Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

24 Ekim 2010 Pazar

Dostuma...

4 kadın oturuyoruz...
3. şişe bitmek üzere...

Güzelim kahverengi gözlerinden acı fışkırıyor...
Bence kan...

Birimiz nişanlı, birimizin sevgilisi var, ötekisinin umutları, karşımızdaki kan çanağına dönmüş gözleriyle oturan kadın ise...

Kaybetmiş...

Empati kurmamızın imkanı yok...
Var ama yok...
3 kadının hiç birisi yakın zamanda kaybetmemiş...

Gözleri kan çanağı...
Yaşlar yanaklarıda...
Sümükler ağzında...
Ama bizi güldüren yine o...

Nişanlısına kavuşacak, sevgiliisyle mesajlaşıyor, ötekisi aşkı bulacağına inanıyor...
Karşımdaki kadın içten hıçkırıklarla içimizi parçalıyor...
Ölmemiş ama ölmüşe yakılan ağıtlar...
Hem acısı çok büyük hemde bizi güldüren...

Empati yetisi yetersiz kalıyor...

O güzel kaverengi gözlerde acı var, gelecek korkusu var, sevip sevileme var.... Böyşesine aşka tanrının böylesine cevabından ötürü inançsızlık var...

Okkalı bir küfür savuruyor...
Peşinden bizde...

Lanet...
Lanet olsun...
Ebesini, ecdanını...
Ağlama...

Zor...
Onlarınki severken ayrılık...
Ben sevdiceğime telefonla, öbürü evde, öbürü hayallerinde kavuşacakken o...
Rüyalar bile ona haram...
Hayal alemi bile cııssss...

Canım yanıyor diyor...
Bilmezmiyim/bilmezmiyiz...
Hıçkırıyor...
Ölümdern beter ama ölmüyorsun diyor...

Ahhhh ayrılık acısından insan ölse dünyada insan kalmazdı beaaaaaa ama ölse daha iyi diyemiyorsun. Ölse, mezarını bilirsin daha kolay atlatırsın... Mezarsın ölü çok ama çoook zordur...

Ağlama kıyamayız diyoruz...
Bizimde gözümüz doluyor ama nafile...
Ateş düştüğü yeri yakıyor...

Gelecek, şimdi, geçmiş oooo yanmış kül olmuş...
Zor nefes alıyor...
Şarabından bir yudum alıyor... yaşlı gözlerinin ardından bize espiri patlatıyor...
Komik ama... biliyoruz acıdan... başka zaman olsa yarılırırz ama şimdi ı-ıh...

Tek başına, umutsuz uyumak istemiyor...
Çok sevdi biliyoruz...
Gelecek alacakaranlık onun için...
Kimse onunla uyumicak, kimse onunla gülen hayaller kurmicak...
Bundan bir şekilde malesef kendisi çıkmak zorunda...

Dostlarınla acısını paylaşıyor, dostları onu anlıyor ama bişey yapamıyorlar...

Acısı büyük...
Ha ölüm, ha kaybediş...

Burnu gözleri kıpkırmızı...
Yüreği edirne ciğercilerinin tezgahından geçmiş gibi yaprak ciğer kıvamında...

Yaşamayı geç...
Yıkanmak için bile amaç yok...
Şişe bitmiş anlamsız... koca Koca şarap fıçısı gelse ve bitse anlamsız...

Nişanlısına kavuşacak şükrediyor...
O henüz sevgilisiz acısız...
Ben yarlı...

O artık kimsesiz...
Kırık kanat...
Çok ama çok sevilse bile sevilemiyen...
Mantığa rağmen duygunun hakim olduğu o noktada...

Yüreğim acıyor...
Bu gece onunla uyusam... ı-ıh...
Hayat bi şekilde zaman zaman tek başımıza başarmamızı istiyor...

Canı acıyor...
Hemde çok...
Bizimde ama izin vermiyor...
Neleri aştım bunuda aşarım diyor...

Ruh ölüyor...
Beden hayatta kaılyor...
Bi süre sonra bi ruh daha geliyor diyor...

Aşk acısından adam değil ruh ölüyor doğru...

Hıçkırıyor...

Kadehler ağzımıza değiyor...
Kırmızı şarabımız onun gözlerinden ve yüreğinden gelen kan oluyor...

Herkes kendi hayatına dönüyor...
Ama ben...
Acısını yüreğimde hissediyorum...

Yüzü ıslak, yenilmiş ama mağrur...
Acısı büyük ama koca yüekli kadını unutamıyorum...
Tek başına yatağında göz yaşları içinde ve geleceksiz... Bırakamıyorum....

Gücü yitmiş olsada kaldırmalıyım diyen aşık kadını aklımdan çıkaramıyorum...

Elleriyle göz yaşlarını ve umutlarını silen, son bi gayret dirilme çabası gösteren adam ucundan he dese dünyayı yıkacak güç bulacak güçsüz kadını aklımdan çıkaramıyorum...

Hiç bir şarap fıçısının tadı alamaz ağzımdaki kaybedişin tadını...
Hiç bir yağmur gözümün yaşıyla yarışamaz...
Hiç bir sevdalı yürek benim gibi varken yoku tadan yüreğimin ağırlığını taşıyamaz...
Hiç biri gözümden düşen yaşın bedelini ödeyemez...
Hepsi ödeyeyecek kefaletimi...
O günene kadar bu göz yaşları sel olmamalı... ancak elimde değil...
Yüreğim parçik pinçik...
Kimselerle paylaşamam... Paylaşsam anlamazlar...
Benim gibi sevda ve ömür boyu vuslatlı olan yok...
Şarkılardan fal tutsamda, tutmasamda kaderimde hep acıklılar...
Aşk için ölmeli işte o zaman aşk diyor ya...
Ölemiyorum, ruhum ölüyor sadece...
Ah ölebilsem...
Her yaşadığım acıda ölsem oooo tabide, en büyük acı aşk acısı...
Topraksız, mezarsız olan. en büyk acı ...
Ama kimse farkında değil...

Sevdiğine bu kadar yakın, bu kadar özel bi ilişkide bu kadar onsuz kalmak, onu sonsuza kadar yitirmek...

Neydi türkü, bilmem nerede canlı canlı mezara gömülmekle aynı..

Empati ötesi bi durum...
Ölmeden mezara konulmak...
Evet yaşadığı bu...

Acının en büyüğü kendi ölümünü görmek olsa gerek... Henüz ölmeden...
Mezara girdiğini görmek...
O mezara rağmen yaşaması geremekte...
Acısı hepimizin anladığı veya yaşadığından daha büyük olsada devam edecek yaşamaya...
Ama hiç birimiz o mezarda olduğnu bilmeyeceğiz...
Ben bile unutucam...
Belki zamanla o bile...
Ama yüreği hiç iyileşmicek...

O hıçkırıklar benim hep kulağımda onunsa yüreğinde olacak...
Bazen bir gülüşte, bezen bi nefes alışta canına batacak... ama onu hep o bilecek....

Canım dostum keşke yaşamasaydın...
Ama yaşamak istedin...
Sonunu böyle tahmin etmesende umduğundan hatta umduğumuzdan beter çıkmış olada yamak istedin...

Onca acıya rağmen pişman dilsin ya....
Manyaksın !!!

Ah... Keşke elimizden bişey gelse...
Mucize gerekmekte...
O bizde yok...
Belki tanrı o güzelim inci göz yaşlarına, gerçekten yanan kalbine bakar, duyar haykırışlarını...
Sana rağmen bişey olmuyorsa bence tanrı yok...

Bu kadar acı... Bu kadar göz yaşı... hepsi onda varsa... bizde tusunamı olmalı...

Tanrım, istediğinden uzak koma dostumu... Hepimiz kendi sıcak yuvalarımızda kendi alemlerimizde o büyük ve büyük acılarında...

Hepimizin bi kaderi, alınyazısı var ama bu kadar göz yaşı, kaybediş yetmez mi? Ol demenle herşeyin olduğu tanrım mucizeni onlar için gerçek kıl...

Acı benim yüreğimde, gözlerimde akamayan göz yaşı...
O ise şu an şu saat hıçkırmakta, ağlamakta...

Sence deneyimledikleri yetmedimi?
Benim haddime değil ama yetti...
Çok çekti....
Artık gülsün, istediğine kavuşsun...
Ben güldürmekten, eğlemekten bıktım arık...

Varsın dimi?
Eeee nolur kavuştur şunları...

Yoksa....

21 Ekim 2010 Perşembe

Şükran gününden kalma malzemelerle...

Bozdular beni !!!
Benim gibi coooool bi kadın artık yemek tarifleri veren bi kadın oldu !!!

The New York Times okuyan uzman kadın beni okey masasında sevgilisi beyaz lahana yemiyor diye ona yedirtecek lahana tarifleri veren kadın yaptı !!!

Tüm karizma gitmiş durumda !!!
Ay bişey değil gören haldur huldur yemek yapan, sevgilisinin kalbine giden yolu otoban haline çevirmiş kadın sanacak !!!

Ben kiiiim yemek yapmak kim...
Tamam bi zamanlar ucundan acık becermeye başlamışlığım bi durum ancak anneyle yaşamaya başlayınca unuttuğum bi durumu nasıl becerdiyse aktif hale getirdi !!!

Dün akşam kendimi Home tv izlerken buldum !!!
Bu sabah kendimi, nefis karnabaharlı kış salatası ve pırasalı börek tarifi verirken buldum!!!

Hatta hatta TNYT'ın bloglarından Allrecipes.com diye bi sayfa keşfetmiş durumdayım...
Seviliye alman keki-meki yapabilmek için tarifler basıyorum !!!

İçimde uyuyan yada unutmuş olduğum canavarı hortlattı bana !!!

The New York Times okuyan ev kızı aaabeee uzmanı bozdu beni !!!

İçimde dehşet bi yemek yapma arzusu var...
Onla bunu, şunla onu karıştırmak istiyorum...

Makroya gidip nefis bacon alıp, nefis mi nefis pırasalı börek yapmak istiyoruuuuuum...

O nooooooo !!!
40'ma 3-5 kala yemek pişirme manyağı bi kadın mı olacaktım...

Sevgilinin dice şeyi söylim; Geçer canım, geçeeer...

İnşallah maşallah yoksam yoksaaaaam gettti bütün karizmaaa, getti bütün cooool imaj ! ;ppp

Simbat'ın laptopu...

Sonuçta aynı olsalarda, başkasının bilgisayarında çalışmayı hiç sevmem...
Her kullanıcın kendisine göre özelleştirdiği şeyler benim 'aaaaaa başka bambaşka bi dünyadayım beeeen'i hissetmeme neden olur...

Bir kaç gündür tayni netbookumu ofise getirmek yerine arı vız vızımı getiriyorum ve odamı paylaştığım AB'ci kankimin master yaparken alıp kullandığı stajerler için evden getirip şimdilerde atıl halde duran laptopunu kullanıyorum...

Amanııııın... Bir uluslararası ilişkilerci (ayarcı/IR) ve uzmanlığı avrupa birliği olan birisinin laptopu nasıl olur bilirmisiniz...

Bilmezsiniz... Bende bilmezdim... Öğrendim !

Arı vız vızımı takıp bir şekilde internete girmeyi başardığımda ana sayfa olarak karşıma;
The New York Times çıktı !!!

Nasıl yani oldum... Google nerdeeeee? Bu neeeee?
Tamam TNYT'ın sayfası nefiiiis... Sabah sabah nefis filtre kahvemle öhööm mööhöm ingilizcem süperdir, çok entel ve dantelimdir memleket gazeterini diiiiil, dünyanın en saygın gazetesini okuyarak güne başlarım ben moduna soksadaaaaaa basit, sade, alıştığım google'ı istiyorum beeeen !!!

The New York Times Global Edition şokunu atlatınca toolbara bakınıyorum...
Bi sürü toolbarı var...
Reklamlar, tanıtımlar,oyunlar... toolbarda boş yer yok !!!
Bide çeviri ayarları var!!!
İmleç nerdeyse size binbir dilde gösteriyor ya da googleda arimmi diye soruyor...

Kendimi Nasa bilgisayarı kullanır gibi hissediyorum...

Ben bu kadar çok toolbar-özellik kullanamam bana afacanlar gelir...
Hatun oooo süper rahat... Onca karışıklıkta ne nerde buluyor, yapıyor ediyor...

Tüm bunlar yetmiyomuş gibi, bide stajer bilgisayarı olarak kullanıldığından bi sürü ex stajerin izi var...

En son Almanya'dan gelen stajerden kalma almanca zımbırtılarla uğraşıyorum... Sevgili memnun... Zorlayıcı sebeplerle de olsa bilgisayar almancasıda olsa almanca öğreniyorum ya...

Yakında arızaya bağlayıp Nachladen von adobe? diye almanlarla sohpet yapıcam :pppp

Kankiyle süper dalga geçmekteyim internet ana sayfası yüzünden...

Sen şimdi master yaparken, laptopunu alıp Bebek kaveye gidiyodun, New York Times okuyup çay içip elalemin woooow olmasına sebebiyet veriyodun haaa? diyorum...

Entelin enteli, en danteli en bi en ayarcısı...
Git bi mimar bul !!!

Leeeyn biz mimarların öyleee international relationshiiiiiplerle alakası olmaz ki?
Tamam bizimde içimizde entel olanı dantel olanı vardır, şekil 1 A bendeniz gibisi... (:p) Tamam literatür okur, yazar çiçeriz ancak bizim için sen ve senin ardılların fazlasınııııııız diyorum...

Oy oy... Sayelerinde dış haber uzmanı olucam...
Memlekette olan biteni bile doğru dürüst takip etmezken, müzakereler ne durumda derdine düşmüş durumdayım...

Hele sabahları Times'ta okudum diye başlayan ükelaaa hallerim yok muuuuu? :))))
Art haberlerini ve dinner bloglarını okuyorum efem...
Yani sonuçta Times okuyorum, neresini okuduğumun bi önemi var mı? :ppp

Ben bilgisayarların kişiler hakkında evleri kadar bilgi verdiğini düşünenlerdenim...
Kişiliğiniz hakkında ip ucu yada bilgi verirler bence...

Ancak böylesine ortak kullanımdan dolayı karman-çorman bi hale gelmiş bi bilgisayar malesef sahibi hakkında çok bilgi veremesede, kankimin aslında, şiişşşş iyi eğitimli, bilgili ve gerçek bi uzman olduğunu size hissettiriyor ve zaman zaman bu kadar ayrı dünyaların insanı olarak nasıl kanki olabilmeyi başardık anlayamıyorum diye kendime sormadan edemiyorum...

Galiba mesleklerimizin, uzmanlıklarımızın eğlenceli yönlerini bulup eğlenmemiz bunun sebebi... Ya da uzmanlıklarımız haricinde ki ortak noktalarımız...

O bana AB süreçlerini anlattığında ben ona çok beğendiği bir binanın taşıyıcı sistemi hakkında bilgi vermeye başladığımda sıkıcı olabiliyoruz ancak kendimize gelip işin ciddi tarafını bırakıp geyike başladığımızda mesleklerimiz ilgimizi çekiyor ve eğlenceli oluyor...

Yoksam Times okuyan birisi ve beeeeen o noooo yaniii inkıridiiiipleeee...
Benim entelliğimin bi sınırı var yani...
Ben mimarım, tasarımcıyım öyle gelemem siyasete-miyasete... :))))

Neyse efem, Times'ın dinner blogları beni bekler... :pppp

19 Ekim 2010 Salı

30 yaş kadınına Ayşe Brav gözüyle bakış...

''30 yaş kadını başkadır. Son zamanlarda biz otuzunu aşmış kadınları çok sinirlendiren hatta bazen kıskançlık krizleri geçirten bir grup insan var.

Bunlar kim mi? Bilmeyecek ne var dostlar, tabii ki çıtırlar...
Bu çıtır kız grubunda bazıları var ki hakikaten insanın nefesini kesecek kadar güzel. Azizim yediklerinden midir, içtiklerinden midir, yeni jenerasyon bizden daha mı iyi beslendi nedir, maşallah sülün gibiler.

Boylar çoğunda 1.70 cm'nin üzerinde. Bacak deseniz bak bak bitmiyor. Hal böyle olunca da zaten nesli tükenmiş, kelaynak kuşu gibi olmuş erkeklere iyice ulaşamaz olduk. Yani haksız bir rekabet söz konusu. Hani genç tenisçi kondisyonu sayesinde, yaşlı tenisçi taktiğiyle kazanır hesabı, tek rekabet edebileceğimiz konu tecrübelerimiz, olgunluğumuz herhalde.

Gerçi erkeklerin pek iyiliğe, tecrübeye aldırdığı yok ya neyse.

KADIN DA ŞARAP GİBİ Ben böyle pesimist pesimist "Ah çıtırlar, vah çıtırlar" derken beni mest eden bir yazı okudum. Benim gibi bütün 30 yaş üstü kadınlarını mest eder, belki erkekler de şöyle bir göz atarsa bizimle tekrar ilgilenirler diye bu yazıyı sizinle paylaşmak istedim.'' demiş Ayşe Brav 30 Aralık 2005 - Cuma günkü yazısında...

Onun yazısından alıntı yapıyorum...

Andy Rooney demiş ki; "Yaşım ilerledikçe en çok otuz yaşını aşmış bayanlara değer vermeye başladım."

İşte bunun sebeplerinden bazıları:

-Otuz yaşını aşmış bir kadın, sizi gecenin bir yarısı uyandırıp, "Ne düşünüyorsun?" diye sormaz.

Ozy: Ben sorarım abi... ;)

-Otuz yaşını aşmış bir kadın TV'deki maçı seyretmek istemiyorsa söylene söylene yanınızda oturmaz. Yapmak istediği enteresan bir şeyi yapar.

Ozy: İstediğim entresan şeyi yaparım ama yinede söylenirim... Söylenme nedenimde şayet adamla bişeyler yapmayı planlamışsam ve kursağımda kalmışsadır... Bazen canım olgun ve anlayışlı olmak istemiyosada söylenirim yani... Bunun yaşla alakası yok bence hıh! ;)

-Otuz yaşını aşmış bir kadın, kendini yeterince iyi tanır ve kendinden emindir. Ne olduğunu, kim olduğunu, ne istediğini, kimden istediğini iyi bilir. Otuz yaşını aşmış çok az kadın onun hakkında ya da yaptıkları hakkında ne düşündüğünüzü önemser.

Ozy: Yani ilk kısmı doğru, ikinci kısma gelinceeee, adamın benim yaptığım veya ilgilendiğim şeyler sebebiyetiyle yanlış anlayıp beni deli sanıp terk etmemesi için ne düşündüğünü arada önemserim... :))))

-Otuz yaş üstü kadın, çoğunlukla, büyük aşklara, ömür boyu sürecek bağlılıklara doymuştur. Hayatında en son ihtiyacı olan şey, mızmız, devamlı söylenen, ne yapacağına karışan, yapışkan bir aşktır.

Ozy: Yaş kaç olursa olsuuuuuun aşka doyulmaaaz !!! Ancak gerçek olan şey kadın-erkek fark etmeden kimsenin karışan, mızmızlanan birisine tahammül edemeyeceğidir benceeee...

-Otuzunu aşmış bir kadın, övgüler yağdırmakta çok bonkördür; çoğu hak edilmemiş bile olsa. Çünkü takdir edilmenin ne olduğunu iyi bilir.

Ozy: Bu tür 30 yaşla ben hiiiç tanışmadım !!! Hak edilene verilir, alınır !!! Tamam arada şımarıklık yapılır ama yani ı-ıh!

-Otuzunu aşmış bir kadın, sizi bayan arkadaşlarıyla tanıştıracak kadar kendine güvenir.

Ozy: 30'dan öncede kendime güvenen bi kadındım !!! Hem niye sırf bizim kız arkadaşlarımız tehlike olsunlar ki sevgilimizinde kız arkadaşları tehlikeli olabilir... Burda erkek koruyan bi ayrım var ki cık cııık !!! İstediğin kadar koru adamın yapacağı varsa, marketteki kızlada yapar...

-Kadınlar yaşı ilerledikçe medyumlaşır. Ona günah çıkartmanıza hiç gerek yoktur. Onlar her bir haltınızı bilirler.

Ozy: Ben bi yay burcuyum... Benim doğuştan 6. hissiyatım gelişik... 30 olmama gerek yoktu medyumlaşmak için... Dediğim çıkar, hissettiğim doğrudur... Şiiişşşş ;)

-Otuz yaş üstü kadınlar açıksözlü, doğrucu ve dürüsttür. Ne kadar gerizekalı olduğunuzu bir çırpıda açık açık yüzünüze söyleyiverirler. Eğer bir gerizekalı gibi davrandıysanız onun için ne anlam taşıdığınızı merak etmenize gerek yoktur.

Ozy: Eheeee... Doğrudur !!! Yaşım ilerledi aşk bulamicam korkusu olsada, sadece ve sadece kendi gerzekliğimize tahammül edebilecek yaşta olduğumuzdan basarız tekmeyi kıçınızaaaa... :)))))

''İşte böyle dostlar. Ben bir sürü tabiri caizse züğürt tesellisini arka arkaya sıraladım. Ne edelim yapacak başka bir şey yok. Çünkü gece hayatı, çıtırdan geçilmiyor. Eh tek teselli kardeşim onlar taş gibi, bizde de yılların tecrübesi, olgunluğu var. Onların yaptıkları şımarıklıkları, çocuklukları yapmıyoruz. Erkeğimizle sohbet ediyoruz, destek oluyoruz. Hey çıtırlar biraz ortalığı boşaltınız. Tatile falan çıksanız diyorum. Ne dersiniz? Biraz ablalarınıza da sıra vermek gerekmiyor mu?
Ayşe Brav''

Demiş Ayşe...

Walla benim için dert diiiil... Umrum diiil !!! Benim arkadaşlarımda da sevgililerimde de kuralım tektir, ben buyum abi arzu ettiğin bensem hayatında olurum, hayatımda ol, etmezseeeen işim olmaz, aburcubur niyetine bilem sallamam... İstediğin bensem o la laaaa dilsem gölge etme başka şey ihsan eylemeeeeem !!!

:)))

İzlesene.com

Biraz uçuk-kaçık bi hatunsanız sizi bende bende böyle bi yaratık olmak istiyorum moduna sokmuş bir filmdir...

Luc Besson tarafından yanlış hatırlamıyorsam 90'larda çekilen Nikita zamanemin gençliğinin unutulmaz filmlerindendir...

Henüz 20 yaşında olan Nikita serserilerle takılmayı sever. Çetesiyle beraber, uyuşturucu için bir eczaneyi soyarlarken istemeden bir polisi öldürür ve ömür boyu hapse mahkum olur. Fransız gizli servisi ona bir çıkış yolu sunar: kendini tamamen teşkilata adamış bir özel ajan, elit bir katil olmak. Nikita kabul eder ve öldürme sanatının inceliklerini, gizlenmeyi, sürpriz durumlara hazır olmayı, hatta kadınlığını sonuna kadar kullanmayı öğrenir... Sonra olan olur insani yan ağır basar, aşık olur, teşkilattan ayrılmak ister...

Kaç defa seyretsem keyifle izlediğim filmlerdendir...

Geçen gün diziportta, Danny Cannon yönettiği ve Maggie Q, Shane West, Lyndsy Fonseca oynadığı 2010 yapımı Nikita dizisini buldum...

O la laaaa...

Eskiye göre farklı bir kurgu yapılmış...
Filmi kadar diziside keyifli...
Bazı noktalarda kurgu ya da bağlama çok basitçe çözülmüş hissi versede, casus hikayesi seviyorsanız hele hele erkeklerin ağzını burnunu kıran içinizdeki feministi ayağa kaldıran aynı zamanda nefis olup aynı zamanda da tehlikeli olabilen bir kadın izlemek hoşunuza giderse...

Dünden beri 19'luk ben geri dönmüş durumda...
Kubbaaaaaaa diyip, uçan tekmeler savurup, Nikita vari maceralar yaşamak istiyoruuuum ben diye dolanmaktayım ;)))

Diziyi izlerken en çok, sizde erkekmisiniz beaaa yarı kilonuzdan daha az kilodaki çıtı pıtı kadından dayak yiyosunuz beeeaaa yapıp kendimce erkeklerle dalga geçip eğleniyorum efem...

Taaaaş gibi kadını güzelliği için değil dövüş teknikleri için kıskanıyorum abi... ;)
Sevenlere itinayla tavsiye olunur efeeem...

Bu arada Spartacüste tavsiye olunur... Kesintisiz... ;)

17 Ekim 2010 Pazar

Şövalyeeee

En çok okunan yazım '30 yaş sendromu üzerine...'
Manyakmısınıııız leeeeyn !!!
Niye bunu bu kadar çok okuyosunuz?
Ben otuzumada, otuzbeşimede okumadan girdim !!!
Alt tarafı bi sayı....

Korkacak veya öğrenecek bi booooook yooooooooook !!!
İnsan hissettiği yaştadır!!!
30'dan sonra hayat güzelleşir...

Öyle okuyup, öğrenmekle olmaaaaaaaaaaaz !!!
Herkesin doğrusu, tecrübesi, bilgisi kendisinedir...
Yaşanmışlıklar önemlidir evet... okumak veya duymak ufkunuzu genişletir amma velakiiiiiiiiiin bu sizin hayatınızdır !!!

Bana iyi gelen şey öbürüne kötü gelmiştir vs... neyse neeeeeeeee...
Okumayın yaşayııııııııııın !!!

Heeeey sevgilinin kuzeni, pasif okuyucu olmaktan çıkıp psilolokluğunu gösterip bu konuda bi yorum yazısı yazarmısın...

AAAAAAA en çok okunan yazım bu !!!
Bu insanlara bi yardım eli uzatmak gerekiyor sanırsam !!!

Beni okuyan başka psikologlar da varsa pleaseeeeeeeeeeee bi yardım edin okuyucularıma...

Çözemedim abi bu 30 yaş yazısına ilgiyi alakayı !!!

Sayı leeeeyn alt tarafı !!!
Başka yazılarımda var benim !!!

Hatta dün gezi yazısı daha doğrusu gezi romanı yazma teklifi aldım ben !!!
Betimleme yetim süpermiş !!!
Bi şehirde geçen hikayeyi süper yazarmışım ben !!!

Verin gazı verin gazı yaptım, onlarda verdiler ama ı-ıh yemedim !!!
Roman sıkar...
Anca hikaye yazabilirim ben...
Hikayeden önce gezi kitabı...

Tamam yayın evimiz var basarım istediğimi deeee, o kadar aklı havada diliiiim !!! :p
Hıh 30 olunca bu oluyo işte gaz yemiyosun... Azcık akıllanıyosun !!! :pppp

İstatistiklerim beni çok şaşırtıyor...
Artık 30 yaş yazımı günün, haftanın, ayın ve yılın top'ı olaraktan görmekten bıktııııııııııım !!!

Aşın bu sendromlarııııııııııı !!!
İlk 20lerinle son 20lerin aynımıydı?
Değişen tek şey sayılar...
Eeee yani biraz hayata bakış, çevre, para kazanışta değişiyor ama o yaşla alakalı olmuyor, öğrendiklerin, deneyimlediklerin ve istediklerin doğrultusunda... farkındalık katsayınla alakalı...

Tanrıııım kendimi reytiglerime göre 30 yaş sendromu uzmanı şövalyesi ilan ediyoruuuuum !!!
Şiiiişşş !!! ;)))

16 Ekim 2010 Cumartesi

Alzeheimer'ı kabullenme evresi

Hafta başından beri çaktırmıyorum ama keyifsizim...
Sevgilime bile dile gelmedim...

Kanser hastalarının evreleri vardır hani... Önce inkar ederler sonra kabullenirler vs...
Aynı onlar gibiydim bu hafta...
İnkar, inkarda nereye kadar...

Peri kızım, alzheimer...
Bir kaç senedir basit evredeydi... Bi dediğini neredeyse 40 defa tekrarlıyor, bi sorduğunu unutup tekrar soruyor modunda basit evrede...
Ama artık...
Bu haftabaşı itibariyle beni tanımıyor...
Ben ilk göz ağrısıyım...
Oooo benim üstüme torun bilmez...
Tizemin oğlu için hep üzülürüm... Onun yanında bile neredeyse benim tek torunum var anlamına çıkacak türde ozy'm der başka bişi demez anneannem artık beni tanımıyor...

Gitsem, karşısına dikilsem hatırlar mı bilmem...
Amma velakin telefonda anneme kızın nasıl diyor, adımı bilemiyor... Benimle yaptığı konuşma bi ahpapla yapılan konuşma gibi...

Bilmiyor ilk göz ağrısıyla konuştuğunu...

Çınarım, krallara layık kadınım...
Peri kızım...
Dedemin nazlısı...
Pek bi kuralcı, pek bi temizlik hastası, pek bi şahsınamünhasır...

Ne güzel sofralar hazırlardı... Ooooo... Anneannem düzen, intizam, hizmet konusunda İngiliz kraliçesine tacını tersten giydirir bi kadındır.

Masa örtüsü mis, temiz, kolalı, şık porselenler pazar burunchlarında aile için çıkar, şık şıkıdım sofralar kurulur, temiz pak giyilir... cık cık cık zamane gençliği anneannemin evinden içeri adım atamaz...

Göz ağrısıyım ama yırtık blu jeanlerim yüzünden ne laflar işitiyorum...
Bi tayyörlü göremedi ya beni ona yanar...
O döpiyesli kadınların zamanından...
İzmir'de yaşadıkları dönemde terziler anneanneme tayyör dikmek için yarışırlarmış... Öyle güzel, zarif bi kadın...

Amma velakin biraz baş belası...
Evde balık pişsin istemez, balık sevmez!
Pazara hayatta gitmişliği yoktur.
Dedemi öyle eğitmiştir ki, tencereye sığan patlıcan alan tek adam dedemdir. Hepsi aynı boy ve incelikte patlıcanlar alınacak, karnı yarık damağa olduğu kadar gözede hitap edecek !!!

Gönderin kocalarınızı pazara bakim, hangisi tencere boyutunda, ince patlıcan alabilir... 50 küsür seneeee boyuncaaaa !!!

Ah ah... iyidir hoştur ama pek bi temizlik manyağıdır !!! Benim arabama bile oturmadan önce örtü sererdi !!!

Anneanne arka koltuğu senden başka kullanan yok, arabam temiz desem de ı-ıh !!!
Sokak kıyafetiyle içeriye sokmaz sizi...
Oooo işten gelip, yatağın üstüne üstümü çıkarmadan yattığımı görse hayatta o yatak örtüsünü yıkamadan kullanmaz !!!
Halı, halının tüyünün yönüne göre süpürülür der, iyilik olsun diye süpürmemi beyenmez elektrik süpürgesini elimden hışımla kapardı...

Ah peri kızım, noldu onca temizlik?
Fatma senin gibi her gün halıları silmiyo... Her gün haldır huldur saat 11'e kadar büyük temizlik yapar, sonra yemek pişirirdin... Yemek bitince oturup gazete keyfi yapardın... Sonra gün-mün yada misafir kabul ederdin... Nerede olursan ol saat 5'te 5 çayını içerdin... Çayı kuruda sevmezsiiiiin... Simit, domatis, azcık beyaz peynir ve maydonoz... O la laaaa... Elimden çay içmeyi çok severdin ama aaaaah bide tayyör giyseydim, ah bide saçlarım şöyle salkım saçak olmasaydı, ah annemi giydirdiğin ünlü terzi Hasan amca hayatta olsaydı beni nasıl ama nasıl giydirirdin...

Ah aaaah...
Ama torunun eserikliydi...
Aaaaaaaaaaaaa diye başlar, sıkıldım ben diyip basıp giderdi...
Gelemem ben vıdı vıdıyaaaa...
Hem asilik eder hemde o ellerinden çıkma nefis mi nefiiis sarmaları nasıl lüpletirdim...

Anneannem, artık peynirli puaçandanda, o nefis Amasya çöreği haşaşlıdanda yapamıyorsun... Hatırlamıyosun tarifleriniiiiiiiiiii !!!
Ya o nefis İzmir köften !!!
Sevgiliye yediririm hayalleri kuruyodum !!!

Tamam kabul ediyorum hep annemci taraftan çıktığın için sana hep asilik yapıyodum... Benim şu aristokrat hallerim hep senden gelme... Hatta kendimi tutmasam bende senin gibi temizlik hastası olabilme yetisine sahibim...

Biliyorum ben doğduktan sonra dedemi bırakıp 2 ay Ankara'ya taşınıp bana baktın, bezlerimi yıkadın...

Hep bunu dersin... Ben ne zaman hırlasam, asileşsem, 2 ay kocamı bıraktım sana baktım dersin... Hatta, ben 3 yaşındayken Ankara'da ciddi su sorunu olduğundan Samsun'dan pazardan alınan sebzeler, Samsun'da senin tarfından yıkanıp-çitilenip Ulusoyla Ankara'ya gönderilirmiş... Ben ıspanak yiyim diye...

:)))))

Sen hep aklınla, mantığınla varolacak bi totemdin !!!

Varken yok bi haldesin Peri kızııııııııım...

Güçlü ama çok güçlü olmam gereken bir haldeyim... Kendi şokumu atlatıp anneme destek olmalıyım...
Ama atlatmayı başaramadım Peri kızım...

Ah ah İstanbul'un vapurlarını ne seversin... Baharda adalara doğru vapooor sefası yapmaya doyamazsın.... Balık sevmez, yüzmeyi sevmez ama vapor sefası sever anneannem...

Eyüp Sultan fanatiği anneannem benim... Çağdaştır, moderndir... Amaaa İstanbul'a geldiğinde Eyüp Sultan'a gidip dua okumadan hayatta dönmez... Oranın şifasına, sırrına inanır...Ordaki sıkma başlarla kavga eder ama... Oooo benim anneannem okur, üfler amma velakin cumhuriyet kadınıdır o ! şiişşşşş...

Mesela benim çok okumayla-üflemeyle alakam yoktur ancak, anneannem kendince perşembeleri yasin okumayı uygun gün seçmiştir, azizler (türkçesi neydi leeeeyn) evliya evliya eheee... cumaları yoğun olur perşembeleri boş olurlar mantığıyla... Ve hep onu perşembe akşam üstleri okurken gördüğümden şayet banada ilahi bi hal gelmişse bende perşembe akşamı okur-üflerim... :)))

Dedimya şahsına münhasırdır....
Kocasının nazlı kızıdır...
Oy oy... dedem onu öyle bi nazlamıştır ki dünyada onun gibi nazlanan kadın ı-ıh bilmem !!!

Dedem İzmir'i çok severdi...
Ailesi bir şekilde İzmir'e yerleşince o da tayinini oraya ister... Ancak anneannem İzmir'de anne hasreti çeker... Ve dedem ailesini bırakıp sırf karısı annesinden ayrı kalmasın diye Samsun'a geri döner... Ne zaman saat kulesinin oraya gitsem dedemin ruhunun mutlu ama çoook mutlu olduğu hissiyatine kapılırım... Dedemin sevgili yari İzmirdir ama Perisi daha bi sevdiğidir...

Her zaman bakımlı olmuştur. İki adımlık komşusuna giderken bile inci küpelerini takmadan dışarıya adım atmaz...

Küpeleri kulağında, kıyafetine uygun fuları boynunda, her daim temiz, cilalı ayakkabıları ayağında...
Temizlik yaparken bile giydiği kıyafeti şıktır kadının !!! Evde kim görecek ki modunda giyip dolandığım eski-püskü eşofmanlarıma ne laf ederdi ah ah...

Şoke vaziyetlerdeyim...
Anneannem alzheimer'ın derin levellarına doğru giriş yapıyor...
Bu sevdiceğini yaşarken kaybetmenin kötü ötesi bi versiyonu...
Geçmiş yok, gelecek hiç mi hiiiç yok !
Sadece kendi hatırladıkları ve kendi dünyası var artık...
Anacığım için güçlü olmalıyım ama bu biraz zor bi durum... Hep gücüyle, idaelleriyle, iradesiyle, kurallarıyla varolmuş bir kadının yok oluşu...

Hayatınızda dehşet önemli bir mihenk taşının var ama yok hali...
Dostunuz, sırdaşınız, zaman zaman hırçınlık duvarınız, hep var olacağından emin oladuğunuz, herşeyi bilen sorduğunuz her sorunun yanıtı ansiklopedik kadın...
Anneannem yaaaaa ya çocuk yaparsam? Ben sensiz onu büyütmek istemem... Ne teyzem ne annem ben sadece ve sadece sana güvenecektim bu konuda sende cofladın yaaaa !!!

Daha sorup öğrenceğim bi sürü şey vardı...
Aslan gibi, dalyan gibi sen vardın...
Destektin, yüceydin...
Bana her sabah dua eden sendin...

Ben bu güne kadar belki çok saf salakça ama kötülüklerden korunmamı senin benim için ettiğin dualara bağlamışımdır hep !!!

Dünyanın neresinde olursam olayım tanrı beni korur çünkü anneannem her sabah benim için dua ederi söylerdim ben...

Ben senin hayır duanı almaya alışığım...
Ben seninle hırlaşmaya...
Ben senin nefis dolmalarını, haşhaşlını yemeğe...
Ben seninle İstanbul'u dolaşmaya...
Ben senin İzmir'ini dinlemeye...
Anneannem yaaa, sen güçtün totemdin... Sen ailemdeki en büyük insansın !!!
Sen bişekilde benim gücümdün...

Gücüm gitti...
Seni kaptırdık karanlığa...
Evet her gün yeni bir oyun oynayacağız artık seninle...
Bir gün hatırlayacaksın beni öbür gün ı-ıh !!!
Mukadderaaaat !
Gelip görmem lazım seni...
Göz yaşlarımı silip, gerçekliğimle yüzleşmem seni varken kaybetmeyi kabul etmem ve anama destek olmam lazım...

Ah Perihan'ım...
Sana çok asilik ettim...
Ama beni bi küçük hanfendüüüü yapıcam diye üstüme çok geliyodun :)))

Yaşam tecrübelerle dolu dimi...
Kimbilir sen kendi dünyanda neler çekiyor, neler hissediyorsun...
Olaya senin açından bakmamız lazım...

Hatırlamasanda ben senin torununum... İlk gözağrın...
Söz tayyörle göreceksin bir gün beni...
Korkarım ki o cenazen olacak.... Ama olsun giyeceğim İzmir'li terzinin elinden çıkma olamasada... :)))

Çocukken dişçimdeki duvar yazısı durumumuza uygun;
Katlanılabilir en büyük acı başkasınınkidir diyordu...
Benim, annemin, teyzemin, dayımın acısının yanında senin içinde bulunduğun durumdan dolayı çektiğin acı (ki farkındamısın bilmiyorum artık derin evrelere giriş yaptın) en büyük acı... Bence biz bencilliği bir kenara koymalıyız... Seni olduğun gibi gururlu, iradeli ,kendi kuralları olan kadın halinle koruyup kollamanın, son güne kadar o halde sen bilmesende bakmanın yollarını aramalıyız...

Anneaneeeem torun kimliğimle veda ediyorum sana, ama anladığım kadarıyla bilmemkim olarak artık o an nasıl uygun görürsen o kimlikle hayatında olucam... Eğlenceli olacak sanırsam...

Evet evet eğlenceli olacak...
Heey zırlamak yok !!! Benim veya annemin acısından daha büyük o kadının acısı...
Evet bu yaşıma kadar anneanne keyfi sürmüş şanslı azınlıktanım ki bu gerçekten büyük bir şans... Alzheimer olsada hala hayatta ve bu çok ama çok büyük bi şans teşekkürler tanrım...

Anneannem çok üzgünüm...
Ama üzülmek çare değil... Kabullenmek ve yeni şartlara göre yaşamı yönlendirmek gerekiyor...
Bilge kadın, akılcığın yerinde olsa ne güzel moral verirdin, güç verirdin... Bi laf ederdin hıııım olurduk, toparlardın bizi...

Artık biz, bizi yetiştirdiğin, eğittiğin, öğrettiğin gibi biz kendimizi toparlayacağız...
Başarırız herhalde dimi?
Eeee yani senin çocuğun ve torunların olarak yapabilmemiz gerekmekte...

Peri kızıııım canım anneannem teşekkürederim beni ben yapan değerlere katkın ve emeğin için...

Yeni evren hepimize hayırlı ve uğurlu olsun... Umarım sabırla, güçle, seni incitmeden üstesinden geliriz... (bence bi şekilde aklın yerine gelsin ve bunun için dua et... )

:(

15 Ekim 2010 Cuma

Erkek bilmecesi...

Sosyetenin tanınmış hoş bir güzeline iş yapıyor...
Kız gerçekten hoş...
Zengin, güzel, görünürde o la laaa bir hayat...
Mimar tutmuş, koyuna ev yaptırıyor...
Benimkisi iş-güç konuşurken, oğlum olmasa yazarım walla diyor...
Bu yazarım walla, hatunun güzelliğine-taşlığına iltifat anlamında değil ! Harbiden benimkisi çocuklu olmasa uçanı-kaçanı...

Ben böyle ilişkileri, böyle adamları anlamıyorum!
Madem sadık kalamican niye evleniyorsun...
Hadi evlendin, çocuk yaptın, sırf çocuk için niye evliliği sürdürürsün?

Tarzın olmayan bi hatuna bi şekilde aşık olmuşsundur veya bir şekilde ilişkiye başlamışsındır... Hatundan ayrılmak yerine onunla beraberken tarzın olan hatunlara kesik atarsın veya fırsat bulunca flört edersin niye?

Ben bu erkek milletini çözemedim abi!
Bide biz kadınlara karışık yaratıklar derler!!!
Bizde düz mantıktır abi... Çapraz ilişki yoktur bizde !!!

Makyajsız doğal kadın severler... Sonra neden boyanmıyosun derlerler...
Mini etekli-dekolteli severler sonra çatal matal görünmicek derler! Böylesine yemeği çatalsız-bıçaksız yedirmek lazım ya... :pp :))

Yok çözemiyorum!

Bence eylem değil akıldan geçirmekte, düşünmekte aldatmak.
Oğlu var diye hatuna yazmıyor ama çoktan usunda ooooo kimlere nelere yazmış!

Tek eşlilik insanoğlu için zor zanaaat !!!
Penguenler kadar ne bilim bilmem ne kuşu kadar olamıyoruz!

Çocuk için yapmamak...
Arzu ettiğin tipitipte değil ama gönül bi kere kaymış, vazda geçemiyosun ellerim değil gözüm bonyo yapsın demek...

Bilmiyorum bunlar bana ters ve yanlış geliyor.

Ya tipitipine %100 uyan yada 95 uyan bulacaksın... Ya da çocuk mocuk demeyip ayrılıp ne halt edeceksen edeceksin...

Bilmiyorum, meslektaşım arkadaşımdan bi ööööğ oldum... Bi huylandım...
Adamın karısı bilmem ne Türkiye güzellerinden bideeeeee !!!
Tamam sosyetik güzel karısından daha güzel, daha çıtır kabul ediyorum ama yani ne bilim... Iyyyk ve ıııyk yaniiiiiiiiiiiiiii...

Zaman zaman evlilikler, ilişkiler bana yapmacık, mide bulandırıcı geliyor...
Şanslı bir hatunum bu güne kadar duyduğum, gördüğüm, gözlemlediğim, okuduğum şeyler başıma gelmedi, umarım hiçte gelmez ama sağlıklı ve yolunda giden birşeylere sahip olsanızda arada bu tarz şeyler duyunca, görünce sizi soğutuyor... Yapaylığa, banelliğe, insanların bile bile veya bir takım şeyler yüzünden bunlara katlanıp hayatlarını sürdürmelerine inanamıyorsunuz, kabullenemiyorsunuz...

Güvenmek, inanmak, birlikte kurulan yuva veya hayatlar, paylaşılanlar, söylenen sözler, inanılanlar yalan oluyor... Ve siz duyarlı bir insansanız başkaları yüzünden ister istemez kirleniyor ve etkileniyorsunuz.

Sahtekarlıktan, riyadan, yalandan, kandırmacadan öylesine nefret ediyorum ki !!!
İş hayatında anlıyorum ok ama özel hayatlarda ı-ıh !

Efenim, üzerinize afiyet öyle böyle değil kusasım geldi...
Mukadderaaaaaaat !!!

13 Ekim 2010 Çarşamba

Singing in the rain wiiiiiith Tchiboooooo...

Leeen Çiboooo senin yüzünden bir çarşamba sabahı hayatımda hiç yapmadığım bir şeyi yapıp kadınlarla saç başa mahalle kavgası yapıcaaam !!!

Eğitimime, kültürüme, aile terbiyeme yakışmayan hatta olmayan habitler sergilememe sebebiyet vermenden korkuyorum !!!

Bu sabah 10'a 5 kala City's Tchibo'nun önündeydim efem...
O haaa o neee benle beraber 7 hatun... 3 erkek !
Noluyo leeeyn?

Nolduğu belliydi, sonbahar geldi hoooş geldi temalarında yer alan yağmur çizmesi ve yağmurluk derdindeydi bacılar !!!

Heeeyt asıl çibo manyağı benim diyerek, tema standının nerde olduğunu görmek için çaktırmadan kahve bölümünün vitrine yapışıp rakibelerimden önce ne nerde keşif çalışması yaptım. Çizmelerin yerini belleyip, kapı açıldığında nerden gidersem ilk önce varırım hesapları yaptım !!!

Ay aaay dertliyim... 2 sene önce Nine-west'ten aldığım NK marka yağmur çizmelerimin altındaki plastik kısım hooop diyip parçalandı !!! Üstü taş gibi sağlam altı malesef tamiri imkansız bir halde... O kadar severek ve aşık olarak almıştım ki... Ve piyasadaki harbi plastik yağmur çizmeleriyle alakası olmayan bir çizmeydi... Şık, kaliteli, yağmur için... Bööööö...

Yağmur çizmesiz kalınca ve dandik plastiklerede pek gönlüm ısınmadığından ah vaaah halindeykeeeen, çibom eh gönlüme yatan bir model getirdi...

Bu sabah yağmurlu havalarda eheee benim yağmur çizmem var yağsın yağabildiği kadar yapmak için çizmeyi almaya çibo'ya gittim...

Gittim ama mahallemin kadınlarıyla kovalamaca oynamak zorunda kaldım !!!

Anaaaa çizmeler kapanın elinde kalıyor... allahtan yaptığım muhteşem plan sayesinde ilk ben ulaştım çizmelerin olduğu yere ve aldım... Ben kasadayken kadınlar eğilmiş, birbirlerinin üzerinde görüntü sergileyerek numara arayışı yapıyorlardı...

Efenim, çizmem var, çizmenin içine çorabım var bide yağmur şapkam var!
Değmeyin keyfimeeeeeeeeee...

Original Hunter Wellington Rain Bootslar hoşuma gitmiyor... İngiltere kraliçesi bilem onları giyor ama ı-ıııh !!! Tasarım ürünü renkli Wellies'ler memlekette yok... İngiltere'de 32 sterlincikten başlayan fiyatlarla satılıyorlar... Bi gün parama kıyıp sterline çevirip onlardan alıcam ama o güne kadar Tchibolarımla singing ın the rain yapıcaaaaaaaaam !!! :)))))

Çiboooo yetkilileriiiiiiii, hem söz verdiğiniz çekirdeğimi alamadım bu biiiir, ikincisi benim gibi özel müşteriye tema açılamdan bir gün önce özel satış imkanı istiyoruuuuum !!!

Eheee...

;))))

12 Ekim 2010 Salı

Turkcell, Avea ve Vodofone yetkililerine...

Kent kültürü ve kentlilik bilinci sanayi devrimiyle ortaya çıkmış bir kavramdır.
Köyden-kente göç zamanla yeni davranış biçimlerinin oluşmasına neden olmuştur.
Günümüzde kentlilik, kentlilik bilinci, kent kültürü adı altında topluyoruz bu davranışları.

Avrupada 18.yy'ın sonunda başlayan ve gelişen kentlilik olgusu malesef 21.yyda olmamıza rağmen memlekette hala gelişememiş durumda...

Her işin başı eğitim !
Eğitimsiz kentleşmemiz, kent kültürüne, bilincine, habitine, saygısına sahip olmamız İMKANSIIIZ!!!

Bu eğitim sadece okullarda olacak birşey değil. Sivil toplum kuruluşlarına, yerel yönetimlere, şirketlere aklınıza gelebilecek neredeyse her kurum vekuruluşa, bireye düşen ciddi bir görev aslında.

Ama malesef yapılmıyor...

Benim gibi kentlilik kültürüne-bilincine kafayı takmış kaç kişi vardır bilemiyorum...
Ancak kentte yaşıyorsanız ve üstelik memleketin eeeeen büyük kentinde yaşıyorsanız, dünyanın diğer gerçekten 'kent' olan kentlerinde yaşayanların sahip olduklarına neden sahip olamıyorum diye takmadan/düşünmeden edemiyorsunuz.

Bu konu derin bir konu. Başarılı bir mimar olabilmemde kentlilik bilinciyle/kültürüyle alakalı mesela... Ben istediğim kadar bilmem ne alimi olayım, bilmem ne projesi yapayım, benim toplumum onu anlayacak, kullanacak bilince-kültüre sahip değilse boooş ve nafile...

Kısaca başarılı olabilmemiz, dünyanın muasır medeniyetleri seviyesine çıkabilmemiz için kentte yaşamayı öğrenmemiz, bu bilince bu kültüre sahip olmamız gerekmekte. Ve bunun içinde EĞİTİM, EĞİTİM, EĞİTİM tek şart ve koşul.

İlla üniveristelere gitmenize gerek yok kentlilik bilinci için... Yukarda dediğim gibi evde otururken televizyon izlerken hatta gazete okurken bile eğitilebilmemiz mümkün...

Bu yazıyı yazma nedenim, cep telefonları...
Evet hayatımızı kolaylaştıran, onlar yokken ne yapıyormuşuzu gerçekten bilemediğim aygıtlar ancak, bu küçük iletişim araçları sosyal görgümüzün, kentliliğimizin içine etmekte!

Güzel bir konsere gidip kendinizi müziğe tam kaptırdığınız anda, yanınızdakinin veya önünüzdekinin telefonundan karanlıkta gözünüzden içeri giren ve konsantrasyonunuzu bozan o mavi işığı yok muuuuu !!!

Madem telefonsuz duramayacaksın o zaman konserde işin ne?
2 saat sinemada dış dünyadan iletişimini kesip duramayacaksan işin ne?
Dolmuşta, otabüste bağıra çağıra senin veya telefonda konuştuğun şahsın özel hayatını duymak, bilmek ve öğrenmek zorundamıyız? Madem öyle telefonunun hoparlörünü açta duyalım!
Uçak aprona henüz park etmişken, terminale girmeden illa konuşman gereken çok ama çok acil bir durum mu var?
Araba kullanırkende mi?

Telefon şirketleri memleketimize teknolojiyi getirdiler... Hayatımızı kolaylaştırdılar. Avrupalıdan, Amerikalıdan farkımız kalmadı sayelerinde. Bir sürü genci eğittiler iş imkanı sundular...vs. Eyvallahta, kullanıcılarını eğitmeyi hiç mi hiiiiç düşünmediler ama...

Memlekette öyle kendiliğinden telefonla konuşma görgüsü-kültürü-kuralı oluşmaz, oluşamaaaaz!
Malesef kentlilik bizim için yeni bir kavram...
Bizler hala kentliliği öğrenme aşamasında olan emekleyen kentlileriz.
Günümüzde kentlilik balkondan halı-kilim sallandırma-silkeleme sorunlarının çok ötesinde bir bilinç gerektirmekte ancak biz oh komşum halı sirkelemiyor ne güzel kentte yaşıyorum diyoruz!!!

Telefon şirketleri ürün, kampanya vs. tanıtımına harcadıkları bütçelerinin ufak bir kısmını telefon nasıl kullanılır eğitimlerine ayırsalar kentlilik bilincine büyük ve önemli katkı sağlarlar...

Konser, sinema kısaca gösteri salonlarında sinyali kesen, insanların telefon kullanımını geçici süreyle durduran, ancak salon dışına çıkıldığında kullanmalarını sağlayan bir mühendislik çalışmasına imza atsalar...

Bu belki zor ama en azından nerde nasıl telefonla konuşulur, nasıl davranmak gerekir, nerde gerçekten cıs, hayati önem teşkil ediyor bi sevabına eğitseler, öğretseler, gösterseler...

Yerel yönetimlere ve okullarada bu konuda çok görev düşüyor...
Ancak ben bu işin sorumlusu olarak sahiplerini görüyorum...

Dolmuşta bağıra çağıra arkadaşının aşk hayatını hepimize duyuran insana dalıp, gazetelere haber olmak istemiyorum!

Terminale girmeden, 'aaaay şekerim İstanbul'a geldim beeeen' şeklinde hava-civa yapan insanları uçağın kapısından ben atmak istemiyorum...

Konserde, sinemada, restaurantta, uçaklarda vs.lerde nasıl kullanılır, napmamız gerektiği üzerine bi eğitim lütfeeeeen !

Yukarda dediğim gibi kentlilik halı sirkeleyip silkelememenin çok ötesinde bir kavram...
Siz halıcı olabilirsiniz ama ben ve benim gibiler halıyı-pikeyi aşalı çok oldu...
Önemli olan toplum olarak bunu başarmamız, aşmamız...

Ben telefon şirketlerinden bugüne kadar vermiş olduğumuz paraların karşılığında kentlilik bilinci eğitimi istiyorum...
Hem onlar değil mi bizi cep telefonu kültürüyle tanıştıran...

Eeee hadi, kentlilik bilinci, kültürü hepimizin sorunu, hepimizin başarısı, hepimizin mutluluğu ve huzuru...

2 Ekim 2010 Cumartesi

Nişan aaaal ! :p

Sonunda tek taş alındı, benim reasürans çevrem saolsun... Zeki Ata'dan içeriye tek taaaaş diye girdiğimizde Mehmet (benim için mehmet ama o mehmet beydir) benim için sanıp gözleri parladıysada yok arkadaşım için dediğimde sanki benimmiş gibi çaba sarf edip arkadaşımı mutlu etti...

Gondol konusu ise, Kapalıçarşıya gidemediğimzden Prag'tan halledildi !!!
Bohemyaaaan kristali bi kuğu getittirildi... Damadın abisi Çek bi hatunla evli olmasaydı halimiz yaman olacaktı !!!

Benim kız ben hayvan severim dedi ve kuğu tarafımızdan sırf o seviyo diye kabul gördü... Eeee görsün artık Bohemyaaaan kristali bi kuğuuuu !!!

Nişan takısı, Çemberlitaş'ta işin ustası bi cüüüviş mücevheratçıda sipariş üzerine yaptırtıldı...

Sonuç: Artık pırlantadan anlıyorum! Oval kesim çok şık çok beğenilen bi kesim ama ışığı kesiminden ötürü çok yansıtıp pırlantanın sarı görünmesine neden olurmuş gibi bi infom var artık !!!

Küçük ve derinliği az daha doğrusu derinliği az taş oval kesimde mükemmel ışık veriyor bunu biliyorum !!!

Bundan sonra parmağıma aha taş diye takılacak şeyin taş mı maşmı olduğunu anlayabileceğim !!!

Bu işler yorucu ve yaş işler...

Neyse, Nişan için Bartın'a geldik. Şu an Amasra'da konaklıyorum ben. Balık, bira ve deniz...

O la laaaa...
Karadenizimin bu traflarını daha önce hiç görmemiştim... Ancak uçak penceresinden bakarken bile doğduğum topraklarda olduğumu tüm hücrelerimde hissettirdi yeşil bana...

Ege'de güzel... Belkim bi gün Ege'nin gelini olacağım ama halis muhlis karadenizli olmasamda, doğduğum toprakların bende ki etkisi bambaşka...

Özlemişim yeşili... Özlemişim karadenizin balığını... Ve en güzeli ne biliyormusunuz, doğduğum ve ailemin kocaman bi üniversite kurduğu doğum şehrimden daha küçük bir yerleşim yeri olsada burada bağnazlığı görmemek çok ama çoook güzel.

Benim doğum memleketim artık sıkmabaş cenneti... Burda bambaşka modern bi karadeniz var.

Amasra gezi notlarımı döndükten sonra yazacağım...
Bir haftasonu kaçamağına gelin...
Çiçek süslemeli salatasını, nefis balıklarını, yağmurla güneşin oynaşmasını, karadenizin okyanus aratmayan hırçın kızlığını tadın...

Sabah gerçek deniz kokusuna uyanmak, sessizlik ve huzur ne güzelmiş !!!

Sinbatçık iyiki nişanlanlanıyosun dicem de, çok yoruldum leeeeyn !!! Bu gece isteme var, baba bi vermesiiiiin ben çalıştığım kurumun bana verdiği yetkiyle kıyıcam nikahlarını !!! :ppp

;)