Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

30 Aralık 2009 Çarşamba

Bay baaay 2009 hoşgeldin ikibinooooooooon ! :)

Eskisinin bitip yenisinin başlamasına 1 gün kaldı...
Sanki sabah uyanınca mucize olacakmış gibi herkescikler ve bendenizde yenisinden pek bi umutluyuz...

En sevdiğim sayılı yılın bana uğur getireceğine inanıyorum...
Yupppi modundayım...
Mukadderaaaat ! :)

Adet olunduğu üzre bir kaç yeni yıl kararı almış bulunmaktayım...
Hatta bir tanesini yeni yıldan önce uyguladım bile...

Eski evin tesisatı yüzünden uçan ve geri dönülemez hasarlar sonucu yaklaşık 3 senedir bilgisayarsız olan bendeniz paracıklarıma kıyıp laptop almayı başardım...

Yuppiiii yeni yılda özgür internet arzum gerçek oldu böylelikle...
Bide poposuna ofiste kullanmamı sağlayacak arı vız vızlardan da aldım mı... İlk karartam olarak uygulanmış olacak ! ;)

İkinci kararda kitap...
Ya 6 sene önce başlayıp yarısına kadar gelip işe girince yarım bıraktığım Tiyatro Mimarisi kitabımı tamamlayacağım yada yazlık çıtır çerez güneş altında okumalık yeni bi kitap yazacağım...

Galiba ikincisi daha bi makul gözüküyo...
Evet yeni yılın ilk günlerinde blogta, başka sitelerde ve ofis bilgisayarında, not defterlerimde olan yazılar derlenip amcaya verilecek... O da imlasız okuyamayacağı için sevgili edidörümüze postalayacak ve yavaş yavaş yazılar seçilecek sonra düzenlemeler yapılıp yazlık çıtır çerez kitabım piyasaya çıkacak... İşler yolunda giderse Ayşe Arman benimle röpörtaj yapacak... :ppp Eee o kadar olumlama, pozitiflik kitabından sonra böyle uçuk kaçık bi hayal olmadan yeni yıl umutları olmaz dimiiii? ;))

İnşallah maşallah meslekime süper bi dönüş yaparaktan yeniden 3dMax kursuna gitmem gereksede 3 boyutlu çizim yetim geliştirilecek !!!

Evde gerekli düzenlemeler yapılacak ve yavaş yavaş anneye çaktırmadan ayrı bi eve taşınılacak...

İş muhakkak değiştirilecek...
Aslını isterseniz işten ayrılıp ufak çaplı dünya turları arzulanmakta da... Mukadderaaaaat !

Özel yaşama gelince bilinmemece bilmecesi bi süre daha devam edecek...

Bi süre daha uç uç Ozy olmaya devam edeceğim... :) Bu konuda herhangi bir şikayetim yok aslında... Uçmayı sever bendeniz için o la laaaa bi durum... ;)

Spor Ocak ayı itibriyle daha ciddiye alınacak... Eee Ocak, Şubat ve sonra bahar ve yaaaz...

En sevdiğim sayı olduğundan mıdır nedir ben 2010'u çok mutlu böcük bi şekilde beklemekteyim...
1 Ocak 2010 itibariyle mucizler olacakmış gibi...
Mukadderaaaat !

Her yeni yıla böyle gireriz ama 2010 benim en üretken olduğum yıl olacak... Öyle hissediyorum... İçim kıpır kıpır üretmeye hazır bi sabırsızlıkta...

Çok güzel olacak...
Kendi kişisel menkıbemin peşinden gittiğim müthiş atılımlar yaptığım nefis bir sene geliyor...

Evet, uç uç ozy olmak için hazırlanmaya gitmem gerekiyor...
Bu sene yepiz yeni kırmızı don-sütyen almama kararı aldım...
Evin içi kullanılmayan kırmızılarla dolu...
O kadar giydikte ne oldu?
Bu senede giymeyek bakalım... ;)

Hepiciğinize hepi hepiii seneler diliyoruuuuum...
See you next year şeklinde iğrenç bi espiriklede yazıma noktayı koyuyoruuuum ! ;)

29 Aralık 2009 Salı

Yorumsuz... ;)

21-23 Nisan 2004 tarihleri arasında İspanya'nın Seville kentinde yapılan 36'ncı İnsan Kaynakları Yönetimi onferansında "İş hayatının geleceği" ile ilgili değerlendirmelerde ilginç uygulamalar ve teklifler dile getirilmiştir.

Ünlü bir Şirket yöneticisinin uygulamaları şunlar:
"Bizim Şirkette kimse toplantılara katılmak zorunda değil. Eğer ilgilenmiyorsa katılmıyor. Eğer bir raporun acelesi yoksa yazılmıyor. Siz kaç gece sabahlayarak bir rapor yazıyorsunuz, bir hafta yöneticinin masasında bekliyor. Biz bu saçmasapan şeyleri kaldırdık."

"Bizde para kazanmak için lider olunmaz. Altı ayda bir elemanlar liderlerini değerlendirir. Eğer liderin puanı üçüncü sefer de düşüyorsa görevine devam edemez."

"İşe giden herkesin içinde bir yetişkin var. Biz ona çocuk gibi davranıp ne zaman tatile gideceğini, ne giyeceğini, unvanının ne olacağını söylersek olmaz. Şirketimizde satın alma ile uğraşan bir kişi kartvizitine 'arzdan sorumlu kraliyet üyesi'yazdırdı. Olsun, önemli olan işini iyi yapması."

"Kaç kişinin kaç saat çalıştığını , ne giydiğinibilmek istemiyorum. İsterse sahilde çalışsın, nerede çalıştığı umurumda değil, önemli olan sonuca ulaşması."

"Hayatınızın üçte biri eğitim, üçte biri iş ve üçte biri ise emekliliğe ayrılıyor. Paranız olduğunda vaktiniz olmuyor, vaktiniz olduğunda ise paranız olmuyor. Bu çok aptalca bir plan değil mi? Biz şirkette bundan kurtulmak için 'retire a little' (biraz emekli ol) programını başlattık. 35-40 yaşındakileri çarşambaları emekli ediyoruz, Emekli olduklarında bütün çarşambalarını satın alıyoruz. İşe gelmiyorlar ama onlara para ödüyoruz."

SEMCO Richardo Semler (CEO)Brasil (Dünyanın en büyük İş Makinaları üreticilerinden Semco'nun Başkanı) Süpeeeer bi çalışma ortamı dimiii? Walla cvmde yazıcam, canım istediğinde uyanıp gelirim, hava güzelse sahile giderim, masa başında fosur fosur sigara içerim, mesaiye akşam üzeri ortamı keyifliyse kalırım...

Eheee... Yeni yılda cümlemize böyle işler ve patronlar dileğimleeee ;))

28 Aralık 2009 Pazartesi

60 dk'da 60 öneri...

Home tv'de 60 dk'da 60 öneri diye bir program var...
Öylesine zaplarken buldum meraktan izlemeye başladım...

Acep Amerikalılar pek mi aptal bişiler...
Hatun öyle öneriler sunuyor ki içlerinden sadece bir kaç tanesi hııım olabilir dedirtiyor sadece...

Hatunun önerilerinden bazıları şunlar:

Kaş alırken canınız mı yanıyor diyor...
Eee yani...
Bunun için naparsınız diyor...
Buz sürün derler yada hafifçe soğuttuğunuz bi havluyu ama genellikle yapmayız diyorum... ( Bu arada hatunu izlerken kendi kendi kendime konuşuyorum eheee)
Çocuklarınız diş çıkarırken kullandığınız ağrı giderici kremi kaşlarınıza sürün diyor...
Çocuklarınıızn diş ağrısını gideren şey sizin kaş acınızıda giderir...

Yani olabilir pek bi mümkündür dicem ama, evde çocuk yok...
Kremi denememek için ürettiğim bahaneye bak !
Bu arada cinyıııs bendeniz, acep bu krem 3 defa kanal tedavisi gördüğü halde siniri kalmamış olduğu doktorlar tarafından wallah billahlarla beyan edilen ama arada inatla ağricam ben diyen dişimede yararmı oluyorum?
Alıp denemeli... Hani ağrı kesicilik olmayan ağrılar vardır... Onlar için işe yarar mı acep diye düşünürken hatun yeni bir öneriye geçiyor...

Kokteyl elbiseleri...
Hatun LA'de program yapıyor... Orada ki ikinci el mağazalarıyla memlekettekiler pek uyuşamayacağından hatunun önerileri bana cazip gelmiyor...

Ordan vakit ve paradan tasarruf için evde manikür-pedikür önerisine geçiyor...
Yolda zaman harcayıp evde yapacağınız işi aksatacağınıza eve gelip hizmet verenlerle çalışın!
Oldu canım, astarı yüzünden pahallıya çıksın !!!
Zaman ve paradan tasarruf diyor ama önerdiği çözüm daha pahallı bişi... Yolda biz daha çok para harcarmışız eve gelince ı-ıhmış ! Süper zeka ötesi bi yaklaşım olarak geliyor bana bu fikir ve amanın ne saçma programlar yapıyorlar diyorum ama merakla ne saçmalayacak yine diyerektende zaplayamıyorum...

Bir sonraki önerisi valiz seçimi ve hazırlığı oluyor...
Bir anne çıkarıyor ekrana... Hatun çok bölmeli pratik valizleri gösteriyor... Bunlardan alırsanız şöyle olur böyle olur diyor ve dünyanın en zeki ötesi annesi ifadesiyle çocuklara hazırladığı yolluk oyun-yemek çantasını gösteriyor !!!

Hiç bir anne bunu akıl edemezdi !!! Çocukları seyahatlerde oyalamak için bir çanta yapmayı!!! Süper abi... Hatun atam profesörü olacakmış ama gitmiş anne olmuş dedirtiyor...

Sonra bu süper anne, çocuklarının giysi valizini düzenli hazırlamak için ne yaptığını anlatmaya başlıyor... Buzdolabı poşeti alıyor ve çocuklarının her takımını ayrı bir poşete koyuyor... Günlük kıyafet seçimi için zaman harcamamış oluyormuşuz ve valiz düzenli kalıyormuş böyle yapınca !!!

Millet olarak buzdolabı poşetini alıp kullanmayan bizler gidip valiz hazırlamak için kullanıcaz... ! :))
Bunu gerçekten uygulayan olurmu acep? Poşetsiz düzensiz ve aradığını bulmak gerçekten zor mu oluyor? Ben cevaplayamadım bu soruyu... Giysileri poşetleyip ne giydireceğini hazır bi halde paketli bulmak eblekçe bi yaklaşım olarak geldi bana....

Oooo nooo takımları hazırlamamışım... Şimdi ne giydireceğim o noooooo !!! :p :)))

Süper zeki ötesi hatunlar ayakkabılardan yer kazanmak için kocamaaan erkek patileri içine hatun patilerini yerleştirin dediler. Şincik onların memleketleri temiz dicemde yinede ayakkabının altı bal dök yala kıvamında temiz olamaz... Hiç birşeye sarmadan ayakkabılarımı erkekimin patilerinin içine sokarsam hijyenik omaz ki buuuu !!! Hijyen derdi olmadan valiz hazırlama... Eee hijyeni umursamıyosak süper be apla... Şu buzdolabı poşetlerini burdada kullansak olmamıııı? hı? :p

Apla şampuan vs. taşımamak içinde yine buzdolabı poşetlerini öneriyor...
Bence buzdolabı poeşeti üreten bi firması var sanırsam...
Şampuanları, vücut losyonlarını poşetlerin içine dökecekmişiz, bide üstlerine ne olduklarını yazan bi etiket yapıştıracakmışız... Valizimizde yer kaplamayacaklarmış, eve döndükten sonrada akılmış dökülmüş veya küçük tayni kaplarla uğraşmayacakmışız...

Ey gözünü sevdiğim gelişmiş memleket insanıııııı... Bizim evlerde biten kutuların içine su konur iyice içindeki bitirilir... Ve öyle atılırlar... taşın suyunu çıkarmak gibin bişidir bu! Senin gibi amaan içinde şampuan kalmış ama tatil bitti eve döncem atiim ben bunu mantığında olamaz Türk insanı...

Eee tabi gelişmiş Amerikalı nerden anlayacak bilecek gelişmemiş-garibanın halini... :p

Apla süper ötesi fikirler sunarak bitirdi programını...
Bi dahaki programını dört gözle bekliyorum...
Bakalım düşünüp düşünüp nasıl çözüm getireceğimizi bulamadığımız sorunlarımıza nasıl çözümler üretecek...

Ben derim ki buzdolabı poşeti mühiiim ötesi bişeydir... Her evde bol bol bulunmalıdır...
Burup burup saçlarınızı bilem sarabilirsiniz... Atın eski sağlıksız bigudilerinizi, sarın kafanızı buzdolabı poşetleriyle...

Şşşşş nasıl bende süper öneriler üretebiliyorum yaniiii... :p

Cinyııııs önerilerle görüşmek buluşmaaaak üzereeeeeee sağlıklı poşetli günleeeer :p

İDSO, Strauss Ensemble, Los Vivancos...

En keyifli konser zamanı yeni yıldan öncekiler oluyor...
Heryerde yeni yıl konserleri...
O la la...
Eğlenceli, hayat veren, insanın içini yaşama sevinciyle dolduran...

Cuma, cumartesi ve pazar akşamlarım birbirinden nefis konserleri izleyerek geçti...

İlk konser İstanbul devlet Senfonî'nin şef Alexander Rahbari yönetimindeki yeni yıl konseriydi...

AKM kapalı olduğundan zavallı İDSO dolanıp duruyor... Cemal Reşit Rey'de verdikleri harika konser sırasında durumun çok üzücü olduğunu düşünmeden edemedim... Kültür başkenti İstanbul'un senfonisinin bir salonu yok !!!

AKM'nin durumu hakkında hala daha kesin bir bilgi yok...
Çok üzücü...

Şef Rahbari İran'lı... Eğitimini Viyana'da tamamlamış genç yaşında bir çok başarılar kazanıp ünlü şef Herbert von Karajan'ın dikkatini çekip onun asistanlığını yapmış Berlin filarmoniyi yönetmiş harika bir adam...

Biraz asık suratlı... Provalarda ekibin canını çıkaran, her şeyi beğenmeyen çok titiz bir şef. Herkeslede pek iletişime geçmeyen bir şefken annem ve bir kaç sanat severin provaları izleme merakları sayesinde annem en sevdiği dinleyicisi olmuş durumda... Sahneden birbirlerine selam melam gönderiyorlar falan filan... :) Şef yakinimiz olur modundayız... :)))

Cuma gecesi Avusturya'dan bir soprano ve tenorun eşliğinde bize nefis Strausslar, Leharlar, Kalmanlar dinlettirdiler...

Avusturya'ya gidip bira veya sıcak şarap içip polkalar yapmak istedim...

Küçük bir dedikodu; Hıncal Uluç yeni sweetheartıyla geceye teşrif etmişti... Öyle çtıtır öyle pıtır pıtır pıtır bişeydi ki... O noooo...

Bu arada sopranonun airbagleri sayesinde bayağı keyifli anlar yaşadı ön sıradakiler... ;)

Cumartesi gecesi ise geçen senede gelmiş olan Johann Strauss Ensemble ile coştuk...
Viyana Filarmoni Orkestrası'nın dünyaca tanınan 'Neujahrskonzert' (Yeni yıl konseri) tarzında oldukça popüler konserlerin yanısıra Strauss ailesinin ve diğer çağdaş bestecilerin eserlerini bir ilder ile yönetilen tipik Strauss tarzında çalan topluluk bize nefis bir Strauss gecesi yaşattı.

Şef ve kemancı olan Russell McGregor Avusturya'da büyümüş ve orada yaşamasına rağmen nefis bir İngiliz... Hem kemanıyla, hem yakışıklılığıyla hem de sempatisiyle sizi büyülüyor... Önümüzdeki sene gelirlerse muhakkak gidip izleyin... Strauss ailesinin tüm fertlerinin eserlerini dinleyip onları tanıyor ve nefis müzikleriyle daha bi keyifleniyorsunuz... Eee bide şef sayesinde... :ppp

Pazar gecesi ise CRR'de sahnede birbirinden yakışıklı testesteronlar vardı...
Ah ahhh kaçırılmayacak ve birdaha birdaha yaş kaç olursa olsun izlenecek, tutku, aşk ve erkekliğin gösterisi olan Los Vıvancos grubunun flamenko ve dans gösterisi vardı...

7 kardeşten oluşan bu grup, okuma yazma öğrenmeden enstrüman çalmaya başlayan, eğer şahinin yazgısı göğün en yükseklerine uçmaksa, bizim yazgımız da birlikte dans etmek diyen aynı anneden olmadıklarını düşündüğüm boy boy renk renk nefis 7 erkek kardeş bizi düngece coşturdular...

Her biri farklı bir enstrüman çalıp dans ediyor... Sahne performansları müthiş... Flemankonun tutkusunu, bir erkeğin bedeninden ve yüreğinden fışkıran duyguları birebir yaşadığınız, (hatta sıvıları) hissettiğiniz dansa, erkekliğe övgü bir destan izledik...

Küçücük yaşlarında çalıp dans etmeye başlayan bu 7 delikanlı Barcelona dans konservaturarını bitirdikten sonra ayrı ayrı çalışmalar yapmışlar, 2004 yılında bir araya gelerek bağlılık ve dans yeminlerini sunuyorlar... Dünyanın bir çok ülkesinde ve festivallerde sahne almış...

Hım hııııııım...

Çok keyifli bir haftasonu geçirdim...
CRR'in değişen sanat müdürü bakalım önümüzde ki sene bize ne tatlar ne keyifler yaşatacak...
Umarım düzeyli, keyifli, dünya sahnelerinden örnekler izlemeye devam ederiz...
Ve yeni yılda İDSO salonuna kavuşur...

Bol keyifli, bol sanatlı günler dileğimle...
Bu arada 7 kardeşin videolarını izleyin... Pişman olmayacaksınız... ;)

25 Aralık 2009 Cuma

Dil dile değmeden...

Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söylim demişler ya...
Hayatta demem arkadaşlarımı...
Resmi olarak mannaklığım tescillenir çünküüüüüüü... :)

40'larında taşın taşı esmer bi cuviş...
Kimse onun yarı yaşı kadar kızı olduğuna inanmıyor...
Hatta bizde!
Yaşından başından beklenmeyecek en çılgınımız ve tanıdığım en manyak anne...
Hangi anne kızım güzel seks yaşasın derdinde olabilir söylermisiniz?
!!!

Ben anneme gitsem ehi anne bak bu sevgilim, aşk yapıyoruz desem, Kızılderililer gelip yüzyıllardan beri uyguladıkları deri yüzme tekniğinin daha şahanesini annem yaptığı için kurs almak isterler beeeee !!! :)))

Ama bizimkisi kızım benim gibi evlenip yapmayı beklemeyecek eee ondan daha cin olup neyi kiminle yaptığını veya yapmamasını kontrol altına almak için iyi polisi oynuyorum diyor... O lala güzel ama bir sürü hayat dersinin yanına iyi seksiz ilişki olmazıda ekliyor...

Benim veya bu satırları okuyanların anneleri hiç bir zaman bir ilişkide iyi seks de önemlidir kızım demez... O bakımdan annelerimizden duyamayacağımız nasihatları bize veren süper anne arkadaşımızdan dün yeni bir nasihat daha aldık:

Dil dile değmeden dil öğrenilmeeeez!!!
Buyur bacım?
Dili öğrenmek için dil dile değmelidir diyor...
Nassı yaniiiii olup başlıyoruz iğreeenç bi geyike...
Aaaaa diyoor, ne aaası leeeeyn dil dile değmekle kastın karşı tarafla yakınlık kurulmadan öğrenilmez demek istedin...
Eveeet...
Eee bu mantıkla çocuklara hazırlık sınıfında bademcik ameliyatı yaptırtmalıyız o zaman noktasına gelmemizde çok normaleeee de bu hükümetle bu eğitim politikası pek olmaz... Abdest kaçırır...
Sizede bişi söylenmiyor diyip başlıyor hikayesini anlatmaya...

Üniversite eğitimi için İsrail'e gönderildiğinde dili öğrenmekte çok zorluk çekmiş... Bi tek o değil herkes zorlanıyormuş... Hoca inat edip İngilizce açıklamada yapmıyormuş... Ona takılan çoook hooş bi çocuk varmış... Aylar boyunca çocuk onun peşinden koşmuşmuş... Sonunda bizimkisi onunla çıkmaya başlamış veeeee birden İbranice şakımaya başlamışmış... Hocalar ve arkadaşları şaşırmışlarmış mış....

Haaaaa...
Haaa yaaa...
Şincik, İtalyanca deneyimimin başarısızlıkla sonuçlanmasının nedeni benim amaaan ne zor bi dil bu uğrşamam hangi eşya kız-erkek demem diiil, dilimin bi İtalyan erkeğine değmemesi o zaman dicemde, dilim hiç İngiliz erkeğinede değmedi ki... Bu mantıkla benim İngilizcemden de cacık olmaz bu durumda... :))))

İngilizceyi cacık vaziyete getirebilmek için gidip bi İngiliz bulup dili dile değdireyim dicem ama bu durumda her ne kadar wallah billah ingilizcemi geliştirmek için desemde sevgili dilimi koparır olmaaas...

Eeee napcaaaam...? :p

Yarı Alaman sevgiliyle neredeyse 1.5 sene doldu dolmasına ama hala Almancam ja-nein levelında...

Leeeeyn sevgiliiiii neden adam gibi dilini dilime değdirmiyooon leeeeeeyn!!!
Bak senin yüzünden Alamanca öğrenimim başarısız oluyoooo...
:ppppp

Dil dile değmeden dil öğrenilmez konusunda bi sürü geyik yaptık efem... Ortaokul veletleri bile bizden daha düzeyli geyik yaparlardı eminim:
Sadece dil dile deyse yetermiymiş, başka yerlerinde değmesi gerekiyomuymuş... muşta muş... ııııyk ve inkredipleeeeeeee...

Tüm şakaları bi kenara bırakırsak aslında söylediği doğruydu...
Birebir bir ilişki yaşanmadan, kendini ifade etmek için, anlamak için zorlamadan malesef sadece kitap diline sahip oluyor insan... Oysa bir dili tüm gerçekliğiyle, o dilin gerçek kullanıcısı gibi konuşabilmek-bilmek için o dilin memleketinde yaşamak ve iletişim kurmak gerekiyor... Bide ilişki yaşarsanız şansınıza o zaman dilinizin gelişimi kursa-okula gaka guka ödediğiniz paranın karşılığını almanızdan daha kolay oluyor...

Doğruya doğru dicemde illa dillerin birbirine değmesinede pek gerek yok yani... O ülkenin bakkalı-kasabıda yeterli olur... :pppp Biraz güven azcık... kafa göz yarararakta olsa başlarda sabır... :p

;)

Açkııııııııım dilimi çıkarttım uzattım eee hadi...
Unmöglich!
Bööööö...
:p
:))))))))

23 Aralık 2009 Çarşamba

Heepiii Christmas...

Yeees...
Christmas dönemi geldi çattı...
Diğer şehirleri bilemem ama İstanbul'un en eğlenceli sanat dönemi başladı...
Kiliselerde konserler, eğlenceli yeni yıl konserleri veren orkestralar... Proğramlar o kadar güzelki yarın akşamdan ayın son gecesine kadar konserlerle dolu olacak akşamlarım...
Hangi kilisenin ayinine gitsek bu yıl konuşmaları...
Işıl ışıl sokaklar...

Türk milletime bayılıyorum abi, her din her ibadet şekli bir şekilde bizimde parçamız olabiliyor...
Şu günlerde kiliselerdeki mevut kalabalığın çoğunluğunu müslümanlar oluşturmakta !
Asıl orada yer alıp ibadet etmesi gerekenler ise dışarda... :))

Bir kaç sene evvel çok güzel bir Noel yaşamıştım...
Slot car manyaklığımın tavan yaptığı bir seneydi... Her hafta sonu kulübe gidiyor ciddi ciddi antreman yapıyordum. Memlekette bu işi yapan tek hatun bendim... Takım arkadaşlarım-rakiplerim hepsi erkek olunca durmadan antreman yapıp en iyi tur zamanını yapmak için uğraşıyordum...

O yıl cumartesine denk geldi ve bir anda gayrimüslim arkadaşlarım sayesinde önce kulüpte sonra Teşvikiye sokaklarında yaşanan müthiş bir gerçek noel yaşadım...
Klübe noel pastası getirdiler, pastamızı kesip afiyetle yerken kutlamalar yaptık... Hatta bana ayarları yapılmış süper uçan kaçan parama kıyıp alamadığım bi porşecik hediye ettiler... Eeee zaman zaman tek kız olmanın keyfi harika oluyor... :)

Ancak müslimi gayrimüslimi ortak bir yanlışa imza atıp duruyordu...
Cüvişlerin noeli olmamasına rağmen onlarınkinide kutluyorlardı...
Ermenilerin ki başka bir tarihte olmasına rağmen onlarda bu kutlamaya katılıyordu... :)

Nası yani gayrimüslim dilmisiniz?
Eee öyleyiz...
Eeee o zaman nasıl sizin noeliniz olmaz? Aaaaa...
Eee ben cüvişim...
???
Musa... Musevi... İsa bizim dil onların...
Yaaaaaa?
O noooooo bidaha bu salakla görüşmeyelim...
Olum bunların hepsi salak... göüşcek adam kalmayacak sonra...
Amaaan yiyin işte pastayı heee diiin geçin...
:)))))


İlk başta cuviş ve ermeni arkadaşım yolda 2dkda bir bizi durdurup heeepiiii noel diyenlere sabırla açıklama yapmaya çalışsalarda sonunda amaaaan deliye her gün bayram moduna girmişlerdi...

O gün Teşvikiye bambaşkaydı... Filmlerdeki gibi yada kendinizi NY'ta filan sanabileceğiniz bir tatdaydı...
Köşeden noel baba çıkacak sanıyordunuz... :)

Madem deliye her gün bayramdı diğer arkadaşalrımızıda ayartıp Beyoğluna rakı-balık keyfine gitmiştik... Ordanda şimdi adını hatırlamdığım ama açıldığında bayağı sükse yapan bir bar-cafeye gidip Uzan amcalar tarafından günlük yaşantımıza dahil olan hede hededurayı denemek için paralarımıza kıymıştık... Amanıın ne şifa niyetine bi tattı o ! Güccücuk bardağa dünyayı verdiğiniz nefiiiiiiis bişi...

Ordanda Beyoğluna gelip noelde uğramadan kesinlikle dönülmeyecek St. Antuan'a geçmiştik...

Hayatımda ilk defa noel gerçekten bir anlam kazanmıştı...
Balıkçıdaki kocaman yuvarlak masanın etrafında hepimiz ayrı bir dinin temsilcisiydik...
Dinlerimiz veya başka herhangi birşey umrumuzda değildi...
Hepimiz o anın keyfini-tadını paylaşıyor arada kadehrimizi tokuşturarak ama çoğunlukla içimizden şükranlarımızı sunup iyi dilekler diliyorduk...

Bu kadar basitti... Bir araya gelebilmek paylaşabilmek ama malesef dinlerimizin ve ırklarımızın koruyucuları o masadaki gibi basitçe bunun gerçek olmasına izin vermiyorlarlardı...

Hepimiz ne olursak olalım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydık...
Kimimizin ailesi yüzyıllar önce kimimizin ki 1 yüzyıl önce gelmişti bu topraklara...
Türkiye daha doğrusu İstanbul desem daha doğru olacak, İstanbul Ermenisi, musevisi, hristiyanı ve müslümanı bir guruptuk... Hepimizin çocukluğu bu topraklarda aynı varlık ve yokluklarda-özlemlerde geçmişti... Aramızda fark yoktu... Çok güzel bir akşamdı...

Birdaha hep beraber noeli kutlayamadık...
Ama her daim birbirimizin bayramında seyranında ararız, dua ederiz, birbirimizin inançlarına, mekanlarına saygı gösterir ve aynı tanrıya farklı yer ve şekilde ibadet eden iki kollu iki ayaklı benzer yaratıklar olduğumuza inanırız...

Umarım bir gün tüm dünya insanları o masadaki gibi bir arada neşeyle oturur...

Her neyse efem, ofiste elmalı ve tarçınlı mumlar yanıyor...
Şükran gününde ma aile hindi yiyecek olmasakta tanrıya şükranlarımızı sunmaya başladık...
İstanbul'un tüm kiliseleri farklı bir aydınlıkta-yoğunlukta...

Mumlar yanıyor, dilekler tutuluyor...
Şükranlar sunuluyor...

Hepiiiii christmas diyorum efeeeem...
Yeni seneyle başlayacak yeni başlangıçlar-temiz sayfalar öncesi eskiye şükür ve affetme eyleminiz hayırlı uğurlu ossssun, yeni yılınız eskisinden güzel osssuuuuun...
:p

19 Aralık 2009 Cumartesi

Uçtu uçtu hooop Ozy uçtu...

Şimşekler çakıyor...
Yağmur kovadan boşalır gibi yağıyor...
NG'in uçak kazası raporunu izlemeyi sever bi manyak olarak bu havada kesinlikle uçmamalıyım...
Ama uçacağım...
Bu havalarda İstanbul'un trafiği belli olmayacağından hem 2010 kültür başkenti hemide pisti uzatma durumlarından havalimanı inşaat halinde olduğundan erkenden havalimanına atıyorum kendimi...
Elimde valizim hariç çibo manyaklığı torbalarım...
Üstüm başım su içinde...
Yapacak bi şey yok... Hava sebebiyle mukadderat modundayım...
Valizi uçağa yollar yollamaz tırınım tırınım napsam moduna geçiyorum...
Elimde poşetlerim olmasa dış hatlara geçip starbucks keyfi yapıcam ama gözüm yemiyor... Hala iç hatlara açmadılar... Bööööö... :(

Napsam napsam derken saçlarımın yağmurdan sıçan yafrusuna dönmüş halini fark ediyorum ve kendimi havalimanı kuaförüne atımak istiyorum ancak...

Giden değil gelen katında !!!
Gelenler mi föne-tıraşa ihtiyaç duyuyo kardeşim olsamda soruma cevap verecek olmadığından susturuyorum beynimi...

Saçlar hallolurken ihtiyaç molasına gitmem gerektiğini hissediyorum ancak wc'lerde valiz veya vs. paket koyacak alan veya zımbırtı yok!

Hiç bir dünya havalimanında düşünülmeyen bi şey... Çocuk bezi için alan var ama eşyaları koyacak bi alan yok malesef...
Küçücük wc kabinine valizsiz olsanızda kış günü mantonuzla girmek zor ve daraltıcı-bunaltıcı bi durumken bide elinizdekilerle düşünün !!!

Kapı arkasındaki askılıklar çantanızın askısını taşımaktan bile aciz incelikte...

Kuaföre güvenip bir daha çişim gelemsin diye dua ederek ihtiyaç molasına gidiyorum...

Hava kötü... Tüm uçuşlar rötarlı... Karnım acıkmak üzere ve sigara krizlerimi su içerek gideren bi bağımlıyım... Ve elim kolum dolu bir daha wc'ye gitmek o noooooooo durumu...

Kışın daha fazla teröre lanet okuyorum... Manton-palton yetmiyormuş gibi ayağındakileride çıkarmak zorunda kalıyorsun.

Genellikle uçacağım günler ötmeyecek şeyler giyinirim... Soyunup dökünmemek için... Ama gel gör fırtına yavrusu bi havada çizme giymemek imkansız olacağından soyunnalar gurubuna bende dahil oluyorum... Oluyorum ama tam Türk işiyiz be abi... Ayakkabı kaplarıyla giysi kapları birbirine karışmış... Birden hijyen takıntım tavan yapıyor ama elden gelen bi şey yok...

Ayakkabı ve giysi kutuları farklı renklerde ve boyutlarda olsa ve sadece siyah-beyaz bi ayakkabı çizimi yerine her köşesine ayakkabı yakkabı yazılsa, görevliler işi daha ciddiye alsa... Bide bide o kutular ve x-ray zımbırtıları arada dezenfekte ediliyolar mı acep hııım? Metro da bile aracınız dezenfekte edilmektedir yazıyor... Doğrumudur bilmem ama pisi pisikolocik olarak rahatlıyor insan...

Rötar eskidende can sıkıcıydı ama sigara yasağından sonra o noooo bi boyuta ulaştı... Tam krize girmek üzereyken uçağımız kalkışa hazırlandı hazırlanamsına ama... Gökteki eğlence daha fazla sigara istememe neden oldu...

Hoop hoop hopidik hopidiiiiik hoooop... !!!
Bu güne kadar daha kötü hava şartlarında da uçtum, daha kötü hoplayıp zıplamalarımda oldu...
Hatta bir tanesini hatırlayıp moralimi düzeltsemde;
İstanbul'dan Kıprıs'a uçuyoruz çok ama çook ex sevgilim ve okul arkadaşlarımızla... sömestir bitmiş dönüyoruz... Feci ötesi bir şekilde birden irtifa kaybederek aşağıya inmeye başladık... elektrikler gitti... Kranlıkta millet çığlık çığlığa... Benim manyak ex ex eeeex sanki dinin d'sini bilirmiş gibi başladı yüksek sesle arapçamsı bi şeyler söylemeye... Millet aha öleceğiz diye şadet getirirken biz gülmekten ölmek üzereyiz... Ne kadar sürdü hatırlamıyorum ama herşey yoluna girdikten sonra biz gülmekten gelen gözlerimizdeki yaşları silerken önümüzdeki amca bize dönüp evladım saol senin duaların bizi kurtardı demesin mi... O uçuş ondan sonra bizim için bitmişti... Tamamen iptal olmuştuk... :))))
Uçak kazası raporu manyağı olaraktan durum daha önceki deneyimler gibi olmasada vahim etkiledi beni...

Hava şartları sebebiyle servis yapamayacağız anonsu verildikten sonra sakinliğimi korumak için çantamdan sakince ıskak mendillerimi çıkarıp çantanın fermuarını temizlemeye başladım... Ve bu temizlik işini yaparken u.k. raporundaki uçak içi canlandırmaların hiç birinde benim gibi mannak bi yolcu canlandırmak akıllarına hiç gelmez diye düşündüm...

Uçak hoplarken 17 A yolcusu sakinliğini koruyarak çantasının fermuarlarını temizliyordu...
Mannakmıyım leeeyn bu güne kadar hangi çantamın fermuarını temizlemişim acep? Çanta değil fermuar...

İşte içinde bulunduğu durumlar insana neler yaptırtıyor...
Neyse sağ salim indim efem...
Pegasus'un İstanbul-İzmir uçağında balance sorunu var galibam... Kaç seferdir her uçuşumda yere tekerlekler değer değmez önce sağa sonra sola çekiyor uçak... Ve ben her seferinde aha ahaaa çimlik alana park edeceğiz oluyorum... :))) Bi gün inerken kaptana rot-balance dicem sanırsam... :p :)

Her ne kadar havada uçak kazası raporunu bidaha izlemicem dediysemde sözümü tutamayacağım... :)

Bu satırlar yazılırken bi gözüm onda çünküüüüüüüü !!!
Mannakmıyım leeeeyn?
Yeees...
Gerçek olan bi şey varsa, ne kadar uçmayı severseniz sevin yaşınız ilerlemeye başlayınca tırsak oluyosunuz... Malsef !!!
Böööö...
Eskiden türbülans manyağı olan ben artık korku manyağımı oluyorum nedir? Bööööööö...

Neyse kazasız belasız mutlu uçuşlar efeeeeem...
Wc'de havalandırmaya ıslak mendil yapıştırıp sigara içebilirsiniz dicem ama bunu denemeyeli yapmayalı çok oldu... Eski bi hostes arkadaşımdan tiyodur bu da... Şimdilerde daha hassas havalandırma sistemleri kllanıyolarsa bilemem... :pppp

;)

18 Aralık 2009 Cuma

Gargamel'im...

Heeeyt kubaaaaaaaaa...
Cuma sendromu başlangıcı...
Sıkılan insan napar? Mantığı elden bırakır...

Ofis yine yasak cenneti oldu!
Güvenlik sebebiyle sosyal sitelere girmek yasaklanmış efem...
Fen-edebiyat ve matematik siteleri serbest sanırsam... ! Iyyk iğrenç ötesi espirik canavarı oldum!!!

Ben sizin güvenliğinizi yiyim demek geliyor içimden...
Allahtan bloguma giriş serbest! Sosyal içerikli sitelerden sayılmıyor anlaşılan...
Aman aman nazar değdirmeyeyim...

Patronumun napacağına karar verememesinden ötürü günler boş ötesi bir kıvamda geçmekte...
Uzuuuun bi aradan sonra dün ofise uğradığında 6 senenin sonunda artık o adama daha fazla tahammül edemeyeceğimi hissettim...

Hani bir ara Beyaz'ın bi karakteri vardı, seni kesmek istiyorum ama kan dökülsün istemiyorum türünden psikopatça laflar eden bi psikopat karakteri...

Hıh dün patronun karşısında öyleydim... Yüzüne bakıp onu dinliyomuş görünürken, içimdeki psikopat onun için ne hikayeler uyduruyodu ki... anlatamam... Anlatırsam içeri tıkılma ihtimalim bayağı yüksek olur! :p

Bir birinizin ciğerini biliyorsunuz bunca yıl sonra...
Dışarda attığı ahkamları gelip ofistede atınca... Ayyyy senin kadar egosu yüksek, kompleksli yoktur diyip istem dışı başlıyorsunuz hayaller kurmaya...

Seni boğmak istiyorum ama, kan akmasın etrafa falan filan türünden :)))

Herşeyin bir zamanı var.
Bir süre sonra doluyorsunuz...
Koşullarınız, arzu ve beklentileriniz siz her ne kadar onları yastık altı etmeye çalışsanızda sinyal vermeye başlıyorlar...

Dün itibariyle yeter moduna geçmiş bulunmaktayım...
Kariyerime çok katkısı olsada artık daha fazla katlanamayacağımı düşünmeye başladım.
Bir sürü önemli projenin arkasındaki gizli kahraman olmak, bir sürü güzel şey üretmek güzel güzel olmasına ama malesef ego ve kompleks devi bir adama daha fazla ruhum tahammül edemiyecek...

Benim babamda mimardı. Ve çok başarılı... Hiç bir zaman kendisini övmedi. Övüldüğünde hep tevazu gösterdi.
Bende ister istemez o tevazuyla büyüdüm ve her zaman aman yok canım, teşekkürler, ne yaptım ki oldum...
Ama gel gör, memleketin en başarılı mimarlarından olan patronum bir çocuk gibi övgüye ve övünmeye doymuyor...
Karşısındakini ezmeden de duramıyor...

Bi Mimar Sinan olmayabilirim ama sende değilsin...
Hepimiz 4 senelik bir eğitimden geçip, kendi yeteneklerimiz ve ilgilerimizle bir yerlere gelmişiz...
Herkesin yetisi farklıdır.
Nasıl bir elin parmakları aynı değilse aynı eğitimi almış onca insanda aynı olamaz...
Piyasadaki hiç kimseyi beğenmeyip ben varya benlerle dolanmak...
Ve bunu milyon defa söylemek...
Yeter yani...

Bir insanı vezirde rezilde eden kendisi bence.
Onca projeye, onca üne rağmen hala bir insan nasıl olurda övmeden duramaz kendisini?
Zaten herkes ne olduğunu bilmiyormu ki, ben onu yaptım, ben şöyleyimler...
Övünmekten aylardır proje üretemiyoruz...
Onsuz üretime geçincede ağanın poku üstüne pok edilirmi mantığına bürünüyor...
Yaw kardeşim ya gelip üretecen yada ofisin adına üretenlere mani olmican !!!
Bizim adımız değil yine senin adın çıkacak... En azından boş boş durmayıp üretim devam edecek, paslanmayacağız bizde...

Ama yok... Cık!

Dün 6 senedir üretilen projelerin övgüsünü dinlerken aaaaaaaa oldum!
Yeter leeeeyn!
Onca projenin kahrını çeken bizdik!
Sen çoğunda ya kaba fikri verdin yada eskizi...
Onları bu hale getiren sabahlayan, stresten tırnak kemiren, saç döken bizdik... Mesai bitsede mesaiyi bitirmeyip yağmurda-soğukta takip eden bizdik...
Senin domuz tavırlarına karşın bizim kibar ve güler yüzümüzle bir sürü şey halloldu...
Sen adını koydun biz dişimizle-tırnağımızla emeğimizi...
Birebir içinde yer alsakta senden çok biz tıfıl mimarların övünmesi, ben yaptım bu projeyi demesi gerekirken biz başarımızı olgunlukla karşılamayı başardık...
Ama o...

Evet ofiste bi Mimar Sinan var bide o dalgasını hak eden bi haddinden fazla burnu büyüklük yapıyorsun...

Ve kimse sana bunu söyleyemiyo...
Benim biraz daha tepem atarsa istifa mektubumu verirken sana gerçekleri haykırmaktan korkuyorum...
Cenaze namazına gelmeyecek kadar ııyyk olmuş durumdayım.
Kariyerimin en önemli mihenk taşısın ama hatırlamak istenmeyecek bir taşsın!
Sadece kendini düşünen, anlayışsız bir adamsın...
Acıdan-sevinçten başına gelemdikçe anlamayan bir adamsın...

Eveeet sen, şirinlerdeki şu canisin... Neydi adı... Gargamel!
Gargameliiim beniiiiiiiiiiiim, senide, mimarlığınıda, çevrenide, yaptığın işleride yemek istiyorum, ama kan akmasın istiyorum...

Burdaki işim bittiğinde umarım bir daha karşılaşmayız...
O tarihe kadar sabır, sabır, ya sabııır... Sen harika bi miamrsın, evet yaptığın şu işler var ya, kimse yapamaz... Sen olmasan bunlar olmaz, bu hale gelemezdi hiç birşey... Sen varya sen... Eğilin önünde...

;)

14 Aralık 2009 Pazartesi

Genç Victoria...

12. İstanbul Uluslararası Sinema-Tarih Buluşması kapsamında pazar günü buz kesen soğukta popomu zar zor sarıp sarmalayıp Victoria'yı izlemeye gittim...

Tarihi-belgesel filmlerini seviyorsanız birde İngiliz hanedanlığına ilgi ve alakanız varsa izlemenizi tavsiye edeceğim bir film.

Gösterimi bittince nerden ve nasıl bulursunuz bilmem ama izleyin...

Çocukluğundan ilk çocuğu olana kadar ki dönemi anlatıyor film. Tam eee derken film bitiyor ve bööö oluyorsunuz...

Prenses olmanın o kadar da kolay bişey olmadığını, ve kraliyet ailesi olsanızda mavi kanınız olsada aile kavgalarının olduğunu öğreniyorsunuz...

Bir sahnede adamın biri 'aileller olmasa herşey ne güzel olur' dedi... Evet hem onlarsız hem onalrla olamıyor işte. Koca kral sarayında ki kullanamdığı odaların kardeşinin karısı tarafından kullanılmasına olaya çıkarıyor... Be manyak adam kadın 17 tane oda kullanıyormuş sarayda 100 küsur oda daha var... Bütün ülkenin sahibisin leeeen...Demek istiyorsunuz ama işte kralda olsanız kalsik aile arası mal kavgası yapamdan duramıyorsunuz :)))

Bir karaliçeyle evli olmanın zorluklarınıda öğrendik filmde...
Kocasıyla tartışıyorlar ve adama heeeyt sen benimle nasıl böyle konuşursun ben kraliçenim diye kafa tuttuğu sahne filmden sonra sıkı geyik çevirmemize neden oldu.

İçimizi ısıtmak için Beyoğlu Saray'da tavuk suyu çorbalarımızı hüpürdedirken çıtır arkadaşım Murat ve benim karaliçelerin seks yaşamı üzerine yaptığımız geyik annem tarafından pek hoş karşılanmadı:

Düşünsene hatunu organzm edemedin kelleni uçurtur...
Hi ho hooo...
Erkek olsam wallah bi kraliçeyle yatamazdım... Korkudan pipim içime kaçardı...
Hi hoyoyt...

Oziiiii...
Efendim anne...
Neler konuşuyosunuz öyle...
Gerçekleri... En ufak bi tartışmada kocasına hööyt kraliçeyim ben diyen hatun kimbilir yatakta neler yapar...
Cık cık...
Anne düşünsene elindeki gücü...
Çorbanı iç çorbanı...
Ehi ehiii... HÜüüüüüp...
Sapıklığı bırakında, baharda Londra'ya gidelim...
Peki anne... Orda devam edebilirmiyiz sapıklığımıza...
Cık cık...

Annemi bayağı bi deli ettik...

64 yıl hükümdarlık yapmış avrupa'nın anneannesi... Benim sevgili Victoria istasyonum, Victoria and Albert Museum'ım... (girip etkinliklerine bakın diye şey ettim)...

Bu arada Buckingham Palace'ta ilk kalan hükümdar oymuş... İnşasının bitimi onun kraliçeliğinin başlangıcına denk gelmiş...

Yaaa...

Yine bu arda dün akşam History chanel'ı izlerken öğrendim, Londra köprüsü enşıınt dilmiş. 60'lı yıllarda yıkıp yeniden yapılmış. Eski orjinal köprü Amerika'da Arizona'da çölde insan eliyle yapılmış bir nehrin üstündeymiş... Köprü yenilenirken şehirciler eski köprüyü satalım demişler ve Amerika'lı bir emlak yatırımcısı köprüyü alıp 3 senede Amerika'ya taşımışmış...

İlgilisine bilgilisine...
Baaay... ;)

10 Aralık 2009 Perşembe

Azgın evli tekkeler...

Kocaman adamları hiç anlayamıyorum... Hoş illa anlamakta derdim değil ya neyse...
Antropozunu küçük küçük çapkınlıklarla atlatmaya çalıştığını bildiğimiz koca abi, altatma ve yakalanma üzerine bir teori sunuyor bize...

İş üstünde yakalansan bile inkar edeceksin diyor !!!
Ben yanlış gördüm kıvamına getireceksin diyor karşı tarafı...

Bu yaştan sonra çocuklarımın analarını terk etmem amma velakin çiçek koklamayada devam ederim mantığında abi...

İğrençsiniz demek istiyorum ama diyemiyorum...
Evlilikte o şu bu bitmiş... Ama sürüyor... Bu yaşyan sonra yeni bir hayat yerine göz yumularak, affedilerek aynı hayatın devam ettirilmesi amaç...

Ama yani ıııyk yaaaa !

Çok param olsa diyor, eşime ayrı ev ve para veririm sende bi çıtırla yaşa derim diyor...

O noo yani...
Yıllar sonra bu noktaya mı geliniyor yani?
Emeklilik parası yerine, ilerde ayrı aşk hayatları yaşamak için mi para biriktiricez yani?

Aç erkek milletinin çükünü kesmek istiyorum! Üzgünüm bunun daha kibarcası yok!
Bir zamanlar güzellik yarışmalarının birinde dereceye girmiş benden çıtır hatun bile kocasının doymazlığının kurbanı olabiliyorken, güzelliği tesillenmemişler, saçlarını süpürge edip hayatı paylaşmış olanlar napsın?

Ay yeter herif benim üstüme çıkacağına başkasının üstüne mi çıksın mantığı?
Boşanmayalım, bilmeyeyim ama ne halt yerse yesin mi?
Yaşlılıkta bir yoldaş mantığı mı?

Be adamlar ne dir bu her deliğe girme arzusu ve tatminsizliği ?
50'de hala çıtır ve yasak aşk peşinde...
Toprak'a kızmamak lazım... Zaten çoğunluk olarak kadınlar tepki gösterdi 70'likle 18'likin aşkına...

Çok pis yakalandım diyor ama inkarla paçayı sıyırdım...
Canım benim, ben olsam pipini kesip eline verir, şimdi daha rahat delik avı yaparsın, pantolonunu indirme zahmetin ortadan kalktı derdim...

Ama kadın dememiş...
Ah kadını her gördüğümde ben utanıp alı al moru mor oluyorum...
Adamın yediği haltları bildiğimden adam yerine ben utanç yaşıyorum...
Gün içinde aşkıyla civelekleşip sonra karısına bişey olmamış gibi sarılıp bizimle keyifle muhabbetler etmesi midemi bulandırıyor... Bişey değil bi gün kusucam üstlerine...

Marifetmiş gibi birde çapkınlıklarını anlatmıyorlar mı?
Ah bide kadınlar bişeye benzese...
Wallah billah 20 hatta 30 küsür senelik evlilik sonrasında benim başıma böyle bişey gelse tüüüüh diye suratına tükürür zevksiz adam diye terk ederim. Bari biraz bişeye benzeseydi !

Tabi kadın ve erkek mantığı farklı işliyor...
Kadının aldatmayı seçtiği adamda muhakkak bir artı durum söz konusudur...
Ama erkekte ufaklığın başını sokacağı her hangi bir sıcak yuva olsundur...

Aldatan aldatana...
İğğğreeeenç...
Bana ne bize ne de... Bir şekilde o hatunlarla ve eşleriyle karşılaşıyoruz işte... O zaman oluşan rahatsız hissiyat durumu çok kötü oluyor. Samimiyetten uzak bayağı bir ortam... Görüşmek istemiyorum desem sebep senin ufaklık desem hödööö dicek adamlar... Sana ne oluyo? Doğru bana ne oluyo da pek etik olmuyo durum o bakımdan...

Yaş ilerleyince evliliklerde 3 maymunluk sendromu oluyor sanırsam...

Tek eşlilik insanlara göre değil diyenler bence erkekleri kastetmişler ama açık açık diyememişler...

Karılarda da akıl yok anasını satayım... Bilmem neresine ak düşmüş heriflerle seks ne kadar güzel olabilir ki?
Tecrübe mi?, para yeme mi?, babişko arayışı sendromu mu?, ben bilmem kimi götürdüm naber zaferi mi?

Iyyyk ıyyyk ve ııııyk !!!

Erkeklerin hepiciğine bi aparat taksak delik arayışları biter mi acep?

Ortalık azgın tekelerle dolu...
Ah ah ben ne dim hemcinslerime... Bunları bu hale getiren bizleriz yahu... Yapmayın etmeyin, kendilerini bi .ok zannettiriyosunuz be yaw!
Koşullarına, cüzdanlarına, şartlarına ve aynaya bakmadan neler yaptırtıyosunuz şunlara...

Beyler, erkek= doğruluk, dürüstlük ve cesarettir. Her türlü haltı yiyip inkar etmek pek erkekliğe sığmıyo be gülüüüüm...

Eminim bi hatun yakalansa inkar etmez yüreklice canım çekti yaptım der. Sonuçları ne olursa olsun...

İş ve özel yaşamımda tanıdığım tüm 40 sonu- 100 yaşları arasındaki evli erkeklerden midem bulanmaktadır efem.

Öööğğğğ öööğğğğğ öööğğğğ... kusmuklarımı kabul ediniz efeeeem... Sizlere daha güzel bi hedeye düşünemiyorum...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Değişim...

Farkındalık levelım artmış durumda.
Ya yeni yaşımla alakalı yada doğum günümden 3 gün önce yaşanan ölümle...
Nedeni nedir bilinmez ama insanlara ve ilişkilere karşı bi farkındalık durumu söz konusu...
Herkes sanki şeffaflaştı ve ben onların içlerini görüyorum sanki... :p
Mecazi anlamda canıııım, kafayı yemedik merak etmeyin !!! Alt tarafı 3+7=10 olduk! :)))

O kadar yalan-papmacık-ikiyüzlü yaşıyoruz ki hayatımızı...
Kimse kimseye gerçek düşüncelerini-hırslarını-üzüntülerini söylemiyor...
İçinde birikenlere rağmen hayatı devam ettiriyorlar...
Kıskançlıklarla, öfekelerle, çekememelerle...

Bana bi ııyyyk hali gelmiş durumda.
Genellikle her cenazeden sonra bunu hissederim ama şayet benim veya bir yakınımın değilse bu his gelip geçici olur... Ama busefer olamadı malesef... Yakın arkadaşlarımın anneleri o çok bildik kendi cenazelerimdeki ııyyyk hissini hissettirdi.

İyi ve kötü günde insanlar orda olmalıyız mantığıyla gelirler. Sevselerde sevmeselerde genlerimize işlemiş olmalı-bulunmalı durumundan bir sürü insan geliyor... Ne kadar yapmacık ve yalan ahlama vahlamalarla... İlla sarılıp bak ben geldim, burdayımı ıspatlar...

Asıl eylem gerçekleştirilecekken hepsi yokoluyor... Sonra bir daha ortaya çıkıyorlar...

Edilen muhabbetler, gülüşmeler... O nooo ki oo noooo...
Arkadaşların çoğu ortak olunca birden bunca insanla görüşmem şart mı oldum?
Anneleri için başsağlığı dilenirken takınılan yalan tavır benimle başka bir şeyi paylaşırkende pekala takılabilirdi hatta takılıyordu!!!

Daha ne kadar 3 maymunu oynayıp, salağa yatıp, ciğerini biliyorum ama sen çok iyi sakladığını sanıyosun şimdi bunu ortaya çıkarsam rezil olacaksın, senin rezil olman benim pek bi işime yaramayacak o yüzden anlamamış gibi yapıyoruma devam edecektim?

Daha ne kadar sahte sevinçlerini, mutluluklarını paylaşma rollerinde oscarlık yardımcı kadın oyuncu rolünü alacaktım?

Acıdan sevinen, iyi ve güzeli kıskanan, açık olmayan bi sürü insan !!!
Hepimizin sosyal hayatı ehi ehiler üzerinde kurulu...
En can dostlarımıza bile yeri geldiğinde yalan tavır takınmak zorunda kalabiliyorken neden can olmayanlara takınmayalım?

Bilmiyorum bir anda herkezin bir şekilde rolleri çözüldü... Ağızlarından döküleni değil içlerinden söylediklerini duymaya başladım...

Ve birden kiminle neden arkadaş olduğumu düşünmeye...
Ve benimle neden arkadaş olduklarını...

Ve birden size benim ihtiyacım yok oldum.
Farkındalık boyutum tavan yaptı !!! :)))

İnsanları karşıma alıp açık açık yüzlerine söylesem ne değişek ki...
Kendilerince bir doğruları var... Ve bunu uygulamaktan vaz geçmeleri zor... Çünkü herkes birbirine böyle davranıyor...

Kırılıyorlar ve kırılma nedenlerini söylemiyorlar...
Ulan müneccimmiyiz hepimiz? Söyleki bilmeden yapıyorsa birdaha yapmasın! Bilerek yapıyorsa hayatındna def et kurtul!!!
Bir yere-bir yerlere ait olmak içinse dostluğun gel açık açık sebebim bu de! Kaşında ki seni aaay benimle arkadaş oldu sanmasın!!! Maksadının o ortama girmek olduğunu söyle sokalım, yalansız dolansız!!!
Bir adamdan hoşlanıyosan gel açık açık ben bu adamdan hoşlanıyorum sizin durumunuz ne diye sor. Ortada sebep yokken saldırma! Bizde noluyoo leeeyn olmayalım. Dünya ahiret bacımızdır abi, tepe tepe dene şansını diyelim.
Dinlemek istemiyorsan, sorma... İlişki düzeyini iyi ayarla ki millet sana gelmesin...
Empatiyi bir deneseniz... Karşınızdaki de insan...
Dedikodu malzemesi olarak muhabbet etme... Sanıyormusun kimse senin hakkında konuşmuyor...sadece sen yapıyorsun dedikodu...

Mesleki defom gözlem yeteneğim...
Yukarda saydıklarımın çoğu gözlemlerim...
Cumartesiden beri bir kenara oturup izliyorum... İzlediklerim en komedi olandan daha komedi...
O noooo modundayım...

Uzun zamandır bu riya ve gerçek olmayan durumlar rahatsız ediyordu... Minumumda tutuyordum ilişkileri...
Şimdi tahammül sınırımı çoktan geçmiş durumdalar...
Şöyle bi düşündüm ve kafamdan bi liste yaptım... Hangisine ne için ihtiyacım var diye...
Pek yok hiç birisine...
Bi süre birbirmizsiz yaşayabiliriz... Hatta sonsuza dek! :) De sosyal hayat kanunları sebebiyle ehi ehi yapmalıyım... Hepimizin yaptığı şeyi...

Ama bi süre bu ehi ehileride yapmadan yaşamak istiyorum...
Yalan ve riya depom bi boşalsın... Yenilerine yer açılsın sonra...

Hayatta değişmeyen tek şey değişim...
Bu aralar çevremdeki bir sürü insan bir değişim halinde...
Yıldız hareketleriyle mi alakalıdır bilmiyorum ama herkes değişimde...
Benim değişimimde sanırsam farkındalıklarımı uygulamaya geçirmek olacak...
Bir sürü ilişki sil baştan yeniden yazılacak...
Ve bunun sebebi bir cenazede oturup gözlem yapmak... :))

23 Kasım 2009 Pazartesi

Birsen teyzeme...

Müthiş bir insanı kaybettik...
Cumhuriyet Mimarlığında kilometre taşı olmuş kadın mimarlardan,Restorasyon alanında faaliyette bulunan mimarların ablası, Mimarlık Vakfı’nın ve Sandığının kurucu üyelerinden, dostlarımın annesi, benim hep birlikte çalışmayı arzuladığım patron adayım, akşamüstleri sohbet arkadaşım...

Onunla ilk tanıştığımda bana çok sert gelmişti...
Amanın olmuştum, bu hatunun yanında çılgın bediş olmamalı...
Çünkü sonderece otoriter bir duruşu vardı...
Kocaman eşşeklerde olsanız üniversitenin koridorlarında görünce korkup kaçacağınız profesörler gibiydi...
Ama yanılmışım...
Ben ben olmadan 2dk. duramadığımdan, tanıştıktan yarım saat sonra onu güldürmüştüm...
Gülünce rahatlamış ve ohh ya yanınızda kendim olmak istiyorum demiştim...

70'lik arkadaşımızdı o.
Benim için meslektaşım olması ve tecrübeleri önceleri çok önemliydi... Sonra hayat tecrübeleride önem kazandı.
Arkadaşlarım ne kadar şanslılardı, bu kadar kafa ve aydın bir anneleri olduğu için...
Ama klasik evlat-anne sendromu onlarda da vardı...
Birsen teyzem anneler bazen uzak durmalı, susmalı derdi... Kabahat hep bizdedir...
Canım benim...
Nasıl inceden inceye laf dokundururdu...
Arif olan anlar misali...
Ama benim eşşekler anlamak istemezlerdi...

Ah ah oğlundan ne çekiyordu... Evlatçııııım diye başlardı... Ama oğlan anne ya işim var şimdi uf derdi.
Kız, oğlanın derdinden bıktım git oğlunla hallet derdi...

Evlatlarına düşkün, son ana kadar onların yanında...
Kendi dönemiyle şimdiki dönemi kıyaslamayan...
Çağına ayak uyduran...
Bu yaşta Auto-cad kullanmayı öğrenmiş, hala daha şantiyelerde koşturan, tasarlamak, üretmek için çabalayan...
Yılmamış...
Kaybetmiş, kazanmış, umutları gitmiş, yeniden umutlanmış gerçekten yaşamış bir çınardı.

İstanbul hanımefendisiydi...
Ah topuklu ayakkabılarına bayılırdım.
Önemli toplantısı varsa nasıl şık giyinirdi... Elinde de hep dünyayı sığdırdığı kocaman çantası...

Cafe'de hep sol köşede otururdu...
Zarif bir şekilde bacak bacak üstüne atar, bir kadeh şarabını içerdi.
Mekanda yaşlı birisi varmış hissini vermezdi... Herkes bir şekilde onunla dost olur, sohbet ederdi...
Fikir alışverişi yapılırdı...
En marjinalinden en mutasıbına kadar herkesle arkadaş olurdu.
Yargılamazdı.

Bana Ozy demek başlarda zor geliyordu ona.
Ah kızım diyordu diyemiyorum...
Kimse adımı söylemiyordu bana...
Ozy halleder dediklerinde o kim diyordu...
Benim Birsen teyze derdim...
Doğruya sensin...
:)

Ben arkadaşımı keybettim...
Hastalanıp hastaneye yatmadan önce çocuklarından çok onunla vakit geçiriyordum.
İş çıkışı kafeye uğruyordum ve o orda oluyordu...
Başlıyorduk sohbete...
Ben dert yanıyordum... İşimden, annemden, ilişkimden...
Bana sabret diyordu... Annle beni bir buluştursan bir konuşsak, ona anlatsam bazı şeyleri diyordu...
2 evlat yetiştirmiş, neler neler yaşamış bir annenin tecrübelerini benim deli fişek annamle paylaşmak istiyordu...
Ama benim anam inat edip buluşmalara gelmiyordu... Biliyordu söyleneceklerin doğruluğunu...

Bir kaç sene önce birlikte mimarlık gününün kutlamasına gitmiştik.
Nasıl keyif almıştım.
Bütün arkadaşları Türk mimarlığının önemli şahsiyetleriydi...
Mesleği bu güne getirenler...
Çok keyifli ve çok özeldi...

Patronumu tanıyor ve bana çok üzülüyordu.
Bana sabret diyordu. Bir iş alayım kurtulacaksın...
Sizinle çalışmak çok isterim diyordum. Para-mara istemem... Sizin tecrübeniz, sizden öğreneceklerim bana yeter...

Şimdi geldi aklıma... Bi avrupa truna çıkamadık ! Ah sizin evlatçığınız yüzünden... Durumlar biraz daha iyi olsun birlikte seyahate gidelim derdiniz hep.

Yapamadık Birsen teyzem, yapamadık...

Sizi Hazirandan beri çok özlüyordum...
Şimdi daha çok özleyeceğim...
Evlatlarınız bana kızacak ama siz daha iyi bir dosttunuz...
Biliyorsunuz çocuklarınızı, bir allahın wahşi kadını ötekisi tembeli... :)
Şaka bir yana, merak etmeyin onları... Onlar bizelere emanet...

Kaç yaşında olursanız olun yaşanacak bir sürü şey oluyor...
Umarım gözünüz arkada kalıp gitmemişsinizdir.
Siz çok yüce bir insandınız kırgınlıkları, üzüntüleri, gerçekleşemeyen beklentileri aşmış olduğunuza inanıyorum.
Geçmişle düşman değil dosttunuz...

Ameliyata gireceğiniz gece bana verdiğiniz nasiyat kulağımda hep küpe olacak...
Hasta yatağınızda bile zarifliğinizi bırakmadınız hiç... Kızınıza hiç anana çekmemişsin diye takılmıştım. Hatun yatakta bile nasıl usturuplu-kadın kadın oturuyordu bizse sanki sokak seserileri gibi... :)
Teşekkür ederim Birsen teyzem, yaşanmışlığınızla hayatıma kattıklarınız için, sizi tanıyıp paylaştığımız güzel ve kötü anlar için... Beni dinleyip bana yol gösterici olduğunuz için... Mesleğime beni yeniden aşık ettiğiniz için...

Elinizde poşetlerle pasajın köşesinden belirmenizi, köşenize geçip çantanızdan akşam üstü nevalenizi çıkarıp bize ikram etmenizi ve her telden yaptığımız sohbetlerimizi çok çok özleyeceğim...

Güle güle...

20 Kasım 2009 Cuma

Hapi bööört meeee...

37 sene önce bu gün doğdum.
Bir kış çocuğuyum...
Hoş yaz, sonbahar, kış, ilkbahar çocuğu olunca ne fark ediyor bilemiyorum ama... :))

3 ve 7 en sevdiğim sayılardandır. İkisinin toplamı ise en bi en sevdiğim...

Bir ay sonra en sevdiğim yıllı sayıya gireceğiz. Yaşımın sayılarının toplamı ve girdiğimiz yıl aynı olacak !!!

Yupppiii !!!

Sevinecek ne varsa? :p


Yeni senenin ve yeni yaşımın bana çok çook uğur ve güzel şeyler getireceğine inanıyorum.
Tüm geçmiş sayılarımı pardon yaşlarımıda sevgiyle anıyor ama 37 kadar keyif vermediklerini kabul ediyorum.


Yaşım büyüdü diye panik olmam gerekirken ben 'ehi ehi sevdiğim iki sayı oldum' şeklinde bir sevinç içindeyim...

:)))


Kendime güzel şeyler diliyorum...

Sağlık, huzur, mutluluk, imkanlarımın artmasını, sevdiğim insanlarla çevrilmiş olan çevremin daha sıkı bir sevgi ve dostluk çemberi halini almasını, sevdiklerimle yaşamayı onlarla keyifler paylaşmayı, dünyayı keşfetmek için gezip tozmayı diliyorum... :)


Daha güzel, daha mutlu, daha aydınlık, daha belirgin günler diliyorum...

Geçmiş benleri sevgiyle uğurlayıp yeni bene kucak açıyorum...
İçimdeki umudu, çocuğu, innaçları, temizliği yitirmeden keyifle yolumu almak istiyorum...


Çok megolomanca olacak ama kendimi herşeyimle çok ama çoook seviyorum.
Huylarımla, huysuzluklarımla, başına buyruk yaylığımla, özgürlüğüne deli düşgün Amazonluğumla...
Taransalarda hep darma dağınık olan bana tek tek beyaz teller hediye etmeye başlayan olgun bi kadından çok afacan bi velet olmamı devam ettiren uzuuun saçlarımı, erimeyen göbeğimi, ilk okuldan bu yana önce gözlük sonra lensli olmama neden olan açık olmayan kahverengi gözlerimi, mesleğimi icra ettiren hala yenmekten kurtulamayıp, tüm manikürcülerin zaman zaman acıdığı ellerimi, boyumu olduğundan daha uzun gösteren kürdan bacaklarımı... kısaca ruhuma hayat veren bedenimi...
Herşeye merak sarıp sonunu getirmeyip sıkılan yapımı...
Yerimde duramayıp ruhuma göre esmemi...
Takmaz takarlığımı...
Vurdumduymaz imajımın altındaki buz dağlarımı...
Hayatın getirdikleriyle geyik yapabilme yetimi...

Çılgın bediş lakabını almama neden olan bence çılgınlık olmayıp ama millete çılgınlık gelenleri yapma yetimi...
Kocamaaaan saf, temiz, iyi niyetli sevgi ve aşk dolu yüreğimi...
Kin tutmaz, kurcalamaz, yargılamaz, olduğu gibi olan...
Beni ben yapan özel-tekil-şahsıma münhasır olan herşeyimi...


Yani nefis bi insanım kısaca! :p Ben kendimi, siz beni sevmeyipte kimi seviceeeeez? :pppp


Güzel gel yeni yaşım...
Hiç olmadığın kadar iyi gel...
Bana yeni ufuklarla, zenginliklerle gel...
Beni çoğalt...
Hem kendim hemde çevrem için ışık olmamı sağla...
Yüzümü daha çok gülümset...
Eski ve yeni benlerin güzel uyumu ol...
Yaşlanmak olma... Gelişmek, güzelleşmek, çoğalmak ol...
Arzu ettiklerimi kocamaaan kırmızı bir kurdelaya sarılmış hediye paketiyle getiren ol !
Mutluluğum ol...
Unutulmazım ol...
Ben ol...


Hoş geldin...

Meraklı kediler

Türk milletinin alakalı olsun olmasın herşye burnunu sokmasına gıcıkım!!!
İlla herşeyi öğrenicez!
Sana neeeeeee !!!
Cık olmaaaaaz, öğrenmezse bilmezse animallah bi yerleri şişer, çatlar, patlar yoksam !!!

Klasik müzük icra eden bir çift var.
Hatun bir üniversitede geleceğin sanatçılarını yetiştiren başarılı bir piyanist, kocasıda İstanbul'un önemli orkestralarında baş kemencı olarak görev alıyor...

Mahallemizin gizli saklı bir yerinde her ay, yer altında son derece güzel konserler verilmekte. Bu çift bu etkinlikleri düzenleyen kuruluşun sanat danışmanlığını ve orkestra yönetimini yapıyor...

Herkes tarafından beyeniyle izlenip, takdir görüyorlar, çocukları sanki izleyicilerin torunu vs...

Geçen kış ne olduysa oldu, sahnede ışıl ışıl parlayan, uyumla eserler icra eden çift ayrıldııııı...
Hemen dedikodular başladı...
Fısır, fısır, kısır kısır...
Aaaa adamın sevgilisi varmış...
Ayyy vah vah... Pek bi efendi duruyodu ! (Hödööö efendi duran insanlar aşk-meşk yaşayamaz mı)
Yazık kadına...
Çocuklarına hele çok yazık...

Klasik ah vah olayları...
Bayılırız ahlanıp vahlanmaya...

Sahnede ki uyum demek ki ev yaşamlarında yoktu. Adam evliyken gidip bir başka hatunla aşk yaşamaya başlamıştı, ohaydı, çüştü ama bu onların özeliydi. Kimse neyin ne olduğunu bilemez kimseye laf söylemek düşmezdi.
Belki kadın kötüydü...
Belki adam...

Bize neeeeeeeeee?
Evet bu kadar uyumlu, başarılı ve sevilen bir çiftin ayrılmasını kimse istemiyor anlıyorum ama dün akşam konserin arasında bir hatun öyle birşey yaptı ki ohaaaaaaa oldum !!!

Ayrılmışlar ancak sanat yaşamlarını uyum içinde devam ettiriyorlar... İlkokula giden bir oğulları var. Sahnede olmasa bile özel yaşamlarında görüşmek zorundalar... Nasıl başardılarsa başarmışlar dostça üretmeye devam ediyorlar hala... Harika birşey onlar adına...

Amma velakin Türk milleti kim kiminle nerde ne yapıyoru öğrenmeden rahat durabilir mi?
Duramaaaaz !
Yanımızda oturan ex banka emeklisi hatun arada çekmiş çocuklarını sorgu sual yapmış !!!
Baban nerde kalıyor?
Siz nerde?
Görüşüyomusunuz? vs...

Ara bitti geçtik yerimize ve hatun iğrenç bir alçaklıkla öğrenip rahata ermesini sağlayan bilgileri bize satmaya başladı !

Anneyle oğul ortaköydeki evde kalıyorlarmış...
Adam annesiyle kalıyomuş, çok ama çok çirkin evli bir kadınlaymış ilişkisi... Oğlan babaneye gidiyomuş babayı görmeye vs...

Çüüüüş yani çüüüş !!!
Gelmişsin 60'na... biriside senin torunlarını böyle sorgulasa hoş mu olur?
Küçücük çocuk, safça sizlerin gösterdiği ilgiyi, sevgi zannediyor, sizlere hürmetinden geliyor yanınıza ve sizde çocuktan al haberi oynuyorsunuz !!!

Babam öldükten sonra bir takım teyzeler banada aynı oyunu oynamışlardı.
Neden öldü?
Nerde öldü?
Neyle geçiniyosunuz?
Babanın ailesi ilgileniyomu seninle?
Annen yeniden evlenecek mi?
Ayyyy yetiiiiiiim !!!
Hödöööö? Kim yetim? Ben mi? O nedemek? Anneeeeeeee bunlar ne diyo yaaaaaa...

O zamanlar tabi ki ebenin... bilmemnesi demeyi bilmediğim yaşlardı... Babam öleli 1 ay olmuş hatun annen evlenecek mi yeniden diye soruyo? Heee babam ölmeden önce annem yeni koca ilanı vermişti, yavaş yavaş görüşmeye çağırıp değerlendiriyoruz cici babaları !!! Töbe töbeeee... :)))))

Neredeyse üniversite bitene kadar ben babam hakkında hiç konuşmadım insanlarla. Çoğu insan babamın öldüğünü rastlantı eseri öğrendi.

İnsanların abuk ve terbiyesiz sorularından kurtulmak için çok domuzca davranışlar sergilemeye başladım. Bana saygısız, büyüklere karşı nasıl davranıyor vs. dediler... Ben kabahatliydim... Aile sırlarımızı ifşa etmediğim için... Bir dönem adım yabani çocuğa çıktı ve babasızlığımdan dolayı tepkisel davranışım sandılar... :)))

Kim ne sandıysa sandı... Baba öldükten 1 ay sonra kimse ağzımdan tek kelime alamadı... Dün akşam ufaklığa yaşattıkları iğrenç-iki yüzlü-duyarsız davranışlar geçmişteki meraklı teyzelerle yaşadığım kötü anılarımı canlandırdı.

Noldu rahata erdin mi? Kaşıntın geçti mi?
Orda kaç senelik bi yuva dağılmışmış, çocuk yeni bir yaşama alışacakmış mış kimsenin umrunda değildi...
Eminim babanın birlikte olduğu kadın ve kocası hakkında daha fazla bilgi soramadıkları için kaşıntıları geçmemiştir.

Elalemin hayatından, acılarından, trajedilerinden nasıl keyif alıp günlere meze yapan bir toplumuz ya...

Ayıp ya ayııp !!!
Kimsenin hayatıyla ilgili soru sormam. Merak etmem. Etsem bile sormam!
Herkesin hayatı kendinedir.
Öğrenipte elimden birşey gelmeyecekse bana neeeeee !!!

Ama olmaaaaaz, fısır fısır o bilgiyi kulaktan kulağa taaaa fizan'a kadar iletmeden Türk milleti rahata ermeeeeeeez !

Çüşünüüüüz !!!
En kısa zamanda çocuklarını tembihlesinler diye bir uyarı yapmayı planlıyorum. Dün gece fırsat bulamadım.

Kıssadan hisse, biz bence iki yüzlü, meraklı ötesi, herşeye lüzumlu lüzumsuz burnunu sokmayı seven iğrenç bi milletiz !!!

Kendi işinize baksanıza yaaaa...
Kimsenin bi boku beni ilgilendirmiyor, kimsede benim bi bokumla ilgilenmesin !!! Kimseylede ilgilenmeyin lütfen, ne demişler; gülme komşuna bir gün gelir başına !!!

18 Kasım 2009 Çarşamba

2. The Big Bang Theory... :))

Tarih tekkerrürden ibarettir noktaaa !!!

Aylar önce yaptığım alışverişler için ne o çeyiz mi düzüyosun diyen hatun aylar sonra benden beter bir halde alışveriş çılgınlığı yaşamakta...

Dün akşam üstü evimde keyif halindeyken aradı hadi kahve içelim dedi...
Üşenmeden kalktım gittim, sohbet sohbeti açtı anaaa saate bi baktık ki neredeyse bal kabağı olacağız.

Evimize doğru yol alırken yolumuzun üstündeki City's'e masumca uğramayı teklif etti... French press'e ihtiyaçları varmış efem, Esse'ye bi uğrayıp bakabilirmiymişiz... Sattlerdir Starbucks'ta oturuyoduk orda neden bakmadın oldum... Çok pahallı dedi... Sanki Esse'de ucuz olacak! Adamlar Bodum satıyolar... Gecenin 21.00'de Nişantaş Desperate Housewiveslar modunda mahallemizin lüküüüs alışveriş merkezine giriş yaptık.

Bir kaç gün önce yazmıştım, biz kadınlar bişeye el atmadan değiştirmeden rahat durmuyoruz diye...

Daha maşşallah supan allah 2 aylık ilişkileri... Ama benimki eve adım attığı 2. gün buzdolabı güccük, fırın yok diye vıdılanmaya başladı !!! Hatta geçenlerde sevgilisinin evinin bahçesinde yaptığımız mangal partisinde uzun süre konumuz bi fırınımız olsa ne iyi olacaktı !!!

Adamı nasıl etkilediyse geçtiğimiz haftasonu sonunda mini fırınları olmuş !!! Şimdi sevgili haklısın buzdolabı küçük diyormuş !!!

O noooo ki ne ooo nooooo!!!
Şşşşş sevgülüüüüü kıymetimi bil bak ! Senin ki sadece sana mum aldırtıyor!!! :p :)))

Esse'de aradıklarımızı bulamadık. Yeni mallar bu akşam geliyor yarına kısmet dediler, bizde mukadderat diyerek ordan çıktııık ve baklayı ağzından çıkardı:

Ozy'yaaa havluları çok kötüü, nevresimleride gel Linens'e gidelim dedi !
Dırınınıııııııııııııııııım !!!
Yuvayı dişi kuşun yaptığı an !
Resmen birlikte yaşamaya başladıkları an!!!

Senmisin aylar önce sevgilinin nevresimlerini beğenmiyorum diyerek gidip nevresim alıp onları teee İstanbul'dan İzmir'e taşımama eheeee çeyiz düzüyo diye dalga geçeeeen!!! :)))))

Kızıııım kadınız biz, sınırımızı, sahipliğimizi belirtmeden duramıyoruz... heyvanlar koku bırakıyo biz eşya ha haaaaaa yürü gidelim, sayende gece gece eğleneyim ! diyerekten girdik Linens'e...

Kampanya varmış...
İlk önce nevresimlere daldı...
Sonra Ozy'ya havlu istiyorum dedi...
Havlu cennetindesin dedim al...
Aslında dedi bornoz, bornoz almak istiyorum...
Yok dedim çüüüüş !!! Kızım manyakmısın önce bi gelip istesin seni sonra bi söz kesilsin... Sonra çıkarız çeyiz alışverişine...
Çeyizlik değil dedi... Bornozu çok kötü !
Leeeyn adamın hayatına ondan habersiz bu kadar müdahale edilir mi? Belkim çok seviyo eski lime lime bornozunu?
Ya Ozy ya...
Leeyn manyak karı, haftasonu babanla yediğiniz yemekte adam zaten gerilmişti, şimdi elinde bide bornozla git, sonra ben senin ühü ühüüüü sevgili istiyom Ozy'lerini yeniden dinlemeye başliiim!!! Yok öyle yağma! Hayatta elinden kaçırtmana izin vermem! İlla bişey alacaksan el havlusu al! Evet el havluları kötüydü... Çaktırmadan selpak'a silmiştim ellerimi...
Hadi hadi... Korkutmadan, usul usul canım...Usturubuyla...

Offf... ki ne oof...
O nu mu alsam bunu mu alsam...
Onun güccüğü var mı bunun bilmemnesi varmı...
Yazık, saatlerdir canı sıkılan satış elemanı bir anda süper alışveriş potansiyeli gördüğü müşterisini elinden kaçırmamak istediğinden sabırla anlatıyor, getiriyor, götürüyor, hesap yapıyor...
Bizimkisi halis muhlis kendi evini döşüyormuş edalarında bulutların üzerinde...
Bu arada sevgilisi arıyor, yiğeni onun için piyano çalıyormuş onu dinlettiriyor...
O la laaaa... Havlu standında romantizm!!!

Bendeniz ise, homur homur vaziyette...
Kendi yatak odam için beğendiğim sisley'in yatak örtüsünün çift kişiliği yokmuş, hangi mağazada var onu bulma telaşındayım!

Hep sevgilinin evine değil anacığımla yaşadığım evcazımada ilgi alaka göstermem gerekiyor canıııım ! :)))

Ev düzme ve alışveriş yapma hormonları tavan yapmış yerli malı yurdun malı desperate housewiveslar olarak saat 22.00'yi geçerken City's'i az zararla terk ettik.

El havlusu yüzünden bir insan bu kadar mı mutlu olabilir canım? Keşke bende yatak örtümü bulabilseydim bende böyle mutlu olabilseydim dicem de anam kesin bıdı bıdı edecekti... Bulamayıp almamak daha hayırlı oldu sanırsam benim için... :p

Eheee benim bi nevresimimle tealightlarıma laf eden sevgili arkadaşım nasıl bir anda benden beter ev düzme canavarı oldu ya... :))) Kadın milleti böyledir işte! Boşuna dememişler demek yuvayı dişi kuş yapar diye! Ayvayıda yedirirler, helvayıda! :)) İlerleyen günlerde çok eğlenceli alışverişlere şahitlik edecekmişim gibime geliyor!

Açkıııım mısırları al gel izleyip eğlenek! :p

17 Kasım 2009 Salı

Nescafe classic'in classic olmayan hali !!!

Sevmiyorum abi sevmiyorum işte !!!
Kullandığım ve sevdiğim herhangi birşeyin değişmesini ve sonrasında onu ya terk etmeyi yada zorla alışmayı sevmiyoruuuuum !!!

Nescafe Classic tadını değiştirdi !!!
İyi halt etti !!!

20 küsür senedir sabahları nescafe classicle güne başlarım. Senelerdir değişmeyen ister kaşıkla ister kaşıksız koyduğum bir ölçüm vardır. Bu ayarı benden başka kimse tutturamaz o yüzden sabahları kahvemi kendim hazırlamadıysam ve başka kahve içtiysem, nescafeme ulaşana kadar domuz olurum!

Ozy ozborn kullanım klavuzu 1. madde bu dur abi.
Şapkasız çıkmam gibi bişidir.
Memlekette başıma çok gelmiştir, kahveniz nescafemi derim adam haaa der... Çözülebilir tüm kahvelerin adı nescafedir Türkiye'de. Adama markası nescafemiiii diye sorduğumda bakar yüzüme bön bön ve bana ııyk bi marka getirir. Bunu yaşamamak için, yakops-makops vs. içmemek için çantamda tek kullanımlık nescafe paketleri taşırım. Nescafelerim benimle Amerika'ya kadar gitmiştir. Bu kadar köküne kadar sağdık, hastası bi tüketiciyken anaaaaaaaaaa !!!

Kahve bitti, aldım...
İçiyorum bi tuhaflık seziyorum ama çözemiyorum... Her halde benim ağız tadımda bi anormallik var diyorum... Birinci fincan bitiyor, ikinciyi yapıyorum... Her halde ölçümü tutturamadım diyorum... Cık, cık cııık !!! Çıldıracağım !!!

Bir akşam üstü Levent'e doğru yol alırken kocamaaan reklam panosunda nescafemin fotoğrafını görüyorum, tadım değişti yazıyor !

Allah sizin.... Çözemediğim anormallik sonunda çözülüyor. Neredeyse bakkalı bozuk ürün satmakla suçlayacaktım!!!

Adı üstünde classic! Classic bişi napılmaz değiştirilmeeeeez dimi? Yani çok düz mantık oldu ama her türlü konuda classic klasiktir! Modaya uysada uymasada modifiye edilmez. Edilse bile sil baştan yepiz yeni yaratılmaz. Di mi?

Malesef sabahları nescafesiz güne başlayamıyorum. Gün içinde ofiste nefis filtre kahveler tüketmekteyiz... Ancak sabahları uyanıp güne başlama keyfimi dünya üzerindeki hiç bir kahve çeşidi başaramıyordu... Artık nescafemde başaramıyor !!!

Ben biraz soğuk içmeyi severim. Öğrencilik yıllarından kalma alışkanlık. Çizim yaparken kahve soğurdu ve soğuk soğuk içerdim masanın başından birdaha kalkmmak için. Yeni tad soğuyunca daha bi beter oluyor. Sıcak içeyim desem, sıcak kahve içemiyorum !

Tamam kabul ediyorum kahve konusunda dünyadaki en bi en problemli şahsiyetim! Ama bu alışkanlık, tad ve zevk olayı... Böyle tuhaf hatta manyakça alışkanlığı olan bi hatunum napiim!!! Aslında bu huyum ve huysuzluğum marka için önemli bir gösterge-başarı olmalı. Bi markanın bu kadar tutucu, sahiplenici ve ısrarcı bi tüketicisinin olması onlar için pozitif bişey ama ooooo kimin umrundaaaaaa !!!

Çok tatsızım...
Ağzımın içinde bir çamur tat.
Sütlede flört ettiremiyorum...
Herkezin ağız tadı başkadır... Benim kahve ölçümle-tadımla kimsenin ki uymaz ama bu yeni tad öyle tuhaf ki, liseden beri şeker kullanmayan ben şekere başlicam neredeyse !!!

Bu gün tüketici zımbırtılarını aradım. Piyasaya çıkmadan denttiğimiz tüketicilerimiz var dediler. Acep benim gibi 20 küsür senelik gözünü açar açamaz nescafe classic diyenlerden mi oluşuyordu bu testırcılar?

Sanmıyorum...
Mukadderat diyip bu acımtırak-tatsız şeye alışmam gerekecek... Yada kusura bakma nescafeciğim artık filtreye başlayacağım...

Beraberliğimiz pek sonsuza dek sürecek şekilde görünmüyor...
İğrençsin, tatsızsın ve acı ötesisin !!!
Gold'una bile razıyım ama o da bi tuhaf olmuş !!!

Ben sizin değişiminize, geliştirdiğiniz tada, ağız tatları olmayan testçilerinize ne dim?

Aaaaaaaaaa mutsuzum ve sinirliyim !!!
Elinde eski ürün olan varsa sevabına haber etsin... üretim tarihi geçmiş olsada içerim... O tad, o keyif için yapmayacağım şey yok... ( O kadar da sapıklaşmayın!!! Çüüüş o kadar da değil... Henüz o akdar çaresiz dilim :p )

Eski kahve tadımı geri istiyorum leeeeeeeyn.cooooooom !!!

16 Kasım 2009 Pazartesi

Yerli malı yurdun malı The Big Bang Theory... :)

Cnbc-e’de yayınlanan dizinin dün akşamki bölümünde çaktırmadan sevgilinin evine yerleşme konusu işleniyordu.

Leonard sonunda bir sevgili yapıyor ve sevgili bazı akşamlar onda kalıyor…

Karşı komşuları sarışın fıstık Penny hatunla tanıştıktan sonra, Leonard’ın üstün ötesi zeka sahibi ev arkadaşı Sheldon hatun hakkında öyle bir yorum yapıyor ki 173 IQ’lu Leonard nasıl yani oluyor !!!

Sheldon: Çok iyi bir ev arkadaşı olacağını düşünüyorum
Penny: Nasıl yani, birlikte mi yaşamaya başladınız?
Leonard: Haayııııır !
Sheldon: Kanıtlar öyle…

Kanıtların birer birer Leonard’ın gözüne sokulmasıyla Leonard çaktırmadan ayvayı yediğini öğreniyor…

Kanıtlar çok basit; Dolapta ne olur ne olmaz diye bırakılmış birkaç giysi, diş fırçası, çiçekli nevresim takımı…Çok sevdiği ama hatun tarafından beğenilmemiş birkaç objenin uçurulması… : )

Penny daha gösterelim mi diyor, Leonard O noooo modunda gerçeği kabulleniyor! :)))

Leonard’ın başına gelenler sevgilimin başına çok önce gelmeye başladı. Lüzumlu olarak görünen şeyler alınmaya ve bırakılmaya… Ehi ehi… :)

Bu sahnenin hemen arkasından sevgiliye msj attım, ehee bizde birlikte yaşıyoruz diye… Sevgiliden gülen bir yüz cevabı geldi! :)

Bekar hayatı yaşayan ve ıvır zıvır sevmeyen sevgilime, iki kişiyken ihtiyaçtan alınan şeyler tekken ıvır zıvır olarak geliyor. Bu konuda maalesef yapabileceğim bir şey yok… :(

Bekar yaşam hoştur… Kendinize göre kurduğunuz bir düzeniniz vardır. Ve bu düzen en kolay en basit olanlardan oluşmaktadır. Ama birisi gelip bu düzene uymazsa işte o zaman sorunlar baş gösterir. Bizde de zaman zaman böyle oluyor işte… İkili düzenden yeniden tekli düzene geçmek ufak-tefek sorunlara neden oluyor… :))

İkiliyken lüzumlu olan şeyler tekken ‘ıvır zıvır’ oluyor! :))))

Dün akşam o İzmir’de ben İstanbul’da uykuya daldık, sabah oldu uyandık ve birden dizinin konusunun başka bir versiyonu çekilmeye başlandı !!!

Ivır zıvır almayı ne zaman bırakacaksın?
Ivır zıvır derken?
Aldığın fincan hiç kullanılmıyor…
Açkım, sen benim kadar yeşil ve beyaz çay içmiyorsun içsen süzgeçli fincan sana lüzumsuz gelmeyecek, hem topu topu bi tane !!! Tamam kabul ediyorum İkea’dan aldığımız süzgeç demlik zımbırtısından sonra fincanın papucu dama atıldı ama lüzumsuz değil…Ihlamur’u onda demleyip içebilirsin pekala…
Yeşil bez niye kapının arkasında asılı?
Dün sabah sen Migrostayken toz almıştım, bezi yıkamış ve kurusun diye oraya asmıştım, uçağımın saati erken olunca bazı şeyler toparlanamadan ortada kaldı…
Hııım !!!

Düzen manyağı bir adam! Burcu yay ama yükseleni başak olan bi adamdan başka ne beklenebilir ki !!! Kızamıyorum anlıyorum, başaklar maalesef böyleler !!! Her şey yerli yerinde olsun derdindeler! Bende yayım, yükselenim boğa ama yinede bende sevgilim kadar olmasa da düzenciyimdir… Amma velâkin aynı evde 7 gün 24 saat yaşamayınca bazı şeyler yarım veya eksik bazense hiiiç yapılamıyor !!! Bu kısacık bir süreye bi sürü şey sığdırmaktan kaynaklanıyor. Dün daha geç saatte dönseydim o bez yerine konulacaktı, ama maalesef konamadı ve düzen manyağı sevgilime kaldı bezi kapının arkasından alıp hemen yanındaki çekmeceye koymak !!! : ))

Sevgilim evle ilgili yaptığım şeylerden son derece hoşnut hoşnut olmasına ama, çoğunlukla tek başına yaşadığından bazı şeyler ona ekstra uğraşılması gereken ıvır zıvırlar olarak geliyor ! Tamamıyla birlikte yaşacak hiç bir şeye ses etmeyecek ve sorunlar olmayacak çünkü o zaman bu tarz şeyler onun sorumluluğunda olmayacak o sadece görsel kullanıcı olacak ve keyiflerini sürecek! :)

Mesela tealightlıklarımız altlarına ısı geçirdikleri için bardak altlığı koyuyorduk … Bir mimar olarak hiç estetik gelmeyen ve son derece beni rahatsız eden bir çözümdü. Bişi bulmak ve yapmak gerekiyordu ama bi türlü aradığım şeyi bulamıyordum ta ki geçen haftaya kadar… Tay mumda değişik boyutlarda pleksiden altlıklar buldum… Sudan ucuz, pratik ve şıklardı ve alınıp İzmir’e uçtular. Açkım önce beğendi sonra bunları kaldırmak zor olacak diye homurdandı! : ) Kaldırmak zor değildi ancak ona iki iş çıkaracaktı bu altlıklar. Önce tealightları alacak sonra onları ooooooo… : ))

Bekar bir erkek olarak olaya, sehpamızın üzerinde ki şıklık olarak bakamıyordu, toplanması uzun sürecek ve nereye kaldırılacağını bilemeyeceği bir bilmece olarak bakıyordu! Ama sevgilisi bu tür ‘ıvır zıvırlar’ için kutular almıştı ve bu kutular büfenin içindeydi. Her şeyin bir yeri vardı… Kadın birlikte yaşam belirtisi olan zımbırtılarla evi doldurmuştu ve dolduruyordu ama onlara yer bularak… Ama maalesef erkek orayı burayı açıp neyin ne olduğuna bakmıyordu! :)))

Tekli yaşam keyiflidir. Her şey elinizin altında ve koyduğunuz yerdedir. Uzun süre tek yaşadım. Bilirim bu zevki. Eve biri gelip bir şekilde düzeninizi yavaş yavaş bozmaya başlayınca aklınızdan o gider gitmez yeniden eski düzeninize getirme hayalleri kurmaya başlarsınız… Bir an önce gitsin de düzenimi kurayım dersiniz…Sevgilimin böyle bir hayali yok… Sevgilim sadece ona ekstradan zaman harcatacak şeylerle uğraşmak istemiyor. Bende ona zaman harcatmak istemiyorum ancak zaman zaman ortak kullanım söz konusu ve sonuçta ben bir kadın ve mimarım… Gidip kaldığım ve orada yaşadığım sürece birlikte zaman geçirdiğimiz ortamı ortak keyifler ve zevklerle sıcak, güzel ve estetik yapmak, arzum… :)

Sevgilide bunu takdir ediyor ama gel gör hiiiç bişi toparlamak istemiyor! :))))

Ah biz kadınlar… İsteyerek veya istemeyerek onların krallıklarına saldırıyoruz…Ve yavaş yavaş ele geçirip onları sadece görüntüde hükmeder taçlılar yapıyoruz… :))

Evet, Leonard bizde senin gibi birlikte yaşıyoruz… :) Sen bize göre biraz daha şanslısın çünkü sevgilin her akşam sana geliyor ve sana bi şeyleri bırakmadan toparlayıp düzeni sağlıyor… Ama maalesef bizde kalana kalıyor ya da bir sonraki görüşmeye…

Krallığını korumak isteyen ve ıvır zıvırlara karşı yılmadan savaşan şövalyeme… ;)

13 Kasım 2009 Cuma

Hükümsüzdür... :p

Ben kiiiim kredi kartı kiiiiim !!!
Sevgili bankalar saolsunlar bana çok güzel kartlar yakıştırmaktalar...
Amerikan eeekiiizpresi, vizanın şahı, mahı...
Hepsini kibarca red ettiğimde bana aaaaa nasıl yani bu bilmem ne diyorlar...
Biliyorum ne olduklarını ancak ben elinde parası olacak bi şahsiyet değilim...
!!!
Yani elimde para veya para yerine geçen bişi varsaaaaa özgürlüğün dibini bulurum o bakımdan istemiyoruuuuum !!!

Bankaları bi şekilde ikna etmeyi başarıp ne güzel kartsız kartsız cebimdeki nakit kadar yaşamımı idame ettirirken amcam bir yurt dışı seyahatimizde bana acıyıp, kartsız olmaz diye ek kart çıkartmış !!!

Yaw amcacım geçmişi hatırlatırım sana...
Artık büyüdün...

(Sene 92... Kıprısta öğrenciyim. Yaz tatillerimde İngiltereye postalanıp postalanıp duruyorum. Kendime beynelmineeeel bi çevre etmişim. Şimdilerde görüşmediğim ama o zamanlarda internetin bilem olmadığı çağlarda anti teknolojik görüştüğümüz arkadaşlarım var. Memleketlerine dönmeyip kışı orada geçirecekler... Ben büyük mimar olucağım okuluma dönmüşüm ama aklım onlarda... Şubat tatili gelmiş çatmış... Canım İstanbul'a eve gitmek istemiyor. Londra'ya onalrın yanına gitmek istiyorum. Ben üniversite öğrencisi büyük bi kızım kendi kararlarımı kendim verebilirim canııııım diyerekten okuldan aldığım öğrencidir belgesiyle İngiliz konsolosluğuna gitmişim... Zırt pırt gidip geldiğimden vize bölümündekilerle ahpap olmuşuz...

Dear Ozy bu sefer ne sebeple gidiyosun diyor bana...
Ben açılan ayakkabımın bağını bağlamak için yere eğilmiş laubali ötesi bi şekilde 'geçen sefer hayvanat bahçesini görememiştim, onu görmeye...' diyorum...

Peki diyor ve çakıyor 3 aylık vizeyi...
O la laaaa... Şimdi sırada bilet işlemi var... O tarihlerde ey gidi ey İstanbul havayolları vardı. En uygun Heathrow uçuşu onlarda olduğundan ( aaa şapkasız çıkmam abi gibi bişidir, başka terminale kesinlikle uçmam. Aslında BA'den başka bişeylede uçmazdım ama Kıprıstan uçmuyolardı :( mukadderaaaat ! :p ) biletimi onlardan alıyorum.

Erkek arkadaşım beni havalimanına götürene kadar İstanbul'a ailemin yanına uçacağımı sanıyor. Yani İstanbul'a uçuyorum tabi ama orda inmicem, İstanbul aktarmalı Londra yapıcaz diyorum...
!!!

Yüzünün aldığı hal nasıl nefisti, nasıl şahaneydi...
Neee hesap mı vericem leeeyn daha 20'lik bişiiim, özgürüm heeeyt !

Zevkli ama aktarmalı olduğu için yorucu bir uçuşla akşam üzeri iniyorum Heathrow'a. Valizimi beklarken telefon açıyorum amcama...

Ben Heatrowdayım diyorum...
Nerdesin nerdesiiiiiin?
Şubat tatilimi Londra'da geçiricem...
Paran var mı?
Yok kartım var!
Demek kartın var...
Çaaat !
Biiip biiip biiiip...

Amaaan diyip valizimi alıyorum ve, cebimde nakit para olmadan 1 hafta boyunca Londra sokaklarında arkadaşlarımla gezip tozuyorum!
Gözünü sevdiğimin gelişmiş memleketi... her yerde kart geçiyor yuuw ! Taksilerde bilem !!!
Nakite kimin ihtiyacı olur kiiiiiiiiiiiiiiiii !!!

Gez-toz, alışveriş yap, ye-iç, konserlere git!

Döndüğümde kartımın yurtdışında geçerliliği iptal ettirliyor. Yerli malı yurdumun malı oluyor kartım.
Bir süre sonra Benetton ve YEM Kitapevinden yaptığım harcamalar sebebiyle, ah bide Kıprıs'ta okuyanların hilesidir, nakitsiz kaldığınızda gidersiniz kumarhaneye jeton alırsınız bi 5-10 dk. takılır sonra jetonları geri verip nakite çevirirsiniz... Sebepleriyle kartım sonsuza dek elimden alınıyor...

95'ten beri ne güzel kartsız yaşarken... Şimdi amcam bana limiti eskisine göre süper ötesi olan bi kart veriyor! Ben bu kartla yine kimseye haber vermeden atlar uçağa dünyayı dolaşırım beeeea !

Dolaşmazmıyım? ı-ıh sıkar artık ! )

Büyümek mi? Eminmisin? Ben ve büyümek...
Kartsız olmaz... Türkiye'de olur ama yurt dışında olmaz... Paran-maran çalınır yada bişey olur paran yetmez... Dursun...
Peki limti ne demiştin?
...
Hödööööö? Eee kem küm eee şey bana güvendiğin için teşekkür ederim... Bu sefer güvenini boşa çıkarmicam...

O nooo o nooooo !!! Bu kart kesinlikle kullanıma açılmayacak !!! Sadece çok ama çok lüzumlu zamanlarda kullanılacak Ozy. (O zamanlarda henüz arabamı satmamıştım) Arabanın benzini biter ve cebinde 5 kuruş paran yoksa filan ancak... Anladın mı beni Oziiiiiiiiiii !!!
Heee anladım.

Evet kendi kendimi anlamıştım... Mantıklı ve olgun Ozy işi sıkı tutmuştu. 1 sene boyunca kart zarfından çıkarılmadan çekmecemde durdu...
Taki... arkadaşlarla iptal edemeyeceğim bir yemeğe gideceğimiz akşama kadar !!!
Param yoktu, vardı da yemeği efor edecek miktarda yoktu ve annemde yoktu kimseden bana birazcık verirmisiniz diyebilen bi yaratıkta olmadığımdan kart kullanıma açıldı !!!

Yine uzun süre kullanılmadı...
Ama bu sonbahar ne olduysa oldu cüzdanımda duran kartı gözüme sokan bi şeytan içime kaçtı !
Normalde herşeyi nakitle alırım.
Nakitim yoksa ayırt ettiririm...

İçime kaçan şeytan yarın alacağına şimdi kartla al, nakiti amcaya verirsin şeklinde bi alışveriş mantığı oluşturdu!

Ekstrelerimde bana değil amcama geldiğinden ben her ay nakitlerimi amcama yatırmaktayım !!!
Sevgili amcam geçmiştekine çok benzer sapıtmalarım olmasada mevcut sapıtmalarıma şu ana kadar ses çıkarmıyor çünkü artık popomu onun toplaması gerekmiyor! Ben çok şükür bin şükür borcumu düzenli ödüyorum ona ama amcam yinede hazır ve nazır bir şekilde bekliyor...

Bu hafta biraz sapıttım...
Eskiden taksit maksit yoktu...
Şimdi hem erteleyip hemide bi sürü taksit yapıyorlar... Kendimi bu cazibeye kaptırdığımdan filmlerde ki elleri kolları paket dolu hatunlara dönmüş durumdayım !

Kışın aldığım bişeyin yazın giymeyeceğim halde taksidini yazında ödeyecek olmam abuk geliyor!
Yani o etek ve ceketler lüzumlumuydu?
İlla makyaj malzemelerin Shiseido olmak zorunda mı?
Network'un 10. yıl kutlamalarına digiturkle katılmak zorundamıydın?
Neden Turkcell sadece teknolojiyle uğraşmayıp sağda solda indirim yaptırtıyor?
Neden?
Neden ben kendime hakim olamayan bi şahsiyetiiiiiiiim?

Bu gidişle Audim olamayacak!!!
Hani doğum günü hediyesi olarak kendine Tiffany'den kolye alacaktın? Naaah alabileceksin artık naaaaaah ! 45'de belki !!!

Önümüzde ki ay tüm nakitimi amcama götürüp yettiği kadar toptan ödeme yapmayı planlıyorum!

Aaay uğraşamicam taksit taksiiiit !!!

Kartım hükümsüzdür, veren geri alsın yada kesip atayım, yeni bir Londra macerasına az kaldı çünküüüüü !!! :ppp

9 Kasım 2009 Pazartesi

Valçır kalçır... ;)

Sonunda klasik müzik sezonumu açtım.
Artık eskisi gibi neredeyse her akşam bir konsere gitmiyorum.
Konserler güzel güzel olmasına ama bizim millet beni ııyyk ettiğinden elimden geldiğince seçici olmaya çalışıyorum.

İstanbul'un sanatla alakalı cemiyet hayatında hep aynı kişileri görürsünüz. İyi bir gözlemciyseniz kim kimdir nedir kısa sürede çözersiniz.

Genellikle bedavacılar hakimdir bu cemiyete.
Bilet parası vermemeye çalışırlar, nerde kokteyl vardır oraya hücum ederler...
Klasik müzük veya sanat tutkunu olan bu bedavacı kitlenin giremediği nadir ve nezih etkinliklerden biri İş Sanat'ın etkinlikleridir. Kolay kolay davetiye bulamazsınız. Davetiyeyle gelenler bankanın veya iş dünyasının harbi önemli şahsiyetleridir. 10. senesini kutlayan İş Sanat size gerçek anlamda nezih ve leziz sanat keyfi sunar. Biletleri satışa çıktığı gün yurt dışındaki gibi uzun kuyruklar oluşur ve tüm senenin biletleri gün yarılanmadan biter. Annem her sene sabahın köründe bilet sırasına girer...

Dün akşam İş Sanat'ın sezon açılışı vardı.
Günümüzün en verimli sanatçılarından kabul edilen Rus şef Maxim Vengerov yönetiminde Borusan İstanbul Filarmoni orkestrası Beethoven çaldı.
Egmont Uvertürü Op.84,
5.Piyano Konçertosu, Mi bemol Majör, Op. 73, İmparator
Ve 5. Senfoni, Do minör, Op. 67...

5. Senfoni, Beethoven'ın müzikte büyüklüğünün bir simgesi olarak kabul görür. Giriş notaları çok ünlüdür.
5. senfoni bence hayattır. Hayatın kendisidir. Tutkulu ve coşkuludur. Eğitimli bir kulağa sahip olunsun veya olunmasın dinleyiciye doğrudan ve etkili bir şekilde hitap eden ve herkesin kendince dinleyip yorumladığı bir eserdir. Onu canlı dinlemek hiç birşeye benzemez... Hele böylesine müthiş bir şefin yönetiminde...

O la la... Birinci bölümü durmadan dinlemek istersiniz... Hele orkestra işimi yapar paramı alır giderim modunda değil gerçekten hissederek kendini vererekte çalıyorsa, hem müziğin hemde orkestranın tutkulu hareketlerinin ritmine kendinizi kaptırdınız mı... Bundan daha müthiş keyifli bir dinleti-deneyim olamaz...

Dün akşam kulaklarımızın pası silindi... Sezonu keyifle açtık...
Ancak sevgili dinleyici hala nerde ne yapması gerektiğini bilmiyor...
Bölüm aralarında alkışlıyorlar, elleriyle tempo tutup kendini kaptırıp mırıldanıyorlar, cep telefonundan önce nasıl yaşadıklarını anlayamadığım bir sürü tel-insanın arada çantalarından çıkarıp baktıkları telefonlarının rahatsız eden ışıklarıyla siz elinizden geldiğinice kendinizi dışarıya kapatıp o anı yaşamaya çalışıyorsunuz...

Abartılı olacak ama konser başlamadan önce birisinin sahneye çıkıp nelerin yapılması ve nelerin yapılmaması hakkında bilgi vermesi gerekmekte !!!

Kusura bakmayın ama klasik müzik kültür işidir.
Bu akşam ne varmıııış gidek izleyek mantığında izlenmez.
Orkestra-şef-çalan parça hepsi bir bütünü oluşturur.
Gerçek bir dinleyiciyseniz bir süre sonra hangi orkestranın neyi nasıl çalıp çalamayacağını bilirsiniz ve bilmemkim bilmemneyi çalamıyor diyerek gitmezsiniz...
Ama malesef memlekette aaay akşam bilmem nerede konserdeydik demek için gelen insanlarla memleketin sanat hayatı ayakta kaldığından yapacak pek bir şeyiniz olmuyor. Evinde dinlerken tempo tutması gerektiğini, cebine durmadan bakacak kadar önemli bir telefon bekliyorsa evinde oturup beklemesi gerektiğini ve artık bölüm aralarında ne kadar coşkulu ve başarılı çalsalarda alkışlanmayacağı gerektiğini öğrenmeleri gerekiyor.

Bilmem inşallah benim çocuğum o günleri görür...

Her şeye rağmen iyi dinletiler, keyifler efem... ;)

5 Kasım 2009 Perşembe

My name is Jones, Bridget Jones...

Evli arkadaşlarımı ve evli olup İstanbul dışında yaşayan arkadaşlarımı hiç anlamıyorum!
Daha doğrusu onlar bizleri anlamıyor.
Bridget Jones'un evli arkadaşlarının uzun yemek masasında ona söylediklerine benzer şeylerle karşılaşıyorum arada.
!!!

Hatun evlendikten sonra deli gibi bize evliliği övüp durdu. Ne zaman çocuk oldu ve kocasının hayalindeki ev ve çocuk işlerine yardımcı olan adam olmadığını anladı bu sefer sakın evlenmeyin, çocuk yapacaksanız kendiniz için yapın demeye başladı !!!

Son zamanlarda benim hayatım ona çok cazip gelmeye başladı.
Ne güzel geziyosun tozuyosun diyor, benim için üzülmesinler diye söylediğim pembe mutluluk ve eğlence yalanlarına kanıyordu.

Büyük bir şehirde yaşamak ve kimseyi takmadan kendin olabilmek harikaydı. Bir sürü yapılacak şey, gidilecek yer vardı. Eş-dost çeşitliydi. Takılacak kadın ve erkek çoktu...
Dışardan bakıldığında evde ağlayan yoktu, yemek bekleyen yoktu, sorumluluklar yoktu o la laydı...

Evet ilk başlarda güzeldi. Geziyoduk tozuyoduk, flörtler ediyoduk, olmayınca neeext diyoduk, next yoksa birbirimizle takılıyoduk... Amma velakin zaman geçtikçe ben ve grubumdaki bekar kadınlar artık Amazonlar gibi yaşamaktan sıkılmaya başladık. Özlemlerimiz vardı, oraya buraya tek veya kız kıza veya hayatımızın anlamı olmayan adamlarla gitmekten sıkılmaya başlamıştık.

Evliler bize özeniyordu bizde evlilere !!!
Sırtını kaşıtacağın bir adamın olması ne kadar harika diyorduk... Tek başına elbisenin fermuarını çekmek ne kadar zor biliyormusun?, çok bunaldığında sevdiğin adamın göğsüne başını koyup konuşmadan öylece durmak... Sıkıcı ötesi bir etkinlikte el ele birlikte sıkılmak, hiç dışarıya çıkılmasan bile evde televizyonun karşısında birlikte oflayıf puflamak...

Hı-hı diyor evli olan... Hı hı... Bunların hiç biri olmuyor!!!
Çüş... Sizde problem var bence.
Asıl sizde diyor.

Asıl sizde. Evet yeniden tek olmayı-özgür olamayı-sorumsuz hayatı özlemiş olabilirsiniz ama tek başına bir hayat geçirmek ne kadar zor bunu hatırlamıyorsunuz artık.
Dışarsı eğlencelerle dolu olabilir. Bir süre sonra tek başına veya arkadaşlarınla o eğlencelere katılmak bayıyor.
Herşeyi tek başına halletmek seni güçlü kılıyor ama bir süre sonra yeter diyorsun, bişey yapmasada şurda oturup beni dinleyen biri olsa...
Hayatına birisini sokmak istiyorsan birbirinden abuk ve çeşitli kadın ve erkekle tanışmak zorunda kalıyorsun. Umudunu yitirmeden bu doğru olan olabilir diyorsun... Olmayıncada züğürt tesellisi olan iyiler kapılmış yaaaa'yı diyorsun!
Seksi yemek-içmek gibi görüp ele alamayan bir bekarsan seks hayatın evlilerden farklı olmuyor!
Malesef her akşam bizde sizin gibi sevişemiyoruz!
Bizde kocanızın veya karınızın yapmadığı şeyleri sizin yaptığınız gibi tek başımıza homurdanarak yapıyoruz !
Evet sizden daha çok seyahat ediyor olabiliriz ama bir süre sonra nereye kadar tek başına veya kankilerle seyahat edeceğiz diyoruz.
Lanet kahveyi sevdiğinle içmek istiyorsun!
Lanet ülkenin sokaklarını sevdiğin adamla/kadınla keşfetmek, tek başına daha rahat istediğin gibi gezebileceğini bilsende onun nazlarını, huysuzluklarını çekerek gezmeyi istiyorsun.
Gece yatağa girdiğinde ayaklarını onun ayaklarına sarıp ısıtacak birisini arıyorsun.
Sana kıçını dönüp yatsada yanında bir nefesi duymanın nasıl harika birşey olduğunu biliyormusun?
Evet tek başına kaldığında koca yatak senin olacak. Horlama yok, tıslama yok, pırtlama yok... Ama bir süre sonra o yatak olduğundan daha büyük ve boş gelecek... Yastığa srılıp uyumaya başlayacaksın... Bir adam veya kadın sayıklamaya başlayacaksın sonrasında...

Biz büyük şehirde yaşayan bekar insanların hayatları sandığınız gibi etkinliklerle, uçarak kaçarak geçmiyor.
Bir süre sonra etkinliklerden sıkılıyorsunuz... Eeee oluyorsunuz. Sosyal hayat arada fazla geliyor. Takip et et nereye kadar...
Haftasonlarında deli gibi telefon trafiğiniz oluyor, yanlız kalmamak için program yapıyorsunuz.
Evliyken suratınıza bakmadan gazetesini okumaya devam etsede yanınızda kahve içen birisi oluyor. Günler öncesinden o kişiyle randevulaşmanıza gerek yok.
Bizde öyle mi?

Filmlerde ki bekar hayatını yaşayanlar yok mu? Vaaar... Çok arkadaşım var öyle. Ama onlarla takılmaya bütçem ve bedenim el vermiyor.
Neredeyse her akşam gözde mekanlara takıl, konserlere git, ağzının açık kalıp damlayan salyalarının göl yapacağı adam ve kadınlarla takıl...
Yapı, bütçe ve koşullar meselesi... Ben kendi çekirdek halimden mutluyum.
Dejenere olmamış küçük bir grubuz. Kimimiz evlenip boşanmış, kimimiz hiç evlenmemiş... Kendi çapımızda yaşıyoruz kendi İstanbul'umuzu... Evet belki bekarlık sultanlık ama hepimiz sultanlığımızı bir kadın veya erkekle paylaşmak istiyoruz.

Büyük şehirde yaşamak marifet değil.
Her yerde kendin olabilmek marifet.
Bekarken hayalini kurduğun şeyleri birlikteliğinde uygulayabilmekte marifet.
37 senelik bekarlığı sonlandırmanın kolay olmadığını biliyorum. Bekarlığın, yanlızlığın, kız kıza takılıp eğlenmenin, gezip tozmanın artık eskisi gibi tadı yok artık.

Malesef tek kişilik değil iki kişilik sıkıntılar istiyoruz.
Erkeksiz veya kadınsız olduğumuz için seks yapamamak değil var olduğu halde beeeea diyip yapmamak istiyoruz.
Bir süre sonra festivalmiş, bianelmiş yoruyor...
Nereye kadar valçır kalçır/kalçır valçır olucam oluyosun... Nereye kadar?

İstanbul'daki klasik müzik konserlerinde ki bekar kadın ve erkeklerin çoğu 40'na merdiven dayamış yanlızlar. Bakıyorsun kültür var, etkinlik severler ama yanlızlar. Yarısı gerçekten tutkunu olduğu için geliyor yarısı yapacak başka hiç birşeyi olmadığı için.

Evet evlenip, burnundan sümükleri fışkırarak ağlayan veletlerim olduğunda belki offf ulaan offf ne güzel gider gezerdim diyeceğim. Kocayı ve çocukları evde bırakıp gitmiş olsamda en azından o tek başına gelenlerle aynı sınıfta olmayacağım.

Biraz yaşayıp gözlemle ne demek istediğimi anlayacaksınız ama o akdar at gözlüklüsünüz ki...
Hayat paylaştıkça çoğalır güzelleşir.
Bir kadın veya adamla oturup birlikte sıkılamıyorsanız o insan yanlış demektir.
Yoksa yanlış olan hayatı birisiyle paylaşmak değil.
Hem tekil hem çoğul olabiliyorsanız o ilişki gerçek ve güzeldir.

Kıssadan hisse Büyyüük şehirde yaşayan kadın ve erkek Jones'ların hayatları sandığınız gibi kebap diiil canım.
Malesef artık klasik müzik konserlerine sevdiğimle gitme özlemi duyan bi bekarım... İstanbul veya başka bir şehir eminim sevdiğimle birlikte gidilecek bir etkinlik vardır. Hiç yoksa mimar olaraktan fotoğraf sergisi açar etkinlik yaratırım!

Kıssadan hisse bizim buraçta merak edecek bi durum yohtuuur! Desteksiz tek başımıza savaş vermekteyizdir. Sayımızda çoktur daha fazla bekara ihtiyaç yohtuuur ! :p
Heey evli ex Jones'lar sizin seks ve sosyal yaşamınızı konuşma zamanı geldi bence ;)

3 Kasım 2009 Salı

Yaşım başım nerde benim başım-aşım? :p

37'ye günler kaldı !!!
Sadece 3'ün yanında ki sayı değişecek... Topu topu olacağı bu !
Bi ..k değişmeyecek !!!
Ne öyle hissediyorum ne de öyle gösteriyorum...
O la laaaa nefis bi vaziyet dimi?
Bence de...

Amma velakin ben öyle hissetmesemde yaşımın beni dinlemeden artması çok hoş bişi diiiil !!!
Her sene aynı terane...
Yapacak edecek çok şey var, gak guk...
Hepsi fasa fisoooooo...

1 ayda girilen yaşa duyulan panik geçiyor!
O yaşa girmeden önce yaptığın liste bardak altlığı oluyor...
Yine aynı tas aynı hamam devam ediliyor herşeye...

Yaşın sorulmadıkça, kafa kağıdına bakılmadıkça aklına gelmiyor yaşın başın !

Bu sene harbiden bi değişiklik yapıp ciddi ciddi bir liste çıkarsam ve uygulasam onları aslında çok iyi olur da... Şu sıralar iş ve özel yaşamımdaki belirsizlikler sebebiyle bezgin bi kediden farkım olmadığından amaaaaaan ne işe yarayacak kiiiii modundayım !

Yani öyle bi yaşki, kutlama yapsan yapılmaz, kararlar alsan alınmaz...sevinsen sevinilmez...
Yani bi 30 gibi değil... Dönüm noktasının başı...
Bi 35 gibi değil yolun yarısı oldum üleeeeen gibi...
37 !
Sevdiğim 2 sayının yan yana gelme hali hepsi o...

Belkim köprüden önce son çıkış yaşı...
Belkim üremenin sondan önceki sayıları...
Belkim artık kariyerde karar verip bi yere tırmanıp oturmuş olma yaşı...
Belkim çıtır bi hatunun bi arkadaşıma dediği gibi 'Hım demek otuzlarındasın o yüzden leopar desenli giyiniyosun' yaşı... Ben ve leopar... Yani hayvanın boynuna tasma takıp dolandırma olabilir ama üstümde ı-ıh ! :))

Bilemedim ne yaşı ! :)))
Aslında bilipte bilememe yaşı...
Aslında kağıdı kalemi ele alıp oturup yazıp çizip kararlar alıp uygulama yaşı...

En güzel hallerimin yaşı...
En güzel mutlulukları, sevinçleri, keyifleri yaşamamın gerektiği yaş...

En güçlü, en hesapsız, en korkusuz, en yaşamak istedğim gibi yaşama yaşı...
Tecrübelerle olacakları harmanlayıp bilme yaşı...
Ucundan acık göz kremi kullanmaya başlama yaşı ! ;)))
2. dönüm noktasına 3 kalmasının keyfi yaşı... Ohhh 3 senem daha var 40'a oh oh yaşı... :p
Hala dileklerle, umutlarla mum üflememe yaşı belki ama en kocamanından son bir kez daha inanıp üfleme yaşı bence...

Bence aşkın yaşı...
Herşeye aşkın yaşı...
Son bir kez daha hesapsızca inanıp, umut edip, kanıp, olacağını bekleme, umma, sevme yaşı...
2. büyük dönüm noktasından önce gerçekten ama gerçekten yeniden genç ve çocuk olabilme yaşı...

Son bir kez daha... Söz 38'de büyücem ! Yaşım başım gibi hareket etcem... söz wallah billah...
Bırakın sevdiğim 2 sayının yan yana gelmesini gönlümce yaşayayım...
24.11.2009'dan 24.11.2010'a kadar gönlümce olma, yapma, etme yaşı...
;)
Kendimi kandırmayı ve yapmak istediklerime kılıf uydurmayı çok ama çok seviyorum...

Güzel ve kocaman bir elma şekerini yüzüm gözüm kıpkırmızı olmuş umursamadan Teşvikiye caddesinde kemirerek yürüme yaşım şimdiden kutlu mutlu ve kurtlu olsun efeeeem !

Eee ne demişler akıl yaşta değil baştadır !
İnşallah maşallah 38'de başta olacak akıl...
Olmazsa...
Mukadderaaaaat diyip o zamanda Amerika'ya uçar ve disneyde kutlarız bunu ! ;P

31 Ekim 2009 Cumartesi

Söküklerim...

9 sene önce okulu bitirip İstanbul'a döndüğümde Beşiktaş'ta tuttuğum ev için aldığım ev eşyaları ufaktan başıma bela oldu.

2 oda 1 salon evime çok eşya gerekmiyordu... Çoğunlukla yalnız yaşayacaktım... Annem arada bir gelip gidecekti... Bir oda yatak odası diğer oda çizim masam ve kütüphanemle tıka basa dolunca misafir yatağı sorununu bende açılınca yatak olan koltuklarla çözmeye karar verdim...

Mimarım ya, tasarımcıyım ya, firmalar, markalar, tarzlar işim ya... Sıradan bir koltuk almak yerine Florya'da mesken tutmuş, o tarihlerde bence hala bile en estetik ve fonksiyonel açılınca yatak olan koltukları satan Bilgili Mobilyaya gittim...

Beğendiğim koltuk çok hoş... Elbette öyle olacak İtalya'da üretiliyor teee buralara kadar getiriliyor... Alt tarafı iki kişilik 200 cm. genişliğinde sade modern bir koltuk... Baktığınızda hiç mi hiiç özelliği olmayan düz renk, çelik ayaklı bişi... Tek özelliği açılıp yatak olduğu çakılmayan bişi... Kafaya koydum alıcaaaam da alıcam... O zaman memlekette henüz İkea yok! Diğer firmaların açılıp yatak olan koltukları sadelikten uzak kaba hantal şeyler ancak İtalya'dan gelmedikleri için fiyatları normaleeeee...

Benimkiler deli oluyor... Öğrenci evimde koltuk yoktu, yer minderlerinde yatarak hayat sürmemden ve dandik yatağımın yaylarının arada vücuduma girip çıkmasından benden çok onlar muzdarip olmuşlardı... Bana iyi ve güzel bir ev açmak istiyorlar ancak kız çıldırmııış !!! Bilgili-Koleksiyon, Sihir ve Casa arasında gidip geliyor kız !!!

Mukadderat dediler ve İtalyalardan gelme koltuğum oldu... Yatak odamda sevgili annemin kızıma gelsin iyi yatak alıcam ahtı yüzünden Koleksiyondan oldu... Ev küçük ve mevcutta gömme dolap var diye yatak odamın gardrobu alınamadı... İlerde alınır dendi... Meğersem koleksiyon adı üstünde davranıp koleksiyon bitince üretmiyormuş hiç birşeyi... Aldığınız şey kırıldı-dağıldı, bişeyi koptu çıktı diyelim... Mukaderat diyorsunuz... Etajerimin deriden yapılma ip tutaçları zaman içinde koptu... Yok dediler... Şimdi dünya para verilmiş şeyin çekmecelerini açmak için tırnaklarımı iki yana saplıyorum ve açıyorum...

Zaman geçti, annem İstanbul'da benimle yaşama kararı aldı... Benim küçük ev yetmez oldu... Kiraya para dayanmaz oldu... :p Hadi ev alalım dedik aldık... Muhteşem ötesi bir marangoz buldum... Senmisin Koleksiyon, üretmeyen yapmayan... Adam tasarladığım gardırobu bi yaptı ki, Koleksiyonun sahibi Faruk Malhan gelse bu bizim ürünümüz der... Eee demokrasilerde çareler tükenmeeeez... Yatak odam oldumu cillop gibi... Bide şifonyer ve etajerin kopmuş deri iplerine bi çözüm buldum mu... :))) Terzi söküğünü dikemez gibi mimarda kendi ıvırı-zıvırıyla uğraşamıyor işte... Eve taşınalı 1.5 sene oldu... Halletmem gereken bazı ıvır zıvır işler var ama bir türlü iğneyi de ipliği de elime alamıyorum... :)))

Bu hafta sonu geldileeeer... Tee İtalyalardan gelme koltuk kullanım yorgunu olduğundan elden geçmeli... Aslında bana kalsa ben onu atıp yeni evin salonuna uygun başka şeyler tasarlicam ama sevgili annem her yeni eve taşınınca yeni koltukmu alınacaaaak şeklinde olayı ele aldığından elimden malesef birşey gelmiyor... Mevcutları kullanmam gerekiyor... Malesef durum, eskiye yeni tasarım..! :))

Bilgili'yi aradım bu gün... Ürünlerini de benine hatırladılar... Elden geçme fiyatı olarak öleee bişey istediler ki, Afrika'dan timsah derisi siparişi verip koltuğu halis muhlis timsahla kaplatsam daha makul olacak !!!

Adam bana diyor ki koltuk İtalyan...
Elden geçmeye İtalya'ya gitmicek beyefendi diyorum... Yüzü değişecek, iç süngerleri elden geçecek... Yatağı sağlam... Ancak minderlerde deformasyon var, 10 senedir bi fiil kullanıldı...
Anlıyorum ama diyor İtalyan...
Töbe töbeeee... Anladık biliyoruz İtalyaaaaan !Memlekette sünger kıtlığımı var? Kumaş kıtlığımı?
Orijinalitesini bozmak istemeyiz adımız sanımız...
Yaw, 10 küsür senelik koltuk... Benden-ailemden başka bilen yok ki koltuğun sizden olduğunu... Hoş bu konuşma sonrasında hırsımı almak için bloguma yazınca cümle alem bilecek koltuğumun kimden olduğunuda...
!!!
Beyefendi orijinalliği bozulmaz yapın yerli malı yurdun malı...
Cık!

Şimdi ben diyorum ki koltuğu bizim yayınevinin pikaplarından birine yükleyeyim, usul usul kenardan İtalya'ya gideyim... Orda elden geçirteyim, hem daha ucuza halletmiş olurum hemide seneler sonra yine İtalya'yı görmüş olurum... :)

Töbee töbeee hastamısınız pastamııııııııı?
Alırken no problemoooo, sorun olduğunda hem cık hemide dünya para !!!
Ehee bu görüşmeyi anneme ilettiğimde galiba arzuladığım şey gerçek olabilecek !!! Annem uğraşmayıp yepiz yeniiiii koltuklar isteyeceeeeek !!! Ehi ehiiii...
Tanrııım salon için arzu ettiklerimi gerçek kılma fırsatı yarattığın için teşekkür ederiiiiiiim! Şimdi sırada yatak odasındaki kulp sorununu çözmek için elime tornavidamı alıp Şarman'a ve Hafele'ye yol almam gerekiyor...

Başka? Evde dikilecek başka sökük varmıydı acep? Üşengeçliğimden hala alamadığım boy aynası var bide...
Çerçevesini tasarlicam diye banyo aynasının önünde maymun ettin bizi Ozy'yaaa yürü Beşiktaş'a al bi ayna çak duvara işteeee...
Yada git İkea'ya... Başlicam tasarımına, mimarlığına... :p

Kendimi ve mimarlığımı seviyorum efeeeem... ;))
İtinayla sökük dikilir... :)