Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

25 Eylül 2011 Pazar

Yassaklar...

Bi haktır hukuktur gidiyor...
Sigara içmeyenler içenlere saldırıp duruyorlar...
Tamam sağlıksız bişi bizde biliyoruz ama içiyoruz !!!
Zaten içilebilir alan diye bişi kalmadı !!! Amerika'da açık havada bile içmenin yasak olduğu şehirler var !!!

Uymaya-riyaret etmeye çalışıyoruz... Ama yani sizde bize azcık anlayış gösterin...

Bağımlı birisi belirli bi süreden sonra nikotin krizine girer... Tersler, saldırır, hırlar...

Öyle içme dedim burda demekle anında sigara bırakılmaz !!!
Yaptırım, her konuda olduğu gibi sigarada da yasak olmasından ötürü daha fazla can çektirir...

Sinemalar-cafeler neyse ama havalimanlarında iş cidden çığrından çıktı!!!

Benim uçuş korkum yoktur... Korkumu alsın diye içmem havalimanlarında, canım istediğinden içerim...

Ancak gel gör, onca kontrol-aranma stresine bide nikotin stresi ekleniyor şimdilerde...

Ve bağımlı birisi olarak nikotin arzunuzu karşılayamayınca yaşadığınız stresi kimse anlamıyor !!!

Ulan en baba uyuşturucu müptelaları bile anında mı temizleniyo???

Seyahat öncesi böyle bi stres yaşatmak şu övgüyle bahsettikleri haklara-gaklara-guklara aykırı !!!

21. yüzyılda, artık yüzyılların eğitimiyle gelişimini azda olsa tamamlamış olan insanoğlu ne yararlı ne zararsız bilmekte ve bilerek tercih etme veya etmeme özgürlüğüne sahip olmalı !

Bu yüzyılda çıkıp yassaaaak denmesi insan haklarına aykırı bence!
İnsan benim, hak benim eeee???

Rahşan Gülşan twitte önümde sigara içerek yürüyenlere dalıcam bi gün demiş !!!

Bende, çocukları car caaar çığırırken kılları kıpırdamayan ebebeyinlere mi dalayım???

Temiz hava hakkınızsa, huzurlu mekanda hakkımız !!!

O yasak-bu kısıtlı... Çağdaş ve demokrat olduğumuzumu sanıyosun insanoğlu???

Kimse kimseyi rahatsız etmemeli evet, sigara içen rahatsız ediyor ama eniğin durmadan ciyaklaması rahatsız etmemeli mi???

Sağlıklı veya değil, tercih benim, hayat benim...
Arabaların egzos kokusuna rağmen inatla sokak cafelerinde oturup tüm-tozu toprağı ciğerlerine çekiyorlar bişey olmuyor, siz 2 masa ötede sigara yaktınız diye 'aaaay zehirliyosun benniii' yapıyor...

Sssssssh...

Azcık daha geniş düşünün...
Önünde yürüyenin sigarasına dalacağına, egzoslarıyla bizi boğanlara dalın önce...
Hormonlu gıdalar için hükümetlere dalın...
Sigaranın dumanından kaçsanda evde yediğin domatisten gittin...
Fastfoodçularıda kapattırın...

Eee madem dalmak istiyosunuz bize, bende bundan sonra bana dalma isteği uyandıran herşeye dalayım...

Yan masadan sigarama dik dik baktığında, sustur o eniğini, yoksa gelip dilini koparırım desem... ;)))

İnsanoğlu bu dünya üzerinde yaşadığı sürece eşitliği-saygıyı-tercihleri anlamayacak. Hep bi cıs, hep bi yasak olacak !!!

Özgürlük mü????
Hadi canım... Hep bir uyma, hep bir yönetilme, hep bir koyun olma...

Bi daha dünyaya insan olarak gelmemek gerek sanırsam...

24 Eylül 2011 Cumartesi

Anneyle Sakız ;)

Ne zamandır yazıcam bi türlü yazamıyorum... Bu akşam ha gayret dedim ve geçtim laptopun başına...

Anacıma bu sene bi Yunanistan sevdası geldi !!! Gitmedik yer bırakmadı Yunanistan'da !!! Bu yaz içinde tüm Yunan Adalarına gidiciiiiz haaa diye yaz başından emir buyurdu bana...

Sakıza gittik... Kuşadasına gidip Samos yapamadık diye bana çok homurdandı !!! Yuw gitmek istediğin günler bayrama denk geldi... Çeşme'den Kuşadasına yol yapıp kalacak yer bulamayabilirdik desemde bana küs gitti...

Şimdi Bodrum'da... Biraz evvel konuştum, yarın Kos'a gidiyormuş !!!

Ne dim, hatun çelebi anam var... Maşşallah süpanallah tü tüüüüü... ;)

Efenim, benden gezgeç anacımla Sakıza gideceğimiz sabah limanda dünyanın en mi en kıskanç karısıyla tanıştık !!!

Benim annem eski bankacıdır, insan ilişkileri gelişiktir. Müşteriyle iletişimin önemli olduğu yıllarda bankacılık yapmıştır, bi de gelmiş 60'na o yüzden çekinmeden-girgin girgin muhabbete dalar insanlarla...

Kocaman valizleriyle bir karı-koca dibimizde bitiverince annem, nasıl otel buldunuz-nerde kalacaksınız muhabbetine başladı...

Başladı ama bi tuhaflık var... kadın bize kıçını döndü adama ver yuroları dedi ve koştura koştura Freeshop'a gitti...

Adam yanımıza geldi... Önce özür diledi sonra annemin sorduğu sorulara cevap verdi ve sonra başladı hayat hikayesini anlatmaya !!!

Ben dişçiyim dedi. İstanbul'da Anadolu yakasında... Benim karım çok kıskançtır dedi. Çocuklar büyüdü evden üniversite için ayrıldılar ben bununla kaldım dedi... Ah dedi... Mesleğim gereği iletişim kurmam şart ancak karım yüzünden...

Hödöööö???
Annem, erdemli ve bilgin hayat tecrübeleri vermeye başladı adama!!!
Ben puaaa diye kopmamak için zor tutuyorum kendimi...
Adamın gitarını kadın, benden fazla onla ilgileniyosun diye parçalamışmış !!!
Bir ara kadın ilaç kullanıyomuş o zaman iyimiş, sonra kilo alıyorum diye bırakmış... Yine fıttırmışmış kadın...Adam boşicam wallahi bunu diyor...

Annem, çocuklarınız varmış, sevgi ve saygıyla halledemiceniz bişey olmaz diye anlatıyor...

Adam anneme ah ne güzel konuşuyorsunuz, bunları karıma anlatın nolur derken feribotun gelmekte olduğunu gördüm ve wc'ye gittim...

Wc'den bi çıktım annem bıraktığım yerde yok!
Ben aranıp taranırken, adamın karısının dönmüş olduğunu gördüm... Şimdi gidip annem ne tarafa gitti gördünüz mü sorulmaz oldum... Ben bunları düşünürken adam beni gördü, karısına çaktırmadan arkasını döndü ve annemin gittiği yönü işaret etti !!!

Oh haaa oldum! Yani kıskanç çok arkadaşım oldu. Çok kıskançlık hikayesi dinledim ama böylesini görmedim !!! :))))))))))))

Kıskanç karınızın/kocanızın kıymetini bilin diyorum. Ne manyaklar var bakın !!!

Neyse efem, bindik feribotumuza ve yola koyulduk. Annem sayesinde annem yaşlarında 2 hatunla tanıştık. Onlara Ertürk feribot biletiyle birlikte ada turuda satmış. Annem katılalım dedi... Peki dedim... Çünkü benim gez-geç anam benim gibi Tassos'a çöküp saatlerce ahtopot ve kalamar keyfi yapmaaaz !!!

İndik feribottan ve sahibi Sakızlı, eşi Efes'li Kanaris Tur'a gittik.
Salı-Perşembe-Cuma ve Cumartesi günleri adam başı 20 euro'ya yaptıkları Mesta ve Pirgi köyleri turuna katıldık.

Rehberimiz, şirketin sahibinin eşi çok tatlı Efes'li Işıl'dı. Işıl benimle yaşıttı. Efes'e tur düzenleyen kocasıyla aşklarının peşinden gitmişler...

Işıl tur otobüsümüz hareket eder etmez, ben rehber dilim diyor. Burada yaşıyorum ve eşime yardımcı oluyorum. Memleketlilerimi gezdiriyorum diyor...

İlk durağımız Pirgi oluyor... Nefis ortaçağ kale köyü... Pirgi'de evlerin cepheleri çok ilginç. Bir mimar olarak beni mest etti. Binaların dış cepheleri 'Ksista' denilen, sıvadan yapılma çeşitli geometrik desenlerle süslü...

Evler birbirlerine küçük kemerlerle çatılarından bağlanıyorlar. Ortaçağ'da düşman köye ulaşınca, halk çatılardan geçerek dışarı kaçarmış... Bildik kale formunu burda evler üstleniyor... Çok değişik bir mimarisi var... Mardin'in içe kapanık ortaçağ mimarisinin bir benzeri...

Adanın tarihinde Cenevizliler önemli bir yer tutuyor... Diğer Yunan adalarının alıştığımız-bildiğimiz tadının burda olmamasının nedeni Ceneviz mirası...

Taş çok önemli bir yer tutuyor Sakız mimarisinde... Daha önceki Sakız yazımda demiştim, içerilere girmek gerekiyor, mimariyi görmek-adayı tanımak için... Evet yanılmamışım...

Pirgi'de domates kurularına hayran kalıyoruz... Küçük domatesleri ipe dizip kurutuyorlarmış... Mikanos'ta kesip bir tepsiye yayıp kuruttuklarını görmüştüm... Burda farklı yapıyorlar...

Pirgiyi gezip bambaşka bir mimarisi olan Mesta'ya doğru yola koyuluyoruz... Ada'nın yolları güzel... Asfaltta hiç problem yok... Zaman zaman ah adaları kaybetmişiz diye hayıflanıyoruz ya, hayıflanmayalım... Yunanistan'ın şu an kasasında para kalmamış olsada adalarını ana karadan ayırmadan, yok hissettirmeden baka bilen bi ülke... 3 tarafı denizlerle çevrili ülkemizde sadece 2 tane feribotumuz varken, Yunanistan adalara her gün uçak seferi düzenliyor, 2 günde bir de feribot !!! Gökçeadamız-Bozcaadamız üvey evlat gibi değil mi sizce?


Mesta labirentler ülkesi !!! Taş binaların arasındaki mesafeler sokakları ve avluları oluşturuyor... Köye giren kaybolmasın diye giriş-çıkış işaretleri binaların duvarlarını süslüyor!!!

Masallarda  ki gibi değil mi? Labirent sokaklar hem düşmandan koruyor hemde sıcaktan... Kliseyi gezdikten sonra yemek molası verdik. Her gün menüsü değişen şirin bir ev yapımı yamekler yapan tavernaya çöktük... Çok aç olmadığımızdan greek salad ve bira keyfi yaptık annemle...

Mestra çok keyifli bir yer... Otobüse giderken zeytin almak için uğradığım bakkal bana ev yapımı bir sakız likörü içirdi ki... Almadığıma öyle böyle değil pişmanım !!! Nasıl nefisti ooow!!!

Feribot 5'te kalktığından son durağımız olan Armolia köyüne ışık hızında uğradık... Seramik ve sakızla geçinen bu köyün seramik ustaları beni sanatlarıyla kendilerine hayran bıraktılar... Taşımak dert olmasa, eşe-dosta, isteyene-istemeyene neler neler alırdım... Kendime sadece bi tealight aldım... Ama aklım ürünlerde kaldı... Seneye çok çoook alıcam... İster sade ister boyalı olsun hepsi harikaydı...

Nefis bir gün geçirip döndük anneyle... Kanaris Tur bizimdir derim ben. Damatla tanışamasakta, bizimdir damat diyorum... 2-3 gün kalıp ortaçağ köylerinin tadını çıkarmak çok isterim... Seneye inşallah... Ehliyetimiz malesef kıçı kırık bu adada bi işe yaramıyo. Araba kiraladınız ve ufacık bi çiizk oldu arabada diyelim. İnternational bi ehliyet olmadığından sigorta şirketleri mırın kırın yapıyorlarmış... İnternational ehliyetim İstanbul'da kaldı... O yüzden bi kuş sıçmasından bile olay olur, 2 liralık tatil 10 liraya gelir diye macera yaşamak istemedim... Seneye gelmeden ehliyetimin süresini uzatıcam ve Sakıza gidip 4-5 gün kiraladığım arabayla keyif sürücem. İnternational ehliyeti Turing veriyor.Aklınızda bulunsun...

Anneyle gitmedik ama ben her tek gidişimde ibadet eder gibi keyif yaptığım Tassos'ta ki nefis keyif masamın fotığrafını koyarak yazımı sonlandırmak istiyorum... Nefis kiremitte fava, ahtapot, kalamar ve Mytos...
Tavsiyem olunur efem... ;)

Çeşme Fotoromanı ;)


Klasik Ege kahvaltım... Boyoz, salata, Camembert'in kremi, Rokfor ve Polonez dana füme... ;)  

 
Ilıca Plajı 
 Ilıca Plajı yazdan görünüm
 Ilıca Plajı 23 Eylül
 
 Dalyan'daki sitelerden birinde denizden çook yukarda istirahat eden kayık ;)

Çeşme'nin simgesi yelkenler... Meğersem Çaka Bey anıtıymış orası... Gitmek için yolu bulmanız lazım... Bir sitenin otopark girişi yuw bu dediğiniz bi yoldan tepeye çıkan yola ulaşıyorsunuz !!!Nefis bir manzarası var... Çeşme Mezarlığıda anıtın arkasında... Ölmek ve böylesi güzel bi yere gömülmek wow! Anıt çok bakımsız... Alooo...

Çaka Bey anıtına gelmeden evvel kooperatif evleri var. Manzaraları harika... Tüm yarımada ayaklarınızın altında... Zamanla boş olan yerlerin dolmaması dileğim... Her yerde eviniz olmasın yaaa olmasın !!!

 Yağmurdan sonra gökkuşağı ;)





Yıldızburnu Mevkii...
Dalyan Körfez Restautant... Fava, deniz börülcesi ile Kalamar ve karides keyfi... ;) 











Bekarlık bazen sultanlıktır!!! Bloga fotoğraf eklemek kolay değil! Hele bi mimar olarak arzu ettiğim sayfa düzenini bana yaptırtmaması hııııııııır !!! Alt tarafı 3-5 foto koyalım dedik, sabah sabah bu hale düştük! ;p ;))) Temizlik zamanı şimdi !


Bi Eylül günü... ;)

Dünden beri Çeşme'de kapanışlar hızlandı...
Koli almak için yolumun üzerinde ki Ilıca Migros'a uğradım... 2 gün sonra kapanıyoruz dediler, koliler bize lazım...
Waaay oldum yaz şimdi gerçekten bitiyor işte...
Ordan Ilıca Plajına gittim...
Bom boooş bir kumsal...
Tüm Beach kafeler kapanmış... Sadece 1 tanesi aheste aheste toplanıyor... 06 plakalı bir kamyona miderleri koyuyorlar...

İçimi burukluk kapladı... Hiç görmemiştim boşalırken ki halini...

Yıldız Burnuna direksiyonu çevirdim bu sefer... Yaz akşamlarında kalabalıktan yürünmeyen 5253. sokak tenhaydı... Denizde toplasan 10 kişiyi bulmaz son keyifciler vardı... 

No 15'e çöktüm... Çay söyleyip gazete keyfi yaptım... Eylül başka bi türlü ısıtıyordu bedeni, rüzgarda sonbaharın kokusu vardı, etraf sakin ve huzurluydu...

Keyiften sonra kalktım, Yıldız Burnun'da yürüyüş yaptım... Ilıca balıkçı barınağınıda geçip, daha önce yürümediğim sahilde yürüdüm... Eski sitelerin önünden geçtim... Kapalı panjurlara baktım, kayalara vurup taneler sıçratan deniz bacaklarımda tuz benekleri yaparken keyifle tenhalığı, rüzgarı tadımladım...

Geri dönüşü sahilden yapmadım... Sitelerin içinden yaptım... Oturmuşluk-yaşanmışlık-tenhalık vardı... Yılların siteleri, eskimiş ama bahçeleri yılların verdiği güzellikte...İçeri giremeyen rüzgardan fırsat son gayret yakmaya çalışan güneşle birlikte şimdi boş kalmış hayatlara bakarak yürüdüm...

Arabaya atlayıp bu sefer direksiyonu Dalyan'a kırdım... Yolda okul öğrencilerini gördüm... Topuklu patili, yanık bedenlerini sergileyen hatunlar yerine kaldırımlarda şimdi öğrenciler endam ediyordu... Değişik ve güzel geldi... Okul çocuklarıyla dolu bir Çeşme...

Dalyan'da Körfez'e çöktüm... Güzel bir akşam üstü keyfi yaparak karnımı doyurdum. Doyurdum ama yazın geldiğimizde mezeler daha iyiydi sanki... Çok tadı damağımda kalmadı bu sefer... Yaz için özel mezecilerimi var acep?

Akşam üstü 6'da evimdeydim... Elimde hortum bahçemde...

Boş bir Çeşme'de keyifli bir gün geçirdim... Bilmediğiniz ya da daha önce gitmeyi akıl etmediğiniz yerlere gidip dolanma zamanı şimdi... Sanki sırf size aitmiş hissini yaşıyorsunuz... Sakinlik-sessizlik her zaman güzel bir şey değil ama Eylül'de Çeşme'ye yakışıyor... ;)

22 Eylül 2011 Perşembe

2011 yazım ;)

Harika bir yaz geçirdim...
15 sene önceye döndüm bu yaz...
Kıbrıs'ta okuduğum dönem gibiydi...
Altımda arabam, içimde mayom... Canım nerde ve nasıl isterse yüzdüğüm... Bakkalından-çakkalına müdavimliği köküne kadar yaşadığım Kıbrıs yıllarım gibi geçti bu yaz...

Araba benim için özgürlüktür... Yol yapmayı severim... 15 senelik şöför olsamda kolayca park yeri bulmayı severim...

Kasabımın önünde, fırınımın önünde...

2 dklık bir yere giderken canım çekmişse denize girebilmeyi severim...

Kıbrıstayken öyleydi... Dost ziyaretine giderken dalıverirdim...
Lefkoşa'da Yücem Hoca'nın ofisinde çalışırken iş çıkışı eve gitmeden önce Apoculpo'ya gider 2 kulaç atardım... Şimdilerde iş çıkışı bi driiiiink eskiden bende bi kulaçtı... :)

Eve kolay kolay servis olmadığından kıçımı kaldırıp yemek yapmayı sevdim...
Taze taze meyve-sebze almayı özlemişim...
Pazardan aldıklarımı neredeyse öpe-koklaya pazar çantama koydum tüm yaz...

Tüm yaz imkanlarıma şükrettim...
Nefis malak gibi yatarak bi yaz geçirmemi sağlayan imkanlarıma...

Çok insan aramadım...
Kitaplarım ve terasım yetti bana...
Bir kaç gece tek başıma çıkma delikanlılığı gösterdim onda da tatil yöresine gelen herkezin abazan olduğunu sanan dallamaların keyfimi ucundan açık kaçırmalarına izin verdim...

Ulan eşşek balık yiyip bi kadeh şarap içiyorum ama aynı zamanda da kitap okuyorum !!! Sence kitap okuyan bi kadın aranıyomudur???

Anladım ki Çeşme güzel alaa amma, tek başına hayattan keyif almak buraçlarda hala ilkel anlamlar içeriyor...

Beeaaa yaptım bende... Balığımıda, etimide, alkolümüde terasımda kendim yaptım...

Her gün açan yeni tomurcuklar umudum oldu, neşem oldu...
Dostlarım İstanbul'da nelerle cebelleşirken ben tomurcuk karanfilin açma telaşına girdim...

Her günden-her geceden huzur aldım-buldum...

Dert yok mu var elbet...
İstanbul'da beni bekleyen nice dertler var...
Ancak hiç birine kendimi kaptırmadım...

Hallolur dedim...
Anın tadını çıkarmaya devam ettim...

Yeniden 15 sene önceki ben oldum...
Altımda arabam ve mayom, ruhumun fısıltısı kulaklarımda dolandım durdum...

Bu yaz benim için çok keyifli, çok deneyim dolu, çok öğretici oldu...

Bu yaz ben gerçekten çok mutlu oldum...

Gökyüzü kapalı şu an... Sonbaharın akşam serinliği ısırmakta bedeni... Nefis bir gökkuşağı gökte salınmakta...
Belki akşam azcık yağar yağmur... Ne gam...

Rüzgarda, bulutlarda, toprakta benim mutluluğum...
Eylül'de Çeşme denilenlerden daha güzelmiş...
Kalmama değdi...

Basit ama o kadar mutlu bir yaz geçirdim ki...
Her güne, esen rüzgara, çıkan güneşe, açan tomurcuğa, bereketli toprağa, balıklarla oyanaştıran denize... her şeye şükrettiren, keyfini çıkartıran bir yaz oldu...

Çeşme'de gökkuşağı çok güzel... Kıbrıs'ımın yağmurdan sonraki keyfini seneler sonra yeniden yaşamak, yeniden olmaktan keyif aldığın yerde olmak çok güzel...

Ah gönül ister ki sonbahar biraz daha tatlı sürsün, dönmeyeyim... Doyamadım keyfe, temiz havaya, kekik kokulu sabahlara uyanmaya...

Gel gör hayat bekler... Böyle bir keyif için cepte para olmazsa olmaz... Para kazanıp dönmek gerek...

Yakında dönüyorum İstanbul'a...

Ege'ye aşık... Ege'nin tadı-tuzu-keyfi-huzuru bende...
Umarım burdaki beni-güzel-genç-keyifli beni İstanbul'da da uzun süre var edebileyim...

Yağmur başladı şimdi...
Varmıdır sonbahar yağmuru gibi keyiflisi... Toprağın kokusunu hissettiren, denizi kabartan, göğü karartan ama yüreği ferahlatan...

Çeşme her daim çok güzel...
Tanrım teşekkürederim gerçekten beni mutlu eden deneyimleri yaşattığın için... ;)

Hıııım toprak kokusu... Hııım...

21 Eylül 2011 Çarşamba

Mutluluk...

Hayat kime ve neye göre güzel?
Hayatı yaşama kuralları kime ve neye göre var?
Basitçe yaşayıp-zevk almak varken, ona buna şuna göre yaşamak...
Gülebiliyorsan, dinlenebiliyorsan, seviliyorsan, mutlu ve huzurlu isen takma kimseyi...
Senin için iyi ve güzel olan, o veya onlar için değil diye hayatını kısıtlamak bir anlamda yaşayamamak...
Kimseye ciddi zararlar vermeden, pervasız olmak, arzularının, isteklerinin ve tutkunun peşinden gitmek...
Güzel bir uyku, yüzde daimi bir gülümseme, saçlarda on yüz bin ürünün yapmayacağı bir parlaklık, aynada 10 hatta 15 yaş genç bir görüntü...
Hayat, yaşamak bence sana keyif veren şeyleri yapmak. Arzularını gerçek kılmak. Ne iyi geliyorsa orda olmak, onu yapmak...
Derin bir nefesle tutkularını, arzularını, isteklerini, mutluluğunu içeri çekmek ve nefesini geri verdiğinde hepsini mümkün kılınabilir su molekülleri haline getirmek...


Nefes al ve gülümse...
O ofiste bir an bile durmak istemiyorsan kariyer, aile, toplum-gak-guk takmadan al çantanı ve çık dışarı... Arzu ettiğin şeye seni götürecek ulaşım aracına-yoluna doğru neşeyle seyirt...


Evlenmek istemiyorsan evlenme...
Boşanmak istiyorsan bir an bile durma... İki kişilik yalnızlık tek kişininkinden daha zordur!


Hep gitmek istediğin bir yer var ama gidemiyormusun? Bahanelerini unut... Ölümcül bi bahanen yoksa kalk git...


Ne para, en ün, ne dostlar, ne sevdiceklerin... ancak sen kendini pure bir mutluluğa götürebilirsin/kavuşturabilirsin...


Hayattan kendin için keyif al ve kendin için yaşa...
Felsefen önce mutlu olmak sonra etmek olmalı...


Mutlu olduğun yerde kal, olacağın yere git...
Ama sadece kendin için...
Mutlu olmazsan edemezsin...


Mutluluk masmavi bir gök yüzünde bembeyaz tombik bi bulut... O bulutu her zaman görmek, ulaşmak ve yapmak kolay değil... Ortaya çıkarması-çıkardığında tadına varması bizim ellerimizde...


Mutluyum... Ve şimdi mutlu etme zamanım...
Fırında nefis bir tavuk ve şarap...

16 Eylül 2011 Cuma

Dervişim dermişiiiiim ;p*

Hayat bazen bize oyunlar oynuyor...
Tanrıya planlarından bahset ve sana gülsün derler ya...
Arada en baba komedyen oluyorsun... ;)

Yaşam seçimlerden oluşur derler...
Ben bu söze her zaman inanmam...
Ama bazen istemeden 'seçmek' veya 'seçilmek' zorunda kalıyoruz...
İsteyerek ve istemeyerek farketmiyor...
Hayat bazen kısa çöpü çektiriveriyor...

Rahmetli büyük amcam, gün doğmadan neler doğar derdi...
Bazen günün doğması 24 saatlik zaman diliminde olmuyor...
Bazen geceler çook ama çook uzun sürebiliyor...

Gün doğmadan neler doğara inanıyorum...
Bazen gerekli olduğu için seçimler yapmaya ama boyun eğmemeye inanıyorum...

Tutsaklık-boyun eğme pek benim tarzıma uyan şeyler değil...
Ama bazen bir sonraki adım için bunu yapmak gerekiyor...

Gün doğmadan neler doğarın gerçekleşebilmesi için zaman gerekir...
El-Gazali 'Bir etki, sadece onun için tanınan süre dahilinde bir tutum sergilendiği taktirde gerçekleşebilir' demiş...
Bazen tanınan süre uzuuuun olur...
Ve sabırla beklemek gerekir...
Ve sonunda gün doğar ve olması gerekenler olur...

Günün doğmasına zaman var... Doğana kadar da yapılacak çook iş, yaşanacak çok şey var.

Sahip olduğun inanç, ettiğin şükürler ve bağlılığın seni gününe götürecekler şeyler...

Ama önce sabır... Sabırsız hiç bir şey olmuyoooor...
Sabreden derviş muradına erermiş...

Dervişlik yolunda ilerleyen dostuma... ;)

*Leeyn o kadar Hindistan'a gittin, budanın allahı oldun hala biz sana oooom yapıyooos !!! Tersi olmalıydı alooo !!!... :)))

11 Eylül 2011 Pazar

Ruhumun ikizkuleleri...

Miis gibi uyanıp telefonda 'Babanı unutma ozy' diye annemden gelmiş mesajla yatakta dumura uğradım!
Ne güzel unutmuşum... Bu günün ne olduğunu...
Günün ilerleyen saatlerinde gazete-mazete okurken hatırlardım belki, belkide yarın!!!
28 sene sonra yine pazar sabahı...Yine telefonla...

Bir anda tüm dünyam dönmeye başladı... Okkalı bi küfür savurup anneme 'sabah sabah yapılır mı beaaa' diye mesaj attım.

Bok vardı hatırlatmıştı !!!
O hatırlatmasada ben hatırladığımda aynı bok hissi hissedecektim ya...
Kimseye kızmanın gereği yoktu ama, sabah sabah, dolunayın etkisinde kadınlığın dayanılmaz sendromunu yaşayan bir kadın için bu kaldırabileceği veya geçmişte ki gibi hafifçe atlatabileceği duygusal bir olay olmadı... Olamadı...

Ve ben ruh olarak yaşımın toplamının rastlantısal olarak 28 sene önceki haline döndüm.

Yüzümü gözümü yıkayıp kendime kahve yaparken 28 sene sonra ilk günkü gibi hissedeceğim aklıma gelmezdi dedim... 38'lik ben yeniden 11 olmuştum... Koskoca kadın bedenim, annesinin giysilerini üzerine giymiş bir çocuk gibi duruyordu üzerimde...

Ruhum 11'likti... Beden 38'lik... Sabah kahvesinin içine rom koyarak güne başlayabilecek yaşta !!!

Elbette koymadım ama, sabah sabah olmasaydı kesin elim sert bi şata gider, ruhum tek şatla bııır olup azcık kendine gelebilirdi...

İnternetin başına geçtiğimde elim-ayağım zangır zangır titriyordu...

Sevgiliden gelen sevgi dolu msj bile aşşaya kaymış dudaklarımın bir kenarcığını bile azcıkta olsa yukarıya kıpratmadı...

Seninle konuşmak istemiyorum dedim içimden... Kimseyle...
Ve aniden titremeler hıçkırıklara yol gösterdi...

Teyzemin doğum günüydü bu gün aynı zamanda... Arasam piç ederdim gününü...

Bu gün aynı eylül'ü yaşıyorum sanki... Havanın ılımanlığı, güneşin ısısı, ışıklarının dansı aynı sanki...

Çook ama çoook uzun zamandır ilk defa böyle dumura uğruyorum...
Senelerdir etkilemiyordu oysaki...

Ama ben bu gün bir türlü elimin ayağımın geçmek bilmeyen titremeleri ve gözümden inmeye inat eden göz yaşlarım ve boğazımı delip geçen hıçkırıklarımla dolanıyorum...

Bu satırları yazdığım şu saatlerde, babamı morgta görmüştüm... Bedenine son bakışımdı... Bir türlü kapatamadığımız gözleriyle çinko tabutta pijamalarının içinde yatarken, şu ankinden daha fazla metanetle veda etmiştim ona... Göz yaşım akmamıştı... Eve gelip onca telaşe içinde beni yeni görebilmiş amcam hıçkırıklarla boynuma sarıldığı ana dek metanetli kalmıştım. Cesedini görmüş olsamda o an anlamıştım artık yok olduğunu...

Yıllar sonra 11 Eylül bir pazara denk geldi yine ama bu sefer dolunay etkisinde regl sendromu çeken, bazı sebeplerden aklı karışık bir kadın olarak fena vurdu beni...

