Tadından yenmeyecek bir portakal sonbaharı...
Portakal sonbaharını yaşayacağınız tek yer 'yeşil ada' yani Kıprıs...
Savaş sırasında atılan bombalarla yeşilliği azalmış ada...
2. Sınıf tayni bir mimarlık öğrencisiyim... Kıprıs'ın Güney sınırına yakın Lefke denilen, şehiyle ünlü kasabasında, sahibesiyle ünlü bir evin çatısında, tuvalim ve yağlı boyalarımla portakal bahçelerine tepeden bakan manzaramla...
Ev sahibem şahibeleriyle ünlü bir kadındı... Neden peruk takardı? Ve o peruk neden korkunçtu?
Gece eve geç geldiğimde bahçe katındaki dairesinden çıkardı. Akşam serinliğinde portakal bahçelerinin arasında dolaşmayı sever yılanlar tarafından ısırılmadan eve girmekten daha çok ona yakalanmadan eve girmeyi başarı sayardım! Çünkü karanlıkta o korkunç peruğu ve flash yemiş insan gibi parlayan gözleriyle ödümü bokuma karıştırırdı hep!
Ahaaa Saaaaddet teyeze!!! Yine eve 2 adım kala altımıza mıçtık! :p
Bu akşam portakal bahçelerine bakan çatı dublexi evim düştü ustuma..
Çatısında kurduğum sanat ortamım...
Boyaları karıştırınca hangi renk ne oluru lise de aldığım özel resim dersinden bilsem de ( lise de heykeltraş olucam ve mimar sinana giricem diye tutturunca ailem beni ciddiye almayıp yalandan 1 aylığına ders aldırtmıştı!!! İşte gör mimar babam hayatta olsa kesin ilkokulda o resim dersleri aldırılmaya başlanırdı!!! :ppp) denemeler yapar boyaları karıştırır soyut resmi katlederdim!!
Elim o zamanlar bozulmamıştı... Milletin çizim ödevlerini yapardım... Bi gecede 4-5 karakalem....
Yıllar içinde o el gitti bi yerlere...
Kıbrıs'ın yaseminleri başkadır...
Eski yazarımız Alev Alatlı bile 'yaseminler başka kokar Kıbrıs'da' demiş ve nefis bi romanda yazmıştır...
Yasemin kokuları eşliğinde o zamana göre uçsuz bucaksız gelen portakal bahçelerine bakarak şövale-mövalemle....
Paper Ozy nasıl çıktı diyorlar... Ozy'nin sanat yönü hep vardı...
Kıbrıs'da yanında çalıştığım hocam; bi mimar 40'da birikimlerinin sonucunda gerçekten üretmeye başlar derdi... Mimarlık ofisim yok olaydı mimaride üretecektim... Olmadığından sevdiğim kağıt-kalem-boya ve kretuvarla paper ozy ortaya çıktı... Hep vardı... Hep içimdeydi...
Çeşme'de burnuma gelen yaseminlerin kokusu beni Kıprıs'a ordan ilk evimin çatısına götürdü...
Yağmur yağdığında İstanbul müzik festivalinde sisley'in dağıtıp benim 3-5 tane topladığım yağmurluklarıyla oturur portakal ağaçlarının yapraklarının yağmurdan ıslanma senfonisini dinlerdim...
Çocukluğumdan beri en sevdiğim kitap 'şeker portalıdır' hayata atıldığım ilk evim de onca portakal ağacının arasına düşmem tesadüfmüdür acaba?
Yaşıtları arasında olmak yerine çatıda 'sanat' yapan çocuk ve 40larındaki ben... İkimizde aynı kişimiyiz acaba? Beden aynı peki ruh? O masumiyet?
Bu yazıyı yazarken MFÖ'nün yaş 19 şarkısı geliyordu bir yerden kulağıma... 19'un masumluğu 40'ın masumsuzluğu... Masum kalmış olan yerlerimiz olsa da bu yaşta bi ayıp geliyor o yerler... :)))
Ben, çocukluğum, masumluğum, yasemin kokuları ve portakal bahçeleri... Ve soyut sanatım... Bu gece yıldızları avucunuzun içinde hissettiğiniz Lefkede'yim...
Yaş 19...
Ne güzel şeysin sen
Hep yaşın 19
Gel yanıma sar beni
Bugün var yarın yokuz...
19'umun hatrına sanata devam... Devam da Kıbrıs'ımın yaseminlerinden de olaydı... ;)