Mayıs'dan beri buradayım… Eylül’den beri de yerleştim…
Her sene Martta veya Nisan’da
yaptığım hafta sonu kaçamaklarını saymazsak Çeşme’nin ilk defa kışına tanık olacağım…
Eylüldeki halini çok severim…
Kalabalıklar gider, rüzgar diner, yerliler ve biz aşıklar kalırız…
Eylül’de Çeşme’ye doyum olmaz…
Aslında Çeşme’ye her daim doyum
olunmaz…
Havası her saat farklı bir
güzelliğini keşfetmenizi sağlar…
Fırtınalı günlerde bile
soluklanıp, durur seyredersiniz onu…
Kendisine has tarifi imkansız
kokusu sizi mest eder…
Kekik ve anason…
5 senedir yazlıkçıyım… Her
sabah kekik kokusuna uyanmak beni en çok mutlu eden şeydi…
Ama bu sene, arka tarafa
yapılan ultra lüks el yakan site sayesinde, eskisi gibi buram buram kokan kekik
kokusunu duyamadım…Balkonda bir sağa bir sola burnumu uzatarak kokuyu aramaya
başladım…
Eksik kaldığım kokunun
nefisliğini, verdiği mutluluğu
bilmeyenlere anlatmak zor.
Gelişmeden, değişmeden olmuyor.
Yaşam devingen. İnsanoğlu arsız… Her yerde yaşamak, her yere sahip olmak
istiyor…
Şu aylarda hayaletlerin neşe
içinde koşturduğu bir sürü yazlık ev, Çeşme’nin ünlü rüzgârıyla flörtleşerek
yazı bekliyorlar…
İşim gereği Çeşme’nin daha önce
gitmediğim, bilmediğim yerlerine gidiyorum. Her sokak, her arazi kalbimi aşkla
çarptırdığı kadar hüzünle de sızlatıyor…
Sahip çıktık sanılan ama doğru
düzgün sahip çıkılamamış bir sürü yer…
Diğer sahil beldelerine göre
korunmuş denilen ama aslında korunamamış Çeşme!
Hangi birini anlatsam?
İnsanı soluksuz bırakan
manzarası, Tunç Devrinden beri yerleşimin olduğu kırmızı kent Ildırı ‘koruma’
adına can çekişiyor… Sit ilan edilmiş… Pek güzel… Ama evinizi tamir bile
edemediğiniz bir koruma anlayışıyla güya korunan binaları ha yıkıldı ha
yıkılacak!
Üşenmeyip, bacaklarınıza ve
kalbinize güvenip en tepeye çıktığınızda yaşamında ölmenin de burada güzel
olacağını düşündüğünüz antik kentin kalıntıları ise bakımsızlıktan, kaderine
terk edilmişlikten yüreğinizi acıtıyor…
Yaz akşamları rezervasyonsuz
yer bulamadığınız 2 inci Dalyan ve Çiftlikköy’e sinekler bile uğramıyor!
Sakıza karşı kahve içip açık
denize sigara dumanıyla kederleri savururken, yazdan daha güzel daha etkileyici
olan Çiftlikköy’ün ıssızlığında yüreğiniz üşüyor…
Dalyan, burunda sessiz sakin
oturan denizkızı heykelinin kader yoldaşı olmuş, sessizce bekliyorlar…
Yazın adım atamadığınız, insan
seli içinde boğulma tehlikesi atlattığınız, mekanlarında oturmanın, fotoğraf
çektirmenin in olduğu Alaçatı, köpeklerin oyun alanı olmuş durumda… Bir sürü
neşe içinde koşuşturan, kavga eden köpeklerin eşliğinde, Arnavut kaldırımlı
sokaklarında uzayan kısalan gölgem kapalı-boş bir sürü mekana değiyor…
Osmanlı zamanında gürül gürül sularının aktığı
bir sürü kayıp-bakımsız-unutulmuş Çeşmelerin diyarı Çeşmem sadece kış olduğu
için değil uzun zamandır planlı bir yatırım yapılmadığından boynu bükük, küs
güzellik…
Kalesi, ara sokaklardaki restorasyon
gereken Osmanlı ve Rum evleri, unutulmuş açık hava sineması, sahili…
Kalbi kırık, bakımsız güzel
kadın Çeşme…
Yazın yaşanan şaşadan, ilgiden
sonra şimdi terk edilmiş bir kent buralar…
Ne kadar neşeli olsanız da,
yüreğinize hüzün düşürüyor yalnızlığı…
Çeşme bizim arka bahçemiz diyen
İzmirliler ‘senin yaptığını gavur yapmaz’ dedirtecek kadar ilgisizler
bahçelerine…
Ne gelen var ne giden…
Ya uzak ya soğuk geliyor
bahçeleri onlara…
Bahçenin işin ehli bir bahçıvan
tarafından ele alınma vakti gelmiş de geçiyor…
Güzelce temizlenip, bakımı
yapılmalı… Yeşertilmeli… Tohumlar ekilmeli, fideler büyütülmeli, budanması
gerekenler budanıp güzellikler öne çıkarılmalı…
Bahçe bahçeye benzetilmeli!
Artık yarımada tek bir belediye
tarafından yönetilecek. Küçük bir belde belediyesinin sorumlulukları olmayacak
yeni başkanın…
Çeşme, Ovacık,Dalyan,
Çiftlikköy, Alaçatı, Reisdere, Germiyan, Ildırı hepsi tek bir belediyenin
sorumluluğunda olacak.
Yapılması gereken o kadar çok
şey var ki.
Eksik veya hiç yapılmamış belediyecilik görevlerine bir sürü yeni
görevler eklenecek. Korurken gelişmek, şimdiyi en iyi şekilde yaşarken geleceği
de planlamak gerekecek.
Şu anın değil geleceğin
belediyesi olması gerekecek.
Yapılacak o kadar çok iş var
ki. 10 sene kentsel tasarım çalışmaları yapmış bir mimar olarak gördüğüm, not
ettiğim, bakarken çözüm ürettiğim yüzlerce hatta abartmış olmam binlerce
yapılacak şey var.
Çeşme aşığı olarak, eski bir
kentsel tasarımcı olarak, İstanbul’un en önemli ana arterlerinde proje üretmiş
biri olarak bir Belediye Başkan Aday Adayının, aşkım Çeşme için, en doğru aday
olduğunu gördüm ve her şeyi bırakarak buraya Çeşmemin geleceği için yerleştim.
Yazlık bir evde, deli gibi esen
fırtınalarda, soğukta, arabasız, sevdiklerimden, eşimden-dostumdan uzakta,
yüreğimde özlem, gözlerimde yalnızlığın hüznü ama yüzümde aşkım için iyi olanı
isteme ve yapmaya çalışmanın mutluluğu…
Yerlilerin dediği gibi
yabancıyım… ama güzelinizi sizden çok seviyorum. Aşkım büyük. Büyük olmasa her
şeyi bir anda bırakıp buraya yerleşirmiydim?
Seven yarinin kötülüğünü ister
mi?
Onun iyi ve mutlu olmasını
ister…
Sadece 2 ay yaşanan, 10 ay
boyunca terk edilen, bakımsız, nasıl geleceğe taşınacağı belirsiz, doğru
şekilde korunmayan, plansız-programsız gelişen bir Çeşme istemiyorum.
Yaz-kış yaşayan kekik ve anason
kokularıyla, doğasıyla, kültürüyle, yitmiş değerlerinin yeniden gün yüzüne
çıkarılarak geleceğe taşınacak bir Çeşme için buradayım.
Gerçek aşkın değerini bilip
anlayacak yaştayım… Hep aşk kadını oldum. Hep aşklarımın peşinden gittim… Bu
sefer yüreğim bir kente vuruldu… Aşk aşktır… Bu sefer Çeşmem için yüreğimin
peşinden gittim… Beni çok mutlu yapan aşkıma sahip çıkmak istedim…
Sende sevdana, aşkına sahip
çıkmak istemezmisin?
Onun için doğru ve iyi olanı istemezmisin?
Cevabın EVET ise gel katıl
bana!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder