Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

31 Ağustos 2010 Salı

Bir kış gecesi rüyası…*

Saat gece yarısı… Uykudan öncelerim olan cnbc-e'nin dizilerini izliyorum… Yavaş yavaş içim geçmek üzereyken;

Biiiuw biiiiuwwww…

Alo

Uyandırdım mı?

Yooo… hayırdır?

Çiçek'teki kızın telefon numarası varmı diyor…

Yok diyorum… Bu saatte hayırdır? Hırvat amcamı geliyor?

Yok…

Eeee?

Immm şey yarın jinekologa gideceğimi şimdi hatırladım…

Eeeee…

Bakıma gitmeliyim diyor…

Haaa bu telaş aşk hayatın için değil bilmem kaç kmlik kuku bakımı için yani…

Karşı taraftan önce bi kahkaha kopuyor sonra utanmış bi sesle yaaa Ozy… diyor

Neee… Senin gibi gece yarısı jinekoloğu için bakım telaşına düşen hiç görmedim diyorum…

Bakımsız olmaz diyor…

Yaw kızım o doktor…Dünyada ki her insanı her türlü halde görebilip dayanma eğitimi almış bide üstüne yemin etmiş androitler onlar… Takmaaaa

Nasıl takmim diyor…


Allahım acep bende mi bi anormallik var… hayatımda hiçbir zaman gecenin bi yarısı jinekoloğa gideceğim diye panik yapıp eşi dostu arayıp ağdacı numarası almadım ve almamda !!! Doktorum dr. Troy gibi bişiyse anca böyle bi manyak telaş yaşayabilirim… :p


Yaw o bir kuku doktoru…

Telefonun öbür ucundaki hatun ise benimle tam tersi düşüncede…

Bitanesi senin doktorun doktor Troymu? Eğer öyleyse senin yaşadığın paniğin bin beterini yaşayıp şu saat ve dakika ona muayene olmaya gidebilirim…

Yok diil…

Eeeeeeeeeeeee…

Ya olurmu ya… 1.5 hafta oldu ağda yaptıralı…

Daha doğru düzgün bişey çıkmamıştır ki… Çıkanları aldırsan kırık ve batık sorunu yaşarsın… 2 dkka bile sürmeyen muayene için değmez be gülüüüüm…

Utanırım ben!

Braun'un, jiletin yok mu?


Oooo tanrım…

Olay zaten rahatsızlık ve utanç verici…

Senelerce ayıp ayıp, cısss mantığıyla yetiştirilen kız evladı gün geliyor 6 ay veya 1 senede bir zorla istemeyerek bacaklarını açmak zorunda kalıyor.

Bide bu durum için üstüne para veriyor…

Aha açtım, bak bakalım içeriye… Buda ühü ühüüüü paran… O paraya ah ah neler alınırdıya neyseee…


Harbiden… Bi kadın için en lüzumsuz en anlamsız masraf kukuya yapılan doktor masrafıdır! Ama maalesef çok da gereklidir… Hayat kurtaran cinsinden… Birçok kadın rahim ağzı kanserinden ölmekte… Sebebi kontrole gitmemek… 2 dk. Bile sürmeyen eylemden kaçmak hayata sebebiyet verebiliyor maalesef…

Keşke bilmem kaç defa gelene %'de bilmem kaç indirim yapsalar, ya da kartlara taksit, ya da bankalar araç bakımı neyin gibi verdikleri saçma sapan kredilerden versinlerki paraya takılıp gidilmemezlik yapılmasın... :ppp

Bi tanesi bence hiç kasma git…

Karşı taraf hala inatla ağdaya gitmeliyim mantığında… Saat sabahın 1'ine gelirken kıl-tüy muhabbetleri… O noooooooooo !!!


Bence git calzedonyadan silikonlu cartiyerli çoraplardan al onlardan giy, bacakları kamufle etmiş olursun böylece…

Nasıl çoraplamı yatayım?

Eveeet… Neden yatmayaymışsın?

Yatmam öyle…

Niye? Çıplakmı yatacaksın?

Eveeet…

Bildiğim kadarıyla tek bi yerinin çıplak olması gerekiyo, bacaklarına gerek yok… Auuugggh…

Ben öyle çorapla yatmayı sevmiyorum, estetik gelmiyor bana… Esneme!

Oldu canım senin kılcıkların için uykuyu kaçırırırm, başka arzun?


Estetik? Walla bi mimar olarak estetik önemlidir benim için ama 40 yıl düşünsem jinekolog koltuğunda estetik aklıma gelmez…


Manyakmısın leeeyn… ne estetiğiiii?

Çorapla hoş olmuyor…

Töbe töbeee…Çorapsız daha güzel oluyo yani… Sen bu mantıkla pedikürde yaptırırsın o zaman, hatta ayaklarına doktorun sevdiği renkten ojede sürdür tam estetik olsun…

Yaa Ozy ya…

Töbe yarabbim… Ne ozy'si yaaa…

Ya anlamıyosun…

Anlıyorum ama mantıklı gelmiyor… Bu kadar estetiğe takık birisi olarak tek kullanımlık terliklere de takman lazım o zaman diyorum… Senin gibi estetik diyen birisi evden cici misafir terlikleriyle gitmeli… Kabinde soyunup ayağına ev terliklerini geçirip koltuğa gitmelisin diyorum…

Sanada bişey söylenmiyor diyor…

Gece yarısı dünyanın en abuk muhabbetini yapıyoruz diyorum, jinekologda estetik olmaktan bahsediyoruuuuz !!!

Şu topuklu tüylü terliklerden al ve onlarla git hatta kukuna desen filan yaptırt! Aaa doktora bakan gülen bi yüz mesela… Çok hoşuna gidebilir… Eğlenceli olur, yazık kaç senedir hep aynı tip şeye bakmaktan sıkılmıştır garibim, töbe yarabbim hadi hadi iiii geceler…


Yok ben evrendeki tüm manyakları çekiyorum kendime… Manyak çekme platöneriyim !!!

Leeyn şimdi abuk subuk rüyalar görücem töbe töbeeee…


Hiçbir erkeğin ürologa gittiğinde böyle bi telaş yaşamayacağını eminim… Kılmış, tüymüş, estetikmiş… Hatun kontrollerinin iyi çıkması telaşından çok güzel görünme telaşında… Jinekolog koltuğunda estetiklik!

Töbeee yarabbim…


Hiç bi doktor için özenen bugüne kadar duymamıştım taki estetik delisiyle yaptığımız telefon konuşmasına kadar. Aslında bidefa bir arkadaşımla ortak doktorumuz olan yakışıklı ötesi fizyoterapistimiz için özenmiştik… Ehiii J

Yoksam tüm doktorlarımız için özenmemiz mi gerekiyooo, o tanrım!!! :pppp

Doktorların böyle şeylere gerçekten taktığını düşünsenize... Ne kabus olurdu!

Jinonun işi gücü yok pedikürü güzel, ağdası nefis hıııım evet güzeeeeel muayene estetik notu 10 diye dosyana not düşecek !!!

Kulak burun boğazcı cık küpelerin güzel değil, ağız gargaranın kokusu kötü dicek...

Cilt doktorun bodybutter'ının kokusunu çok beğenecek ama simli bi butter kullandığın için kanaat estetik notun tavan yapacak !!! :pppp

Her gittiğinde bu sefer 8.5 bu sefer 9 azcık daha estetiksel performans diyen doktorlar !!! Döverim leeeeyn ben o doktorları !!! Dövmeden öncede bi mimar olarak ben estetik notumu sıralarım sonra döverim ama... :ppp :)))))



Kardeşim, çok sevimsiz bi durum biliyorum ama maalesef senede 1 gitmemiz gerekmekte…

Yok çoraplı, çorapsız, yok kıllı-tüylü…


Neyse ne… Gidilecek! Bu durumun cici veya estetik hali yok malseeeeef! Varsada bence yok! Hele gecenin yarısı arkadaş aranıp kabuslar görmesine sebebiyet verecek bi durumu hiç mi hiiiiç yoook!!!

*Bir Şubat gecesi gerçekleşmiş telefon konuşmamız ve süper ötesi çevirdiğimiz geyikler anısına ;)

Unisex el-ayak bakımı...

Astoria'da yeni bir yer keşfettik...
Profesyonel el-ayak bakımı yapan bir yer...
İnternet sayfasını inceleyince bizim yeni keşfettiğimiz yerin oooo çoktan keşfedilip ünlü erkekler tarafından deneyimlendiğini hatta köşe yazarı erkekler tarafından köşelerine taşındığını görünce çok şaşırdık.

Ofisin karşısında, burnumuzun ucunda 3 senedir hizmet veren pronail'den bahsediyorum.

Sahibi gitmiş amerikalarda eğitim almış, Türkiye'de açabilmek için uğraşmış, memlekette pek olmayan avrupai hizmet veren el-ayak ve ağda bakım merkezi pronail.

Protez ve çıkmayan oje uzmanlık alanları. Tırnak yeme tedavisinde de çok iddalılar... Keşke benim çocukluğumda olsaymış böyle bir hizmet zavallı tırnaklarım yamulmasaymış... :)

İlk deneyimlediğimde 5 yaşındaki bir kız çocuğu tırnak yeme tedavisi görüyordu wow oldum...

Çıkmayan oje tatil için iyi fikir diye geldi ve gittim...
Bayağı bol zamanınızın olması gerekiyor... Manikür bitiyor ojenin ilk katı sürülüyor ellerinizi bir aletin içine koyuyorsunuz sonra diğer kat sonra alet sonra diğer kat... Aaaaaaaa !!!
Benim gibi sabırsız için biraz afacanların bastığı bir deneyim oluyor ama sonuç harika ellerde 2 hafta ayakta 1 aylık bakım keyfi...

Ancak bendeniz devamlı tırnakları örtülü dolanamadığımdan kısa süre içersinde çıkarttırdım... Asetonlada çıkmıyor oraya gidiyorsunuz parmaklarınıza ojeyi çıkaracak sıvı sürülüyor sonra aleminyum folyoya sarılıyor parmaklarınız ve 10-15dk bekliyorsunuz... Tam fırına verilmeden önceki yemek modunda oturuyorsunuz... :)))

Fiyatlar normal...
Benim nişantaştaki mahalle kuaförüm azcık daha pahallı bile...
İlla çıkmayan oje yaptırıcaksınız diye bişi yok, klasik hizmette veriyorlar... Ben bidahaki yaza kadar yada hiç kalıcı yaptırmam bilemedim şimdi... :)))

Temizlikten, narin makas hareketlerinden memnun kaldım... Derin manikür-pedikür yapmıyorlar... En süperi bu...
Sadece el veya ayak masajınada gidebiliyorsunuz...
Geçen gün bir hatun ayak masajı yapılırken kendinden öyle bir geçtiki çok kıskandım, canım çekti... İnşallah maşallah bir ara bende deneyeceğim... Nasıl olsa ofisin karşısında... Yemek arasında 2 fık fık bi tık tık... :p
Yakında Teşvikiye'de de bir şube açacaklarmış o la laaaaa...
Bay-bayan elemanlar ve bay-bayan müşterilerle ilginç ama kaliteli bir deneyim yaşamanızı tavsiye ederim...

Walla geçen gün gazetede okuduğum erkekler artık bikini ağdası yaptırıyorlar haberine istinaden erkeklerede bikini ağdası yaparlarmı bilmiyorum... :)

Hadi manikürü-pedikürü paylaşıyoruz bunu anlarım ama bari bikini ağdamızdan uzak durun ya... :)

Neyse efem bilginize-ilginizeeee... ;)

25 Ağustos 2010 Çarşamba

The men in red...

Bilim insanlarının hastasıyım abi...
Bu seferde kırmızı renk ve kadınlar diye bir araştırma yapmışlar...

Hatunlara bir sürü fotoğraf göstermişler... Hatunlar kırmızı giyen adamları seçmişler...
Sebep?
Güçlü ve seksi geliyomuş kırmızı renk biz hatunlara...
Töbe töbe... :))))

Düşünüyorum ve bulamıyorum kırmızı giyip bana seksi ve güçlü gelip seçtiğim bir adam!
Cık!
Kırmızı giymiş bir erkek sırf bana giydiği renkten dolayı çekici gelmez! Sanırsam, giydiği renge göre değil başka kıstaslara göre seçim yapıyorum ben... :)

Şincik, kırmızıyı severim...
Dikkat çekici, enerji verici, canlandırıcı bir renktir...
Yatak odasında kullanıldığında erotik olur derler... Bence pavyonvari... Hoş hiç pavyon görmedim o yüzden ölemidirler değilmidirler bilemem... Hayal gücümün yorumu o !
Kırmızı bir oda da veya kırmızılı bişeylerle de uyuyamam... Haddinden fazla enerjik gelir ve uykum kaçar...
Kırmızı oje de pek sevmem... Kırkyılda bir kış günü enerji gelsin veya klavyeyle çok haşır neşir olduğum yoğun iş dönemlerinde ellerim kırmızı olur... Yaptığım iş zevk versin diye... :)
Severim ama sınırlı alanlarda sürer sevgimiz...
Yeni netbook'um kırmızı mesela... Benim için arkadaşlarımın teee Alamanyalardan getirdikleri woswos şeklindeki flash'ım da kırmızı... Böyle ufak tefek alet ve edevatın eğlenceli olması gerekir kanaatımdan dolayı... Ancak netbook'umun değil çantasının rengi asıl sevdiğim tonda mukadderat !
Üstümde bazen bir pardesü veya ayakkabı olarak görünür kırmızı... Yazın t-shirt rengimdir, kışın atkı...siyahla uyumunu çok severim...
Yılbaşlarından yılbaşlarına don rengim olur... İç çamaşırı olarakta sevmem... Tenime gitmez... Anam gibi süt beyazı olsam o zaman nefes kesici olurda buğday-beyaz arası tenimde ı-ıh hazetmem !
Yazın tenim, gelebileceği en son bronzluk noktasına geldiğinde giyerim kırmızı bikini... Bazen yanlışlıkla başka bikini almayıp yanıma sırf onu aldığım için giyindiğim zamanlarda olur da... Mukadderaaat artık ! :))

Ama hiç bir erkeği bugüne kadar ne üstündeki nede arabasındaki kırmızı yüzünden seçmedim !
Ya da wowww seksiymiiş ya da power'ı hissedebiliyomusun ahaaa çarpıldım olmadım !!!

Kırmızı hükümdarlık dönemlerinde gücün senbolü olarak çok kullanılmıştır.
Bakınız Dolmabahçe Sarayı... Müthiştir... İnsanı cezbeder ama aynı zamanda da ezer... Osmanlı gücünün senbolü olarak, elçileri elpençe etmek için kabul salonunda kullanmıştır... Kudreti ve kanı simgeler...

Bir imparatorlukta güç olarak kullanılmasını anlarımda, bir adamın üstünde güçlü ve seksiyim bebeeeeek şiişşşş olarak kullanılmasını ı-ıh ! Ve hemcinsleriminde bi renge tav olmasını ı-ıh ki ı-ıh !!!

Yaw deli etmeyin beni hemcinslerim yaaaa, ışık görmüş tavşan gibin salak bişeymiyiz beaaa!!!
Kırmızı giydi diye adam güçlü kuvvetli, seksi bulunur mu yaaaaa!!!
Ne bilim azcık Feriştah'ın fentezileri gibi adeleli madeleli, karizmatik bilmemneli bişili adamlara paye verin, bilmemnenizi verin !!!

Töbe töbeee...

Bir mimar olarak benim için renkler önemlidir.
Ton denilen bişi vardır...
Her kırmızı güzel değildir...
Mesela bana tatlı kırmızı-narçiçeği çok yakışır...
Biraz koyuya kaçınca gitmez bana...
Adamda da her tonu sevmem...
Her insanın kendine uygun olan tonu hoş ve çekicidir...

Mesela sevgiliye her kırmızıyı alıp giydirmem... Ten renginin değişkenliğine göre ona giden tonlar var... Hiç güneş görmemiş tenine ayrı, güneş deymiş tenine ayrı kırmızı uygun görmekteyim... De adam o da kırmızı bu da kırmızı diye olaya yaklaşıp koparmakta beni ! :))))

Kırmızı bana seksi veya güçlü geldiği için değil adama canlı renk yakıştığı için giydirmekteyim deee, hoş bu araştırmadan sonra elalemin hatununa seksi ve güçlümü gelmek istiyoooooon da giyindin diye olay çıkarma imkan ve ihtimalim var artık... ki ooo nooooooooooo... :ppp :))))))))
Ki artık hepimizin var... :))))))

Bu şartlarda ben böyle bir araştırmaya girsem çuvallayan tek kişi olurdum herhal!!!

Eeee yani, ton biraz daha açık olsaymış abi daha güçlü ve seksi olabilirmiş dicem ama kollar mollar biraz daha atletik olsa... ı-ıh ! :pppp

Sevgilim bana hep takılır, herşeye bi bahanen var diye...
Var abi... Mesleki deformasyon benimkisi...
Herşeyi bi estetiğe, bi altın orana oturtturma hali durumu var maleseef...
Mukadderaaaat !!!

Kıslar, bakın bakalım seçimlerinize... Adamı kırmızılıyken mi seçtiniz acep...

Bu arada erkeklerde kırmızının etkisi olmuyomuş...
Kırmızılı kadın filminden sonra erkek kırmızı sever, beğenir diye kırmızıya bürünen kadınlar için üzgünüz demişler...
Bizi ne seksi ne güçlü ne de arzulanan yapıyomuş...
Heee kırmızı giymiş işteden başka bişi dilmiş erkeklerde ki etkisi... :)))
Kırmızı giyip havalandırma aramayınız efeeeem... Teşhircilik varsa o ayrı... :ppp

Erkek cinsinde bi tek boğalarda kırmızı işe yarıyor sanırsam ! :))))

Kırmızı arabada sevmem erkekte...
Ferrariyse o başka...
Ferrari harici kırmızı arabalı adam benim için ııııyktır... Da Kıprısta camarosu olan bir arkadaşım vardı... Bide ona yakışıyor kırmızı...
Yani uçan kaçan efsanevi bi araban yoksa kırmızı alma abi! Mimar tavsiyesi... :p :)))

Bakalım başka neyi araştıracaklar...
Pempeeee gönlüm sendeee gerçekten doğrumudur değilmidir, ben bunu araştırmalarını talep etmek istiyoruuuuum !!! Bide bunu araştırsınlar doğrumudur değilmidir öğrenelim rahata erelim dimiiiii... :p Yani ben ericem onu biliyorum... :p :))

Hadin bacılar etraftaki hatunları dikizleme vaktidir vakit, herüfe kırmızı giydirdik yan masadaki şıfrıntıııı onu seksi ve güçlü buluyooo ki bakıyooo cık cıık tiribine girip hem hatuna dik dik bakma hem adama durduk yerde dünyayı zehir etme vaktidir... :p :))))))

Leeeyn giyme diyooom hala niye giniyon! Ben yetmiyom dimiiii, gözün dışarda senin!!! Elaleminde ilgisini istiyoooon tüüüüüü... Seksi gelsen nolur noluuuur... Ah ah bi bana sorsunlar ne olduğunuuuuu ondan sonra baksınlar tüüüüüüüüüüü...

:pppp :)))

24 Ağustos 2010 Salı

Alex'e...

İkibinlerin başında, AKM'nin gişe memurunun kaba davranışıyla başladı dostluğumuz...

Mavi gözlü, şık topuzlu beyaz saçlı İngiliz, Tuluhan Uğurlu'nun konserine gitmek istiyordu...
Gişede ki adam bırak dil bilmeyi saygı da bilmediğinden kadını azarlayınca annem olaya müdahale edip önce biletçiyi bir güzel haşlıyor ve sonra liseden kalma ingilizcesiyle hatunu kolundan tuttuğu gibi arzu ettiği konserin biletinin satıldığı yere götürüyor...

İngiliz kadın annemin yardımından ötürü mutlu oluyor ve adres alışverişi yapıyorlar...

Bir konser bileti yardımıyla başlayan ahpaplık sıkı bir dostluğa dönüşüyor...
İngiliz kadınla Macar adamın aşkına meyve oluyoruz...

Seneler boyunca Londra-İstanbul hattında sürüp gelen dostluk dün gece gelen acı haberle sarsıldı...

İlk başlarda annemin sekreterliğini yapmak zorunda kaldığım için oflaya puflaya mektuplaşıyor ya da mailleşiyordum onlarla...
Sonra bir gün hadi gelin dediler...
Londra sevdalısı ben birden annemin mektup arkadaşına sıcak bakar oldum...
2001 veya 2002 Haziranında İngiltere'nin daha gelmemiş yazı, bahar sonunda Heathrow'dan çıktığımızda gülümseyerek bizi karşılayan bu iki ortayaş üstü insanın hayatımda tarifi imkansız değeri-önemi olacağını bilemezdim.

İngiliz ve Macar karışımı bir tat!
Sıcak kanlılığıyla İngiliz olduğundan zaman zaman şüphe duyduğum ama genizden koyu Londra aksanıyla konuşurken İngiliz olduğu su götürmez, zarif Barbara ve Osmanlılardan dolayı akraba sayılırız diyen Alex...

Birbirlerinin hayatlarına 2. baharlarında girmişler...
Alex, Macaristan'da ki öğrenci katliamı sırasında ülkesini terk edip İngiltere'ye yerleşmiş bir fizik hocası... Klasik müzik tutkunu bir adam...

Barbara, başarılı bir biyolojici... Geçtiğimiz yıllarda patronumdan izin koparıp gidemeyip kaçırdığım nefis bir törenle kraliçe trafından onurlandırılmış bir kadın...

İkisinin de çocuğu yok... İkisinin de sevdası Rottweilerları Hector... Rottweiler hastası bir çift.
Hayatları gündüzleri işleri, akşam üzerleri köpekleriyle yaptıkları uzun yürüyüşler ve akşamları nefis konser veya opera gösterileriyle geçiyor...

Alex Kıbrıs Türk kesimi hayranı, BarbaraTürkiye...
Her yaz istisnasız ikisi ayrı ayrı topraklarımıza gelirlerdi...

Onlar beni ben onları çoook sevdim...
Fırsat buldukça yanlarına gidiyordum.
Hatta Alex beni öyle çok sevip bağrına basmıştı ki İngiltere'de elinde Türk takvimiyle dolanıp resmi veya bayram tatillerinde bana supriz uçak biletleri alıp yolluyordu...

BA'yi sevdiğimi ve hep BA'le İngiltere'ye uçmaya çalıştığımı bildiğinden BA'den bilet alıyor ve ben bana karşı yaptığı bu bonkörlükten ötürü utanıyordum...

Birşekilde ben onların çocukları olmuştum.
En ufak fırsatta onların yanına uçuyor, çok sevdiğim Londramda arzu ettiğim gibi keyif çatıyordum.

Annemin ve benim klasik müzik sevmemiz çok hoşlarına gitmişti...
Ünlü piyanistlerin veya operaların Londra'da temsil verecekleri tarihlerde ana-kız onların sayesinde en ön sıralarda yerimizi alıyorduk...

Puccin,'nin ünlü Madam Butterfly operasına bilet aldıklarında çalışmıyordum. İş görüşmesini Nisan'da Londra'ya gitmek zorundayım kabul ederseniz olur bu iş diye yapmıştım...

Partronum bir sürü defa ben bilmem ne izlemeye Londra'ya gidiyorumlarıma çok gıcık oldu. Her seferinde son dakika uçağa yetişmem için elinden geleni ardına koymadı... Hele onun gözünde tıfıl bir mimar olarak, bahçesindeki ağacın dalları bile izinsiz kesilemeyen sit bölgesinde yer alan 1800'lerden kalma evlerine yapmamı istedikleri ve ilk seferinde onay alan ek binanın inşası için gidip gelmelerime çok ama çok gıcık oldu! Tarihi eser bir binaya hemide Londra'da ki bir binaya ek tasarlamıştım. Bide inşa ediliyordu !

Polonya'lı ustalar bizi nasıl deli ediyordu... Alex'le onları mutfak penceresinden kesip elimizde Alex'in çok sevdiği benide alıştırdığı sarımsaklı peynirli ve hım hıııım salamlar dolu sandviçlerimizi yerken usta çalıştırmanın zorluğu üzerine ne geyikler yapıyorduk...

O dönemlerde vücudum bir şekilde yaşadığım aşk üzüntüsüne tepki verip egzama ve sedef olunca Türkiye'de ki doktorların tedavisine inanmayıp beni zorla doktora götürmüştü... Modern tıppın bu konudaki ortak çaresizliği karşısında birde onları deneyelim diyip Çayniz doktora götürmüştü beni...

Ne eğlenmiştik... Hatun nabızdan ve dilden muayene yapıyordu. Doğma büyüme İngiliz Çinlisi olsada kadının feci bir aksanı vardı. Kadının söylediklerini anlamak için ben Alex'e Alex kadına bakıyor ikimizde kadın arkasını döndüğünde çayniz ingilizcesi bilmiyoruz biz diyip gülüşüyorduk...

Tepesinde ki dökülen saçları için ilaç almıştı... Bir sonraki yaz Denizli'de 2 gün içinde zor kaçtığımız çamur termal tedavisine gideceğimizi ve onu son görüşüm olacağını bilmiyordum...

Pamukkaleyi o gezdirmişti bana. Bir Türk olarak benim gezdirmem gerekirken daha önce geldiği için o gezdirmişti... :)

Ne eğlenceli 2 gündü... Dedem, annem, ben ve Alex... Dedem çamura bulanmayı çok sevmişti onu durmadan çamurluyoduk...

30. yaşıma onların yanında girdim. Müthiş bir süprizle...
Gelmeden önce benden çok şık kıyafetler getirmemi istedi...
Önce nefis bir opera ziyafeti... Sonrasında Ritz otelde, Fransız garsonlarının etrafımda pervane olduğu nefis, zarif ve pahallı ötesi bir doğum günü yemeği...

3 sene önce aynı yere sevgililer günümü kutlamak için gittiğimde kendime bir kadeh şampanyayı guullp olarak ısmarladım... O gece tüketilen şampanyaların fiyatı benim tek kadehimin yanında...

Çok zarifti... Bir sene sonra bu sefer Barbara burdaydı ve Londra Ritz'in tadını ancak Çırağan verebilir diye düşünmüş ve İngiltere'den Çırağan'ın Laledan restaurantında yer ayırt etmiş... Annem, ben ve Barbara onun İngiltere'den verdiği direktiflere uygun bir doğum günü yemeği yedik... Ve yemeğin sonunda artık serseri bir hanfendüden güccük bir hanfendüye dönme yaşım geldiğini düşündüğü için Barbarayla yolladığı nefis ötesi ilk inci kolyeme sahip oldum...

Karşılık beklemeden süren bir dostluk. Bana olan sevgileri, hediyeleri karşısında annem ve ben ne yapacağımızı şaşırdık her zaman...
Her seferinde Alex'e bana böyle şeyler yapmamasını söylüyordum. Rica ediyordum... Ama o her seferinde maddi ve manevi değeri müthiş jestler yapıyordu...

Tek arzuları mutlu olmam ve onlarla olmamdı...
İngiltere'nin kırsalında yağmur altında Hector'la yapılan uzun yürüyüşler, Ale içmeyi çok sevdiğimden yüzyıllar öncesinden kalma tarihi publara gidip nefis et ve bira ziyafetleri çekmeler...
İngiltere'nin soğuğunda sigara içerken bana eşlik ediyor, annemden beter içme dırdırı yapıyordu...
Ve malesef annemi nasıl kırıyorsam onuda öyle kırıyordum...
Alex lütfen, sigaramla Ale'min tadını çıkarmak istiyorum...Nefis birayı sigarasız nasıl içebilirim !!!
Lütfen içeri gir, bana annem gibi bakma, böyle bakarken içemiyorum !!!

Ben seviyorum diye Londra'da ki İspanyol Festivaline alınan biletler...
Ünlü Turk's sergisini sergi açılmadan önce aldıkları randevuyla özel müze kart sahiplerinin avantajıyla gezme imkanı sağlamaları...
Bir sürü müzikal... Gittiğimiz onca müzikal içerisinde beni kırmayıp geldikleri Aslan Kral benimle çocuk oldukları müzikaldi.
Beni yanlız bırakmıyorlardı. Benim istediğim veya yapmayı planladığım şeyi sevsinler sevmesinler benimle birlikte yapmak istiyorlardı...

Sayelerinde Londra'da gitmediğim konser salonu ve opera binası kalmadı...
Batıda bu tarz etkinliklerin bizimkiyle alakası yoktur.
Çok şık gidilir, şampanya içilir, Covent Garden'da bir sürü restaurant'ın özel etkinlik mönüsü vardır...

Kültürel etkinlik delisi bendenizi rüya aleminde yaşatıyorlardı... Ondan sonra gel AKM'de konser izle... !!!

Hector ve ben evin küçük çocuklarıydık.
Salonda ki piyanonun başına geçip sanki müzik kuşağım varmış gibi piyano çalma denemeleri yapıyordum... Alex sabırla bana her gittiğimde ufak bir şey öğretiyordu... Öğrettiklerini kendi başıma çalmayı denerken Hector nereye kaçacağını bilmiyor 3 tonluk cüssesinden beklenmeyecek bir çeviklikle salonu terk ediyordu... :)

Azimliydim ama... Zavallı Barbara benim gibi bir muzurneşriyat piyanosunun akordunu bozuyor ama yinede ses çıkarmıyordu...

Annem Gulaş çok sever... Macarlar'ın milli et yameğidir... Alex'le mutfağa girip Gulaş pişirmeyi çok severlerdi...

Bir türlü beraberce Macaristan'a gitmeyi başaramadık... 2 defe Alex'siz gittim. Plan Budapeşte'de ki evinde kalmak, operanın, konserlerin, gulaşın ve şarabın tadını çıkarmaktı... Ama olmadı...

Bir kaç sene evvel Barbara ile İzmir'e gitmiştik. Bizi sevgilim gezdirmişti. O zamanlar arkadaştık... Barbara ve Alex'e sevgili olduğumuz haberini verdiğimde, Alex'in bir sürü nasıldır-iyimidir sorularını Barbara yanıtlamış ve beyefendi bulunan arkadaşımın bana uygun bir sevgili olduğu kararını verip çok mutlu olmuşlardı...

İkimizide bekliyorlardı yanlarına... Ama olmadı...

Son 4 senedir yanlarına gitmiyorum...
Onlardan gizli İngiltere'ye gidip otelde kaldım bu arada...
Babanem ve dedem öldükten sonra bana fazla geldiler...
Çok kendim olmak istediğim bir dönemdeydim ve bilmiyorum galiba biraz yaşlı insan görmek istemiyordum. Onlarda kalırken özgürdüm ama yinede onlarla ortak bir program filan yapmam gerekiyordu oysa ben o tarihlerde kendi kendime dolanmak, biraz serseri bir Londra yaşamak istiyordum. Şatafattan uzak, konsersiz, şık olmadan, fish&chips yiyerek, puplarda salatalıklı sandviç yiyerek, tube'le gezerek bir Londra...

Sonra sevgilim oldu... 2 senedir aşkım ve ailem için gidip geliyorum bir yerlere... Bir türlü araya İngiltereyi sıkıştıramadım...Onlarda gelemedi, bende gidemedim... Maillerle-mektuplarla devam ettik...

Sonra dün gece...
Alex'in öldüğünü öğrendik...
Bence erken...
Bence gerçek değil...

Ama gerçek...
Üzgün ve öfkeliyim... 4 senedir görmüyorum onları...
Cenazeye yetişmeme imkan yok...
29 Ekim Alex'in doğum günü... O zaman gidip bana bir sürü güzellikler sunmuş, bende çok hakkı olan bu adamla vedalaşacağım...
Barbara yoldaşını kaybetti... Hector babasını...
Alex'in burs verdiği bir sürü klasik müzik öğrencisi yetim kaldılar...
Steyşın mercedes'i Hector için garajdan çıkmayacak artık...
55 numaralı ev eskisi gibi olmayacak...
Alex'siz de yine klasik müzik tınıları duyulacak ama aynı olmayacak...
Bana amcalık-dedelik arası sevgi gösteren adam yok artık...
Birlikte insanlara bakıp eleştirip dalga geçip gülemeyeceğiz...
Sarımsaklı peynirin tadı hep onu anımsatacak...
Eskimiş deri ceketinle mutfakta gizli gizli atıştırırken yakalanınca ki gülümsemeni hiç unutmayacağım... Nedendir bilmem usumda o var...
Efes'i çok severdi... Yakınlardaki Türk marketine gidip Efes alırdık onun için... Bira cennetinde ne Efesi yaaaa derdim... Güzel güzel çok güzel bira derdi. :))
Bundan sonra usuma düştükçe efes'ler sana kalkacak...

Bizden sonra Hectora nolucak Ozy, ona bakarmısın demiştin hani bir gün...
Ben o güne oooo çok var sanıyodum...
Annemle Barbara'nın yanına uçup senin anın için öğrencilerini dinlemeye gideceğiz...

Şaşkınım...
Zannedersem yokluğunu mezarın başında anlayacağım...

Bana sevdirdiğin çigan müzikleri çalan kemancının tınıları evde...

Herşey için çok teşekkür ederim koca yürekli macar. Galiba değerini ve kıymetini bilemediğim kocaman bir şanstınız benim için...
Teşekkürederim...

20 Ağustos 2010 Cuma

Witch of Eastwick...

Ben bir yayım efem...
Bilmediği şeyleri araştırmaya ve keşfetmeye meraklı oluruz biz... Felsefe, ruhsal dünya ve metafizik üzerine kafa patlatırız... Parlak bir zekaya sahip olarak tanımlanırız... (Şekil 1 A'da olduğu üzre :p)

Yeni kültürler, yeni insanlar, yeni ülkeler tanımak isteriz. Farklı kültürlerle ilgileniriz. Ateş elementi özelliğimiz macera ve keşif arzumuzu orataya çıkarır. Nereye olursa olsun seyahat etmeyi ve gezmeyi severiz. (Bakınız şekil 1 A) Bizim için önemli olan yolculuğun kendisidir. Yolculuklar bizim göçebe ruhumuza iyi gelir, (bence aidiyetsiz :p) buna ihtiyacımız olduğu söylenir. Fiziksel olarak seyahate çıkamıyorsak mutlaka zihninimizi geliştirmemiz gerekir. Seminerlere, kurslara gider ya da üniversiteye geri dönmek ister der bir sürü yay özelliği anlatan yer... Eee doğrudur... Hayatımda burcum insanı kadar araştırıp, öğrenen ama aynı zamanda da çok çabuk sıkılıp bırakıp giden görmedim göremezsiniz...

Biraz maymun iştahlıyızdır...

Tipik bir yay olarak zaman zaman araştırma ve öğrenme arzum öyle bi debreşirkiiiii ben bile şaşarım halime...

Ciddi ciddi okurum, araştırırım, kitaplar alırım sonra bir an gelir ve amaaaan olur kaldırır atarım...

Sonra yine bir dönem gelir ve yeniden kaldığım yerden başlarım sonra yine...

Benim yaşam döngüm budur...
Biz yaylar Tchibo'nun her hafta yeni bir tema sloganını birebir gerçek yaşamlarımızda yaşayan insanlarızdır...
Aaaa sıkılırız her gün, her hafta, her ay, her sene aynı şeyle ilgilenmekten...
Mukadderaaaaaaat !!!

Tanıdığım bir çok yay'ın pisişik güçleri maşallah supaaan allah çok gelişmiştir.
Ama benim ve sevgilimin malesef gelişmemiş...
Geçen sene astrolojiye saran bir arkadaşıma bunun sebebi ne olaki dediğimde bizim doğum saatimize denk gelen yıldızlardan ötürü bu yönümüzün gelişmediğini ama yinede burcumuzun özelliği olan hissiyat hassasiyetine sahip olduğumuzu öğrendim...

Aman amaan tanıdığım bir kaç yay destur bismillah şeklinde yanlarına yaklaştığım 6. hisleri süper ötesi gelişmiş falcı insanlar olduğundan açıkçası bendeniz pek bi mesuut bahtiyarım az ve hiç arasında gidip gelen pisişikliğimden... :)))

Aslında benden çok iyi akademisyen olurdu da... Hangi üniversite durmadan araştırma konusu değiştiren bi akademisyen isterdi bilemem... :)))

Efenim bu yazının yazılma nedeni The Body Shop'un kitapları...
Bundan bir kaç sene önce bitki esansiyal yağlarına taktım...
Oturdum araştırdım inceledim, neyin neye iyi geldiği üzerine ciddi ciddi dosyalar hazırladım, hatta ofis bilgisayarım iş dosyası yerine benim yağ dosyalarımla dolup taşıyordu... :)))

Gittim bir kaç yağ alıp denemeler yaptım, durmadan migren atağı yiyen arkadaşıma ofiste atak yememesini sağlayacak formüller geliştirdim falan filan ve sonra beklenen oldu ve bendeniz amaaaaan diyip bana ve eşe dosta çok yarar sağlayan ve sağlayacak araştırmamı bi kenara fırlatıp attıııım !!!

Sonra okuma ve öğrenme aşkımın debreştiği bir dönem mahallemizde kapanan bir kitapçıdan bedavaya The Body Shop'un kitaplarını aldım... Masaj ve Vücut bakımı...

O la laaaa...
İlginç, öğrenme açlığımı kamçılayan ve eski yağ araştırmalarımı geliştirip bana hazır formüller sunan müthiş kitaplar...

Başladık okumaya...
Masaj kitabını okurken annenin ve sevgilinin üzerinde denemeden önce evde kendi kendime öğreneyim diye yastıklar üzerinde yaptığım denemeler sırasında bir kaç defa anneme ebelenip anaaaa kız sapıttı yastıkla hacet gideriyooooo herhal bakışları altında kızım sen napıyosuuuuuunlara maruz kaldıysam da yılmadım.... :))))

Annecim öğrendiklerimi bel ağrın için kullanıcam çok iyi gelecek...
Kızım yapma öyle şeyler...
Napıyorum ki?
Öyle yastıkları okşamalar filan cık cık...
Anne yaaaaa okuduklarımı doğru uygulamak için pratik yapıyorum yaaaaa...
Yapma yapma...
Gel sende deneyim o zaman...
Olmaz!
Töbe töbeeee... Sapık ilan ettin beni ya... Evet yastıkları okşuyorum ohhh tanrım yastığım benim...
Ozzzzzy !!!
:p

Yaaaa... :)))) Kendi kendinize öğrenme çalışmalarını yanlış anlaşılmamak için mümkünse yanlızken yapınız efem...

Geçen gün The Body Shop'tan bayağı yüklü bir alışveriş yapınca efendim kitap hediye ettiğimiz miktara ulaştınız dediler...
Aaay dedim ni güzel ama bende zaten kitaplarınız var... Ama osssun alim oldum...
Bende olmayan SPA kitabını aldım...
Masaj ve vücut bakımı kitaplarının ortaya karışık özetiymiş...
Kaça satılıyorlar bilmiyorum ama şayet vücut bakımı pahallıysa spa'yı alın... 2 kitabında özeti nasıl olsa ve işinizi görür...

Efenim yıllar önceki yağ araştırma ve uygulamalarım yeniden debreşti ve dün gidip kitaptaki reçeteleri uygulamak için bir sürü yağ aldım...

Şu an ofiste herkes odama girip bizde bizde diyorlar :)))

Bizim ofiste doğal havalandırma yok. Bilim insanları bizlerin daha çok üst solunum hastalıklarına yakalandığımızı tespşt etmişler... Bunu önlemek-minumuma indirmek için kekik ve okaliptüs yağlarından bir karışım hazırladım... Baharat kokusunu kırmak için birazda yasemin ekledim... Ohhh miiiis...

Kekik ve okaliptüs mikrop kırıcı özelliğe sahipmiş efem...

Bilginize ilginize...
Şu an herkes elinde su dolu bir kapla geliyor ve ben karışımı hazırlayıp yolluyorum onları...

Cadı gibin bişiyim... :)
Kimsenin bilmediği formüllerim ve karışımlarımla 21.yüzyılda stresle,mikroplarla,huzursuzlukla savaşıyorum... :)))))

Eee burnumdan dolaı senelerce tatlı cadıya benzetilmiş ben eastwick cadısı olarak adlandırılmaktan pek bi rahatsızlıkta duymuyorum efeeeem...

Bu ilgi alakam ne kadar sürer bilemiyorum... Yeni alakalara kadar bir elimde damlalık öbür elimde yağ dolanacağım... :)))

Merak edeniniz varsa, ilginizi çekeniniz varsa insaniyet namına sırlarımın kaynağını açıkladım...
Gidin alın ve uygulayın sizde cadıcık olun ;)

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Kartallar da 3-g'lilerde yüksekten uçar... ;)

Bu gün öle mamasında Metrocity'ye gittik...
Yemek ve alışveriş derken bağımlı bendeniz 1 saatin sonunda aaaaa olup kendimi Metrocity'nin ön kapısına attım...

Kendi halimde elimde poşetlerimle sigaramı tüttürürken bana doğru gülümseyerek gelen esmer yakışıklıyı gördüm...

Aaaaaaaaaa oldum...
Aaaa oldu...
Kollarını açmış bana doğru gelirken ne söyleyeceğimi bilemez şaşkın bir halde ona bakıyordum...

1.5 veya 2 sene önce birbirimizi facebook'ta bulmuştuk... Hatta o beni onun lise benim üniversiteden olan ortak bir arkadaşımız sayesinde bulmuştu... bir ara görüşelim diyerek telefonlarımızı yazıp bitirdiğimiz 1 defalık uzuuuun mesajlaşmadan sonra kimse kimseye bir daha ne mesaj attı ne de pokeledi...

Hiç aklımdan geçmezdi onunla karşılaşacağım...

Birbirimize hiç birşey söylemeden sımsıkı kucaklaşıp öpüştük...
Ayrıldık... Birbirimize baktık ve yine kucaklaştık...

Ortaokul aşkım, köşebaşı komşum, ahpap ailelerin çocukları biz...
Tanrım!
Liseden beri görmüyorum Gozgoz'u...
Değişmişiz ama aynıda kalmışız... Yaş olmuş ama olmamışız...

Konuşamadık bir süre...
Gözlerim doldu...
Geçmişe gittim...

Bir anda ortaokul veleti olduk...
Hayatın pespembe olduğu yıllara döndük...

Basketbol takımının yıldızı Gozgoz...
Sınıfın en arkasında oturan esmer oğlan...
Tüm kızlar ona aşık!
Sırf bizim sınıftan 5 kız rakibiz... Bunlar bilinenler... :)
Hıııııııır...
Bu ders ben Gozgoz'un önünde oturucam hayır beeeeen !!! kavgaları...
Ben aşığım ama arada başka aşklarada kayıyorum... Eeee yayım ben !!! Uğraşamam o kadar rakibeyle...

Diğer şubeden sarışın mavi gözlü Deniz ve bizim esmer Gozgoz yıkıp geçiriyorlar ortalığı...
Ben arada bizim bir üst sınıfımızdaki büyük bir oğlandan hoşlanıyorum... Bizimkiler için çocuk leeeyn bunlar diyip... Benim olgun oğlanda 1 yaş büyük benden... :))))) Adı neydi unuttum çocuğun adını... :))

Basket maçlarının heyecanı...
Yaşar Doğu Stadyumunun çoşkusu...

Ders çalışmak yerine öğleden sonra, sabah yarım kalan rakibeler çekişmesinin devamı için erkek takımının antremanına gidilirdi... :)
Canım kuzenim rahmetli Serdar'la öğleden sonraları flörtleşmek için evden kaçardık... Ders çalışmaya gidiyoruz diyip...
Ah ah hele zayıf notları el yazımız çakılmayacakmış gibi nasıl değiştirirdik...
Serdarcık 19 yaşında trafik kazasında öldü... O gün bu gün ne topuklu ayakkabıyla nede terlikle araba kullanmam... Yazlıktan şehre inerken terlik kurbanı oldu... :(

Allahım ne manyaklıklar... Ne Çocukluklar işte :))))

DSİ'nin basket takımına girmek için gizli gizli uğraşırdım...
Annemle okul takımı neyine yetmiyor otur ders çalış kavgaları ederdik...
Okul takımındayım ama DSİ başka ama...Daha bi spor spor bi yer... Sanki gerçekten büyüyünce NBA'in kız takımında oynicam :pppp Sanki var da... :)))))))))

Basketbol hayatımız o zamanlar...
Off muhabbet konuları adidas ve nike...
Adidas'ın deri ayakkabıları yeni çıkmış... Artık bez ayakkabı giymek çok banaaaaal !!!
Kıbrıs o senelerde şimdiki giysi fakirliğinde değil...
Kıbrıs'a giden eş-dosttan spor ayakkabı ve skinny jeanler istenmekte...
Oooo üniversiteye gidene kadar skinny giydim... :))))

Aşığız güya ama herşeye aşık...
El ele bile tutuşmadan, küçük bir buse bile almadan ne aşklar...

Hayatı yeni keşfediyoruz... Her laftan muzur bir espiri çıkarmak, gülmek, dalga geçmek, tasasız dertsiz dünyamızda çocukça tasalarımızla hayat akıp geçiyor...
Bir an önce büyüme telaşında olduğumuz yıllar...
Benim babam yeni ölmüş... Hayatımdaki gerçekliklerle arkadaşlarımın çocukluğu... Uzun süre denge kuramamıştım... Benim tecrübemle onların tecrübesizliği... Onların pespembe hayatlarıyla benim isli pembem... Uzun süre bende onlarla aynı yaşta olsam da bana çocuk gelmişlerdi... Ne biliyordu ki bunlar? Benim yaşadığımı yaşayan yoktu ki... Benim kırgınlıklarım, korkum, acım, hayat dersim hiçbirinde yoktu... O yüzden ortaokul yıllarım biraz gelgitle geçti... Hem onlardan hem değil bir halde... :)

Ne güzeldi 3-G...
Savrulduk hepimiz biryerlere...
Liseden sonra uçtuk gittik...

Kim nerde kiminle ne yapıyor...
Ne oldular...
Evlenip yuva kurdular, çoluğa çocuğa karıştılar...
Büyüdüler...
Unutup gittiler...
Hayat bu... Bu gün Gozgoz'la karşılaşmasaydım bende unuttuğum bir sürü şeyi ve insanı hatırlamayacaktım...

Çocuk oldum bu gün...
Gözlüklü miyop kız oldum...
İyisiyle kötüsüyle tüm ortaokul hayatım canlandı gözümde...
Hayallerimiz, konuştuklarımız...

11-14 yaşlarımız bugün neydik ne oldular dedi...
En saf en salak en çocuk halimizle durduk birbirimizin karşısında...
Zaman makinesine binmiş gibi olduk...

Ailelerimizden konuştuk, buluşucaz diyip buluşamamızdan dem vurduk...
İnşallah olduk...
Selam yolladık ailelere...

Şaşkın şaşkın kaldım...
Hatta elimdeki sigaraya bakıp ne iş oldum?
Alooo hadi yaşına geç oldum...

Sizi gülümseten gençlik-çocukluk anıları ne güzeldir...
Şiiiiş çocukluk aşkınız olsada sizi fit ve hoş bi günde görmesi daha güzeldir... :p

Şaka bir yana, geçmişe gittim bu öğleden sonra...
Arkadaşlarımızı düşündüm, meslek hayallerimizi, umutlarımızı, ortaokuldan sonra lisedeki hallerimizi... Erkenden göçüp gidenleri...
Offf en olmadık zamanda çıkan sivilcelerimizi...
Ne çirkindik!
Hepimiz kuğu olduk, yüzdük gittik...

Her nerdeyseniz dostlar, iyisinizdir umarım... Bu gün sizi çok andım, çok düşündüm...
Heeeyt beee yaşlılık belirtileri verecekmiydin koca ozy ozborn!
Sen ki vurdumduymaz tanınırsın alemde...

Hıııım içimdeki çocuk mutlu oldu...

Ihıııı ben antremana giderim...
Pempeee gönlüm sende orcinal converslerim, pempe bantlı diz altı çoraplarım ve yeşil şortumla...
Ne beaaa 80'lerin çocuğuyum ben!
Fıstık yeşili üzerine turuncu vatkalı şeylerin giyindiği yılların...
Pembeyle elbet yeşil şort şık bişi o yıllarda... :))))

Ey gidi ey, o yıllarda alamadığım adidas'ın stan smith'lerini bir kaç sene önce aldığımda ulaaan şunları inat etmeyip o zamanlar ailem alsaydı ortaokul aşkımı nassı tavlardım beaaaa tüm rakibeler anında toz olurduuuu diyip nasıl kahkahalarla gülmüştüm. :)))))

Çocukluk arzumu sonunda gerçek kıldığım için mesuuut ve bahtiyar olmuştum... Keşke bu gün ayağımda onlar olsaydı beaaaa !!! :ppp

Seviyorum ben kendimi...
Tüm hallerimi, tüm yaşlarımı...

Çocuk Ozy'im eğer umutlarından, hayallerinden bazılarını gerçek kılamadıysam özür...
Büyürken unutuluyor bazı şeyler... yaparım sonra diyip yapamıyorsun...unutuyorsun ya da hayat...

Nazlı can nerdesin bilmiyorum ama basket muhabbetlerimizi ve DSİ'nin servisini kovaladığımız günleri çok özledim... Manyak hatun gitti banka müdürü oldu !!!
Hala aynı şubedemisindir acep? Elimde basket topuyla gelseeeeem hı? Yeaaa beybi... Hayatta hayır diyemezsin... :)))

23 Nisan İlk Öğretim Okulunun G şubesine... ;)
Yazının başlığını hatırlayanınız çıkarmı acep? Bende bir kaç ay önce eski eve yaptığım seyahat sırasında eski okul zımbırtılarımı karıştırırken buldum bu lakırtıyı... Yazıp imza atmışız altına... Çok gülmüştüm... Başlık yaptım anımıza...

Sizi gülümseten, mutlu eden anılar ne güzeldir...
Bazen geçmişe gitmek iyi gelir...

11-14 yaşlarındaki veletliğimize, kaybolsakta anılarda-yüreklerde olan geçmişimize değer katan-hikayelerimizi oluşturan, bir şekilde bizi biz eden arkadaşlara... ;)

Cehennem için bonus...

Ben ki 10 sene Kıprıs'ta yaşamış, okumuş, çalışmış bir şahsiyetim...
Sıcağın, klimasız ortamın, nemin hasını yaşamış birisiyim...
Dayanmam ve dayanıklı olmam gerekir dimi?

Ama nooo... O noooooo...

Bu ne sıcaktır...
Bu ne nemdir...

Çeşmem burnumda tütmekte...
Ne evde ne ofiste hayat yok...

Esen bir yer bulunca çöküveriyorum hemen...
Ohhhh miiisss...
Ama öyle bir yer bulmak kolay değil...

Anneme klima alalıııııım diyorum...
Kadın yok diyor!
Akşamları Ooooziiiii nefes alamıyorum diye çığırıyor ama klima almıyor !!!

Cümle kurmakta zorlanıyorum...
Kalkıp iki adım öteme gitmeye üşeniyorum...
Masamda işler beni bekliyor ben serinliği...

Oy oy ki ne oooooooooy...

İş çıkışı mağaza dolanıyorum...
Oh miiis klima konforunda beynim ve bedenim yeniden formatlanıyor...

Nişantaş M&S beni yakında sapık ilan edecek...
Hanfendi hergün geliyosunuz, bi çöp almıyosunuuuuuz dicekler...
Sepeti dolduruyorum, dolanıyorum... Yorulunca kabine girip oturuyorum... Soğuk bişeylerde yanıma alıp gitsem mi diyorum ama mahallemde rezili rüsvaaaa olmak istemiyorum... :p

Şaka bir yana Paşabahçe ve M&S kliması en güzel çalışan mağazalar...
Tavsiyem olunur...

Dün dayanamayıp evine klima taktıran bir arkadaşımın evine kamp kurdum...
Eylül 15'e kadar buraçtayım ben dedim ama sonra kıyamadım garibe, sevgilisiyle sıcaktan şey edemediklerinden acıyıp hadi serin serin bi hasret giderin siz diyip evime döndüm... :)))

Eee yeter her gece her gece şey edilmeeeez, bi kere yetişir diyip bu akşam iş çıkışı tüm ofis ona gideceğiz...

Kutup mimarı filan olmak istiyorum...
Çeşme'min üşüten akşam rüzgarlarını özlüyorum...

Beden burda ama ruh uçmuş durumda...
Hükümsüzdür efem...
Sonbahar serinliğine kadar tam randımanlı bir Ozy beklemeyiniz...
Leb demeden leblebi olunuz...
Misal;
Ozy annen nerde?
Akrapol'deki konsere gitti...
?
Yaw sarayın orda var yaa...
?
Hııım şey demeye çalışıyorum hıııııım...
Ne?
Arkeoloji müzesiiiiiiii...
Haaa...
Ha..
:))))))))

Cehennem için bol bonus topluyorum efeeeeem... Cennette hurilerle... :pppp

15 Ağustos 2010 Pazar

Hap kullanırken eş seçip hapı yemeyin !!!

Günümüzde neredeyse kullanmayan kadın yok...
Süpriz yumurta olmasın diye korunmak için, ya da vücudumuzun ürettiği kistlerin gelişimini bastırmak adına sağlık için...
Her koşulda da malesef biz kullanmak zorunda kalıyoruz...
Malesef bizim yerimize erkeklerin kullanması gerektiğini düşünen bilim adamı yok...
Bizim yumurtamız kendi halinde dururken gelip onu delip geçen erkek olmasına rağmen suçlu-kabahatli biz görünüp bize ilaç içiriyorlar !!!
Mukadderaaaat !!!

Efenim yazımızın konusu bilim adamlarının doğum kontrol hapı kullanan kadınların eş seçmesi araştırması üzerine !!!

Ah şu bilim adamları nelerle uğraşıyorlar...
Ulan spermi etkisiz hale getirecek bişey bulsanızaaaaaaaa doğum kontrol ilaçlarının geyik yan etkileriyle uğraşacağınızaaaa !!!

:)

Efenim, bir sürü hatun üzerinde İsveçli biyoloji araştırmacısı Claus Wedekind 'terli t-shirt deneyi' yapmış ve yaptığı deney sonucunda doğum kontrol ilacı kullanan hatunların evleneceği adamı yanlış seçtiklerini ortaya çıkarmış !!!

Claus demişki hatunlara koklayın ve seçim yapın;
Hap kullanmayanlar bağışıklık sistemi kendinden farklı olan erkekleri seçmişler...İçgüdüsel olarak yaptıkları seçim, sağlıklı ve güçlü çocuklar doğurmalarını sağlıyormuş...

Hap kullanan hatunlar ise seçimlerini rastgele yapıyorlarmış ve kendileriyle aynı bağışıklık sistemine sahip adamı seçiyorlarmış...

Bu araştırmanın sonucunda geyikçe bir sonuç çıkmış: Kocasını doğum kontrol ilacı kullanarak seçen kadın, hamile kalmak için hapı bıraktığında kocasını daha az çekici bulmaya başlayabilirmiiiiiiş !!!

Oyy ki ne ooooy...
Dün tanıdığım hap kullanan tüm eşi-dostu arayıp süper geyik yaptım...

Alooo kocandan soğuman, yılların yorgunluğu vssi değilmiş biliyomusun...
Neymiş peki...
Kızım doğum kontrol hapı kurbanıymışsıııııııın...
Nediyosun beee???
Araştırma yapmışlar... Dur okuyorum, dinle...
Hadi beee... Ha ha haaaaaaa desene yanlış adamı seçmişim...
Kızım ikinciyi artık hapsız seçersin...
:)))))

Alooo tanıştığınızda yenge hap kullanıyomuydu?
Sana ne beeee
Oluuum evliliğini kurtarıcak veriler var elimde
!!!
Hapı bırakınca beni çekici bulmayacak yani? Kızım yaa sen ne diyosun haplıda hapsızda bana karşı koyamaz... Süper çekici adamım ben beee...
Heeee çok çekicisin... Artık kel kebelek ve göbekli bi adamsın hatırlatimda... Ve bildiğim kadarıyla da göbeğinle doğru orantılı banka hesabında yok canıııım....
Ha? Yok walla...
Sakın hapı bırakmasına izin verme... Hap kullanırkende hamile kalmakta mümkün... Biraz zor bi ihtimal ama var örnekler...
Hapı bırakınca beni çekici bulmayacak yani...
Evet...O yüzden sakın bıraktırma...
Hııım...Her gün paketin yarısını içirsem...Bıraktığında da etkisini devam ettirir...
Leeeyn mannayacak ya da ölecek... Sen terk edilme diye kıyamam ona...Severim eşini...
Yok yaaa bi bok olmaz maşşallah dana gibidir benim karı...
Olum yaaa ne hayvan herifsin yaaaa... Bence bıraksın ilacı ve gerçek yüzünü görsün ya...
He heeee...
Öküzcüğüm benim müstahakın neyse o olsun hadi çüüüüüz...

:))))


Östrojen'in doğaya etkisi diye bir yazım olacak...
O yazıda da bilim insanlarının östrojen'in hatunların vücudundan çıkıp gittikten sonra sulara karışıp insan ve hayvan erkekleri nasıl etkilediği üzerine geyik bir yazıdır...

Bence bilim insanları kusura bakmasınlar ama östrojen'in doğada ki hayvan ve insan erkeklere olan etkisinden daha vahim bir etkiyi öğrendik son araştırmada...

Eş seçimimizi ciddi ciddi etkilediğini öğrendik !!!
Bane ne bize ne timsahlardaaaaan !!!
Doğadan önce aşk hayatımızı kurtarmalıyız !!!

Kıslar bırakın hapları, ve koklayın koklayabildiğiniz kadar ve doğru seçimler yapın... Sağlıklı bağışklığı sizden farklı olan spermlerle yumurtalarınızı tanıştırııııııııın !!!

Doğru t-shirtü koklayın...
Hapları çöpe atın !!!
;)

Yani ben bu güne kadar hiç hap kullanmadım ve bu beni doğru seçim yapan sınıfına sokar dicem de geçmişe bakınca var bi yerlerde bi hata ya neyse... :)))))))

Sevgili bilim insanları hastayım sizin araştırmalarınıza...
Ama bide kadınları hapçı olmaktan kurtaran müthiş ve gerçek bi araştırma yapsanızda tüm dünya kadınları bi oh çekse...

Gel yumurtamı del içeriye gir... Sonra suçlu ben olim...
Yani tabi yumurtamında suçu var daha kalın bi zarla kaplı olsaymış delinemezmişte...
Ama yinede delip içeriye giren suçludur be kardeşiiiiiiiim...
Bane baaaa ne...
Üzgünüm malesef kadının değil erkeğin korunması taraftarı olan, artık softlaşmış nasıl eski bi rock'çuysam eski bi feministim hala...

Mukadderat !!!

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Gemi notları...

Biz ilginç bi toplumuz...
Bağ-birlikten çok haset, inceleme-gözlem ve laf etmeyi sever, görgü kurallarınıda kafamıza yatkınsa uygulayan bir milletiz...

Memleketim insanıyla seyahate gitmeyi pek sevmem...
Hal ve tavırları beni şaşkınlık içinde bırakır ve yuh olurum her seferinde...
Yuh bu kadar mı görgüsüz olunur, bu kadar mı haset olunur?

Herkes aşağı yukarı aynı gezi ücretini verip gelmiş olsada bi sidik yarışı söz konusudur turlarda.
Ay biz bilmem nereye gittik daha önce, ay bizim otel 5 yıldız yok yok 15 yıldız sizinki kaç yıldız...
Nerde yediniz? Ne aldınız? Nerde yaşıyosunuz? Kimsiniz? Cinsiniz?...

!!!

Ecnebilere baktığınızda farkı daha iyi anlarsınız...
Kim kimden üstünmüş, kimin kartı goldmuş, hangi yıldızda kalıyosunuzmuş fark etmez... Grup olarak, millet olarak bir kaynaşma vardır... Grup kadınları bir birlerini kesmezler, kimse saçlarına fön çektirip 5 gün boyunca aman süsüm bozulmasın diye yıkamamazlık etmez... Bir tebessüm, bir tatlı hoş seda vardır...

Bizde fesat bakışlarla süz allah süz... Kenevire dönersiniz !!!

Tüm geminin Türklerden oluşması bence bir felaketti...
Okumuşu-kültürlüsü-para bolu-sonradan görmesi-kültürsüzü-okumamışı...
Çeşit çeşit insan...
Hava atan, bağıra çağıra konuşan, kamarasına göre sidik yarışı yapmaya kalkan...
Wallah billah pipim olsaydı hangimiz daha uzağa işicez yarışması yapardım!
Abim gelmişsin işte, alt kamara-üst kamara... Hepimiz aynı yemeği yiyoruz... Kimseye 1.veya 3. sınıf ayrımı yok. Fazla Titanik seyretmişsin her hal... Nerde kalırsan kal aynı restaurantta yemek yiyorsun... Aynı suyu içiyosun... Farkın balkonunun olması... Yani bu da sana sidik yarışmasını kazandırtmıyor aslında... Sen öyle sanıyosun...

Onca parayı verip akşam yemeğinden sonra kocaman bir plaj çantasını meyveyle dolduran, kızı yemeği bitirmeyince para verdik ziyan olmasın diye patlamasına ramak kalsada kızının plavını ağzından burnundan taşa taşa yemeye çalışan insanlarla bir seyahat!

Tamam bizde meyve veya peynir alıp kamaramıza götürüyorduk. Amcam şeker hastası, geceleri uyanıyor ve kalkınca meyve veya azcık peynir ekmek atıştırıyor... Adalarda gezerken market bulup gece atıştırması malzemesi alamıyorsunuz buna vaktinizde olmuyor da yani bunun bir adabı var... Yarın plajdamı turdamı artık nerde zıkkımlanacaklarsa onun deposunu yapmak... Meyve standında meyve bırakmayacak kadar bir ayılık yapmak...

Tamam herşey dahil ödeme yaptık. Herşeyin parasını ödedik diye öküzlük mü yapmak lazım?

Sıraya girmek zaten biz Türklere alerji yapan bişey...
Geminin Farnsız müşteri direktörü kafayı yedi...
Ne anonsları dinliyorlar, ne sıraya giriyorlar...
Hep bir uyanıklık durumu söz konusu...

Santorini'ye çıkarken gemiyi önce tur alan yolcular terk edecek diyorlar. Tur almayanlar yarım saat sonra insinler aşağıya... Yok olurmu, önden çıkış yapınca nişan takacaklar ya resepsiyonun önüne yığılıyorlar ve bizim çıkışımızı geciktiriyorlar...

Anlayış kıtlığımı var?, gerizekalımısınız? Biz çıkmadan size çıkış vermeyecekler... Git yukarı, kahve iç, sigara iç... Cık!

Ecnebi gemi personeli çıldırdı... Napacaklarını şaşırdılar... Her daim sanki gemi batıyormuş gibi bir panik-yığılma...

Laf-söz dinleyen yok... Kuralara uyan yok. Herkes kendi kafasında!

Görgü kurallarıda yok malesef...
Bir şekilde aynı masaya denk gelmişsiniz sohbet etmişsiniz... İlerleyen günlerde karşılaşıyorsunuz insan bir tebessüm eder yok!

Asansörde bir günaydın-bir iyi akşamlar demek yok...
Tanı tanıma az çok sima olarak birbirini tanıyorsun, aynı gemideyiz yan yana geçerken sosyal görgü kurallarını yap cık!

Öküz öküz yanından geçmeler, asansörde bön bön bakmalar...
Karşı masadan kesik atmalar...
Yardımcı olmama...
Kendine müslüman hödük hal ve tavırlar...
Bıçağın neye yaradığını hala bilemeyen bir toplum...

Böyle seyahatlerde karı-koca ilişkilerinide istemeden gözlemliyorsunuz...
Karılarına kaba davranan adamlar...
Para için yapılmış evlilikler...
Gerçekten mutlu-mesut evlilikler...
Anne-babaya rağmen iyi olan çocuklar...
Şımarık veletler...
Koca parasıyla hava atan kadınlar...
Kocanın cimriliğinden gıgını çıkaramayan kadınlar...
Param var benim garsona istediğim hödüklüğü yapar paramın çokluğunu etrafa gösteririrm diyen adamlar...
Karılarının yanında etrafa kesik atanlar...
Sırf kocaları istiyo diye suratlarından belli kefiysiz olsada onun için giyinenler-şakıyanlar...

Çeşit çeşit...
O nooooo oluyorsunuz...
Koca gemide zerafetli insan bulmak iki elin parmakalrını geçmeyecek sayıdaydı...

Sakın aşağıladığımı sanmayın ama ben tura katılanlara 12 taksit insanları adını taktım.
Tamam peşin ödeyecek imkanı olanda vardı olmayanda...
Artık kartlarla herşey mümkündü ama, kitleyi görseydiniz ne dediğimi daha iyi anlardınız...
Adamın görgüsü-kültürü böylesine bir seyahate elverişli değilken yapmış kartına taksit gelmiş...
Etrafa bakıp görgüsünü-kültürünü geliştirse amenna ama... Malesef öyle bir düşüncede değil ve olmayacakta...

Yani kısaca o noooydu...
Neden bu kadar görgüsüz bir toplumuz?
Bir iyi günler-iyi akşamlar dilemek bu kadar zor...
Bize hizmet verenlerin insan olduğunu unutuyoruz?
Neden varlıklarımızı cümle aleme duyurup tatmin oluyoruz? Ya da olduğumuzu sanıyoruz...
Neden karılarımıza bizimdir istediğimi yaparız diyoruz?
Neden koca parasıyla hava atmanın aslında acınası bir şey olduğunu düşünmüyoruz?
Neden etrafımızı kesip, elalemle iletişim kurmasakta öküz öküz bakıyoruz?
Neden illa birilerinden üstün olduğumuzu hissetmemiz ve bunu kanıtlamamız lazım?
Neden diğer ülke insanları gibi, sıcak, hasetsiz, kompleksiz olamıyoruz...
Neyi kime ıspat ediyoruz?

Malesef gemi yolculuklarında bu insanlardan kaçamıyorsunuz... Diğer turlarda, otele varıncaya kadar iletişiminiz... Ondan sonra o la laaaa...

Son Portekiz seyahatinde 5 yıldızlı otelde kalan bir grup vardı...
Ay biz 5 yıldızız diye diye dolanıp durdular...
Tur otobüsünün önüne yerleşmek istiyorlardı çünkü 5 yıldızlı otelde kalıyorlarmış...
Bilmem neye gidilecek önce onlar alınsın istiyorlardı...
!!!
Dayanamayıp sordum, otelinizin her konforunu-hizmetini kullandınız mı bari dedim...
Yooo dedi kadın...
Sabah çıkıp gece yarısı girdiğiniz 4-5 günlük yoğun proğramlı gezilerde niye 5 yıldızda kalıyorsunuz o zaman dedim...
Havuzundan-masajından-gakından gukundan faydalanmayacaksan niye 5 yılsızda kalıyorsun?
Cevap yoktu...

Paramız var desinlerdi...
Bacım, böyle turlarda 5 yıldızlı otele verilen para havaya verilen paradır... Tüm günü sokakta geçirmeyip soft bir tatil-gezi yapıyosan o zaman eyvallahta... Sabahtan akşama sokaklarda sırf yatmaya ve duş almaya geldiğin bir otel için o kadar para...

Bence havadan çok eneyilik...
Ama malesef Türk milleti için desinler-yesinler önemli...

Eyvallah abi...
Sen önce çatal-bıcakla nasıl yenir onu öğren...
Sosyal görgüyü hatiple
Zenginliğin-bolluğun göze sokulmayan olduğunu öğren sonra gel 5 yıldızda kal...
O zaman ben sana tur otobüsünün önününü veririm...

Ah ah... 80'den sonra böyle hödük olduk dimiiii...
Sonradan gördük...
Okullarda hatta üniversitelerde dahi bi görgü-sosyal ahlak dersi olsa...
Hasetliğin kimseye yararı olmadığı zararı olduğu anlatılsa...
Kompleksizce kaynaşmanın iletişim kurmanın daha büyük keyifler getireceği bi keşfedilse...
Parasını ödedim diye çantaya meyve doldurmadan seyahatler diliyor 12 taksite görgü kursları açılsın istiyoruuuuuum !!!

:p

6 Ağustos 2010 Cuma

Teşvikiye caminde cenaze modası...

Bu gün Teşvikiye Camindeydim... İstanbul 53 derece iken...
Bir müdürümüzün eşi vefaat etti...

Dün iş arkadaşımın annesi hangi camiden kalkacağını öğrenince kızına, 'aaaa gözlüklerini sakın unutma' diyip bizi kopardı !!!

:))

Aaa Teşvikiye caminde gözlüksüz, son moda eşarpsız ve çantasız olunmaaaz!!!
Hadi canım hadi başka camiye, başka cenazeye derler !

Zavallı Teşvikiye camim, istemeden ünlü camisi olmuş durumda.
Daha güzel, daha nefis bir sürü cami olmasına rağmen konumu onu malesef bu kadar popüler hale getiriyor.

Teşvikiye caminin yan tarafında ki Teşvikiye Cafe'de oturup cenazeye gelip gidenleri istemeye istemeye seyrederdim bir zamanlar...

Oturmuşum kahve ve kitap keyfi yapıyorum...
Birden önümde son model arabalar duruyor, şöförler telaşla koşturup kapıları açıyorlar ve moda dergisi çekimine gelmiş insanlar iniyor...

İlk başlarda dikkatim dağılıyordu ve bakıyordum... Yuuuh bu ne süs püs diye... wooow bilmem ne markasının böyle bi eşarbı varmış haaa... Way anam way kaç paradır acep... Oha insan üstüne bi şal alır... siyah ama mini bide cıbıldak !!! Cık cık...

Yani ne bilim, sıkma baş şeklinde insan başını örtmesede azcık usturuplu giyinir gelir... Biz öyle gördük...

Ay şekerim 2dk. cenazeye uğrayıp ordan boğaza gidiciiim kılığıyla gelinmez yani...

Neyse zaman geçti mahallemin cenaze kültürüne alıştım... 2005 yada 2006 yılına kadar ordan bir canım kalkmadı hiç... Yukarda yazdığım senelerden sonra malesef bende yan cafede oturan şahıs olmaktan çıktım sevdiklerimi ordan uğurlamaya başladım...

Ama malesef kılık-kıyafet olarak mahallemin cenaze modasına hiç bir zaman uymadım... Hangi modaya uyuyorum ki ona uyim ! :)))))

Dün akşam üstü ofistekilerle kılık kıyafet geyikimiz vardı...
Hele arkadaşımın annesinin sakın gözlüğünü unutma demesinden sonra geyik iyice coştu...

Gözlüğünüz kocaman ve marka olacak! Yanınca eşşek gibi Gucci-Mucci yazmalı...
Eşarbınız Burberry, Chanel ya da YSL olmalı... Genç nesil için Prada... Vakko-mokko yani olur ama bu sizi ortadirek gösterir...

Çantanız ve ayakkabınız daha önce hiç bir yerde görülmemiş olmalı... Moda dergisinde görülen cinsten... Milletin ah aah diye iç geçirip alamayacağı bir marka... Kanlı canlı onlara siz göstermelisiniz... Bir nevi sevap babında...

Elbiseniz, mümkünse siyah... Klise törenine gidiyomuş edasında ama biraz daha dekolte... Hatta vücut hatlarınızı hafifçe çıkaran... Ve cenaze yazsa bııırooonz bi ten !

Erkekler yazın nefis leten takımlar giymeli... Gözlükler onlar içinde geçerli... Ayaklarda Tod's kıvamında patiler... Ceplerde mendil...

Zor mu geldi? Oturunuz evinizde...

Birde Teşvikiye caminin müdavimleri vardır, tanısın tanımasın ünlü cenazelere gelip kafesteki maymunu izler gibi ünlüleri izlerler... Ne meraktır ne hazdır çözemedim... Bir aile dostumuz vardı, Beşiktaş'ın Muradiye bayırını kan-ter içinde tırmanarak gelir, caminin karşısında ki kaldırıma konuçlanır kim ne giymiş, kimle-nasıl gelmiş hatipler sonra ballandıra ballandıra anlatırdı... Rahmetlinin cenazesi malesef ballandıra ballandıra olmadı malsef... Gönül teyzem nur içinde yat ama pek bi alemdin ya...

Ünlü bir şahsiyetin öldüğü gün biz mahalleyi terk eylemek isteriz... Trafik felç olur çünkü... Moda çekimine gelmiş sahsiyetler cenaze merasimi sonrası 2 adım yürüyemezler nedense, incileri dökülüyor herhal... Bu yüzden neredeyse her gün pasta-cilası yapılmaktan gözlerinizi kör edici sahte parlaklıkta ki siyah arabaları daracık Teşvikiye Caddesini şöförleriyle kaplarlar...

Kaldırımdan yürürken içinizden merhuma fatiha, keşme keşi yaratanlara ise dışınızdan okkalı küfürler savurarak yürürsünüz...

Efenim, hepimiz sandıkları, dolap köşelerini eşeleyip, eşi-dostu devreye sokup markalı bir kreasyon yapmaya karar verdiysek te tam takır kuru bakır biz olarak gittik camiye...

Ve bu sefer biz trafiği felç ettik malesef...

Allah sizi ne etmesin emiiii beni mahheleme rezil ettiniz tüü sizeeee...
Ozy sus, bak giderim eve Bartın yazmalarımdan birini alırım takarım beyaz beyaz, ucu dantelli dantelli...
Bari gözlüğünü unutmasaydın !
Yaa bak işte onda haklısın...Annemde o kadar dedi...
Neyse artıkta, neden bu kadar kapalı giyindin, çarşaf giyseydin bari...
Yaw cenazeye geliyoruz...
Evladım baksana bi etrafına? Senin gibi kim var?
Yaa...evette sen kendine baksana...
Ne varmış leyn halimde, Benetton t-shirt, tüzün pantolon, tomy ayakkabı, nine-west çanta, tchibo şal daha ne olsun, kurbaaaan olsunlar...ben mahalleliyim hem! Benim paçalı donla bile dolanmaya hakkım var!
Mahlleliymiş! Gene girdin Nişantaş kadını tiribine...
Aaaa yalan mı ayol, ev caminin arkasında ben girmicem de kim gircek!
Sus sus Eda Taşpınar'ın Nişantaş versiyonu kadın, su yok mu su? (Tatilde nasıl becerdiysem ömrümde hiç olmadığım kadar karardım o yüzden yeni lakabım Nişantaş Edası Taşpınarı malsef)
Gölge - esen yer?
Tabi, birazdan kokteyl servisi başlayacak... Şemsiye tutan adamlar gelecek... Belediyemiz hizmette sınır tanımıyooo...Eee ne de olsa Teşvikiye cami... Burdan kalkan cenazelere öbür taraftada ihtimam çok... Borumu Teşvikiye'den uğurlanmışsın, Koca Sinan'ın Selimiyesinden bile uğurlananlara böyle ihtimam yok hatta Ayasofya'da bile olmamış hıh !!!
Manyaksın kızım sen!!!
Yok dilim hem 53 derece hemide cenaze alerjisi maduruyum mukadderaaaat !!! Ay sigara içelim hadi...
Bak bak, YSL'nin beyaz-gri kombinasyonlu eşarbı...
Asıl sen ayakkabılara bak...
Sen niye Prada gömleğini giymedin?
Ben onu Yeşilköy'de bir out-let var ordan almıştım 2 sezon önceki gömlek... Bil...
Aaaaa iyiki giymedin... Olmazdı, sezonu geçmiş şeyle mahallemin camisine hatta köşe başına gelinmeeezdi !
Bi lafımı bitirseydim be...
Niye ki? 2. sezonmuş gömlek geç...Tam olarak nerde bu out-let?
Siz gidemezsiniz, size uzak!
Ulan anlata anlata bitiremediğin out-letler için yeniden araba alıcam!
Bak bak, eteğe bak...
Abi bunlar nasıl oluyoda tecavüze uğramıyo ben anlamıyorum walla...
Hem milleti kesip hem nasıl fatiha okuyosunuz?
O bölüme geldik mi?
Oooooo...
Tamam...
Öğlen musti'nin çalıştığı zeytin ağacına gidelim mi...
Hııım...
Maydonozlu mücver yeriz...
Yok yok zeytin yağlı...
Şiiiiişt...
Ne beee okuyoruz işte...

:p

Geyik bir yana, tüm ölenlere allah rahmet eğlesin, yakınlarının başısaolsun efem...