Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

16 Haziran 2011 Perşembe

Metropol: Londra

Osmanlı'nın mülkiyet anlayışı ile paralellik gösteren Londra'daki mülkiyet sistemi günümüzde bizleri kıskandıran şehirciliği oluşturmuştur.

Osmanlı dini yapı yapmış... Okul-konut-hastane gibi yapılar inşa ettmediğinden ve o dönemde kullanılan malzeme ahşap olduğu için sivil mimari örneklerimiz günümüze ulaşamamış.

Diğer avrupa kentlerine hasetle, özlemle bakmamızı sağlayan şehir dokumuz geçen yüzyılın sonlarında oluşmaya başlamıştır... Dünyanın en eski metropollerinden biri olan İstanbul, tarihi geçmişiyle tezat düşecek bir şekilde şehircilikten yoksundur !!!

Hem coğrafi hem de tarihsel olarak avrupa'nın büyük şehirlerinden farklıdır Londra. 

Avrupa ve kuzey Amerika'nın arasında, atlantik okyanusunun üzerinde konumlanır...  Eski kıtanın büyük şehirleri endüstri devrimini yaşamadan, İngiltere gelişimin sonucu olarak çağdaşlarından önce bir atılım içindeydi... 19.yy'ı beklemedi Londara...

Modern dünyanın getirileri ve götürüleriyle, kendi düzenini, kurallarını, mimarisini yaratmış bir ülke...

Kent ve mimari sorunlarına 'şehirciliğin' 'ş'si ortada yokken, belki biraz kör vari, el yordamıyla uğraşmış olsada, bu uğraşıları onu modern dünyanın şehircilik ve mimarisinde onu farklı bir yere koyuyor...

Mülk sahiplerinin ileri görüşlülüğüyle oluşan mahalleler, mimari, Romanın idealli olan mirasına sahip çıkan,  Rus-in-urbe düşüncesi...  (latincede şehir içinde kır demek. )
Sınıf farklılıklarından yola çıkılarak oluşturulmuş ve günümüzde unique city diye adlandırılan hiç bir kente benzemeyen bir kent.

İhtiyaçlara göre üretilmiş, tasarlanmış, yenilenmiş bir kent.

Çoğu insan Londra'yı sevmez... Tatsız gelir...
Nehirle olan ilişkisini anlamak, az çok tarihini bilmek, sunduğu sonsuz sanat çeşitliliğine bakmak gerekir...

Ülkemizde olmayan 'sıra evler' (batıda terraced haouse, doğuda cottage) sıradan tuğla veya taş binalar değillerdir...

Bakmak ve görmektir Londra...
Sunduğu mimarlık ve şehirciliği hiç bir kente bu kadar tatlı, yormadan, keyifle alınmaz...

Londra modern dünyanın geçirdiği evrimleri sunan bir açık hava müzesidir...
20.yy'ın başından beri hakim olmuş ya da hakim olmaya çalışmış mimari akımların galerisidir.

Korumanın ne olduğunu görüp şaşırırsınız...
Başka bir amaçla yapılmış binaların nasıl günümüz koşullarında farklı bir amaca hizmet etmesinin sağlandığını görürsünüz...

Eskidir, yenidir, tarihtir...
Eski kıtayla yeni kıtanın arasında kendisidir. Eski kıtadan almış geliştirmiş, yeni kıtaya vermiştir...

Hala öncülüğü devam etmektedir...
Ve etmeyede devam edecek görünmektedir...

Londra 4 günlük turlarla gezdim, gördüm kenti değildir. Hiç bir şehre 4 gün yetmez elbette ancak, Londara mimari zenginliğiyle, Thames'in yarattığı kıvrımlarla her köşesinde başka bir kenttir.

Dünyanın en eski kenti olarak belki bir zamanlar öğreticiydik ama malesef günümüzde öğreneniz...

Londra'dan öğrenecek çok şeyimiz var...
Bir liman şehri olarak deneyimlemiş, yaşamış bir şehrin doğrularını alarak yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki...

Giderseniz şayet, bakın ve görün. Bakın ve öğrenin... Londra saklayan bir şehir değil...

Hiç yorum yok: