Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

28 Şubat 2012 Salı

Beyoğlu...

Sabah Tünelden Taksim Meydanına yürüyüş yapmam gerekti...
Yürürken yaşlı bir teyze unuttuğum bir sürü 'Beyoğlu' anısını usuma üşüştürdü...

Üşüştürdü ancak zaman her şeyi silip götürdüğünden bir sürü şeyi tam hatırlayamadım...

Tam hatırlayamadan bu yazıyı yazmak ne kadar doğru olacak o da ayrı ama en azından usumda kalan son kırıntılar silinmesin bari diyerek geçtim klavyenin başına... 

Beyoğlu her daim renkli olmuştur... Her türden insanı görmeniz mümkündür. Ancak eskiden 'müdavimleri' vardı...

Müdavim deli...
Müdavim kadın...
Müdavim şair...
Müdavim...

Eskisi kadar Beyoğlu'n da dolanmadığımdan eskilerin akıbetleri ne oldu bilmiyorum... Yeniler türedi mi onu da bilmiyorum...

Elinde kocaman tespihi upuzun bıyıklarıyla duvar diplerinde duran amca öldü mesela...

Çığlık çığlığa bağırarak dolanan bi deli oğlan vardı... Huşu içinde yürürken bir anda çığlığıyla yüreğinizi hoplatırdı... O ne oldu acaba?

Ara sokaklardaki barlarda-pavyonlarda çalışan yorgun saçı başı dağılmış-makyajı akmış, kaderine içiniz parçalanarak yanınızdan geçip giden kadınlara ne oldu acaba?

Üstünde mantosu, çıplak ayaklarında sadece patikler olan sanki cadde üzerinde manav varmış gibi evde limon kalmamışta 2 limon almaya inmişmiş havasında olan teyzeler...

Arada McDonald'sda kahve içerken gördüğüm şık giyimli beyaz saçlı kadına ne oldu acaba?

Hep sabahları karşılaşırdım onunla... Hatta bir gün yer olmadığından benim masama oturmuş zarifçe sigarasını içmişti... Bende onu öyle bir gözlemlemiştim ki 40 yıllık ahbabımız gibi usumda kaldı!!!

Yitip giden onca iz-yüz...
Sadece geçip gittiyseniz farkına varmadıysanız çok yazık...

Hatırlayamadığım daha kaç sima vardır müdavim olan...

Genellikle Galatasaray Lisesinin orda dolanan şair'e ne oldu acaba... Bir kaç defa Nişantaşında gördüm onu... Çok şaşırmıştım... 

Elindeki kalın siyah kaplı defterle yanınızda biter size seçtiği şiirleri okurdu... 

Noldu bu çeşitlilik...
Noldu bunca bizelere göre deli-anormal gelen insanlara acaba?
Durmadan yenilenen Beyoğlunun yollarıyla onlarda mı eski taşlarla birlikte atıldı...

Beyoğlunda en çok sabah 10 sularında dolanmayı çok severim... Mağazalar yavaş yavaş açılır... Günlük kullanıcıları gelmeden önce ara sokaklarda yaşayan 'gerçek' sahipleri ortadadır... 

Cadde hala temizlenirken, alkol, sidik, tütün, gözyaşları, kırılmış kalpler-umutlar ortadadır... 

Belki sizler Beyoğlunda güzel bir mekanda bütün gece eğlenip mutlu olmuşsanız da o mutluluktan taynide olsa bir kırıntı bulamazsınız sabahları...

Sabah öğlene geçerken alışık olduğunuz-bildiğiniz Beyoğlu ortaya çıkar... 

Sizler caddeyi çiğnerken neleri çiğnediğinizi bilmezsiniz...
Noldu onca ilginç insana? Noldu onca hikayeye?

Bu sabah eskisi gibi zevk vermedi yürümek...
Bildiğim müdavimleri olmadığından mı yoksa, hayata merakla bakan çocuk artık büyüdüğünden mi? 

Nerde benim Beyoğlum...

Hiç yorum yok: