Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

15 Kasım 2007 Perşembe

Ortaya karışık…Ama biraz çok karışık…

İnsanlar sevdikleri rahatsızlanınca, hem de o sevdikleri biraz yaşlı olunca neden hep olumsuzu düşünürler…
Bir acaba dillerde dolanır…

Hastanın sağlık geçmişini bir kenara koy, geçireceği ameliyat basitte olsa her ameliyatta risk vardır kabulüm… Birde buna sağlık geçmişi eklenince elbet paniklemek normaldir ama…
Hasta hasta yatağında gücünü bırakmadığını sergileyen tavırlar sergilerken, sen seveni olarak en kötüsünü düşünürken o nasıl kendine inanıp başarsın?

Çok küçük yaşlarımda şunu öğrendim. Durum ne olursa olsun inancını ve umudunu yitirme… Başaracağım diye inan…

Hepimizin bir gün öleceğini bilmemize rağmen, aşağı yukarı kendisine bir tarih biçilmiş ve buna rağmen normal olarak yaşamaya devam etmiş bir adamın kızıyım ben.

Şimdi geçmişe bakıp düşündüğümde, hayatının en verimli en mutlu zamanlarında, kızın henüz 3 yaşındayken bir gün yıkanırken fark ettiğin bezeyle doktora gidiyorsun ve doktorlar sana çok nadiren rastlanan bir kanser hastası olduğunu söylüyorlar. Sene 70’ler, tıp gelişmemiş… Hastalığınla ilgili yapılan tedaviler test aşamasında henüz…

Ameliyattan başka çaren yok ve oluyorsun… Sana sormadan bir ömür biçiyorlar. Budur kardeşim diyorlar… Ömrün 5 sene… Yaşa… Yaşa ama tedavi göreceksin, acılar çekeceksin… Sonuç onca acıya ızdıraba rağmen bişey değişmeyecek…

Babam nasıl kabullenip yaşadı acaba? Ne o ne biz psikolojik bir yardım almadık… Onca acıya, rahatsızlığa rağmen yaşamına devam etti… İçinde kim bilir ne fırtınalar koptu… Nelere kahretti, nelere sövdü… Hepimizin sahiplikleri kiralık ama onun ki düşününce daha bir acıtan kiralıktı… Karısıyla gelecek planları yaparken, kızının 18 yaşına geldiğinde yapacağı hayallerini dinlerken, çizdiği projeler hayat bulurken… Yaşamının kiralık olduğunu bilerek, her saniye bunu hissederek mi yaşadı acaba?

Bilemiyorum… Bildiğim, gözlemlediğim ve hatırladığım kadarıyla inancını hiç yitirmedi. Son ana kadar savaşmaktan vaz geçmedi. Acılar içinde kıvranırken, kızı dondurma istiyor diye yataktan kalkıp arabasına atlayıp gecenin bir vakti dondurma almaya gidecek kadar güçlüydü. Her şeye rağmen hayatın içindeydi.

Bu satırları yazarken babamın son tedavi yolculuğuna çıkışı ve portmanto önünde ki vedalaşmamız geliyor gözümün önüne… Hep ölüme gittiğini bilerek vedalaştığını düşünürdüm. Bana öyle gelirdi. Ama bunca sene sonra onun 15 gün sonra Londra’dan dönüp kızını elinden tutup ortaokula başlatacağı inancına sahip olduğunu düşünüyorum.

Pes etmemişti...

Hayat hepimize bir rol biçiyor… Farklı farklı oyunlarda rol alıyoruz… Ailemde yaşadığım deneyimlerle, her ne olursa olsun son dakikaya kadar inancın ve umudun yitirilmemesi gerektiğini öğrendim.

Can canlarım panik içinde…
Onlara kızamıyorum, teselli edemiyorum, rahatlatamıyorum… Biricik babaları hasta… İster istemez akıllarına olumsuz düşünceler üşüşüyor…

Ama onlar inançlı ve umutlu olmazsa, babaları nasıl inançlı ve güçlü olup, başaracak?
İstemek ve inanmak yolun yarısı değimlidir?

Ben babacıklarının her şeye rağmen sağlığına kavuşacağına inanıyorum.
Her ne olursa olsun inanmak ve güçlü olmak gerekiyor.
Bazen kendi kendine inanmazken yanındakilerin sana olan inancı senide kendine inanmaya zorlar.

Aynı ameliyatı bizde yaşadık ailemde. Evet, bizde geçmiş sağlık hikâyesi risk oluşturmuyordu. Odluda bitti maşallah kıvamında atlattık. Ama atlatamasaydık… Hiç böyle düşünmedik. Çünkü ameliyat olan şahsiyet 88 yaşında hepimize taş çıkaracak turpluktaydı…

Turp gibi olsun veya olmasın insan ister istemez getiriyor aklına kötü şeyler.
Can canım dün gece yüreğimi cız ettirdi…
Ya her şey yolunda gitmezse diyerek gözleri sulanınca…

Dilimin ucuna gelenleri diyemedim ona…
Her şey iyi olacak desem, doktor değilim ki… Üzülme, ağlama desem olmaz ki…
Ya ameliyattan çıkamazsa diyor…
Yutkunuyorum ve;
Dedemden sonra anneme dediklerimi can canlarıma da söylemek istiyorum ama birisinin yüzüne kötüye karşılık konuşmak öyle zor ki. Kaybetmeyi anlatmak ve kaybetme tesellisini yapmak…
Dilimin ucuna gelenleri söylemektense, yazmak daha kolay geliyor:

Her ne olursa olsun, birlikte uzun bir zaman geçirdiniz. Benim gibi yok kalmayacaksınız. Özlemleriniz, keşkeleriniz, bilinmezleriniz yok benim gibi. Evet, yaşarken birbirini incitmek, kırmak, söyleyeceklerini söylememek veya söylenmemesi gerekenleri söylemiş olmak pişmanlığınız olacak. Olmamalı… Yaşarken isteme sekte yapıyoruz yapmamamız gerekenleri…

Acısıyla tatlısıyla, pişmanlıklarıyla, iyisiyle, kötüsüyle birlikte bunca seneyi yaşadınız. Birbirinizi tanıdınız. Sizi meslek sahibi gördü, evlendiğinizi gördü… İçinizde benim ki gibi zaman zaman anlamsızca birden depreşen koca bir özlem, yok kalmışlık hissiniz olmayacak… Özlem olacak ama benim gibi tadı damağında kalan bir tadın özlemi olmayacak… İnsanın sevdiklerini yaşı ne olursa olsun kaybetmesi çok zor. Bencilce, her ne halde olsun ama hayatta olsun diyorsunuz… İnsan hiçbir zaman sevdiğine doyamıyor… 100 yaşında da olsa kaybetmek istemiyorsunuz…

Çekeceğine ölsün demek sözde kolay ama yürek buna izin vermiyor…
İnsan ne olursa olsun sevdiklerini yitirmek istemiyor. Devamlı gidip görmese de, dokunmasa da, konuşmasa da kanlı canlı olmasını istiyor.

Hani bir köy var uzakta gitmesek de görmesek de bizim köyümüz hesabı, istiyor sevdiğini…

Yönetmen ne kadar rol biçti bize bilemiyoruz… Çıkıyor sahneye oynuyoruz…
Her şey bizim için…
Durum ne olursa olsun, inancın, umudun yitirilmemesi gerekiyor.
Savaşmak gerekiyor.
Her şeyin iyi ve güzel olacağına inanılırsa öyle olacağına inanıyorum ben…

Perşembe akşamı sağlığa ve yeni huzurlu, mutlu günlere canlarla kadeh kaldıracağımı biliyorum. O gece dileğim, herkes için sağlık olacak…

Hiç yorum yok: