Perşembe sabahı her zamanki yaptığım şeyleri yapmak için masama oturmuş, ekranımı açmışken birden içimde bir yanardağ hareketlenmeye başladı...
Ayağa kalktım ve odanın içerisinde bir elim başımı diğer elim boğazımı tutarak dolanmaya başlamışken midem durduk yere içindekileri dışarı çıkarmak için beni dürtmeye başladı...
Ardından başıma bir ağrı girdi...
Yüğreğim deli gibi atmaya başladı...
Midem dönüp durmaya...
Hafta başından beri duyduğum sıkıntı perşembe günü fiziksel olarak kendini dile getirmeye karar vermişti.
Mutsuzdum...
Uzun zamandır monoton monoton gelip gidiyordum...
Ben kimdim ve ne olmak istemekteydim...
Lanet işi artık sevmemekteydim.
Beş senenin bana katkısı cv'de 3 satır ediyordu...
İyi değilim dedim...
Gitmeliyim... Dışarı çıkmalıyım...
Eve, yorganımın altına zor attım kendimi...
Son zamanlarda benden daha sosyal olan annem evden çıkmadan neyin var dedi, kovacaklar seni böyle gelinirmi öğlen olmadan eve...
Depresyon başlangıcındayım galiba...
Akşam Ferrari partin var...
Kusmak istiyorum...Mutsuzuuuuum, depresyondayım, işimi sevmiyoruuuum, partiyede gitmeyeceğim !!!
Bütün bir günü yorgan altında inleyerek geçirdim... Midem madem dışarı çıkmayacak neden dürtüp duruyordu ve başımdaki ağrıda neyin nesiydi?
Partiye gitmek istemiyordum ama gitmem gerekiyordu. Davetiyemle keyif yaşayacak masum insanları yarı yolda bırakamazdım... Depresyon belirtilerimi rafa kaldırdım, duşa girdim ve Massa için geçen seneden daha isteksiz hazırlanmaya başladım.
Parti, sosyetik bir partiydi...
Katılanalrın çoğu mimar ve dekaratörlerdi... Hepsi dergiden fırlamış şekilde giyinen, markasız ve moda olmayan şeyler giyindiyseniz para kazanmayan daha doğrusu mesleki piyasada işe yaramayan görülerek süzüldüğünüz bir partiydi...
Canları cehenneme diyip rengi solmuş siyah jeanimi, bu sene formam olmaktan çıkmış artık bedenime yapışmış sayılan siyah v yaka kazağımı ve ayağımada camperlarımı geçirip, üzerimdeki tek şık şey olan deri ceketimi elime alıp kavalyelerimi beklemye başladım.
O noooo... bir içim su yakışıklığında ve şıklığında iki tane delikanlı ve saçlarını bile taramamaış yüzünde makyajı varmı yok mu belli olmayan ozy...
Ozy depresyondaydı...
Ne pilotlar umrundaydı ne yarış...
Kusmak istiyordu ama midesi bunu hayata geçirmiyordu. Sadece istemesini sağlıyordu...
Parti mekanının otoparkına girdiğimizde, geç kalmış olduğumuz iyice kesinleşti...
Yumuşak, ürkek bir çocuk edasıyla masum masum bakan küçük dev arabanın yanında duruyordu...
Kadife tenli, gözlerine bakınca içine düşüp kaybolmaktan keyif aldığınız küçük adam !
Tanrım bu küçük şeymi beni kendisine tutkun etmişti !
Evet etmişti !
Ferrariyi tutuyordum ama sevmediğim pilotuda sevmiyordum. Kimi için aynı tutkulu coşkuyu hissetmiyordum...
Arabadan indim...
Ve bakışmaya başladık...
Yanına gidebilir, etrafında lüzumsuz kalabalık olmadan onunla baş başa 3 dk. geçirebilirken... Gitmedim...
Sadece baktım...
O da baktı sonra gülümseyerek arabasına bindi...
Ben arkama bakmadan yakışıklılarım arkamda partiye doğru yürüdüm...
Bu ay sevgili dişçim sayesinde göçmüş olduğumdan biletim yoktu.
Arabamdada ogs olmadığından ve kabak lastiklerimden dolayı yola çıkmam iyice tehlikeli ve kendimi ulaştırmam imkansız olduğundan yarışa gitmem imkansızdı.
Ve depresyon başlangıcındaydım.
Hayatımda ilk defa sokarım F1'e diye dolanıyordum !!!
Yakışıklı kavalyelerimden biri Ozy abla yarın ben gitmeyeceğim siz gidin dedi...
Son derece isteksizce tamam dedim.
Kim kalkıp 9'da başlayan antremanlara gidecek !!!
Eski ben İstanbul Park'ta yatıp kalkmayı düşünürdü oysa ki...
Cuma sabahı popomu yataktan kaldırmadığımdan 14'teki antremanlara gidebildik...
Ve ve...
Ozy ozborn, o güzelim sesleri, heyecanı görüp, yaşayıp, duydukça sevinçten, heyecandan bağırdıkça, zıpladıkça sihirli bir el değmiş gibi nasıl iyileşti...
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa...
Biiiiiiiiiiiiiiiiiiiuuuwwwwwwwwww...
Felippeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee....
Tanrım weber nasıl parçaladı şanzımanı !!! Süper kazaydı oğlum süpeeeer !!!
Eheeeeeeeeeeee...
Cuma akşam üzeri İstanbul Parktan ozy sesi kısılarak döndü...
Ne haber vermeden gitmediği işi umrundaydı nede sebepsiz mide bulantıları...
Ozy'nin yüzüne renk geldi, kanı pompalanmaya başladı, stresi, depresyonu gitti...
Akşam üzeri hele bir arkadaşından gelen telefonla keyfi daha bir eyrine geldi...
Nerdesin?
İstanbul Parkata...
Ben kimse gelmiyor diye bilet almamıştım...
Benimde yok...
O zaman ikimize alıyorum...
Olmaaaaz, param yok ! Yani varda yok !
Aaaaaa... lafımı olur !
Olmaz olur mu? 700 gaymeden söz ediyoruz !
500'lüğünden alırım.
Tanrım, hadi ben manyağımda arkadaşlarım neden benden de manyak !!!
Cumartesi daha heyecanlıydı...
Son anda Massa'nın sıralamalardaki yerini kaybetmesi, Kimi'nin tüm antremanlar boyunca elde ettiği en iyi tur zamanını başaramaması hüzne, acıya ve neredeyse yeniden depresyona döndürecekken son anda yapılan hamlelerle 1.ve 4. sıralar bizim oldu !!!
Pazar güzel geçecekti...
Kimi 4.'lükten sıyrılırdı startta... Massa yerini korurdu...
Massa yerini korudu korumasına da... O beceriksiz Kimi yok muuuuuu !!! Ah ah o yaktı bizi !
Rakip Hamilton, 3. pit stopunu yaparken Kimi onun önüne geçebilecekken, start-fnish düzlüğünde yeterince basamadı ve basamadığı gibi hafifçe kontrolünüde kaybetti. Tam önümüzde pitte olan Hamilton bize sevinç nidaları attırırken, saniyeler içerisinde pitten çıktı ve Kiminin önünde yerini tekrar aldı !
Ondan sonra çok umutlandık ama olmadı...
Olsun sonuçta damalı bayrağı 1 ve 3 olarak gördük.
Ferrarilerim İstanbul geleneklerini perçinlediler.
Felippeeeeeeeeeeeeeeeeee....
Felippeeee...
Fani olanın keyfiyle şarjlandım...Yenilendim... Mutluyum... Depresyonmu? başka bir bahara kaldı...
3 gün boyunca yaşadığım keyif ilaçların ilacı, şifaların şifası oldu !
İstanbul Parktaki 4. yarıştada Ozy Ozborn vardı !
Ve olmayada devam edecek...
Ve paddock diye inlemeyede !
:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder