Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

24 Kasım 2013 Pazar

İtaaat ve Ozy ?!?!

Ne zaman öğrendim acaba benden, bizden büyük bir güce itaat etmeyi?
Ben ki itaatsiz... ben ki asi ruhlu...
Nasıl zamanı geliyor da o sesi içimde duyup sabırla itaat ediyorum...

Akan yaşlarım, yanan yüreğim bir anda kuruyor...
İçimde bir an öyle bir ses oluyor ki sabır diyor bana...
Sabredip yaşayacaksın bunu...
Deli gücü gelmiş, duvarları, taşları yıkacakken munis bir kedi oluyorum...
Başım önüme düşüyor ve ne kadar yansam da, ateşimden kor olsam da itaat ediyorum...

Çok erken öğrendim itaat etmeyi...
Savaşamayacağın, kabullenmen gereken bir güç olduğunu...
İçinde sus ve itaat et diyen sesi duyduğunda terbiyeli, söz dinleyen bir kız olmayı çok erken öğrendim...

Bu gün isyanlardaydım!
Bahtsız bedevi gibiydim!
Herkesin başına bişey geldi!
Sınav, kaza, işten çıkma... Hatta boşanma bile !!!
Ne bahtsızım laaaaan dedim!!!
41 kere maşşallah derken nazarı ben mi değdirdim kendime?

Tekliği, yalnızlığı seven ben bu gün sevmedim...
Bu gün bu gurbet elde canım çook acıdı...
Kendimi eylecek onca şey olmasına rağmen bir güldüm bir ağladım...
Koydu bu gün yalnızlık!
Senelerdir beni tanıyan bir kaç sene evvel Alaçatı'ya yerleşmiş arkadaşımın bile İstanbul'a gideceği tutmuştu!
Hatta patronumun bile !!!

Laaaayn Migrosta ki balıkçım yerimde olaydı bari !!!

Akşam üstüne kadar eyledim kendimi...
Sonra 8.5 cik alkolüyle Duvel önce bi mutlu sonra pek bi hassas yaptı beni...
Anamdan gelen yak bütün mumları ve dilek tut emrine itaat edip terasta kocaamaaan mum tabağının içinde tüm mumları yaktıktan sonra bi katılma krizi geldi...
Başımı masaya dayamış, köpeği kaçıracak türden böğürmeye hazırlanırken o ses belirdi !

Yalnız kalıp güçlü olmayı deneyimlemeyi sen seçtin!
Güçlü olmalısın...
Sabırlı ol ve yaşa dedi...

İlk bu sesi babamın ölüm haberini aldığımda duymuştum...

Ben içimde fırtınalar kopsa da millet gibi sevgilisine, patronuna, eşine dostuna saldıramam...
Bu ses içimden dünyaları başınıza yıktırtır ama dışardan ketum bir sükunete büründürür beni...

Ses bunu yaşayacaksın dedi...
Benim dilimin ucuna gelen, boğazımda düğümlenmiş çözülmeyi bekleyen koca koca hıçkırıklarım kaçtı...
Yüreğim sakinleşti...
İtaati sevmeyen Ozy itaat etti...

Ozy, gıcık oldu...
Yan yan ters ters kendi içine baktı...
Sabır çekirge sabır çekirge bi koyacam görecen çekirge dedi...

Kabaran deniz geri çekildi...
Deneyimlemek istediğin şeyi sonuna kadar deneyimlemek zorundasın... 
Bunu öğrenmek istedin öğreneceksin dedi...
Bıdı bıdı...
Geyik yook !
Eeeh !!!
Bu ne biçim doğum günü laaayn oldu!
O yok bu yok kendi iç sesinle bile geyik yook !!! İtaaat var, deneyim var !!!

Daha öncede tek kalmışlığım var...
Kıbrıs'da bir yılbaşı akşamı...
O zaman 20'lerimdeydim... o yüzden mi koymamıştı yoksa bir kaç gün sonra eş-dost, sevgili gelecek bildiğim için mi?

Şimdi geçen arabalar bana gelmiyor, terastan baktığım yoldan benim için bir kafa gözükmüyor diye mi böyle oldum?

Yalnızlığı seven Ozy'ye ne oldu?
Harbiden ne oldu yahuuu?

Ve itaati sevmeyen Ozy, nasıl oluyor da o sese itaat ediyor?
Yaylar biraz 6. hisleri kuvvetli mahluklardır...
Ben bulaşmam o yönlerimize...
Arada böyle kendi kendime bi aydınlanma, bi farkındalık, iç sesin höytüyle bi kendine gelme hallerim vardır sadece...

Vardır ama ulan Ozy'yi anca Ozy'mi adam edebiliyo?

Geyik bir yana, deneyimleyeceğim ben dediğim şeyi evren benden ciddiye almış...
Tek mek, gelensiz gidensiz, istediğim kadar göz yaşı döksem de yırtınsam da bu gün kader, evren, tanrı neyse ne kimsenin yanıma gelmesine izin vermedi...

Musti İzmir'den geldi telefonunu duymadım şarjı bitti, geç uyandım İzmir'e geri döndü...
Belgin ablam evin önüne kadar geldi kaza yaptılar görüşemeden geri döndüler...
Bu gün evren dedi ki bana anca sanalda... gerçekte yok sana!
Oki doki!

Oooooom güçlü olmayı deneyimlemek istedim, sanalın yetersiz olduğunu gördüm ama madem herkesin sanalıyla yetinmem gerekiyo tamam!

Dolapta daha Duvel var di mi?
O sesi bi ben duymuyom di mi?
Alemdeki tek itaaatçi ben miyim leeeyn?
2 Duvel de böyle oluyosam o yeaaaa 3. de deneyek! :ppppp

Şakalar ve geyik bir yana itaat edip, sabırla öğrenmem gereken şeyler var... (mış) :)))

Hepide hepi deee böört dey miiiiiii...
Laaayn seneye uçak kazası geçirseniz de ruhunuzla kemiklerinizle yanımda olun laaaaayn !!! :)))))
Seneye tırtarım ben walla... :ppppppp
Neyseee ooooom!
İç ses çok geyik yaptın dedi...
Üüüüfff Oki doki...
:p


Şimdiden...

Zaman ilerlemese şu anda kalsa... Nasıl keyifli bir akşam üstü...
Hava aynı ruhum gibiydi bu gün...
Güneşli kapalı rüzgarlı... Belki akşamada yağmurlu...
İşte Kasım çocuğu benim havası buydu!
Ilık bir rüzgarla her şey uçuşuyor...
Bende rüzgarın kızı değilmiyim?
Bende esip esip durmuyormuyum?
Bir orda bir burda...
Huzursuz ayak sendromunun ruh versiyonu var bende! :))

Çocukluğumdaki akşam üstleri gibi...
Yazlık evdeki kış pazarları gibi...
Fıstık yanında viskiler içilirken ben deli gibi 2 dönüm bahçede deli danalar gibi köpeğimle koştururdum...
Hafif ısıran karadeniz akşam üstü gibi olmasada, uzaktan görünen mavilik, karaburunun üstündeki bulutlar, sol elimin altında bir labrador ılık esen hafif fırtınanın keyfindeyim...
Yan bahçedeki palmiyenin rüzgarla dans ederken söyledi şarkı keyfime keyif katıyor...
Şu an hiç bitmesin istiyorum...
Günün en sevdiğim zamanları akşamüstleridir hep!
İkindi de doğmuş bir çocuk olduğumdanmıdır nedir bilemem...
Hep akşam üstlerinde asılı kalmak isterim...
Keyifliyim...
Kendi kendisini eğlemeyi tek çocuk olduğu için öğrenmek zorunda kaldığından mı keyifli bu kadın yoksa gerçekten mi bilemiyor...
Kurduğum cümleden bende bi halt anlamadım ya neyse... :ppp
Keyifle hüzün karışık biraz...
Sonuçlarını iyi tahmin etmeden seçim yapmak neymiş öğrendik ondan bu hüzün...
Ama her yaşanan bir deneyim ve hepsi bir gün klavyemden çıkacak şeyler...
Kendimden çok kalemime mi yatırım yapıyorum nedir?
:)
En sendiğim zamanda asılı kalmaya gidiyorum...
Doğanın, benim zamanımın keyfini çıkarmaya...
Akşam üstleri hiç bitmesin...
Dileğim bu...
:)

23 Kasım 2013 Cumartesi

41'e 4 saat kala!!! Aaaaaaaaaa! :pppp

Bu akşam 41'leniyorum...
Çeşme'de...
Kimsesiz...
Parasız...
:)))
Ozy ve para ilişkisi her zaman sorunluydu ama bu yaşta ayıp laaaan dedirtecek türden!
Kredi kartım saolsun da... O da can çekişiyor artık...

Ne manyak hatunum!
Bu gün 60'da böyle olma derken buldum kendimi...
Olma 60 yaşında böyle parasız, pulsuz... Duydun mu beni?
Heeee...

41 kere maşallahımı böyle kutlamak istemezdim...
Boynumda kocaman sünnet çocuklarının maşallahından bi sürü eş ve dostla...
Ama kısmet olmadı...
Papim ve ben... 2 yaşlı ev kurusu olarak kutlicaz... :)))

Şükredecek çook şey var... Var ama ben bi yandan şükrederken bi yandan hayıflanma durumlarındayım...

Sabahtan beri bi ağlama bi ağlama halleri!
Üstünüze afiyet şey oldum!!!
Hormonlar sapıtık... Mukadderaaat! Cüzdanda 10 lira, can çekişen kredi kartı ve yalnızlık... aslında hepsinden çok kocamak koyuyo galiba...

Ayyy bilmiyorum ne koyuyosa koyuyooo pek bi hüzünlüyüm laaayn!

Ağlamak istiyorum...
Çook...
Geçmişe...
Pişmanlıklarıma...
Kayıplarıma...
Bi sürü şeye...
Keyif benim di mi?
B dayime nasssı istersem öyle girerim!

En çok moralimi bozan Migros'da küçük şampanya olmaması oldu!
Dandik markalara 70 lira vermeye içim el vermedi!
70 lira vereceksem rakıya veririm oldum!
:)))

Bi tür manyaaam işte...
Ergen gibi radyonun sesi sonuna kadar açık tepişiyorum...
Papim her dans hareketimi onu sevme hamlesi olarak algılıyo...

Bi tuhaf ev hali durumlarındayız...

Hayatın getirdikleri zorluyor...
Zorlamaması lazımda... cacık olmadığımdan zorluyo işte...
;)

Mukadderaaat !
Henüz looooser moduna bağlamadım daha var ona... 45'de filan... :ppp

Polyanna Ozy'de kaçtı bi yerlere...
Peeeh...
Bu gece gel-gitliyim anlaşılan...
Eeee geçen sene ayık değil dumanlı kafayla 40 olduk! Bu sene pek bi ayığız maşallah geçen sene koyması gerekenler bu sene...

Aman şimdi bu yazıyı okuyanlar arayacak iyimisin ozy diye...
İyim laaan! Kendi bloguma 2 arıza kelam yazamayacakmıyım?

Hormonlar!!
Çıtırlara tavsiyem, yaş ilerleyince mülayim günlerinizin bdayinize gelmesini engelleyecek ilaçlar alınız! Yoksa ortada bi halt yokken benim gibi bi gülüp bi ağlayan manyak olursunuz!
:)))
O beeeybi bir kaç saat sonra 41 kere maşallah oluyorum...
Kimseye ihtiyacım olmadan!
Aslında var... Kredi kartımın... :pppppp

Küçük şampanya alamadım yaaaa... Şu an onun için göz yaşı döküyorum!
Haaay bin hormon kere!!!
:pppp

Geyik bir yana iyiyim ve yeni yaşımı merakla bekliyorum... :)
Yaşlanmaktan korkmamam normal mi acaba?
Bilemedim...
Neyse sevilmeyi bekleyen bir köpek ve dans edilmesi gereken şarkılar var...
;) 

13 Kasım 2013 Çarşamba

Anam anaaaam canım anaaaam :)

Bildim bileli hep kavga ettik!
Babam gidince biz ne yapacağız diye düşünmüştüm...
Bizi ayıran orta yolu bulan oydu...

Didişe didişe zorlukların üstesinden geldik...
O beni ben onu anlamadık...
Çok kızdık bir birimize...
Çok ağlattık...
Çok kapılar çarptık...
Ama ne olursa olsun hep 'can' dık...
Ne onun yüreği ne benim yüreğim bizi üzenlere dayanamaz...
O bir Aslan saldırır wahşice...
Ben bir Yayım anında nişan alır oku sallarım...

13 senedir aynı çatı altında hır-gürlü bir aşkla yaşayıp duruyorduk...
13 senedir ayrı eve çıkıcam ben...
Ama gezmekten paraları biriktiremediğimden boğaz manzaralı, her akşam  yemekli, fatura derdi olmayan bu evden ayrılamadım bir türlü... :)

Evi ikimize göre tasarlayıp yaptırmış olsam da zamanla eve sığamamaya başladık...
En çok kavga bu yüzden çıkıyordu son zamanlarda...
Annem de ben de kitap kurduyuz... Tasarladığım kütüphane eve taşınalı 2 yıl olmadan doldu!!! 
Zamanla alınan ıvır-zıvırlar, onun yaşam alışkanlıkları, benim alışkanlıklarım... A aaaaaa A !

Bir anne-kızın %100 anlaştığı nerde görülmüş!
Hele bir Aslan ve Yay'ın !!!
10 sene yurt dışında tek başına yaşa sonra İstanbul'a dön ve tek başına oturacağım sanırken annenle birlikte yaşa !!!

Aslında şartları azcık zorlasam ayrı evim olurdu... olurdu ama anamın dizinin dibinde olmak pek bi keyifliydi...
Tamam evde sigara içemiyodum, sadece balkonda içmeme izin vardı, eve adam atamıyodum (:pp), parti marti veremiyodum, eve geç döneceksem haber etmeliydim vs. ama güzeldi!

Otuzunu devirmiş bir yetişkinin yaşamaması gereken her türlü ergen yasağı-kuralı gibi şeyler olsa da güzeldi !

Duygusal bağımız bizim çok güçlüdür... Ne kadar laf etsem de yok onu yalnız bırakamam diyip yaşama devam ediyordum...

13 sene boyunca 1 aydan fazla ayrı kalmadık birbirimizden...
Şimdi 2 ay olmuş!!!
Tası tarağı topladım geldim Çeşme'ye...
Daaannn diye bir ayrılık oldu!
Amcam da annem de şoktalar!

Anneannemden sonra bana ihtiyacı varken ben, her yaşadığım ölümden sonra 'tek başıma yaşamayı öğrenmeliyim' psikozuma girdim ve arabasız, dağın başında bir yazlık evde sadece ve sadece kendime güvenebileceğim, tüm sorumlulukların bana ait olduğu bir hayata adım attım!

2 gün önce suyu sipariş etmeyi unuttuğum için susuz kaldım!
İstanbul'da saat 18'de hala su servisi mümkünken günde 3 litreden az su içmeyen ben Çeşme'de susuz kaldım!!!
Evde olsam böyle mi olurdu? Damacana suyu harici, günde ne kadar su içtiğimi bilmeliyim diye 1.5 litrelik şişelerden su içiyorum... Annem 6'lık paketlerde onları alır ve odamın kapısına koyardı... 
Bööööö... 
Sodam, suyum vsrem bitmeye yakınken annem tarafından tamam edilirdi...

Şimdi sabahtan akşama kadar o var mı, bu yok, onu al, şunu et diye dolanıyorum!

Büyük şehirlerde tek yaşam kolay... İnternetten sipariş et gelsin... Ama burada ölü sezonda cıks!

Evde yemek yoksa bebeğim arabam olmadığı için ya pizza ya köfte başka seçeneğim yok!
Ha bazıları 19'dan sonra da getirmiyo mesela tepeme!

Bu ne demek?
Ne kadar yorgun olsan da yemeğinden,suyuna, pedine, tuvalet kağıdına her şey sende !!!

Bildiğin söörvayvır sorumluluğu !!!
Bu güzel bir şey... Büyük şehrin hallederim ne olceeek rahatlığının aksine, halletmeliyim, yapmalıyım enerjikliği her daim !

Rehavet dolu büyük şehirde hayatta kalmak kolaydır. Benim şartlarımda kalabilmek bence sıkı bi çelınçtır !

Ben çelıncı seçtim!
Güçlü olduğumu bilmeye ve güçlü olmaya ihtiyacım vardı...

Ama bu arada Aslanımı çoook özledim...
Kavga etmeyi, didişmeyi... geceleri parlayan yeşil gözlerini...
Konsere yetişme telaşlarını, 2 kişi yerine 15 kişilik yemek yapıp aaa yemiyosun demelerini... Balkonda sigara içerken sinsice gelip yinemi sigaraaaa diye bağırıp anneeaaa altıma işedim yeaaaa yapma şöyle kavgalarımızı... :)

Onun bana ihtiyacı var...
Ama benimde zor şartlarda yaşayabileceğimi kendime ispatlamaya ihtiyacım!
O ve amcam olmadan yaşamak bu tepede tek başına yaşamak gibi olacak!

Arabasız, ısıtması olmayan, yemek ve market siparişlerinin gelmediği, eşin dostun çook yakın olmadığı bir hayat deneyimi beni güçlendiren bir şey...

13 senenin sadece 3 senesinde 3 ay amcama yemek yapıyordum.
Uzun zamandır yemek yapmayan, sorumluluk almayan bir hayattan yıldırım hızıyla sorumluluklu bir hayata geçiş yaptım.

Annemden sonrada iyi olacağımı anneme ve kendime göstermek için...

Evet belki manyaklık...
Ama hayat bu...
Benim hayatımda kalabalık bir aile yok...
Her şeye hazır olmalıyım...
Boğaz gören kaloriferli evinde, kendi dandik yemeklerin yerine anneninkileri yemek varken burda olmak bir çoğunuza manyakça geliyor... Hatta bu akşam bohem hayat yaşadığım söylendi !!!
Bohem derken? ;)))

Kendime 1 sene verdim.
Bu 1 seneyi burda Çeşme'nin ölü sezon koşullarının zorlayıcılığıyla geçireceğim...

Sonra?
Bakarsınız belki Londra'da bir ev tutar lüküs hayat keyfi sürerim :))

Tek pişmanlığım bana ihtiyacı olan annemi aslında terk etmemişken onun onu terk ettiğim hissine kapılmış olması...

Güzeller güzeli kedi gözlü aslan annem, kayıp yorgunuyum... Seni ve amcamı kaybetmekten de çok korkuyorum... 
İn-cin top oynayan bir ormanda 1 sene geçirsem de sizsiz bir hayatla aynı olmaz ordaki yokluk deneyimi... 
Bu ayrılığı yaşamalı ve deneyimlemeliyim her koşulda var olabildiğimi...
Evet henüz aç kalmadım, evde yangın çıkmadı, bi suzuz kaldım o da çalışan kadın durumlarından... :) 

Seni özledim... Çoook...
13 sene sonra tek başına yaşamak harika ama anamın dır dırı olmadan cıkıs ! ;)  

Allah Uçak Kazası Vermesin... ;) *

Yazdan yaza yaşamakla değil asıl şimdi yaşamaya başlayınca Çeşme'yi ve insanlarını tanımaya başlıyorsun...

Bir birinden ilginç, hikayeleri merak uyandıran, insanlıkları şahane benden çook genç bir ekiple çalışıyorum.

40 yaş gel-gitli sabahlarıma inat onların gel-gitsiz umutlu sabahlarıyla güne başlıyoruz...
Bıcır bıcırlar...
Uykuları az gelmiş bile olsa kısa sürede kendilerini topluyorlar... (!)
Benim gibi balck kahvemi içmeden dokunanı ısırırım asabiyetim yok onlarda (!)
Benim gibi yüzlerinde güneşin, hayatın izleri yok...
Her şeyden bir espri çıkartan genç insanlar... 
Her sabah onlar kahvaltılarını ederken ben ofis de 2. ayılma kahvemi içiyorum...
Bazen bir abla modun da nasihatler vererek, bazen ne diyo laaa bunlar? Bunlar çocuk yaaaa... şaşkınlığında muhabbetlerini dinliyorum...
Bazen dinliyormuş gibi yapıp kafamdaki kendi dertlerimi sıraya oturtturmaya çalışıyorum... 
Yöreye özgü laflarıyla beni benden alıyorlar ve sabah sabah kahkaha pattattırıyorlar bana...

Zaman ilerledikçe daha iyi tanıyorum onları...
Hikayeleri merak uyandırıyor...
Anlatmış oldukları şeyleri bazen baştan anlattırıyorum onlara... Dinliyomuş gibi yaptığım zamanlarda kaçırdıklarımı... :)

O kadar erken evlenmem zordu ama evlenmiş olsaydım onlardan 2-3 yaş küçük çocuğum olurdu...
Bazen bir abladan çok anne gibi hissediyorum... Onlara çaktırmadan korkuyorum, endişeleniyorum onlar için... Sonra kocamış kurt oldun Ozy haaa yapıyorum... 20'liklerin ablalığını bırakıp anneliğe soyunuyorsun! :)

Alaçatı'lı çıtırım, küçük oğlum aramızdaki en haylaz gibi dursa da hayatın gerçekleriyle tanışmış ve onları yaşayan... 
Dışarıdan ne kadar vurdum duymaz görünse de çok duyarlı, hassas ve akıllı... O küçücük haliyle bir delikanlı-bir korumacı ki... Baştan söyleyeyim burda yan bakanız olursa yandınız siz ! ;)

Bu sabah hayatından kesitleri öyle bir anlattı ki anlattıkları gülünecek şeyler değilken, hayatın getirdiklerini karşılama ve yaşama gücünün enerjisine bizi de kattı... Ahlayıp vahlayacakken güldük!

Ve tüm gün eski beni arattı bana...
Ben de hep vurdum duymaz adledilirdim... Hayatın getirdiklerini büyük bir enerjiyle sırtlarken Ozy takmaz yaaa, o eğlenir geçer gider derlerdi...

O eğlence, o gülmeler, o enerjiydi beni ve destek olmam gerekenleri ayakta tutan...

Hayatın trajedilerine, acılarına, güldüren, gülümseten çıtırım ve diğer ekip üyeleri unuttuğum enerjimi bulmama yardım ediyor...

Onların o genç, telaşsız, umut ve umursamazlık dolu kahkahaları, neşeleri sabahları beni de sarıp sarmalıyor...

Ben baba parası ile Avrupalar da gezer tozarken onların küçük yaşta hayata atılıp gençlikleriyle eve para getiren insanlar olmaları, bir yandan bana çocuk gelip diğer yandan neredeyse eşit ve bazı konularda benden daha çok hayat tecrübelerinin olması yarı yaşıtım bu insanlarla beni ayırmıyor bütün yapıyor...

Her yaşta herkes bir birinden bir şey öğrenir...
Ben ne olursa olsun hayata eğlenceli yönünden bakmayı yeniden hatırlıyorum...
Onlar her yarı yaşı büyüklerinin klasik büyükler gibi olmayacağını deneyimleyip yeri ve zamanı geldiğinde aktardığım hayat tecrübelerimden-görgüm ve kültürümden kendilerine bir şeyler katıyorlar...

Onlarla Çeşme'yi farklı bir şekilde öğreniyorum, görüyorum...

Nasıl ne şartlarda doğarsak doğalım  bir gün her kesin bir şekilde yaşayacağı tecrübeler olduğunu, kiminin çocukken kiminin gençken kiminin yaşlılıkta yaşayacağını  herkesin aslında eşit olduğunu hatırlıyorum...

Her gün Ozy abla, Ozy abla, sen bizim prensesimizsin, madonnamızsın diye gaz vermeleri yok muuuu... :)

Her yaşatan her kesimden insanlar olsun çevrenizde...
Bazen bildiğiniz şeyleri hatırlamanız gerekebilir... ya da bilmediklerinizi öğrenmeniz...

Anne-abla-genç karışımı sabahları gel gitli olsa da bir 40'ın gözlem ve deneyim sözlerini pek yabana atmayın derim ben ;) 

*Alaçatı gençlerinin atasözü... Manası ölüm gelmesin başına da ne gelirse gelsin ;))

10 Kasım 2013 Pazar

Sarı-Kara

Kıbrıs'ın kurak kışlarını bilmeyene nasıl anlatılır ki...
Sarı-kara bol rüzgarlı güneşsiz bir Akdeniz günü...
Toroslar'ın eteklerinden kopup gelen dalgalar Girne sahiline vururken, esen rüzgarla gençliğim saçlarımla uçuşurken...
Berber pire, tellal deve iken...
Dedemin anlattığı masallardaki gibi bir varmış bir yokmuş iken...
Ben genç iken...
Akdeniz'in en sorunlu adasında gençliğimi rüzgarla uçurur iken...

20 yıl önceyi düşünmek ne tuhaf...
20 yıl önceki halinle 20 yıl sonraki halinin karşılaşması...
Birbirlerini yerken bulman...
Her ikisi de kendilerine göre haklı-haksız...

Bir kavgadır gitmekte bayadır...
Kıbrıs'ın sarı-kara rüzgarlı bir gününde, Toroslar'ın eteklerinden kopup gelen dantellerin desenine bakarken sesleri rüzgarda yitip giderken 20'lik ve 40'lık 2 kadın kavga etmekte...

Ben Kıbrıs'ın özlediğim rüzgarında saçlarımı savurup hayal meyal görebildiğim Toroslar'a gülümseyip havayı koklarken, 2 kadın yanımda didişmekte !

20'lik aşk derdinde...
40'lık kariyer...
Ben?
Eskisi gibi Dome'un sahiline gidip deli dalgalarda ıslansam mı düşüncesinde...
Kızıyorlar bana !!!
Hep böyle umursamazdın diye !!!
Heey dalgalarda ıslanmayı siz de severdiniz diyorum... Az özel olarak Dome'un sahiline gidip ıslanmışlığımız çok !

Bana dehşet içinde bakıyorlar...
Amaan onların hesaplaşması benim değil...

Dome'un sahilindeyim... Ama yeni halinde değil... Eksi... restoran yapılmamış halinde...
Beton havuza vuran dalgaları izliyorum...
Rüzgar içime işliyor... Üşüyorum...
1.5 metreyi aşıp ayaklarımın ucunda sönen dalgaları izliyorum...
Akdeniz yüzüme taneciklerini sıçratıyor...
Yalıyorum dudaklarımı...
Tuzlu...
Çok tuzlu...
Hiç sevmem Akdeniz'in tuzunu... ama şimdi hoşuma gidiyor... Çocukluğumda gizli gizli annemin pastalar-poaçalar için aldığı limon tuzunu yalamalarım geliyor aklıma...

2 kadında çok haklılar...
Haklılar ama elden ne gelir?
Gelip dalgaların keyfini çıkarsalar ya...
Kıbrıs'taki ilk aşkım geliyor aklıma... Nasıl adamı baştan çıkarıp zorla buraya ıslanmaya getirmiştim!
Daha sonraki sevgililerimi de getirmiştim...
Ama bir tek o benimle delilik yapmıştı... :) Diğerleri akıllı maymun çıkmış sadece beni uzaktan izlemiş, ıslanma eylemim bitince beni kurulamayla uğraşmışlardı...

Ne deliydim yahu!
Git kendi kendine ıslan Toros'lardan gelen köpüklerle...
I-ıh olmazdı... Paket full paketti ! :)

Vıdı vıdı... vıdı...
Öbürü de haklıydı...
Öbürü de...

Hıııım...
Kıbrıs'ın kendine tutsak eden sarı-kara havası ve rüzgarı...
Herkesi tutsak etmezdi Kıbrıs'ım...
Ruhunu görebilenler anca deli divane olur, yıllar sonra bile suçlu o olsa da suçlamaz onu mest olurlardı havasına suyuna...
Büyülüydü Kıbrıs...
Ama sadece görebilenlere...
Görebilenler gençliklerini korkmadan orda yemiş olanlardı...
Mukadderaaat !
Sadece o büyüyü görenler anlardı seni...

2 kadın...
Biri yirmilerinde diğeri kırklarında...
İkisi de görmüş olmalarına rağmen hırçınca onlardan daha hırçın esen rüzgara inat kavga ediyorlardı... 

Canım tepeye, manastıra çıkmak istedi...
Bu deliler şimdi ıslanman bitti sırada zatürre olman mı var diye izin vermezlerdi... 
Aaa!
Benler bana ne çok karışıyordu!
Onlara nedenleri niçinleri göstermem gerekiyordu...
Tekrar hatırlamaları için...
Kapıldıkları büyüyü hatırlatmak için...

Manastırdan aşağıya bakmak her zaman huzur verirdi...
Gotik sevdalısı ben yıkık gotik katedralin eteklerinde mutlu mutlu otururken onlar görmeyen gözler ve dinlemeyen kulaklarla didişiyorlardı...

Aşk katedraliydi burası... Benim için... Fransa kralı 3. Hugh inşa ettirmişti... Ama nedense 3. Richard  inşa ettirmiş denirdi... Romantik gelsin diye her halde...

Öğrenciyken burayı az kara kalem çalışmamıştım...
Bir zamanlar gözüm kapalı çizebilirdim burayı... ya şimdi?
Şunlara sorsaydım ya?
Heeey kim çizebilir burayı?
Tık yok!

Kavga uzun sürecek belli...
Onlar sarı-kara Kıbrıs gününün güzelliğinin-büyüsünün farkında değiller...

Bunların kavgası bitecek mi acaba?
Manastırın duvarlarından aşağıya değişmiş Girne'ye ve Akdeniz'e bakarken ılık ılık adamlarımı, sevdalarımı rüzgarla uçuruyorum...
Hepsiyle vedalaşıyorum...
Ferahlamak lazım...
Kimisi burda başladı kimisi başka yerde... fark etmez... aşk manastırı burası benim için...
Burda ki rüzgarda her şeyi alıp savurmak için uygun...
Sevgili aşklarım, flörtlerim, sevdalarım, yaramazlıklarım, platonik aşklarım...Uçun... Uçun... Özgürsünüz hepiniz...
Ferahlayalım...
Deli 20'lik belki susar biraz...
Deli 40'a ne yapsak acaba?

Onu mutlu etmek için Lefkoşa'ya bir zamanlar başak tarlası olan şimdilerde hiç bir yerde ordaki sabrı ve mutluluğu gösterip yaşayamadığı ofise götürmek lazım...

Başaklardan esinlenilmiş açılarıyla 2 beyaz bina...
İnşasını bilmek...
İçinde çalışmış olmak...
Mesaiye kalmayı sevdiği tek yer...
Hıh hemen geçti çizim masasının başına...
Yücem hoca hala inatla elde çiziyor!
Odtü mezunu oğlan el atamamış ofise... sokamamış teknolojiyi :)
Çekmeceler... dolu...
Seninkiler nerede acaba?
Buluyor onları...
Sararmış aydıngerlerde kendi rapido izlerini buluyor...
Dokunuyor onlara...
Hışımla yere atıyor...

Haydaaa!
Bu 40'lık zorlayacak bizi!
Niyazi's de akşam yemeği rezervasyonumuzu yiyecek! Kapıdaki çok bilmiş İngiliz hatundan car car yiyeceğiz bunun yüzünden!

Bırakıyorum onu kendi haline üst kata ofise çıkıyorum...
Her şey aynı...
Kendime kahve yapıyorum ve bir sigara yakıyorum...
Gözlerimi yumup Lefkoşa'nın artmış trafiğinin sesini dinliyorum...
Lefkoşa'da Türk koçanlı nadir arsalardan birinin üzerinde ayaklarımı uzatmış sigara keyfi yaparken, bu kız Kıbrıs'ı yazsaya diyorum...
Ben gezeyim o yazsın...
Büyüyü anlatmak lazım...
Kayıp hayatlar değil aslında çok özel insanlar olduğumuzu birinin anlatması lazım...

Bu yapamaz yaaa ben yapayım diyorum...
Bu kariyere taktı bu aralar...
Bu yazsa yazsa Kıbrıs'ın mimarlığını yazar... Büyüyü yazamaz...
Ben yazayım...
Azcık daha rapido mürekkebini koklasın, sararmış kağıtlarda parmaklarını dolaştırsın sonra alayım onları gidelim Girne'ye...
Sarı-kara günün akşamının deli rüzgarında içlerimiz savrulsun...
Bu kavga hiç bitmeyecek ne de olsa...

Kasımda Çeşme Günlüğü :)

Bir pazar keyfi yapayım dedim... Çok sevdiğim Ilıca Plajıma gideyim sahilde yürüyeyim varsa açık bi yer bi kadeh bir keyif kaçamağı yapayım dedim...

Evin durağından bindiğim dolmuş şoförüm pazarları 15 dk da bir var dolmuş dedi... Az insan oluyor o yüzden... Eyvallah dedim, Ilıca Öğretmen Evi'nin orda attım kendimi...

Önce seracıma uğradım... Ne zamandır almayı planladığım kış bahçesi çiçeklerimin bittiğini öğrenince yıkıldım... Gelir mi dedim, Hollanda'ya kışın gönderim yok gelmez dedi... Waaay oldum Hollanda'da beğenip her köşe başında fotoladığım saksıların içi benim memleketten mi gidiyormuş yani oldum... Oldum ama çiçeğe ulaşmak imkansız... Arabam olsa Urla'daki seralarda bi ihtimal bulma bahanesiyle yol yapardım...

Çiçeği internetten bulurum yeaa nolcek diye sahile vurdum kendimi...
Oyyy nasıl güzel bir 10 kasım! Hava sıcak, deniz çarşaf, Ilıca koyum öyle bir mavilikteki aşktan çıldırmamak elde değil !

Keyiften ağzım bir karış açık, İstanbul'daki dostları çatlatmak maksadıyla olmasa da  çatladıkları bi sürü foto çeke çeke yürürken bi gözümde açık mekan avında...

Yok anam yok!!!
Güzelim havada bırak alkolü-kahveyi 1 gr su alacağın yer yok!!!
İzmirliler size kızınca bana kızıyosunuz sonra yaaa... Böyle hava İstanbul'da olunca biz teeeee nerelere gidip geliyoruz! Sizler güzelim Çeşmenize sahip çıkmıyorsunuz, çıkanı da bizden değilsin diye kovalamaya çalışıyorsunuz !!! 

Ay hava nefis! Kaymak! Mavi nasıl bir mavi... 1 kadeh biracık içmeden olmaz!
Olmaz ama açık yer yok! Yakındaki marketlerde kapalı... Geri dönüp Ilıca'nın içine gir Migros'a git! Aaaay dedim yoook neyse parası Sheraton abiden faydalanim...

Anam o neee? 5 yıldızlı otel de de in-cin top oynuyo... Güvenlik hanfendi anca arzunuzu lobi bar gerçek kılabilir dedi...

Hayda... kumsalı bırak, karanlık koridorlardan lobiye çıkan merdivenleri bul, lobi bara dal...

Sahilde bir bira keyfi yapmak istiyorum dedim, bardaklı mardaklı mümkünmüdür...
Barmen mümkündür dedi, ancak...
Ancak?
Fiyatlarımız biraz pahallıdır...
?!
Laaayn Sheraton dan bi bira içemeyecek kadar fakir fukara mı görünüyom ?! Tamam üstümde yırtık jean var ama o moda!
Bebem ben aslında multi milyarder bi hatunum ama şu an koşullar nasıl desem biraz sarsık... sarsık ama olsa olsa 20 lira olacak bi biraya da param var yahuuu! 
Tipim de ne gördü ki böyle dedi bu şimdi?! Kolda rolex boyunda tiffany ama... :p
Tamam biraz pazar sevişgeni kılığındayım ama?
Neyse takmadım takılmadım adama... Dışardan gelenler fiyatlara olaymı çıkardı nedir... Bi travmatik durumu vardı abinin... :))

Aldım biramı çerezimi sahile indim... o ne? hiç temiz şezlong yok! hepsi kum içinde... Yerim leeyn sizin 5 yıldızınızı !!!
Geçtim iskeleye... Çöktüm yere... Güneşe verdim yüzümü, gülümsemem yüzümü kapladı... Kedi gibi mır mır mır... Bi keyif bi keyif... Tek bir kadehte çakır olma keyfini bi Çeşme'de yaşıyorum. Biradan çok doğası beni çarpıyor...

Ilıcam'ın nefis maviliğinde biramdan usul usul yudumlayarak güneş ile seviştim...

Sevişme bitti kalktım, bu gün pek bi sevişgen olduğumdan Kırçiçeği'ne gidip Nazilli Gülü ile de aşk yaşim dedim... Oh miiis yaşadım... Çok sevdiğim ısırgan otlu pidelerinin mevsimi başlamış artık... yarından itibaren ısırgan keyfi var... İstanbul'a gelmiyor ısırganlar... :( Dostlarım bu lezzetten mahrum kalıyorlar. :(

Aşklar meşkler yapıldı, eve gitme vakti geldi... Eve gitmeden Ilıca 3 M'e uğrayayım kış sezonunda bizim 2M'e gelmeyen yoğurt ve ayran markamı alayım dedim... 

Yaptım alışverişi ana yola doğru yürümeye başladım... Dolmuş geçerken el ederim binerim diye...

Yürü allah yürü... dur bekle, yine yürü... Bu nasıl 15 dakikada bir dolmuş yahuuu?

Yok gelmedi... Gelmeyince açtım MP3'ün sesini, tabana kuvvet diyerek, nasıl tarif edeceğimi bilmediğim melisa ve kekik kokusu karışımı Çeşme'nin kokusunu içime çekerek tam 50 dk yürüdüm !!! 3.2 kilometre!!! Elimde Sütaş ayran ve Sakıp Ağa süzme yoğurt poşetimle...

Artık bozuldularsa mukadderaaaat !!!
Power fm akşam üstü güzel çalıyordu... Parçalar beni çook gaza getirdi eyvallah da, şu güzelim Çeşme, güzelim Kasım gününde de yaşıyo olsaydı ne olurdu? 

Dolmuşlar veya belediye otobüsleri vızırsasaydı...
Sahilde açık bir sürü mekan olsaydı da 16 liralık birayı pahallı bizim biramız diyen barmene gıcık olmasaydım? 

Çeşmenize sahip çıkın yahuuu!
Aha bak gelirler böyle 5 senelik yazlıkçıyken kalırlar sahip çıkarlar, hötlerler zötlerler ! :)

Neyse, Çeşme dolmuşları sayesinde ne içtiğim 1 kadeh bira ne yediğim 4 parça Nazilli Gülü kalmadı bedende... Yaktım onları :)
Saolun dolmuşcular sayenizde fit bi 41 olcam şşşş ;)

Çeşme eylemlerim sürecek! Barmene gidip zeeeengin ama fakir görünümlü bi kız vardı hatırladın mı yapcam ben ! :pppp

:)))

8 Kasım 2013 Cuma

41 kere maşşallaaaah ! :)

Laaayn 41 oldum...
Henüz olmadım olmama bir kaç gün var...
Tamam kutlamanız için günü yazıcam 24 Kasımda olcam :)

Yolun yarısı asıl şimdi başlıyor...
35 değil yolun yarısı... Şimdi...
Cahit Sıtkım bozulmasın 21. yydayız anca görüyoruz göğün başka renklerini... :)

Yaş 41!
41 kere maşallaaaah!
Aman tahtaya vurmadan, poponuzu kaşımadan okumayın yazımı!
Bi bok olur, nazar değdirdiniz diye sizden bilirim! walla... 

Şair taşın sert olduğunu geç fark etmiş... Ben 11 civarı öğrendim taşın sertliğini...
Su insanı boğar, ateş yakarmışı nerdeyse bebe iken öğrendim...
Hayatın her zevkini ve acısını tattım sayılır şu 41 senede...
Varlığa doğdum, yokluğu gördüm...
Çokken azaldım...
En çok sevdiklerini kaybetme acısını yaşadım...
41 sene bana göre az, gençlere göre çoook... Bence azcık olan 41 senede ne acılar, ne hüzünler, ne mutluluklar, ne kayıplar deneyimledim...
Başarılar diyemicem maalesef... çook yetenekli bi mimar olsam da sabırsız yapımdan dolayı çook posta koyup ayrıldım işyerlerimden... Umut vadeden mimarken sabırsız mimar statüsüyle hep posta koydum iş yerlerime, patronlarıma... 

Yapacak bişi yok, beni çalıştırmayı onlar bilemedi... :p
Yüreği hep ateşle kavrulan biri  cayır cayır yanarken sabredemiyor... 
Hayat...
Empati yetiniz yoksa anlamazsınız beni... :)
Boş verin...

Yaş olmuş 41...
Yolun yarısı...
Cahitimin dediği gibi şakaklarıma kar mı yağdı ne?
Bu çizgiler ne???
Nicedir yüz yogasını da erteliyorum...
Erteliyorum ama 40 uğurummudur, millet manyakmıdır bilinmez, çook çıtır hayranım var!
Diyorum 50'den önce çıtırlar olmaz... Anlamıyorlar...Arada modum-moralim düşükse izin veriyorum bana yazmalarına... Mod yükselir yükselmez dalıyorum onlara höööyt diye... :)))
Çıtır hayranlarım 40'larındaki kadınları benim gibi gel-gitli bişi sanacaklar mukadderaaat !!! :))

41 laaayn!
40'a Amsterdam'da girdim... kafam dumanlı... Çıtır İngilizlerle...
Ne manyak hatunum! Dostlarınla yuvanda girsene...
Yoook! Ayık 40 olmam ben diye tutturdum!
Güzel girdim ama hayat...
40'ların başına anneanne acısı damga vurdu...

Ozy'nin hayatı kayıpsız olur mu?
Bu son artık dediği sevdalısıyla da 40'da vedalaştı...

40'da da sevda defteri bitmedi...
Görücez bakalım 40'da aşklar nasıl oluyomuş...
Hoş hala benimle evlenip çocuk yapmak isteyenler var... Bu demek ki ümidi kesmek için erken... :))

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar çocuğuyum ben...
Şair güzel tarif etmiş...
Şehrimden, alışkanlıklarımdan, dostlarımdan, medeniyetten uzak bir yerde ruhum biraz dinlenmek istediğinden bir sahil kasabasında inzivadayım...
Erken geldi emeklilik ruhuma...
Ruhum ve kalbim yorgun...
Bedenim henüz 41 değil...
Göz çevrem biraz öyle ama mukadderaat !!! 
Biraz kaçmak istedim...
Biraz saklanmak...
Biraz düşünmemek...
Biraz toprakla uğraşıp, ektiğim tohumlarla bende yeniden doğmak istedim...
Her gün artan beyazlarıma alışmak ve kızım korkunun ecele faydası yok git şunlara gölge yaptır diyecek cesaretin gelmesi için saklanmak...

41 kere maşallah bana...
Geçen sene 40 yazımda yazmıştım pişman olma yapmadıkların diye... Ama insanoğlu bu pişman olmadan ah vah etmeden arada geriye bakmadan duramıyor...

En büyük pişmanlığım mesleğime... Kariyerime... gez geç ve yanan ruhum yedi kariyerimi...
Yuvaydı-çocuktu derdim yine yook! :))
41'imde derdim anamdan destek almadan jeep alabilecek yetimin olmaması... :)))

Görmek istediğim çook ülke var...
Yeni yaşımda dileğim listenin azalması...
Birde Çeşme'de durmadan elektrik kesilen bi yerde aşksız olmaz diyip aşk! :)

Her doğan gün dert değil be Cahit'im...
Her doğan gün yaşama şükrediş, mutlu oluş...
Hele böyle bir sahil kasabasında...
Beyaza da, kaz ayaklarına da...her şeye şükür burda...
Walla Cahit'im az yesem taşım hala... :p 

Hayat her şeye rağmen güzel be!
Hüzünlerimle, acılarımla, deli dumrul hallerimle ben ve dostlarım beni sevdikten sonra...
Yıllardır dost bildiğim aynalar hala dost iken bana...
41 kere maşallah beeee!  ;)

41 senenin izleri bedenimde gözlerimde ruhumda...
Farkındayım artık orta yaşım...
Ama ne yapalım... 
Her yaş güzel...
Tek üzüntüm 33 kadar söylemesi seksi bir yaşın bir daha olmayışı... ;)
43'ü 33 kadar seksi söylemeyi deneyebilirim galiba :ppppp
Ben ve 41!!! walla pek inanarak söylemiyorum yaşımı... aynalarda öyle demiyo...
Bilemedim...
Bi hesap yanlışlığı var ama osssun...
Kafa kağıdı 41 der... Ruh moduna göre der... Mukadderat!
Cahit'im demiş Kimbilir nerde kaç yaşında? hıh ondan...
Kaşıyın poponuzu, kadın 41 kere maşşaaallaaah ! :p

5 Kasım 2013 Salı

Sebze Kebabı :)

Bu akşam İmren de mum ışığında sebze kebabı ve pilav yerken ben ne yapıyorum dedim?
41 olmama 20 gün var...
Neredeyse ölü sayılabilecek bir sahil kasabasında tüm canlılığımla, enerjimle ben ne yapıyorum?
Tek başımayım...
Mum ışığında bir esnaf lokantasında, 41'ne 20 gün kalmış, enerjisinin,  gençliğinin, kariyerinin, güzelliğinin doruğunda ben ne yapıyorum? 
Tamam biraz yağ çekmiş ve abartmış olabilirim neee? ;)

Ben ne yapıyorum?
Ozy yine bir adamın peşinde ege de...
Ama bu sefer o adam için buraya yerleşti...
Düşünmedi, sormadı... 
Bana ihtiyacı var dedi...
Hoş adama sorsanız yoktu derki belki... Şu an için yok belki sonra...

Ozy onunla ilgili ilk gazete haberini okuduğunda karar verdi, ona destek olacağım diye...
Onunla tanıştı, çevresindekileri gördü ve sadece 1 kişinin siyaset deneyimi olduğunu gördü... Kendisi 10 sene Şişli Belediyesinde çalıştığı bölüm sayesinde her şeyden bi parça deneyimlediği için ben de bu adamın yanında olmalıyım dedi... Bana ihtiyacı var...

Belki de yoktu adamın...
Ama Ozy gördüklerinden, yok yok dedi, ben işe yarasam da yaramasam da bu adamın yanında olacağım... var bana ihtiyacı... yoksa da benim için rahat rahat etmeyecek onu bırakıp gidersem...

Sadece 3.5 ayını bildiği bir sahil kasabasına kendi iç güdülerini dinleyerek yerleşti !
Ve kendisini mum ışığında tek başına bir esnaf lokantasında akşam yemeği yerken bulunca düşündü... Ben ne yapıyorum?

Sevdiği adam için bile İzmir'e yerleşmeyi 40 defa düşünüp yok yaaa yapamam, yok yaaa yaparım diye 40 defa fikir değiştirmiş Ozy, 2 günde eşyalarını taşıdı ve Çeşme'ye yerleşti !

Dostlarına veda etmedi...
Onlarla ayak üstü bile buluşmadı !
Geldi valizlerini hazırladı ve döndü !

Ve mum ışığında bir esnaf lokantasında dostları, arkadaşları, yaşayacakları, hayalleri, İstanbul'da bıraktıkları düştü usuna..

Ben ne yapıyorum?
Yine bir adamın peşinde... Ama bu sefer yavuklusu olmayan... Sevdalısının peşinde olmadan?

Güzel bir şey yapıyordu...
Yürekten, canı gönülden, tanımadığı yeni yeni tanıdığı bir adamın fikirlerinin peşinden koşma kararı almış ve yaptığı şeyin doğru olduğunu anlayıp sorgusuz sualsiz kalmayı seçmişti...

Bir adamın arzusuna ve bir ilçenin geleceğine yardım ediyordu...
O adamı sonuna kadar destekleyecek, çok sevdiği ilçesini emin ellere emanet edecekti...
Sonrası? 
Gezgin ruhlu Ozy'di bu... Mukadderaaat... Adam hiç bir yere sığmayan gezgin ruhuyla onu isterse bakacaktı...

Amacı adamı amacına ulaştırmak ve çok sevdiği ilçesinin iyi olmasını sağlamaktı...
Ama ruhu, yaklaşan yeni yaşı, mum ışığında tek başına yediği yemek onu karıştırdı...
Burayı çok seviyordu... Bir gün buraya yerleşecekti... Viyollerde fide üretmesine gerek kalmadan şubatta tohumlarını ekebilecek, aşkım dediği komşusunun köpeği labrador cinsi papisiyle koyun koyuna uyumanın zevkini doyasıya tadacaktı ama... 

Ama Henüz hazır değildi erken emekliliğe, bu kadar yalnızlığa...
Ama kendi kendine verdiği bir söz vardı...
Adam bilmese de...
Adamın onun desteğine ihtiyacı vardı...
Adamı arzuna kavuşturacak, çok sevdiği yeri emin ellere teslim edecekti...
Belki eski bir kentsel tasarımcı olarak 5 senedir burası için karaladıkları da hayat bulurdu... 

Karaladıklarının hayat bulması önemli değildi...
Önemli olan kendi kendine verdiği sözü gerçek kılmak, o adamı arzusuna ulaştırmaktı...

Bahçeyi çok sevse de, papisi sabah akşam yanından ayrılmasa da bu akşam kendisini mum ışığında yalnız hissetti...
Kaçırdığı bir şeyler yoksa da var hissetti...
41 e 20 gün kala, tek başına bir sahil kasabasında ne yapıyorum ben dedi? Yaptığı şey, amacı güzel olsa da...
Tek başınalığından korktu...
İlerde de öyle olacaktı... 
Ama korktu...
Arkadaşlarını, dostlarını, gittiği konserleri, sergileri özledi...
Bi sevenim olsaydı dedi...
Çoğalan beyazlarıyla 41'e 20 gün kala bir esnaf lokantasında mum ışığında tek başına sebze kebabı yemek onu korkuttu... :)
Evde tek başına balkona çıkmadan sigara içmek güzel, çok güzel olsa da bi korktu...

Ama kendine bi söz vermişti...
O adamın arzu ettiklerini başarmasına yardımcı olmadan gitmeyecekti...
Onun gözlerinde, yüzünde, ekibinde o mutluluğu yaşayacaktı...
O adamın yanında olmak ve ona koşulsuz-çıkarsız destek vermek istiyordu...
Sadece bir daha mum ışığında tek başına sebze kebabı yemek istemiyordu...
:)