Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

20 Mayıs 2008 Salı

Hala yaseminler tütüyormu?

4 günlük tatil fırsatı bir çalışan için kaçırılmayacak bir fırsat.
Eeee birde Nişantaşında yaşayan biri olarak çoktan rengimin değişmesi gerekmekte...
Birde gel-git bir alem içerisinde olan bünyem azcık uzaklaşırsa buraçlardan daha iyi olur düşünceleriyle gençliğimi geçirdiğim, okuyup meslek sahibi olduğum memlekete yollandım 19 Mayıs tatili için...

Güzel Kıprıs'ım... Kurak Kıprıs'ım...
Her zaman ki bozkırlığıyla karşıladı bizleri...
Hava rüzgarlı ama sıcak, deniz soğuk ama şifalık...

Gezgin Türkler'in hepsi kumar için gelmiş...
Birtek annemle ben birde küçük çocuklar deniz, güneş derdindeyiz...
10 sene Kıprıs'ta yaşamış biri olarak kumardan ve kumarhanelerden ööğ gelmiş bendeniz kapıdan parmağımın ucunu bile sokmamaktayım artık.
Eskiden öğrenci açlığıyla gece 12'den sonra verilen yemekler için çok sık giderdim. Paran bitmiş veya proje çiziyorsun sabahlıyorsun, karnın aç... Midene bir sıcak çorba girsin, adam gibi et ye balık ye... Birde canın içmek istiyor alkol bedava... Nasıl olsa 3-5 tanıdık oynayan görürsün...

Hala varmı bilmiyorum ama polis baskınından önce zil çalar ve tüm Kıprıslılar ve ZZ'ler (öğrenciler) kaçışırdı... Süper bir eğlenceydi...

Ah geçmiş...
Ah anılar...
İnsan vaz geçemiyor... Yad etmeden geçemiyor...

Dome'un deniz havuzunda rengarek balıklarla yüzmek, akşam limanda oturmak, Kıprısça konuşmak, yasemin toplamak...

Bu sefer adam canımı çok acıttı.
Eski günler çok üşüştü o güzelim akılcığıma...
Lefkoşa'da çalıştığım miamarlık ofisim, arabam, evim, sevgililerim, dostalrım, gırgırlar şamatalar...
Nerden nereye geldik, ne olmak isterken ne olduk düşünceleri...
Umutları kırılmış, gerçekleştirilememiş hayalleri olan küçük kızın hayaleti kovaladı durdu 3 gün boyunca beni...

Canım hiç dönmek istemedi...
Mavi fayanslı banyolu evi...
Kırmızı halılı salonumu, akşam üstü ofis çıkışı Dome gidip yanıp yüzüp döndüğüm evimin serinliğini, mutfağımın taş zemininin ayaklarımda bıraktığı serinliği ve aidiyet duygusunu...
Çalışma odamın çiizmlerim, gazete-dergi küpürleriyle kaplı duvarlarını...
Kocaman yatak odamdaki tek kişilik yatağımı...
Özgürlüğümü...
İnançlarımı...
Umutlarımı...
Mesleğimi...

Herşeyi ama herşeyi çok özledim...
Çok canım acıdı...

Kişilerden çok yaşam tarzımı özledim.
Sevgililerden çok geçirilen vaktin şamatasını, hayatı paylaşma, yaşama şeklimizi...

Kıprıs çok değişmiş durumda...
Kumarhanelerde oyanmayanlara yemek-alkol yok artık.
Çirkin bir yapılaşma var.
Bu bayra bu bayram bizim değil diyorlar...
Ben Kıbrıs'ı seviyorum... İnsanlarından çok.

Doyamadım canımı acıtan, yasemin kokan adamın bedenime verdiği sıcaklığına...
Eylülde uzun bir gidiş yapmak niyetindeyim.
Yazmak için.
Fotoğraflamak için...
Köşe bucak dolaşıp değişen her şeyi görüp, geçmişle kıyaslayıp yeniye alışmak için...

Hala yaseminler tütüyor...
Buram buram...
Misssss...

Denizin tuzu, renkleri bedene hayat veriyor, güneşi kemikleri ısıtıyor...
Ama Kıbrıs eski Kıbrıs değil artık.
Benim Kıbrıs'ım başka Kıbrıs...

Hiç yorum yok: