Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

30 Kasım 2007 Cuma

Mekanımdayım...
Müdavim barımda....
Bir haftalık 35 im...

Mekan genç insan kaynıyor...
Gençlik ne güzel şey diye düşünüyorum...
Yooo kendimi yaşlı hissetmiyorum...
Hala gencim...
Dcyin çaldığı rock parçalarda boyun fıtığımı hiçe sayarak hala başımı sallayabiliyosam gencim...
Gencimde...

Onların ki başka bir gençlik...
Hayatındaha vurdum duymaz olduğu, daha umursamaz olduğu, damarlarındaki kanın daha vahşi aktığı, korkusuz, önümde ooooo uzun zaman var dedirten türden...

Bölük pörçük gençliğimden anılar üşüşüyor usuma...
Bir daha genç olsam;
Yaşamam uzun soluklusundan tutkulusudan aşk...
Vücuduma dövme yaptırır, 19 yaşımda ailemin elleriyle gönderdiği Londradan dönmem... 30 dnsonra ünversite eğitimine başlarım....
Mesela en üzüldüğüm şey trenle sırt çantam sırtımda avrupayı dolanamamaktır... şu an aklıma gelmiyor intertrain miydi neydi....

Genç olsam daha bi ris alır olurdum....
Ne biçim bir yayım ben, hiç risk almadım ben... Oysa özgürlük benden sorulur...
Ah yeniden 20lerimde olsam...
Cambridge'de dil oulna olsam... Londrada korkusuzca takısam...

Gençlik güzel şey...
Her ne kadar yaşında hisetmeyip genç hissetsende, o 20 lerie oan şey olamıyor...
O şey ne tanımlayamıyorum, adlandıramıyorum ama o yok bende...

35 yaşında sigara ve alkol tükettiği için doğum kontrol hapı kullanamayacak riskli yaştayım....
Yuppiii...
Günde 1.5 paket sigara içiyorum...
Herkes 30'sundiyor...

Eeee daha ne...
Ama o sihirli gençlik yok...
İster istemez riyer düşünüyorum, sorumluluklarımı...

35'in ilk haftasında bunları düşünmek !!!
Evet bu yaş için bir 'B' planım yoktu sorun o !!!
Yaşadıklarımdan mutluym ama ne kadar güne devam?

Her gün uyuyup uyanıp yeni bir güne başlamıyormuyuz zaten...
O zaman planımın olmayıp günlük ruhuma göre yaşamam tuhaf olmamalı...

Aklımda adadaki günler...
Gençliğim...

Bence genliimi değil, uzun zamandır yaşayamadığım geçmişteki o güzel günlerimi özlüyorum...
Özlüyorum...
Özlemlerimn farkındayım...
O halde yaşıyorum...
Her halimle ben benim...

Geçmişime ve geleceğime... şerefinize efem...

29 Kasım 2007 Perşembe

Dizilerin düşündürdüğü

Son günlerde ki takıntım diziler...
Evet dizi dizi inciler modunda beyaz camda peşi sıra yayınlanan yerli malı yurdun malı diziler...
Eskiden İstanbul'da çekilirdi...
Şimdi memleketin dört bir yanı plato...

İyi, güzel... memleketi tanıyoruz...
İstanbuldakiler canda oraçtakiler patlıcan mı muhabbeti azaliyor...

Mardin, Antalya, Adalar, Kapadokya... bir sürü şehir, köy ve kasabada dizi dizi inciler çekilmekte... Hatta memleket sınırını aşanlarda var...

İyi güzel...
Bu sektörden ekmek yiyen o kadar çok kişi var ki...
Karınları doysun doymasına ama her işten sonra çıta biraz daha yükselsin, arzu dilek bu...
Daha doğrusu buyken geçen gün Sıla dizisinin ekibinin Mardin'de okul yaptırdığını öğrendim...
Ve o anda şimşekler çaktı kafamda...
Türkiye'nin dört bir yanına giden dizi-film ekipleri neden ekstra görevler edinmeyip oranın halkını eğitip, bilgilendirip, kültürlendirip kalkındırmasın dı?

Neden bir sanat çalışmasına ön ayak olunmasındı...
Neden kütüphane çalışmasına ön ayak olunmasındı...
Neden ihtiyacı olanlara giysi...

Güzel olmazmıydı?
Zaten sürekli çekim için uçup durmuyorlarmıydı?
Uçarken yanlarına ressamları, yazarları, doktorları, tiyatrocuları alsalardı...
İki günlük workshoplar yapılsaydı, konferanslar verilseydi...
İhtiyaçlar belirlenip kitapları, giysileri paketleyip verseydik yanlarına...

Mardinin ucra köyündeki çocuğun o güzel kara gözleri neden tiyatro görmesindi?
Neden sulu boya yapmasın, patates baskıyla yaşadığı coğrafyanın ona sağladığı renkliliği basmasındı kağıda?
Neden okunmayan kitaplar, giyilmeyen giysiler yer tutsundu dolaplarda?

İyi olmazmıydı?
Gittiğin yere ufakta olsa bir şey veremedikten... katamadıktan sonra... gitmişsin çekmişsin diziyi... nolmuş?
Sosyal sorumluluğun reyting alsa daha iyi olmaz mı?

Olur olmasına da bu fikri kimlere uçursam?
Güzel olmaz mı ya...

27 Kasım 2007 Salı

Gecede yürüyenler...

Gece çökmüş...
Yalan veya gerçek eylence mekanda sonlanmak üzere...
Birer ikişer insanlar ya evlerine gidiyor ya başka yalan gerçek eylenceye...

Ben ve bir kaç kişi oturuyoruz kırmızı koltukta...
Yeni yaşıma girmişim...
Yaş mı bana girdi ben mi yaşa göreceğiz... hayırlısıyla...

Bütün gece boyunca saklanan duygular artık saklanamıyor...
Hayatın ortasında, baharında, ortanın sonunda kadınlar...
Konuşmadan yürekler dinleniyor... Kadehler tokuşturulurken sessizce akıyor yaşlar...

Hayata, yaşananlara, özlemlere, ana, işe, sağlığa... her neyse ona akıyor...
Duygular karışık...
Kaybedilenler ve kaybetme korkusu havada...
Tütün ciğerlere doluyor ama rahatlatmıyor...
Geleceği kurgulatıyor...

Birden bir anı beliriyor...
Denizden esen meltemin ürpertisinde gecede yürüyen bir kız ve erkek...
Hayat gayeleri yok...
Gece güzel geçmiş...
Geçmeyede devam edecek...
Yarında...
Derslermiş, ailelermiş, paraymış, taksitlermiş, sağlıkmış, ölümlermiş...
Dertleri değil...
Tatmamışlar büyük kayıplar, acılar...
Dünya ucundan umurlarında...

Ne güzel bir an...
Herşeyin pembe geldiği, sadece anın yaşandığı, küçük dertlerin dert sayıldığı...
Hayat ne güzeldi o zamanlarda...
Uyusam uyansam öyle olsam yine...

Gezsek, eylensek, gülsek, sevişsek, herşey herkes sağlıklı olsa, kaybetmeyi, ölümü tatmamış olsak, hala bir tarafı melek, küçük taze...

Eve giderken, meltemin kokusunu duyuyorum...
Yine ürperiyorum...
Yine saçlarım savruluyor...
Yine içime anlık bir mutluluk doluyor
Ama...
Ama ben o eski ben değilim ki artık...
Gözyaşlarım yanaklarımı ısıtıyor...

23 Kasım 2007 Cuma

23 kasım saat 23.40

Korkuyoruuuuuuuum !!!
Zamanı durduruuuuun 34 te kalacak var !!!
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaa !!!

Yok abi walla ameliyata girecekmişim gibi bi korku aldı beni...
Sorumluluk sahibi çok olmayan, çılgın, hissettiği yaşta olabilirim dimi 35 te?
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa !!!
Korkuyoruuuuuuuum !!!
Bu akşam yarın gece yaşayacaklarımdan acık gösterdiler...
Süpeeeer bi parti olacak ama nasıl yüreğim pır pır !!!
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa !!!
35 leeeen !!!
Ama buna rağmen kafamda sarı bi peruk muzur muzur dolanmaktayım ortada !!!
Ama gel gör korkuyoruuuuuuuuuuuuuum !!!

:)))

Yaş 35...

Bu yaş için aslında felsefik birşeyler yazmak çok isterdim...
Amma velakin kim ne demiş, ne yazmış bu yaş için hiç ilgilenmedim.
Herkesin deneyimi, fikri kendine...

Kendimi çok tuhaf bir şekilde mutlu hissediyorum.
18'ime girerken bile bu kadar sevinç dolu, içim içime sığmaz olmamıştım...
Sebep derseniz yok mantıklı bir sebebi...
Manyakmıyım neyim, 40ma 5 kalıyor yarından sonra ama ben otuzbeeeeeş oldum yuppi nidalarıyla dolanıyorum ortada...
Akıl yaşta değil baştadırın en güzel örneği sanırsam bendenizim...

İlk 30larım arzu ettiğim gibi geçmedi.
En güzel yıllarımı bir adamın arkasından göz yaşı dökerek, yaşadığım kırgınlığın bedenimde yarattığı hastalıkların acısıyla geçirdim.
Bir nevi bitkisel hayat kıvamında geçti seneler...
Umutlarım, inançlarım herşeyim tepe taklak oldu...
En güzel en verimli yıllarım bir pes etmişlikle, bir vurdumduymazlıkla bir boş vermişlikle ve hatta zaman zaman kendime acıyarak geçti...

Sebep? manyağım işte...

33 sonunda yavaş yavaş noluyo leeen, kendine gel kıpırdanmalarıyla sonunda kendime geldim.
Ahlarla vahlarla, gözyaşlarıyla, bedenimin daha fazla içime atmama dayanamayarak ürettiği tedavisi ancak bende gizli olan hastalıklarıyla geçen yıllarıma baktığımda okadar da pişmanlık dolu değilim.

O dönemde öyle yaşamayı tercih ettim. Tercihim oydu. Yaşadıklarım, deneyimlerim beni bu güne getirdi.
Bana bambaşka bir bakış, tat kattı.

Geçmişe baktığınızda pişmanlık duyuyormusunuz sorusuna, yooo hayatta hiç birşey için pişmanlığım yok diyenlere inanmayanlardanım.
Geçmişe baktığımda pişmanlıklarım var ama o pişmanlıklar beni ben yapan, düzelten, adam eden, sevdiren şeyler...

Evet ilk otuzlarımdan aldığım tecrübelerle yarın ikinci otuzlarıma giriyorum. ( Bu cümle yanlarım ağrıyo kıvamında oldu ya neyse...)

Daha korkusuz, daha cesur, ne istediğinden çok en azından ne istemediğini bilen, kompleksleri törpülenmiş, kendisini olduğu gibi seven ve sevilen, eskisi gibi uçarı, biraz çocuk, sorumluluk almayı ve iş yapmayı arzu ederse alan ve yapan, kaz ayaklarını eylenceli bir hayatın izleri olarak gören, mutlu, kinsiz, dertsiz, sağlıklı ve huzurlu biriyim...

Daha ne olsun...
Evet kariyerde yaparım çocukdayı gerçek kılamamış olsamda...
Banka cüzdanım yaşıma yakışmasada...
Ben insan zengini, sevgi kariyeri sahibi, mutlu böcük birisiyim...

Hey kimse yaşımada inanmadığından da oooo yıllarca 35 olarak kalabilirim...
Daha ne olsun?
Dostlar saolsun !
Yolun yarısının yarısı hayorlı uğurlu olsuuuuuun...
Bana şans, mutluluk getirecek, herşey daha güzel olacak yarından sonra ;)

21 Kasım 2007 Çarşamba

Sinir oluyorum perde 2.

Arkadaşça başlıyor herşey önce...
Arkadaşça devam ederken gözle görülmeyen elektrik kıvılcımları çarpıyor ya iki tarafı birden ya tek tarafı birden...
Olanlar oluyor...
Başlıyor sancılar...
Ya olumlu bir biçimde sonuçlanıyor yada malumunuz...

Güzel gözlü kadın hüzünlü, gözleri şiş...
Tükkandan içeri giriyorum nasılsın diyorum, bana mahsun mahsun gülümsüyor...
Yanına oturup sarılıyorum...
Şevkatime dayanamıyor ve kollarımda ağlamaya başlıyor...
Sordum diyor, arkadaşmışız...
Nasıl yani oluyorum?
Belki sen yanılabilrsin ama hepimiz aranızda ki elektriğin farkındaydık, görüyoduk... Hepimiz sevgili olacağınıza inanıyorduk...
???

Ben buna sinir oluyorum işte...
Hem elektrik olsun, hem flört eder gibi davran sonra arkadaşız biz de !!!
Oldu canım gözlerim doldu... başka arzun...

Aynı durumun biraz farklı versiyonu bendede var...
Durum karışık... adlandıramıyorum...
Arkadaştık. Hoş hala öyleyiz ama arada bir flört durumu hakim...
İlgi alaka, ufak kaçak gözlerden gizli bakışmalar, mesajlaşmalar...
Ya süper ötesi bi kankayız ya da...
Bilemiyorum...
Aklım karışık...

Güzel gözlünün yaptığı delikanlılığı yapmak gibi bir niyetimde yok henüz...
Seviyorum daha doğrusu bilinmez bu hali... ilgi alakayı...
Adının konmasına korkuyorum açıkçası... Adı konursa karışacakmış gibi geliyor hayatım...
E peki bu bilinmezlikten duyduğum rahatsızlık ne?

Uf yaaa...
Hayat sorgulanmadan, olduğu gibi yaşansa...
Arzularımıızn karşılığını alsak daha güzel olmaz mı?
Güzel gözlü kadının gözleri şiş şiş dolanmasa, hepimiz mutlu böcük olsak, akıllarımızda sorular olmasa...
Olmas mı?

Biz neyiz abi, çok iyi kanka mıı yoksa zararsız hiç bi zaman sonlanmayacak flörtöz mü?
Bilemedim...

sinir oluyorum perde 2. perde

20 Kasım 2007 Salı

Sinir oluyorum 1. perde !

Sinir oluyorum;
Yolda adam gibi yürümeyenlere...
Çocukken bize sağdan yürünür, merdivenin sağından çıkılır diye öğretmediler mi?
Ben öyle öğrendim !
Yolun sağından yürürüm
Merdivenin sağından çıkar inerim
Karşıdan karşıya geçerken sağdan geçmeye çalışırım
Şemsiyemide kimsenin gözüne sokmam, yol veririm !!!

Ama yok !
Kimsenin buna dikkat ettiği yok !
Kafalarına göre yürüyor, iniyor-çıkıyor, yol vermeyip, şemsiyeleriylede kimin gözüne soksam acaba oynuyorlar !!!

Memlekette üniversiteye kadar görgü- kentte yaşam eğitimi verilmeli !!!

Sinir oluyorum:
Genceik halimle bile adım atıp çıkamadığım kırmızı taşlı kaldırımlara!
Medeniyet yükselmektiri, kaldırımları yükseltmek olarak algılayan zeki memleketim benim...
Az kaldırımların yüksekliği az, biraz daha yükselt ! Taşlar oynak olsun su sıçrasın, topuklu ayakkabının topuğu kaldırımlarımıza feda olsun ! Yaşlı, sakat ve bebek arabasındakiler evinde otursun ne işleri var dışarda... dimi ya !!!

Sinir oluyorum:
2 kişinin zor geçtiği kaldırımlarda reklamlı duraklara !!!
Korunmalı, kendini belli eden avrupai reklam panolu durak lazım... Kaldırım darmış, geçebilmek için yola inmek gerekmiş... bana neeee... ben reklam gelirime bakarım !
Bak abi !!!
Bi gün İstanbul'un tüm sokaklarında ki reklamlı, yer kaplayan, yayalara geçit vermeyen durakları yakıcam !!!

Sinir oluyorum abi !!!
Kentte yaşayıp, kentli olmayı bilmeyen, kentli bilincine ve aidiyet duygusuna sahip olmayan herkez ve kurumla savaşöak için bir çete kurup eylemler gerçekleştirmek istiyorum !!!

Adam şamsiyeyi çekmiyor mu?
Alacaksın elinden şemsiyeyi, gözüne sokacaksın, iyice çevireceksin... gözü şemsiyenin ucunda sallanır bir şekilde yoluna yollayacaksın; arkasından da sağdan canım sağdan diyeceksin !!!

Merdivende inadına senin üstüne üstüne inmeye veya çıkmaya çalışanlara çelme takıp düşürüp, merdiven boşluğundan yuvarlayacaksın !!!

Evet abi 80 yılların büyük geyiğini bende yapıyorum ve ancak bu iş böyle çözülebilir:
Taksim meydanında salllandıracaksın 2 tanesini bak yapıyolarmı bidaha...

Ey milletim, karşıdan karşıya hurraaaa diye geçerseniz elbette zig zaglar çizmek, milleti itelemek zorunda kalır, ışık söner siz hala yolun ortasında ne taraftan karşıya geçicem ben, bön bakışlarında dolanar kalır olursunuz !!!

Sağdan gidilir, sağdan dönülür...
Sağdan çıkılır, sağdan inilir...
Şemsiyeler hafifçe müsait olunan tarafa eğilir...
Trafik ışığı yandığında meydan muharebesi çıkartılmaaaaaaaaaaaz !!!
Zaten daracık olan kaldıırmlar luzumsuz kütlelerle karınca geçidi haline getirilemez...

Kentlilerim beniim.... Ah ah... doğanıza dönün desem doğa bile sizi barındıramaz !!!

Sapkın sapık !!!

Son zamanlarda ilhamiyle aramda sorunlar var...
Galiba beni terk etti...
Terk etme nedeni nedir bilemiyorum...
İlhamiiiii, ilhamiiiiiim, ilham periiiim huuuuu...
Tık yok anasını satayım...

Yazma eylemlerim sekteye uğramış durumda.
Bu aralar beslenemiyorum herhalde...
Ne okuduğum kitaplar, ne gazeteler, ne eş dost... cık... yakaladığım şeyler ertesi gün parmaklarımdan arzu ettiğim şekilde dökülemiyor...
Durum vahim!
35 yaş sendromum parmaklarımıda vurdu herhalde !!!

Bu sendromda nasıl bir sendromsa analamdım.
Bi sabah felaket ruhsuz, mutsuz, suratsız, asabiyim, bir sabah mutlu böcük ötesi, neşeli, ben gencim geeeenç nidaları atan biriyim.
Hafif bir dengesizlik durumu hakim.
Hoş zaten burcumdan dolayı normal şartlarda da dengesiz olan ben iyiden iyiye dengesizleştim.

Haftasonundan beri mız mız çocuklar gibi arzu ettiğim şekilde doğum günümü kutlayamayacak olmama takmış durumdayım.
Magy Simpson gibi homurdanıyorum...

Kızacak kimse yok kabahat bende...
Yaz ortasından doğum günüm için planlar kafamda belirmeye başladığında, işi ciddiye alıp organize etmessem olacağı budur.

2 dehşet doğum günü fikrimide gerçekleştiremeyince...

İlki boğaz manzaralı bir kral dairesi veya ona eş büyüklükte bir süite eşi dostu doldurup sabaha kadar çılgınca cıbıl erkeklerin dansları eşliğinde eylenmekti.
Doğum günü hedeyesi yerine millet odanın, dansçıların parasını paylaşacaktı. Hatun kısmısı bu fikre yeeeeees derken erkek kısmısı olmaz öyle şey dedi !!!
Erkeksizde eylemi gerçekleştirebilirdik amma velakin, maddi açıdan çoğunluğu sağlamak bakımından erkeklere ihtiyacımız vardı. Onlarsız normal bi oda tutabiliyoduk !!! Dehşet parti fikrim erkeklerin mızıması yüzünden suya düştü !!!

Bende başka bir memlekette cıbıldak erkek dansı izler, izlerkende sigara içer, keyifle demlenirim kararı alıp haftasonu Amsterdam'a uçmaya karar verdim... Yanımda da 3-5 eş-dostla... Dostlara azcık tuzlu gelince bu plan, delikanlılığa bok sürdürmemek adına ben giderim tek nolceek dedim! Olmaaaz dediler, tek başına demlenilmez, mazallah !!!

İyi peki anasını satim... Doğum günümde Amsterdam'da bana eşlik edecek şahıs bulunamadığından bu planda yattı !!!

Sonuç?
Mızmız çocuklardan beter homur homurum...
35 oluyorum ve arzu ettiğim iki şekildede kutlayamıyorum !!!
Çıplak adamların eşim-dostum önünde sabaha kadar dans etmesini istiyorum, o olmayıncada başka bir ülkeye gidicek kadar çıplaaaak erkek dans ettiricem ben diyecek kadar gözü dönmüş bir sapkınım !!!
Yaşlamı alakalı bi durum acep?
Yoksa bu yaşta erkekleri, bunca yüzyıldır kadını meta etmelerine bi tepki olarak bende meta olarak görmeye mi başladım?

Bilemiyorum...
Çok sorunsalım...
İlhamim beni terk etti yazamıyorum ve 35'ime arzu ettiğim sapkınlıkta giremiyorum !!!
40'ma Bon joviyle aşk yaparak girmeyi gerçekleştirme şansım nedir acep?

O nooooo sapkın ötesi bişeyim beeeeen !!!

19 Kasım 2007 Pazartesi

kütüphane geyikleri

Bir insanın kütüphanesinden, o insan hakkında sağlıklı bir bilgiye ulaşabilirmisiniz?

Taşınma arifesinde kitaplığımın önüne boş koliler etrafımda çömelmiş oturuyorum...
Bir sürü kitap, dergi var...
Hiç akla hizmet bişi değil onca kitabı düzgünce kolile, taşı, taşındığın yere yeniden yerleştir...
Of ki offff iş...
Ama yapmam gerek...
Yaparken luzumsuzlarında aradan ayıklanması gerek...
Kolilemek yanında 5 senelik bir düzenleme çalışması...
Gözüm mesleki kitap-dergi dağından çok edebi kitapları yiyor...
Hadi onlardan başlayayım oluyorum önce...

Amanın... benim olduğundan şüphe edeceğim bir sürü kitap...
Geçmiş seneler ki ruhi, ilgi durumlarıma göre bir kitaplık !!!
Lise ve üniversite yıllarının ilgili bilgili, öğrenicem açlığındaki entel dantel kızı yerini zamanla öyle pop hop şeylere bırakmış ki !!!
İnkıridibıııııl oluyorum kendi kendime...
Kitapların içindeki tarih bilgilerinden geçirdiğim süreçleri okumak mümkün...
Mutluyken alınmışlar...
Öğrenicem açlığındayken alınmışlar...
Cicim aylarında alınmışlar...
Terk edilmişken alınmışlar...
Aşka ve erkeklere olan inanç yitmişken alınmışlar...
Ufak bir umut kırıntısı görününce alınmışlar...
Boşluk içinde yüzerken öylesine ilgi duyulup öğrenim, pop kültürden eksik kalmim diye alınmışlar...

O my good !!!
Kendi kendime şaşkoloz oluyorum...
Erkekler ne ister? Ne bilim elinin körünü ister herhalde... Sevginin bilmem kaç dili, kadınlar venüstense erkekler zuzaydan, erkekleri kullanıp, bunla yetinmeyip köle etme sanatı, aşka şeytan karıştıranlar, aşka büyü yapanlar, en damarından terk edilen aşıklar için kaleme alınmış aşk şiirleri...
???
Hepsini okumuşmuyum?
Eh... çoğu yarım kalmış... allahtan... hoş okuduklarımda aklımda kalmadığına göre hepsini okumuş olsamda tehlikeli bir biçimde etkilenme yüzdem az olacakmış !!!

Oha filan oluyorum...
İnsanın yaşadıkları nasıl beğenilerini, arayışlarını değiştiriyor... Okumasına bile etki ediyor...
Şimdi hayatta elime almayacağım kitaplarımla geçmişi gülümseyerek düşünerek paketleme yapıyorum...
Ey gidi ey günler derken, spor kitapları arasında kadınlar için taocu sevişme kitabını buluyorum...
!!!
Plates ve aerobic kitapları arasında... Sebep? kitabın içindeki çizimleri karın eritici hareketlerden mi sanmışım yoksa sevişme eylemini spor olarak mı ele alıyorum ben?
Çözemeyip durumu kitabın içine bakıyorum ve kankamın 10 küsür sene önce doğum günü hedeyem olarak verdiğine dair muzur bir not görüyorum...

Bilmemek değil öğrenmemek ayıptır diyor... Gençken insan teknik meknik önemsemiyor, içgüdüsel dalıyor konuya ama sen şimdiden ileriye yatırım yap !

35'ime 5 gün kala, hala ileriye yatırım yapma şansım vardır herhalde oluyorum... Yatırım matırım olmasada güzel geyik yapılır bu kitaptan...

Ne okuyosun bu sıralar?
Walla geç olsun güç olmasın demişler, geç meç taocu sevişmenin kadın tekniklerini hatipliyorum...
Nasıl bişi...
Walla ilginç, teknikler süper atraksiyonluda, teknikleri uygularken bide adamlar heba olmasa...
!!!

Kütüphanem ve ben... bence çok karışık bi şahsiyetim... Her konudan, her daldan en az 2 kitap var...
İnşaat mühendislerinin mimarlar hakkında dedikleri özel kütüphaneme bakıncada söylenebilir:
Mimarlar herşeyi bildiklerini sanırlar ama hiç bi bok bilmezler !!!
Eee kardeşim bizim meslek herşeyi öğrenemesekte bilmeyi gerektiren bi meslek napalım yani...

İzninizle ben 2 teknik daha kapim, belkim beyaz atlı prensim taocu sevişmenin erkek versiyonunu okumuş mokumuş olabilir...
Eee anca beraber kanca beraber oramızı buramızı kıriciiiz...
Çok eğlenceli olacak çooook...
Hastanede tek sedye üzerinde düğüm olmuş haldeyken dr soracak nasıl bu hale geldiniz?
Şimdi doktorcuuum, aşkım azcık çek ayağını ağzımdan, pozisyonun başından itibaren anlatim ben...

:p

15 Kasım 2007 Perşembe

Ortaya karışık…Ama biraz çok karışık…

İnsanlar sevdikleri rahatsızlanınca, hem de o sevdikleri biraz yaşlı olunca neden hep olumsuzu düşünürler…
Bir acaba dillerde dolanır…

Hastanın sağlık geçmişini bir kenara koy, geçireceği ameliyat basitte olsa her ameliyatta risk vardır kabulüm… Birde buna sağlık geçmişi eklenince elbet paniklemek normaldir ama…
Hasta hasta yatağında gücünü bırakmadığını sergileyen tavırlar sergilerken, sen seveni olarak en kötüsünü düşünürken o nasıl kendine inanıp başarsın?

Çok küçük yaşlarımda şunu öğrendim. Durum ne olursa olsun inancını ve umudunu yitirme… Başaracağım diye inan…

Hepimizin bir gün öleceğini bilmemize rağmen, aşağı yukarı kendisine bir tarih biçilmiş ve buna rağmen normal olarak yaşamaya devam etmiş bir adamın kızıyım ben.

Şimdi geçmişe bakıp düşündüğümde, hayatının en verimli en mutlu zamanlarında, kızın henüz 3 yaşındayken bir gün yıkanırken fark ettiğin bezeyle doktora gidiyorsun ve doktorlar sana çok nadiren rastlanan bir kanser hastası olduğunu söylüyorlar. Sene 70’ler, tıp gelişmemiş… Hastalığınla ilgili yapılan tedaviler test aşamasında henüz…

Ameliyattan başka çaren yok ve oluyorsun… Sana sormadan bir ömür biçiyorlar. Budur kardeşim diyorlar… Ömrün 5 sene… Yaşa… Yaşa ama tedavi göreceksin, acılar çekeceksin… Sonuç onca acıya ızdıraba rağmen bişey değişmeyecek…

Babam nasıl kabullenip yaşadı acaba? Ne o ne biz psikolojik bir yardım almadık… Onca acıya, rahatsızlığa rağmen yaşamına devam etti… İçinde kim bilir ne fırtınalar koptu… Nelere kahretti, nelere sövdü… Hepimizin sahiplikleri kiralık ama onun ki düşününce daha bir acıtan kiralıktı… Karısıyla gelecek planları yaparken, kızının 18 yaşına geldiğinde yapacağı hayallerini dinlerken, çizdiği projeler hayat bulurken… Yaşamının kiralık olduğunu bilerek, her saniye bunu hissederek mi yaşadı acaba?

Bilemiyorum… Bildiğim, gözlemlediğim ve hatırladığım kadarıyla inancını hiç yitirmedi. Son ana kadar savaşmaktan vaz geçmedi. Acılar içinde kıvranırken, kızı dondurma istiyor diye yataktan kalkıp arabasına atlayıp gecenin bir vakti dondurma almaya gidecek kadar güçlüydü. Her şeye rağmen hayatın içindeydi.

Bu satırları yazarken babamın son tedavi yolculuğuna çıkışı ve portmanto önünde ki vedalaşmamız geliyor gözümün önüne… Hep ölüme gittiğini bilerek vedalaştığını düşünürdüm. Bana öyle gelirdi. Ama bunca sene sonra onun 15 gün sonra Londra’dan dönüp kızını elinden tutup ortaokula başlatacağı inancına sahip olduğunu düşünüyorum.

Pes etmemişti...

Hayat hepimize bir rol biçiyor… Farklı farklı oyunlarda rol alıyoruz… Ailemde yaşadığım deneyimlerle, her ne olursa olsun son dakikaya kadar inancın ve umudun yitirilmemesi gerektiğini öğrendim.

Can canlarım panik içinde…
Onlara kızamıyorum, teselli edemiyorum, rahatlatamıyorum… Biricik babaları hasta… İster istemez akıllarına olumsuz düşünceler üşüşüyor…

Ama onlar inançlı ve umutlu olmazsa, babaları nasıl inançlı ve güçlü olup, başaracak?
İstemek ve inanmak yolun yarısı değimlidir?

Ben babacıklarının her şeye rağmen sağlığına kavuşacağına inanıyorum.
Her ne olursa olsun inanmak ve güçlü olmak gerekiyor.
Bazen kendi kendine inanmazken yanındakilerin sana olan inancı senide kendine inanmaya zorlar.

Aynı ameliyatı bizde yaşadık ailemde. Evet, bizde geçmiş sağlık hikâyesi risk oluşturmuyordu. Odluda bitti maşallah kıvamında atlattık. Ama atlatamasaydık… Hiç böyle düşünmedik. Çünkü ameliyat olan şahsiyet 88 yaşında hepimize taş çıkaracak turpluktaydı…

Turp gibi olsun veya olmasın insan ister istemez getiriyor aklına kötü şeyler.
Can canım dün gece yüreğimi cız ettirdi…
Ya her şey yolunda gitmezse diyerek gözleri sulanınca…

Dilimin ucuna gelenleri diyemedim ona…
Her şey iyi olacak desem, doktor değilim ki… Üzülme, ağlama desem olmaz ki…
Ya ameliyattan çıkamazsa diyor…
Yutkunuyorum ve;
Dedemden sonra anneme dediklerimi can canlarıma da söylemek istiyorum ama birisinin yüzüne kötüye karşılık konuşmak öyle zor ki. Kaybetmeyi anlatmak ve kaybetme tesellisini yapmak…
Dilimin ucuna gelenleri söylemektense, yazmak daha kolay geliyor:

Her ne olursa olsun, birlikte uzun bir zaman geçirdiniz. Benim gibi yok kalmayacaksınız. Özlemleriniz, keşkeleriniz, bilinmezleriniz yok benim gibi. Evet, yaşarken birbirini incitmek, kırmak, söyleyeceklerini söylememek veya söylenmemesi gerekenleri söylemiş olmak pişmanlığınız olacak. Olmamalı… Yaşarken isteme sekte yapıyoruz yapmamamız gerekenleri…

Acısıyla tatlısıyla, pişmanlıklarıyla, iyisiyle, kötüsüyle birlikte bunca seneyi yaşadınız. Birbirinizi tanıdınız. Sizi meslek sahibi gördü, evlendiğinizi gördü… İçinizde benim ki gibi zaman zaman anlamsızca birden depreşen koca bir özlem, yok kalmışlık hissiniz olmayacak… Özlem olacak ama benim gibi tadı damağında kalan bir tadın özlemi olmayacak… İnsanın sevdiklerini yaşı ne olursa olsun kaybetmesi çok zor. Bencilce, her ne halde olsun ama hayatta olsun diyorsunuz… İnsan hiçbir zaman sevdiğine doyamıyor… 100 yaşında da olsa kaybetmek istemiyorsunuz…

Çekeceğine ölsün demek sözde kolay ama yürek buna izin vermiyor…
İnsan ne olursa olsun sevdiklerini yitirmek istemiyor. Devamlı gidip görmese de, dokunmasa da, konuşmasa da kanlı canlı olmasını istiyor.

Hani bir köy var uzakta gitmesek de görmesek de bizim köyümüz hesabı, istiyor sevdiğini…

Yönetmen ne kadar rol biçti bize bilemiyoruz… Çıkıyor sahneye oynuyoruz…
Her şey bizim için…
Durum ne olursa olsun, inancın, umudun yitirilmemesi gerekiyor.
Savaşmak gerekiyor.
Her şeyin iyi ve güzel olacağına inanılırsa öyle olacağına inanıyorum ben…

Perşembe akşamı sağlığa ve yeni huzurlu, mutlu günlere canlarla kadeh kaldıracağımı biliyorum. O gece dileğim, herkes için sağlık olacak…

13 Kasım 2007 Salı

Balık etli kadınlar zeki oluyormuş !!!

Ah şu bilim insanları... lüzümsuz şeyleri araştırıyorlar diye laf ettiklerim bu seferde lüzumsuz ama vücut itibariyle bana uyan bişeyi inceleyip araştırmışlar...

Balık etli hatunların kalça ve bellerinde bulunan yağcıklar, balıklarda bulunan Omega 3 le aynı yağ zenginliğine sahipmiş !!!

Yani, balık yiyince alınan Omega 3 nasıl zekilik, cinlik ve yağ asitleri sebebiyle cilde güzellik veriyorsa, balık etli kadınların doğasında Omega 3 olduğundan zekiliğin haricinde, hıım hııım yağlı balık lezzetinde oluyorlarmış !!!

Yaniiii, zekiyiiiim ve lezizim !!!
Zayıflamak mı? Manyakmıyım zekamı ve lezzetimi kaybediiiim?

Erkek milletinin '0' beden takıntısıda çözmüş oluyoruz böylece... Zayıf kadın Omega 3 süz kadın yani zeki olmayan kadın... Erkek için kadının sarışını ve az zekisi makbul olduğuna göre...

Yesem yesem ne yesem?
Vücudumdaki omega3 zenginliğini arttırsam ve zekama zeka katsam?

:ppppp
:))))))))))))

12 Kasım 2007 Pazartesi

Garip bi günlük 3

Perşembeden beri akan burnum sebebiyle yatakta, sadece sol gözümün ve burnumun akmasından ötürü, vücudumun Türk solunun durumuna ağladığına karar verdiğim halimle eve hapsolmuş, sahneye çıkar kıvamda giyinmiş, sabah sabah ohaa makyaj yapmış hatunların yaptıkları sabah programlarını zaplasada kurtulamayıp izlemiş, onları izledikçe hamile kıvamında bulantım var benim diyerek öğürmüş, ve sahneden önce sete uğramış bu hatunların 'kadına şiddete hayır' kampanyalarına inat bu kadınları dövmek için planlar yapmış, ooh ev hapsi bitti, dönmeden hallice de olsa sesim, iyim modunda haftaya başlamış olan bendeniz, ne olsada yazacağım diyerek klavyemin başındayım:

Öğle yemeğinde arka masadakiler facebook sayesinde birbirlerini bulmalarını tüm restauranta duyuruyorlar...
Tanrım nasıl bir icatsın sen !!!
Yıllardır birbirini arayan ama bulamayan, insanları kavuşturan...
Pöööh !!!
Aylardır nikimle takılmanın rahatlığı içindeki ben gerçek adımı kullanıma sokmayla başıma ne dertler almış durumdayım...
Bilmem hangi okuldan, kurstan, nereden insanlar listemde...
Hiç kimseyi bulmak için çaba bile sarf etmiyor olmam bir anormallik mi acaba?
Eski sevgililer, anaokulu arkadaşları, gezi arkadaşları...
Kimseyi arayıp bulmak cazip gelmiyor... Arayan bulur beni, mevlasınıda...

Yaşam ritmim normale inmek üzere...
Senelerdir süren stres bitti...
Evlendim !!!
Herkeze tavsiyem odur, evlenin... evlenmesinede, ah o yerleşme faslı...
Koli arayıp bulmaca, doldurmaca, listelemece yapmaca, atılacakların atılması... Çalışma odam çöp evden farksızmıymış neymiş !!! Mimar kitaplığı öyle olur... Her dergi, fotoğraf, taş ilham kaynağı olarak depolanır, bir yerden bir yere taşınana kadar bekler... sonra olması gereken olur çöpü boylar...

Evlenmemin sevincini kursağımda bırakan can dostlarımın babalarının rahatsızlığı şu saatlerde benide onlar gibi kedi kıvamında kıvrandırmakta...
Herşeyin başı sağlık ve huzur... bide evlenmek tabiki... Eeee maymun şeyini görmüş veya görmemiş hesabı... Senelerdir beklenen çocuğa sahip olmuş buldumcuk aileler kıvamındayım...

Birde dostların derdi olmasaydı... Yüreğim o zaman daha bi huzurlu ritmine dönecekti...
Neyse...
Ev hapsinden, yataktan kurtulmak, sağlığa kavuşmak bide evlenmek güzelmiş beee !!!