Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

16 Haziran 2011 Perşembe

Metropol: Londra

Osmanlı'nın mülkiyet anlayışı ile paralellik gösteren Londra'daki mülkiyet sistemi günümüzde bizleri kıskandıran şehirciliği oluşturmuştur.

Osmanlı dini yapı yapmış... Okul-konut-hastane gibi yapılar inşa ettmediğinden ve o dönemde kullanılan malzeme ahşap olduğu için sivil mimari örneklerimiz günümüze ulaşamamış.

Diğer avrupa kentlerine hasetle, özlemle bakmamızı sağlayan şehir dokumuz geçen yüzyılın sonlarında oluşmaya başlamıştır... Dünyanın en eski metropollerinden biri olan İstanbul, tarihi geçmişiyle tezat düşecek bir şekilde şehircilikten yoksundur !!!

Hem coğrafi hem de tarihsel olarak avrupa'nın büyük şehirlerinden farklıdır Londra. 

Avrupa ve kuzey Amerika'nın arasında, atlantik okyanusunun üzerinde konumlanır...  Eski kıtanın büyük şehirleri endüstri devrimini yaşamadan, İngiltere gelişimin sonucu olarak çağdaşlarından önce bir atılım içindeydi... 19.yy'ı beklemedi Londara...

Modern dünyanın getirileri ve götürüleriyle, kendi düzenini, kurallarını, mimarisini yaratmış bir ülke...

Kent ve mimari sorunlarına 'şehirciliğin' 'ş'si ortada yokken, belki biraz kör vari, el yordamıyla uğraşmış olsada, bu uğraşıları onu modern dünyanın şehircilik ve mimarisinde onu farklı bir yere koyuyor...

Mülk sahiplerinin ileri görüşlülüğüyle oluşan mahalleler, mimari, Romanın idealli olan mirasına sahip çıkan,  Rus-in-urbe düşüncesi...  (latincede şehir içinde kır demek. )
Sınıf farklılıklarından yola çıkılarak oluşturulmuş ve günümüzde unique city diye adlandırılan hiç bir kente benzemeyen bir kent.

İhtiyaçlara göre üretilmiş, tasarlanmış, yenilenmiş bir kent.

Çoğu insan Londra'yı sevmez... Tatsız gelir...
Nehirle olan ilişkisini anlamak, az çok tarihini bilmek, sunduğu sonsuz sanat çeşitliliğine bakmak gerekir...

Ülkemizde olmayan 'sıra evler' (batıda terraced haouse, doğuda cottage) sıradan tuğla veya taş binalar değillerdir...

Bakmak ve görmektir Londra...
Sunduğu mimarlık ve şehirciliği hiç bir kente bu kadar tatlı, yormadan, keyifle alınmaz...

Londra modern dünyanın geçirdiği evrimleri sunan bir açık hava müzesidir...
20.yy'ın başından beri hakim olmuş ya da hakim olmaya çalışmış mimari akımların galerisidir.

Korumanın ne olduğunu görüp şaşırırsınız...
Başka bir amaçla yapılmış binaların nasıl günümüz koşullarında farklı bir amaca hizmet etmesinin sağlandığını görürsünüz...

Eskidir, yenidir, tarihtir...
Eski kıtayla yeni kıtanın arasında kendisidir. Eski kıtadan almış geliştirmiş, yeni kıtaya vermiştir...

Hala öncülüğü devam etmektedir...
Ve etmeyede devam edecek görünmektedir...

Londra 4 günlük turlarla gezdim, gördüm kenti değildir. Hiç bir şehre 4 gün yetmez elbette ancak, Londara mimari zenginliğiyle, Thames'in yarattığı kıvrımlarla her köşesinde başka bir kenttir.

Dünyanın en eski kenti olarak belki bir zamanlar öğreticiydik ama malesef günümüzde öğreneniz...

Londra'dan öğrenecek çok şeyimiz var...
Bir liman şehri olarak deneyimlemiş, yaşamış bir şehrin doğrularını alarak yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki...

Giderseniz şayet, bakın ve görün. Bakın ve öğrenin... Londra saklayan bir şehir değil...

10 Haziran 2011 Cuma

...Sivri sinek az...

7 sene boyunca kentsel tasarım yaptım... Türkiye şartlarında şehir planlamacı olmadığınız umursanmadan sizden öyle bir performans bekleyen patronlarla, siyaset ve mimarlığın hiç mi hiiiç zevkli olmayan evliliğinde yer aldım...

Bir çok insanın bilmediği-farkına varmadığı bir sürü projeye imzamı attım...
Gece-gündüz, haftasonu demeden çalıştım, ürettim, ağladım-zırladım, cinnet geçirdim...

Çok önemli tecrübeler edindim... Bir çok belediyeyi çalıştığım konuda eğittim... Bu konuda hala çalışma arzusunda olursam şayet bir portfolyo hazırlayıp İstanbul veya dışındaki herhangi bir belediyede 'danışman' statüsünde iş kapıp ooooo paralar alıp hem mesleki hemde maddi keyif yaşayabilecek bir konumdayım... Ancak bir süre mimarlık ve siyaset birlikteliği istemiyorum...

Çalıştığım belediyenin sınırlarında oturunca hem tasarımcı hemde kullanıcı olmanın avantajlarını ve dezavantajlarını yaşadım...

İyi hoş fikir ama onu yaparsanız şöyle olurlarım kimi zaman dinlenmedi... Oy kaygısına ya da show için hayata geçirildi...

İşten ayrıldıktan kısa bir süre sonra Atiye sokaktak,  o sokağa yerleşen 3 tane ünlü şahıs sebebiyetiyle dışardan gelenler için şahane ama o semtten oturanlar için felaket bir değişime uğradı.

Hala çalışıyor olsaydım bir etkim olabilirmiydi?
2 başbakan çocuğu ve bir sosyetik hatunla başetmem imkansız olurdu... :)

Sokağın içinde yer alan Taksim-Teşvikiye dolmuşları kaldırıldı, sokak trafiğe kapandı ve sokak Bodrum barlar sokağını kıskandıran bir hale büründü...

Sokak cafeleri memleketimizde çok kıskanılan birşeydir. Millet yurt dışına gidip geldikçe bizdede böyle şeyler olsa der... Der ama onların meydanları vardır... Kaldırımları geniştir... Bizde ne meydan vardır nede geniş kaldırım...

İte kaka zorlaya zorlaya yapay alanlar oluşturup buyruuuuun Paris'te yaşadığınız keyfi memleketinizdede yaşayın derler...

İnsanlar önünü-arkasını düşünmeden keyfi yaşar... Yaşarlar yaşamasına ama kimse kimseyi düşünmez...

Tüm kaldırıma yayılan masalardan yürünmez... Garsonlarla köşe kapmaca oynarsınız... Elindeki tepsiye çarpmamak için...

Dolmuşumuz Hüsrev Gerede anıtının önüne taşındı... Durması dert, Abdi İpekçi'ye inmesi dert... Karakolun önünden aşağıya inmek zorunda... Karakolun önüne gidene kadar yarım saat geçiyor !!!

Atiye sokak ise, araçlara kapalı olması yetmiyormuş gibi yayalarada kapalı bir halde !!!
Tüm restoranlar, cafeler yola masa koymuş durumdalar... Yürüyecek yer yok !!!

Eskiden kestirme yol olarak kullandığınız sokaktan yaya olarak bile geçemiyorsunuz artık !!!

Biz millet olarak illa bir şeyin suyunu çıkarmak zorundayız... İzin verildimi tamam bitmiştir o zaman limiti zorlamadan bırakmayız hiç bir şeyi...

Yurt dışında dışarıya masa-sandalye koymak öyle kolay değil... Belediye geliyor ve izin verilen alanı size çizip veriyor ve bu izni görünen bir yere asmak zorundasınız... 1 sandalye ya da 1 cm o iznin dışına çıkmak yasak !!!

Bizde öyle bir şey yok... Gidiyorsunuz kaldırım verginizi ödüyorsunuz ve iş bitiyor... Size şu kadar m2 şu kadar sınır denilen bir belge verilmediğinden rahaat rahat yayılıyorsunuz... Birisi geldiğinde de ahanda vergi evrağım diyorsunuz iş bitiyor...

Teşvikiye-Nişantaşı gündüz ve gece kullanım alanlarıyla ekonomiye can katabilir ancak orada yaşayanlar için can katmak yerine can çıkartan bir halde...

Yaya olarak kaldırımları kullanma hakkımız cafelerce gasp edilmiş durumda...
Değişecek mi?
Hayır... Batı taklitçiliği zihniyeti olduğu sürece, yapılacak işin karları ve zararları adam gibi araştırılıp incelenmediği sürece memleketten cacık olmaz !

2 bina cephesi boyayarak, sokağı araç trafiğine kapayıp, cafeelrin sokağa taşmasına izin verilerek Paris olunmaaaaz !!!

Anlayana saaaz anlamayana sivri sineeeeek...

6 Haziran 2011 Pazartesi

Ben ve dangalaklıklarım... ;)

Seneler önce ona bi ana avrat saldırmadığım kalmıştı...

40larında taş, sarışın bir hatunla TD'ye gelirdi...
Adamları bırak biz hatunlar dillerimiz dışarda hatunu keserdik !!!
Sonra öğrendimki adam evli ve 2 çocukluymuş...
Ayyy olmuştum, iğğğrenç karısını aldatıyooo...
Aslında şaşılacak bi durum dildi... TD müdavimi adamların çoğu karılarını aldatıyodu ancak onun karısı göğüs kanseriydi !!!

Bi akşam ortak arkadaş grubumuz onu benimle tanıştırdılar...
Tanıştırmaz olaydılar... Ben diiil kesin o öyle söylemiştir... ;)
Ona öyle bir saldırdım ki... Ana avrat küfretmediğim kaldı !!!
Hırsımı alamadım ve seninle aynı yerde duramam diyip İyis'e geçtim...
Gittikten 5 dk sonra geldi...
Yüzsüz adam niye geldin dedim...
Saldır bana dedi... Sonra ben sana anlatıcam...
Niye dedim? Yetmedi mi? Yüzüne mi tüküreyim? Kanser hastası karını aldatıyosun, yuuuh !!!

Karım izin veriyor bana demesin miiiii?
İiiktiiir !!!
Ben kadının hakkını korumak için adama saldırayım, adam karım bana izin veriyo desin !!!
O zaman dedim bana bok yemek düşer !!!

Harbiden bok yemek düşer de... 2 çocuklu, karısı göğüs kanseri bi adamın taşın allahı bi kadınla endam etmesi bana ters gelmişti...

Karısının izin veriyo olmasıda...
Aaaa gitsin 31 çeksin !!! İlla kanlı canlı bi deneyim mi yaşaması gerekiyoooo !!!

Hayatımın en büyük patavatsızlığı, dengesizliği belkide o dur !!!

7 senelik sevgilim benden gerçek nedeni söylemeden,kel alaka sebeplerle ayrılmıştı... Ayrıldıktan kısa bir süre sonra evlendiğini öğrendiğimde evlenmesine yıkılmamıştım, onca paylaşıma, dostluğa rağmen açık olmamasına, arkadan bıçaklamasına yıkılmıştım...

Karşıma geçip ben aşık oldum deseydi belki kafasına sandalye yerdi ama delikanlığından ötürü elini sıkıp yolun açık olsunumu duyardı ve ben bir kaç sene sürecek inanç ve güven problemi yaşayan tranvatik bi hatun olmazdım !!!

O böyle bi halt yediyse herkes yerdi sendoromuna girip bir kaç sene boyunca benimle alakalı olsun veya olmasın her adama saldırdım...

Mukadderaaaat !!! Durduk yere saldırma eylemimin son noktası ise karısı kanser tedavisi görürken fıstık bi kadınla endam eden o oldu !!! :p :))))))))))))

Karım bana izin veriyor hayatımın balyozuydu !!!
Eeee şeey saldırdığım için özür dilerim ancak benim ahlakıma, etiğime aykırı yaptığınız şey... siizn gibi adamlar benim inançlarımı kırıyolar,tabi bu sizin özel hayatınız... Beni ilgilendirmez ama tutamadım kendimi, kem küm etmiştim...

Sonra arkadaş olduk... Beni burçtaç olduğum oğluyla tanıştırdı... yay burcu bir çocuğa sahip olmanın dertlerinden dem vurdukça ben çok eylendim !!!

Karısını aldatmayı bıraktı, karısı sağlığına kavuştu ama hep bildi benim uzaktan ona diş bilediğimi... 

Mukadderaaaat...

Evli olun veya olmayın, birlikte bir yola girdiyseniz sorumluluklarınız vardır !!!

Ben kanserim, sana cinsel yaşam veremiyorum git dışarda yaşa diyen bir kadını veya adamı dinleyen birisi benim gözümde sıfırdır !

Ben birisini sevdiğin zaman verdikleri veya veremedikleriyle yaşamayı kabul edenlerdenim...

Şahika Tekand'ın bir filmi vardı... Kocası iktidarsız bir kadının hikayesi... Kadın başka bir adamla  bir şeyler deneyimlemeye çalışıyordu ama yapamayacağını anlayıp kocasına dönüyordu...

Gerçek sevgi bambaşka birşeydir... İlla nikah memurunun ve şahidlerinin önünde o yeminin edilmesi gerekmez...

Bir insanı sevmek verebilecekleri ve veremeyecekleriyle kabul etmektir...

Ben hastayım seks yapamıyom git yap demek büyüklüktür ancak gidip yapmak küçüklüktür !!!

Herşeyle hayatlarınızda var olunuz...

Ben belki birilerine dengesiz hatta dangalakça gelebilecek hareketlerde bulunan bir kadın olabilirim... Ancak ben malesef inançlarına ve düşüncelerine bağlı bir insanım... Bir çok insanın göz yumduğu şeye ben göz yumamam... İlk defa tanıştığım bir adama saldırmam belki hatadır ama bu benim ne kadar dobra-dürüst-içi-dışı bir ve inançlarına-fikirlerine bağlı bir insan olduğumun göstergesidir...

Bir çok tanıdığım, arkadaşım TD'de aldatmanın dayanılmaz hafifliğini yaşadılar... Yeri geldi onlarada tepkimi belirttim... Yeri geldi 3 maymun oldum... Yazımın konusu olan şahsın eşinin hasta olması dilimi bağlamama izin vermedi malesef...

Bu gün o şahsın doğum günü... face'den kutladım kutlamasına ama adama yaptığım dangalakça ötesi saldırıyı unutamıyorum malesef !!! :))))))

Sana ne bea kadın elalemin bilmem nesinden !!! :))))))))

Aslında genel anlamda bana nedir... Kimsenin hayatına karışmam ama işte bi akşam karışacağım tuttu...

Adamında fırça yiyesi varmış yedi... ;)

Zaman geçti, köprülerin altından ne sular aktı ama ben o geceki tavrımı ve onun karısını taşın allahıyla aldatmasını unutamadım...

Hayat herkezin hayatı... Evlilik veya ilişkiler 2 kişilik bir olay... Kimsye bok yemek, fikir üretmek, eleştirmek düşmez... Düşmez ama açık ve gerçek olun birbirinize... Ve her türlü koşulda sevemeyecekseniz, birlikte olamayacaksanız karşı tarafa bildirin ya da birlikte olmayın... Terk ederkende gerçeği söyleyin !!!

Koşullara bağlı ilişkilerle işim olmaz...
Enayilikte olsa varlıkta-yoklukta her şeyde köküne kadar seven ve olan bir kadınım...

Arada dangalakça davranışlarım olsada kendimle gurur duyuyorum çünkü doğru bildiğimin, inandığımın ve kalbimin peşinden gidiyorum !!!

Tekrar özür diliyorum o şahıstan ancak yine olsa yine öyle davranırım... ;) Mukadderaaaaaaaaaat !!!

Sevgi cinsellikle harcanacak bişey değildir çünküüüü !!!

Simbat'ın Malatya düğününden...

Yukarı Fırat havzasında yer alan Malatya, eski çağlardan beri Anadolu ve Ortadoğu'nun geçit veren kavşak noktası olmuş... Hala kavşak olma özelliğini koruyan Malatya, yeşil deniz Mezopotamya'nın bir parçası...

Yeşil deniz Mezopotamya'ya hiç gittinizmi bilmiyorum, yıllar önce Diyarbakır, Mardin ve Van'a gitmiştim... Denizsiz bir memlekette insan nasıl yaşar sorumun cevabını bana sonsuza uzanan bereketli topraklar vermişti...

Mezopotamyanın yeşiline, sonsuzluğuna bakmaya doyamamıştım...

İstanbul-Malatya arası uçakla 1 saat 20 dk. sürüyor... Yaklaştıkça coğrafya değişiyor ve uçaktan bakarken o tarifi imkansız, insanı etkileyen yeşil deniz Mezopotamyanın büyüsüne kapılıyorsunuz...

Doğuyu çok seviyorum... İnsanlar beni Nişantaş'tan dışarı çıkmayan, çıksa bile ecnebi memleketlere giden biri sanıyorlar... :)

Olur mu? Kültürümü bilmeden nasıl mimar olabilirim? Selçuklu'nun, Osmanlı'nın, Hititlilerin izlerine dokunmadan, görmeden toprağımdaki kültürleri bilmeden, sırf Batı kültürüyle başarıya uşlaşabilirim?

Doğunun kültürel zenginliği her zaman beni cezbetmiştir... Güneşe tapılan zamanlardan günümüze kadar kullanılan dini mekanlar, konutlar, sosyal ve kültürel örf-adetler...

Vatanım duygusunu, Türkiyem duygusunu daha yoğun ve derinden hissediyorsunuz...

Evet yaşadığımız coğrafyadan, günlük kültürümüzden çok farklı bir yaşam var ama sonuçta vatanım...

Anadolu'nun vatanım duygusunu derinden hissettiren o tarifi imkansız hissini çok seviyorum...

Benim toprağım, benim insanım, benim memleketim, benim kültürüm, benim dünyaya bedel kocamaaaaaaan ülkem !

2 günlük düğün-dernek ziyaretinde elbet Malatya'nın tadına adam gibi bakamadım...

5 yıldızlı bir otele konuçlanmış İstanbul'lu ve Bartın'lı kendi dertlerinde, telaşlarında, alemlerinde olan bir gruptuk...

Şehir merkezi her şehirde görebileceğiniz özelliklere sahip. 5M'siz ve AVM'siz bir şehir günümüzde şehirden sayılmıyor... :)

Düğün telaşemizden ancak pazar günü çarşıya inip dolanabildim... Pazarlarına girdim, güzelim meyvelerin fotoğraflarını çektim... Neredeyse her adım başı kayısı ürünlerinin satıldığı dükkanlara girip çıktım...

Malatya'yı harita üzerinde göstermekte zorlansakta, Şehrin adını duyar duymaz aklımıza düşen Kayısı'nın şehri Malatya...

Çok isterdim ama bu sefer olamadı... Damadın ailesinin bahçelerine gitmek, köy hayatını solumak, dalından kayısı toplamak ve nasıl kuruttuklarını görüp deneyimlemek çok isterdim...  İnşallah başka bir sefere... Düğün telaşesi olmayan rahat zamanlara bırakıyorum bu arzumu...

Kocamaaan bir ülke olunca adetlerimizde çeşitli ve değişik oluyor...
Malatya'da ki düğün çok yöresel bir düğün olmadı... Oldu ama yarım oldu...
Gerçek bir Malatya'lı çiftin düğününe katılmak çok isterim...  Bizimkisi İstanbullaştırılmış bir Malatya düğünüydü... Ama yinede süper eylenceli ve keyifliydi...

Deneyimlenmesi gereken bir şeydi. (Gelemeyenlere taş efem... :p)

Halay bu yörenin düğün-derneklerinin olmazsa olmazı...
Damat ve görümce meğersem cevherlermiş !!!
Bizim halay diye bildiğimiz şey halay değilmiş !!!
Ritme göre değişen ayaklar, vücudun aldığı şekil...
Bakmaya, izlemeye doyamadık... Ne keyifli bir şeymiş halay izlemek... Nasıl estetik, nasıl eylenceli bir şeymiş...
Canım kalkıp aralarına karışmayı çok istedi ancak ayak hareketlerini yapamam diye kalkmadım...
Kız tarafından herkes oturdu !!! Yani yapabilsek kalkacaktık ama yapamadığımızdan oturduk !!! :)))))

Bu arada sadıçlar tüm gece gelinin ve damadın masasında otururlarmış efendim...
Gelinin ve damadın pastasından eşleriyle birlikte onlarda kesip yerlermiş...
Çok değişik bir adet !

Gelin ve damat bizdeki gibi masa masa dolanmazmış... Otururlarmış masalarında, misafirler giderlermiş yanlarına...

Takı merasimi başlamdan takı takılmıyor efem... Çok şık bir sandık geliyor, gelin ve damadın masasının yanındaki bir masaya sandık konuyor ve takı takmak isteyenler buyursun deniliyor... Takmak isteyenler gidiyor ve sandığa koyuyorlar...

Artık yavaş yavaş çifte telli havaları düğünlerde çalınmaya başlanmış... Ancak bu yörenin gerçek düğünlerinde, ağlatan türküler ve halaylar baş aktörler...

Ucundan acık bu düğündede bi ağıt yakıldı... Yakıldı ama alışık olmayan kız tarafı olaraktan musluklarımız açılınca duruma el koydular...

Yazıktır ağlatmayalım, alışık değiller, ağlamaktan helaaaak olur garipler dendi... :p :)))))))

Yemekleriyle-kayısılarıyla-havasıyla harika bir deneyim oldu Malatya...

Bereketli topraklarla flört eden dağlarlar, sonsuza uzanan yeşillik... Harikaydı...
Offf güzelim etler... Tanrım, et sever olarak muhakkak bu yöreye yolunuz düşsün...
Kuzu yerim ama arada kokusu beni rahatsız eder o yüzden her yerde yemem... Ama buraçtaki kuzular of ooof...
Biraz katil gibi hissediyorum kendimi ooof çok lezizdiler...

Tekrar gideceğim. Walla bu sefer hiç bişey anlamadım. Yalap-şap telaş içinde gezdik-gördük...

Geçen düğün yazısında nazar değmesin diye yazmamıştım, artık düğünler-dernekler bitti yazabilirim; Simbatçıııım giydirirken beni deli eden gelinliğinin içinde kuğu gibiydi... Çok güzel bir gelin oldu. Onca gezmeye, onca fotoğraf çekimine rağmen gelinlik sağ-salim bi 3. yüde yapacak durumda !!! :)))))) Durumda ammaaaa aaaa hep ben giydiriyom, sonra gidip damat soyuyooo o yüzden ben oynamıyooom modundayım artık !!! :p

Damatçığııım, görümceciiim ve gelinciiiim maşallah 2 düğündede çok güzellerdi... Tü tü tüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüü !!! :)

Walla arkadaşım diye demiyorum çok güzel bi gelin oldu olmasınada bide göbek atmasını bileydi !!! Ben çok biliyorum ya o bakımdan... :pppp

Aaaaaaay bitti çok şüküür bin şüküüüüür !!! :ppp

Eveeeet onlar ersinler muratlarına biz çıkalım kereviiiiiiz sapınaaaaaa !!! 2. düğünden sonra böyle oluyooo :))))))

Gelin ve damada teşekkür etmek istiyorum onlar sayesinde yeni bir yer gördüm ve yeniden, uzun bir aradan sonra vatanım vatanım oldum... Sonbaharda bir gap gezisi fena olmaz... Sivas'ıda içine alan... Aaa Devrek Ulu Cami'yi görmeden, Selçuklu'ya deymeden mimarım demek olmaz... Olurda yarım yarım olur... ;)

Bu arada benim ecnebiye benzer annem 20 sene önce Malatya'ya geldiğinde onu Amerikalı sanmışlar ve anneme yolda yürürken çok ilgi-alaka olmuş... Turdakiler annemi kaçıracaklar diye çok korkmuşlar... Pazar günü çarşıda dolaşırken yine turist muamelesi gördük annemle... :)))) Kadın maşalalh süpanallah 60'na geldi ama hala Madam madaaaam diye insanlar peşinde... :)))))))

2 Haziran 2011 Perşembe

Geçmişe özlem...

Telefonu açar açmaz; Aramasak arayacağınız yok diyor...
Telefonun öbür ucunda acı acı gülümsüyorum...
Nerden bilecek pazartesi sabahı yaşadığım özlem buhranını...

Pazartesi sabahı düğün-dernek yorgunu uyanmış, kahvaltımı yaptıktan sonra balkona çıkıp kahve-sigara keyfi yaparken canım iyis'e gitmek istedi...

Özledim ya herkesi... Bi gidip göreyim oldum...
Bi havadislerimi vereyim, havadisleri alayım...
Elif şimdi bu saatte asabidir. Şerif erken gelicem demiştir gelmemiştir...
Kesin akşamcılar mutfağın içine edip gitmişlerdir...
Elif sabahtan beri temizlik yapıyoruuuum, Şerif'i 40 defa aradım uyanmadı diye söyleniyordur...
Olsun, tatlıdır onun dırdırları... Yaz yağmuru gibi...
Kendisi demedik laf bırakmaz abisine, gelince birlikte döveriz sakinleş dediğinde de abisine kıyamaz, laf söyledik diye de bi güzel bize sinirlenir...
Olsun...
Özledim...

Haftasonu kim ne yapmış...
Tutkucum kız tavlamış mı...
Feriştah yine azimle kimi götürmüş...
Sesçiler gelmiş mi?
Komşular ne etmişler...

Gün öğlen olurken Şerif gelir... Sakin sakin ne var Elif geldim der...
Elif başlar tartışmaya...
Ben şayet Şerif yicek bişey getirmişse paketlere dalarım yoksa, bi sigara yakar abi-kardeşin kavgasını izler gülerim...

Sabahçılardan birisi varsa bize şöyle nefis bi orta şeker kahve yapar, şansımız varsa Zeyno geçerken uğrarsa bi de fal baktırırız...

Sigaramın dumanını üflerken, gözlerim yaşla doldu...
Gören düğünden dönmüş kıskanç arkadaş ağlıyo sanacaklar...
Nerdeeen bilecekler, tüm dostlarımı özlediğimi ve onlarla buluşmaya gittiğim yerin kapanmış olmasından dolayı uzuuuun zamandır görüşemediğimizden içime özlem düştüğünü...

Memleketin veya dünyanın neresine gidersem gideyim döndüğümde ilk uğradığım yer orasıdır benim...

Birikmiş onca havadis, onca görmemiş insan varken...

Dilek...
Nilay...
Mary...
Özlen...
Tutku...
Kaan...
Lazer Metin...
Feriştaaaah !!!
Hiiiç özlicem gelmezdi ama hatta ayak fetişistlerim...
Bak şimdi yazda geldi... Ayaklar bakımlı... ooof nerde benim sapıklar !!! :pppp

Bir kaç defa Cihangir'de ve Asmalı mescid'te buluşmayı denedik...
Denedik ama iyi performans alamadık...

Hepimiz tanıdık bildik mekanımızda ki gibi hareket etmeye çalışıp hareket edemediğimizden pek bi kasıntı kaldık!

Yabancı insanlar...
Yabancı mekanlar...
11'den sonra clup tarifesine geçip zamlanan biralar...
Nerde yuw buranın tuvaleti...
Çok içmim taksiyle giderken cin gibi olmalıyımlar...
Geleceklerin mekanın uzak olmasından dolayı gelmemesi...
Dans etmek isteyip edecek alanın olmaması...
Bi yabancı bi tuhaf...
Muhabbetler, sevgiler aynı ama bi farklı... Bi yabancı yabancı...

En son buluşmamıza geç gittiğim için saolsun Burcu tüm Asmalı'ya beni tanıtmıştı:
OOOOOZİİİİİİİİ GELDİ OOOOZİİİİ GELDİ !!!
Sus kııız !!!
OOZİİİ OOOOZİİİİİ !!!

Sevilmek güzel şeyde, ehem kem küüm adımı tüm sokağın bilmesini gerektirecek kadar sevgi gösterisi...
Buldum bunuyorum galiba... :pppp

Herkesle öpüşüp koklaştıktan sonra eski alışkanlıkla cool kadın olup yan masaya çöküyorum...
Alkol diyorum... Pardon siz bilmezsiniz Alkol ne... Efes şişede...
Yan masadan muhabbete takılıyorum...

Ben biraz uyuzumdur... Hem yakın-hem uzak olmayı severim... Öyle diip dibe  sevmem başlarda...

Amma velakin mekan bizim mekan değil... Cumartesi akşamı tek başıma bi masayı kapatma lüksüm yok elin barında !!!

Garson yemek yemeyeceksem yan masaya postalanmam gerektiğini söylüyor...
İyi beaaaa diyip sandalyemi iki adım kaydırıyorum...

Tutkucuğumla muhabbete kaldığımız yerden yakın-yakın devam ediyoruz...
Ona bi kız gösteriyorum...
Görene kadar meğersem sevgilisi olduğunu öğreniyoruz...
Ulan Tutku, sevgilisi dövecek beni seni yüzünden !!! :)))))

Mekan bizim olmayınca tabiki kim tek-kim çift ayrımı kolay olmuyor... Eskiden istihbarat ekibimiz vardı burda oooo !!! Bu garsonlardan ekip kurana kadar... :pppp

Tutkucuuum, kimse dövemez seni, kim o ben dövücem onu diyor...
Hıh diyorum...
Elif noldu diyor...
Kızın sevgilisi kızı kestiğimizi çaktı, çocuğu dövücem diyor...
Ne içiyor o diyor...
Ne bilim ben, geldiğimden beri elinde 1 bira var... Ne içtiniz leeeyn ben gelene kadar?
Şerif, zurnanın deliği yakındır diyor...
Kaçtan beri burdasınız diyorum...
O 6'da başlamış...
Ooooo...

Bu arada mekana sesçiler geliyor...
Elif'in taranvatik anıları canlanıyor... Dövim mi şunları diyor...
Tutku dövsün diyoruz... O dövme modunda nasıl olsa... :))))

Mekandan kalkıyor, İstiklalde eğlene eğlene başka bir mekana doğru yola çıkıyoruz...

Hep birlikte, aynı anda İstiklal'de yürümek tuhaf bir duygu...
Hepimiz ayrı telden çala çala mekan bulmaya çalışıyoruz...
Kimse bir yer beğenmiyor...
Eskilerde kalmış Taksimci olmak...
Nereye gitsek ki...
Tutku biram geldi diyor...
Yaşımız kemale ersede az çok rockçu olduğumuzdan DoRock'a gidiyoruz...
Anaaam her yer metalci motosikletçi kaynıyor...
Senelerdir geldiğim yok buraya...
Eski metalci olarak benimkiler bana takılıyorlar, eee hadi doya doya salla kafanı...
Sallim de, artık yavru bi boyun fıtığım var... Sallarsam gecenin sonu Alman hastanesinde boynuma boyundurluk takmalarıyla biter !!! :)

Onca kural tanımaz, metalci adam içerde sigara içmiyor !!!
Ve uzuuuuun zaman sonra ilk defa elimde tombik efes şişesi...
Ben buranın sigara içilir halini bilirdim beaaa oluyorum...
İçmeden içilmiyor...
O yüzden dışarıya çıkıyorum...
Yürümek iyi gelmiş tutkucum biraz kendine gelmiş bi vaziyette yanımda bana eşlik ediyor...
Gir içeri diyorum... Burda kimse bana bişey yapmaz...
Olmaz diyor...
Leeeyn, Beymen pantalon, camper ayakkabı, ninewest çantayla hangi metalci benimle ilgilenir diyorum? Şu kılığıma bak, yolunu şaşırmışta gelmiş yazıııık diyorlardır eminim !!!

Nerden bilecekler geeeençken kuru kafa yüzük parmağımda, üstümde yırtık jeanlerle dolandığımı, manower dinleyip nirvanaya erdiğimi...  Hala seviyorumda fazla dinleyemiyorum... Yaşlılık işte... :pppp

İkna edemiyorum onu ve içeriye giriyoruz...

İçerde yarım kafa sallamaca, çıkan grubu dinleyip geyik yapmaca...
Ön masamızdaki oğlanların saçlarını durmadan geriye atmalarına gıcık oluyorum.
Bi tanesinin koluna vurup;
Benimkisi sizinkindende uzun ama bi sağa bi sola elimle hareketler yaparak öyle savurmuyorum diyorum... Biraz daha yavaş...
Benimkiler dalga geçiyor benimle; Kıskandın dimi diyorlar seninkinden güzel diye...
Gülüyorum... Heeee... Yuuw hatun olan benim, ben öyle savurmuyorum diyorum...
Bara gidip erkeklerle saç kavgası çıkaran ilk grup biz olucaz galiba !!! :)))))
O noooo !!!

Bu arada Tutku avcı kesilmiş modda... Buldu tamamdır diyoruz...
Kör göz karanlığındaki mekanda arkadan saçalrına vurulduğu şahıs, metalci bir abi çıkıyor !!!
Puuuaaaaaaaaaaaaaaaaa !!!
Tutkucuuum diyorum, bu gece uzuuun saçlılara değil kısa saçlılara çalış...
:))))))

Saat yarıma gelirken hareketleniyorum...
Bana kal diyorlar...
Yok !
Gidesi gelen Ozy gider...
Yeter bana bu kadar gece hayatı...
Birlikte kalkarız diyorlar, hepimiz aynı tarafa gidicez...
Siz 2'den 3'den önce kalkmazsınız oluyorum... Benim balkabaaa olma saatim geldi de geçti diyorum...

Daha geç olmadan, daha fazla içmeden taksiye atlayıp eve gitmeli...
Gitmeli ama kimse tek başıma taksiye yürümeme izin vermiyor...
Şerif kısa çöpü çeken oluyor ve benimle caddeye kadar yürüyor...
Boş taksi beklerken işe çıkmaya başlamış abi ablaları kesiyoruz...
Dikkatli geri dön diyorum...
Taksime binip birlikte olmanın keyfiyle evime dönüyorum...

Buluşma bu buluşma... Bir daha denk getiremedik...

Başka yerde eskisi gibi olmuyor...
Alışık olmayan popoda don durmaz misali oluyor...


Aaaa diyorum... Kızma... Londra'daydım, döndüm sonra Bartın'a gittim... Bende özledim... Nasılsınız? Anlat...

1 Haziran 2011 Çarşamba

Evrimsel değişimler...

Onun makası gibi saçıma uyan başka makas yoktur.
Denizden çıkmış, güneşte kurumuş saçlarım onun makası sayesinde 'aaa kadına bak saçları yapılı gelmiş plaja' dedirtir...
Saçlarımın ve benim huyumu ondan daha iyi bilen birisi yoktur...
Bilir, önler kısa olduğunda orama burama deyince tilt olacağımı ya da topladığımda çıkıyorlarsa sağdan soldan sinir olacağımı...

En bakımsız müşterisiyimdir... 4 ya da 6 ayda bir katlarımı düzeltmeye giderim... Makasına aşığımdır ama fönünü sevmem...
Arada başka makaslarla onu aldatıp ühü ühüüüü düzelt saçlarımı diye dükkanına daldığımda bana hiç kırılmaz...

Olur böyle vakalar, Türk polisi yakalar mantığında mutlu-musuuut ayrılmamı sağlar...

Gittiğim diğer kuaförler gibi 'aaa beyazlar var, şunlara gölge atalım, atmazsanız seneye tüm saçı boyamak zorunda kalırız...' gibi sinir bozucu, sırf para kazanmak için önerilerde bulunmaz...

Ne boyası ne gölgesi kızım yaaa der... Saçların harika yürrüüüü...
Yüriim dimiii eheee...

Erdoğan her kadınının aşk acısı veya buhranında koştuğu adamlardandır. Kadın ruhundan iyi anlar. Sen kazı saçlarımı modunda geldiysen eğer, 2 gün sonra ah ben neeee ettim demeyesin diye buhranına, ruhuna iyi gelecek boyda kesim yapar... Yapar ama her kuaför gibi ucundan acıkı yoktur !!! Benim rapunsel misali dolanmayı sevdiğimi bildiğinden artık ucundan acık sorunumuz yok... Ama keees desem keser o ayrı... :)))

Her kadın gibi bende aşk acılarımı onun koltuğunda, makasında geçirdim...

Belime gelen saçlarımı keeeees değdiği tek bir tel kalmasın diye harcamamı hiiç unutmaz! Nasıl kestirdin o saçları ah ben nasıl kestim o saçları der... :))))
Walla nasıl yaptım bilmiyorum... Suçsuzum hakim beeeey, acı denen şey mantık bırakmıyor işte... :)))))

Daha sonraları saçlarımda kırmızı gölgeler dönemi başladı...
Bir tanesi patrona gıcık olduğumdandı,(Ben kırmızı, Ceronamia ise mavi gölgeler attırmıştık)  diğeri şu anki sevgilimle ilişkimiz başladıktan sonra 'Erdoğaaaan çok aşığııım kafamı kırmızı yap, aşkımı dünyaya haykırmak istiyorum' du... :)))))

Erdoğan karabatak misali ruhuma-özel hayatıma-saçımın bakım ihtiyacına göre ortalığa çıkmama alışıktır... Geçen gün ben seni yine aldattım yaaa, aldattım ama sensiz olmayacağımı anlayıp döndüm diyerekten koltuğuna oturdum...

Saçlarıma makasıyla harika katlar atıp, herkesin beyendiği dalgalarımı ortaya çıkaran hamleler yaparkeeeeen;

Ben evleniyorum dedi !!!
Nasıl evleniyosun dedim, zaten evliydiniz...
Yok yok dedi... Bitirdik ilişkiyi... Hiç aklımda yokken bununla tanıştım... Ozy öyle aşığım kiiii !!!
Hoooop dur orda !!! Ben bu Erdoğan'a alışık değilim duuuur !!!
Senelerdir biz aşk-meşk acısı, derdi, keyifi burda sana anlatırken sen bize amaaaan boş şeylere takıyosunuz yaşayın hayatınızı, takılmayın incik cincik şeylere diyen adam, bir sürü şeyi aşmış, olgunlaşmış adam şimdi karşımda 40 küsür yaşında bir adam olarak değil 20 yaşında bir delikanlı olarak cik ciiikliyosuuuuun !!!

Oyyy sigara, sigara içmem gerek... Kalk mutfağa, bide gaveee bana... Başından anlat !

43 yaşındaki Erdoğan 1 kere evlenip boşanmıştı. Bir kızı vardı. Senelerdir evlenmedikleri ama imzalı gibi oldukları bir ilişkisi vardı... Çağdaştı-moderndi... Aşmış-mantıklı bir adamdı... Bizim hööölerimizle, böölerimizle dalga geçerdi... Amaaan adam mı yok, boşverin değmez, bu adamın tavırlarından cacık olmaz der dururdu...

Şimdi ise, 23 yaşında çıtır bir kıza gönlünü kaptırmış koca bir bebek !!!
Kıskançlık krizlerimize veya adamalrın kıskançlıklarına cık cııık diyen adam;
Kızın etek boyundan, çatalına herşeye karışan bir adam olmuş !!!
İlla yanımda durucan, dururkende elimi tutucan diyen bir adam !!!

Çok mutlu-çok aşık...
Ancak bunca senedir söylenen, yapılan şeyler ne oldu?
Bunca senedir beraber olduğu kadın neyi yanlış yaptı ya da yapmadı?
Bir adam kıskançlıklara gülerken nasıl kıskanç olabilir?
Antrapoza girdi dicem ama daha 40'da... :)

Nedir bizleri 360 derece değiştiren?

Bunca senedir birlikte olduğu kadınlar doğru kadın değillermiydi?
Bunca senedir bir kadının izin alıp birşeyler yapmasını ters bulan adam şimdilerde izinsiz birşey yapmaya nasıl karşı olabilir?

Gençken özgür kadınlar-özgür ilişkiler, yaşlanınca aidiyet duygusunun köküne kadar yaşandığı ilişkiler mi isteniyor?

Yaş ilerledikçe kadınlar daha özgür, adamalr daha bağımlı ilişkiler mi istiyor?

Bilmem, bilemedim...
Adam değişti... Hemde çok...
Ama makası yine aynı... Çok şükür...