Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

31 Mart 2009 Salı

Seçmece bunlaaaaar...

Hiç seçimlerde çalıştınız mı?
Annem için seçimlerde görev almak vatan-millet için yapılan kutsal bir görevdir.
Vatana olan borcumuzmuş…
Çok kutsal bir görevmiş…

Bendeniz için ise ne borcu ne kutsalı yaaa angarya işten öte bişi değildir.

Ortaokul-lisedeyken annemin seçimlerde görev alması, tüm gün ve geceyi evde yalnız geçirecek olmam ve yapmamam gereken bir sürü şeyi yapabilmem demekti.
Okumamam gereken kitapların okunması…
Karıştırmamam gereken çekmecelerin karıştırılması…
Ders çalışmam gerekirken TRT FM’le süper bir dansçı olduğumu hayal edip dans etmem vs. demekti…

Seneler geçti, annem hep sandıklarda görev aldı. Sevgili kızı yurt dışında okuyup yaşadığından ilk oy atma deneyimini 30’larında yaşayabildi. Oy vermenin ve sandıkta görev almanın kutsallığına inanan bir anne için ne kadar üzücü bir durum di mi?
Kazık kadar hatun annesiyle sandığa gidiyor ve napıcam diye soruyor…
Arkamda ki 18’liklerin içlerinden çüüş dediklerini hala duyar gibiyim.
Ne var leeeyn senelerce memlekette değildik, kaç senedir ne sayıldık ne oy atabildik. İlk defa milli oluyos işteee… Ne var neee…Derken, memlekette bir yere bağlı olmadan, torpilin olmadan iş bulamayacağın gerçeğiyle karşılaşınca, sempati duyduğumuz bir partinin ilçemizdeki merkezine üye olduuuum…

Mahalle aralarında ki en köhne kahvehane bile daha moderndir diyebileceğim Türkiye’nin en eski partilerinden birinin ilçe merkezi, üyelerimize seçimlerde görev veririz biz diyerek bana sandıkta görev verdi. Annem bu durma çok sevindi tabi ki…

Ama ben değil. Uyku sever ben, karga daha şeyini şey etmeden kalkıcam, sandığa gidicem, sempatik sempatik bütün gün oy pusulası dağıtıcam, kimlik kontrolü yapıcam, milletin elini mürekkeplicem, gözümü dört açıp avcı olucam ve günün sonunda da eksiksiz olarak sandıkları sayıp sonuçları teslim edicem… O noooo…

Görev kutsaldır. Hele partimiz daha bi kutsal… Tabü tabü… Siyasetin ‘S’sini sevmeyen ve anlamayan ben için ne kadar zor ve katlanılmaz bir iş… Ama annem öyle düşünmüyor ve kendisini aşıp günün birinde milletvekili olmamın hayallerini bile kuruyor…Görevi sevdirebilmek için bana işin ucunda para bile olduğunu söylüyor ama kaç para alacağımı söylemiyor…
Görev yapanlara para mı veriyolar…
Tabi…
Ne kadar?
Annem bu kız kime çekmiş acaba, aç gözlü paracı yaratık der gibi bana bakıp veriyolar işte bi şeyler diyor…
Ehee para alıcam yani…
Alıcaksın ama hemen değil.
Nasıl yaniiiii…
Seçim bitecek, seçim kurulu çalışan listelerine bakacak ondan sonra…
Heeeee ölme eşeğim ölme… Görende parasızım sanacak. Eee öyleyim. Gelmişim 30’a memlekette iş yok, işsizim annemden harçlık alıyorum hala…Daha doğrusu bir beyaz yakalı olarak devlet tarafından bu durumlara düşürülüyorum… Bööööö…

Parayı-marayı düşünme… Kutsal bir görev bu.
Ha haa anne tabü… Ni demek… vatan borcu, kutsal bişi ve evet milletin ilerde benim temsilime ihtiyacı var… Auuuaaaağğğğğ…
Ağzını kapayarak esne ozy.
Auuuuğğğ tabi anne… yapmam gerekenleri bi daha anlat…
Çok basiiit, niye anlamıyosun anlamıyorum ki…
Karganın daha şeyini şey etmemiş ve yememiş olması ve benimde henüz uyanamayıp kahvemi içememiş olmamla alakası olabilir mi acaba?
!!!

Her neyse… Gittik çalıştık. Soğuk bir yandan, dikkat etmen gereken bi sürü şey bir yandan…Acıkman ve çişinin gelmesi bir yandan… Benim için işkenceydi. Hele partilerin öğle yemeği diye verdikleri şey anlatılmaz yaşanır bir durumdu. Bu arada harbiden çşi nereye ettiydik acep? Hatırlayamadım şimdi. Bir evin altında ki garajda çalışmıştık... Evede gitmemiştim... Halla halla... Niyse geçelim...

Gencide yaşlısı da oooo bir sürü insan… Bir sürü soru-beceriksizlik-sorun…
Hele o mürekkep olayı yok mu… Allaaah… Dikkat ettikçe, az damlatayım dedikçe inadına boca oluyordu sanki namussuz!

Bir tırnağın kökten uca 3 ayda uzadığını seçim mürekkebi sayesinde öğrenmiş bir şahsiyetim. Son derece lüzumsuz bir bilgiyi birebir yaşayarak öğrendim. Eee kazık kadar olana kadar oy kullanamadığımızdan değişik tekniklerde geliştiremedik tabiî ki doğal olarak. Millet tüm parmağına şeffaf oje sürüyomuş, yanında asetonla gidiyomuş… Biz aslan gibi 3 ay boyunca göğsümüzü gere gere oy verdik diye dolandık! Ayyy ne iğrençti sol elimin işaret parmağı. Oje sürersin olmaz, kazırsın olmaz. Pis pis kara-mavi bişey parmağında… Yani bir mimar olarak rapidolarımı temizlerken tüm parmaklarımın mürekkebe bulanmasına alışıktım ama bu tarifi imkansız bir deneyimdi… Başına gelen anlamıştır ne dediğimi…

Neyse kazasız belasız, kavgasız gürültüsüz, hatasız bir şekilde atlatmıştık. Ne oy pusulalarında ne de başka bir şeyde sorun çıkmamıştı sandığımızda.

Değişik bir deneyim di. Sadece oy atmaya gittiğinizde görev almış olanların neler yaşadıklarını anlamanıza imkân yok.
Oy verme işlemi boyunca her şey son derece kolay anacak iş saymaya gelince… İşte işin en zor kısmı orda başlıyor.

Mürekkebi emmeyen kağıt sebebiyle dağılan mühür izleri, lekemi, çift oy mu atmış incelemeleri…
Geçerli mi geçersiz mi kararları… Sayı tutuyomu tutmuyo mu hesapları…
Siz ekip olarak kendi derdinizdeyken etrafınıza üşüşen partililer…
Yaw bi çekilin… Uzaktan bakın… Zaten işin kendi stresi var bide siz, sanki pusulaları yok edecekmişiz gibi bizleri zan altında bırakan tavırlarınızla daha beter geriliyoruz leeeyn ! diyememeniz…

Bir tek annemin sandığında partililer burunları sokamazlar. Annem hepsini görülmez bir sınırın ötesinde tutar.

Ciddi strestir. İşinizi doğru yapıyorsunuzdur ama sanki her han yoldan çıkıp bir kate kulli yapacakmışsınız gibi sizi inceleyen, çokbilmiş bir halde işinize burunlarını sokmaya çalışanlarla kaynama derecenizi geçersiniz.

Evet, gözlem şarttır. Ama bizim her konuda olduğu gibi bu konuda da karışma mantığımızla iş çığırından çıkar.
Güven ve güvensizliğin kol gezdiği bir ortam olur sandıklar açıldıktan sonra…
Seçimler bir şekilde teknolojiyle bütünleşse ve kimse sıkıntı çekmese ne güzel olur.
Seçmende-seçilende-görev alanda bir rahatlasa…
Ama zor gözüküyor… Belki torunlarımız görür… Eee heeeyt ölme eşeğim ölme…

Bir kere seçim görevlisi olarak çalıştım. Sonra tövbe dedim. Ve bir daha partiye de uğramadım. Seçimden seçime sadece pusulalarda uğruyorum partiye… :)

Annem bu seçimde de çalıştı.
Aç aç bitmedi sandıklar, zarflar…
Hesapla hesapla, yaz yaz bitmedi…
Eve geldiğimizde saat 23’tü. Birçok sandığa göre yine erken bir saatte eve geldik diyebiliriz.

Sandıkta görev almanın bir tuhaf yanı insanları görüp üzülmeniz. Teyze 100 yaşında ve birçoğumuz da olmayan inanç ve bağlılıkla oy atmaya gelmiş…
Merdiven çıkamayan, hasta olan… Bir sürü 70 yaş üstü insan iki dirhem bir çekirdek vatani görevimiz diyip gelmişler sandığa.

Onlara bakıp geleceğinizi görüyor ve üzülüyorsunuz…
Seçim sisteminizi görüp üzülüyorsunuz…
Nolucak bu memleketin hali düşüncesini sandıkta sıra beklerken daha derinden düşünüp üzülüyorsunuz…

Umut-hüzün-sevinç-görev bilinci-angarya birçok duygu karışık oluyor…

Eve giderken annem gelecek seçimlerde çalış diye başımın etini yiyip durdu…
Hatta hızını alamayıp neden belediye meclisine aday olmadın diye de azarladı beni!
Oldu canııım dedim… Ni demek sen iste yeter ki… Sponsorum sen olacaksan ben bütün seçimlere aday olurum!

Yok anam yooook… Bak bu gün ne güzel bi hava vardı, sahile inip yürüyebilir, kahve keyfi yapabilirdik kaçırdın… Desem de annem inadım inatlığa devam etti…

Ha bu arada oturduğum semt, İstanbul'un en şık seçim gösterisine ev sahipliği yaptı.
Ben yataktan kalkıp popoma geçirdiğim eski püski eşofmanım, dağınık saçlarım, eski deri ceketimle sandık kuyruğunun en rüküşüydüm.

Ne Lui vitonlar, ne börbörileeer ne mui mui çantalar...
Eee ben şey bina görevlisiyim... Gasteleri dağıtıp geldiydim de... O bakımdan... moduna girdim.

Sabah sabah semtim seçim meçim pazar mazar dememiş modayı-markaları giymiş-kuşanmış...
Tebrik ediyorum Nişantaşımı...
Ben acep başka bi semte mi taşınsam? pek bu bölgenin hatun sınıfına uymuyom da hııı?
:p

Hiç yorum yok: