Dün bir arkadaşım Facebookuna 'Yıkanabilen bir ev istiyorum' diye yazmış...
Okuyunca geçmişe gittim...
Öğrenci evleri her daim dağnık hatta pis olur... Ancak mimarlık öğrencisiyseniz midterm ve final jürilerinizden önce evleriniz ev olmaktan çıkar... Hatta ahırlar bile daha hijyenik ve düzenli kalır sizin evinizin yanında !!!
Benim evlerim tipik öğrenci evi halini sadece teslim haftalarında alırdı.
Tek başıma yaşadığım ve anneanneden aldığım düzen ve temizlik genlerimden dolayı evime misafirliğe gelen arkadaşlarımı deli eden bir evsahibiydim hep.
Her gün temizlik yapma şansını pek bulamazdım ama 2 günde bir evim kırklanırdı !!!
Bu kadar düzen ve temizlik teslim haftasında yok olurdu...
Uykusuz günler ve geceler başladığında tesliminizden başka bir şey düşünemez halde olurdunuz.
Genellikle tek başına başlayan çalışmalar ilerleyen günlerde ortaklaşmaya dönerdi...
Eve giren çıkan, uyuyan, yaşayan, yaşamayan birbirine karışırdı...
Genellikle benim evimde toplanılırdı... Kütüphanem okulun kütüphanesiyle yarışacak şekildeydi... Maket malzemelerim, kalemlerim ve gerekli ıvır-zıvırlarla ben dostlarım için hayat kurtarandım.
Masa hiç boş kalmazdı. Benim ki bitti mi, senin section'ların mı eksik hooop senin paftana geçerdim... Ben seninkiyle uğraşırken benim eksik kalan bir şeyim varsa ötekisi onu yapardı...
Çizimler halledilince hep son dakkaya kalan maketlere başlanılırdı ki işte o an evler ev olmaktan çıkar, teslimden eve geldiğiniz anda evi bi kibritle havaya uçurmak isterdiniz...
Başınıza şaka gibi olaylar gelirdi...
Hiç unutmuyorum bir sefer masanın altında oturmuş maketimle uğraşırken bir arkadaşımın japon yapıştırıcısını kapağı açık halde masaya bırakması sonucu, hiç birimiz fark etmediğimiz için saatlerce damla damla kafama akan yapıştırıcı sonucu kafamda japon topuyla gezmek zorunda kalmıştım... :))
Bir keresinde de ani bir telaş yüzünden en cici jean'nim kıpkırmızı akrilik boyayla kaplandı !!! Akriliğin çıkma şansı yok ! Eee öğrenci adamım... Kıprıs'ta o tarihlerde Levis-mevis yok. Tatile girip Türkiye'ye dönene kadar sol paçasında kırmızı leke olan bir jean'le dolanmıştım... Eee mimarlık öğrencisi olunca bunlar delidir, ne yapsalar yeridir diye bakıldığından yırtmıştım... :p :)))
Işıklı masa biz öğrencilerin olmazsa olmazıdır... Onca paftayı tek tek çizmek yerine, paftaları cam masaya üst üste koyup alttan ışık vererek hooop copy pastelerdik...
Ooo şimdi tüm okullarda Auto-cad çizimlerine izin veriliyo... Bizde Auto-cad sanki ayrı bi bilgisayar dersiymiş gibi görülürdü. Bilgisayarda çizen öğrenci aşağılanırdı !!! A-aaaa elde çizmeyi bilmiyooo... çok ayıp çok ayıp !!! :)))) Ulan o kadar elle çizdik ne oldu? Mezun olduk her işyeri bilgisayarda çizittirebilen mimar arıyo çıktı !!! Silah icat edildi mertlik bozuldu misali... Artık el yetisi olanın değeri yok, kaç tane çizim proğramı bildiğin önemli... Gidin öğrenin olun sizde mimar yani... Töbe töbeee... :ppp :)))))
Işıklı masaya dönersek, paralara kıyılıp kestirilmiş cam tabla bahtsız bedevi misali genellikle lazım olacağı günlere yakın çatır-çutur bi şekilde kırılırdı !!!
İiiiiktiiir !!!
Genellikle final haftası hepimizin züğürt olduğu döneme gelirdi... Parasız, aç ve uykusuz günlerce emek harcayıp jürinin karşısına çıkardık...
Bir sefer benim için değil ama Levo için ışıklı masa gerekti... 5 kuruş paramız yok ! Arabadaki benzin bizi ancak teslime götürecek kadar... Demokrasilerde çareler tükenmez... Salonun kocaman sürgülü balkon kapılarından birini çıkarmış ve ışıklı masa yapmıştık !!!
Evin halini nasıl tarif etsem... Savaş alanı gibiydi... Sökük balkon kapısı, ortada kağıtlar, boyalar... Para yok sigarada alamıyoruz... Hep evde bu dönemde kullanmak için tütünüm olurdu... Annem onu ilk bulduğunda bir elinde kağıtlar öbür elinde sarma aleti ve tütün Ozzzy otmu içiyosun diye saldırmıştı !!!
Anacım kokla onu, halis muhlis tütün o tütün !!! Parasız zamanlar için o !!! :))))
Yerlerde tütünler, izmaritler o noooo... Bunca çöpün altında halı vardı, iyimidir acaba? :)))))
Levo'nun mezuniyet projesinde yine parasızdık... Şu an başarılı bir içmimar ancak o yıllarda beni ah vah bu çocuk yanlış bi meslek mi seçti acaba diye düşündürürdü... Rektörlük binasıydı proje konusu... Boyama yetisi pek yoktu... Kendi projemi ışık hızında bitirip onun çizimlerine render yaparken açlığa daha fazla dayanamyıp köşedeki tantuniciye gidip gururumu bi kenara bırakıp 2 gün sonra parasını ödeyebileceğimi söyleyip 2 tane 1.5luk tantuni istemiştim... Bakkala yazdırmayı anlarım da tantunici ? :))))))) Ve o gece uyumadan Levo'nun çizimlerini bitirebilmek için hayatımda ilk defa tantuniciden küçük acı biberlerden alıp yemiştim. Kahve değil biberlerin acısı beni o gece ayakta tutmuştu !!! Ertesi gün jürisinde bilmeden hocaları benide eleştirmişlerdi... Eeee olmuştum mimarım ben içmimar deeel !!! :ppp :))))
Yorgunluktan zombiye dönmüş bir halde, en şık giysilerimiz içinde tasarımımızı savunurda savunurduk... Size yol gösterip-yönlendirmiş hocanız bir anda düşman kesilir, onca hocanın, profun, misafirin önünde saldırırdı size... Ulan sen dedin de yaptık !!! Yoksa başka şey yapacaktım ahanda eski eskizlerim diyip maketi kafasına geçirmeyi hayal ederken, güya ilerde müşterilerimizle gireceğimiz tasarım savaşına bizleri hazırlayanlara saygıyla yılmadan umutsuzluğa düşmeden koca bir dönem emek harcadığımız projemizi savunur ve sunardık...
Sonra mı? Evlere gidilir ve 2 gün boyunca kış uykusuna yatan ayucuklar gibi dünyayla iletişimimiz kesik bir halde pisliğin-dağınıklığın içinde uyurduk... Uyandıktan sonra notumuz ne kadar iyi olursa olsun sevinç yaşayamazdık... Türkiye'ye dönmeden evvel evin eve benzetilmesi gerekmekteydi... Allaaah torbalarca çöp, maket artığı, izmarit, küflü tencere, kırılmış bardak-çanak, en lüzumlu olduğu anda kaybolmuş ama şimdi bilmem neyin altından çıkmış 0.1 uçlu rapido !!!
Of ki ooof !!!
Hayatta en iğrendiğim şey küflenmiş makarna tenceresidir !!! Aaaay yazarken bile içim kalktı... Yıkamak yerine tencereyi atardım hep... Allahtan Kıbrıs dandik teflon tencere cennetiydi... :))
Arada başka bölümlerde okuyan arkadaşlar yiyecek getirmeseler halimiz yaman olurdu... Zamana karşı bir mücadele vardı çünkü... Ne makarna için tencereye su koyabilirdik ne de ekmeğin arasına adam gibi peynir koyup yiyebilirdik...
Kahvenin içine kola koyup kafein yüklemesi denemeleri yapardık !!!
Uyumicam hayır uyumicam diye !!! :))))
Masanın etrafı bir sürü içilmiş-yarım kalmış kahve bardakalrıyla dolu olurdu... Kiminin içinde sigara izmariti... Kültablası bulunamamış yada uğraşılmak istenmemiş ! :)
İşte böyle bir teslimden sonra bana bi geldiler... Evin içine nasıl şey etmişsek... Önce halıya ulaşmak için çabaladım, halıyı bulduktan sonra şöyle bi süpürüp kaldırdığım gibi doğruca köşedeki benzinliğe gittim yıkanmaları için... Eve geldim halısız cıps cıplak kalan evimi bi güzel hortumu musluğa taktığım gibi foşur foşur yıkadım ! Evim 1. kattaydı o yüzden suların yarısı balkondan yarısı kapıdan apartmanın girişinide temizleyerek çıktılar... :)
Nasıl dehşet keyif veren bir temizlik deneyimiydi anlatamam !!!
Türkiye'ye sadece sabunu geliyor malesef, Detoll'ün dehşet dezenfektan yüzey temizleme ürünleri vardır... Bi de onla tüm evi dezenfekte etmiştim... Ev günlerce ameliyathane ameliyathane koktu... :)))))
Benim evimde allahtan hiç olmadı ama başka arkadaşlarımın duvarlarıda uykusuz günlerden nasiplerini aldılar... Gecenin bir vakti uykusuzluktan sarhoştan beter kıvama gelmiş bünyeler doğru düzgün cümle kuramaz olurdu... Yanlış söylenen kelimeler veya o an wooow diye nitelendirilen sözler duvarlara yazılırdı :)))) Sonra boya al ve boya...
Güzel günlerdi... Gençlik vardı tabi... Şimdi öyle bir ev görsem kalbime iner herhalde :)))))
Öğrenci evi gibi az eşyalı bir eviniz varsa ve suyu tahliye probleminiz yoksa ev yıkamak araba yıkamak kadar zevkli...
;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder