Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

7 Aralık 2013 Cumartesi

Aşkına sahip çık!

Mayıs'dan  beri buradayım… Eylül’den beri de yerleştim…
Her sene Martta veya Nisan’da yaptığım hafta sonu kaçamaklarını saymazsak Çeşme’nin ilk defa kışına tanık olacağım…

Eylüldeki halini çok severim… Kalabalıklar gider, rüzgar diner, yerliler ve biz aşıklar kalırız…
Eylül’de Çeşme’ye doyum olmaz…
Aslında Çeşme’ye her daim doyum olunmaz…
Havası her saat farklı bir güzelliğini keşfetmenizi sağlar…
Fırtınalı günlerde bile soluklanıp, durur seyredersiniz onu…
Kendisine has tarifi imkansız kokusu sizi mest eder…
Kekik ve anason…

5 senedir yazlıkçıyım… Her sabah kekik kokusuna uyanmak beni en çok mutlu eden şeydi…
Ama bu sene, arka tarafa yapılan ultra lüks el yakan site sayesinde, eskisi gibi buram buram kokan kekik kokusunu duyamadım…Balkonda bir sağa bir sola burnumu uzatarak kokuyu aramaya başladım…

Eksik kaldığım kokunun nefisliğini,  verdiği mutluluğu bilmeyenlere anlatmak zor.
Gelişmeden, değişmeden olmuyor. Yaşam devingen. İnsanoğlu arsız… Her yerde yaşamak, her yere sahip olmak istiyor…

Şu aylarda hayaletlerin neşe içinde koşturduğu bir sürü yazlık ev, Çeşme’nin ünlü rüzgârıyla flörtleşerek yazı bekliyorlar…

İşim gereği Çeşme’nin daha önce gitmediğim, bilmediğim yerlerine gidiyorum. Her sokak, her arazi kalbimi aşkla çarptırdığı kadar hüzünle de sızlatıyor…

Sahip çıktık sanılan ama doğru düzgün sahip çıkılamamış bir sürü yer…

Diğer sahil beldelerine göre korunmuş denilen ama aslında korunamamış Çeşme!
Hangi birini anlatsam?

İnsanı soluksuz bırakan manzarası, Tunç Devrinden beri yerleşimin olduğu kırmızı kent Ildırı ‘koruma’ adına can çekişiyor… Sit ilan edilmiş… Pek güzel… Ama evinizi tamir bile edemediğiniz bir koruma anlayışıyla güya korunan binaları ha yıkıldı ha yıkılacak!

Üşenmeyip, bacaklarınıza ve kalbinize güvenip en tepeye çıktığınızda yaşamında ölmenin de burada güzel olacağını düşündüğünüz antik kentin kalıntıları ise bakımsızlıktan, kaderine terk edilmişlikten yüreğinizi acıtıyor…

Yaz akşamları rezervasyonsuz yer bulamadığınız 2 inci Dalyan ve Çiftlikköy’e sinekler bile uğramıyor!

Sakıza karşı kahve içip açık denize sigara dumanıyla kederleri savururken, yazdan daha güzel daha etkileyici olan Çiftlikköy’ün ıssızlığında yüreğiniz üşüyor…

Dalyan, burunda sessiz sakin oturan denizkızı heykelinin kader yoldaşı olmuş, sessizce bekliyorlar…

Yazın adım atamadığınız, insan seli içinde boğulma tehlikesi atlattığınız, mekanlarında oturmanın, fotoğraf çektirmenin in olduğu Alaçatı, köpeklerin oyun alanı olmuş durumda… Bir sürü neşe içinde koşuşturan, kavga eden köpeklerin eşliğinde, Arnavut kaldırımlı sokaklarında uzayan kısalan gölgem kapalı-boş bir sürü mekana değiyor…

Osmanlı zamanında gürül gürül sularının aktığı bir sürü kayıp-bakımsız-unutulmuş Çeşmelerin diyarı Çeşmem sadece kış olduğu için değil uzun zamandır planlı bir yatırım yapılmadığından boynu bükük, küs güzellik…

Kalesi, ara sokaklardaki restorasyon gereken Osmanlı ve Rum evleri, unutulmuş açık hava sineması, sahili…

Kalbi kırık, bakımsız güzel kadın Çeşme…

Yazın yaşanan şaşadan, ilgiden sonra şimdi terk edilmiş bir kent buralar…

Ne kadar neşeli olsanız da, yüreğinize hüzün düşürüyor yalnızlığı…

Çeşme bizim arka bahçemiz diyen İzmirliler ‘senin yaptığını gavur yapmaz’ dedirtecek kadar ilgisizler bahçelerine…

Ne gelen var ne giden…

Ya uzak ya soğuk geliyor bahçeleri onlara…

Bahçenin işin ehli bir bahçıvan tarafından ele alınma vakti gelmiş de geçiyor…

Güzelce temizlenip, bakımı yapılmalı… Yeşertilmeli… Tohumlar ekilmeli, fideler büyütülmeli, budanması gerekenler budanıp güzellikler öne çıkarılmalı…

Bahçe bahçeye benzetilmeli!

Artık yarımada tek bir belediye tarafından yönetilecek. Küçük bir belde belediyesinin sorumlulukları olmayacak yeni başkanın…

Çeşme, Ovacık,Dalyan, Çiftlikköy, Alaçatı, Reisdere, Germiyan, Ildırı hepsi tek bir belediyenin sorumluluğunda olacak.

Yapılması gereken o kadar çok şey var ki.

Eksik veya hiç yapılmamış  belediyecilik görevlerine bir sürü yeni görevler eklenecek. Korurken gelişmek, şimdiyi en iyi şekilde yaşarken geleceği de planlamak gerekecek.
Şu anın değil geleceğin belediyesi olması gerekecek.

Yapılacak o kadar çok iş var ki. 10 sene kentsel tasarım çalışmaları yapmış bir mimar olarak gördüğüm, not ettiğim, bakarken çözüm ürettiğim yüzlerce hatta abartmış olmam binlerce yapılacak şey var.

Çeşme aşığı olarak, eski bir kentsel tasarımcı olarak, İstanbul’un en önemli ana arterlerinde proje üretmiş biri olarak bir Belediye Başkan Aday Adayının, aşkım Çeşme için, en doğru aday olduğunu gördüm ve her şeyi bırakarak buraya Çeşmemin geleceği için yerleştim.

Yazlık bir evde, deli gibi esen fırtınalarda, soğukta, arabasız, sevdiklerimden, eşimden-dostumdan uzakta, yüreğimde özlem, gözlerimde yalnızlığın hüznü ama yüzümde aşkım için iyi olanı isteme ve yapmaya çalışmanın mutluluğu…

Yerlilerin dediği gibi yabancıyım… ama güzelinizi sizden çok seviyorum. Aşkım büyük. Büyük olmasa her şeyi bir anda bırakıp buraya yerleşirmiydim?

Seven yarinin kötülüğünü ister mi?

Onun iyi ve mutlu olmasını ister…

Sadece 2 ay yaşanan, 10 ay boyunca terk edilen, bakımsız, nasıl geleceğe taşınacağı belirsiz, doğru şekilde korunmayan, plansız-programsız gelişen bir Çeşme istemiyorum.

Yaz-kış yaşayan kekik ve anason kokularıyla, doğasıyla, kültürüyle, yitmiş değerlerinin yeniden gün yüzüne çıkarılarak geleceğe taşınacak bir Çeşme için buradayım.

Gerçek aşkın değerini bilip anlayacak yaştayım… Hep aşk kadını oldum. Hep aşklarımın peşinden gittim… Bu sefer yüreğim bir kente vuruldu… Aşk aşktır… Bu sefer Çeşmem için yüreğimin peşinden gittim… Beni çok mutlu yapan aşkıma sahip çıkmak istedim…

Sende sevdana, aşkına sahip çıkmak istemezmisin?
Onun için doğru ve iyi olanı istemezmisin?

Cevabın EVET ise gel katıl bana! 

Hiç yorum yok: