Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

7 Aralık 2007 Cuma

Kuyruğğğum benim canım kuyruğuum ;p

Bazı adamlara hastayım...
Gıcıklık mabında...

Adamla iki sohbet ediyorsun, gülüyorsun...
Ve bir anda sana sarkabileceği, yazabileceği hatta ve hatta yatabileceği inancına sahip oluyor...
!!!

Dişi köpek kuyruğunu sallamadan erkek köpek kılını bile kıpırdatmazmış !!!
Peeeh !!!
Artık zamane erkek köpekleri yediklerinden mi, içtiklerinden mi yoksa hava kirliliğinden mi nedir bilinmez dişi kuyruğunu sallamadan da harekete geçiyorlar...

Geçen gün bir dergide gördüm, köpekler için plastik köpecik yapmışlar... Köpecik çıkıyor plastik köpeğin üzerine ve oohhh sahibin bacağı tecavüzden kurtuluyor...

Şimdilerde genç olsun, orta yaşlı olsun, yaşlı olsun tüm erkekler böyle birşeye ihtiyaç duyuyor...

Ben anlamıyorum artık erkek milletini...
Grup içinde takılıyoruz... birlikte gülüp eğleniyoruz, arada dönüp adamla yeri geldiğinden yada merak edilen bi konu olmuş başa başa sohbet edip yeniden bıraktığın grup sohbetine dönüyosun ama adam dönememiş oluyor...

Yada iyi niyetli, sıcak, samimi bir iş görüşmesi yapıyorsun...
Adam ilk dakikadan kafasına yazmış oluyor 'bu hoş yavruyu ben götürim...'

Oldu canım, iki gözüm, ciğer parem... !!!
Bende ah kimle gitsem, kime ne versem diyoduuuuum !!!
Ortalık abazan kaynıyor...
Ortalık çiftleşemeyip kız arkadaşlarınıda çiftleşecek hatun sanan eğitimli, kültürlü abazan yamyam kaynıyor !!!

Gözlemlediğim ve başıma gelen ufak tefek çapkınlık denemelerinden çıkardığım sonuç, erkek milletinin suyunun çıkmış olduğu !!!

Dişi köpek ve kuyruğu olayına zaten gıcık olurum...
Kadın istemeden erkek bişi etmezmiş !!!
Peeeeh !!!
Ah şu erkekler nasıl kılıf buluyorlar yaptıklarına, ettiklerine....

Abazan yamyam köpeciklere artık şey demek istiyorum: Kuyruğum sallanıyo muuuu?
!!!
Bencede, olsa olsa istem dışı titremiştir ve sende sallanma sanmışsındır hadi canım hadi ikileeee, 'havlayan köpek ısırmaz' a inanma bu dişi etini koparır, az pişmiş bonfile muamelesi uygular butunaaaa... !!!

!!!!
Aaaaa kardeşiim, kendi kendine gelin güvey olanlarla dolu etraf...
Antenleri, algılayıcıları bozuk...
Vücut dilini farklı yorumlayan insanlarla kaynıyor etraf...
Kimseyle sohbet etmeyecek, kimseye gülmeyecek, nemrut, somurtuk ve mütasıp olacaksın !!!
Ayyyyy !!!
Neyseee, azcık hava atim, egomu şişirtiiim, evrene olumlu sinyaller yollim bari; 'Ben var ya ben, tüm erkeklerin hoşlandığı, aşık olduğu, güzeel mi güzel kadınım ayoooool... birisi kuyruğumu durdursuuuuuuuuuuun !'

:ppp

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sayın Yazamazov kardeşim,
Çok tuhaf hastalıklar vardır, elde olmayanı istemekten kaynaklanır. Lütfen kaleminize damlayan zehrinizle kağıtları lekelemeyiniz. edebiyatı da!...


Siz de duyuyor musunuz onların seslerini... Evlerde, telefon tellerinde, sokak aralarında, kafelerde, barlarda, arka odalarda, kimsesiz yataklarındaki hasret dolu, yalvaran, umutla, umutsuzluk arasında gidip gelmekten yorgun düşmüş, lanetleyen, kırgın, kaybetmiş seslerini...

Evet, bu ülkede yüzbinlerce kadın ve erkek kendilerine bir şey hissetmeyen yüzbinlerce kadın ve erkeği umutsuz bir aşkla seviyor ve bu yoğun, tutkuyla dolu duygularına bir an önce karşılık bekliyorlar. Oysa aşkla bağlandıkları bu yüzbinlerce kadın ve erkek onların bu yoğun sevgi ve ısrarlarından ne denli gizli zevk alsalar da zaman zaman bu her geçen gün artan ısrarlarından usanıyor ve bir an önce onlardan kurtulmak istiyorlar. Çünkü bu sevilen, arzulanan yüzbinlerce kadın ve erkeğin de aşkla, tutkuyla bağlandıkları, arzuladıkları, ama hemen hiç karşılık bulamadıkları yüzbinlerce kadın ve erkek var. Bu sayıları milyonları aşan nisanlar içinde ne tuhaftır ki kimse kendisini seveni sevmiyor, aşkla, tutkuyla bağlanmıyor; hatta tam tersi ondan bir an önce kurtulmak ve kendisini sevenin çektiği acıya hiç aldırmadan yıllardır peşinde son bir umutla koştuğu o hayallerindeki aşkına ulaşmaya çalışıyor!..

Bu hangi gizli, mistik ya da kötü kalpli bir gücün bu insanlara oynadığı trajik oyundur bilmiyorum, ama bu umutsuz insanlık durumu yüzünden geceler ve gündüzler boyu bu olayın kurbanı olan insanların evlerde, telefonlarda, sokak aralarında, kapı önlerinde, cafelerde, barlarda, arka odalarda, kimsesiz yataklarında... Bu içine düştükleri çıkmazı konuştuklarını, sadece bunun acısını çekip, gözyaşı döktüklerini ve bu yüzden çevrelerinde, ülkelerinde, olup biten diğer şeylerle doğru dürüst ilgilenmediklerini, günlerini, gecelerini bu çaresizlik ve yalnızlık duygularıyla geçirdiklerini, içlerindeki kördüğümleri o garip ve karşılığı olmayan düşleriyle çözmeye çalıştıklarını ve hasretini çektikleri ve o bir türlü ulaşamadıkları, ama hayallerinde yaşattıkları sevgililerine ulaşabilmek için her çırpındıklarında biraz daha battıklarını görüyor, hissediyor, seziyorum...

Bir de çok sevdikleri ve hatta tarifsiz bir tutkuyla arzuladıkları halde bir türlü ortak bir dil tutturamayıp ve her biraraya geldiklerinde dahası birbirlerini acımasızca yaraladıktan sonra:Artık biz biraraya gelmeyelim, olmuyor, yapamıyoruz, diyerek ayrılan ve yaşadıkları bu derin kırgınlığı önlerine tesadüfen çıkan ve son bir umutla kendilerini bu insanları sevmeye zorlayıp, ama bir süre sonra: İçlerindeki derin boşluğunu kapatamayacaklarını anlayınca, yani o bir türlü biraraya gelmedikleri, ama yine de onsuz olmadıkları, sevdiklerini özleyen ve ne olursa olsun ona yeniden geri dönmek isteyen yüzbinlerce kadın ve erkek var. (Kimi kez tenler uyuşuyor, ama ruhlar birbirleriyle amansızca çatışıyor; kimi kez de ruhlar uyuşuyor, tenler uyuşmuyor.)

Peki, yaşadıkları bu derin kırgınlığı ve boşluğu kapatmak için kendileriyle ilişkiye giren bu insanlara sevgiyle, aşkla bağlananların durumu ne olacak?.. Büyük bir sevinç ve heyecanla bağlandıkları bu insanları: seni seviyorum, inan, benim için çok başka bir yerin var (ne demekse?) ama bir türlü unutamadığım -tenimin ya da ruhumun- biri var, sözünü duyduklarında yaşayacakları sarsıntıyı ve hayalkırıklığını düşünebiliyor musunuz? Bu insanların kendilerini seven yüzbinlerce kadın ve erkeğin sevgisini reddedip bu serüvene atılmış olduğunu gözönüne alırsak, yaşanan trajedi içine yeni yüzbinlerce mutsuz ve yalnız insanı daha içine alacaktır!

İşte bu yüzden sevdikleri tarafından sevilmeyen yüzbinlerce insan içine düştükleri bu bunalım ve çaresizlik yüzünden kimseyi doğru dürüst dinlemiyor ya da dinledikleri ve gördükleri onlara geçmiyor, bu yüzden hayatın bilgisine istedikleri gibi sahip olamıyor, her işi yarım yamalak yapıyor, eksik ve paramparça yaşıyor, olaylar ve insanlar arasındaki gizli, ama okunması ve çözümlenmesi gereken dili bir türlü çözemiyor, yaşadıkları hayatı bir türlü doğru dürüst kavrayamıyorlar. Ve hep kendilerini haksızlığa uğramış hissettikleri için başkalarının çektiği acılara, sorunlara ilgisiz kalıyor, dahası böyle bir dünyada gerçek bir sevgi yaşanacağına inanmak istemiyor, yaşayanları ise kıskanıyorlar. Adeta ruhları, duyguları, içleri donuyor, katılaşıyor... Ve aşkına, sevgisine karşılık bulamayan bu yüzbinlerce birçoğu insanın giderek daha sevgisiz, daha tutucu, daha cimri, daha bencil, her şeye ve herkese karşı öfkeli, kırgın, hatta nefret dolu oluyorlar. Çünkü içine düştükleri çaresizliklerin ve doyumsuzlukların sebebi olarak herkesi, bütün bir toplumu görüyor ve tepki gösterilmesi gereken olaylar karşısında, ilgisiz ve sessiz kalıyorlar... Bu ülkede şehirler bu yüzden, karşılığını bulamayan sevgiler yüzünden, yani sevgisizlikten yanıyor!...

Bu ülkede yüzbinlerce hatta milyonlarca insan sevdiği biri tarafından sevilmek ve onun kendisine sevgiyle bakmasına, onu şefkatle okşamaya ve okşanmaya öylesine aç ki...