İkibinlerin başında, AKM'nin gişe memurunun kaba davranışıyla başladı dostluğumuz...
Mavi gözlü, şık topuzlu beyaz saçlı İngiliz, Tuluhan Uğurlu'nun konserine gitmek istiyordu...
Gişede ki adam bırak dil bilmeyi saygı da bilmediğinden kadını azarlayınca annem olaya müdahale edip önce biletçiyi bir güzel haşlıyor ve sonra liseden kalma ingilizcesiyle hatunu kolundan tuttuğu gibi arzu ettiği konserin biletinin satıldığı yere götürüyor...
İngiliz kadın annemin yardımından ötürü mutlu oluyor ve adres alışverişi yapıyorlar...
Bir konser bileti yardımıyla başlayan ahpaplık sıkı bir dostluğa dönüşüyor...
İngiliz kadınla Macar adamın aşkına meyve oluyoruz...
Seneler boyunca Londra-İstanbul hattında sürüp gelen dostluk dün gece gelen acı haberle sarsıldı...
İlk başlarda annemin sekreterliğini yapmak zorunda kaldığım için oflaya puflaya mektuplaşıyor ya da mailleşiyordum onlarla...
Sonra bir gün hadi gelin dediler...
Londra sevdalısı ben birden annemin mektup arkadaşına sıcak bakar oldum...
2001 veya 2002 Haziranında İngiltere'nin daha gelmemiş yazı, bahar sonunda Heathrow'dan çıktığımızda gülümseyerek bizi karşılayan bu iki ortayaş üstü insanın hayatımda tarifi imkansız değeri-önemi olacağını bilemezdim.
İngiliz ve Macar karışımı bir tat!
Sıcak kanlılığıyla İngiliz olduğundan zaman zaman şüphe duyduğum ama genizden koyu Londra aksanıyla konuşurken İngiliz olduğu su götürmez, zarif Barbara ve Osmanlılardan dolayı akraba sayılırız diyen Alex...
Birbirlerinin hayatlarına 2. baharlarında girmişler...
Alex, Macaristan'da ki öğrenci katliamı sırasında ülkesini terk edip İngiltere'ye yerleşmiş bir fizik hocası... Klasik müzik tutkunu bir adam...
Barbara, başarılı bir biyolojici... Geçtiğimiz yıllarda patronumdan izin koparıp gidemeyip kaçırdığım nefis bir törenle kraliçe trafından onurlandırılmış bir kadın...
İkisinin de çocuğu yok... İkisinin de sevdası Rottweilerları Hector... Rottweiler hastası bir çift.
Hayatları gündüzleri işleri, akşam üzerleri köpekleriyle yaptıkları uzun yürüyüşler ve akşamları nefis konser veya opera gösterileriyle geçiyor...
Alex Kıbrıs Türk kesimi hayranı, BarbaraTürkiye...
Her yaz istisnasız ikisi ayrı ayrı topraklarımıza gelirlerdi...
Onlar beni ben onları çoook sevdim...
Fırsat buldukça yanlarına gidiyordum.
Hatta Alex beni öyle çok sevip bağrına basmıştı ki İngiltere'de elinde Türk takvimiyle dolanıp resmi veya bayram tatillerinde bana supriz uçak biletleri alıp yolluyordu...
BA'yi sevdiğimi ve hep BA'le İngiltere'ye uçmaya çalıştığımı bildiğinden BA'den bilet alıyor ve ben bana karşı yaptığı bu bonkörlükten ötürü utanıyordum...
Birşekilde ben onların çocukları olmuştum.
En ufak fırsatta onların yanına uçuyor, çok sevdiğim Londramda arzu ettiğim gibi keyif çatıyordum.
Annemin ve benim klasik müzik sevmemiz çok hoşlarına gitmişti...
Ünlü piyanistlerin veya operaların Londra'da temsil verecekleri tarihlerde ana-kız onların sayesinde en ön sıralarda yerimizi alıyorduk...
Puccin,'nin ünlü Madam Butterfly operasına bilet aldıklarında çalışmıyordum. İş görüşmesini Nisan'da Londra'ya gitmek zorundayım kabul ederseniz olur bu iş diye yapmıştım...
Partronum bir sürü defa ben bilmem ne izlemeye Londra'ya gidiyorumlarıma çok gıcık oldu. Her seferinde son dakika uçağa yetişmem için elinden geleni ardına koymadı... Hele onun gözünde tıfıl bir mimar olarak, bahçesindeki ağacın dalları bile izinsiz kesilemeyen sit bölgesinde yer alan 1800'lerden kalma evlerine yapmamı istedikleri ve ilk seferinde onay alan ek binanın inşası için gidip gelmelerime çok ama çok gıcık oldu! Tarihi eser bir binaya hemide Londra'da ki bir binaya ek tasarlamıştım. Bide inşa ediliyordu !
Polonya'lı ustalar bizi nasıl deli ediyordu... Alex'le onları mutfak penceresinden kesip elimizde Alex'in çok sevdiği benide alıştırdığı sarımsaklı peynirli ve hım hıııım salamlar dolu sandviçlerimizi yerken usta çalıştırmanın zorluğu üzerine ne geyikler yapıyorduk...
O dönemlerde vücudum bir şekilde yaşadığım aşk üzüntüsüne tepki verip egzama ve sedef olunca Türkiye'de ki doktorların tedavisine inanmayıp beni zorla doktora götürmüştü... Modern tıppın bu konudaki ortak çaresizliği karşısında birde onları deneyelim diyip Çayniz doktora götürmüştü beni...
Ne eğlenmiştik... Hatun nabızdan ve dilden muayene yapıyordu. Doğma büyüme İngiliz Çinlisi olsada kadının feci bir aksanı vardı. Kadının söylediklerini anlamak için ben Alex'e Alex kadına bakıyor ikimizde kadın arkasını döndüğünde çayniz ingilizcesi bilmiyoruz biz diyip gülüşüyorduk...
Tepesinde ki dökülen saçları için ilaç almıştı... Bir sonraki yaz Denizli'de 2 gün içinde zor kaçtığımız çamur termal tedavisine gideceğimizi ve onu son görüşüm olacağını bilmiyordum...
Pamukkaleyi o gezdirmişti bana. Bir Türk olarak benim gezdirmem gerekirken daha önce geldiği için o gezdirmişti... :)
Ne eğlenceli 2 gündü... Dedem, annem, ben ve Alex... Dedem çamura bulanmayı çok sevmişti onu durmadan çamurluyoduk...
30. yaşıma onların yanında girdim. Müthiş bir süprizle...
Gelmeden önce benden çok şık kıyafetler getirmemi istedi...
Önce nefis bir opera ziyafeti... Sonrasında Ritz otelde, Fransız garsonlarının etrafımda pervane olduğu nefis, zarif ve pahallı ötesi bir doğum günü yemeği...
3 sene önce aynı yere sevgililer günümü kutlamak için gittiğimde kendime bir kadeh şampanyayı guullp olarak ısmarladım... O gece tüketilen şampanyaların fiyatı benim tek kadehimin yanında...
Çok zarifti... Bir sene sonra bu sefer Barbara burdaydı ve Londra Ritz'in tadını ancak Çırağan verebilir diye düşünmüş ve İngiltere'den Çırağan'ın Laledan restaurantında yer ayırt etmiş... Annem, ben ve Barbara onun İngiltere'den verdiği direktiflere uygun bir doğum günü yemeği yedik... Ve yemeğin sonunda artık serseri bir hanfendüden güccük bir hanfendüye dönme yaşım geldiğini düşündüğü için Barbarayla yolladığı nefis ötesi ilk inci kolyeme sahip oldum...
Karşılık beklemeden süren bir dostluk. Bana olan sevgileri, hediyeleri karşısında annem ve ben ne yapacağımızı şaşırdık her zaman...
Her seferinde Alex'e bana böyle şeyler yapmamasını söylüyordum. Rica ediyordum... Ama o her seferinde maddi ve manevi değeri müthiş jestler yapıyordu...
Tek arzuları mutlu olmam ve onlarla olmamdı...
İngiltere'nin kırsalında yağmur altında Hector'la yapılan uzun yürüyüşler, Ale içmeyi çok sevdiğimden yüzyıllar öncesinden kalma tarihi publara gidip nefis et ve bira ziyafetleri çekmeler...
İngiltere'nin soğuğunda sigara içerken bana eşlik ediyor, annemden beter içme dırdırı yapıyordu...
Ve malesef annemi nasıl kırıyorsam onuda öyle kırıyordum...
Alex lütfen, sigaramla Ale'min tadını çıkarmak istiyorum...Nefis birayı sigarasız nasıl içebilirim !!!
Lütfen içeri gir, bana annem gibi bakma, böyle bakarken içemiyorum !!!
Ben seviyorum diye Londra'da ki İspanyol Festivaline alınan biletler...
Ünlü Turk's sergisini sergi açılmadan önce aldıkları randevuyla özel müze kart sahiplerinin avantajıyla gezme imkanı sağlamaları...
Bir sürü müzikal... Gittiğimiz onca müzikal içerisinde beni kırmayıp geldikleri Aslan Kral benimle çocuk oldukları müzikaldi.
Beni yanlız bırakmıyorlardı. Benim istediğim veya yapmayı planladığım şeyi sevsinler sevmesinler benimle birlikte yapmak istiyorlardı...
Sayelerinde Londra'da gitmediğim konser salonu ve opera binası kalmadı...
Batıda bu tarz etkinliklerin bizimkiyle alakası yoktur.
Çok şık gidilir, şampanya içilir, Covent Garden'da bir sürü restaurant'ın özel etkinlik mönüsü vardır...
Kültürel etkinlik delisi bendenizi rüya aleminde yaşatıyorlardı... Ondan sonra gel AKM'de konser izle... !!!
Hector ve ben evin küçük çocuklarıydık.
Salonda ki piyanonun başına geçip sanki müzik kuşağım varmış gibi piyano çalma denemeleri yapıyordum... Alex sabırla bana her gittiğimde ufak bir şey öğretiyordu... Öğrettiklerini kendi başıma çalmayı denerken Hector nereye kaçacağını bilmiyor 3 tonluk cüssesinden beklenmeyecek bir çeviklikle salonu terk ediyordu... :)
Azimliydim ama... Zavallı Barbara benim gibi bir muzurneşriyat piyanosunun akordunu bozuyor ama yinede ses çıkarmıyordu...
Annem Gulaş çok sever... Macarlar'ın milli et yameğidir... Alex'le mutfağa girip Gulaş pişirmeyi çok severlerdi...
Bir türlü beraberce Macaristan'a gitmeyi başaramadık... 2 defe Alex'siz gittim. Plan Budapeşte'de ki evinde kalmak, operanın, konserlerin, gulaşın ve şarabın tadını çıkarmaktı... Ama olmadı...
Bir kaç sene evvel Barbara ile İzmir'e gitmiştik. Bizi sevgilim gezdirmişti. O zamanlar arkadaştık... Barbara ve Alex'e sevgili olduğumuz haberini verdiğimde, Alex'in bir sürü nasıldır-iyimidir sorularını Barbara yanıtlamış ve beyefendi bulunan arkadaşımın bana uygun bir sevgili olduğu kararını verip çok mutlu olmuşlardı...
İkimizide bekliyorlardı yanlarına... Ama olmadı...
Son 4 senedir yanlarına gitmiyorum...
Onlardan gizli İngiltere'ye gidip otelde kaldım bu arada...
Babanem ve dedem öldükten sonra bana fazla geldiler...
Çok kendim olmak istediğim bir dönemdeydim ve bilmiyorum galiba biraz yaşlı insan görmek istemiyordum. Onlarda kalırken özgürdüm ama yinede onlarla ortak bir program filan yapmam gerekiyordu oysa ben o tarihlerde kendi kendime dolanmak, biraz serseri bir Londra yaşamak istiyordum. Şatafattan uzak, konsersiz, şık olmadan, fish&chips yiyerek, puplarda salatalıklı sandviç yiyerek, tube'le gezerek bir Londra...
Sonra sevgilim oldu... 2 senedir aşkım ve ailem için gidip geliyorum bir yerlere... Bir türlü araya İngiltereyi sıkıştıramadım...Onlarda gelemedi, bende gidemedim... Maillerle-mektuplarla devam ettik...
Sonra dün gece...
Alex'in öldüğünü öğrendik...
Bence erken...
Bence gerçek değil...
Ama gerçek...
Üzgün ve öfkeliyim... 4 senedir görmüyorum onları...
Cenazeye yetişmeme imkan yok...
29 Ekim Alex'in doğum günü... O zaman gidip bana bir sürü güzellikler sunmuş, bende çok hakkı olan bu adamla vedalaşacağım...
Barbara yoldaşını kaybetti... Hector babasını...
Alex'in burs verdiği bir sürü klasik müzik öğrencisi yetim kaldılar...
Steyşın mercedes'i Hector için garajdan çıkmayacak artık...
55 numaralı ev eskisi gibi olmayacak...
Alex'siz de yine klasik müzik tınıları duyulacak ama aynı olmayacak...
Bana amcalık-dedelik arası sevgi gösteren adam yok artık...
Birlikte insanlara bakıp eleştirip dalga geçip gülemeyeceğiz...
Sarımsaklı peynirin tadı hep onu anımsatacak...
Eskimiş deri ceketinle mutfakta gizli gizli atıştırırken yakalanınca ki gülümsemeni hiç unutmayacağım... Nedendir bilmem usumda o var...
Efes'i çok severdi... Yakınlardaki Türk marketine gidip Efes alırdık onun için... Bira cennetinde ne Efesi yaaaa derdim... Güzel güzel çok güzel bira derdi. :))
Bundan sonra usuma düştükçe efes'ler sana kalkacak...
Bizden sonra Hectora nolucak Ozy, ona bakarmısın demiştin hani bir gün...
Ben o güne oooo çok var sanıyodum...
Annemle Barbara'nın yanına uçup senin anın için öğrencilerini dinlemeye gideceğiz...
Şaşkınım...
Zannedersem yokluğunu mezarın başında anlayacağım...
Bana sevdirdiğin çigan müzikleri çalan kemancının tınıları evde...
Herşey için çok teşekkür ederim koca yürekli macar. Galiba değerini ve kıymetini bilemediğim kocaman bir şanstınız benim için...
Teşekkürederim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder