Kapıyı açıp içeri giriyorum...
Ve o kokuyu duyuyorum...
Aslında o koku yok...
Ama benim usumda-burnumda senelerdir var.
Loş antrede kokmayan kokuyu içime çekiyorum...
Acı veren bir koku...
Ayakkabılığa göz ucuyla bakıyorum...
Gülümsüyorum...
Son görüş, son konuşuş...
Gülümsüyorum...
Var olmayan ilaç kokusunu içeme çekerek koridora yöneliyorum...
Odam...
Kırmızı-beyazlı genç kız odam...
Duvarlarda posterlerin izleri...
Yatak küçücük...
Çalışma masam gençliğimden-umutlarımdan-hayallerimden kalma ıvır zıvırlarla dolu...
Her seferinde sanki yeni birşey keşfedecekmiş gibi neden kurcaladığımı bilmediğim çekmecelere-dolaplara yöneliyorum...
Ne bulacaksam?
Son zamanlarda arzularını gerçek kılamadığım kalbi kırık küçük kızı buluyorum.
Vicdanımı sızlatıyor namussuz!
Ne hayaller ne umutlar ne düşler ne platonik aşklar ne çılgınlıklar yaşandı bu odada.
Üniversiteye İngilterede gidecekti...
Hala broşürler duruyor bir çekmecede...
Sonra Bilkent hayali...
Bilkent'in ilk yıllarından kalma tanıtım broşürü...
Kesip sakladığım yazılar...
Duygu Asena fanatikliğim...
Biricik aşkım Schumacher'in Benetton yıllarında kalma fotoğrafları...
En sevdiğim ressam Van Gog'un en sevdiğim tablosu ay çiçeklerin kendimce yapılmış pek başarılı yağlı boya taklidi...
Ben...
Kimsenin bilmediği benimde unuttuğum ben.
Parmaklarıma bulaşan tozu silip yan odaya geçiyorum.
Kimsenin birdaha kullanmadığı odaya...
Sadece giysilerin ıvır-zıvırın konulduğu yatak odası...
Evim...
Doğduğum şehir ve büyüdüğüm ev nasıl yabancılar bana...
Büyüdüğüm yollarında yürüdüğüm şehir değil artık burası...
Hele evim...
Benle geçmişimle dolu olmasına rağmen 19 sene önce üniversiteye gitmek için çıktığım bu ev benim değil.
Yabancıyım...
Tanıdık bildik anılarla, tatlarla, eşyalarla dolu olmasına rağmen benim değil.
Bir yabancıyım sanki.
Ne nerde bilmeyenim sanki...
Kocaman yeşil halı, koltuklar izlerimle dolu...
Herşey tozlanmış...
Tanıdık bildik ama uzak.
Burdan ama burdan olmayan...
Gitmek istiyorum.
Kendi evime, kendi şehrime...
Bu sokaklar bu insanlar benim değil.
Bir yabancıyım.
Sanki yabancılığımı herkes anlıyor. Sanki anlımda yazıyor buraya ait olmadığım...
Oysa ki buralıyım. Burda doğdum, burda büyüdüm ben...
Seni görmem gerekiyor biliyorum.
Özledim seni.
Özledin beni...
Ama çok uzaktasın...
Gelsem yanına anlatsam dertleşsem... Rahatlayacağım belki...
Ama her seferinde artık benim değil onların sana sahip olduğu onlarca çocuğu-bebeği kıskanıp dönüyorum oradan.
Dedem de yok artık. Kim gelip bakımını yapıyor ki?
Yazılarının yenilenmesi, otlarının ayıklanması lazım...Elimle bir gün su dökmedim değil mi?
Biliyorum gelmeliyim...Her seferinde uçaktan salaldığım elimden yolladığım selamdan bıktın.
Ama biliyorsun ki gelmeyeceğim.
Gelsem ne değişecek? Yeniden rüyalarıma girecekmisin ki yooo...
Ağlayıp-hüzünlenip döneceğim.
Sanki yakın bir tepedeymişsin gibi başımı çevirip olduğun yöne bakacağım.
Gitmek istiyorum kendi evime, kendi şehrime...
Canım acıyor.
Mutlu değilim burda.
Yapma küçük kız... Yapma... Sende biliyorsun ne neden olamadı...
Şimdi değil o zamanlar çıksaydın ortaya.
Arzuladığın şeylerin bekçisi olsaydın.
Yıllar sonra vicdanıma oturmakla olmuyor...
Üzgünüm...
Gitmem lazım...
Uçağım beni bekliyor...
Uzun soluklu bir başka zamana herşey...
Kendi şehrime, kendi insanlarıma, kendi evime gitmek istiyorum...
Anılar saklandığınız kutunuza girin...
Uçağımın tekerlekleri yere değdiğinde geçecek herşey...
Birşey olmadı, geçti bitti...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder