Aslında insanlar yaşlanmıyorlar...
Yaşlandıklarını hissettiren çevreleri oluyor...
Ben orda ne doğum günü partileri yaşadım...
Ooooo...
Bu gece bile yaşardım...
Ama;
Sahibi ciddi bir bağırsak hastalığı yaşıyor... Rakının hasını içen kadın aylardır ot içiyor...
Adaçayıyla karşımda oturuyor...
Bana en çılgın doğum günü hediyemi teeeee Almanyalardan, Tarkan'ın asistanıyla (evet kuzu kuzu tarkan...) getittiren kadın aşk acısı-ilişkisi yorgunu-bıkkını...
Tanıdığım en taş kadın, anne olmanın bıkkınlığında... Öyle bir saç başla ki, hepimiz ohaaa modundayız... Bi bakıcı bulabilse eskisi gibi olacak ama ooooooo...
Ve ben aralarında...
Ehi ehi...
Evet çok partileme modunda değildim...
Sırf dostlarım aradı ve istediler diye çıktım bu gece dışarı...
Ama...
Herşey ama herşey değişmiş artık...
Biri anne, öbürünün poposu durmadan kanıyo, öbürü aşk kurbanı...
Ben?
Yaşadıklarımız bizleri nasıl değiştiriyor...
Kim derdiki rakıcı mekan sahibi hatunun otçu olacağı... Adaçayıyla doğum günümü kutluyoruz !!!
Efe rakı bi zamanlar yeni ürün çıkardığında ona gelirdi... Sen beğenirsen içerler şişşşşş abla, saygılarımızla, iç ki içsinleeeer diye...
Öbürünün dansı pek bi meşhurdu... Bana öğretemediği için deli olurdu... Ulan sende ki kıvraklık bende yok, Beyazla-bon jovi arası bişi yapsam olmas mıııııııı kavgası yapardım onunla...
Öbürü daha bi canlıydı. Saç rengi daha bi sabit bişeydi...
Canım salsalar yapan hatunun kızının önce beresini giydirmek için şaklaban olduk. Reasüransın ortasında 3 yaşındaki veletin beresini kafama geçirdim !!! Giymezsen giyerim baaaaaak diyerek !!! Karizma gitti ama ossun, kız bereyi kafasına taktı sonunda... :))))
Yani ben bilmiyorum nasıl desem, daha canlıyım, daha live'ım !!!
Üzgünüm, boynumun tutulacağını bilsem de Bon jovi çalınca kafa sallama moduna geçen bi hatunum...
Tamam kabul artık hard metal dinleyemiyorum...
Çok ama çok kalabalıkta panik atak gibi bişi oluyorum ama ben, ben daha la laaa laaaayım!
Bilmem belki (çok şükür ve allah korusun) popomdan durmaksızın kan gelmiyor, uyumayan bi çocuğum yok ve şeytan kulağına kurşun 2.5 senedir aşk acısı nedir bilmiyorum... Evet ama nasıl anlatayım dile getireyim ooof...
Sizleri bi kalıba sokan, yontan, sıkıştıran, yaşlandıran aslında çevreniz...
Soory...
Ben belki anaaaa moruk karıya bak deselerde ben ben olucam... yada olmaya çalışam...
İsterdim, 38'de de kafa sallayabileceğim bi parti...
Heeeeeey 40 yaşımda Bon joviyi istiyorum !!!
Metro Fm'de 99 senesinde elma gibi kıçı varı tüm Türkiye'ye haykırmış kadınım... Eheee
40 yaş partimde onu istiyorum...
Tarkan'ın baş asistanı olan arkadaşımdan bu gece gelsin ve masada oynama şıkıdım eşliğinde şıkıdım yapsın dedim ama olmadı... Mukadderaaaaaat !!! :))))
Nolur, kendinize iyi gelen insanlarla donatın çevrenizi...
Arkadaşlarımı çok seviyorum...
Bu gün hepsi kendi çapında çok özel olduğumu ayrı ayrı hissettirdiler ama bi taneside hadi kalk sen ozbornsun salla başını demedi !!!
Tekerlekli sandalyede olsamda beni ben yapacakları yaptıracak yada yapmama olanak sağlayacak insanları istiyorum... 90 yaşımda olsamda...
Üzgünüm, hep hissettiğim yaşta olucam... Kıçım, başım kanasada... 30 tane çocuk doğurmuş olsamda...
Bizleri bi kalıba veya hisse sokan çevremiz malesef...
Aaaaaaay lütfeeeeen, bana bu gece fazla yavaş geldi... Evde oturup kendi başıma içsem bile daha hareketli olurdum... Aaaa sakın arkadaşlarımı eleştirdiğimi sanmayın. Değişmem onları... Hepsinin yeri ve değeri ayrıdır... Bende en ufak şeyin değeri unutulmaz...
Arkadaşlarım sıkıcı bi gece yaşattılar demiyorum... Sadece hepimizin hayatı bi şekilde değişiyor ve bizde değişiyoruz, çevremizde değişiyo ve ister istemez kendimizi bi kalıba, sınıfa sokuyoruz demek istiyorum...
Teşekkür ediyorum beni çok amaaa çooook mutlu eden, düşünceli, hassas tüm dostlarıma, arkadaşlarıma ve beni dünyanın en aşık en sevilesi kadını hissettiren açkıma...
Evet kabul etmek lazım yaş ilerleyince eski partiler olmuyor...
Ama değerli, özel ve önemli hissetmenizi sağlayan farkında olmadan kurup geliştirdiğiniz o arkadaşlıklar, dostluklar, sevgiler yok muuuuu her şeye bedel...
Çok şanslı bir insanım...
Seviyor ve çoook ama çoook seviliyorum !
Üzgünüm çook ama çoook daha uzun süre Bon jovinin kıçının hayalini kurup, kafa sallayan hatun olucam !!!
Mukadderaaaaaaaaaaaat !
Ya beni sever hayatıma girersiniz yada bu gece söylemekten zevk aldığım şeyi yaparsınız:
Seks seviyomusunuz?
İf yeees ok.
Seyahat seviyomusunuz?
İf yeeees, o zaman size boool seksli gidişler diliyorum!
:))))))))))))))
Heeeey alt tarafı sayı... Önemli olan içinizden geçenler...
Amaaa kusura bakmayın kadın erkek ayrımı olmadan yaşlının çıtır aşkına cık cıkıııııım söylim... Onun harici herşey kabulüüüüüüüm...
Yapmayın nolur 50'lik adam 20'lik çıtıra çek defterinin verebileceklerinden başka ne verebilir?
50'lik bi kadın için 20'lik bi adam nedir? Anaokul veleti bence...
Kusura bakmayın... Tabularım yoktur ama bazen ağır vardır !!! :)
Heeeeeeeey kıçınız, başınız kanasada, 100 tane çocuğunuz olsada, adam sizi veya siz onu terk etmişsenizdeeeee kendiniz için bişey yapıııııııııııııın !!!
Aaaaaaaaaaaaaa sıçtımız bu geceme...
Ozy ozbooorn çocuk eylediiiiiiiiiii !!!
Ben ki reasüransın gelmiş geçmiş en coooooooooool kadınıyıııııııım !!! O nooooooooooo !
:pppp
Eheeee seneye görüşürük ;)
25 Kasım 2010 Perşembe
23 Kasım 2010 Salı
24.11.2010
Artık yaşın doğru söylenmeyeceği yaşların sularında yüzüyorum galiba...
Bir şekilde yaşımı göstermemeyi başardığımdan aslında korkulacak bir durum yok ama...
30 yaş sendromu yazıma hala büyyüüük ilgi varken benim level atlamama 2 kamış yaşa giriyo olmam ister isteemz gerginlik yaratıyo...
Hem 38'e girip hemde aynı anda regl sendromu aynı hafta yaşanır mı yaaaa !!!
40'a girip regl sendromu yaşamak daha kötü olurdu, yo yoooo daha ilerki yaşlarda doğum günü arifende menepoza girme belirtilerin çakışırsa daha kötü olur !
:)
Züğürt tesellisi efem...
Yaş kemale eriyor...
Zaman akıyor...
Sonbaharlar geliyor, gidiyor, yazlar başlıyor...
Mutlu, mutsuz, kahkahalar atarak, ağlayarak, gülerek, eğlenerek, gezerek, kaybederek, kazanarak, yenilenerek, eskiyerek bir şekilde durmadan yaşıyoruz...
Değişmeyen tek şey değişim dimi?
Sayılarım değişiyor ama ben ı-ıh!
Bu daha nekadar böyle devam eder bilmiyorum...
Ciddi kaz ayaklarım yok, saçlarımı hala boyatmama gerek yok !
İtiraf etmeliyim, kaz ayaklarından, oramın buramın kırışmasından daha çok saçlarımı boyatmak zorunda kalmaktan korkuyorum... Kahve-kızıl tonunu çok seviyorum... Piyasada rengim yok ki...
Tanrım doğum günü dileğim saçlarımı bi 10 sene daha beyazlatmaman...
İnsan başka şey diler dimi? :)))) Ben Ozy Ozbornuuuuum, deli kızım... Benden bu çıkar :)))))
12.11.2010'da Ayşe Arman'ın yazdığı yazı doğum günü yazımı oluşturdu...
Babası ölmüş kızlar derneği kurmuş Arman...
Ben şahsımca, koca kazuletken babaları ölmüşlerin böyle bi dernek kurması taraftarı dilim ya... :)))
Devekuşuyla, kuş ayrımı yapıyorum... :)
''Hep derler ki, “Bir insan, en çok babası ölünce büyürmüş”. Bence değil. Bir çocuk, babası ölünce hiç büyümez aslında. Hep babasını kaybettiği yaşta kalır. Tıpkı benim 12 yaşında kaldığım gibi. Dünyaya hep 12 yaşındaki bir çocuğun gözüyle baktığım gibi.'' Demiş okuru...
Arman'da; ''Beni ağlattın. Haklısın senin durumun daha zor. Ama 12 yıl da bir şeydir, hiç babasını görmemiş olanlar var. Bu arada, hayata 12 yaşından bir çocuk gözüyle bakman çok güzel. O saflığını, temizliğini hep koru. Büyüme de! Sorumluluklarının bilincinde ol tabii, o anlamıyla büyü ama kalbin hep çocuk kalsın.'' demiş...
Evet, naifliğimin, çocuk tarafımın, olgun ama olgun olmayan hayata bakışımın nedeni belkide benim de dünyaya 11 yaşında bir çocuğun gözleriyle bakmamdır... Belkide bir şekilde babamın öldüğü yaşta kaldım... Bilmem...
Yeni yaşımın sayılarının toplamı 11.
27 sene sonra yeniden babamın öldüğü yaştayım...
Bu sene ben daha 11'im diye bi sürü muzurluklar yapabilirim yani... :ppp
38'hissetmiyorum kendimi...
Azcık bi olgun, dolgun, büyümüş hal gelsin diye elcazlarıma kırmızı oje sürdürmüş olmama rağmen ı-ıh... ;)
Tavırlarım olmasa, ruhum, yüreğim olgun...
Zamanı geldiğinde zaten yeterince olgun ve sorumluluk sahibi davranacağım ama o zamana kadar ailemin küçük kızı olmayı tercih ediyorum... Onlar yokken kimse pışpışlamayacak, çocukluk yapamayacağım... Hazır saçlarda beyazlamamışken, nazlayan varken...
Kendime bu doğum günümde Teoman'ın Paramparça şarkısını seçtim...
Sadece yeni yaşımın toplamının babamın öldüğü yaşıma denk gelmesi nedeniyle...
Günler hayatlar geçiyor
Kayıp bir bavul gibiyim havaalanında
Ya da boş bir yüzme havuzu sonbaharda
Çok mu ayıp hala mutluluk istemek
Neyse zaten hiç halim yok
Bugün benim doğum günüm
Hem sarhoşum hem yastayım
Bir pardüse üstümde
Babamın öldüğü yaştayım
Bugün benim doğum günüm
Kelimeler büyüyor ağzımdan
Bildiğim tüm hayatlar
Paramparça paramparça
Bugün benim doğum günüm
Hem sarhoşum hem yastayım
Bir pardüse üstümde
Babamın öldüğü yaştayım
Bugün benim doğum günüm
Kelimeler büyüyor ağzımdan
Bildiğim tüm hayatlar
Paramparça paramparça
Bugün benim doğum günüm
Hem sarhoşum hem yas tayım
Bir pardüse üstümde
Babamın öldüğü yaştayım
Bugün benim doğum günüm
Kelimeler büyüyor ağzımdan
Bildiğim tüm hayatlar
Paramparça paramparça
Paramparça paramparça
Paramparça paramparça
Paramparça paramparça
Bööörbiriden bi pardüsöööm olsaydı tam olacaktı ya neyseeee... ;))))))
Yok sarhoş olmayada, yas tutmayada niyetim yok merak etmeyin...
Mutluyum...
Hepi bööört meeeee !
Bir şekilde yaşımı göstermemeyi başardığımdan aslında korkulacak bir durum yok ama...
30 yaş sendromu yazıma hala büyyüüük ilgi varken benim level atlamama 2 kamış yaşa giriyo olmam ister isteemz gerginlik yaratıyo...
Hem 38'e girip hemde aynı anda regl sendromu aynı hafta yaşanır mı yaaaa !!!
40'a girip regl sendromu yaşamak daha kötü olurdu, yo yoooo daha ilerki yaşlarda doğum günü arifende menepoza girme belirtilerin çakışırsa daha kötü olur !
:)
Züğürt tesellisi efem...
Yaş kemale eriyor...
Zaman akıyor...
Sonbaharlar geliyor, gidiyor, yazlar başlıyor...
Mutlu, mutsuz, kahkahalar atarak, ağlayarak, gülerek, eğlenerek, gezerek, kaybederek, kazanarak, yenilenerek, eskiyerek bir şekilde durmadan yaşıyoruz...
Değişmeyen tek şey değişim dimi?
Sayılarım değişiyor ama ben ı-ıh!
Bu daha nekadar böyle devam eder bilmiyorum...
Ciddi kaz ayaklarım yok, saçlarımı hala boyatmama gerek yok !
İtiraf etmeliyim, kaz ayaklarından, oramın buramın kırışmasından daha çok saçlarımı boyatmak zorunda kalmaktan korkuyorum... Kahve-kızıl tonunu çok seviyorum... Piyasada rengim yok ki...
