Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

8 Ocak 2014 Çarşamba

İğne-iplik...*

Elimde bir terzi hikayesi var...
Yayına hazırlarken çocukluğumun olmazsa olmazları terzileri düşünmeden edemedim...

Bizim zamanımızda hazır giyim çok gelimemişti...
Mudo'nun açılması ergenliğime denk gelir...
Vaaay Mudo açıldığında ne mutlu olmuştuk... Ankara'ya gitmek alışveriş etmek pek bi in pek bi moda bişeydi...

Pantalonlar-kazaklar mağazalardan alınırdı alınmasına ama, aile geleneğimiz özel terzilerin elinden çıkma ceketler-mantolar-etekler olmadan da olmazdı...

Kendimi bildim bileli ceket giymeyi çok sevmişimdir...
Model model, kumaş kumaş hep özel dikim ceketlerimle endam edip durdum üniversiteye kadar... 

Ben bir yerlere gittim, onlar yaşlandı, öldüler...
Ara ara ceket aşkım için yine terzi yolu tutsam da pek başarılı olanlarıyla buluşamadığımdan özel dikim sporundan-abiyesine ceket sevdam askıya alındı...

Çocukluğumdan gençliğime kapısında sıraya girilen terzilerle büyüdüm...
Biz hiç sıraya girmezdik... Anneannem sayesinde hoop beklemeden müşteri olurduk.
O tayyörlerin-döpiyeslerin kadınıydı...
Terzilerin baş müşterisi oydu...
Baş müşterinin çocukları ve torunları olarak ayrıcalığımızı yaşardık...

Çok severdim çocukken terzilerin atölyelerini...
Top top kumaşlar...
Kocaman ahşap cetveller...
Yeni ama bakmaktan eskimiş  orjinal moda dergileri ve yerlerde kırpık kırpık kumaşlar...

Annemin veya benim prova saatimi beklerken oynayacak çok şey bulurdum o atölyelerde...

Onlar sıradan terziler değillerdi...
Tasrımcılardı...
Sen eline alıp bu model diye tepişsen de sana gideni kibarca söyleyip 2 dk da senin için eşi olmayan bir şey tasarlarlar, ölçülerini alıp, biçmeye başlarlardı...

Anneannemin İzmir'li bir terzi hikayesi vardır... İzmir'in en ünlü terzisidir bey...
Anneannem ince uzun fıstık bi yavru...
Terzi anneannemi görünce masaya çıkartıp, işte bu işte bu çalışmak istediğim vücut bu diye haykırmaya başlamış...
Müşteriler anneanneme hasetle bakarken anneannem, zayıflığının utancıyla ben beni kilolu göstereceğiniz kıyafetler yapmanızı istiyorum demiş...
O zaman zayıflık ayıp bişi... :)
Adam yıkılmış... 
Manken gibi yavru kilolu görünmek istiyor!
Orta yolu bulmuşlar bir şekilde ve yıllarca anneannem herkesi hayran bırakan şıklığını-zarifliğini o beyin diktikleriyle sürdürmüş...

Dostu terziler...
Mutlulukların-dertlerin paylaşıldığı...
Belki biraz sırdaş, belki biraz psikologlardı...

Giydiğiniz şeyde el emeği yoktu sadece dostluğunda izi vardı...
Gün boyu bir sürü insana değen, dinleyen, diken, sizi en güzel yapmaya uğraşan o emektarlar artık hayatımızda yoklar...

Varsalar da eskisi kadar değil...
Hayal gücü geniş bir çocuk için ne zenginlikti, ne eğlenceydi o atölyeler...
Koskoca kadın oldum hala severim o atöyleleri...
Bir sürü kumaş, bir sürü kesilmiş-biçilmiş parça...
Bana dağınık-karmaşık gelen kaosun düzeni...
Çok severim eskide olsa moda mecmuası karıştırmayı...
Hele çook eski yılların dergilerine bakmak çok hoşuma gider...

Özledim, mezura ile ölçülmeyi, küçük bir kalemle küçük bir kağıda ölçülerimin not düşülmesini...
Özledim üstünde iğneler duran bir kumaşı giymeye çalışırken hafif hafif batan iğnelerin tatlı sızısını...
Özledim üstüme göre, el emeği-dostluk ve sohbetle dikilmiş değdiğimde içimi ısıtan kumaşı...
Özledim masadan sabunu ve büyük makası alıp parçalarla oynamayı...
Özledim kumaş parçası elde, düğme ve astar aramayı...
Özledim, dostları...

*Sevgili Hasan amca özledim senin kruvaze ceketlerini, herkesin bakıp bakıp durduğu mantolarını...
Bir prova süresinde hayal gücüme renk ve çeşitlilik katan atölyeni...
Nur içinde yat...
Ve bana senin gibi muhteşem ceketler diken bir terzi adı yolla meleklerle! Ceket aşkım kabardı bu yazıyı yazarken! :)

Hiç yorum yok: