Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

20 Aralık 2013 Cuma

Kalbimin eski sahipleri...

Bebek kahve de sisli bir gün...
İstanbul soğuk...
İsli...
Benim yüreğim havadan daha çok soğuk...
Elimdeki çay bardağını yüreğime yakın tutuyorum ısıtmak için...
Ama mümkün değil...
Çok üşüyor...
İçerisi dışarıdan daha soğuk...

Çok sevdiğim, çok aşık olduğum, yüreğimi sizin için ateşe verdiğim adamlar nerdesiniz acaba...

Ben tek başıma soğuk ve sisli bir İstanbul gününde ısıtamadığım yüreğimi onlar için yaktığım adamları düşünüyorum...

Ne verdim size acaba?
Benden ne kaldı sizlere...

Sizlere benden, üşüyen, yaralı, güvensiz bir yürek...
Öğrendim mi bir şeyler sizden acaba?
Bilemedim...

Siz bana bir şey öğretemediyseniz ben size zor...
Bir birimize vermedik mi bir şeyler?

Boştan yere yanmış bir yürekten başka bir şey yok  mu yani?

Bu gün usuma düştünüz...
Yüreğimi aşkla yakan adamlar nerde oldum...

Hepimiz ne kadar değiştik, ne olduk...
Hiç birimiz aynı değiliz...
Bir daha karşılaşsak kesin bu mu deriz...
Ama merak ettim...
Ne verdim size...
Düşermiyim usunuza...

Bu gün hepiniz düştünüz kalbime...
Yüreğimi yakan adamlar neredesiniz oldum...
Nerede...

Gelseniz yüreğimi eskisi gibi yapsanız el birliğiyle...
Ve ben kavrulmuş bir kalbin küllerinin ağırlığıyla dolanmasam...

Bu yaşlarda aşk zor...
İzin vermek bu yaşlarda aşk...
Eskisi gibi hesapsız, deli sevdalardan değil...
Hep hesap kitap...

Gelseniz bu kalbi sıfır yapsanız...
Bu kalp üşümese...
Bu kalp korkmasa...

Kalbimi ateşe veren adamlar gelseniz ve yeniden ısıtsanız içimi...
Yeniden aşk olsam...
Size ihtiyacım var...
Bu yaşlarda yeniden sıfır olmaya... kanmaya, inanmaya... onsuz dünya başıma yıkılıra...

Nerdesiniz?
Gelseniz ve yaksanız beni...
Bu sefer kendiniz için değil benim için?

Gönlümün eski sahipleri...
Kalbimi yakan adamlar...
Gelseniz ve beni benim için yaksanız...

İstanbul puslu...
Soğuk...
Benim içim İstanbul'dan da soğuk...
Bir çay daha lütfen... Sıcak ama çok sıcak...

19 Aralık 2013 Perşembe

Papim...

Her yerde uzun sarı kıllar...
Her yerde...
Adam kiminle beni Çeşme'de aldattın dese yok öyle bişey diyemem...
Her şeyim de, her yerim de!!!
Bi kıçımdan çıkmadılar ordan da nasipseeee!!!
Laaaan bıktım sarı saçlarından!
Bıktıııııım...

Bıktım ama ben sebebim böyle olmasına...
Seni eve sokan benim...
Bi koynuma alamadım... 
Alacağım ama öyle sokak kızı irmasın kiiii!!!

Dün akşam simsiyah bir suratla geldi!
Belli eşelemiş bi yerleri...
Sildim, çıktığı kadarıyla akladım pakladım o güzel suratını, üstünü örttüm uykuya gittik...
Sabah panjurları açıp terasa bi çıktım!!!!
Anaaaaam terasımda ceset var lan !!!

Yok elbet!
Ama öyle bi kemik bulmuş çıkarmış ki topraktan, sabah polisler gelse terası cinayet mahalli ilan etse gıgım çıkmaz!

5 sene önce girdi hayatımıza...
Çeşme'de ev tutulmuş olması pek umrumda değildi 5 sene önce.
İzmir'de Karşıyakalı yarı Alman bi yarim vardı...
Çeşme'nin denizi, rüzgarı, serinliği baneeee Karşıyaka'da klima serinliğinde yarin yanında olmak daha güzel manyaklığında olduğumdan 15 günlük senelik iznimin sadece 4 gününü Çeşme'de geçirdim...

Arada bi labrador uğrayıp çıkıyordu eve...
Bu kim dedim amcama...
Komşunun köpeği dedi... Akşam yemeklerinde uğruyor...
5 sene önce sadece akşam yemek saatinde uğrayıp giden, ucundan acık görüp tanıdığım komşunun köpeği şimdi aşkım! hayatımın merkezi! 

Sadece benim değil annemin, amcamın!
Geçen sene Papi'yi özledik diye annemle Mart sonunda Çeşme'ye geldik!

İlk sene arada uğrayan Papi 3 senedir amcamla çalışmaya başladığımdan beri yazları bizim evden çıkmaz oldu!

Hiç evine gitmiyor yazları!
Bu sene sırtında oluşan kistlerden dolayı ameliyat olması gerekti, sahipleri ameliyat sonrası bile bana bıraktılar!
Gitmedi çünküüüü!
Ulan bu güne kadar insana bakmamışım ameliyattan sonra ağzı var dili yok bi canlıya nasssı bakarım oldum...
Oldum ama baktım!

İlk gece onunla terasta yattım!
Nazladım, besledim, kaşıdım, oynadım... Baticonla aşk yaşayarak pansumanını yaptım...
Bu yaz çok farklı bağlandık birbirimize...

Sahipleri evde pek durmuyorlar çalışıyorlar...
Çocuklar lise sonda... Kendi dünyalarındalar...
Bizim evde her daim insan oluyor yazın...
Hep bi ilgi var ona karşı...

Sabahları amcam rokforla besliyor onu!
Beni de besleyin rokforla ben de sizden ayrılmam! :pppp

Minderi, battaniyesi, oyuncakları... kendi evinde olmayan lüküs bi hayatı var burada!
Labradorlar çenesi güçlügillerden... bayılıyor bir şeyi ısırsın ve çekilsin...
Bir sürü çekmece oyunu oynayacağımız oyuncak aldım ona...
Bir yere gidiyorum geliyorum, beni görüyor oyuncaklarından birini ağzına alıyor ve karşılıyor beni...

Biraz sokak kızı İrma olduğundan, onları sağa sola götürüyor kaybediyor... Beni karşılarken ağzına alacak bir şeyi kalmayınca battaniyesini ağzına almaya başladı! :)

Hayvan sevgisi çoook başka bir şey...
Sahiplerine rağmen beni seçen bir köpeğin sevgisi ise tarifi imkansız!

9 yaşında, oyuncu yaşlı kızım...
Her yer tüy içinde!
Umrumda değil!
Lap top başında işime dalmışken yanıma gelip elini dizime koyup sev beni demesi yok muuuu... Her şeye bedel bir şey o an!

Cumartesi İstanbul'a dönüyorum...
Onu bırakmak içimi parçalıyor...
Biraz evvel sahipleriyle konuştum, sen gidince eve getiremiyoruz diyorlar...
Geçen sene 1 hafta eve gitmemiş...

Eylülde bir kaç günlüğüne İstanbul'a gitmem gerekmişti...
Çağırdım taksinin peşinden öyle bir koşuşu vardı ki... Asabım bozuk uçmuştum...

Bu akşam onu bana verin dedim...
Elbet vermediler...
Yani ben, benden çok başkasında vakit geçiren yaşayan köpeğim olsa hem o kişiyi hem de köpeği vururum laaan!

Nasıl güzel horluyor...
Onun horlama sesi evdeki huzurun sesi oldu...
Beni koruyor filan diye düşünmeyin, eve hırsız girse kuyruk sallar sev beni der!
Beni korusun diye evin içinde değil...
Hava soğuk olduğundan, onun gibi güzel yaratığın dışarda kalması haksızlık olduğundan...

Onu sevip okşayıp, battaniyesini üstüne örterken elimi öyle kibar yalayışı var ki...
O teşekkür, o sevgi bambaşkaaaa...

5 senedir bana müthiş bir sevgi yaşatıyor!
Ameliyatıyla sorumluluğu da öğretti!

Pek bi sevgi delisi...
Saatlerce memelerini sevmeni istiyor...
Sev beni sev beniiiiiiiiii...
AAAAah arada bıkıyorum... Ama dayanamıyorum...

Valizlere giren eşyalarda kesin tüyleri de var...
O tüyler hem yüzümü güldürecek hem hüzün verecek...

Gitmenin en acı anı Papi'ye veda etmek...
Tamam Mayıs'da gelicem...
Az kaldı ama... 

Sabahın köründe çişe çıkmalı diye gözümü açıp paldır küldür aşşağıya inip kapıyı açmayı, kahvaltıdan önce ona azcık mamasından versem de illa benim yediğimden isteyen bakışları, eve döndüğümde beni koşarak karşılaması... Sevincinden deli gibi sallanan kuyruğu ve neşeyle dışarı çıkmış pembe dili, bahçe de orda burda kafam kadar kemiklerle cinayet mahalline dönen ev...

Canım acicak...
İstanbul'da gözümü açınca aaaa saat kaaaaç Papi yapıcam...
Bana huzur veren sev benilerimizi... özlicem...
Sabah işe giderken peşime takılıp lanet yokuşumu onun yüzünden bir kaç defa inip çıkmak zorunda kalmalarımı ise ı-ıh! 

Harika bir köpek!
Keşke benim olsaydı dememe gerek yok...
O benim...

Şu an öyle güzel horluyor ki...
Evdeki huzur mutluluk budur! 
:)

18 Aralık 2013 Çarşamba

Ooozy is back!

Aşkım, Çeşme ile ilişkimin kışın yolunda gitmediğini bir sürü tecrübeyle deneyimledim.

Pes etmekten hoşlanmayan-sevmeyen ben çok savaştım kendimle...
Ancak, dağın tepesinde bir evde arabasız bir yaşamın 'pembe panjurlu aşk yuvası' hayallerimle uyuşmadığını gördüm...

Kışın ap ayrı bir güzelliğe bürünen Çeşme'mi yayan ve dolmuşla yaşayamadığımı deneyimleyince mutsuz oldum...

İşten gelirken markete uğra eve gir, sabah çık!

Ben sosyalleşmeyi seven bi hatunum...
Eşimle-dostumla buluşmayı-görüşmeyi seven...
Akşamları yemeklere-konserlere giden...
Sergileri-etkinlikleri takip eden...
Hiç kimseyle bir şey yapamıyorsam gel geçli bi kafeye çöküp hayatı izleyip hikayeler çıkaran!

Burda öyle olmadı!
Eve gel kapan!
Havalar soğumadan evvel her akşam 45 dk sporumu yapıyor sonra duşa giriyor sonra tek başına yemek yemek sıkıcı diye kendimi eylemek için süslü süslü şeyler pişiriyordum...
Spor yapmak hem fit ediyor beni hem de mutluluk hormonu salgıladığımdan yalnızlığım kafama takılmıyordu...

Havalar ne zaman soğudu, ne zaman -4'ü gördüm, enerjisi yüksek denilen, her zaman etrafına enerji saçan, çevresindekileri yükselten ben diplere indim!

Kendimi eylemek- mutlu etmek için hep uğraş bulan ben bu sefer bulamadım...
Soğuktan kat kat giyinmek sadece vücudumu değil ruhumu da örttü!

Ozy bildik Ozy olmamaya başladı...
Eş- dost telaş etmesin diye Facebooktan her gün mutluluk paylaşımları yaptım...
Ama öyle değildim...

Elinde eldivenlerle lap top başına geçip yazmayı planladığın onca şeyi yazmakta zor olunca, oooh miis koca evde tekim yıllardır yazmak istediklerimi yazarım ya da yarım kalmış kitaplarımı tamamlarım durumları da buhar oldu gitti...

Eee oldum kendi kendime?
Çalıştığın kişiye de şu an için koşullardan dolayı zaten pek işe yaramıyosun...
Kendine de!
Ruhun mutsuz burda!
Sıcak bir ev, araba, eş-dost olsa daha mutlu olacaksın!

2 günlüğüne annemi görmeye gidince fark ettim ki ben şehir hayatsız yapamıyorum!
Tamam doğayı da seviyorum, yalnızlığı da ama bu kadar uzun süre bana iyi gelmiyor.

Ekibin çoğunluğunun Alaçatı'da olması, arabam olmadığı için akşamları onlara katılamamam bir de bence düşündüğüm gibi ya da olması gerektiği gibi sahiplenilmemem tepemi attırdı veeeee yürü kızım dedim! Git evine!

Çeşme hep senin!
Sen her zaman Çeşme için bir şeyler yapabilirsin!
Mimarsın çizersin, kalemin var yazarsın...
Çeşmeye iyi gelmen için önce senin iyi olman gerek!

Yaşa-gör-beslen gel üret ve sonra git!
Yaşın-ruhun bu Rapunsel hayatına uygun değil...
Saçları uzatsak da tırmanıp çıkan olmayacak...
Gel İstanbul'da savur onları... İster tuttur ister tutturma... Arkadaşlarınla ol, sinemaya, tiyatroya, konsere, sergilere git... Dostlarınla kadeh tokuştur, yalnızlık istediğinde vur kendini sahile... Miiis gibi koca ofisinde rahat rahat patroniçeliğini yaşa!
Ne zaman şehir hayatı bastı gel Çeşme'ye!

Bazen ilişkilere çok büyük inançla başlanır... Sevgi-aşk varsa samanlık seyran olur denir...
Olmaz o öyle bazen...
O saman çook özel bi saman olsa da ne seyran olur ne saray!

Beni ben yapan, herkesin bayıldığı gülüşüme-enerjime yeniden sahip olabilmem için gidip beslenmeliyim... Özgürce... Ulaşım ve ısınma derdi olmadan... Zorunluluktan değil kendim istediğim için yalnız kalmalıyım...

Akışta kalmalıyım...
Yaşamla devinmeliyim...
Görmeliyim, duymalıyım, tatmalıyım...

Anladım ki Ozy farkında olmadan hayattan besleniyormuş...
O ne zaman patlayacağı belli olmayan pimi çekilmiş bomba hali için yaşamda olması gerekiyormuş...

Ha birde bazı sabırlar için ait olma duygusunun hissedilmesi gerekiyormuş...

Ve Ozy artık değerini bilip,mütevazi olmamalıymış...

Ben Ozy Ozborn, enerjime, neşeme, gülüşüme hayran ve aşık eden kadın hem doğa hem şehir hayatı dengeli bir şekilde olursa oluyormuşum! 

Ozy geri dönüyor...
Hemen üstüme atlamayın... 
Uzun zamandır yalnız yaşıyorum... Biraz yabani, biraz şaşkın ve belki birazda ürkek olabilirim...
Hayvan terli... tırstırtmadan...
;) :p

Haddini bilecen, empatiyi sevecen !

Büyük acılar yaşamışlar küçük şeylerden korkmazlar...
Trajedilerle büyümüşler, öyle büyümemişlere göre biraz 'arıza' gelebilirler...
Ama, aslında arıza değil çok güçlüdürler...
Hayatın getirdikleri ile baş etmek için buldukları yöntemler size onları 'arıza' hissettirir!

Hayat sahnesinde çok erken büyük roller alıp başrol oynamışlardır...
Koca yaşlarda başrol oynayanların oldumcuklukları yoktur onlarda...

Kabulleniş ve sabır bu sonradan başrol oynayanlarda yoktur...
Erken başrolle çıkmışlarda vardır...

Erdemin ışığını taşırlar...
O ışığı herkes göremez işte !
Görülmediğinden de sorun yaşanır...

Küçüklüğünden beri büyük acılar ve kayıplar yaşamış insanları hafife almayın...
Onlar siz suya bu derken su diyenlerdi !

Büyük acılar ve kayıplar yaşamış insanlar kaybetmenin ne olduğunu bilirler...
Kaybedecekleri şeyin değerini ise sizden fazla...

Onları çok hafife almayın...
Korkunuz onların sizi hafife alıp almadığı olsun...

Çok gezen mi çok okuyan mı bilir tartışmasına, çok yaşayan mıyı eklemek istiyorum...

Sabır, acı ve kayıbın ne olduğunu bilen insana bi hürmetli yaklaşın...
Sizin deneyimlemediğinizi, bilmediğinizi bilene bi hürmet edin...
Arıza olarak ele almayın...
Hayatı dayanılır ve yaşanabilir kılmak için bulduğu çözümlere saygı gösterin...
Empati bence çok önemli bi özellik!
Gerizekalılık etmeyip bi oturup düşünün...
Hayat herkese seninki gibi pembe olmamış olabilir!!!

Yargılama-eleştiri değil empati bebeğim... 
Bu gün bana yarın sana...
Hayat bu...

Acı ve kayıpla büyüyenler güçlüdürler...
Sildiler mi silerler...
Bilirler hayata devam etmenin sırrını...

O kalp çok yamanmıştır...
Çok kanamıştır...
Nasırlaşmıştır...
Seninki taze yaraların acısıyla canını acıtırken, o saplanmış bıçağı çıkarır ve yürür...

İnsanları yaşanmışlıklarıyla ele al!
Klasik toplum gak-guklarıyla değil!
Hööööyt!

Bu yazı bişey yaşandı diye yazılmadı... Gözlemlerim sonucu etrafta ayarı-hatta tekmeyi tokatı hak eden çok lavuğun olduğu görüldüğünden yazıldı!

Bebeğim sen kan kaybından geberiyorum diye inlerken, aynı yara ben de de olsa, ben sigara yakar karşına geçer hava ne güzel derim... 

Şşş... azcık yaşanmışlıklara hürmet! 
Ben seni tecrübelerimle döverim beaaa! 
:p

11 Aralık 2013 Çarşamba

Akıldan piyade durumları...

Donuyorum!
İroni mironi, şaka maka diil!
Kelimenin gerçek anlamıyla!
Yazlık ev havadar olur demişler maşallah pek havadar inşa etmişler...
Orayı kapıyosun burası esiyo...
Evin poşetlenmedik, bantlanmadık yeri kalmadı...
Şu fırtına dinsin evi yıkıp tek kat, çift duvar, yalıtımı ala şekilde yeniden inşa edicem!

Dedim ki, sörvayvır olim... 
Anneanne öldükten sonra gelen kayıp ve yalnız kalınca ne bok yerim korkularımı aşmak için Çeşme'de yaşayım, şehir yaşamına göre zor olan şartlarında bi çelınç melınç yapıp güçlenim... Güçlenirken de Çeşme için doğru olduğuna inandığım adama destek verim onun işine yarim...

Bu güne kadar la laaa laaaydı herşey!
Dün gece itibariyle ısınmanın imkansız olduğu, tanrım yiyim içim ama çiş yapmim süpaneke dinimiz amin moduna girdiğim bu koşullardaaaaa Ozy dedim kanıtlayacağını kanıtladın! Alman gereken dersleri, edinmen gereken tecrübeleri edindin... Güçlüsün bacım... Amerika'yı dona dona keşfetmenin ne alemi var... Yürü git evine oldum...

Oldum ama destek verdiğim kişiyi de yarı yolda komak istemiyorum! Yüzdük yüzdük kuyruğuna gelmişken, F1 yarışlarındaki gibi şampanyalarla duş yapmamıza ramak kalmışken terk etmek... Delikanlılığa, verdiğim sözleri tutarımlara yakışmıyor...

Yakışmıyor da benimki de can ulan!
Dağın başında, Fırtınanın evin içinde de estiği bi ortamda köpekten başka konuşacak kimsenin olmadığı yer artık limitlerimi zorlamaya başladı! 

Evde koli bandı bitti, yapıştıracak yer bitmedi !

İstedim ki şehir konforu olmayan bu dağ başında, arabasız, eşsiz-dostsuz kazandığım 3 kuruşla bi başarı bi çelınç yaşayayım kendime yıldızlının yıldızlısı pekiyi çakayım ama gel gör doğa ve koşullar son sınırın bu diyor bana...

Her şeyi bırakıp dönünce eş dost aferin dicek bi ben beceriksiz-sabırsız şey dicem kendime...

Sabret deli kızım da saatlerdir çiçin var, popon donacak diye tutan kim?
Benim...
Ben...

Şu ev kaloriferli olaydı, altımda arabam olaydı, 3-5 dost olaydı yaşardım lan burda...
O şartlarda herkes yaşar! Ölmüş 99'luk babanen bile hortlar yaşar!

Bir yanım pes et diyor...
Diğer yanım HAYIR diyor...
Çişim geldim ben çoook geldim diyor...
Popom açarsan bizi donarız diyor...
En son Pzt akşamı duş yapmış bedenim bu günde yıkanmazsan bitleniriz biz diyor...
Kat kat kıyafter altında bir tür derece tutturmuş tembel yanım bitlen yeaaaa nolcek diyor... ısıtır belki bitler bizi...
Yüzüp yüzüp kuyruğuna geldiğimiz destek verdiğim adamın gidersem sevincini yaşayamamak da koyacak!

Ayyy ne 2 ucu boklu değnek hatunum lan!

Kuyruğu bacakların arasına sıkıştırıp tıpış tıpış Nişantaşıma dönme vaktim geldi mi ne?
Kokoş kokoş o kafe bu sıcak iş toplantısı, akşama konser, arkadaş yemeği...
Ya da burda huuu allahlar çeke çeke sabırla dona dona Nirvana !

Boklununda boklusu değnek! 
Bilemedim...
41 yaşında pes etmek pek yakıştırılamıyo... 20lerde 30larda olsam çooktan sıçarım çarklara...

Bilemedim de, donuyom lan... walla... 
Netsem acep?

7 Aralık 2013 Cumartesi

Aşkına sahip çık!

Mayıs'dan  beri buradayım… Eylül’den beri de yerleştim…
Her sene Martta veya Nisan’da yaptığım hafta sonu kaçamaklarını saymazsak Çeşme’nin ilk defa kışına tanık olacağım…

Eylüldeki halini çok severim… Kalabalıklar gider, rüzgar diner, yerliler ve biz aşıklar kalırız…
Eylül’de Çeşme’ye doyum olmaz…
Aslında Çeşme’ye her daim doyum olunmaz…
Havası her saat farklı bir güzelliğini keşfetmenizi sağlar…
Fırtınalı günlerde bile soluklanıp, durur seyredersiniz onu…
Kendisine has tarifi imkansız kokusu sizi mest eder…
Kekik ve anason…

5 senedir yazlıkçıyım… Her sabah kekik kokusuna uyanmak beni en çok mutlu eden şeydi…
Ama bu sene, arka tarafa yapılan ultra lüks el yakan site sayesinde, eskisi gibi buram buram kokan kekik kokusunu duyamadım…Balkonda bir sağa bir sola burnumu uzatarak kokuyu aramaya başladım…

Eksik kaldığım kokunun nefisliğini,  verdiği mutluluğu bilmeyenlere anlatmak zor.
Gelişmeden, değişmeden olmuyor. Yaşam devingen. İnsanoğlu arsız… Her yerde yaşamak, her yere sahip olmak istiyor…

Şu aylarda hayaletlerin neşe içinde koşturduğu bir sürü yazlık ev, Çeşme’nin ünlü rüzgârıyla flörtleşerek yazı bekliyorlar…

İşim gereği Çeşme’nin daha önce gitmediğim, bilmediğim yerlerine gidiyorum. Her sokak, her arazi kalbimi aşkla çarptırdığı kadar hüzünle de sızlatıyor…

Sahip çıktık sanılan ama doğru düzgün sahip çıkılamamış bir sürü yer…

Diğer sahil beldelerine göre korunmuş denilen ama aslında korunamamış Çeşme!
Hangi birini anlatsam?

İnsanı soluksuz bırakan manzarası, Tunç Devrinden beri yerleşimin olduğu kırmızı kent Ildırı ‘koruma’ adına can çekişiyor… Sit ilan edilmiş… Pek güzel… Ama evinizi tamir bile edemediğiniz bir koruma anlayışıyla güya korunan binaları ha yıkıldı ha yıkılacak!

Üşenmeyip, bacaklarınıza ve kalbinize güvenip en tepeye çıktığınızda yaşamında ölmenin de burada güzel olacağını düşündüğünüz antik kentin kalıntıları ise bakımsızlıktan, kaderine terk edilmişlikten yüreğinizi acıtıyor…

Yaz akşamları rezervasyonsuz yer bulamadığınız 2 inci Dalyan ve Çiftlikköy’e sinekler bile uğramıyor!

Sakıza karşı kahve içip açık denize sigara dumanıyla kederleri savururken, yazdan daha güzel daha etkileyici olan Çiftlikköy’ün ıssızlığında yüreğiniz üşüyor…

Dalyan, burunda sessiz sakin oturan denizkızı heykelinin kader yoldaşı olmuş, sessizce bekliyorlar…

Yazın adım atamadığınız, insan seli içinde boğulma tehlikesi atlattığınız, mekanlarında oturmanın, fotoğraf çektirmenin in olduğu Alaçatı, köpeklerin oyun alanı olmuş durumda… Bir sürü neşe içinde koşuşturan, kavga eden köpeklerin eşliğinde, Arnavut kaldırımlı sokaklarında uzayan kısalan gölgem kapalı-boş bir sürü mekana değiyor…

Osmanlı zamanında gürül gürül sularının aktığı bir sürü kayıp-bakımsız-unutulmuş Çeşmelerin diyarı Çeşmem sadece kış olduğu için değil uzun zamandır planlı bir yatırım yapılmadığından boynu bükük, küs güzellik…

Kalesi, ara sokaklardaki restorasyon gereken Osmanlı ve Rum evleri, unutulmuş açık hava sineması, sahili…

Kalbi kırık, bakımsız güzel kadın Çeşme…

Yazın yaşanan şaşadan, ilgiden sonra şimdi terk edilmiş bir kent buralar…

Ne kadar neşeli olsanız da, yüreğinize hüzün düşürüyor yalnızlığı…

Çeşme bizim arka bahçemiz diyen İzmirliler ‘senin yaptığını gavur yapmaz’ dedirtecek kadar ilgisizler bahçelerine…

Ne gelen var ne giden…

Ya uzak ya soğuk geliyor bahçeleri onlara…

Bahçenin işin ehli bir bahçıvan tarafından ele alınma vakti gelmiş de geçiyor…

Güzelce temizlenip, bakımı yapılmalı… Yeşertilmeli… Tohumlar ekilmeli, fideler büyütülmeli, budanması gerekenler budanıp güzellikler öne çıkarılmalı…

Bahçe bahçeye benzetilmeli!

Artık yarımada tek bir belediye tarafından yönetilecek. Küçük bir belde belediyesinin sorumlulukları olmayacak yeni başkanın…

Çeşme, Ovacık,Dalyan, Çiftlikköy, Alaçatı, Reisdere, Germiyan, Ildırı hepsi tek bir belediyenin sorumluluğunda olacak.

Yapılması gereken o kadar çok şey var ki.

Eksik veya hiç yapılmamış  belediyecilik görevlerine bir sürü yeni görevler eklenecek. Korurken gelişmek, şimdiyi en iyi şekilde yaşarken geleceği de planlamak gerekecek.
Şu anın değil geleceğin belediyesi olması gerekecek.

Yapılacak o kadar çok iş var ki. 10 sene kentsel tasarım çalışmaları yapmış bir mimar olarak gördüğüm, not ettiğim, bakarken çözüm ürettiğim yüzlerce hatta abartmış olmam binlerce yapılacak şey var.

Çeşme aşığı olarak, eski bir kentsel tasarımcı olarak, İstanbul’un en önemli ana arterlerinde proje üretmiş biri olarak bir Belediye Başkan Aday Adayının, aşkım Çeşme için, en doğru aday olduğunu gördüm ve her şeyi bırakarak buraya Çeşmemin geleceği için yerleştim.

Yazlık bir evde, deli gibi esen fırtınalarda, soğukta, arabasız, sevdiklerimden, eşimden-dostumdan uzakta, yüreğimde özlem, gözlerimde yalnızlığın hüznü ama yüzümde aşkım için iyi olanı isteme ve yapmaya çalışmanın mutluluğu…

Yerlilerin dediği gibi yabancıyım… ama güzelinizi sizden çok seviyorum. Aşkım büyük. Büyük olmasa her şeyi bir anda bırakıp buraya yerleşirmiydim?

Seven yarinin kötülüğünü ister mi?

Onun iyi ve mutlu olmasını ister…

Sadece 2 ay yaşanan, 10 ay boyunca terk edilen, bakımsız, nasıl geleceğe taşınacağı belirsiz, doğru şekilde korunmayan, plansız-programsız gelişen bir Çeşme istemiyorum.

Yaz-kış yaşayan kekik ve anason kokularıyla, doğasıyla, kültürüyle, yitmiş değerlerinin yeniden gün yüzüne çıkarılarak geleceğe taşınacak bir Çeşme için buradayım.

Gerçek aşkın değerini bilip anlayacak yaştayım… Hep aşk kadını oldum. Hep aşklarımın peşinden gittim… Bu sefer yüreğim bir kente vuruldu… Aşk aşktır… Bu sefer Çeşmem için yüreğimin peşinden gittim… Beni çok mutlu yapan aşkıma sahip çıkmak istedim…

Sende sevdana, aşkına sahip çıkmak istemezmisin?
Onun için doğru ve iyi olanı istemezmisin?

Cevabın EVET ise gel katıl bana! 

24 Kasım 2013 Pazar

İtaaat ve Ozy ?!?!

Ne zaman öğrendim acaba benden, bizden büyük bir güce itaat etmeyi?
Ben ki itaatsiz... ben ki asi ruhlu...
Nasıl zamanı geliyor da o sesi içimde duyup sabırla itaat ediyorum...

Akan yaşlarım, yanan yüreğim bir anda kuruyor...
İçimde bir an öyle bir ses oluyor ki sabır diyor bana...
Sabredip yaşayacaksın bunu...
Deli gücü gelmiş, duvarları, taşları yıkacakken munis bir kedi oluyorum...
Başım önüme düşüyor ve ne kadar yansam da, ateşimden kor olsam da itaat ediyorum...

Çok erken öğrendim itaat etmeyi...
Savaşamayacağın, kabullenmen gereken bir güç olduğunu...
İçinde sus ve itaat et diyen sesi duyduğunda terbiyeli, söz dinleyen bir kız olmayı çok erken öğrendim...

Bu gün isyanlardaydım!
Bahtsız bedevi gibiydim!
Herkesin başına bişey geldi!
Sınav, kaza, işten çıkma... Hatta boşanma bile !!!
Ne bahtsızım laaaaan dedim!!!
41 kere maşşallah derken nazarı ben mi değdirdim kendime?

Tekliği, yalnızlığı seven ben bu gün sevmedim...
Bu gün bu gurbet elde canım çook acıdı...
Kendimi eylecek onca şey olmasına rağmen bir güldüm bir ağladım...
Koydu bu gün yalnızlık!
Senelerdir beni tanıyan bir kaç sene evvel Alaçatı'ya yerleşmiş arkadaşımın bile İstanbul'a gideceği tutmuştu!
Hatta patronumun bile !!!

Laaaayn Migrosta ki balıkçım yerimde olaydı bari !!!

Akşam üstüne kadar eyledim kendimi...
Sonra 8.5 cik alkolüyle Duvel önce bi mutlu sonra pek bi hassas yaptı beni...
Anamdan gelen yak bütün mumları ve dilek tut emrine itaat edip terasta kocaamaaan mum tabağının içinde tüm mumları yaktıktan sonra bi katılma krizi geldi...
Başımı masaya dayamış, köpeği kaçıracak türden böğürmeye hazırlanırken o ses belirdi !

Yalnız kalıp güçlü olmayı deneyimlemeyi sen seçtin!
Güçlü olmalısın...
Sabırlı ol ve yaşa dedi...

İlk bu sesi babamın ölüm haberini aldığımda duymuştum...

Ben içimde fırtınalar kopsa da millet gibi sevgilisine, patronuna, eşine dostuna saldıramam...
Bu ses içimden dünyaları başınıza yıktırtır ama dışardan ketum bir sükunete büründürür beni...

Ses bunu yaşayacaksın dedi...
Benim dilimin ucuna gelen, boğazımda düğümlenmiş çözülmeyi bekleyen koca koca hıçkırıklarım kaçtı...
Yüreğim sakinleşti...
İtaati sevmeyen Ozy itaat etti...

Ozy, gıcık oldu...
Yan yan ters ters kendi içine baktı...
Sabır çekirge sabır çekirge bi koyacam görecen çekirge dedi...

Kabaran deniz geri çekildi...
Deneyimlemek istediğin şeyi sonuna kadar deneyimlemek zorundasın... 
Bunu öğrenmek istedin öğreneceksin dedi...
Bıdı bıdı...
Geyik yook !
Eeeh !!!
Bu ne biçim doğum günü laaayn oldu!
O yok bu yok kendi iç sesinle bile geyik yook !!! İtaaat var, deneyim var !!!

Daha öncede tek kalmışlığım var...
Kıbrıs'da bir yılbaşı akşamı...
O zaman 20'lerimdeydim... o yüzden mi koymamıştı yoksa bir kaç gün sonra eş-dost, sevgili gelecek bildiğim için mi?

Şimdi geçen arabalar bana gelmiyor, terastan baktığım yoldan benim için bir kafa gözükmüyor diye mi böyle oldum?

Yalnızlığı seven Ozy'ye ne oldu?
Harbiden ne oldu yahuuu?

Ve itaati sevmeyen Ozy, nasıl oluyor da o sese itaat ediyor?
Yaylar biraz 6. hisleri kuvvetli mahluklardır...
Ben bulaşmam o yönlerimize...
Arada böyle kendi kendime bi aydınlanma, bi farkındalık, iç sesin höytüyle bi kendine gelme hallerim vardır sadece...

Vardır ama ulan Ozy'yi anca Ozy'mi adam edebiliyo?

Geyik bir yana, deneyimleyeceğim ben dediğim şeyi evren benden ciddiye almış...
Tek mek, gelensiz gidensiz, istediğim kadar göz yaşı döksem de yırtınsam da bu gün kader, evren, tanrı neyse ne kimsenin yanıma gelmesine izin vermedi...

Musti İzmir'den geldi telefonunu duymadım şarjı bitti, geç uyandım İzmir'e geri döndü...
Belgin ablam evin önüne kadar geldi kaza yaptılar görüşemeden geri döndüler...
Bu gün evren dedi ki bana anca sanalda... gerçekte yok sana!
Oki doki!

Oooooom güçlü olmayı deneyimlemek istedim, sanalın yetersiz olduğunu gördüm ama madem herkesin sanalıyla yetinmem gerekiyo tamam!

Dolapta daha Duvel var di mi?
O sesi bi ben duymuyom di mi?
Alemdeki tek itaaatçi ben miyim leeeyn?
2 Duvel de böyle oluyosam o yeaaaa 3. de deneyek! :ppppp

Şakalar ve geyik bir yana itaat edip, sabırla öğrenmem gereken şeyler var... (mış) :)))

Hepide hepi deee böört dey miiiiiii...
Laaayn seneye uçak kazası geçirseniz de ruhunuzla kemiklerinizle yanımda olun laaaaayn !!! :)))))
Seneye tırtarım ben walla... :ppppppp
Neyseee ooooom!
İç ses çok geyik yaptın dedi...
Üüüüfff Oki doki...
:p


Şimdiden...

Zaman ilerlemese şu anda kalsa... Nasıl keyifli bir akşam üstü...
Hava aynı ruhum gibiydi bu gün...
Güneşli kapalı rüzgarlı... Belki akşamada yağmurlu...
İşte Kasım çocuğu benim havası buydu!
Ilık bir rüzgarla her şey uçuşuyor...
Bende rüzgarın kızı değilmiyim?
Bende esip esip durmuyormuyum?
Bir orda bir burda...
Huzursuz ayak sendromunun ruh versiyonu var bende! :))

Çocukluğumdaki akşam üstleri gibi...
Yazlık evdeki kış pazarları gibi...
Fıstık yanında viskiler içilirken ben deli gibi 2 dönüm bahçede deli danalar gibi köpeğimle koştururdum...
Hafif ısıran karadeniz akşam üstü gibi olmasada, uzaktan görünen mavilik, karaburunun üstündeki bulutlar, sol elimin altında bir labrador ılık esen hafif fırtınanın keyfindeyim...
Yan bahçedeki palmiyenin rüzgarla dans ederken söyledi şarkı keyfime keyif katıyor...
Şu an hiç bitmesin istiyorum...
Günün en sevdiğim zamanları akşamüstleridir hep!
İkindi de doğmuş bir çocuk olduğumdanmıdır nedir bilemem...
Hep akşam üstlerinde asılı kalmak isterim...
Keyifliyim...
Kendi kendisini eğlemeyi tek çocuk olduğu için öğrenmek zorunda kaldığından mı keyifli bu kadın yoksa gerçekten mi bilemiyor...
Kurduğum cümleden bende bi halt anlamadım ya neyse... :ppp
Keyifle hüzün karışık biraz...
Sonuçlarını iyi tahmin etmeden seçim yapmak neymiş öğrendik ondan bu hüzün...
Ama her yaşanan bir deneyim ve hepsi bir gün klavyemden çıkacak şeyler...
Kendimden çok kalemime mi yatırım yapıyorum nedir?
:)
En sendiğim zamanda asılı kalmaya gidiyorum...
Doğanın, benim zamanımın keyfini çıkarmaya...
Akşam üstleri hiç bitmesin...
Dileğim bu...
:)

23 Kasım 2013 Cumartesi

41'e 4 saat kala!!! Aaaaaaaaaa! :pppp

Bu akşam 41'leniyorum...
Çeşme'de...
Kimsesiz...
Parasız...
:)))
Ozy ve para ilişkisi her zaman sorunluydu ama bu yaşta ayıp laaaan dedirtecek türden!
Kredi kartım saolsun da... O da can çekişiyor artık...

Ne manyak hatunum!
Bu gün 60'da böyle olma derken buldum kendimi...
Olma 60 yaşında böyle parasız, pulsuz... Duydun mu beni?
Heeee...

41 kere maşallahımı böyle kutlamak istemezdim...
Boynumda kocaman sünnet çocuklarının maşallahından bi sürü eş ve dostla...
Ama kısmet olmadı...
Papim ve ben... 2 yaşlı ev kurusu olarak kutlicaz... :)))

Şükredecek çook şey var... Var ama ben bi yandan şükrederken bi yandan hayıflanma durumlarındayım...

Sabahtan beri bi ağlama bi ağlama halleri!
Üstünüze afiyet şey oldum!!!
Hormonlar sapıtık... Mukadderaaat! Cüzdanda 10 lira, can çekişen kredi kartı ve yalnızlık... aslında hepsinden çok kocamak koyuyo galiba...

Ayyy bilmiyorum ne koyuyosa koyuyooo pek bi hüzünlüyüm laaayn!

Ağlamak istiyorum...
Çook...
Geçmişe...
Pişmanlıklarıma...
Kayıplarıma...
Bi sürü şeye...
Keyif benim di mi?
B dayime nasssı istersem öyle girerim!

En çok moralimi bozan Migros'da küçük şampanya olmaması oldu!
Dandik markalara 70 lira vermeye içim el vermedi!
70 lira vereceksem rakıya veririm oldum!
:)))

Bi tür manyaaam işte...
Ergen gibi radyonun sesi sonuna kadar açık tepişiyorum...
Papim her dans hareketimi onu sevme hamlesi olarak algılıyo...

Bi tuhaf ev hali durumlarındayız...

Hayatın getirdikleri zorluyor...
Zorlamaması lazımda... cacık olmadığımdan zorluyo işte...
;)

Mukadderaaat !
Henüz looooser moduna bağlamadım daha var ona... 45'de filan... :ppp

Polyanna Ozy'de kaçtı bi yerlere...
Peeeh...
Bu gece gel-gitliyim anlaşılan...
Eeee geçen sene ayık değil dumanlı kafayla 40 olduk! Bu sene pek bi ayığız maşallah geçen sene koyması gerekenler bu sene...

Aman şimdi bu yazıyı okuyanlar arayacak iyimisin ozy diye...
İyim laaan! Kendi bloguma 2 arıza kelam yazamayacakmıyım?

Hormonlar!!
Çıtırlara tavsiyem, yaş ilerleyince mülayim günlerinizin bdayinize gelmesini engelleyecek ilaçlar alınız! Yoksa ortada bi halt yokken benim gibi bi gülüp bi ağlayan manyak olursunuz!
:)))
O beeeybi bir kaç saat sonra 41 kere maşallah oluyorum...
Kimseye ihtiyacım olmadan!
Aslında var... Kredi kartımın... :pppppp

Küçük şampanya alamadım yaaaa... Şu an onun için göz yaşı döküyorum!
Haaay bin hormon kere!!!
:pppp

Geyik bir yana iyiyim ve yeni yaşımı merakla bekliyorum... :)
Yaşlanmaktan korkmamam normal mi acaba?
Bilemedim...
Neyse sevilmeyi bekleyen bir köpek ve dans edilmesi gereken şarkılar var...
;) 

13 Kasım 2013 Çarşamba

Anam anaaaam canım anaaaam :)

Bildim bileli hep kavga ettik!
Babam gidince biz ne yapacağız diye düşünmüştüm...
Bizi ayıran orta yolu bulan oydu...

Didişe didişe zorlukların üstesinden geldik...
O beni ben onu anlamadık...
Çok kızdık bir birimize...
Çok ağlattık...
Çok kapılar çarptık...
Ama ne olursa olsun hep 'can' dık...
Ne onun yüreği ne benim yüreğim bizi üzenlere dayanamaz...
O bir Aslan saldırır wahşice...
Ben bir Yayım anında nişan alır oku sallarım...

13 senedir aynı çatı altında hır-gürlü bir aşkla yaşayıp duruyorduk...
13 senedir ayrı eve çıkıcam ben...
Ama gezmekten paraları biriktiremediğimden boğaz manzaralı, her akşam  yemekli, fatura derdi olmayan bu evden ayrılamadım bir türlü... :)

Evi ikimize göre tasarlayıp yaptırmış olsam da zamanla eve sığamamaya başladık...
En çok kavga bu yüzden çıkıyordu son zamanlarda...
Annem de ben de kitap kurduyuz... Tasarladığım kütüphane eve taşınalı 2 yıl olmadan doldu!!! 
Zamanla alınan ıvır-zıvırlar, onun yaşam alışkanlıkları, benim alışkanlıklarım... A aaaaaa A !

Bir anne-kızın %100 anlaştığı nerde görülmüş!
Hele bir Aslan ve Yay'ın !!!
10 sene yurt dışında tek başına yaşa sonra İstanbul'a dön ve tek başına oturacağım sanırken annenle birlikte yaşa !!!

Aslında şartları azcık zorlasam ayrı evim olurdu... olurdu ama anamın dizinin dibinde olmak pek bi keyifliydi...
Tamam evde sigara içemiyodum, sadece balkonda içmeme izin vardı, eve adam atamıyodum (:pp), parti marti veremiyodum, eve geç döneceksem haber etmeliydim vs. ama güzeldi!

Otuzunu devirmiş bir yetişkinin yaşamaması gereken her türlü ergen yasağı-kuralı gibi şeyler olsa da güzeldi !

Duygusal bağımız bizim çok güçlüdür... Ne kadar laf etsem de yok onu yalnız bırakamam diyip yaşama devam ediyordum...

13 sene boyunca 1 aydan fazla ayrı kalmadık birbirimizden...
Şimdi 2 ay olmuş!!!
Tası tarağı topladım geldim Çeşme'ye...
Daaannn diye bir ayrılık oldu!
Amcam da annem de şoktalar!

Anneannemden sonra bana ihtiyacı varken ben, her yaşadığım ölümden sonra 'tek başıma yaşamayı öğrenmeliyim' psikozuma girdim ve arabasız, dağın başında bir yazlık evde sadece ve sadece kendime güvenebileceğim, tüm sorumlulukların bana ait olduğu bir hayata adım attım!

2 gün önce suyu sipariş etmeyi unuttuğum için susuz kaldım!
İstanbul'da saat 18'de hala su servisi mümkünken günde 3 litreden az su içmeyen ben Çeşme'de susuz kaldım!!!
Evde olsam böyle mi olurdu? Damacana suyu harici, günde ne kadar su içtiğimi bilmeliyim diye 1.5 litrelik şişelerden su içiyorum... Annem 6'lık paketlerde onları alır ve odamın kapısına koyardı... 
Bööööö... 
Sodam, suyum vsrem bitmeye yakınken annem tarafından tamam edilirdi...

Şimdi sabahtan akşama kadar o var mı, bu yok, onu al, şunu et diye dolanıyorum!

Büyük şehirlerde tek yaşam kolay... İnternetten sipariş et gelsin... Ama burada ölü sezonda cıks!

Evde yemek yoksa bebeğim arabam olmadığı için ya pizza ya köfte başka seçeneğim yok!
Ha bazıları 19'dan sonra da getirmiyo mesela tepeme!

Bu ne demek?
Ne kadar yorgun olsan da yemeğinden,suyuna, pedine, tuvalet kağıdına her şey sende !!!

Bildiğin söörvayvır sorumluluğu !!!
Bu güzel bir şey... Büyük şehrin hallederim ne olceeek rahatlığının aksine, halletmeliyim, yapmalıyım enerjikliği her daim !

Rehavet dolu büyük şehirde hayatta kalmak kolaydır. Benim şartlarımda kalabilmek bence sıkı bi çelınçtır !

Ben çelıncı seçtim!
Güçlü olduğumu bilmeye ve güçlü olmaya ihtiyacım vardı...

Ama bu arada Aslanımı çoook özledim...
Kavga etmeyi, didişmeyi... geceleri parlayan yeşil gözlerini...
Konsere yetişme telaşlarını, 2 kişi yerine 15 kişilik yemek yapıp aaa yemiyosun demelerini... Balkonda sigara içerken sinsice gelip yinemi sigaraaaa diye bağırıp anneeaaa altıma işedim yeaaaa yapma şöyle kavgalarımızı... :)

Onun bana ihtiyacı var...
Ama benimde zor şartlarda yaşayabileceğimi kendime ispatlamaya ihtiyacım!
O ve amcam olmadan yaşamak bu tepede tek başına yaşamak gibi olacak!

Arabasız, ısıtması olmayan, yemek ve market siparişlerinin gelmediği, eşin dostun çook yakın olmadığı bir hayat deneyimi beni güçlendiren bir şey...

13 senenin sadece 3 senesinde 3 ay amcama yemek yapıyordum.
Uzun zamandır yemek yapmayan, sorumluluk almayan bir hayattan yıldırım hızıyla sorumluluklu bir hayata geçiş yaptım.

Annemden sonrada iyi olacağımı anneme ve kendime göstermek için...

Evet belki manyaklık...
Ama hayat bu...
Benim hayatımda kalabalık bir aile yok...
Her şeye hazır olmalıyım...
Boğaz gören kaloriferli evinde, kendi dandik yemeklerin yerine anneninkileri yemek varken burda olmak bir çoğunuza manyakça geliyor... Hatta bu akşam bohem hayat yaşadığım söylendi !!!
Bohem derken? ;)))

Kendime 1 sene verdim.
Bu 1 seneyi burda Çeşme'nin ölü sezon koşullarının zorlayıcılığıyla geçireceğim...

Sonra?
Bakarsınız belki Londra'da bir ev tutar lüküs hayat keyfi sürerim :))

Tek pişmanlığım bana ihtiyacı olan annemi aslında terk etmemişken onun onu terk ettiğim hissine kapılmış olması...

Güzeller güzeli kedi gözlü aslan annem, kayıp yorgunuyum... Seni ve amcamı kaybetmekten de çok korkuyorum... 
İn-cin top oynayan bir ormanda 1 sene geçirsem de sizsiz bir hayatla aynı olmaz ordaki yokluk deneyimi... 
Bu ayrılığı yaşamalı ve deneyimlemeliyim her koşulda var olabildiğimi...
Evet henüz aç kalmadım, evde yangın çıkmadı, bi suzuz kaldım o da çalışan kadın durumlarından... :) 

Seni özledim... Çoook...
13 sene sonra tek başına yaşamak harika ama anamın dır dırı olmadan cıkıs ! ;)  

Allah Uçak Kazası Vermesin... ;) *

Yazdan yaza yaşamakla değil asıl şimdi yaşamaya başlayınca Çeşme'yi ve insanlarını tanımaya başlıyorsun...

Bir birinden ilginç, hikayeleri merak uyandıran, insanlıkları şahane benden çook genç bir ekiple çalışıyorum.

40 yaş gel-gitli sabahlarıma inat onların gel-gitsiz umutlu sabahlarıyla güne başlıyoruz...
Bıcır bıcırlar...
Uykuları az gelmiş bile olsa kısa sürede kendilerini topluyorlar... (!)
Benim gibi balck kahvemi içmeden dokunanı ısırırım asabiyetim yok onlarda (!)
Benim gibi yüzlerinde güneşin, hayatın izleri yok...
Her şeyden bir espri çıkartan genç insanlar... 
Her sabah onlar kahvaltılarını ederken ben ofis de 2. ayılma kahvemi içiyorum...
Bazen bir abla modun da nasihatler vererek, bazen ne diyo laaa bunlar? Bunlar çocuk yaaaa... şaşkınlığında muhabbetlerini dinliyorum...
Bazen dinliyormuş gibi yapıp kafamdaki kendi dertlerimi sıraya oturtturmaya çalışıyorum... 
Yöreye özgü laflarıyla beni benden alıyorlar ve sabah sabah kahkaha pattattırıyorlar bana...

Zaman ilerledikçe daha iyi tanıyorum onları...
Hikayeleri merak uyandırıyor...
Anlatmış oldukları şeyleri bazen baştan anlattırıyorum onlara... Dinliyomuş gibi yaptığım zamanlarda kaçırdıklarımı... :)

O kadar erken evlenmem zordu ama evlenmiş olsaydım onlardan 2-3 yaş küçük çocuğum olurdu...
Bazen bir abladan çok anne gibi hissediyorum... Onlara çaktırmadan korkuyorum, endişeleniyorum onlar için... Sonra kocamış kurt oldun Ozy haaa yapıyorum... 20'liklerin ablalığını bırakıp anneliğe soyunuyorsun! :)

Alaçatı'lı çıtırım, küçük oğlum aramızdaki en haylaz gibi dursa da hayatın gerçekleriyle tanışmış ve onları yaşayan... 
Dışarıdan ne kadar vurdum duymaz görünse de çok duyarlı, hassas ve akıllı... O küçücük haliyle bir delikanlı-bir korumacı ki... Baştan söyleyeyim burda yan bakanız olursa yandınız siz ! ;)

Bu sabah hayatından kesitleri öyle bir anlattı ki anlattıkları gülünecek şeyler değilken, hayatın getirdiklerini karşılama ve yaşama gücünün enerjisine bizi de kattı... Ahlayıp vahlayacakken güldük!

Ve tüm gün eski beni arattı bana...
Ben de hep vurdum duymaz adledilirdim... Hayatın getirdiklerini büyük bir enerjiyle sırtlarken Ozy takmaz yaaa, o eğlenir geçer gider derlerdi...

O eğlence, o gülmeler, o enerjiydi beni ve destek olmam gerekenleri ayakta tutan...

Hayatın trajedilerine, acılarına, güldüren, gülümseten çıtırım ve diğer ekip üyeleri unuttuğum enerjimi bulmama yardım ediyor...

Onların o genç, telaşsız, umut ve umursamazlık dolu kahkahaları, neşeleri sabahları beni de sarıp sarmalıyor...

Ben baba parası ile Avrupalar da gezer tozarken onların küçük yaşta hayata atılıp gençlikleriyle eve para getiren insanlar olmaları, bir yandan bana çocuk gelip diğer yandan neredeyse eşit ve bazı konularda benden daha çok hayat tecrübelerinin olması yarı yaşıtım bu insanlarla beni ayırmıyor bütün yapıyor...

Her yaşta herkes bir birinden bir şey öğrenir...
Ben ne olursa olsun hayata eğlenceli yönünden bakmayı yeniden hatırlıyorum...
Onlar her yarı yaşı büyüklerinin klasik büyükler gibi olmayacağını deneyimleyip yeri ve zamanı geldiğinde aktardığım hayat tecrübelerimden-görgüm ve kültürümden kendilerine bir şeyler katıyorlar...

Onlarla Çeşme'yi farklı bir şekilde öğreniyorum, görüyorum...

Nasıl ne şartlarda doğarsak doğalım  bir gün her kesin bir şekilde yaşayacağı tecrübeler olduğunu, kiminin çocukken kiminin gençken kiminin yaşlılıkta yaşayacağını  herkesin aslında eşit olduğunu hatırlıyorum...

Her gün Ozy abla, Ozy abla, sen bizim prensesimizsin, madonnamızsın diye gaz vermeleri yok muuuu... :)

Her yaşatan her kesimden insanlar olsun çevrenizde...
Bazen bildiğiniz şeyleri hatırlamanız gerekebilir... ya da bilmediklerinizi öğrenmeniz...

Anne-abla-genç karışımı sabahları gel gitli olsa da bir 40'ın gözlem ve deneyim sözlerini pek yabana atmayın derim ben ;) 

*Alaçatı gençlerinin atasözü... Manası ölüm gelmesin başına da ne gelirse gelsin ;))