Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

5 Aralık 2012 Çarşamba

Gölgelerin Karanlığı ! :p

Fifty Shades of Grey and Fifty Shades of Darker...
İngiliz yazar E.L. James'in seri kitapları...
Henüz ikinciyi bitirmediğimden 3. ye başlayamadım...

Benim çocukluğumda beyaz diziler vardı... Okumam yasaktı! Okulda arkadaşlarımınkini okurdum...
Hızlı kitap okuma alışkanlığımı galiba kaçak beyaz dizi okumaya borçluyum!
Eeee yani tenefüslerde hızlı hızlı okuyup sona bir an önce gelmem gerekiyordu... 

Seri çıktığında dünya yıkıldı...
Herkescikler bu kitaplardan bahsedince bende sabırla Çeşme D&R'a gelmesini bekledim! 

İlk kitap beni hayal kırılığına uğrattı!
Ulan ne biçim bi sapığım ben yaaaa!!!
Adamın hatuna yaptığı şeyler bana çok soft geldi!
Yani öyle kocaman bi oyun odan var belliki sapığın önde gidenisin ve bu bi roman eeeeee kodummu duvara çarpıp kan revan içinde acı dolu bişiler beklemem bence normaldi...

Yok parmağını içime soktu 2 çevirdi, sonra doldurdu beni yok yukarıya çıktım birlikte düştük müştük!!!

Laaan daha önce sapkın cinsel tercihleri olanlar hakkında üstün körü bilgiler haricinde bişiler bilmeyen ben onca alet ve edavatın ne işe yaradığını bu türün nemenen bişi olduğunu öğrenmek için sabırla sayfaları çevirirken anaaaaa aşık oldular birbirlerine!!!

Tüüü... Allah belanızı vermesin emiiii !!!
Laaaaan o duvara asılı çarpı şeklindeki şey ne işe yarıyo nasssı kullanılıyoooo! 

Öğrenemedim...
2. kitaptada öğrenecekmişim gibi durmuyoo!!! 

Romanın kahramanı Anastasia tipik kadın! 
Hem istemiyor hem istiyor...
Adam poposuna vurup canını acıttı diye kaçıyor tekrar birleştikten sonra da  ooo beybi bu akşam popoma vurmanı istiyorum diyor! 

Adamın aklı karıştı!
Oyun odasından kaçan kadın oyun odasına girme derdinde...! 

Erkeklere kolay gelsin walla biz kadın kısmısının bu karışıklığı zoor zooor! :)

Yanlız kitabı okurken adama bi anlayış göstermeye başladım ki... Gören sapkın yardımlaşma derneği başı sanır beni!

Adam çocukken işkence görmüş... Vücuduna değilsin istemiyor ve bu yüzden sınırlarının belli olduğu kurallı seksi tercih etmiş... Anasının manyaklığına duyduğu tepkiyi tüm anasına benzeyen kadınları sapkınca becererek atıyor... 

Yani adamı koşulları içinde ele aldığınızda adamı anlıyor ve ooooy sapkınııııım diye bağrınıza basma moduna giriyorsunuz!!! 

Ya da ben giriyorum!
Bu nasssı bi empati yeteneyidir yarabbiiiim!
Ya da bende gizli bi sapkınmıyım çözemedim!

Kısaca adamın manyaklıklarını tasvip etmesemde nedenlerini anlıyorum...
Böyle bi adamla ne kadar sevsemde beraber olurmuydum olmazdım abi! 

Ama geçmişe bakınca seks yönünden değil kalp yönünden sapkınca ilişkiler yaşadığımı görüp duygusal sapkının allahısın beee kızım diyorum kendime!

Ne kadar acı çeksemde üzülsemde adamlar küçük kalbimi dikenli tellerle sıksalarda bana ihtiyacıııı var ühüüüüüü diyip terk edememişliğim var... Şu sevgidenen bok yok mu yaaaa!!!

Yatak hayatımda değil duygusal hayatımda bir sürü Christian Grey oldu! 

Sapkın seks dil ama sapkın aşk nedir iyi bilir bebeeek! ;)

Ooo bebem geyik bi yana, adamın yaşadıkları üzücü, empati mempati tamam da allah böyle adamlardan korusun deeeerim...

Yok bebeeem ben kalp sapkınlığını tercih ederim...
Vücudum kamçı ve şaplaka dayanamaz...
Ama kalbim bu konuda nasırlıdır...

:p

Neyse ben gidim 2 sayfa daha okim belki E.L. James bizim gibi cahilleri aydınlatacak iki info vermiştir hııım? 

:pppppp

20 Kasım 2012 Salı

Yeni alışveriş türleri deneyimi

Kankilik zor zanaaat!
Hadi nişanı, düğünü neyse de bebek eşyası alışverişi ne!!! 
Çocuk sevmez diye nam salmış ben ve bebek eşyası alışverişi!!!
Abboow!!! 
Karizmanın çizilmesini bırak, çocuklarına bi sürü ıyk vııyk ettiğim arakadaşlarım linç edecek! 
:)


Kontrole gidicem görüşelim mi dedi...

Peki dedim...
Benimle gelirmisin dedi...
Hööö?
Yok almim... Normal bi jino kontrolüne gelirim ama 6 aylık hamile bir kankinin kontrolüne ı-ıh! 
Niye dedi...
Allahım bunun hormonlar iyice sapıttı!
Ulan hamile kaldığını benden korkuna ıkına sıkıla söyleyen sen dilmiydin? Benim nassı bi manyak olduğumu çocukları kovalama deneyimlerimden bilmiyomusun? En son Hatis'in kızının doğum gününden sonra bana damardan alkooool veriiiiiin Aaaa olmuş olan ben dilmiyim!!!! 
Ben manyam! 
Manyam da regl olmak üzere bi manyam! Minnoşun kalp atışları eşliğnde tutar ağlarım belkide! 
O yüzden bünye zaten duygusal tusunami yaşarken böyle alışık olmadığım şeyler cıkıs! 
Hıh yaptı! Bende ona hıh yaptım Amerikan çıkışı çaldır buluşalım dedim...


Hamile bir arkadaşla dolanmak çok eğlenceli!

Yemek yiyor çiş yapıyorsunuz!
:)
Canı sigara çekmesin diye uzak durmasam ben de sayesinde bi 17 kilo alırdım! 
Terayağğğğlı İskender istiyorum diye çıktı kontrolden!
Ulan bizde kontrole gidiyos ama canımız bişi isteyerek çıkmıyoruz! Bende hamile kadın ultrasonundan istiyorum bundan sonra yaaa! 


Teşvikiye'de iskender! 

Hacı babaya gidilebilirdi ancak nedense Saray geldi aklımıza...
Eskiden sipariş gelene kadar fosur fosur tüttüren biz öylece oturduk... 
Tuhaf!
Canım sigara istedi çok istedi ama 2 dakka sabret dedim...
Yedik içtik alışveriş dedi bana...
Ne alışverişi oldum?
Önüme bi liste koydu!!!

Bu ne dedim ihtiyaç listem dedi! 
Bebeğim eskiden ihtiyaç listen daha seksiydi... İç çamaşırı-gecelik mecelik... 
Bunlar nasıl desem... 
Aaa file! File çorap alıp versem! :ppp
Dalga geçme diye fırça yedim! 
Kirli çamaşır torbası, dönence, pompa mompa!!! 
Yaw sadece düğün alışverişinle sınırlı kalaydık ya olmamıydı ı-ıhmış!
Çocuklarına bi sürü posta koyduğum arkadaşlarımın lanetini yaşıyodum! 
İii peki dedik gerçek kılalım listeyi!
Dedik ama aaanaam oraya yürümem buraya yürümem!
Yürüme yakındaki yerlere dal o zaman! 


Herşeyin taynisi sevimlidir evet!

Çocuk sevmez ben tayni giysilere karşı tepkisiz kalamadım! 
Gören beni daha çok hamile sanır!!!
Nasıl bi coşkuyla onu bunu mıncıklamaya ve giysilerle oyun oynamaya başladım ki satıcı kadın anne adayı kankimi bırakıp benimle ilgilenmeye başladı!!! 
:)


Tamam bi hamile hormonu manyaklığım yok ama sonuçta dengesiz hormonlar etkisinde olduğum bi dönemdeyim yaniiii!!! :)



Oğlanı maymuna çevirecek bi sürü eğlenceli ürün alıp çıktık!

Walla ilerde oğlan siz beni psikopat etmişsiniz diyip bizi doğrarmı bilmem ama aldığımız şeylerle çekilmiş fotolarına bakıp bol bool söveceği kesin! :))


Hele Amsterdam'dan almayı planladıklarımla ooow! yaşlandığımda bana bakar umudumu unutsam iyi olur! ;)



Tayni tayni şeylere büyük büyük şeyler ödeyip çıkınca insan bi tuhaf oluyo yanlız! 



Şu kadarcık şey aldık bu kadaaar ödedik diye dolanırken hadi araba bakmaya gidiyoruz dedi.

Normal bi insan olarak normal bi araba anladım doğal olarak!
Beni kolumdan sürüklediği gibi Mothercare'e sokunca bi tuhaf oldum! 
Araba bakcaktık haniiiii...
Bakmaya geldik işteeee...
Haaaaa! Golf-Molf, Mercedes filan değil bebek arabası yani!!!
Tanrım ben iyi bi kankiii diliiiim! Soooory! ;)


Arabaların alt katta olduğunu öğrenince hamile kanki ses etmezken ben ses ettim! 

Asansör dedim? Asansöööör yok muuu? Hamile hamile nasıl inilsin ve çıkılsın!!!
Satış elemanı bana arıza arıza bakınca  O 6 aylık ben 2.5-3diye cırladım! :) 


Harbiden büyük ayıp! Niye eziyet ettiriyosun anneciklere! Türkiye'nin en baba isimlerinden biri getiriyo bu markayı... Bi hidrolikçik asansör mü sarsacak onu! Müşteri memnuniyetiiiii... Tek annecikler değil, torunlarına alışverişe gelen büyük annelere babalarada şart! 



Yani... ;)



Neyse, geyiğin en büyüğünü aşağıda kopardım!

Kaç beygir bunlar?
1-100 kaç snye?
Çelik jant-mant var mı?
Bi F1 manyağı olarak Maclaren'i duyunca ben bizim MCLaren sandım!
Ay bu muuuu! 
Yeni doğanlar için uygun olmadığını öğrenince daha beter aaaaaay yaptım! 
Sırf efektim haaaa!!!
Bi sürü para tuzağı incik boncuğu elleyip eğleniyorum! Kız orda lastik genişliği derdinde ben kar lastiği takılıyo mu bunlara geyiğinde!!!!


Küvet içine yerleştirilen sünger aparatlarda iyice koptum!!!Bu abidik şekilli şeyler niye bu kadar paraaa? 

Anam bizi halalar teyzeler hep beraber soktular plastik küvetlerimize yıkadılar! 
Hiç böyle aparatlarımız olmamıştı!!!

Süngerlerle oynarken küvetler için olan ayakların sağlamlığını test etmek istedi kanki!
Üst üste konmuş küvetleri kaldırıp ayağın üstüne koyup denge testi yapmamızla küvetlerin yere saçılması bir oldu!

Kankim baaaak korkumda haklıymış diye taraf ararken ben neeeext bebeeek piliiiiiz diyordum!

Korkularına, paniklerine hak veriyorum...
Ancak herkes anasının karnından çocuk nasıl bakılır eğitimiyle doğmuyor!
Analarımız-babalarımız bize söylemedikleri ne hatalar yaptılar kim bilir!
Yaptıkları tüm hatalar istemeyerekti! 
Hatalarından kalma küçük izler varsa vücütlarımızda nişanlarımız onlar!

Bir şekilde düşecek, çarpacak... Bütün dikkatin ondayken nasıl olduğunu hiç bir zaman anlamayacağın bir şekilde bişiler edecek!

Su soğuk gelecek, sıcak gelecek...
Üşüdü zannedeceksin oysaki pişiyo olacak!
Oooo emeklemesi, yürümesi, konuşması, anaokulu, ilk okulu, ortası-lisesi üniversitesi oooo ki oooo !!!
Onu yaparken almış olduğunuz zevk yıllar boyunca bir sürü defa burnunuzdan gelecek!
Benim gibi muzur kankiler eeee seksin yan etkilerini biliyo olmalıydınız diyip sizi deli ederek gülümsetmeye çalışacaklar!

İstemek ayrıııı olması ayrı! :)
Valla beni de öyle bi strese soktu ki dün akşam rüyamda durmadan çocuk yıkıyodum!!! 
Aaaaaa! ben bekar gezgin kadın, yıkanan bebekleri değil taaaaş gibi duş yapan adamları rüyamda görmeliyken bu ne yaaa! :p

Alışverişimiz henüz bitmedi!
Arabaları inceledik ama internet denen dipsiiiiz bilgi kuyusu denge diye bi sorunu işaret ettiğinden hiç birine karar veremedik! En sonunda mimar kocasının şantiyesinden aşırmaca bi el arabasını kullanıcaz galiba! 

Küvet için portatif bir ayak yerine banyado güccük bi tadilat istedi!

Oğlanın odası için kocayla beni karşısına alıp ikinizde mimarsınız istediğimi yaptırtın diye carladı! Boşarım ikinizi haaaa diyede ekledi!

Kocayla ben çaylarımızdan yudum alıp birbirimize bakıp bunu boşayak ve Rusyaya gidek olduk! Bu doğursun! Çocukta yaptık yani bununla ne işimiz kaldı ki bizim! 
:)
Son derece ilginç bi deneyimdi! Ucundan acık bana bile çocuk istettirdi dicem de malum hormonlarım şeysindeyim o bakımdan akıl karışıklığı diyip puuuaaaa şeklinde güldük isteme halime! :))

Evet efendim en iyi çocuk başkasının çocuğudur!
Sorumluluk yok! Bol eğlence var! 
Bana da yepiz yeni yazı konuları! ;)

19 Kasım 2012 Pazartesi

Challenge! ;)

Cuma gecesi sakince 40 yaşına giren bi hatunla tanıştım.
Ve bir kere daha ne kadar manyak bişi olduğumu anladım! :)
Aylar öncesinden planlar proğramlar yapıldı...
Şunu yapıcam bunu edicem dedim!
Sosyal medyada 40 olacağımı bilmeyen kalmadı! :)
Bi kendi kendine triplere girmeler, bi abuk sabuk kararlar almalar, bi artistik martistik bi bişiler halindeyken ben, hatunun sakin ve sessizce 40 olması bana bi koydu! 

Ve bir kere daha aklın yaşta değil başta olduğunu herkesciklere kanıtladım! :)

Perşembe günü doğum günümü kutlamak için Amsterdama uçuyorum...
Cumartesi günü öğleden sonra 3 civarlarında 40 olucam :)
40 olmayı nassı bişi olarak algılıyosam dumansız dumansız 40 olunmaz diye Amsterdam'ı seçtim efem...
Fikri ortaya attığımda bir sürü arkadaşım benimle birlikte gelmek niyetindeydi...
Sonradan o oldu bu oldu derken ben tek başıma kaldım!
Tek başıma seyahat etmeye alışığım ama tek başına otlanmaya değil! :) Daha doğrusu hiç otlanmaya alışık değilim, bilmiyorum... 40 yaş gibi o konudada milli olucam :)))

Tek başıma gitmemi istemeyen bir sürü kişi vıdı vıdı yapıp durdu... Ama aklıma koymuştum ve yapmalıydım...
Keçiydim ben! :)

40 olmak bir sürü anlam ifade ediyor benim için...
Bu anlam kargaşasında tek olmak pek iyi olmayabilirdi de, birden bire hayatta zaten tek değilmiyiz felsefesine sardım... Evet dostlar vardı, arkadaşlar vardı, sevgililer vardı, aile vardı ama sonuçta yalnızdık... 

Bu güne kadar başıma ne geldiyse hep yaknızken geldi! 
Onca dosta-arakadaşa-sevgiliye-aileye rağmen bir şekilde hep tekken beni buldu belalar! :)

40 olmakta bir nevi belaydı!
Şu an güzel kafacığımda usul usul uçuşan herşeyin doğum günü sabahımda tusunami etkisinde beynimi yıkacağını bildiğimden tek olup güreşmenin, onları alt etmenin daha iyi olcağını düşündüm! 

Bir nevi challenge! 
Kendimi kabul etmeye gidiyorum...
Affetmeye, unutmaya, gülmeye, ağlamaya, eğlenmeye, somurtmaya...
En çokta kendimi kabul etmeye...

Ben hiç bir zaman sakince ne kırkımı ne de altmışını kabullenebilecek bir kadın değilim...

Ben coşkulu ve tutkulu bir kadınım...
Ağırbaşlılık bana göre değil... 
İçimle dışım hiç bir zaman aynı olmadı... 
Duygularını, hissettiklerini hep coşkuyla yaşayan biri olarak arada sakin sakin yaşayanlara özenip yaw ben ne tuhafım deme huyumdan vaz geçmeliyim...

Ben buyum... Beni ben yapan bu ve beni de insanlar böyle olduğum için seviyorlar...
O zaman neden ben kendimi kabullenmeyip durmadan yargılıyorum?

30 yaş yazım okunma rekorları kırarken, çıkacağım yaş grubunun insanlarına kafayı takmayın hayat uzun, yaprsınız edersiniz diyen ben kendimede aynı şeyleri söyleyip, iç hesaplaşmalarımın sersemliğinde onlarla bir orta yol bulmanın arzusunda, gerçek kılamdıklarım için üzgün hatta ucundan acık pişman ama umutlu tam kesinleşmemiş olsada (ki konu bensem hiç bi zaman kesin olmaz) gelecek 10 yıllık plan eskizlerimle yeni yaşıma doğru Red Kit'in sigaralı versiyonu olarak gidiyorum :)

Kendime özür ve mutluluk borcum var... 
Borçlu kalmayı sevmem... 
Bir şekilde kendimle masaya oturmalı ve ihtiyacı olanları ertelemeden gerçek kılmalıyım! 

Ve üzgünüm her zaman coşkulu olucam... Sakin, olgun ve  ağırbaşlı bir kadın olmaz benden... 

Hissettiklerimi ben olarak yaşamak istiyorum... Siz değil... ;)
Ve sakince 40 olan hatunu sakinliğinden ötürü kıskanmanın çok büyük bir hata olduğunu kabul ediyorum! 
:) 
Bu yaşta ve her yaşta coşkulu olmam dileğiyle yeni 10 seneme Ozyce bir coşkuyla yol alıyorum ;)

30 Ekim 2012 Salı

Kırkayak kırk!

Kaçış yok...
Zaman yaklaşıyor...
Farklı olacak bir şey yok aslında...
Ertesi sabah uyandığımda yine her şey aynı olacak!
Kafama bişeyler dank edip ya da düşüp  %100 değişmiş uyanmayacağım! 

Ama gel gör insan tırsıyor işte...
Orta yaşa adım atmak orta yaş gibi hissetmeyen birisi için ürkütücü... :)
Otuzları rahat rahat söylemeye yeni alışmışken kırk demeye başlamak!!! 
Ooo bebeğim... 
Korkutucu...
Hele kadın olunca mahalle baskısı denen şey daha bir korkutucu kılıyor kırkları! 

Üremelimiydim?
Evlenmelimiydim?
Yukardakilere cevabım ı-ıh!
Ama daha iyi bir kariyer sorusuna evet!
Bu kadar gez-geç olunca cüzdanını ailene dayamak zorunda kalıyorsun... Benim gez-geçliğime göz yumacak patron bulmam zor... Ancak gezi işi yaparsam sorun olmaz! :) Bu şartlarda süper bir kariyer yapamadım hayıflanmalarımı da takmamam gerekiyor...

Eee o zaman kafaya takacak ne kalıyor?
Beyazlayan saçlar...
Gözlerimde izinsiz dolanan kazların ayak izleri...
Dolap ağzına kadar dolu olsa da giyecek bir şeyimin olmaması, geçen seneden beri verilemeyen kilolar ve aşk!
Gördünüz mü çok sorunsuz giriyorum kırk'a!

Elbetteki bu kadar sorunsuz değil...
İç hesaplaşmalar, başarılar ve başarısızlıklar, tercihler... bir sürü şey uçuşuyor o güzel kafacığımda...
Ama bunlar 35 den itibaren uçuşmaya başlıyor zaten...
Yeni değil bu uçuşmalar... :)
Sağa da sola da gitsem yukarıya da aşağıya da hiç bir şey değişmeyecek!
Bu güne kadar yaşımı söylemekten hiç çekinmedim... Bundan sonra çekinirmiyim bilmem... Çekinip farklı bir sayı söylesem de gerçeği ben bildikten sonra kaçmanın ne anlamı var?

Kaçış yok! :) Farklı bilmediğim biraz ürperten yeni bir yola giriyorum... Nasıl yirmileri, otuzları da bilmeden yol aldıysak bunda da alacağız... Geşmişteki tercihlerimiz yüzünden belki biraz fazla pişmanlıkla, ah keşkelerle bitecek... Belki de öyle olmayacak... Bilmiyorum...

Bildiğim yaşadığım veya yaşamadığım-yaptığım veya yapamadığım şeylerden şimdilik pişmanlık duymadığım. Hepsi içinde bulunduğum koşullar veya hislerim doğrultusunda yaşandı... Hatalarda benim, güzelliklerde... 

Geri dönüp kendime kızamam...
Şu anki olgunluk, tecrübe, düşünce şekli yoktu o benlerde...
Küçük benlere kızamam... 
Evet bazı şeyler daha farklı olabilirdi ancak hayata bakış açım ya da yaklaşımlarım çok değişmedi... Bazı konulara hala aynı şekilde tepki veriyorum... Eee o zaman... Kendimi neden hırpalayayım nefis bir orta yaş beni beklerken... 

Yapamadıklarımı yapabileceğim bir 10 sene olsun... :)
Hayatta hiç bir şey için geç değildir... 
Kendimi geç kalmış ya da yaşlanmış hissetmiyorum...
Hala içi içine sığmaz bir kız çocuğuyum...
Olgunluğum durumlara göre ortaya çıkıyor...
Hala nasıl hissediyorsam-ne yapmak istiyorsam onu yapıyorum... 
Kırklara girince yaşlanacakmışım gibi hissetmiyorum... Belki 45'de ;)
O zamana kadar yepiz yeni bir yola girmenin keyfini süreceğim... 
Süreceğim ama ister istemez az-çok sağlığa dikkat edilen, vücudun sözlerinin dinlendiği bir yolculuk olacak...
Bunu yirmilerin sonundan itibaren yapmak gerekir de tipik Türk olarak na mümkündü! ;)

Evet 24 Kasım'da yeni bir bene geçeceğim...
Geçmişte beni üzen ne varsa otuzlarda bırakmayı planladığım, hafiflemiş, büyüyen sayılardan korkmayan yine her şeyden muzurluk çıkaran eğlenceli nefis bir orta yaş kadını olacağım... ;)
Bakışlarımda, hareketlerimde, gülüşüm de, bedenimde  geride bıraktığım yaşların izlerini okuyacaksınız... Ve bu beni rahatsız etmeyecek... Umarım sürükleyici bitmesini hiç istemediğiniz bir kitap gibi olurum hayatında olduklarıma... Olmadıklarım da okumak için deli gibi istek gösterir... ( Olmayan egom 40 da tavan yapacak anlaşıldı mukadderaaat!!!) 

18 olana dek büyümek deli gibi arzu edilen bir şey... Sonrasında pek o kadar istekli olduğunuz bir şey olmuyor maalesef... :) Ne kadar büyüsek de yaşamda olmak çok güzel... O yüzden kendimizi yapıp-yapamadıklarımızla çok hırpalamadan ileriye bakıp yaşamdan zevk alarak her anın keyfini çıkara çıkara kıymetini bilerek yaşamalıyız... 
Hayatın sadece 30larda güzel olduğunu zannetmiyorum... ;)

Nice güzel yaşlara... Sağlıkla uzuuuun yaşamaya... Orta yaşım hoş geldin de bende klasik bir orta yaş hatunu bulamayacaksın... Kendimden çok senin için üzülüyorum ben yaaa... Neyse sen bana ben sana alışıcaz inşallah! ;)

Yıllanmış şarap gibi nefis yıllarım hoş geldiniiiz! Çıtır beyler sizleri 50'den sonra düşünüyorum... :p Büyük amcalar sizlerin platoniklik harici hiç bi zaman şansınız olmadı bu yaştan sonra da olur mu sanmam o yüzden dost olarak hayatımda olmak isterseniz buyrun... ;) 

Ozy Ozborn 40 oluyor... Kırk! Kııırk! Sevimli bir kırk ayak olduğumu düşünmek istedim birden!!! Ama hayvan sevimli bişi değil... Mukadderaaaat !!! 

Orta yaşım bilinmezliklerinle, ucundan acık korkutuculuğunla hoş geldin... Umarım seninle yol alırken çoook derin iç hesaplaşmalar yapmak zorunda kalmayız... Kalırsak baştan söylim, shrink paraları sendeeeen !!! ;) 

Booo! 

9 Ekim 2012 Salı

Cam kırıkları

Nefes alıp verirken titrersin...
Dışarı çıkan nefesin canını acıtır... 
Dışarı verdiğin nefes sanki cam kırıklarını üflemek gibidir...

Yavaş yavaş önce ciğerlerini, sonra nefes borunu keser...
Acıdan kurtulmak için verdiğin nefesin şiddetiyle cam kırıkları etrafa saçılır...
İçinden nefesinle çıkan cam kırıklarının acısından, dışarıya üflediklerinin savrularak tekrar sana battığını fark etmezsin...

Küçük keskin cam tanecikleri, içinden çıkmanın sıcaklığıyla tenine usul usul saplanırlar...
Küçük parlak pırlantalar gibi etine battıkları yerde parıldarlar...
İçindeki acıdan etindekini fark etmezsin...



İçindeki durum dışından daha beterdir...İçindeki kesikleri tedaviye çalışan cerrahlar artan kanamadan çaresizlerdir...


Gözlerin bakar, yüzün güler...
Gülen gözlerin ağlıyordur aslında...
İçindeki derin kesiklerden gözlerinde gülmekten ağlamanın değil acının kanlı göz yaşları vardır...
Usul usul ılık ılık kan ağlarsın...
Arada ufak pırlanta ışıltısında cam kırıkları kanlı göz yaşlarından aşağıya süzülür... 
Her gözünü kırpmanda, her baktığında camdan pırlanta tanesi gözlerinden aşağıya kanlarla birlikte süzülür...
Kimse görmez o kanları...

Sen yaşarsın...
Gülersin... Eğlenirsin...Gezersin...

Her nefeste cam kırıkları saçılır etrafa...
Nefes almak ama vermek istemezsin...
Ama almak ve vermek zorundasındır...

İçinde artan kanamadan endişeli doktorlar ellerinde acil müdahale ekipmanlarıyla bekleşirler...
Kanamayı durdurmak zordur artık...
Tamponlar yetersiz kalır...
Aort zorlar onları...
Kesik içinde bir kalp... 
Tanrıyla yarışan en başarılı cerrahın bile korkup kaçtığı...

Kanayan bir kalp...
Sıcak...
Atan...
Ama kanayan... Durmadan kesilen ve kanayan...
Her yeri cam kesiği dolu bir kalp...
İçindeki doktorlar en iyileri de olsa... Her yerinden cam kırıklarının usul usul fışkıran kanına yetişemeyen...

Cam kırıkları tüm etine batık parıl parıl parlarken...
İçindeki doktorlar pes bayrağını çekmiş, monitörden ölüm saatini okumayı beklerken sen hayata devam ederken gözlerinden kanlı göz yaşları boşalırken, her nefes verişinde için parça parça olup kırılgan bir camdan heykele dönüşürken...


Hayat devam ederken...

Kapıyı kapatıp kendi kendine kaldığında...
Tuzla buz olursun...
Büyük bir şangırtıyla etrafa saçılırsın...
Her yer cam tanesi...
Her yer sen...
Monitörün tek düze ölümünü ilan eden sesini bekleyen doktorların kaçan ayak seslerini duyarak her yere savrulmuş sen paramparça her yerde... 

Tuzla buz olmak...
Küçücük cam tanelerine ayrılmak...
Sen olmak...
Ama bir sürü küçük, keskin cam tanesi olmak...

Saçıldığın yerde öylesine durmak...
Yarın olduğunda yeniden toplanmak... Yeniden sen olmak... 
Yeniden gülmek, yeniden yaşamak, yeniden bütün olmak, sonra yeniden dağılmak, küçücük parçalara ayrılmak... 
Ama yeniden birleşip bütün olmak...
....
Onca küçük tane eksiksiz tekrar nasıl bir araya gelir? 

5 Ekim 2012 Cuma

Acemi peyzajcıdan haberler!

Bu yaz bahçeyle uğraştığım kadar başka hiç bir şeyle uğraşmadım!
Çapa yapmaktan kol kaslarım Rambo'nun kıskanacağı güzellikte!!! 
Zen Garden'dan aldığım, etraftan yürüttüğüm tohumları ekmek, çıkmalarına sevinmek, etraflarını saran ayrık otlarınını ayıklamak, iyi kötü bir peyzaj düzenlemesi olsun diye çizdiklerimi uygulayamasam da ciddi ciddi emek harcadım bu sene bahçeye!!! 

Daha önceden gelişi güzel ekilmiş çiçekler ve ağaçlar olduğu için bahçenin düzenlemesini onlara göre planlamak zorunda kaldım... Pek simetriye kaçmayan organik bir tasarım anca kurtarır durumu dedim... Çimin bakımı zor... Ne kadar az çimlik alan o kadar rahat yaşam! Üst yamaçta nefis inşaat artığı beyaz taşlarda var...Toplarım onları borderline olarak kullanırım... Ala ala... peyzaj mimarı ucundan uğramış gibi cillobun alası şeklinde olur dedim... Dedim ama... Çapa yapmanın, toprağa artistik şekil vermenin, ayrık oyu canavarıyla uğraşmanın ne kadar zoooor olduğunu hesaba katmamışım! Bu sene 2 köşeye yarım daire şekli verdim... Planın köşe kısımları uygulandı desek olur... Seneye inşallah kısmetse ve maşallah kazım yetime göre bahçe yandaki çizime daha bi benzer... Ama tıpkısının aynısı sözünü vermem zor... :))

Zor geldi kaz kaz... baktım çıkamicam ben bu işten sağ-salim... Dedim bu seneyi mevcutların altını iyice temizleyerek topladığım taşlarla donatarak yırtim! Görmüş olduğunuz poşetlerde topladığım taşlar var... Aaa ne çok demeyin... Şekline şemaline toplarken dikkat etsem de yerleştirirken ayrıca elden geçiyorlar... Ve bir çoğu uygulama esnasında beğeni limitlerimi geçemeyip  hoop yallah oldu... :))

Zen Garden'dan aldığım kır çiçekleri tohumları... 
Biraz salla pati ektiğimden çok üst üste çıktılar ama nefis büyüdüler ve nefis çiçek verdiler! Bu köşeyi kır çiçekleriyle donatmak istiyorum planımın denemesi olarak gururla iftiharla size sunarım! :) 

Ev kiralık ev! Böyle olunca bahçe duvarlarına masraf yapılamıyor... Annemin biricik Ghanası... Yani Gana çiçeği... imdadımıza yetişiyor... Güzel çiçek açar, çok ürer ve iyi boy verir... Sıvalı duvarları kapamaya ondan iyi çözüm mimardan peyzajcıda bu kadar  kardeşiiiiim!!! Şimdi sınavsız-mınavsız master hakkı var ya direk peyzaja yazılıcam eheee... Kendi bahçemde denemeler yapıp Çeşmelileri soyucam ;)) Geyik bir yana efendim seneye inşallah bu duvarın önü afilli bi şekil almış olacak şimdilerde Gana yetiştirme alanım olarak hizmet vermekte...

Ghana tohumu efem... Dolaşırken hoop hooop topladım... Tamam arada koparmış da olabilirim... ;)




Bahsettiğim çiçek bu... Bu tohumdan yetişme değil... Bi yerden köküyle aşırılıp tarafımca  ekilip üremesi sağlanmışı... ;)




Sadece çiçek ekmekle uğraşmadım bu yaz... hareketsiz bahçe sevmiyorum... Nasıl hareket verebilirim dedim, Çeşme'nin ünlü yelken heykellerinin oralarda dolanırken kütükleri gördüm hooop attım arabayaaa zevkime göre yerleştirdim... Rüzgarsız akşamlarda üsteki dala rengarenk Tchibo fenerlerimi asıp keyif yapıyordum... Kütük sanatımın etrafına sarımsak çiçekleri aldım... Şu an saksıda duruyolar... Aslında onları da ekmem gerekiyordu ama kazmak çok yorucu olduğundan 7 tane çukur kazmayı gözüm yemedi... 2 farklı boy var... Büyük olanlar pahallı olduğundan 2 tane aldım küçük boyları daha ucuz olduğundan onlardan fazla... Ev benim olsaaa, kışında bir şekilde gelebilsem feda fedaaaaa... ama... 

Bence süs kabaksız, su kabaksız bahçe olmaaaz! Bence öyle... 




Tohumlar Zen Garden'dan... Geç ektiğim için kabağım anca çıkıyor... Bakarmısınııız ne güzeeeeeeeeeeeel ! :)



Kaktüs sevdamı sonunda  toprağa taşıdım... Bahçenin bir köşesinde  kır çiçekleri diğer tarafında kaktüsler olsun dedim... Kaktüslerin bir çoğu aşırmacadır efem... Bir söz vardır aşırma olan güzel tutar diye ;) Saksıdaki gözümün nurlarına kıyamadım... Bunlar bu seneyi geçirmeyi başarırlarsa diğerlerini de ekeceğim... Zen bahçem efendim... İnşaat artıklarını bırakanlara bu seneye kadar çok sövmüştüm ama mıcırlar sayesinde  kaktüs bahçem istediğim gibi oldu... Birazcık daha mıcır toplamam gerekiyor ama... 

Büyük taşlar deniz kenarından... Çam kozalağı ortalıktan... Evet birazcık daha mıcır şart... Beyaz mıcır olsa daha güzel olur ama onlar parayla satılıyor... :)




Tohumunu geçen sene ektim... Aslında arka bahçeye bir sürü palmiye tohumu ektim ama sadece bu tutmuş! Ben ektim beeeen benim palmiyeeem!!! :)


Arka tarafın toprağı çok kötü. Ön tarafa eve taşındığımızda toprak attırmıştık ama arka taraf bildiğin inşaattan kalan toprak! Özel toprak alıp takviye yapıyorum palmiyeme ve arkada ekili olan diğerlerine...

Buda annemden palmiye... Ön bahçede girişte... Bunlar büyüyecekte, görücem de... :)



Annemin palmiyesinin arkasına manolya ağacı çekirdeği ektik... Bakalım görücez... Dedim ya deniyorum her şeyi :)) 
Zen Gardendan aldığım kadife çiçek tohumları nefis çiçek verdi...Çiçekler yamuk bir form içinde evet... Seneye kolaylık olsun diye bu sene düzeltmedim... 


Tayni tohumlarını kendi ellerimle ektim... Bebeklerim onlar... :) 




Ve ve veeee gözümün nurları, canımın içleri domatisleriiiim!!! Eylül bitti bunlar kızarmadı! Komşumuz verdi fidelerini bir tanesi büyüdü ve 2 domates verdi :)


Seyahatlere gidip gelince arka tarafın insansız sulanması imkansız olduğundan pet şişelerle sulama yaptım efem... Domatislerim, kabaklarım  susuz kalmadılar ben gezerken... :)

İtinayla tavsiyem olunur efendim... Seyahate giderken bu yöntem can kurtaran! Pet şişeleri boyunlarından delmek daha iyi olur ama benim şişeler nedense pek inat çıktılar uğraşamam diyip kapaklarından delip gömdüm... Boyunlarından delip koyduğunuzda da kapakları kapalı olacak... Kapaksız gömerseniz ki denedim çok çabuk suyu alıyorlar... Toprakları ıslak olsada... Her daim kapak kapalı olacak ;) 

Yine bi yerlerden aşırılıp köklenmeleri için suda bekleyen çiçeklerim... :) Bir ara onlarda topraklarına kavuşacaklar :)



Bahçenin son hali bu... 2 köşe yarım daire formunda aralarındaki alanda ganalar ekili... seneye limon ağacına doğru hareketli bir şekil alacak düzlük... Eee yani tek kişilik amele gücüyle olan bu!!! Beğenmeyen gelsin seneye çapa yapsın ;)

Saksı bahçem! Yok yok! Biliyorsunuz babanemin tabiriyle çok sefa pezevengiyim! Akşamları mumlar-fenerler yanmadan sefa kesinlikle yapmadım! :)


Bunları Migros'ta yeni buldum! Namussuzlar saklamışlar rafın dibine!!! Karıştırasım tutmasaydı  bulamayacaktım onları!!! Amcamın tabiriyle akşamları yatırız efem... Her türlü dilek-adaklarınız için mum-fener kapıp geliyosunuz ;)))




Pet şişe koyamadığımız saksıların altına poşet koyuyoruz fazla su akıyor ve ordan çekiyor... :)




Bu sene kabası tamamdır bahçenin seneye eh, bi sonraki sene yeees! Hızlandırmak isteyenler sponsor olabilirler kabulümdüüür ;))
http://www.zengardentr.com/

4 Ekim 2012 Perşembe

Ünye

Dün öğleden sonra annemle afacanların saldırısına uğrayıp birbirimizle didişmeye başlayınca hadi dedik evden çıkalım bir yerlere gidelim... 
Gidelim ama nereye? Eskiden Çarşamba'ya tren vardı... Trene atlayıp Çarşamba'ya mı, yoksa dolmuşa binip nefis pide yemeğe Bafra'ya mı... 
İkisini de boş verip komşu il Ordu'nun ilçesi olan Ünye'ye gitmeye karar verdik... 
Hem doğa güzelliği hem pide hem de nereden baksak gitmeyeli 20 seneden fazla olmuş bir yer... 

Samsun'dan Ünye'ye minibuscıklar gidiyor... Adam başı 9 kaat! 1 saatlik mesafeyi 1.5 saatte yolcu indire-bindire aldıklarından evde basmış olan afacanların daha heybetlileriyle bir seyahat yapıyorsunuz ama varınca 'Uuuy iyiki gelmişiiiz daaaa!' oluyorsunuz...

Karadenizli 'da'yı çok kullanır... Ruslardan bize gelmiş derler ama ben pek inanmam... Adamların eveti bizde lafların sonuna gelen bize has özel bi ek mi olmuş yaniiii??? 

Bu soruyu Türkolog tiiizeme sormam lazım... Lazım daaaa benim imlasız yazılarım için çoook fırçalıyo beni o yüzden cıkıııs!!! ;))) 

Aklımıza esen vakit ve varışımız biraz geçkin olunca 15'den 18'e kadar Ünye'de kaldık... 18'den sonra Samsun'a araba yokmuş... Ordu arabalarını beklemek gerekiyormuş... Riske ne gerek var... yeter bize 2-2.5 saat! 

Ünye sevdalımızdır bizlerin... Karadenizlilerin göz bebeklerindendir...
Çocukken Ünye'nin çamlık bölgesine pikniğe ve denize girmeye giderdik... O zaman çift gidiş geliş yolda yok... Ooow ne tantana ile gidilirdi! 

Bizim zamanımızda Lise okul gezileri de Ünye'ye yapılırdı...Aşıklar meyşikler, platonikler allaaaah ne keyifti... Ne güzeldi o otobüs yolculukları... 

Şimdilerde yok eskiden Süzer firması vardı... Oğulları bizim okuldaydı... Ertekin otobüsleri ayarlardı... Alllaaaah... Ulan koca şirketi batırdılar ya!!! 

Bir sürü unutulmuş hatıra üşüşerek değişime şaşa şaşa yolculuk yaptık...

Terme, Çarşamba... hepsi nasıl değişmiş! Hele Çarşamba! Ulan kendiniz şehir olmuşsunuz zaten, oturun yerinizde Samsun'a yerleşip daha beter bozmasanıza!!!! 

Ünye suyu meşhurdur! Susamamış olsam da alıyorum bir tane... Eskiden cam şişelerde su verilirdi otobüslerde... Hatırladınız mı? Şimdilerde yeniden cama dönme telaşındayız keşke hiiiiiç değişmeseymiş... :)





Güzel Ünye'nin tarihi M.Ö. 1500lere kadar uzanıyor... Güneşin denizden doğup denizden battığı Ünye kimlere kimlere ev sahipliği yapmamış ki... İyonlara, Kaşkalara, Hititlilere, Pontuslara, Romalılara, Selçuklulara ve Osmanlılara... 
Adı Latince ve eski Yunanca da  üzüm-şarap anlamına geliyormuş... Karadenizde şarapçılık olmuş mu ki? Adının geldiği anlam ilginç geldi... Bunu araştırmalı... Ben hiç Ünye'nin yaylalarına çıkmadım ancak Ünyeli'ler sabah denize girip yarım saatte yaylalara ulaşabileceğiniz tek yerleşim yeri biziz diyorlar... 5 tane kalesi var Ünye'nin! Bunca zaman sadece denizinden faydalanıp detaylıca gezmemek hata olmuş... Seneye adam akıllı bir Karadeniz turu yapmak istiyorum o zaman incik cıncık kalesinden-yaylasına her yerini gezmek için bana gülümseten anılar vermiş Ünye'ye söz veriyorum...

Kısa süreliğine gelince adam gibi gezilemiyor, geldiğimiz minibuscığın muavini meydandaki dolmuşlara binin Çakırtepe'ye çıkın diyor... Söz dinleyip dolmuşlara gidiyoruz...

Efendice genç bir şoför bize kocaman sıcak bir gülümseme veriyor... Hemen yanına oturuyoruz... Sohbet sever annem başlıyor muhabbete! 

Çakırtepe'ye çıkarken köy-kent arası yerleşkelerin içinden geçerken bahçelerdeki karalahanaları görüyorum... 
Canım nasıl karalahana dolması ve çorbası istiyor!
Uff diyorum bulsak da yesek-içsek!
Arka koltukta oturan hanım, gideceğiniz yerde bulamazsınız anca çarşıda bulursunuz diyor...
Vaktimiz yok diyoruz gidemeyiz Çarşı'ya...
Evim az ilerde diyor, buyrun gelin bana hemen size çorbasını yapayım diyor!!!

Anne-kızız tamam korkulacak-tedirgin olunacak bir halimiz yok ama hiç tanımadığın İstanbul'dan gezmeye geldik diyen insan da evine çağrılır mı?

Burda çağrılır!
Burası Anadolu... Burası Karadeniz... Bir ara yazacağım Kuşadası'nın (domuzlara hakaret olacak ama) domuzcuk insanından yok burada!!!!

Hanım inerken tekrarlıyor, buyrun gelin... Sağ olun diyoruz söz diğer gelişimizde... Bize adını ve adresini veriyor iniyor!!!

Çakırtepe dolmuşunda mahallelerden geçerken sohbetimiz devam ediyor...
Şoför İstanbul'dan geldiğimizi duyduğundan beri pek bi mutlu... İstanbul'da yaşıyormuş gazi olana dek!
Gazi mi?
Nasıl genç!!!
Gazi olunca geldik buraya diyor... Özledim 10 sene yaşadım Beşiktaş'da diyor...
Bizi kapısına kadar Atakale restoranına götürüyor... En iyisi burasıdır diyor...

Sahipleri bildiğin tepeyi almışlar! Artık almışlar mı, kiralamışlar mı bilmem ama diktikleri bianaya bakılırsa baya bi süre kalıcılar buraçta! Nasıl nefis bir manzarası var! Karadenizim benim sonbaharım geldide geçiyor ben esmek ve yağmak istiyorum mızmızlığında olduğundan güneşi kapamış bulutların arasına... Yazın püfür püfür esintisi serinletici olan terasta oturabilmek için şal istiyoruz... Kışın inler ve cinler bile duramaz o terasta!!!

Ünye'yi kartal yuvası gibi gören nefis bir manzara! Çimento fabrikası ve çimento için dağı oymaları olmasa Ünye onca çarpık yapılaşmaya rağmen hala fıstık denilebilinir... Ama gel gör nefis Rum evlerini, Osmanlı Konaklarını yıkıp mimarın elinden çıktıysa meslektaşlarıma tükürim dicem çarpıklıkta-iğrençlikte apartmanlar dikmişler!!! 

Neyse efem çirkinlikleri bir kenara bırakıp güzelliklere geçiyoruz... Elbet kapalı kıymalı... Arkadaşlarım erkek olsam adımı 'Hamurabi' koymaktan bahsetmeye başladılar artık! Neee pide cennetinde pideye doyuyorum... İstanbul'da Samsun pidesi olduğunu iddia edenlerin hiç birisi adam gibi pide yapamıyorlar! Orda ağzıma sürmüyorum sadece Karadeniz'den Karadeniz'eeeee ;)

Annecikle manzaranın keyfini çıkarta çıkarta pidelerimizi yiyor ve aşağı inmek için dolmuşlara doğru yürüyoruz...

Güleç yüzlü orta yaşlı bir şoföre denk geliyoruz bu sefer...  Klasik nereli muhabbeti yapılıyor ve Onlarında İstanbul'dan geldiklerini öğreniyoruz... 
Neden döndünüz diyoruz...
Oğlum şehit olunca döndük diyor...
...
Evlatlarını memlekete gömüp geri dönerek oğullarını yalnız bırakmak istemeyen bir aile...

İlk defa bir şehit babasıyla tanışıyorum...
19 yaşındaydı oğlum diyor... Hatay'da çatışmada şehit oldu...
19 yaş!!!
19 yaş nedir ki! hayatın başlangıcı! Tazecik bir gül tomurcuğu! Bülbülün bile henüz aşık olmaya kıyamayacağı bir tazelik...
Ne dense boş...
Evlat acısı gibi acı var mı?
Nasıl can, nasıl güleç yüzlü bir adam... Annemin sözleri onu çok mutlu ediyor... Bize misafirim olun diyor...

Ah memleketim, canım Karadenizim sen ne cansın, sen ne misafir perversin! 

İneceğimiz yere geliyoruz... Söylenecek tüm sözler çaresizlik hissettiriyor... Can gittikten sonra ne desen boş... 
Tekrar sabır diliyoruz ve bu güleç yüzlü yüreği evlat acısıyla yanan babanın işlerinin rast gitmesini diliyoruz içlerimizden...

Ünye sahilinde yürümeden olur mu? İskelede tur atmadan! Olmaz elbet... İskelede turlayıp banklara oturduğumuzda bir baba kız görüyoruz... Kız çekirdekleri yiyip yere atıyor! Annem hayatta dayanamaz yere çekirdek kabuğu atılmasına! Bize yaklaştıklarında hooop annem aslan burcunun hiper çevikliğiyle kıza 'senin gibi güzel bir kıza yakışıyor mu çekirdekleri yere atmak' diyor... Güzel yeşil gözlerini ve başını mahçup mahçup indiriyor kız... Tekrar başını kaldırdığında mahçup gülümsemesine al al yanakları eşlik ediyor... 

Yavaşça bize yaklaşıyorlar, köylü karadeniz şivesiyle babası haklısın aplam diyor anneme... 
Ve başlıyor muhabbetimiz...
Baba inşaat işçisi... Kızını iyi yer olsun diye İstanbul'a gelin vermiş ama anlaşamamış kız... Kızı bırakıp gitmiş damat 'alıcam' diye... Boşanma davası açmışlar ama İstanbul'da! Bu gece dava için İstanbul'a gideceklermiş!

Ah İstanbul, her gün kaç tane otobüs geliyor Haremine, Esenlerine... Ve ne hikayelerle dolu içleri...

Sonbarımı istiyorum diye mızmızlanan Karadeniz semalarında hiddetli bir şimşek çakıyor! 
Ne olduğunu anlayamadan iri iri ılık damlalar düşmeye başlıyor... Karadeniz yağmurunu özlemiş altında keyif çatmak isteyen ben yolculuk öncesi sırılsıklam olmamak için sevinç sefası yapamadan annemle baba-kızı aldığımız gibi sahildeki çay bahçesine giriyoruz...

Ön dişleri çürük içinde, ama gülünce o karartıların silindiği 'güzel insan' güzelliğinde ki baba çay ısmarlamak istiyor bize... 
Olmaz diyoruz çaylar bizden...
Kızını ortaokuldan sonra okutmadığını duyan annem, yağmur durunca çayımla sigara içmek için dışarı çıktığım sürede babayı ikna etmiş!!!

Okutacaksın bu kızı diyor! 
Kızın gözler pırıl pırıl... Ben okumak istedim ama... 
Aması yok artık diye annem babayı azarlıyor... 
Telefonunu almış! Takip edeceğim bu işi diyor!
Kıza dönüyor, köyde boşandın diye laf edenler olursa takma onları diyor... 
Küçük yerde boşanmak! Evet ya... Evet!!! Biz şehir kadınlarının pek bilmediği mahalle ve aile baskısı!!! 

Sözler veriliyor... Nasihatlar ediliyor...
Gülünce yüzünde güller açan baba fındık bahçesinden fındık yollamak istiyor bize! 
Çayıda ben ısmarlayamadım zaten... Fındığı mı kabul edin...

Allahım... herkes de bir şeyler yapma telaşı!
Kuşadası'nın adres sorunca bi dövmediği kalan insanları huuuu!!! 

İstanbul'da yaşamayı iyi sanan... Topraklarında kazanç olmadığı için  Para için, mutluluk için gelen onca insan... Öyle acı ki... 

1 günlüğüne mahkeme için gelen baba-kıza yüreğimiz çok cız-bız oldu... Kalkarken kız, uzun zamandır görmediğim hareketi yaptı... Bir çok kişi için basitlik, görgüsüzlük ... Hatta eğitimsizlik...! Ama öyle değildi... Bozulmamışlığın, saflığın, iyi niyetin, naifliğin simgesiydi benim için... Garson kaldırmaya gelmeden evvel fotoğrafını çektim... Küçük saf bir Karadeniz köylü kızı İstanbul'a gelin gelmiş, 1 sene yaşamış ve doğduğu topraklara valizine eşyalarının haricinde umutlarını,  hayallerini ve yüreğini de koyarak geri dönmüştü 'kendisi' olarak... Mücadele edeceği bir sürü şey vardı...

İnsanlara deyince ne hikayeler öğreniyor insan... Şükretmeyi bilmek  gerekiyor ve elden bir şeyler geliyorsa yapmalı herkes diye düşünüyor...

Otobüsümüz geliyor ve biniyoruz... Bizi alıp garajlara gidiyor... Oy oy oy... O çuvallar, o koliler ne??? 
Şoförümüz açıklıyor; Hepsi İstanbul yolcusu diye! Kışlıklarını alıp geliyorlarmış! İstanbul kışlık erzağın geliyor rahat ol! :) Bir Karadenizin, bir Doğunun yükü bitmez diyor şoför! Git Ege'ye böyle yük bulamazsın! Otobüslerde fazla bagaj parası olmaması ne güzel!!! Walla ben olsam muavinin yerinde alırdım! Yazık bunca şeyi yükleyip indirecek! Otobüs bunca ağırlıkla nasıl yol alacak? Havada ve karada yüklere anlayış başka... 

Dönüşte Orhan babanın ezgileriyle dönüyoruz Samsun'a!
Annem başımız şişti diyor...
Evet diyorum ama senelerdir böyle bir deneyim yaşamıyorduk... Yıllar sonra arabesk dinliyoruz yaaa!
Gülüyoruz...
Ne hayatlara şahit olduk, neler dinledik... Keyif verse de gerçeklikleri size yaşatan yer Ünye... 

Böyle bir günün sonunda, savaş haberleri ise tuz-biber oldu...
Efendim Orhan babanın dediği gibi yazıyı bitirmek uygundur: Batsın bu dünya!