Tanrım doğum günü dileğim saçlarımı bi 10 sene daha beyazlatmaman...
İnsan başka şey diler dimi? :)))) Ben Ozy Ozbornuuuuum, deli kızım... Benden bu çıkar :)))))
12.11.2010'da Ayşe Arman'ın yazdığı yazı doğum günü yazımı oluşturdu...
Babası ölmüş kızlar derneği kurmuş Arman...
Ben şahsımca, koca kazuletken babaları ölmüşlerin böyle bi dernek kurması taraftarı dilim ya... :)))
Devekuşuyla, kuş ayrımı yapıyorum... :)
''Hep derler ki, “Bir insan, en çok babası ölünce büyürmüş”. Bence değil. Bir çocuk, babası ölünce hiç büyümez aslında. Hep babasını kaybettiği yaşta kalır. Tıpkı benim 12 yaşında kaldığım gibi. Dünyaya hep 12 yaşındaki bir çocuğun gözüyle baktığım gibi.'' Demiş okuru...
Arman'da; ''Beni ağlattın. Haklısın senin durumun daha zor. Ama 12 yıl da bir şeydir, hiç babasını görmemiş olanlar var. Bu arada, hayata 12 yaşından bir çocuk gözüyle bakman çok güzel. O saflığını, temizliğini hep koru. Büyüme de! Sorumluluklarının bilincinde ol tabii, o anlamıyla büyü ama kalbin hep çocuk kalsın.'' demiş...
Evet, naifliğimin, çocuk tarafımın, olgun ama olgun olmayan hayata bakışımın nedeni belkide benim de dünyaya 11 yaşında bir çocuğun gözleriyle bakmamdır... Belkide bir şekilde babamın öldüğü yaşta kaldım... Bilmem...
Yeni yaşımın sayılarının toplamı 11.
27 sene sonra yeniden babamın öldüğü yaştayım...
Bu sene ben daha 11'im diye bi sürü muzurluklar yapabilirim yani... :ppp
38'hissetmiyorum kendimi...
Azcık bi olgun, dolgun, büyümüş hal gelsin diye elcazlarıma kırmızı oje sürdürmüş olmama rağmen ı-ıh... ;)
Tavırlarım olmasa, ruhum, yüreğim olgun...
Zamanı geldiğinde zaten yeterince olgun ve sorumluluk sahibi davranacağım ama o zamana kadar ailemin küçük kızı olmayı tercih ediyorum... Onlar yokken kimse pışpışlamayacak, çocukluk yapamayacağım... Hazır saçlarda beyazlamamışken, nazlayan varken...
Kendime bu doğum günümde Teoman'ın Paramparça şarkısını seçtim...
Sadece yeni yaşımın toplamının babamın öldüğü yaşıma denk gelmesi nedeniyle...
Günler hayatlar geçiyor
Kayıp bir bavul gibiyim havaalanında
Ya da boş bir yüzme havuzu sonbaharda
Çok mu ayıp hala mutluluk istemek
Neyse zaten hiç halim yok
Bugün benim doğum günüm
Hem sarhoşum hem yastayım
Bir pardüse üstümde
Babamın öldüğü yaştayım
Bugün benim doğum günüm
Kelimeler büyüyor ağzımdan
Bildiğim tüm hayatlar
Paramparça paramparça
Bugün benim doğum günüm
Hem sarhoşum hem yastayım
Bir pardüse üstümde
Babamın öldüğü yaştayım
Bugün benim doğum günüm
Kelimeler büyüyor ağzımdan
Bildiğim tüm hayatlar
Paramparça paramparça
Bugün benim doğum günüm
Hem sarhoşum hem yas tayım
Bir pardüse üstümde
Babamın öldüğü yaştayım
Bugün benim doğum günüm
Kelimeler büyüyor ağzımdan
Bildiğim tüm hayatlar
Paramparça paramparça
Paramparça paramparça
Paramparça paramparça
Paramparça paramparça
Bööörbiriden bi pardüsöööm olsaydı tam olacaktı ya neyseeee... ;))))))
Yok sarhoş olmayada, yas tutmayada niyetim yok merak etmeyin...
Mutluyum...
Hepi bööört meeeee !
22 Kasım 2010 Pazartesi
Kurban Bayramı 2010
Klasik Türk olduk ve bayramda dünyayı ele geçirenler arasına katıldık...
16 bin belkide daha fazla kişi yurtdışına çıkmış bu bayram...
Gidilen yerlerin büyüklüğüne göre ele geçirme eylemi yapılıp memleketin topraklarını yeniden Osmanlı'nın sınırlarına benzetebilirdik ama yedik içtik, mağazaları boşaltık sadece... :))
Annecim bu sene leylek sürüsü gördü... Hoş bende gördüm...
Bu bayram aslında bir yerlere gitme niyetim yoktu... Ancak;
Arkadaşımın nişanı için gittiğim Bartın'da nasıl becerdiysem kendimi salya-sümük yapmış, alev alev yanarken, nişan saatine kadar otel odasında kendimi yorganların altına gömmüş, akşam için hayati fonksiyonlarımın azda olsa geri gelmesi için dua ederken annem, 'bayramda İtalya'ya gidicem, şu an pronto turdayım kayıt yaptırıyorum...'diye telefonun öbür ucunda şakırken hastalandığımı çakmasın diye 'tamam annem gelirim' demek zorunda kaldığım uzuuuuun mu uzun, yorucu, zevkli bayram turumuz planlandı...
Turda yok yoktu...
İtalya'dan Fransa'ya ordan tekrar İtalya'ya geçilen gezmedik, görmedik yer bırakılmayan bir tur...
Roma, Napoli, Pompei, Floransa, Pisa, San Remo, Nice, Cannes, Monaco, Montecarlo, Milano, Venedik, Verona.
Yuh!
Evet hepsine gittik... Hepsini vücudumuzun izin verdiği ölçüde gezdik, gördük...
Mağazalar boşaldı, yemekler bitti, şarap fıçıları boşaldı...
Türkler kendi huy-sularıyla, habitleriyle fırtına gibi estiler...
Dönerken check-in yapan hatun özel bir tatil filan mı vardı diye sordu...
Dini bayramımız vardı dedim...
Kız haaaa oldu... Zavallı İtalyanlar 'anneciiim Türkler geliyooooo' deyimlerini sayemizde yüzyıllar sonra yeniden kullanmak zorunda kaldılar... :))))
Efenim tek tek yazıcam... Ne yaptım, ne yapamadım, ne yapılmalı...
Ama önce malsef pazartesi sendromumu atlatim uzuuuuun bi aradan sonra iş başı yapmak nasıl bişi bi önce onu hatırlayayım... :p
Geçmiş bayramınız mubarek osssun efem...
;)
16 bin belkide daha fazla kişi yurtdışına çıkmış bu bayram...
Gidilen yerlerin büyüklüğüne göre ele geçirme eylemi yapılıp memleketin topraklarını yeniden Osmanlı'nın sınırlarına benzetebilirdik ama yedik içtik, mağazaları boşaltık sadece... :))
Annecim bu sene leylek sürüsü gördü... Hoş bende gördüm...
Bu bayram aslında bir yerlere gitme niyetim yoktu... Ancak;
Arkadaşımın nişanı için gittiğim Bartın'da nasıl becerdiysem kendimi salya-sümük yapmış, alev alev yanarken, nişan saatine kadar otel odasında kendimi yorganların altına gömmüş, akşam için hayati fonksiyonlarımın azda olsa geri gelmesi için dua ederken annem, 'bayramda İtalya'ya gidicem, şu an pronto turdayım kayıt yaptırıyorum...'diye telefonun öbür ucunda şakırken hastalandığımı çakmasın diye 'tamam annem gelirim' demek zorunda kaldığım uzuuuuun mu uzun, yorucu, zevkli bayram turumuz planlandı...
Turda yok yoktu...
İtalya'dan Fransa'ya ordan tekrar İtalya'ya geçilen gezmedik, görmedik yer bırakılmayan bir tur...
Roma, Napoli, Pompei, Floransa, Pisa, San Remo, Nice, Cannes, Monaco, Montecarlo, Milano, Venedik, Verona.
Yuh!
Evet hepsine gittik... Hepsini vücudumuzun izin verdiği ölçüde gezdik, gördük...
Mağazalar boşaldı, yemekler bitti, şarap fıçıları boşaldı...
Türkler kendi huy-sularıyla, habitleriyle fırtına gibi estiler...
Dönerken check-in yapan hatun özel bir tatil filan mı vardı diye sordu...
Dini bayramımız vardı dedim...
Kız haaaa oldu... Zavallı İtalyanlar 'anneciiim Türkler geliyooooo' deyimlerini sayemizde yüzyıllar sonra yeniden kullanmak zorunda kaldılar... :))))
Efenim tek tek yazıcam... Ne yaptım, ne yapamadım, ne yapılmalı...
Ama önce malsef pazartesi sendromumu atlatim uzuuuuun bi aradan sonra iş başı yapmak nasıl bişi bi önce onu hatırlayayım... :p
Geçmiş bayramınız mubarek osssun efem...
;)
3 Kasım 2010 Çarşamba
Royal Festival Hall'un düşündürdükleri...
Londra'nın South Bank bölgesinde 1951'de açılmış, 2005-07'de yenilenmiş olan içi 'modernist' yaklaşımla dizay edilmiş Royal Festival Hall, memleketinde doğru düzgün 'avrupai' kültür merkezi olmayan birisini derinden sarsan bir yapı...
Nasıl desem... Kocaman bir dünya...
Thames nehri cephesinde bir sürü kafe ve restaurant... İçinde her katta ayrı bar, memberlar için özel barlar, paronomik nehir manzarasını seyredip, Londra akşamını içine çektiğiniz teras, hediyelik eşyaların ve cdlerin satıldığı şık Southbank Centre Shop mağazası, giriş katında yer alan The Clore Ballroom'u...
Etkinliğe gitmenin eziyet değil zevk olduğu, başlı başına sizi alıp götüren bir dünya...
Ulaşım derdiniz yok... Trenle mi, metroyla mı, otobüsle mi, arabayla mı gelmek istiyorsunuz... Hepsi için alternatif var... Gittiniz ayrı-döndünüz ayrı dert değil... Etkinlik bitiminde saat geç oldu nasıl gideceğim derdiniz yok...
Etkinlik öncesi yemek nerde yiyeceğiz derdiniz yok... Binanın altındaki kafe ve restaurantlardan gönlünüze-cebinize uygun olanı seçip karnınızı doyurup, telaşsız etkinlik saatinde merdivenlerden usul usul çıkıp salona giriyorsunuz...
İster mağazada, ister içerdeki barlarda vaktiniz varsa keyifle takılıyorsunuz...
Dans etmeyi seviyormusunuz? Nerde dans edeceğim diye bir sorununuz yok... The Clore Ballroom her gün saat 13'ten 18.30'a kadar canlı müzikle size dans etme imkanı sunuyor...
Saat 16'da profesyonel dansçılar geliyor... Amatörler ve prolar aynı anda, arzu ederseniz birlikte dans edebiliyorsunuz...
Neredeyse tüm öğleden sonranızı etkinliğe katılın veya katılmayın geçirebileceğiniz bir bina...
Yaşam olan...
Dışardaki hayattan farksız... İçerde başka bambaşka bir hayat...
Etkinlik saatinde kapılar zamanında açılıyor, etkinlik zamanında başlıyor...
Bedavacılık, saygısızlık yok...
Ey güzelim memleketim...
AKM'mizde güya yaşam barındıran bir bina... Hatta binaydı...
2 konser salonu haricinde, tiyatro ve sinema solonları, üstte borsa lokantasıyla...
Sinema salonunu herkes bilmez mesela... Oysa bilmeliyiz... Oysa ordada neredeyse tüm günü geçirebilmeliyiz... Yaşamalıyız, sanatı solumalıyız...
Telaşsız, keyifle... Yok restaurant açacaklarmış yok içki satılacakmış yok bilmem neymiş...
Peki diğerleri? İstanbul'da adam gibi topluca herşeyi içinde barındıran bir merkez varmı?
Cevahir alışveriş merkezinin yerinde nefis bir kültür merkezi olsa harika olmazmıydı?
Köprülere yakın, merkezi... Nefis bir arazi...
Otopark ve ulaşım problemi olmayan, bale, opera, konser, tiyatro, çok amaçlı mekanlar, çocuklar için alanlar...
Her yerinden sanat, yaşam, üretim fışkıran, Pompidou kültür merkezi gibi bir yer...
Yemek yediğiniz, dans ettiğiniz, fotoğraf-resim-seramik vs. eğitimlerine katıldığınız, nefis salonlarda tiyatro, sinema, opera, klasik müzik keyfi yaşadığınız...
Peeeeh !!!
Arsa kalmadı İstanbul'da... Varsada zihniyet yok!
87 yıllık bir Cumhuriyette, sanatı, sanatçısı, aydını, üniversitesi, kültürü, mimarı, teknolojisi, sanayisi, müteahhiti vs. olan koca bir ulus, medeniyetin çocuğu olaraktan daha ne kadar elalemin elma şekerine kıskançlıkla bakıcam? bakıcaz?
“Güzel sanatlarda muvaffak olmak, bütün inkilaplarda başarıya ulaşmak demektir. Güzel sanatlarda muvaffak olamayan milletler ne yazık ki, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum kalacaklardır.”
Atam'ın sözüyle bitirip bi hatırlatma yapim dedim... Ben mahrum kalmak istemiyorum. Ben yurtdışında değil kendi memleketimde insanlığı-kentliliği yaşamak istiyorum. Ve bunu sağlayabilecek bir meslek mensubuyken yapamamak beni üzüyor, yaralıyor...
Nasıl desem... Kocaman bir dünya...
Thames nehri cephesinde bir sürü kafe ve restaurant... İçinde her katta ayrı bar, memberlar için özel barlar, paronomik nehir manzarasını seyredip, Londra akşamını içine çektiğiniz teras, hediyelik eşyaların ve cdlerin satıldığı şık Southbank Centre Shop mağazası, giriş katında yer alan The Clore Ballroom'u...
Etkinliğe gitmenin eziyet değil zevk olduğu, başlı başına sizi alıp götüren bir dünya...
Ulaşım derdiniz yok... Trenle mi, metroyla mı, otobüsle mi, arabayla mı gelmek istiyorsunuz... Hepsi için alternatif var... Gittiniz ayrı-döndünüz ayrı dert değil... Etkinlik bitiminde saat geç oldu nasıl gideceğim derdiniz yok...
Etkinlik öncesi yemek nerde yiyeceğiz derdiniz yok... Binanın altındaki kafe ve restaurantlardan gönlünüze-cebinize uygun olanı seçip karnınızı doyurup, telaşsız etkinlik saatinde merdivenlerden usul usul çıkıp salona giriyorsunuz...
İster mağazada, ister içerdeki barlarda vaktiniz varsa keyifle takılıyorsunuz...
Dans etmeyi seviyormusunuz? Nerde dans edeceğim diye bir sorununuz yok... The Clore Ballroom her gün saat 13'ten 18.30'a kadar canlı müzikle size dans etme imkanı sunuyor...
Saat 16'da profesyonel dansçılar geliyor... Amatörler ve prolar aynı anda, arzu ederseniz birlikte dans edebiliyorsunuz...
Neredeyse tüm öğleden sonranızı etkinliğe katılın veya katılmayın geçirebileceğiniz bir bina...
Yaşam olan...
Dışardaki hayattan farksız... İçerde başka bambaşka bir hayat...
Etkinlik saatinde kapılar zamanında açılıyor, etkinlik zamanında başlıyor...
Bedavacılık, saygısızlık yok...
Ey güzelim memleketim...
AKM'mizde güya yaşam barındıran bir bina... Hatta binaydı...
2 konser salonu haricinde, tiyatro ve sinema solonları, üstte borsa lokantasıyla...
Sinema salonunu herkes bilmez mesela... Oysa bilmeliyiz... Oysa ordada neredeyse tüm günü geçirebilmeliyiz... Yaşamalıyız, sanatı solumalıyız...
Telaşsız, keyifle... Yok restaurant açacaklarmış yok içki satılacakmış yok bilmem neymiş...
Peki diğerleri? İstanbul'da adam gibi topluca herşeyi içinde barındıran bir merkez varmı?
Cevahir alışveriş merkezinin yerinde nefis bir kültür merkezi olsa harika olmazmıydı?
Köprülere yakın, merkezi... Nefis bir arazi...
Otopark ve ulaşım problemi olmayan, bale, opera, konser, tiyatro, çok amaçlı mekanlar, çocuklar için alanlar...
Her yerinden sanat, yaşam, üretim fışkıran, Pompidou kültür merkezi gibi bir yer...
Yemek yediğiniz, dans ettiğiniz, fotoğraf-resim-seramik vs. eğitimlerine katıldığınız, nefis salonlarda tiyatro, sinema, opera, klasik müzik keyfi yaşadığınız...
Peeeeh !!!
Arsa kalmadı İstanbul'da... Varsada zihniyet yok!
87 yıllık bir Cumhuriyette, sanatı, sanatçısı, aydını, üniversitesi, kültürü, mimarı, teknolojisi, sanayisi, müteahhiti vs. olan koca bir ulus, medeniyetin çocuğu olaraktan daha ne kadar elalemin elma şekerine kıskançlıkla bakıcam? bakıcaz?
“Güzel sanatlarda muvaffak olmak, bütün inkilaplarda başarıya ulaşmak demektir. Güzel sanatlarda muvaffak olamayan milletler ne yazık ki, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum kalacaklardır.”
Atam'ın sözüyle bitirip bi hatırlatma yapim dedim... Ben mahrum kalmak istemiyorum. Ben yurtdışında değil kendi memleketimde insanlığı-kentliliği yaşamak istiyorum. Ve bunu sağlayabilecek bir meslek mensubuyken yapamamak beni üzüyor, yaralıyor...
2 Kasım 2010 Salı
Cambridge-The Bell School 91
Bir dil okulu Londra yazıma yorum yazınca geçmişe gittim...
Sene 91...
Üniversite eğitimi için İngiltere'ye gitmeye korkup tercihimi Kıbrıstan yana kullanmışım...
O zamanlar nerden bileyim hayatımın hatasını yaptığımı :)))
Yaz okuluna postalanma kararı alındı ailemce...
Nasıl korkuyorum...
Tek çocuğum...
Sülalenin tek torunuyum...
Tüm hayatım boyunca nazlanmışım... Pışpışlanmışım... Şöförlerle okula gitmişim, meyvem soyulup dilimlenip önüme gelmiş... Tüm hayat bana göre planlanmış... Uyku saatim, ders çalışma saatimde evde çıt çıkmıyor... Mutfağa hiç girmemişim... Hayat ne bilmiyorum... Hatta kibritle ocağı yakmaktan bile tırsıyorum...
Hadi İngiltere dediler bana...
Hebele kübeleeeee... Hem korkuyorum hemde deli gibi istiyorum...
Cambridge The Bell School... Nefis bir okul... Ama süper pahallı... Onca okuldan onu seçtim... Gık çıkmadan ok dediler... Aile yanında kalıcaksın dediler ok dedim...
Öğlen yemekleride ücretin içinde, haftasonu aile öğlen yemeğini evdeysem verecek...
Sınırlı cep harçlığıyla yollandım... Ehe öğle yemeğini vermedi okul... Kurs bitiminde bi sürü sterlinle geri döndüm... Boştan yere 3 ay aç kaldım öğlenleri... :)))
Britishle uçtum... Yanımda çocukluğumdan beri benden ayrılmayan minnoşumla...
Kapıda devasa bir masadan aşşağıya hükmeder bakışlarla bakan obezin obezi beyaz bir kadın tarafından giriş sorgum yapıldı...
Neden geldin...
Eeee şey haddimize diiil ama ailem dil okuluna yolladı ingilizcemi geliştirmeye... Ehi ehiii okulum bu...
Hatun uzun uzun inceledi inceledi...
Leeeyn alt tarafı 3 aylık dil okulu... İngilterenin en pahallılarından... At binmeyi seviyorum diye at bineceğim dil okulu seçmiş bi burjuva çıtırıyııııııııııım !!!
Yaaaanıııııı neyi inceliyosun kiiiiiiiiiiiiii... :pppp
Neyse obez teyzeyi geçtim... Sırada Cambridge kazasız belasız gitme var...
Otobüsle gidicem... Ama otobüsleri nasıl bulucam? Buldum... Aynı uçakta dil öğrensinler diye gönderilen kocaman 2 işadamı amcayıda peşime takarak !!! Sanki hep gelmişim, biliyorumda... Gelin ben yardımcı olurum size diyerekten... Neye yardımcı oluyosun? Dakka bir gol bir gerçek İngiliz aksanı sıçmama neden olmuş... Haaaaaaa? diye bakıyorum otobüsleri tarif edenlere... Tek anladığım left ! Left leeeft ama bişey yapıp left acep ne yapıp? :))))))
Neyse mubarek tanrımın izniyle (:p) beceredim.
Vardık Cambridge... Adamlarıda kendimide taksiye koydum... Herkes evcazına gitti...
Benimkisi bitişik nizam, 2 katlı, kapısı ve pencere çerçeveleri mavi tipik tuğladan, İngiliz işçi eviydi...
Bahçesinde bisikletler vardı...
İlk düşüncem 'aaaaa bisiklet oldu...' sanırsam çok uzun zamandır binmediğimden... :)))
Kapıyı çaldım...
Beyaz saçlı kısa boylu gözlüklü bir kadın açtı...
Eheeee diye gülümsedim, gülümsedi ve geç kaldın dedi...
Eeee uçak şey etti dedim...
Kadının tavrı dilimi yutmama neden oldu...
Eeee...
Eeeee...
E...
Valizlerimi elimden alıp beni mutfağa götürüp yemek masasına oturttu...
Dünyanın en kuralcı ailesine düşmüştüm !!!!
Daha dakka bir gol bir hatun bana deli gibi kuralları listeliyordu...
Ebeee hebeee kebe kübeee he?
Ağlamak istiyoruuuuuuuuum !!!
Evime dönmek istiyoruuuuuuuuuuuuuuuum !!!
Kimseyle yatıp kalkmaya alışık olmadığımdan, 2. kattaki arka bahçeye bakan tek kişilik odama yerleştiğimde tüm dünya başıma yıkılmış durumdaydı...
Odam çok güzeldi, sonunda İngilteredeydim ve ailem istediğim okula beni göndermişti ama kadının ne dediğini anlamıyodum bide bi sürü kural sıralamıştı...
Tam kedime sarılıp salya sümük ağlayacakken kapım çaldı...
Biri esmer, biri sarışın iki kız tatlı tatlı bana welcomeeeee dediler...
Ev arkadaşlarımdı...
Birezilyalı ve İsveçli...
Hadi puba dediler bana...
Geleli 1.5 saat olmuş ben pubtaydım...
Kendimi iyi hissetmem için bana tanıdıkları Türk bir arkadaşlarını çağırdılar...
İlk defa o gece bir barda ağladım !!!
Domates suyumdan dudakalrım kıpkırmızı bir halde ev kurallarımı dinlerken ağlıyordum !
Eve en son gelen ben olduğumdan banyoyu 0820'de kullanacaktım. Çok sıkışırsam mutfaktaki wc'yi kullanacakmışım... Herkes 20 dk. banyoyu kullanabiliyormuş... Benden sonra kimse olmadığından ben rahatmışım... Ne rahatı okul 0930'da başlıyor!!! Duş yapıp çıkmam bir olacak !!! Çamaşırlarımı akşamdan kapıya koymalıymışım, sabah koyarsam yıkanmazmış !!! Yemeğe 5 dk bile geç kalsam arayacakmışım...
Ühüüü ühüüüü ühüüüüüü....
Ah tanrım Julie manyak Julie ne çektirdi hepimize... Yemeğe 5dk geç kalıcamı haber vermek için o panikte bide az telefon bulma paniği yaşamadım !!!
Hatuna inat her reglimde kan gövdeyi götürdü... Adam kesmişsin görüntüsünde çarşafımı sabahları elimden alıp söylenirken onu boğmayı planlayıp durdum !!! Manyak karıııı gece olmuş geceeeeeee napim bi gece sonramı verim kirli çarşafı ve leke çıkmasın !!!
Hayatımın en kurallı ama en muhteşem 3 ayını yaşadım!
Hayatımda ilk defa kardeşlik gibi bir duyguyu tattım...
İlk sigaramı o evde içtim...
İlk nefeste başım döndü ve odamın ortasına popo üstü çakıldım !!! :))))))) Ot diiil bildiğiniz sigara... Marlboro Lights !!!
Korkusuz olmayı, cesareti, evden gerçek anlamda ilk defa ayrı kalmayı orda öğrendim...
Dünyayı tanıdım...
İlk Londra gezimde Van Gough manyağı olduğumdan National Gallery'ye gittim... O zamanda sanat manyağıydım! :))) Sergilendiği odaya girdiğimde heyecandan tükürüğümü yutup boğulma tehlikesi atlattım... :))))
İlk gerçek müzikalimi orda izledim; Cats! Ve neden mimar yerine sahne tasarımcısı olmuyorumu düşündüm!
Okulu kırıp Hyde Park'ta Pavarottiyi dinledim... Diana'yı gördüm... Tüm gün ve gece yağan yağmurdan sıçana döndüm, zatüreden kıl payı kurtuldum... İyiki gitmişim, ikiside öldü ve ben her ikisinide gördüm !
Okula, markete, her yere bisikletle gidip gelmenin zevkini yaşadım...
İlk aldatmamı, zararsız bir flörtte olsa orda yaşadım... İsveçte yaşayan İtalyan Lucayla... ;)
Kurallara uymayı kuralları yıkmayı öğrendim...
Birey olmayı...
Damarlarıma İngiltere o zaman işledi...
Geldiğimden daha fazla ağlayarak, hıçkırarak gittim...
Giderken artık pubda domates suyu değil ale içiyodum...
Korkmayın... Gidin keşfedin...
Size kattıklarını siz bilsenizde gidin yaşayın öğrenin deneyimlenin...
Müthiş tecrübeler ve deneyimlerle dönüyorsunuz... Paylaşamasanızda, yaş ilerleyince artık size özel olsada müthiş bir tat... Gençken yapılması gereken şeylerin baş listesinde bence...
Yıllar sonra gülümseyerek keyifle anıyorsunuz...
81 Cherry Hinton Road'taki mavi kapılı ev hep özgürlüğümün, ilk ayakta duruşumun evi olacak...
Özledim kasabamı...
Özledim ilk emeklemelerimi...
Sevgili ailem teşekkür ederim topu topu 2-3 defa at binmiş olsamda İngiltere' de bana sunduğunuz imkanlar ve yaşattıklarınız için... ;)
Ben kendi çocuğumu hayatta Bell'e göndermem... Paralarıma kıyamam EF neyine yetmiyooooooo ! ;))))
Sene 91...
Üniversite eğitimi için İngiltere'ye gitmeye korkup tercihimi Kıbrıstan yana kullanmışım...
O zamanlar nerden bileyim hayatımın hatasını yaptığımı :)))
Yaz okuluna postalanma kararı alındı ailemce...
Nasıl korkuyorum...
Tek çocuğum...
Sülalenin tek torunuyum...
Tüm hayatım boyunca nazlanmışım... Pışpışlanmışım... Şöförlerle okula gitmişim, meyvem soyulup dilimlenip önüme gelmiş... Tüm hayat bana göre planlanmış... Uyku saatim, ders çalışma saatimde evde çıt çıkmıyor... Mutfağa hiç girmemişim... Hayat ne bilmiyorum... Hatta kibritle ocağı yakmaktan bile tırsıyorum...
Hadi İngiltere dediler bana...
Hebele kübeleeeee... Hem korkuyorum hemde deli gibi istiyorum...
Cambridge The Bell School... Nefis bir okul... Ama süper pahallı... Onca okuldan onu seçtim... Gık çıkmadan ok dediler... Aile yanında kalıcaksın dediler ok dedim...
Öğlen yemekleride ücretin içinde, haftasonu aile öğlen yemeğini evdeysem verecek...
Sınırlı cep harçlığıyla yollandım... Ehe öğle yemeğini vermedi okul... Kurs bitiminde bi sürü sterlinle geri döndüm... Boştan yere 3 ay aç kaldım öğlenleri... :)))
Britishle uçtum... Yanımda çocukluğumdan beri benden ayrılmayan minnoşumla...
Kapıda devasa bir masadan aşşağıya hükmeder bakışlarla bakan obezin obezi beyaz bir kadın tarafından giriş sorgum yapıldı...
Neden geldin...
Eeee şey haddimize diiil ama ailem dil okuluna yolladı ingilizcemi geliştirmeye... Ehi ehiii okulum bu...
Hatun uzun uzun inceledi inceledi...
Leeeyn alt tarafı 3 aylık dil okulu... İngilterenin en pahallılarından... At binmeyi seviyorum diye at bineceğim dil okulu seçmiş bi burjuva çıtırıyııııııııııım !!!
Yaaaanıııııı neyi inceliyosun kiiiiiiiiiiiiii... :pppp
Neyse obez teyzeyi geçtim... Sırada Cambridge kazasız belasız gitme var...
Otobüsle gidicem... Ama otobüsleri nasıl bulucam? Buldum... Aynı uçakta dil öğrensinler diye gönderilen kocaman 2 işadamı amcayıda peşime takarak !!! Sanki hep gelmişim, biliyorumda... Gelin ben yardımcı olurum size diyerekten... Neye yardımcı oluyosun? Dakka bir gol bir gerçek İngiliz aksanı sıçmama neden olmuş... Haaaaaaa? diye bakıyorum otobüsleri tarif edenlere... Tek anladığım left ! Left leeeft ama bişey yapıp left acep ne yapıp? :))))))
Neyse mubarek tanrımın izniyle (:p) beceredim.
Vardık Cambridge... Adamlarıda kendimide taksiye koydum... Herkes evcazına gitti...
Benimkisi bitişik nizam, 2 katlı, kapısı ve pencere çerçeveleri mavi tipik tuğladan, İngiliz işçi eviydi...
Bahçesinde bisikletler vardı...
İlk düşüncem 'aaaaa bisiklet oldu...' sanırsam çok uzun zamandır binmediğimden... :)))
Kapıyı çaldım...
Beyaz saçlı kısa boylu gözlüklü bir kadın açtı...
Eheeee diye gülümsedim, gülümsedi ve geç kaldın dedi...
Eeee uçak şey etti dedim...
Kadının tavrı dilimi yutmama neden oldu...
Eeee...
Eeeee...
E...
Valizlerimi elimden alıp beni mutfağa götürüp yemek masasına oturttu...
Dünyanın en kuralcı ailesine düşmüştüm !!!!
Daha dakka bir gol bir hatun bana deli gibi kuralları listeliyordu...
Ebeee hebeee kebe kübeee he?
Ağlamak istiyoruuuuuuuuum !!!
Evime dönmek istiyoruuuuuuuuuuuuuuuum !!!
Kimseyle yatıp kalkmaya alışık olmadığımdan, 2. kattaki arka bahçeye bakan tek kişilik odama yerleştiğimde tüm dünya başıma yıkılmış durumdaydı...
Odam çok güzeldi, sonunda İngilteredeydim ve ailem istediğim okula beni göndermişti ama kadının ne dediğini anlamıyodum bide bi sürü kural sıralamıştı...
Tam kedime sarılıp salya sümük ağlayacakken kapım çaldı...
Biri esmer, biri sarışın iki kız tatlı tatlı bana welcomeeeee dediler...
Ev arkadaşlarımdı...
Birezilyalı ve İsveçli...
Hadi puba dediler bana...
Geleli 1.5 saat olmuş ben pubtaydım...
Kendimi iyi hissetmem için bana tanıdıkları Türk bir arkadaşlarını çağırdılar...
İlk defa o gece bir barda ağladım !!!
Domates suyumdan dudakalrım kıpkırmızı bir halde ev kurallarımı dinlerken ağlıyordum !
Eve en son gelen ben olduğumdan banyoyu 0820'de kullanacaktım. Çok sıkışırsam mutfaktaki wc'yi kullanacakmışım... Herkes 20 dk. banyoyu kullanabiliyormuş... Benden sonra kimse olmadığından ben rahatmışım... Ne rahatı okul 0930'da başlıyor!!! Duş yapıp çıkmam bir olacak !!! Çamaşırlarımı akşamdan kapıya koymalıymışım, sabah koyarsam yıkanmazmış !!! Yemeğe 5 dk bile geç kalsam arayacakmışım...
Ühüüü ühüüüü ühüüüüüü....
Ah tanrım Julie manyak Julie ne çektirdi hepimize... Yemeğe 5dk geç kalıcamı haber vermek için o panikte bide az telefon bulma paniği yaşamadım !!!
Hatuna inat her reglimde kan gövdeyi götürdü... Adam kesmişsin görüntüsünde çarşafımı sabahları elimden alıp söylenirken onu boğmayı planlayıp durdum !!! Manyak karıııı gece olmuş geceeeeeee napim bi gece sonramı verim kirli çarşafı ve leke çıkmasın !!!
Hayatımın en kurallı ama en muhteşem 3 ayını yaşadım!
Hayatımda ilk defa kardeşlik gibi bir duyguyu tattım...
İlk sigaramı o evde içtim...
İlk nefeste başım döndü ve odamın ortasına popo üstü çakıldım !!! :))))))) Ot diiil bildiğiniz sigara... Marlboro Lights !!!
Korkusuz olmayı, cesareti, evden gerçek anlamda ilk defa ayrı kalmayı orda öğrendim...
Dünyayı tanıdım...
İlk Londra gezimde Van Gough manyağı olduğumdan National Gallery'ye gittim... O zamanda sanat manyağıydım! :))) Sergilendiği odaya girdiğimde heyecandan tükürüğümü yutup boğulma tehlikesi atlattım... :))))
İlk gerçek müzikalimi orda izledim; Cats! Ve neden mimar yerine sahne tasarımcısı olmuyorumu düşündüm!
Okulu kırıp Hyde Park'ta Pavarottiyi dinledim... Diana'yı gördüm... Tüm gün ve gece yağan yağmurdan sıçana döndüm, zatüreden kıl payı kurtuldum... İyiki gitmişim, ikiside öldü ve ben her ikisinide gördüm !
Okula, markete, her yere bisikletle gidip gelmenin zevkini yaşadım...
İlk aldatmamı, zararsız bir flörtte olsa orda yaşadım... İsveçte yaşayan İtalyan Lucayla... ;)
Kurallara uymayı kuralları yıkmayı öğrendim...
Birey olmayı...
Damarlarıma İngiltere o zaman işledi...
Geldiğimden daha fazla ağlayarak, hıçkırarak gittim...
Giderken artık pubda domates suyu değil ale içiyodum...
Korkmayın... Gidin keşfedin...
Size kattıklarını siz bilsenizde gidin yaşayın öğrenin deneyimlenin...
Müthiş tecrübeler ve deneyimlerle dönüyorsunuz... Paylaşamasanızda, yaş ilerleyince artık size özel olsada müthiş bir tat... Gençken yapılması gereken şeylerin baş listesinde bence...
Yıllar sonra gülümseyerek keyifle anıyorsunuz...
81 Cherry Hinton Road'taki mavi kapılı ev hep özgürlüğümün, ilk ayakta duruşumun evi olacak...
Özledim kasabamı...
Özledim ilk emeklemelerimi...
Sevgili ailem teşekkür ederim topu topu 2-3 defa at binmiş olsamda İngiltere' de bana sunduğunuz imkanlar ve yaşattıklarınız için... ;)
Ben kendi çocuğumu hayatta Bell'e göndermem... Paralarıma kıyamam EF neyine yetmiyooooooo ! ;))))
Turkcell'in teknoloji yardım uzmanları...
Öğleden sonra internet bağlantım cufladı...
Sabrettim, sabrettim... Baktım düzelmiyor aradım vın servisini...
Teknik uzman bana sorunum için yardım ederken, arkadan gelen sesler beni şoke etti...
Ayy 2 saattir anlatıyorum anlamıyoooo...
Hödöööö?
Sizleri arayınca arkamızdan böyle yorumlar mı yapıyosunuz? Dicektim ama o sırada benim uzman bana ona gir, buna çık, şu ayarı böyle yap diyodu, müşteri hakkında vıdı vıdı yapan operatör için laf yetiştiremedim...
Kardişiiiim sizin işiniz bize yardımcı olmak...
Her telefon, vın kullanan süper zeki olacak diye bi kaide yok !!!
Yaşlı teyzesi arayacak, amcası arayacak, dedesi arayacak, bilgisayarı az kullananı, ingilizce bilmeyeni, yorgunu, kafası dalgını...
Kimseyi aaaay 2 saattir anlatıyorum anlamıyo diye eleştirmeye hakkınız yok !!!
Telefonla işlem yapmak alışık olmayanlar için ne kadar zor bunu bilmiyormusunuz?
Bazen alışık olan içinde zor olabiliyor...
Ya kafan dalgın oluyor, ya telefonla işlem yaparken göz ucuyla başka birşeyi kontrol etmen gerekebiliyor...
Evet bazende gerçekten bi gerizekalı aramış olabilir...
Neyse ne...
İşin anlatmak !!!
Turkcell'in operatörlerinde ses sorunu var...
Sesiniz az duyuluyor, elemanlar otomatiğe bağlamış bir şekilde konuşuyor... Sen günde 100 defa bilmem ne dosyasına girip çıkıp ayar yapmaya alışık olabilirsin ama her arayan o dosya nerde, o ayar nerde bakacak, bulacak ve anında işlemi yapacak diye bi kaide yooooook !!!
Tamam işiniz zor, yoğun ama başka bir operatörün telefonundan duyulacak şekilde eleştiri yapmak, işlem yaptığını ayıplamak...
Bende iş yaşamında zeka seviyesinden şüpe ettiğim insanlarla görüşüyorum zaman zaman... İçimden yuh diyorum sonra adam veya kadın geliyor ve nedenini anlıyorum... Ya yaşlı çıkıyor, ya hayatında ilk defa yapıyor oluyor, yada dalgınlığına gelmiş oluyor...
Sevgili Turkcell sıkılan, dayanamayan teknik elemanlarınızı değiştirin...
Ya da onlara ailelerinden birine aynı işlemleri yaptırın... Bakalım 2 saatten önce çakacaklarmı köfteyi...
;)
Kendi aileleri içinde aaaay anlamıyoooooo, nato kafa nato mermer yapacaklar mı?
İnsanoğluyuz biz... Bizim beynimiz dış ve iç etmenlerden etkilenir...
Bugün zeka küpü yarın gerizekalı davranış gösterebiliriz...
Eheeem öhöööm ben bilmem ne yardımcısıyım diyen kişinin sabırla anlatabilme özelliği olmalı...
Mesela ben kimseye birşey öğretemem... Aaaaaaa der afaganlarım basar! O yüzden öğretim görevlisi olmadım... Sabrım yok diye, öğretme yetim yok diye...
İnsan kendini bilecek...
Şirketler kendini bileni işe alacak yada bildirtecek !!!
Objektif olsam ve operatör haklı olsa bile davranışı etik değidi...
Bilineeeeee...
Ben ozy ozbornum... Herşeyi yazarım tikkatli olunuuuuuz ;)
Sabrettim, sabrettim... Baktım düzelmiyor aradım vın servisini...
Teknik uzman bana sorunum için yardım ederken, arkadan gelen sesler beni şoke etti...
Ayy 2 saattir anlatıyorum anlamıyoooo...
Hödöööö?
Sizleri arayınca arkamızdan böyle yorumlar mı yapıyosunuz? Dicektim ama o sırada benim uzman bana ona gir, buna çık, şu ayarı böyle yap diyodu, müşteri hakkında vıdı vıdı yapan operatör için laf yetiştiremedim...
Kardişiiiim sizin işiniz bize yardımcı olmak...
Her telefon, vın kullanan süper zeki olacak diye bi kaide yok !!!
Yaşlı teyzesi arayacak, amcası arayacak, dedesi arayacak, bilgisayarı az kullananı, ingilizce bilmeyeni, yorgunu, kafası dalgını...
Kimseyi aaaay 2 saattir anlatıyorum anlamıyo diye eleştirmeye hakkınız yok !!!
Telefonla işlem yapmak alışık olmayanlar için ne kadar zor bunu bilmiyormusunuz?
Bazen alışık olan içinde zor olabiliyor...
Ya kafan dalgın oluyor, ya telefonla işlem yaparken göz ucuyla başka birşeyi kontrol etmen gerekebiliyor...
Evet bazende gerçekten bi gerizekalı aramış olabilir...
Neyse ne...
İşin anlatmak !!!
Turkcell'in operatörlerinde ses sorunu var...
Sesiniz az duyuluyor, elemanlar otomatiğe bağlamış bir şekilde konuşuyor... Sen günde 100 defa bilmem ne dosyasına girip çıkıp ayar yapmaya alışık olabilirsin ama her arayan o dosya nerde, o ayar nerde bakacak, bulacak ve anında işlemi yapacak diye bi kaide yooooook !!!
Tamam işiniz zor, yoğun ama başka bir operatörün telefonundan duyulacak şekilde eleştiri yapmak, işlem yaptığını ayıplamak...
Bende iş yaşamında zeka seviyesinden şüpe ettiğim insanlarla görüşüyorum zaman zaman... İçimden yuh diyorum sonra adam veya kadın geliyor ve nedenini anlıyorum... Ya yaşlı çıkıyor, ya hayatında ilk defa yapıyor oluyor, yada dalgınlığına gelmiş oluyor...
Sevgili Turkcell sıkılan, dayanamayan teknik elemanlarınızı değiştirin...
Ya da onlara ailelerinden birine aynı işlemleri yaptırın... Bakalım 2 saatten önce çakacaklarmı köfteyi...
;)
Kendi aileleri içinde aaaay anlamıyoooooo, nato kafa nato mermer yapacaklar mı?
İnsanoğluyuz biz... Bizim beynimiz dış ve iç etmenlerden etkilenir...
Bugün zeka küpü yarın gerizekalı davranış gösterebiliriz...
Eheeem öhöööm ben bilmem ne yardımcısıyım diyen kişinin sabırla anlatabilme özelliği olmalı...
Mesela ben kimseye birşey öğretemem... Aaaaaaa der afaganlarım basar! O yüzden öğretim görevlisi olmadım... Sabrım yok diye, öğretme yetim yok diye...
İnsan kendini bilecek...
Şirketler kendini bileni işe alacak yada bildirtecek !!!
Objektif olsam ve operatör haklı olsa bile davranışı etik değidi...
Bilineeeeee...
Ben ozy ozbornum... Herşeyi yazarım tikkatli olunuuuuuz ;)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)