Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

9 Kasım 2009 Pazartesi

Valçır kalçır... ;)

Sonunda klasik müzik sezonumu açtım.
Artık eskisi gibi neredeyse her akşam bir konsere gitmiyorum.
Konserler güzel güzel olmasına ama bizim millet beni ııyyk ettiğinden elimden geldiğince seçici olmaya çalışıyorum.

İstanbul'un sanatla alakalı cemiyet hayatında hep aynı kişileri görürsünüz. İyi bir gözlemciyseniz kim kimdir nedir kısa sürede çözersiniz.

Genellikle bedavacılar hakimdir bu cemiyete.
Bilet parası vermemeye çalışırlar, nerde kokteyl vardır oraya hücum ederler...
Klasik müzük veya sanat tutkunu olan bu bedavacı kitlenin giremediği nadir ve nezih etkinliklerden biri İş Sanat'ın etkinlikleridir. Kolay kolay davetiye bulamazsınız. Davetiyeyle gelenler bankanın veya iş dünyasının harbi önemli şahsiyetleridir. 10. senesini kutlayan İş Sanat size gerçek anlamda nezih ve leziz sanat keyfi sunar. Biletleri satışa çıktığı gün yurt dışındaki gibi uzun kuyruklar oluşur ve tüm senenin biletleri gün yarılanmadan biter. Annem her sene sabahın köründe bilet sırasına girer...

Dün akşam İş Sanat'ın sezon açılışı vardı.
Günümüzün en verimli sanatçılarından kabul edilen Rus şef Maxim Vengerov yönetiminde Borusan İstanbul Filarmoni orkestrası Beethoven çaldı.
Egmont Uvertürü Op.84,
5.Piyano Konçertosu, Mi bemol Majör, Op. 73, İmparator
Ve 5. Senfoni, Do minör, Op. 67...

5. Senfoni, Beethoven'ın müzikte büyüklüğünün bir simgesi olarak kabul görür. Giriş notaları çok ünlüdür.
5. senfoni bence hayattır. Hayatın kendisidir. Tutkulu ve coşkuludur. Eğitimli bir kulağa sahip olunsun veya olunmasın dinleyiciye doğrudan ve etkili bir şekilde hitap eden ve herkesin kendince dinleyip yorumladığı bir eserdir. Onu canlı dinlemek hiç birşeye benzemez... Hele böylesine müthiş bir şefin yönetiminde...

O la la... Birinci bölümü durmadan dinlemek istersiniz... Hele orkestra işimi yapar paramı alır giderim modunda değil gerçekten hissederek kendini vererekte çalıyorsa, hem müziğin hemde orkestranın tutkulu hareketlerinin ritmine kendinizi kaptırdınız mı... Bundan daha müthiş keyifli bir dinleti-deneyim olamaz...

Dün akşam kulaklarımızın pası silindi... Sezonu keyifle açtık...
Ancak sevgili dinleyici hala nerde ne yapması gerektiğini bilmiyor...
Bölüm aralarında alkışlıyorlar, elleriyle tempo tutup kendini kaptırıp mırıldanıyorlar, cep telefonundan önce nasıl yaşadıklarını anlayamadığım bir sürü tel-insanın arada çantalarından çıkarıp baktıkları telefonlarının rahatsız eden ışıklarıyla siz elinizden geldiğinice kendinizi dışarıya kapatıp o anı yaşamaya çalışıyorsunuz...

Abartılı olacak ama konser başlamadan önce birisinin sahneye çıkıp nelerin yapılması ve nelerin yapılmaması hakkında bilgi vermesi gerekmekte !!!

Kusura bakmayın ama klasik müzik kültür işidir.
Bu akşam ne varmıııış gidek izleyek mantığında izlenmez.
Orkestra-şef-çalan parça hepsi bir bütünü oluşturur.
Gerçek bir dinleyiciyseniz bir süre sonra hangi orkestranın neyi nasıl çalıp çalamayacağını bilirsiniz ve bilmemkim bilmemneyi çalamıyor diyerek gitmezsiniz...
Ama malesef memlekette aaay akşam bilmem nerede konserdeydik demek için gelen insanlarla memleketin sanat hayatı ayakta kaldığından yapacak pek bir şeyiniz olmuyor. Evinde dinlerken tempo tutması gerektiğini, cebine durmadan bakacak kadar önemli bir telefon bekliyorsa evinde oturup beklemesi gerektiğini ve artık bölüm aralarında ne kadar coşkulu ve başarılı çalsalarda alkışlanmayacağı gerektiğini öğrenmeleri gerekiyor.

Bilmem inşallah benim çocuğum o günleri görür...

Her şeye rağmen iyi dinletiler, keyifler efem... ;)

Hiç yorum yok: