Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

29 Eylül 2009 Salı

Düğünler...

Sanki bütün aylar, günler bitmiş gibi aynı güne denk gelen 2 dostun düğününüyle geçti haftasonu...

Sevgili, kankisinin düğün tarihini bildirdiğinde ajandama not düşerken herşey yolundaydı... Sadece Pazar akşamı olması can sıkıcıydı... Ertesi gün işi ya ekecektim ya da geç gidecektim... Neyse diyip normal hayata devam ederken, benim kankim aradı;

Ozzzy evleniyoruuuuuuuum!
Gerçekten mi?
Eveeet...
Yemin eeeeet !
Yemiiiiin billah... Sonunda ev aldık ve evleniyoruz...

8 senelik bir beraberlik... Ha bu gün ha yarın derken ben umudumu yitirmişken onlar sonunda ev alabilmişler ve yapalım şu işi demişler... Harika, süpeeeer nidaları arasında tarihi söylüyor...
Bi dakka oluyorum, bu tarih yabancı gelmiyor bana, ajandamı çıkarıyorum, bakıyorum ve ulaaan Ceronomiya başka gün mü yoktu diyorum, cumartesi olsun niye pazar...
Gak guk guk gak...
Yapacak bir şey yok...
Aynı güne denk gelen 2 düğün...
Sevgiliyi arayıp haberi verdiğimde bozuluyor...
Yani yapabileceğim birşey yok diyorum... Tarihi değiştirmek için uğraşsam bi 8 sene daha evlenmezler... Hazır karar, gün ve ev alınmışken olmalı bu iş diyorum... :p :)

Düğünleri sevmem... Daha doğrusu hayatta bir veya iki defa giyeceğin ve dolapta boştan yere yer kaplamalarına homurdandığın kıyafetlere para yatırıp, süslenip püslenmeyi sevmediğimden, çok samimi ve relax bir ortam yoksa yaşanan resmiyetten, masada tanımadığın veya tanısanda çok samimi olmadığın insanlarla oturmaktan ve onlarla zoraki ehi ehiii şeklinde muhabbet etmeyi sevmediğimden düğünleri sevmeeem... Bide ayıp olmasın bi dans 2 göbek kısmıda pakete dahil olduğundan hiç mi hiiiiç sevmem !!!

Sevmesemde giderim... Gitmesen olmaz... Geçen ay yakın bir arkadaşımın düğününe İstanbul dışında olduğumdan gidemedim ve bana bozuldu...
İnsanların en mutlu günlerinde gerçek bir bahanen-nedenin olsada bulunamaman onları üzüyormuş bunu öğrendim. Hayatlarında ki en mutlu günde yanlarında görmek istedikleri olmayınca alınıp darılımada haklılar...

Pazar gecesi o düğünden bu düğüne sekerek geçti.
Önce kendi kızımı everdim...
Sonra sevgilinin kızı çoktan everilmiş olsada everilmişliğini kutlamaya gittim.

(Bu arada bayılıyorum türkçeme... Daha doğrusu Ozy'ce dilime... Ehee insanlar inatla imla kurallarına uymamı, devrik cümle kurmamamı söyleyip duruyor. Kardeşim ben aynı zamanda yayın evi sahibi bi hatunum, editörlerin işi dediğiniz iş... ben yazarım editör düzeltir... Benim gibi insanlar olmasa editörler aç kalır, böyle meslek olmaaaaaaz... şşşş... Ozy'ce de güzel bi dil yaniii... Hem bu dili sadece blogumda kullanıyorum, mesleki yazılarımda teknik ve doğru türkçe burda Ozy'ceeee... blog benim bloguuuum leeeeyn istediğim gibi yazarım!!!... :p)

Her iki gelinde çok güzeldi, çok mutluydular...Neydi laf, onlar muradına erdi biz çıkalım kerevetinemi ne ( harbi saçmaladım...) her neyse hatırlayamadım sözü, google'dan aramayada üşendim... Her ikisi için o sözü söyledik...

Düğün gecesi söylemiş olsamda yeniden her ikisi için güzel dileklerimi burdan tekrarlıyor, eskilerin dediği gibi bir yastıkta sağlıkla, mutlulukla, huzurla, bol aşk ve seksle (aaa evlilikte önemli şeylerden ayoool :p) sevdikleri adamlarla kocamalarını diliyoruuuuuuuuum. :)

Bu arada küçük bir marka reklamı yapmak istiyorum, pazar gecesi hayatımın en bi en yüksek patisi ayağımdaydı. Bir gün önce daha alçak bir patiyle ayağımın canına okunduğundan düğünlerde sekemeyip, sandalye tepesinde tüneyeceğimi sanıyordum oysa ki Nişantaşından başka yerde şubeleri varmı bilmiyorum 'Adam' dan aldığım patilerle çok rahat bir gece geçirdim. Yüksek ve hafif sivri burunlu olup ayakta yokmuş hissiyatını veren bir ayakkabım hiç olmamıştı... Bu şahene ve tarifi imkansız zevki-tadı sizlerle paylaşmak istedim. Bundan sonra yüksek ötesi pati alacaksanız size Adam derim başka bir şey demem...

Yoğun geçen haftasonu programımdan sonra, az yemek-az alkol-az sigara-bol uyku-bol sporlu sonbahar yaşamıma bu gün itibariyle adım atarken yeniden kısları tebrik eder uzuuun süre düğün müğün görmek istemediğimi beyan ederim. Neden mi; attığım göbekler bana 2 sene yeter, yediğim ve içtiklerim 6 ay yeter, uzun zamandır düğün ünüforması olarak giydiğim fistanımın akıllardan silinmesi imkansız olduğundan yenisini alana kadar kumbaramın dolmasıda cabası... :pppp

Ha bu sefer 2 düğündende çiçek miçek kapmadım... Kuzumun çiçeği yettide arttı bile de bişi sorcam o çiçeğin ne kadar saklanması gerekiyor? Sanırsam artık böceklenmeye başladı da... :p :))

10 Eylül 2009 Perşembe

Taksici

11 milyonluk İstanbul'da aynı taksiciye denk gelmek... Şaka gibi...
Arabasına binen insanların yaşamalrı hakkında dedikodu yapmayı sever bir taksici var.
Arabasına biniyosunuz ve laz şivesiyle başlıyor; karısını-kocasını aldatanları anlatmaya...
Klasik bir hikayesi var:

Bir gün bir bey ve habımefendi binmişler... Çok sarmaş dolaşlarmış... Adam onları çift sanmış...
Sonra kadının telefonu çalmış ben kuafördeyim hayatım benim işim geç biter biliyosun demiş...
Onları bir otele bırakmışmış...
Kadınlar adamalrdan daha cin yalan söylüyolarmış...
Ne hikayeler varmış onda...

Bu sabah evimin önünden rast gele bir taksiciye el ettim ve durdu. Bindim günaydın dedim. Günaydın dedi...
Ben bu sesi tanıyorum o noooo oldum...
Gideceğim yeri söyledim ve hemen elim çantama telefonuma gitti...
Adama konuşma fırsatı vermeden sevgilimi aradım. Aradım ama adamın konuşmamızı analiz edeceğini bildiğimden içim hiç rahat değil... Telefonuda kapamak istemiyorum adam benimle muhabbet edecek!!!

Tamamen geçmeyen hastalığım yüzünden transeksüel ses tonumla sevgilimi arar aramaz sevgilim başladı makaraya ve sabah muzurluğuna...
Adam telefon görüşmemi dinliyor, sevgilim telefonda aşkını şakıyor ben dönme sesimle gak-guk cevaplar veriyorum... Bir yandan da halime gülüyorum !

Adam benim kaçamak cevaplar verdiğim anda kımıldanıyor, duymak için hafiften arkaya doğru hamle yapıyor, sevgili o sırada beni aşkından eritiyor...

Herkes başka bir alem...
Evet taksicilerin işleri aslında ilginç... İlginç hikayelerle dolu bir iş günü geçiriyorlar... Oturup dinlemek onları kitaplaştırmak güzel olur olmasınada, müşteriye-eşe dosta anlatacak yeni hikaye yakalamak içinde durmadan kıpraşılmaz ki be kardeşiiiiiim !!!

Eminim adam, o duymasın diye vermiş olduğum kaçamak cevaplardan benimde bir aldatma olayı yaşadığıma kanaat getirmiştir ! :)

Evet, sevgilimi sevgilimle aldatıyorum şiiiiiiş... duymasın bilmesin amanin ! :)))

Koca İstanbul'da aynı taksi...Dünya güccük !
Takside aldatma eylemi yaparsanız haberim olabilir dikkatli olunuz efeeem :p :)

Otuzlar

30 Yaş sendromu yazıma bu sabah bir yorum eklenmiş... Baayanların en sevdiği yazım bu galiba. ;)

''30 yaşındaki bekar arkadaşlara sesleniyorum. Ben 25 imde üniversiteyi bırakıp evlendim. Şimdiki aklım olsaydı eğer okulu bitirip kariyer edinip hayatın tadını çıkarıp 30 umda evlenirdim. Çoğunuz eminim kariyer sahibisiniz. Yani doğru olanı yaptınız. Sizin için hayat şimdi başlıyor. Benim yaptığım gibi herşeyden vazgeçip evlenmek marifet değil...'' demiş...

36 yaşındayım...
Otuzlarım bitmek üzere... Ama malesef yaşımın olgunluğunada, kariyerinede sahip değilim.
Eminim ben bir istisnayım...
Beni seçimlerimde hayat tarzımda yaşamın getirdiklerinin rolü büyük oldu...
Bu yaşıma kadar evlenip yuva kuramamak hiç koymadı taki şu anki ilişkimle birlikte ciddi ciddi bunları düşünmeye başlayana kadar...
Evlenip yuva kurmazsam ne olacaktı?
Evdemi kalacaktım?
Çocuk yapmazsam kendimi meyve verememiş bir ağaç gibi mi hissedecektim?
Bence hayır...
Evliliğede çocuk yapmayada farklı bakıyorum ben.

Çevremde benim gibi olan bir çok hatun var.
Arkadaşlarım diğil belki ama eminim aile çevrem yukarda yazdıklarımı arkamda diyecekler belkide diyorlardır...

Hatta annem bir arkadaşıyla ilişkisini bana yukardakilere benzer bir laf ettiği için geçenlerde bitirdi!

Sevinseneee 35 yaşındaki kızın koca buldu demiş!!!
Annemde benim kızım koca meraklısı dil, ettiğin lafa dikkat et diyip arkadaşlığı bitirdi. :)))

Bu yaşta sevgili yapınca illa evlilikle bitmesi gerekiyor sanırsam.
Millete göre son tangolarımdayım galiba...
Peeeeh !
Bana göre hava hoooş... Evlilik öleeee can attığım bişi dil çünküüüü...
Memleketteki evlilik kavramı benim anlayışıma uymadığından evlilikten tırsıyor ve istemiyorum. Ama gelin görünki 10.10.10'da evlenmek üzere hayaller ve planlar kuruyorum! :)))

Biraz karışık göründüm size dimi?
Efenim ben köprüden önce son çıkış mantığında evliliğe karşıyım. Adamın ve ailesinin toplumdaki yeri, cebindeki paralar ve kartlar, arabalar ve evler, yanlıztan kurtulma, kendini ve aileni baktırma üzerine bir evlilikten hazetmiyorum.

Sevgi için, her daim yanında olmasını istediğin ve gerçekten her şeyiyle bir ömür geçirebileceğine inandığın birisiyle yaşamak istiyorum. Malesef ailem birlikte yaşamayı kaldıramayacağından her ne kadar imza atmak benim için bir artı, bir güvence olmayacaksada ailem için bunu yapacağım. Uzun zaman sonra bana bu hissi veren bir adam buldum. Benim fikrim ömür boyu yaşamak onunla aileme ve topluma göre ise bu ancak şahitlerin huzurunda imzayla olabilecek birşey... Bu yüzden 'evliliği' telaffuz ediyorum.

Uzun süre bekar yaşadıktan sonra biriyle hayatı paylaşmak çok zor. Korkutucu. Anneyle yaşadığımdan dolayı sorumluluklarım yok denecek kadar az. 10 senedir annemle yaşadığımdan tek başıma evi-yaşamı idame ettirme tecrübem neredeyse sıfıra indi...

Hem bu sorumluluklar hem insanoğlunun daha çok yapacak şeyim vardı yuw dürtüsüyle korkuyorum.
Peki alıştığım yanlızlığı seçersem ne olacak?
Artık tek başına seyahate gitmek eskisi gibi zevk vermeyecek. Özgür olacağım, zırt pırt oraya buraya gidip gelebileceğim, paramı dailla biriktirmem gerekmicek... Kendi ailemden başkasıyla ilgilenmeyeceğim, yaşamımı değiştirmek zorunda kalmayacağım...

Peki istediğim bumu?

Bir takım şeyleri erken yaşlarda yapmak daha kolay. Mantık çok gelişmemiş oluyor. Bu yaşlarda ister istemez aşktan gözünüz kör olsada mantığınız Türk filmlerindeki kör gözlerin mucizevi bir şekilde açılmasına benzer şekilde gözlerinizi açıyor! :)

Onca senelik alışkanlıkları, özgürlükleri kenara koyup değiş tonton olup değişmek, çocuk yapmak, daha gezip göreceğiniz yerler varken bunları ertlemek veya gidememek, eleştirdiğiniz evli ve çocuklu arkadaşlarınıza benzemek, kendi aileniz yetmiyormuş gibi 2. aileyle uğraşmak !

Yaşınızdan dolayı çocuk yapma yaşının sınırında olmanız dakka bir gol bir çocuk yapmanıza neden olacak siz henüz evliliğe alışamadan...

Ha birde yaşınızdan dolayı sanki tavukmuşsunuz gibi bu zırt pırt doğuramaz imalarıda olacak !!!
Bu arada geç yaş hamilelkler ve çocuklar üzerindeki etkilerini duyup oo noooo oluyorsunuz...

Hayat 30 başındakiler için yeni başlıyor...
Ben çoktan başlaması gereken hayatı yeni başlatmak için uğraşıyorum...
Belki çok geç...
Belki değil...
Bilmiyorum...
Her iki tarafın ortasında duruyorum...
Her iki hayatında avantajları ve dezavantajları var...
Bilemiyorum...
Bir yanım canı gönülden sevdiğim adamla masallardaki gibi sonsuza değin mutlu yaşadıları seçmek istiyor...
Öteki tarafım lee get yat aşşa poponu kaşıya kaşıya yaşa diyor...

Aslını isterseniz her ikisinide istiyorum...
Bu adamla birlikte hem sorumluluklu hemde sorumluluksuz olmak mümkün.
Dedim size doğru adam diye...

Ama gel gör oda bende korkuyoruz...
İkimizde yaşlarımızın ve yaşam biçimlerimizin getirmiş olduğu özgürlüğe, keyfe alışmışız... Bu suçumuz değil... Otuzların sonu ve kırkların başında ki herkes bizim gibi...
Herkes bildiğinden farklı bir hayata adım atmaktan tırsıyor...
Bundan daha doğal ne olabilir? Bilinmez her zaman korkutur... :)

Kısaca; bir takım şeyleri ertelememek gerekiyor. Bir takım şeyleri ne kadar erken ve zamanında yaşarsnız o akdar cesur ve korkusuz oluyorsunuz. Benim yaşımda hurafelerle, hayaletlerle uğraşmak zorunda kalıyorsunuz...

Hangi hayatı seçersem ötekisine bakıp pişman mı olacağım bilemiyorum...
Bu iki arada bir derede hali benden çok çevremden kaynaklanıyor...
Yazının başında da dedim, yaşamın getirdikleri beni sıkıştırıyor köşeye...
Yoksa ne sevgimden de ne de sonsuza kadar birlikte yaşamaktanda korkum yok. Eminim bunlardan...

Sadece bu yaşta olmaması gereken engeller, kısıtlamalar, tabular, başkalarının memnun edilmesi ama edilememsi, kariyerin olması gereken noktada olmaması, uzun zamandır hayatın getirdiklerinden boşvermişlik fanusunda yaşamanın getirdikleri beni böyle yapıyor...

Aslında yaşımın büyütülecek bir tarafı yok! Yaşımı göstermiyorum bile!!! Zeka yaşımın ise hiiiç alakası yok yaşımla !!! :))))
Hala daha önce yaşamam gerekliydi bunları dediğim bir sürü güzelliği yaşayabilecek, üretken, harika bir kadınım...

Ama ah şu toplumumuz yok mu?
35'den sonra sevgili yapınca evlenecek son koca adayınızı bulduğunuzu sanıyorlar... Veya doğurganlığınızın azaldığını...

Hayat her yaşta güzel ve yeniden başlayabilir...
İnsanın içinde istek, inanç ve irade olduktan sonra gerisi boooooş !

Geç kalmışlığı düşünmek için daha çok gencim efem!!! NOKTA

8 Eylül 2009 Salı

Bedenimdeki sonbahar yağmurları: Hapşırıklarım

Cuma gecesi evde keyif yapalım derken klasik hapşırık krizlerim başladı...
Alerciiiim azdı gene cık cık dedim...
Gece ilerledi ve alercimin azmadığı ortaya çıktı...
Hafiften bir boğaz gıdıklanması, hapşırıklarda sıklaşmalar...
Baş ucu ilacım olan sedergıne yöneldim, bi tane suya çaktım fondip yaptım ve uyku moduna geçtim...
Nah geçtim abi...
Bütün gece sümüklerimle uğraşmaktan, uyanıp uyanıp çek çek selpaktan mendil çekmekten canım çıktı !

Sabahın köründe harbiden köründe çünkü hiç bir allahın kulu beni cumartesi sabahı, sabah sabah yapacak bişeyim yokken 8.30'da uyandıramaz, uyandım...

Burnum akıyor, boğazım felaket!
Güzelce bi iktiiiiiir çektim, kahvaltı yapıp ilaçlanmaya odaklandım.
Öğleden sonra uzun zamandır gitmediğim Beyoğluna çıkma fikrim yattı... Beyoğlunu bırak yataktan mutfağa gitmek bile ızdırap halindeyim...

Sigara içen bi şahsiyet olarak öncelikle boğazımın iyileşmesine karar verip antibiyotik çaktım. Çaktım ama beden biz sana ızdırap çektireceğiz diye inat modunda olduğundan cumartesi günü aldığım hiç bir ilaç işe yaramadı!

Biliyos biliyooos, anında, 1 günde hiç bi şey etki göstermeeeez !!!

Beyaz çay, ıhlamur, pastil, süt, lays, cola gibi bi sürü hasta insan maması yiyip içerek yattım.

Pazar günü eh hallice oldum ama pazarda yatakta geçti...

Bütün yaz denizin suyunu bilerek bilmeyerek yüzümdeki tüm deliklerden yutmuş ve çıkarmış biri olarak sonbaharın başında hastalanmamam gerekmekteydi amma velakin olmadı !!!

Deniz ve güneş görmüş vücut kolay kolay hastalanmaz batılına nolmuştu acep?
İşe yaramamıştı... Böööö...

İstanbul yağmurlu... Soğuk olmasada esen rüzgar içi ürpertiyor... Beden henüz iyileşemedi... Ruh karıştı...
Hava birden döndü, beden hastalandı, henüz yaz yaz olan ruh sonbahara geçiş yapamadan öksürüp tıksırmaya ve akmaya başladı...

Böööööö...

Henüz kışa hazır dilim yaaaa !!!
İzmir hala sıccaaaak...
Ben burda elimde şemsiyem, üstümde yağmurluğumla dolanırken sevgili of sıcak diyor...

Ruhlar ve bedenler kolay geçiş yapamıyor...
Eskiden de böylemiydi acep?
Gençken... gençken derken okul çağında ki çocukluğumuzdan bahsediyorum... O zaman sonbahar bir anlam ifade ediyordu... Yeni sene, yeni alışverişler, heyecanlar... İştede her sonbahar kıdem atlasak daha heyecanlı olmaz mı? İşe gelmek bööö olmaz, yaşasııın kıdem atladım yupppi deriz hııım?

Kusura bakmayın efem antibiyotikler hala vücutta o bakımdan mantık aramayınız...

Offf bayram haftası bir an önce gelsede İzmir'de yeniden ısınsam, yaz yaz olsam... Dönüşte hastalanamsam ama...

Sonbahar bende şiddetli bir giriş yaptı... Üstünüze afiyet hapşırıcaaaam...

;)

Beynelminel Mutbaaak !

Mutfakta yok yok…
Kaçak üretim işletmeleri gibi…
Kaçak zücaciyeci !!!

Bir zamanlar memlekette tabak-çanak bulmak zordu…
Yurt dışına gidildikçe alınırdı. Hele Kıbrıs bu konu için cennetti… Kıbrıs’tan gelen payreksler pek değerliydi…

Barış Harekâtından sonra Kıbrıs’a ayak bastığımızda ben 4 yaşındaydım. Hatırladığım sadece deniz…
Ama dönüşte evimizi kaplayan ve eşe dosta hedeye diye verdiğimiz papatyalı tabak setimizi ömür boyunca unutmama imkan ve ihtimal yok !!!

Üniversite için Kıbrıs’a gittiğimde bu duruma en çok sevinen annem oldu… Zaman içinde kırılan eksilen parçalarını tamamlayabildiği için…

Bir mimarın en büyük kabusu tasarladığı şeyin tasarlandığı amaç dışında kullanılmasıdır!!!
Ben bir tasarımcıyım. Ben bir çözüm üreticiyim.
Ben bu evi tasarlarken vidasına kadar her şeyin yerini hesaplayıp, çizmiş ve yaptırmış biriyim !!!
Ama gel gör ki mutfak ne ararsan bulduğun dükkanlar kıvamında…

Babamın İngiltere’den getirdiği fincan takımları, payreks ölçü kapları, Kıbrıs’ın papatyalı tabakları… Benim Kıbrıs’tayken kullandığım tabak takımlarım, annemin 2 benim 2 düdüklüm, kek kalıpları, fırın tepsileri, çok değerli olan annemin Bosh ızgarası, benim ızgaram… Çeyizim diye aldığım plastik kapaklı boy boy cam kaplar, anneminkiler…İngiltere’de ki yıllarımdan ve muhtelif memleketlerden almış olduğum muglarım…

Bir mutfakta 3 evin mutfak eşyası !!!

Satıyoruuuuuuuuuum, sattım !!!

Yok yok bir düzende düzen sağlamak imkansız…
Her şey alt alta üst üste…
Artık kimin malı ne belli değil…

Çeyiz anlayışım hiç yoktur ama, ilerde kendi evimde kullanırım diye almış olduğum kap kaçaktan vaz geçmeliyim artık. Her kesin tabağı çanağı birbirine karışmış durumda… Bu arada Samsundaki evin tamamı henüz gelmemiş durumda gelse mutfağa giremicez !!!

Her kes kendi düdüklüsünün telaşında…
Seninkinde pişirmem, ben asıl seninkinde pişirmem…
Izgaramı zedeleme…
O babanın hatırası aman kırılmasın…
Bu arada benim canım emektar Bonpani mini fırınım haşat olmuş durumda… Ama mühim diiil… O benim nasıl olsa… Anneminkiler sağlam olmalı… : ))

Gel vatandaaaş geeeel… Zücaciyenin zengini, vintıçııııı buradaaaaaa !!!
Düdüklümü istediniz apla? Alaman malı var…
Payreksmi? Fransa’da artık bunlardan üretmiyo… çok eğerli nadide bi parçalar…
Sütlük mü? İngiliz porseleninin hası…

Ah ah...
Mutfakta bide yer olsa...
Yıkanan şeyler elimde patlamasa... :)

Mein Tchibo

1949 yılından beri tüm Avrupa'da farklı ürün ve fikirlerle milyonlarca müşteriye ulaşan, dünya çapında 60 ülkede 1300 mağazası ve 120.000 satış noktasıyla tüketiciye benzersiz bir hizmet vermekte olan Tchibo, belirli periyotlarda değişen temalı ürünlerin satıldığı Gıda Dışı (Non-Food) bölümü, alışveriş yorgunluğunu Tchibo'nun nefis kahve ve atıştırmalıklarını tadarak atmak isteyenler için Coffee Bar bölümü ve kişisel tüketime uygun kahvelerin ve filtre kahve makinesi, kahve kaşığı gibi kahve aksesuvarlarının satıldığı Kahve (Food) bölümü olmak üzere 3 ana bölümden oluşmaktadır.

Tchibo mağazalarının en geniş alanını kapsayan, Gıda Dışı (Non-food) olarak adlandırılan bölümde, haftada veya iki haftada bir değişen temalarıyla Tchibo, çok farklı kategorilerde, mutfak aletlerinden kamp malzemelerine, iç çamaşırından deri cekete, size, evinize ve ailenize ilham veren, yepyeni ve yüksek kaliteli ürünler sunar.

Tchibo'yu görmeyeniniz, duymayanınız yoktur sanırsam...
Bir kaç sene önce Tchibo'da çalışmaya başlayan bir arkadaşım sayesinde adını duymuş, getirdiği katoloğa bakıp ürünlere burun bükmüş ve sadece pembe peluş bir domuzcuğu beğenip ben bunu istiyoruuuum diye tutturmuştum... Arkadaşım para ile satılmasına rağmen domuzcuğu doğum günü hedeyem olarak getirmiş ve dilimden kurtulmuştu...

Sonra başka bir arkadaşım Cevahir Tchibo'ya mağaza müdürü olunca mağazayla ilk defa gerçek anlamda tanıştım... İçeriye girdim ne varmış leeyn burda diye dolandım, dolandım abuk mavi-beyazlı bir süs deniz feneri görüp ıııyk olsamda arkadaşımın hatrına kahve termosu alıp hayırlı ossssun diyip çıkmıştım mağazadan...

Sonra çok çok yakın bir arkadaşım kahve bölümünün başına getirildi...
Sonra yarı Alman olan sevgilimin Tchibo manyağı olduğunu öğrenip ilk başlarda sırf onun hatrına ilgilenirkeeeen, farkında olmadan benda Tchibo manyağı oldum! Aslında bir ürünleriyle beni kendilerine bağladılar... Yılbaşı arifesi öncesi, içerde ve dışarda kullanılabilen küçük top ışıklarla... Sonra zarif kibar çatal-bıçak takımlarıyla... Eee tipik bir kadın olarak çaktırmadan sevgilinin evinde düzeni ele geçirme, kendi izimi, kokumu bırakma arzumun sonucu olarak Tchibo sayesinde ufak ufak evde değişiklikler yapmaya başladım !!! :)))) Masa örtüleri, incik boncuklar, servis zımbırtıları... Kadınsal lüzumlu ama lüzumsuz şeylerle... :)))))))))))

İki hafta da bir değişen temaları takip eder olduk... Mağazalar yetmedi, açılan internet sayfasının bağımlısı olduk, o da yetmedi teeee Alamanya'da ki internet sayfasını takip eder olduk !!! Almancayı sevgilim sayesinde diiil Tchibo sayesinde öğrenmeye başladım !!! :)

Tchibo'da çalışan arkadaşlarımdan daha bilgili ve alakalı oldum ürünler ve temalar hakkında... Bana manyaksın dediler... Heee dedim öleyiiiim !!! :)))

Dün gece bu haftanın temasından aldığım atletleri çok beğendiğime karar verip varsa bi takım daha alayım diye akşam akşam City's Tchibo'ya doğru yol alırken sevgilimi aradım... Tchibo'ya gidiyorum dedim... Niye dedi... Atlet almaya... ??? Yaw çok güzel çıktılar... İç çamaşırından çok buluz-muluz niyetine kullanmak için... Hıım dedi... Elimde telefon birlikte Tchiboya girdik... Atletlerin durduğu standa yöneldim... Atletler var ama bedenim yok ! Kalmamış dedim... Böööö...
Oarada burada vardır belki diye dolanırken atletin donlarını gördüm... Aaaa donu varmış dedim...Ama atlet yook ! Açkım sesimdeki hüzünden etkilenip hadi senin için burdaki Tchibo'ya bakayım dedi... Aaa dedim bakarmısın, sevinirim. S bedenine bakacaksın... Ben elimde donlar kasaya yürürken sesi değişti, hareketlendi... Napıyosun dedim, Tchibo'ya gidiyorum dedi... Ben yarın gidersin diye demiştim dedim... Yok dedi... Gidim bakim, sevgilim sevinsin...

İzmir, Karşıyaka, Mavişehir'de yaşayan sevgilim akşam 21 sularında evinden çıktı EGS Parka gitti. Migros'un içinde yer alan tayni Tchibo'ya... Burda eseflerimi belirtmek istiyorum Tchibo yetkililerine... Koca Karşıyaka'ya tayni bi corner uygun gördünüz yaaaaa!!! Her ürün gelmiyor, taaa Bornova'ya gitmek zorunda kalıyoruz. Oraya gitmişken Ikea'ya da girmek zorunda kalıyoruz ve aklımızda yokken bi sürü alışveriş yapıp dönüyoruz eve !!! Suçlu sizsiniiiiz !!! Faturaları size yollicam walla !!! :p :)))

Sevgilim gitti, arandı arandı ama bulamadı... Ya ürün gelmemişti yada bitmişti...

İki aşık iki ayrı şehirde iki ayrı Tchibo'da gecenin bir vakti atlet arıyorduk !!!

Halimize çok güldük.
Hamile olmadan tuhaf şeyler aşerdiğimi ve hamile olunca kimbilir gecenin bi vakti neler aşerip sevgilimin nerelere gideceğini düşünüp hem mutlu oldum hemde üzüldüm... (evet açkım çaktırmadan bi alt yapı çalışması... :p)

Dün gece hem aşkımızın, birbirimize değer vermemizin hemide çibbooo manyaklığımızın tavan yaptığı bir geceydi...

Yağmurda telefonda bana eşlik eden sevgilimle, elimde donlarımla mutlu bir şekilde eve dönerken çok ama çok aşık, şanslı ve çok sevilen ve mutlu bir kadın olduğumu düşündüm.

Evet biliyorum manyağım ! Ve benimle aynı manyaklık seviyesinde bi sevgilim var!
Nolmuuuş?
Hayat güzel ve tatlı manyaklıklar olmadan da bu hayat yaşanmaz kiiiiiiiiiiii !!!

;)