Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

29 Şubat 2008 Cuma

Gönül ilişkileri...

Uzun zaman sonra kız toplantısı yaptık.
Görüşmeyeli hatunlar sevgili yapmışlar kendilerine...
O la laa ne alaaaa...

Amma velakin koca koca kadınlar tüm gece boyunca sevgililerine canlı yayın yapıyorlar !!!
Kıskancı, merak edeni, bizi tanıdığı için burnunu sokanı...
Hatunlarından haber aslında rapor bekleyen bir sürü erkek, bulundukları mekanlardan teknoloji sayesinde gecemizin içindeydi.

Bir an geldi, kusmak istedim!
Ben ki kendimi ilişkilerimde mıç mıççı olarak adlederim... ki sevgililerimi günde 10 kere arıyosam bu 10 aramının sadece bi tanesi aşk-meşk içindir geri kalanı muhabbet-öğrenme-abuk sabuk şeyler içindir... Dün gece amanın oldum amanııın ben mıç mıççı değilim !!!

Sevgilin olsa bi dert, olmasa başka bir dert !
Hayatta en sevmediğim ve yapamadığım şey hesap verme, bildirimde bulunmaktır. Eser ruha yaparım... Yaparken de arayım haberdar edeyim olayım olmaz... Düşünmem ! Düşünemem... İnsanları istemeden merakta bırakırım. Sevmem 'ben şimdi burdan çıktım, şuraya uğricam, ordan oraya, ordan buraya, sonra ebemin...'
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa !!!

Ama dün akşam yaşları 31-40 arasında değişen 3 hatun da ellerinde telefon, mezeler bitti, arasıcakalrdayz, o bitti ana yemekteyiz... kıvamındaydılar.

Arada böööö bir sevgilim olsa demelerim için kendime bir kızdım bir kızdım ki...
Ulan rahat mı batıyo !
Yaşa hayatını... hesapsız, sorumluluksuz...

Kadınlar mutlu...
Ama ben onları mutsuz olarak algıladım.
Bence hesap vermek mutsuzluk demek !
Ama onlar hayatlarından mutlular... öyle algılamıyorlar... Merak ediliyoruz, öenmseniyoruz, seviliyoruz olarak ele alıyorlar...

Ama ben direk kediliğimi giyindim ve hıııııır oldum.
Eğlenceli bir adam olsa...
Sorumluluk almasak vermesek...
Gezsek, tozsak, sevişsek...
O değil ben hesap sorsam !!! :p
Yaptırımlar olmasa...
Aradın, aramadın, geç kaldın, nereye gidiyosun, bensiz olmaz, hayt-huyt demese...

Bekarlık sultanlık...
Benim gibi dizginleri kendinde olan birisi için kesin öylede...
Gönül bu, beden bu...
Çekiyo, istiyo işte arada...

Dün geceden beri hissiyatım amanııın ilişkisiz ilişki ossun, olmuyosa olmasıııın !

Neden sahiplenmek zorundayız?
Neden birilerine hesap vermek, bildirimde bulunmak zorundayız?

Canım istedi gittim len !
Olmaaaz bensiz gecenin 1'de kız kıza bara gidemezsin !
Ulan hep gittiğimiz, müdavimi olduğumuz yer... manyakmısın !!!
Değilim ! Bensiz gitmiceeeeeeen !!!
Hati leeeeeeeeyn ! Canım isticek ve sen istiyosun diye yapmicam ! Başka arzun canııııım, perdeyi açıp camdan da bakmim istiyosan !
Olur... evet mantıklı...

Mantıklı olan tek bir şey var;
Ben özgür bir ruhum !
Ben istersem yapar veya yapmazım...
Karşımdakini ne kadar sevsem de benim için ne kadar değerli olsada, ruhum dizginlenemez ! Dizginlenirsem mutsuz olurum, ben ben olmam...
Sevdiğiniz, taptığınız insan olamam...

Biliyorum, farkındayım benimle ilişki yaşamak zor...
Deli eder böyle bir insan adamı...
Ama yapamam...
Boğulurum...
Duygularım tükenir...
Mutsuzsam mutsuz ederim...

Tanrım, bu kadına ruhuna göre aşk, arkaaşlıklar, dostlukalr nasip eyle...

28 Şubat 2008 Perşembe

29 şubat II. yazı :)

''29 Şubat, Türkiye'de kimsenin doğmak istemediği bir gün! Nüfus kütüğü kayıtlarına göre Türkiye'de '25 bin' 29 Şubat doğumlu var. '' Sanki dünyanın diğer ülkelerinde millet 29 şubatta doğmak için can atıyormuş gibi…Radikal gazetesi böyle bir başlık atmış !

Dünyamızın Güneş etrafındaki dönüşünün 365 gün 6 saat olması 29 şubatı meydana getirir. Bu 6 saatler birikir birikir ve 4 yıl sonra 1 gün eder.. Ondandır 4 yılda bir 29 şubat olması... :p

29 Şubat'ın hesaplanışı ise yüzyıllar boyunca astronomlara saç-baş yolduran bir hadise olmuş. Güneş Yılı'nın gün ve haftalar bölümü konusunda sürekli olarak yaşanan sorun üzerine M.Ö. 46'da Jül Sezar, Yunan astronom Sosigenes'in önerisi üzerine bir yılın 365 gün altı saat olmasına karar vermiş. Buna göre, bir yıl 365 gün üzerinden hesaplanacak, kalan altı saatler de her dördüncü yıla bir gün eklenecek.

Yaaa Sezar sayesinde 4 yılda bir bir günümüz olmuş... Ama Jülyen takviminin de bir sorunu olduğu zamanla ortaya çıkmış... Bu, bir yılın gerçek uzunluğunun 365 gün altı saat değil, bundan yaklaşık 11 dakika daha kısa olmasından kaynaklanıyormuş. Bu 11 dakikalar, yıllar içinde önemli kaymalara yol açmış... Walla ben kaynakların yalancısıyım !
1500'lü yıllara gelindiğinde bu kayma 14 güne kadar çıkmış. 1582 yılında Papa 13. Gregorius, o yıldan 10 gün düşürülmesini emretmiş. Gregoryen Takvimi, bu tarihten sonra zamanla çeşitli ülkelerde benimsenmeye başlayarak bugün yaygın kullanılan durumuna gelmiiiş.


Bir yıl (örneğin 1956) eğer dörde bölünüyorsa o yılın şubat ayı 29 çeker. Ama bu bölünen yıl, dördün yanı sıra aynı zamanda 100'e de bölünebiliyorsa, o zaman şubat 29 çekmez. Ancak bu 100'e bölünen yıl 400'e de bölünüyorsa şubat 29 çeker. Örneğin 2000 yılı. Hem 100'e hem de 400'e bölünür.

29 Şubat, 28 yılda bir pazar gününe denk gelir ve bu pazar günü de daima şubat ayının beşinci pazarı olur gibi gereksiz bilgilerle akıllı, kültürlü ve bilgili bir hanfendü olduğumu beyan ettikten sonraaa işin geyik kısmısına geçiyoruuuuuuum...


29 Şubat gününün İrlanda'da özel bir anlamı daha varmış. Rivayete göre İrlandalı iki Aziz St. Patrick ve St. Bridget evlenme teklif etme hakkının dört yılda bir kadınlara ait olmasına karar verdi, St. Patrick 'Bari uzun yıllar kadınların olsun' dedi. Evde kalmış kızlara özgü sayılan, '29 Şubat', zamanla kibarlaşarak 'Dünya Bekârlar Günü' halini almış.


Şincik, 35 yaşında bekar ve sevgilisiz bir hatun olarak ve yakın zamanda PS. I love you yu izleyip, feriştahtan beter adeleli ayriş erkeği sayıklayan biri olarak, kendimi evde kalmış adledip geyikime başlıyoruuuuum:

29 şubat gecesi müdavimi olduğum arada bulaşıkçı neyin olarakta çalıştırıldığım barım 'artık' parti yapacak ! Yemediğini ye, giymediğini giy, yapmadığını yap nidalarıyla partilerini özetliyorlar. Müdavim olarak partide yer alacak olan bendeniz de, madem o gün evde kalmış hatunların 4 senede bir evlilik teklifinde bulunduğu günmüş diyerek, barımdaki tüm bekar erkeklere evlilik teklifinde bulunmayı planlıyorum !

Yakın zamanda katıldığım bir düğünde buketi kapmış, düğün sonrası kıyafetlerimle elimde buketim bara geldiğimde mekanın çıtır bir müşterisi tarafından muhakkak hayatında ilk defa siyah elbiseli ve file çoraplı bir hatun görmesinden kaynaklanan sebepten ötürü ‘buraların en güzel kızııııııı’ ilan edilmiş bendeniz yarın erkeklere evlenme teklifi etmeyip ne zaman edicem? 4 sene sonraki 29 şubatta mı?

Allahın hakkı 4’tüüüür(3 türde hani 4 hatun alma olayını 4 erkeğe çevirim dedim :p) 4 senede bir 29 Şubattıııır benden bilgili, eğitimli, kültürlü, geyik, buraların en güzeeeeeeel kızı yoktuuuuur diyerek mümkün olduğunca çok erkeği evlilik vadiyle kandırmayı planlamaktayım! Evlilik teklifini ben etsem de zevcelerim NY tiffani’den kaşıkçının kardeşini alıp parmağıma takmak zorundadırlar ! Koşullar uygun değilse, üzerinde ‘koşullarım na müsait’ yazan bir t-shirtle partiye gelinmesi rici olunur ki boştan yere güzel çenemi yormayayım ! Bu arada evlilik teklifimi kabul edenler lape ve bakırköy’de ciddi akıl sağlığı testlerine maruz kalacaklardır bilgilerine : )))

Mekanımızda çeşit çeşit evde kalmış hatun mevcuttur. Bu güne kadar hayırlı kısmet bulamamış beylerin, başlarını bağlama vakitleri gelip geçmek üzereyse Reasürans pasajı No:51’de ki ‘Artık’ partiye teşrifleri rici olunur… Merak etmesinler elde bağ çoktur… Çeşit çeşit bağlama teknikleriyle itinayla bağlanacaklardır! :p


Bekarlık sultanlıktır diyooooooooor, 29 şubat doğumluların 4 senenin acısını çıkaracak kutlamalara ve hediyelere maruz kalmalarını diliyoruuuuuuuuum !!!

Len bu arada evlilik teklifi ederken ben diz çökmem ! Seçtiğimi çökertirim anlaşalım baştan ! Diğer kısları bilmem… benim kurallar, kanunlar böyle… eee buraların en güzel 35’lik kızıyım ayooooool ! :pppppp

25 Şubat 2008 Pazartesi

29 şubat

4 yılda bir 366 gün oluyoruz...
Yazık 29 şubat doğumlulara...
29 şubat doğumlu olsaydım 4 yılda bir oralığı yıkan partiler yapardım. Ve doğum günüme gelmeyenlerlede küserdim !!! Hayatta barışmazdım...
Ne len 4 yılda bir zati....
!!!
Barımda uma geces artık parti yapılacak...
Artık gün ya... o bakımdan...

Bir arkadaşım facebooktan mesaj atmış...
İngiltere'de 29 şubat kadınların erkeklere evliik teklif ettiği günmüş...
4 yılda bi coşan ingiliz kadınları aleden olmuş erkeklere evlilik teklifinde bulunuyor...
Bu gün kuaförde okudum tam sayıyı hatılamıyorum ama bi ingiliz emlakçı hatun bin erkekle yattığını açıklamış !!!

Şu ingiliz hatunlar interesting diyooor, buketi kapmış 35 lik olarak 29 şubat (şubat yerine ekim yazasım var hep acep nedendir :p) ta barımdaki erkeklere evlilik teklifinde bulunmak niyetindeyim !!! de kimeeeeeeeee bööööööööööög !!!

Buket bendeeeeeeee...
Evlenicem ve evlenip boşanmış arkadaşlarımın arasına karışıcam !!! :pppp
:))))

Buket bendeeeeeeeee, koca nerdeeeeeeeeee !!!

Yerli, yok moda değimiyle 35 yaşında çakma Birijit Cons'ken, yaşlanıp tek başıma öldüğümde evimde beslediğim wahşi köpeklerce yenmeyi filan (neden bir insan wahşi köpek beslerki evinde ! ben seneryoyu değiştiriyorum abi orjinal, saf kan afrika aslanları diyorum) hayal ederken, biricik, güzeller güzeli arkadaşım evleniyorum ben dedi !

İyi abi... Allah mesut ve bahtiyar etsin diyerek onun mesut ve bahtiyarlığını görmek isteyen bir arkadaş olarak orda olmayı iple çekmekteyim !

Ama gel gör düğünün yapıldığı gün benim yavru civciv olamayan ve hiiiiç olamayacakları halde de inatla yumurtayan yumurtalarımın görüş günü !
Bok var içerde kalsalar !!!
Yumurtlayamayasacılar !!!
Ve herşeyi geçtim düğün Cuma günü !!!

Sabahın köründe kalkıp işe gitmiş, uykusuz, biryandan başı ve yumurtaları ağrıyan, neredeyse şiş ötesi vücuduyla 130 kiloluk doğu bloku ülkelerinden birinden yeni ithal ettiğimiz güreşçi kıvamındayken düğüne gitmek olurmu yaaaaaaaaa !!!

Olur abü ! Kız biricik sevdiklerimden. Onu beyazlar içinde kuğu misali görmezsem çatlarım da zaten vücudumun şişliğinden doğal olarak ayılıp bayılıp çatlamaktayım !!!

İşten erken çıkılır, bir gün öncesinden ütüye verilmiş elbise alınır, saça fön çektirilir, marangoz sebebiyle hala kolilerde süren yaşam dolayısıyla ayakkabı kolileri aranır, bulunur, hangi kolide diye tüm koliler boşaltılır ve bu boşaltma işlemi sakat bel sebebiyle ve gece çantamın olmayışı nedeniyle çantasına el konulan arkadaşa yaptırılır vs. vs...

Gitme saati yaklaştıkça acı gerçekle yüz yüze gelinir;
Doğum günü sebebiyetiyle aldığım elbise, şiş vücudumun tüm kıvrımları tarafından red edilmekte ve üzerime geçmekte diretmektedir !

Evde malesef korse yoktur !
Neredeyse bin beden büyümüş gögüslerimin sığacağı sütyen ne bende vardır nede üretilmiştir !!!

Tek başına olmanın zorluğu, bööööö sevgili istiyorum ben arzusu elbisenin fermuarını çekerken yaşanan zorluklarla iyice depreşmiştir !!!

Elbise giyilmiş, sıra makyaja gelmiştir...
Ancak beğenilmeyen şiş bedenin beğenilmeyen şiş bir yüzü vardır !!!
Ayna ayna söyle bana benden daha güzel 130 kiloluk bir güreşçi varmıdır mırıldanmalarıyla makyaj yapılır...
Yapılır ama gören makyaj dersi boşa gitmiş der tütünden !!!
Rujum fazlamı oldu, şalım ve alışık olmadığım gece çantasını tutmak, taşımak üzerine ayna karşısında abuk abuk roller kesilirken düğüne birlikte tefriş edeceğim beyefendi arar:

Duştan yeni çıktım.
İyi abi... sen hazırlanana kadar bende hangi açıdan daha az şiş görünüyorum, göbeğim hangi oturuşta fırlıyor filan biraz daha denerim...
????
Yok bişey yok, sen hazırlan...

Düğüne gidilir...
Herkes şıktır, zariftir... Elini kolunu nereye koyacağını bilmektedir.
Birtek ben oturduğu yerden kalkmaz, masaya yapışık, peçetesi ve şalıyla her yeri sarmal sarmal dolanmış canlı bir mumyayımdır !

Klasik geyikler doğalk olarak yapılmaya başlanır:
Darısı sizn başınıza...
Yok ben almim...
Aaaa olurmu canım! Ölümü ye evlenicen !!!
Yerim ama evlenmem !!!

Gelin ve damat gelir...
Gelin çok hoştur... Onun heyecanını yüreğinizde duyarsınız... onun adına o kadar mutlu olursunuz ki mutluluktan yaşaran gözlerinizi sağınızdaki solunuzdaki evlendirme avcıları yüzünden akıtamaz saklarsınız !!!

Hiç unutmam bir arkadaşım bir seferinde üzüldüğüm için ağladığımı zannetmiş ve beni sinir etmişti !!!
Düğünlerde hüzünlenilir, iki damla göz yaşı dökülüüüür !!!
Bu kıskançlıktan, üzülmekten dolayı değildir !
Mutluluktandıııııııııııır !!!
Evlenemedim ben ühüüüden değildir canııııııııım nokta !

Neyse nerde kalmıştık...
Yedik içtik, taktık takıştırdık, peçete bileziklerini çalmaya kalktık ama gece çantaları malesef kleptomanlık için uygun olmadığından yapamadık, göbek attık, dans ettik eee artık gidelim derken, durun dedileeer karpuz keseceyik !!!

Yani gelin buketini atacak !!!
Atsın abi...
Gelin yerine geçti, tüm bekar hatunlar etrafına doluşmuştu kiiiiiiiii, birden beni fark ettiler !!!
Ozzzziiiiiiiiiiiiiiii gel.
Gelmem abi, ne güzel oturmuşum mis gibi... Onca şişliğime bide onca leziz mamanın şişliğide eklenmiş kıpırdatmayın işte ! hem evlenmek niyetimizde yok...
Olmaaaaaaaaaaaz...
Olur...
Olmaaaaaaaz...

35'lik beni çekiştiren 2 arkadaşımla sergilediğimiz görüntüler çok güzeldi...
Onlar kaldırıyor ben çöküyorum...
Onlar kaldırıyor, ben...

Sonunda azmin zaferi kazandı ve beni çekip fırlatıp attılar pistin ortasına en öneeeee !!!
Arkamda zavallı çıtır, evlenme hayalleri kuran kızlar...
Önlerinde 35 lik yerli Birijit Cons Ozy Ozborn !!!
Gelin atıyorum dedi...
Kaçmaya çalışırken yine itildim veeeeeeeee veee...
Buketi kaptım !!!

Bunca zamandır düğüne giderim... arada isteyerek bazende muzurluğunada buket kapmacaya katıldığım olmuştur ve hiç birinde kısmet olmayan buket bu sefer olmuştur !!!

Buket bendedir...
Peki aday adayı adayı sevgililer nerdedir?
Durun hele önce sevgili edelim sonra koca ederiz !
:p

!!!

İkinci el görünümünde sıfır ;)

'İkinci el erkek'ten sonra 'ikinci el kadın' kavramı da hayatımıza girdi!
Esquire dergisi başından bir ilişki ya da evlilik geçmiş kadınların ne tür özellikleri olduğunu bir bir ortaya çıkardı...

Cumartesi günü bir gazetenin ekindeki başlık böyleydi...
Başımdan bir evlilik geçmesede yaşadığı ilişkiler hep uzuuuun olan bir şahsiyet olarak du bakim bende 2. el miyim dedim;

Ve bakınız;

1-Daha önce ciddi bir veya birkaç ilişki, belki de bir evlilik yaşamıştır. Bu yüzden erkekler hakkında mantıksız ve uçuk hayalleri değil, 'ilk elden' bilgisi vardır.

Walla, bi zamanlar vardı. Uzun zamandır bir ilişkim olmadığından bildikleride unuttuk. Hem tecrübelerim derki, nasıl erkekler kadınları anlayamıyorsa abi bende onları anlayamıyorum. Her erkek yeni bir bilgi, öğrenme dönemi geçittiriyor... Ve ben bir yayım ! ben denemek uçuk kaçıklık demek ! İstersem 10. el olayım uçarım kaçarım...

2-Ne zaman ne yapması gerektiğini, bir erkeğin nelere sinirleneceğini ve ilişkinin sınırlarını yaşayarak öğrenmiştir.

Şimdi erkek Türk erkeğiyse doğru. Ama artık memleket içindede erkekler farklı dağılımlar gösteriyorlar.
Doğma büyüme İstanbul'lu ayrııı...
Karayağız doğulu bir erkek olup, İstanbulda yaşayan bide seksüel meksüel modalarına uyup metroseksüel olmuşsa ayrıııııı...
Eskidendi o erkek neye kızar kızmaz bilinmesi...

Abicim Türk erkeğinin okumuşuda okumamışıda, metrosuda, herosuda, seksüelide, aseksülide çatal kuralına sahiptir. Çatal göründüğünde, 30 küsür yıllık kanka erkek arkadaşınla hatta bu kankan gay olsada içmene muhabbet etmene, eve ondan sonra gelmene kızaaaaaaaaaaaaar !!!
Heeeeeyt, leeeyn karııııııııııııı...
Aaaa... canım cicim, lütfenli, ricalı konuşan adama noldu?
Çatal görüldü öz ortaya çıktı!
Şaaaaaak !

Bu madde için derim ki erkeği tanımak gerekmez, memleketinin özelliklerini bilmek yeter !

3-Evin küçük kızıymış gibi sürekli şımarmaz. Nazlanmayı veya gereksiz cilveyi flörtün temel kuralıymış gibi benimsemez.

Walla evin ve sülalenin tek çocuğu olarak şımarık değilsemde nazlanma manyağıyımdır. Flörtten pek anlamam ama nazlanmadan anlarım ve beni nazlamayan adamın anlını karışlarım !
Naz yoksa ilişkide yoktur abi !!!

4-Rahattır. Ne kendisini gerer, ne de sizi. İlk karşılaştığınızda sizi beğenmişse, gülümsemesini hiç kimse engelleyemez. Böylece onunla saçma sapan oyunlar oynamanıza gerek kalmaz. Sizi taktiklerle oyalamaz, sürekli olarak test etmez.

Ooooo... kadın erkek arasındaki yüzyıllardır süre gelen oyunu 2. eliz diye oynamayacakmıyız yaniiiiiiii !!!
Siz istediğiniz kadar test etmeyin abi erkek eder, eder... !!!

5-Bir şeylerin yolunda gitmediğini hissederse, bunu yüzünüze karşı söylemekten çekinmez. Bir erkekle nasıl başa çıkması gerektiğini bilir.

Walla bilmiyorum, bilemiyorum.
Yüzüne dan diye söylesen bi tülü söylemesen bi türlü...
Hatun kısmısının hissiyatı erkek cinsinden daha kuvvetlidir ve her daim yolunda giden gitmeyeni hisseder de... Erkek kadın kısmısını her zaman dinlemez ki ! Dinlemedim ve böyle oldu sen haklıymışsını dememek için ağzınıda açmaz !!!
Yaratılışından gelen, kadın çalışsada, güçlü olsada yine bana ihtiyaç duymalı, duymazsa ben ne işe yararım korkusuyla müthiş egosu zedelenir sonra...

6-Erkeğin arzularını, zaaflarını, ihtiyaçlarını tanır ve ona göre davranır. Gerektiğinde anne şefkati gösterir. Sizi değiştiremeyeceğini bilir ama bütün sivri taraflarınızı da törpülemeyi becerir.

Hödööööööööööööö???
Bence bu yazının hazırlanmasına katkı sağlayan adamlar 2. el kadınları değil, nasıl bir kadın istediklerini dile getirmişler... belki tutar mantığıyla !!!
Benim arzularımı anladında, ihtiyaçlarımı tanıdında bana gerektiğinde baba şevkati gösterdin de ben sana göstermedim dimi?
Ah ah bu kadın milleti !!!
Leeyn nedir ki erkeğin arzusu ihtiyacı?
Yemek, hem evdekiyle hem dışardakilerle sevişmek, maç izlemek, erkek arkadaşlarıyla içmek ve kadın muhabbeti yapmak ve tuvalete girmek !!!
Anne şevkatide şu olsa gerek;
Daima 3 kadınla sevişmek istemişsin ve biz birlikte olmadan önce yapamamışsın. Arkadaşlarınla Rusya'ya gidip bu arzunu gerçek kılmak istiyosun ama hayret derecede vicdanın izin vermiyor, gel gel göğsümde ağlaaaaaaaaaaa ve bir anne olarak izin veriyorum !!!
Hatiii leeyn !

7- Daha önce en az bir erkekten ayrılmış, bu darbeyi savuşturmuş ve güçlenerek ayağa kalkmıştır. Kendine güveni tamdır ve kendi ağırlığını sizin omuzlarınıza yüklemek gibi gizli bir planı yoktur.

Bak işte bu doğru!
Hayatımın hiç bir döneminde bir erkeğe yıkılmak gibi bir arzum ve niyetim olmadı !!!
Bu şartlarda ben doğuştan 2. el kadınım desenizeeeeeeee !!!

8- İtle kopukla işi olmaz. Serseri erkeklerin o uzaktan sezilen cazibesinin ne kadar yalan olduğunu yaşayarak görmüştür.

Eheeeee... Cazibe güzel bişeydir. Çeker, etkiler... Seninle ömrümün sonuna kadar güvenceli bir monotonluktansa serseri heyecanları tercih ederim abü !
Pratiğe geçirilemessede her kadının gönlünde serseri bir aslan yatar !!!
Ve aslan yattığı yerden belli olur ! (ne alaka kel alaka... )

9-Kadın olmanın ona verdiği güçleri bilir ve bunları kullanmaktan çekinmez. Cinselliğinin farkındadır ve muhtemelen kendi cinsel kimliğiyle barışıktır.

2. el olmakla alakalı bir durum değildir bu. Kadın vardır kadın vardır...
Ben şahsen kadınlığımı kullanmayı sevmem, sevmediğim gibi beceremem ! Sakil durmaktadır bende kadın kadın olmakve davranmak...
Ne 2. eller tanımaktayım pakize olaaaaaaaaan...
Yine yaptırım var bu maddede de... Ya tutarsa... tutmadı abi !

10-Yaşı sizden büyük olabilir. Bu onun için bir sorun değildir. İlişkinin nereye gideceği konusunda romantik öngörüleri yoktur. Günün tadını çıkarmayı tercih eder.

Her kadın ufakta olsa romantizmi seveeeeeeeeeer !!!
Erkekleri leblebi bibi götüren bi kadında olsa, erkeklerin yaptığı gibi pontolonu indirip işimize bakalım demez kadın !
Günün tadını erkekler gibi çıkarmaaaaaaaaaaz !!! İnce ince zevk arar, hoşluk arar ! Hihohoooyt diye bağırarak eteğini yukarı kaldırıp bu günkü 4. çıtırıda götürdüm demeeeeeeeez !!!

11-Annenizle tanışmak konusunda ısrarcı olmaz, her kuyumcunun önünde durup yüzükleri incelemez. Sosyalleşme takıntısı yoktur. Her gece alemlere akmak gibi isteklerle başınızı ağrıtmaz.

Walla yine bu maddeye göre doğuştan 2.elim !!!
Her kuyumcunun önünde durmam. Durursamda tektaşımı alabilecek yetideyim adamın paniklemesine gerek yok !
Evlenmek gibi deli bir fantazim hiiiiiiiiiiiiiç yok !
Sosyalleşmeden olurmu? Evde napcaz abi? Durmadan da sevişilmez ki !!! Tamam cicim ayalrında sosyalleşmeyelim de... sonrası sarpa sarar, tel sarar olur !!!
Aleme akmak derken pasajımızı bilirim, onada laf ederse pasajın girişine asar aleme ders olsun diye sallandırırım !!!

2. el kadının özellikleri bunlarmış !!! Bu özelliklere sahipseniz oh ne ala ola laaaaaaaa...
Bir takım şahsiyetler bu konuda şöyle yorumlar yapmışlar:

-İkinci el kadınları, tecrübeli kadın olarak ele alırsak, her normal insan gibi ben de tercihimi onlardan yana kullanırım. Doğrudur, ikinci el kadın makbuldür!

Şimdi 2. el derken acaba bakire olmayanlamı karıştırıyorlar... bunu merak ettim. Bakire kadın istemem'i anlarım ama 2. el?

-Ben ikinci el bir kadınım ve ikinci el kadınlarla birlikte olmanın, erkekler için gerçekten büyük bir avantaj olduğunu düşünüyorum. İkinci el kadınlar sekste de iyidirler!

Sebep? Ömrü boyunca aynı adamla yatmış 2. el bir kadın mı yoksa çeşitli erkeklerle seks tecrübesini geliştirmiş bir kadın mı sekste daha iyidir?
Kardeşim akıl karıştırdınız walla !!! Halla hallaaa...

-'İkinci el pazarı' her zaman hareketlidir. Dolayısıyla alıcılar, her konuda gözünü dört açmalı. Kadın-erkek ayırmadan mutlaka kilometresine, kazasına ve 'motoruna' bakmak lazım! Çünkü bazıları gerçekten de çok 'hor kullanılmış' olabiliyor.

İşte abi, en doğrusunu söyleyen bir şahsiyet !!!
Yanlız kadın değilde araba alıyomuşuz gibi hissettim. Şasi numarasınada bakmak lazım. Kontrol edilmeden olmaaaas !!! At alır gibi dişlerinede baksak? Hatta silikonlar için bi sağlamdır raporu felan istesek? neee bir önceki adam memeleri sıkıp sıkıp patlama noktasına getirmişse ve benim ellerimde patlarsa oooo sen yaptın diyip tamir parasını benden isterse nolceek?

Kaskolu 2. el kadın yoktuuuuuuuuuuur?


Anladığım kadarıyla 2. el kadınlar naz yapmıyolar, adam leb demeden leblebiyi veriyorlar, yüzük istemiyolar, seksin alası onlarda peki 2. el erkekler?

2.el erkeklerin kadınlar gibi yemede yanında yat tadında olduğunu düşünmüyorum.
Gözlemlediğim kadarıyla onlar;
Korkaklar, uzun süreli ilişki istemiyorlar, tam günlük çerez adamları... birlikte ol atlar...
Kadınları anlarlar sanıyorsunuz ama, anlamaktan bıkmış durumda olduklarını sandığım için, kadındır yapar bana neee, kıçımı dönerim dediklerini düşünüyorum...
Ortayaş bunalımındaysa eğer çıtır çerez merakında oluyorlar...
Tek iyi tarafları çulsuz ve çevresiz olmamaları... tabi çula ve çevreye önem verip yeme merakındaysanız o zaman biçilmiş kaftanlar !
Pırlantadan anlıyorlar... 1.elken anlasalarya !!!
Ama aşmış ve yorgun olduklarından kıpırdatmak zor...
Ağır abi modundalar...
Kadın onu etmeli bunu etmemeli gibi klişe inançları var...
Sizden beter yaralıdırlar...
Aşka tövbelilerdir... kesinlikle birdaha aşık olmazlar, sadece hatuna 'izin' verdiklerini söylerler...
Sekse gelince, memleket şartlarından dolayı kadın kısmısından daha önce cinselliği yaşadıklarından 1. el- 2. el olup olmadıkları fark etmez...
2. el erkeklerin tek iyi tarafı hijyenik ped markalarını bilmeleridir !!!

Sahibinden az kullanılmış 2. eller burda gel aplaaa geeel, yeni geldileeer...
Sana halden gelenide verirdim ama sen iyi müşterimsin...

;)

20 Şubat 2008 Çarşamba

Ben...

Kırgınım...
Çok incinmiş bir haldeyim...
Hatta utanıyorum...

Küçük bir çocuk gibi korunmakta, takip edilmekteyim...
Bana değenlerin ödemek zorunda olduğu bedel beni incitiyor...

Kimselere değmesem...
Hayatlarda olmasam...
Beni tanımasalar...
Ben kimseleri tanımasam...

Görmesem...
Görüşmesem...
Görünmez olsam...

İncinmesem...
İncitmesem...

İki ucu boklu değnek olmasa...
Hem benim istediğim hem onun arzu ettiği olabilse...

Ben devekuşu olmak istemesem...
Bana değenler, hayatlarında olduklarım bedel ödemese...

Arzu ettiğim gibi sevsem-sevilsem...

Alıp başımı çekip gitme arzusu duymasam...
Sonsuzluklarda öylesine salınarak yüzmek istemesem...

Utanmasam...
Hayatlarında olduğum için bedel ödemeseler...

Ben açıklama yapmak zorunda olmasam...
Özür dilemesem...

Ben sevilmesem...
Ben görünmez olsam...
Ben dostsuz olsam...
Ben arkadaş olmasam...

Ben ben olmasam...
Ben farklı bişey olsam !

Ben ağlamasam...
Ben üzülmesem...
Ben kırılmsam...
Ben incinmesem...
Ben utanmsam...

Ben kimseyle dost, arkadaş, sevgili olmasam !

Ben, 'ben' olmasam?

19 Şubat 2008 Salı

Filmler ve etkileri...

2 film ikiside beni etkileyen ve düşünmeme neden olan filmler...
Aslında entel dantal filmler değiller...
Ama demek ki düşünesim gelmiş...

Birinde Eski Mısırlılar öldüklerinde 2 soruya cevap vereceklerine inanırlardı diyor;
1-Hayatından keyif aldın mı?
2- Başka birisine keyif verdin mi?

Güzel sorular...
İlk başta soruları duyar duymaz eveeet, hem verdim hem aldım diyebiliyorsunuz...
Ama derin derin düşünmeyi gerektiren sorular bunlar...


İkinci film bir aşk filmi... Kocasını kaybeden kadının, kocası öldükten sonra kocası hayattayken yazılmış ve öldükten sonra zamanı geldikçe eline geçen mektuplarla dulluğa alışma süreci...

Muhteşem etkileyici...
Öyle bir adamla evli kaldıktan ve adam yitip gittikten sonra yeni bir aşka, adama yelken açmak bence çok zor. Gelen geçmişin gölgesinde kaybolur...

Adam karısına yazdığı son mektupya; sen benim hayatımdın diyor. Ama ben senin değilim. Ben öldüm. Hayatının bir parçasıydım sadece, hayatına devam et...

Evet hepimiz birbirimiizn hayatlarına hayatlarımız olmak için giriyoruz ama sonradan hayatlarımızın parçaları oluyoruz...

Film beni çok etkiledi... Etkileyici bir filmdi ama bu kadar etkilenmem dolunay ve hormonlarımın suçu zannedersem.

Filmde fiziki özelliklerin haricinde, evlimisin, bekarmısın, çalışıyomusun soruları sorulup alınan cevaplardan sonra öpüşerek uyuşup uyuşmadığını test edişler var...

Türk milleti olarak bilmem kaçıncı buluşmadan sonra el ele tutuşan ve bilmem kaç sene sonra öpüşen bir toplumuz...
Öpüşmek çok önemli...
Fizik, eğitim, maddiyat, kafa yapısı süper hatta 4 4 lük uyum sergileyebilir ama, tensel uyum, haz... nasıl anlatsam öpüşmeler parmak izimiz gibi... ten kodumuzu karşıya aktardığımız dudaklarımız uyuşmuyorsa olmuyor işte kardeşim !!!

Bu benim başıma çok gelmiştir.
Adam hoştur, hoşlanıyorumdur, hoşlanıyordur... Neredeyse aşık olmak üzereyimdir hatta aşık... öpüşürüz ve ben, aayyy olurum.
İdare ederim...

Nah ederim !
Niye edeyim !
Uymuyorsa, uygun değilse zorlamanın ne alemi var?
Bence yok !
Filmdeki bekar hatun gibi olmalıyız aslında...

Bekarmısın?
Evet
Çalışıyormusun?
Evet.
Hatun aniden adamın dudaklarına yapışıyor ve öpüyor...
Hıh... diyor ve gidiyor
Adam ağzı açık arkasındna baka kalıyor...

Öpüşmeyi geç, el ele bile tutuşmanın yassak olduğu bi memlekette kaç görücü usulü evlilik ten uyumu gösterebilmiştir?

Ten kodlarımız uyuyorsa yeees !
Uymuyorsa bu yaştan sonra idare eder istemem !
İyisine hem de en iyisine layıkım !

Filimde İrlanda'lı erkekelr dünyanın en müthiş erkekleri olarak lanse edilmekteydi...
İrlandaya gitsem ve öpüşmek, gerçek erkeklerin işidir diyen feriştahın pazulu erkek fantazilerini yıkacak adamalrdan bende mi bulsam ?

Öpüşün abi !
Uyumun sırrı, uygun olup olmadığı dudaklarınızın ucunda !
Öpüşmekle erkeğin kiride olmazsınız...
Olursunuz diyenleri analr, öpüşmezsiniz zaten !

Hayattından keyif aldın mı?
Öpüştüğün kadın veya erkek senin gerçeğin mi?
Keyif verdin mi?

13 Şubat 2008 Çarşamba

♥Aşk böcüğü bendenizden günlük tadında yazı... ;)

Sabah sabah doktoruma gidiyorum...
Acı haberi veriyor;
Belin bir haftada geçmez... Kas gevşeticiye 1 ay devam edeceksin !
!!! Ama ben yarın Ale cennetine uçuyorum... 1 ay memlekette alkolsüz dururum ama orada...
Cık diyor...

Haylaz ben söz dinleyeceğimi sanmıyorum !
Doktordan gelir gelmez online chek-in'in başına oturuyorum ve kendime özel kutlama maması sipariş ediyorum...
Sabah sabah şampanya eşliğinde 6. sevgilisiz yılımı kutlayacağım !
Ne 6 sı...
Sevgilim varkende hiç sevgililer gününde sevgililerimle olamadım ki ben ! Hep bi şekilde ayrı gayrı düşerdik...
Kaçıncı sevgilisiz sevgililer günüm buuuuu...
Amaaaan, en iyi sevgili kendimim işte !
Kendimi nasıl nazlayacağımı, mutlu böcük edeceğimi benden iyi kim bilebilir !!!

Arzu ettiğim soğukluktaki kahvemden içerken gazeteyi taramaya başlıyorum;
Bu sene geçen seneki gibi tam sayfa aşk ilanı veren olurmu acep diye düşünürken, sarışın ses sanatçısının çıtır türkücüyle yaptığı evliliği gösteren fotoğrafları görüyorum...

Helal olsun kadına da... Bu millet nasıl birini bırakıp ötekini buluyor...
Ben bana kesik atan adamda bile bi özellik arıyorum. Layık mı bakim bana bakmaya... Ne haddine bana bakmak !
Boşuna beni 'arızasın' diye sınıflandırmıyorlar...
Ayyy bu mu bana bakıyor... Kalitem düşecek !!!
Hödööööö !!!
İnkıridıbıııııııııııl bi hatunum !

Sayfayı çeviriyorum, köşe yazarı hatun adamları kredi kartına göre katagorize etmeye başladım diyor.
American eksperesimiz yoksa, midnight ekspresimiz var taş gibi olma mıııı?
Olmuyo anladığım kadarıyla...
Hele kartının üstünde tuttuğu futbol takımının renkleri olanlar... yandı bu mantıkla !

Hiç adamları kartlarına göre değerlendirmemiştim.
Sadece cüzdanlarına bakarım. Cırt cırtlı cüzdanlarla karizma sıfıra iner... Ay olurum. İçindekilere değil dışındakine ilgi ve alakam...
Kadın milleti değilmiyiz işte...
Oto boka...
Töbe töbeeee...

Haberler içimi açmıyor...
Memleket arzu ettiğim halde değil... Eldende bir şey gelmiyor... Neext haber dicem de... iç açan haber yok !

1 ay alkol yok, bel durumundan sporda yok. Seks hiiiç yok. Aşka durumuna gelince; inşallah alırsın bi ford olursun lord oluruz yukeyde şeklinde... Evren baba şu aralar o bu şu istek listemle meşgul... Hangisini öncelikle hayata geçirsin aklı karışık...

Amaaaaaaaan...
Bu aralar herşeyi ve herkezi iplememe durumundayım.
İnsanların kalıplarına göre paketlenmeye gıcık olmaktayım.
Olduğum gibi kabul edilmek, edilmiyosamda edilmeyeyim düşüncesini her zamankinden daha fazla düşünmekteyim...

Geçen salı kızdırdılar beni...
Allahtan belim yüzünden ortalarda gözükmedim, anlayıp ne, neeee diye sormadılar...
Bir süre daha devam edecek tavşan dağa küsmüş halim...

Yarın akşam tükkanda 'ayrılda gel' partisi var...
Sevgilinden ayrılıp partiye geleceksin !
Ben o adamı naparım, Konya'nın etli ekmeğindeki etleren daha küçük parçalara ayırırım !
Yok öyle yağma... Anca beraber kanca beraber dicemde... sınıf sınıf...

Ben kim bilir nerde ne yapıyor olacağım...
Hiç plan yapmadım... Spontane gelişecek herşey...
Hayvanat bahçesine gitmek çok istiyorum...
Manyakmıyım neyim... kmlerce yol yap ve penguenleri seyret !

Köşe yazarı hatun ne diyordu, her yaşla içimden farklı bir kadın çıkıyor...
Ben ve benim kadınlarımda bir tuhaf.
Bi şöyle oturaklısından, en bi en çekicisinden, en bi en mantıklı hal ve tavırlar sergileyeni, kadın gibi olanı henüz çıkmadı... mukadderat ! İnşalalh ve maşallah senye... seneye olmazsa ondan sonraki seneye, oda olmazsa... diyor ve gidiyorum efeeeeeeeeem...

Beni şukadarcık sevsen yeter sevgiliiiim...
Na bu kadarcık seviyor ve seni Londraya uçuruyorum işte !
Ama ama tektaş...
Dün gece aldığın folyo üzeri buzlu neyine yetmiyor?
Eridi o !
Kadir kıymet bilmezsin işte... dolapta saklayacağına, elaleme nispet olsun diye takarsan tüm gece parmağına...
Ama açkııııııııım...
Alırız, alırız... bi gidip gelelim... bi düzeltelim cebi, alıcam bulgarın hasını sana !
Açkıııııııııııııııııım muaaaaaah !
Ulu orta öpüp, elleşme leeen, içim gıdıklanıyo...

Demişmiydim kendimi çoook seviyorum diye !
Canım kendim sevgililer günün kutlu mutlu ve kurtlu ossun inşallah ve maşallah !
♥♥♥
;)

11 Şubat 2008 Pazartesi

Şehirlerime...

Osmanlı'yı imparator yapan şehir diye bir kitap okuyorum.
İstanbul'u anlatıyor...
Osmanlı'nın İstanbulunu değil sadece... İlk yerleşimcilerinden, Osmanlıya geliyor...
O dönemdeki gezginlerin notlarına değiniyor...
Geçmişteki gezginlerin gözlemleri ve düşünceleriyle, şimdiyi de düşünerek bir gel git yaşıyorum...

Yazar İstanbul'un efsanelerinden bahsederken, İstanbul'un fısıltısına kulak verin diyor...
Nerde ne olmuş...
Geçmişte neler yaşanmış bastığınız toprakta, geçtiğiniz yolda, sırtınızı dayadığınız duvarda...


Okumaya ara verip, penceremi açıyorum...
Akşam çökmek üzere...
Henüz ne binası olduğunu keşfedemediğim, çatısı devasa uydu antenleriyle dolu olan bina (TRT binasını görmem mümkün değildir diyorum ama belkide o dur...) köprünün ayağını saklıyor benden...
Aradanda olsa gördüğüm köprünün ışıklarına bakıp, kuşların ve araçların seslerinin arasından İstanbul'un fısıltısını dinlemeye çalışıyorum...


Yok öyle yağma...
İstanbul hemen çözülmüyor...
Pencereni açıp kuş bakışı manzarama bakıp beni dinleyemezsin, anılarıma ulaşamazsın diyor...

Çatıların üstünden birer birer yanmaya başlayan ışıklarla hayatlara bakıyorum...
Çatılar çok hoşuma gidiyor...
Nedendir bilinmez çatılara bakmayı seviyorum...

Beni başka bir aleme götürüyorlar ve içimdeki röntgenciyi uyandırıp birer birer pencerelerden hayatlara sıvışmak istiyorum...


Londra çatıları geliyor aklıma...
Neredeyse 20 sene önceki bir anı geliyor aklıma...

Sonra Aya İrini'de ilk konser izleyişimdeki hayallerim... Kitabın etkisinden çıkamıyorum... Fatih'in annesi için bıraktığı söylenen Aya İrini... O zamanı hayal edip durmuştum tüm konser boyunca...

Sarayburnundan ne zaman geçsem, bir çuvalın içinde denizi boğlayan cariyelerin aklıma gelmesini hatırlıyorum...


Bakmakla görmek arasında fark olduğunu bir kere daha hatırlatıyor kitap...
Yaklaşık 90 yılından beri İstanbullu olan ben, son 10 yıldır tam anlamıyla yerleşik olmama rağmen artık İstanbul'u keşfetmediğimi fark ediyorum...

Bir turist gibi, bir maceracı, bir kaşif gibi...
Taşlarına dokunarak, duvarlarını süzerek, dinleyerek dolaşmayalı, kaybolmayalı çok oldu...

Farkında olsakta olmasakta gittiğimiz kentler bizi sırlarına davet ediyorlar...
Bir tarihin, bir taş duvar kalıntısının peşinden koşmamız bu yüzden...
Ama gel gör yaşadığımız şehirde yapmıyoruz bunları...
Reasüransın fısıltısını dinliyoruz sadece...
Şimdiyi...

Perşembe sabahı, gençliğimden beri çok sevdiğim, kendimi özgür ve ben olarak hissettiğim şehrime gideceğim...

Belki ortaçağ sokaklarında Shakespeare'in hayaletinin izlerini süreceğim, belki Tudor hanedanlığından bir şövalye'nin adımlarını takip edeceğim... Güne gelip yeni trendlerle dolanan gençlerin peşinden sigara içmek için soluklanacağım...

Başka bir şehrin şu anını ve geçmişini dinlemeye gidiyorum.
Döndüğümde Bizansın, Osmanlı'nın fısıltısını dinlemek istiyorum...
Şehrimi yeniden, başka bir ülkeden gelmiş gibi keşfetmek istiyorum...

2 sergi, güzel klasik müzik konserleri, fish and chips, ale ve klasik 5 çayı...
Thames kıyısında, ortaçağ sokaklarında yapılan bilinmezlik yürüyüşleri...
Biraz kafa dinleme, düşünme, şehri dinleme, hiç bir şey yapmadan Van Gough'un önünde oturma...
Tüp'ün rüzgarıyla sadece saçların değil ruhunda uçuşması...
Özgürlüğü hissetme...
Yeniden freshlenme... daha doğrusu şarj olup dönme...

Herkesin sevgilisi olan İstanbul'a 14 şubat'ta sevgiliye duyulan özen ve ilgi alkanın gösterilmesi dileğimle...

Sevgilim İstanbul,
Sevgililer günün kutlu olsun...
Seni yüzyıllardır seven ve sahip olmaya çalışan, olan ve kıymetini bilemeyen sevgililerine inat hala sevgi dolu, aşık ve aşık eden olmandan ötürü...
Kırılsanda, unutan, sevdiğimdir yapan diyen kadınlar gibi olan şehrim...
Kan kussan da kızılcık şerbeti içtim diyen şehrim...
Altınla, üstünle...
Ölülerinle, yaşayanlarınla...
Ne yaparsak yapalım kendi güzelliğini geçemediğimiz İstanbul'um...

Dinleyin...
Sevginizi duymak istiyor...

8 Şubat 2008 Cuma

susma sustukça...

‘Nişantaşı’ adı, İstanbul’un semt adları tipolojisinde kökeni bir alamete dayalı olanlar arasında yer alır.

Padişah ve erkânının avlanırken veya özel olarak hazırlanmış ok atışları yaparken isabet ettirdikleri yerlere dikilen menzil taşlarının bir diğer adı nişantaşıdır.

Klasik buralar göz alabildiğince dutluktu durumundayken, Padişah III. Selim’in kurduğu Nizam-ı Cedid ordusunun yaptığı atış talimlerinin hatırası olarak ilk nişan taşını diktirmesinden sonra, II. Mahmud ile Abdülmecid’inde yöreye aynı amaçla ilgi duymaları bölgenin uzun zaman sarayın avlanma, atış ve mesire yeri olarak adlandırılmasına sebebiyet vermiştir.

III. Selim’in atış talimleri sırasında kullanmak üzere yaptırmış olduğu mescidin küçük gelmesiyle yada kimi kayıtlara göre harab olması nedeniyle Abdülmecid’in 1854’te Teşvikiye Camini yaptırmasıyla dutluk alan üzerindeki ilk binaya merhaba der.

Cami yapıldıktan kısa bir süre sonra, Abdülmecid’in Dolmabahçe Sarayı’na taşınmasıyla bölgeye olan ilgisi artmış ve bölgeyi iskâna açmak istemiştir. Biri Teşvikiye karakolunun önünde diğeri, Valikonağı caddesinin üzerinde bulunan iki taşta bu arzusunu dile getirir. Teşvikiye semti adını, Abdülmecid’in bölgeyi iskâna teşvik etmesinden dolayı alır…

Abdülmecid bölgeye öyle bir ilgi duymaktadır ki, şehzadelerinin 12 gün süren sünnetlerini ve kızlarının düğünlerini ‘Nişantaşı Sahrasında’ yaptırır.

Nişantaşı’nın gelişmesi 19.yy’ın ikinci yarısından sonra iki sebepten ötürü başlamıştır.
Birincisi Padişahın Dolmabahçe’ye yerleşmesi, ikincisi bölgenin şehrin en modern kesimi olan Pera’ya yakınlığıdır.

Yavaş yavaş dutluk alan önce paşaların konaklarıyla sonra iyi gelirli ailelerin evleriyle dolmaya başlar.

20.yy gelindiğinde, şehrin konakları ve köşkleri yerlerini batılı binalara yani app.mentslere bırakmaya başlar. (app.ments Fransızcadır. Ayrılmış bina anlamına gelir. Biz bu sözcüğü ithal ederken bina kısmını almışız.)

1930’lu yıllar apartman olgusunun İstanbul’da yaygınlaşmaya başladığı yıllardır. ‘Frenk usulü’ apartmanlar ve alafranga yaşam tarzı başlamıştır artık. Apartmanda oturmak toplumsal bir statü haline gelir.

Lüküs Hayat operetinin ‘Şişli’de bir apartman, eğer yoksa halin yaman’ sözleri o günkü durumu çok iyi anlatır…

Bölge yabancı mimarların haricinde mimarlık tarihimizin en önemli mimarlarının apartmanlarına da ev sahipliği yapmıştır.

O yıllar binanın cephesine mimarın imzasını attığı yıllardır. Günümüze sadece birkaç mimarın imzası ulaşabilmiştir; Hrant Apraham, Şabuh Hançer, Vedat Tek, Constantin P. Pappa.

Valikonağı, Teşvikiye ve Maçka Caddeleri üzerinde mimari sanat eseri olarak adlandırılan sayısı çok az kalmış eserler var.
Semt, 19. 20. yüzyıl mimari kimliklerine güzeliyle de çirkiniyle ev sahipliği yapmaktadır.
Tam olmasa da konut mimarimizin gelişimini gösteren bir açık hava müzesi niteliğinde diyebileceğimiz semtteki en genç binalar 25 seneliktir.

Semtin caddelerinde yürürken zamanın imar kuralları göre inşa edilmiş değişik pencere ölçülerine sahip binaları, önce kaçak kabul edilen ama sonra onaylanan çatı katlarını, zaman içerisinde değişen cephe kaplamalarını, değişen alt ve üst kullanımları, konuttan ticarete, ticaretten konut bölgesine geçişleri gözlemleyerek yürürsünüz…

Yapıldıkları dönemin mimari karakterini, fonksiyon ve estetik özelliklerini taşıyan semtteki binalar yavaş yavaş ömürlerini doldurmakta ve kullanıcıları tarafından yeniden inşa edilmek istenmektedir.

Elbette bu çok doğru bir istektir.
90 yılların sonlarında bölgede yenileme çalışmaları başlamış, mevcut birçok bina yıkılarak günümüzün koşullarına, istek ve kullanımlarına uygun olarak yeniden inşa edilmeye başlanmıştır.

İlçede faaliyet gösteren inşaat firmaları sayıca çok değildir.
Mitoz bölünme geçirerek çoğalmış bir inşaat firmasının tekelindeki bölge, 19yy cephe tasarımına öykünerek, eskinin yüksek tavanlı, kişilikli binalarına uymayan tasarımlar hayata geçirmekte, bir dairelik alanı iki daire olarak inşa ederek alanı değerlendirip mal sahiplerine yeni, kendisine daha fazla kazanç sağlayan konforsuz mekânlar inşa etmektedir.

Semtin çeşitlilik gösteren mimari kimliği bozulmakta, Apartman nasıl olmalıdır, apartmanda minimum ölçülerde konfor nasıl sağlanır konularındaki günümüze kadar yapılmış yerli ve yabancı uzman araştırmacının çalışmalarına aykırı tasarımlar inşa edilmektedir.

Birinci Ulusal Mimarlık döneminin seçkin önderi olan rahmetli Vedat Tek’in apartman nasıl olmalıdır, apartmanda konforlu yaşam nasıl sağlanır üzerine kafa patlatıp, koca bir cilt kitap haline getirdiği araştırması, semtimizde ki hatalı yenileme çalışmaları yüzünden içimi sızlatan bir eserdir.

Son günlerde semtin çeşitli bölgelerinde yer alan inşaatların önündeki paravanların üzerinde yazan ‘Nişantaşı’nın yeni mimarı’ yazıları beni düşünmeye ve bu yazıyı yazmaya teşvik etmiştir.

Nişantaşı kurulduğu günden beri özel olmuştur.
Şehrin gözde yerleşim yeri olan semt hem gündüz hem gece kullanıcıları için önemli bir yerleşkedir.

Kentli olma ve gelişme sürecimizin en önemli tanığı ve belgesi olan semt;
Nişantaşı oldu
Ketentaşı
Nerde bunların dikilitaşı sözleriyle anılır olmuştur.

400–500 bin dolarlardan başlayan fiyatlarıyla, mimari kimlikleri olmayan, yaşam konfor düzeyleri her binada tutturulamayan bu yenileme adı altındaki kirlenmeye karşı çıkıyor ve kendi çapımda eleştiriyorum.

İstanbul’un birçok semti padişahları tarafından gözdeydi…
Birçoğunu kurtaramadık…
Bari 3 padişahın gözdesi olan semtimizi kurtaralım…

Ve Nişantaşı’nın Ketentaşı olmasını engelleyelim!

7 Şubat 2008 Perşembe

varlı vakitsiz arayanlar...

Zıııırrrrrnnn...
Aloo?
Bu saatte aranırmı? ne düşüncesiz arkadaşların var senin !!! Cık cık cık !
Annecim saat daha 22.30 bile değil.
Olmaz bu saatte aranmaz! Varlı vakitsiz arıyorlar !
Hödöööö?
Anne, öğrenci evi burası... iki gün sonra teslim var... Yardım için arıyorlar... Onlar gibi bende onları arıyorum... Aile evi değil burası !!!
Cık cık ! Olmaaaaaz, olamaz... bu saatte aranmaaaaaaaaaaaaz !!!

Sevgili annem ne zaman öğrenci evime gelse, gecenin bir vakti beni arayanlar yüzünden kavga çıkarırdı.
Bir türlü anneme, aranmamın ve aramamın normal olduğunu, evde o bile olsa sabahlamamızın gerektiğini anlatamadım. Anlamak istemedi...

Zaman geçti... tarih tekerrürden ibaret oldu ve...
Saat 22.30- 23 aralarında;

Lülü lü lüüüüüü... lülüüüüü...
Alo?
Nasılsın kızım annem yok mu?
Yok!
Napıyorsun?
Siz arayana kadar yatağımda keyif yapıyordum, bi gözüm kapalı tilki uykusundaydım ama... neyse...
Ay ben konser programını sormak için aramıştım anneni...
Annem yok, konserde... gelince arasın sizi...
Ben ararım onu gece, sen bilmiyormusun...
Fesüpanallah !

Dul, hiç evlenmemiş, çocukları yuvadan uçmuş, kocalarından bıkmış bir sürü valçır kalçır yada kalçır valçır hatun gecenin bilmem kaçında evimizi aramakta !!!

Anne saat kaç farkında değiller mi diyorum...
Ayyy tek başlarına yaşıyorlar...
Eeee?
Klasik müzik seviyorlar... öğrenmek istiyorlar nerde ne var...
Anacığım biz tüm İstanbul'un klasik müzik rehberliğinimi üstlendik?

Yaaa... hatunlar gecenin bir vakti arıyorlar... saat kaçmış neymiş... hatta sabahın köründe arayan bile var !!!

Tarih tekerrürden ibarettir efem !
Olaki bir klasik müzik konserine gitmek istersiniz, çekinmeden arayın efem... Hizmetinizdeyiz !
;)

sızlanma, dertlenme, bunalma yazısı...

Herşey üst komşularla başladı...
Evlerine taşındılar, eşyaları geldi ve annem aşık oldu !
İlla bu adamı itinayla isticem ben evimiz olursa dedi...
Bende o zaman gelsin tamam dedim...
O zaman geldi...
Önce üst komşu, onu karşılayacak paranız varmı dedi !
Sonra çevreye sorduklarım var ama pahallı dediler!
Ulan parayla imanın kimde olduğu belli olmaz diye bi laf yok mu?
Çok olmasada var bişeyler...
Yuvamızı yapacak kadar...
Töbe töbeeee...
Yapılacak sonuçta... Ali olmazsa memet... biri yapacak ama iyi yapan yapacak !!! kazıklamadan...

...

Gelene kadar canımız çıktı...
Eve taşınmadan evvel aradık onu...
İşim var, gak var, guk var...
Arıyorum gelin görüşelim diyorum...
Siz çizimleri mail atın bana diyor.
Ben autocad kullanıyorum...
Ah canım ne güzel ama, benim evde bilgisayar yok... öldü ! Ofiste autocad yok ! 1 saat kullanıp işi çözmeme yardımcı olacak arkadaşlarda malesef yok ! Ben elde çiziyorum, sana onları fakslamamda zor olur... görücem tüm detayları diye 1/10 larda, 20'lerde takılıyorum...

Sonunda geldi...
Çizimlere baktı, istekler söylendi...
Leb demeden leblebici abi...
Süper !!!
Uzun zamandır tasarım yapmayan, meslekte olmayan benim için biçilmiş kaftan!
Amma velakin çözümlerime mırın kırın etti ufaktan...
Çekmece yapmasak, köşe çözüm zordur, asansör kullanmasak!
Oldu canım... hem kişiye özel çalış hem o olmaz bu olmaz !!!

Ah ah...
5 sene evvel kişiye özel tasarımlar yapan ufak bir ofiste çalışıyordum...
O zamanlar elim, beynim pas tutmamıştı... Az çok malzeme biliyordum. Leb demeden mekana ve insana çözüm üretiyordum...
Şimdi kolaya kaçmaya çalışan marangoz adayımızla zor cebelleşiyorum !!!

Unutmuşum tasarım yapmayı... Sevgili biricik kitabım Neufert ve Time server fotokopilerim bilmem hangi kolinin içinde !!!

Gömlek ve ceketler için minimum mesafe 105 miydi, pantolonlar için 85 mi? ve bu mesafe askılımıydı askısız mıydı?
Hatırlamıyorum !!!
Mimar diye geçinen okuldan arkadaşlar kapı-duvar !
En yakın içmimar arkadaş Orduda yaşıyor... Uçak parasını verip menteşelerine kadar onu çalıştırmak arzum ama hatun evli ve çocuklu !!!

Adam, başbakanın evini yapıyorum şu an diyor...
Acil olarak kütüphanenizi yapalım...
Yapalım... Gardırop için acelem yok. Zaten ütülemeden giyerim çoğu şeyi... 2 ay daha valizden giyinmek çizmez karizmayı!

Adam bir fiyat çıkarıyor... 2 oda için...
Çüş oluyorum...

Daha, salona tv-kütüphane, yemek masası, ayakkabılık banyo yapıcan !!! 2 odaya yarı ev parası gömersem, mutfağı hayatta yaptıramam, hürriyet pazara konu olan 20 senelik mutfak hikayesine döner sonra mutfağımız !!!

Bana akıl veriyor; kütüphaneyi hazır alın daha ucuza gelir...
Ha ha...
Bak ben bunu düşünememiştim !!! Eski kütüphanem amcamın ofisini boşuna boyladı desene !!!

Şu an, meslekte olmayan bir mimar olmanın acısını çekmekteyim. Tembelliğimden bir laptop almadığımdan autocadsiz olmaktan çiz babam çiz yapmaktan undosuz olmaktan canım çıkmış durumda !

Kimse Neufert kullanmıyor, iç ölçüleri bilmiyor !

Ne istiyorum biliyormusunuz, böyle bir şirket kurmak. Kar gütmeden boyaydı, badanaydı, çizimdi, marangozdu, kütüphaneydi yardım etmek.

Gel abi bişey mi araştırmak istiyosun, devasa mimarlık ve sanat tarihi kütüphanem emrinde...
2dklık çizm mi yapmaya ihtiyacın var gel kullan bilgisayarımı...
Marangoz mu lazım...
Bilmem ne adresimi lazım...
Araba mı lazım...

İnşaat dergahı gibi bir yer hayalim.
Kimseden kimseye fayda yok !
Kendi yağımda kavrulmaya çalışmaktayım...
Ne adam tanıyorum ne malzemeci...
Bunaldım !!!
Bi autocadim bilem yok ! Kedim olsa nolur olmasa nolur...

Benim bi tanıdığım var ama çok para isterciler, ööööğğğğğğ !!!
El emeği göz nuru ve yapılacak iş çok para tutar biliyoruz !
Bana doğru çözümler üretecek, beni sıkmayacak, benim tüm işlerim dergilerde çıktı sizin ki çıkar mı acep mantığıyla yaklaşmayan adam lazım !

En kısa sürede dergahımı açacağım. İhtiyacı olana fikir, kitap, bilgisayar vs yardımı için...

İnsanlık öldümü yaaaaa !!!

6 Şubat 2008 Çarşamba

Aşağıdaki özelliklerdeki şahısların acilen verilen adrese...

4 kadın oturmuş, şarkılardan fal tutarken, nasıl bir erkek istediğimize geliyor konu...
Hepimizde bulunmayan hint kumaşlarını aramaktayız !!!
Sonrada diyoruz ki, adam var ama bize göresi yok !
Yok elbet, istekler böyle olursa;

Güzel kokacak
Anlayışlı olacak, duyarlı olacak...
Bir sigara içimlik zamanda özleyecek...
İyi sevişecek...
Yemek yapmayı bilen olacak...
Detone olmayacak... !!!
5 duyusu gelişmiş olacak...

!!!

Detone derkeni sorarken, ciyaklamaya benzer bir tonda şarkıyı katletmekteyim...
Hatunun müzik geçmişi var...
Adam nota bilmesede şarkı mırıldanırken doğru tonda mırıldanmalıymış... ıslık bile ıslık gibi çalınmalıymış !!!
Eyvah eyvah... böyle özellikler arayan bir erkeğim olursa yandı öyleyse... ne ses var, ne kulak !!!
Operadan birini bulalım sana diyorum...
Yooook olmaz diyip kahkahayı basıyor...
3 kadın şaşkın şaşkın hadi hayırlısı diyip kadehleri tokuşturuyoruz...

Adam musikiyi katletmeyen olacak anlaşıldı...

Adamın 5 duyu organı derken diyoruz:
İyi koku alan adam iyi dokunur diyor... Nereye dokunacağını bilir...
Waay, wayda... benim burnum bi 'koku' romanını okuduktan sonra bi ara kokluyorum moduna girmişti... ondan sonra, koku alır almasınada öyle özelce almaz... Burnu iyi koku alan bi adama benim gibi kadın !
İyi dokunamıyorum dimi?
Evet aşkım, malesef, sana verdiğim dokunma zevkinin binde birini bile...
Napim, senin gibi duyum yok... bööööö !!!

Burnu doğuştan tıkalıları düşünün siz aslında... yandılar bu durumda...
Koku alamıyosun ve iyi tokanamıyorsun, go go goooo !!!

Kulağı olan adam iyi dinler diyor. Dinlemek var dinlemek... Bak bu doğru işte... sırada ki;
Gülünce gözleri gülen, anlamlı bakan olmalı diyor...
Buda doğru...
Bi kokarca kısmısı biraz tuhaf ama hatun mantıklı şeyler istiyor...
Ben sokak ortasında sevişelim diye tutturduğumda sevişen istiyorum mesela... Şimdi bi benim isteklere bak bi hatununkine...
Eee hatun mantıklı...
Ben deli dolu, dengesiz hatta ve hatta arızasın dedilen çatlak bir yayım... normaleeee yani...

Gezmeyi seven bir adam istiyorum diyorum...
Ayyyy sevmem öyle zırt pırt gezeni diyor...
Çok gezdim yoruldum ondan...

Tanrım wallahi billahi bu gece bu masa etrafındaki isteklerden bir adam yapman zor... çok zor...

Nazik olacak, kibar olacak ama feminen olmayacak...
Çok süslü olmayacak...
Yarı maço olacak !
Burda geyik için dalıyorum muhabbete, ee tabi azcık tokat çakmasını bilecek ki wahşi seks yapabilelim...

O noooo !!!

Öyle kapı gıcırtısında oynayan olmayacak !!!
Ne öyle oynak herif !!!
Dansçıysa o ayrı ama diyip kadehler tokuşturuluyor...

Kibar, nazik, 5 duyusu iyi çalışan (bunun için testlerden geçmiş elinde belgesi olan), kültürlü, gülünce gözlerinin içi gülen, yemek yapmayı bilen, horlamayan, aksırıp tıksırmayan B ehliyetli şahısların...

:)))
Ben bu senede bekar gezeceğiz şarkısını istek ediyorum efenim...

5 Şubat 2008 Salı

Vagonda seks ;)

Karanlıkta ilerleyen vagonun penceresine yansıyan görüntümün arkasından bana şeytanca gülümsüyor...
Aralık kırmızı dudaklarından görünen beyaz dişleri öyle çekici ki...
Sanki hafifçe dudağını ısırmış gibi ensemden gülümsüyor bana...
Masum değil...
Wahşi ve seksi...
O ve ben...
Vagonun penceresine yansıyan görüntümüz çok güzel...
Yavaşça başımı ona yaklaştırıyorum...
Kırmızı dudaklarının sıcaklığı ve dilinin ıslaklığıyla, o beyaz dişlerini boynuma geçirmesi için...
Mavi gözleri şeytanca gülümsüyor...
İyice yaklaştırıyorum başımı...
Cama yansıyan görüntümüzde, boynum yüzünü kaplamış...
Yarısı görünen yüzünde ki mavi gözleri baştan çıkarıcı bir şeytanlıkta parlıyor...
Yaklaşıyorum...
Evet...
4. levent - Gayrettepe hattında sevişiyorum !
Herkesin gözü önünde...
Vagonun penceresine yansıyan görüntüntümüzle...
Julian McMahon'la sevişiyorum...
Ah... Julian...
Juliaaaaaaaaaan... ısır beni, yala beni...

Hödöööö?

1 aydır devam eden bel ağrım yüzünden nörologluk oldum efem...
Sabah sabah çocukluk arkadaşımın kardeşine gittim.
Tanrım sarışın küçük lüle lüle saçlı kız okumuşta doktor olmuş !!!
Abisiyle saçlarını çekiştirip durduğum küçük kız beni tedavi ediyor !
Ben olsam etmezdim !
Sen abimle bir olup saçlarımı bozardın diyerek...

Adaleleri coflatmışım...
Stres'te bel bölgesindeki kascıkları yumru edermiş...
Stres yasak, bi sürü kas gevşeten ilacım var...
Oh misss gibi, bulutların üzerinde olucam yaklaşık 15 gün...
Geçmezse, fizik tedavi şart !
Sarışın küçük lüle lüle saçlı kız doktorum olmuş...
Tuhaf bir duygu...
Yaşlı teyzelerin, ben senin bebekliğini bilirdim ühüüü diye sarılıp ağlaması gibi bir duygu hissettiğimi itifaf etmeliyim efem...

Sıkışmış kaslarımın ve küçük kızın hissettirdiklerinin etkisiyle, vagonun penceresine yansıyan dergi reklamındaki Julian'la sevişmem çok normal bence...

Ah Julian...
Seni seyretmeye doyamıyorum...
En wahşi fantazilerimin adamı...
40. doğum günümde Bon Joviyi istiyodum ya, unutun abi... hayatımın aşkı Julian, Bon'un kadar çekici poposu olmasada...

Ne be neee... belim ağrıyoooo...
Sıkışmış kaslardan, beynime kan gitmiyo, metroda dergi reklamında ki çekici adamla sevişiyorum işte...
Alla allaaaa...

Isır beni Julian !
Ama belimden...

;))))

2 Şubat 2008 Cumartesi

Keyifli Cmts...

Güneşin yüzümü yalamasına uyanıyorum...
Saat 9.30.
Gece, sabah 2'de bitmiş...
Eski evde 12'den önce tek gözümü bile açmazdım bu saatte...
Başımı yorganın altına sokuyorum...
Güneş, daha doğusu hayat izin vermiyor...

Başımda çok sigara içekten hafif bir ağrı...
Yüzüm şiş ama gülümsemem kocaman...

Uzun zaman sonra ilk defa kahve içmeden afyonum patlamış olarak Günaydın diye bağırıyorum...

Gün, aydın...
Ortalık koli dolu olmasına rağmen huzur var.
7 sene sonra radyodan klasik müzik tınısı evi dolduruyor...

Yüzümü yıkarken gülüyor ve şükrediyorum.
Annem yine eskisi gibi TRT FM'le iş yapıyor...

Carmenle inliyor tüm ev...
Saat 10 olmadan tüm komşular, opera sevdamızı öğreniyor...

Mutluluk ve huzur molekülleri etrafı sarmış, başımdan akan ılık su altında keyifle yıkanıyorum...

Marangoz geliyor, tasarımlarım okey alyor...
Way be, mesleğimi yapmasamda unutmamışım birçok şeyi...
Kartopiyerler kırılmadığından biraz eleştiri alacak ama, yinede güzel olacak !

Keyifliyim...
Dün gece her şey ve herkesten sıkılan, bunalan ben odamı aydınlatan güneşle yenileniyorum.

Radyonun sesini yeniden duymak...
Bu tarifi olmayan bir mutluluk...
Her şey zamanla yoluna giriyor...
Mutluluk ve huzur, her gün doğan ve dünyayı aydınlatan güneşle evimize giriyor...