İkizkulelerin yıkılışı gibi bişi oldu ruhumda bu sene...

Yaş ilerledikçe farkında olmadan içinde biriktirdiğimiz özlemler canımızı acıtıyor...

Aştım-gitti dediğim bir durum bazen böyle bok ediyor...
Acıların-üzüntülerin zamanla azaldığı doğru ancak zaman zaman yer yüzüne çıkmak isteyen sönmüş olsada heybetinden kaybetmek istemeyen arada bi ne kadar gücü kalmışsa püskürtmeyi deneyen eski bir yanardağ gibi olabiliyorlar...

Sonbaharın getirdiği hüzün, reglim, dolunay ve galiba burdaki yanlızlığım bu gün parça tesirli bomba etkisi yarattı bende !

Ne kadar büyüsenizde, ne kadar olgunlaşsanızda içerde bir yerde hala yıkılan-kırılan-etkilenen bir çocuk olması kötü...

Heey çocuk, gel eyleyelim ruhumuzu... gece olup sabah olduğunda geçecek bitanesi... Bende senin kadar özledim ama elden gelir bişey yok... Gel cola ve lays partisi verelim terasta... Ben bol acısolu yiyim sen sade... Gel... maymuncuk gel... ama önce yüzünü yıkayalım... Laysler sümükçüklerine yapışmasın... Bak güldürdüm seni...

*özledim seni... çook...özledim seni babacııım...çok özledim! seni çok seviyorum...

10 Eylül 2011 Cumartesi

Kırmızı başlıklı manikürcü ırıspıııı !!! ;p

Manikürcüler bazen hasta ediyorlar beni...
İlk başta gıkları çıkmadan her istediğinizi yapan hatun bir gün geliyor ve kırmızı yaaaa kırmızııııı diye tutturan ve sizi anlamsızca bayan biri olup çıkıyor !!!

Evladım, french bile benim için şu yazlık yerde afilli bişi hele hem elime hem ayağıma kırmızıııııııııı oooo canım benim, kafamıda bidudilerle sarın da, 3. sınıf nişan solanunda kardeşinin nişanında endam edecek görümceler gibi olim !!!

İstemiyorum canım...
Ama hiç renk kullanmıyosunuuuz...
Benim giydiklerim ve kişiliğim renkli bi de tırnaklarımın reeenkli olmasına hiiiç ihtiyaç yok!
Ama Ozy hanııııııııım...
Hanımını pipilicem şimdi... Töbe yarabbim is-te-mi-yo-ruuuuum !!!

Aaaaaaa !!!
El benim ayak benim zevk benim üleeeyn !!!
Her gittiğim yerde bi süre sonra kırmızı sendromu yaşamak deli ediyo beni !!!
Gelirken yanımda getirdiğim flormar'ın 344'ü için yaz günü bu soğuk renk olmazki diye burun büküyo...
Canım, Arçelik marka bulaşık makinesi kurbanıyım bu yaz. Makine çalışmıyooo, servis geliyo gidiyo 2 gün sonra cıksh!

Her allahın günü elimde bulaşık yıkıyorum, eldivenle bulaşık yıkama deneyimim bardak sayımızda ciddi bi azalma yaratınca vazgeçtim!
Her gün yüzmeye gidiyorum, bahçeyle uğraşıyorum... Bu renk yaz günü tırnaklarımı onca uğraşa rağmen bakımlı gözteriyo ve dişlerimden koruyooo !!!

Siz manikürcülerin almayı unuttuğu ufacık bi etcik yüzünden benim bünyemde bi kurt kadın ürüyoooo o eti makas yerine dişlerimle yok etmeye çalışıyooo... Ve ex bi tırnak yiyen olduğumdan eski bağımlılığıma dönmem senin unuttuğun et parçasının büyüklüğüne ve etin ne kadar zevkle kemirilir bir yerde olmasına bağlı !!!

Sen şimdi ellerime kırmızıyı sürücen, burdan eve gittikten yarım saat sonra bahçe eldivenlerimi giyip bahçeye inip ayrık otu toplicam, ondan sonra akşam yemeği hazırlığına geçicem sonra bulaşığına... Saat 12 olmadan kırmızılar balkabaaa olmuş olcak ve ben ucu acıkta olsa çıkmış tırnaklarla uykuya dalamayacağım için gece gece 10 kere asetonlu pamukla aşk yaşicam !!!

Bütün bunları yapmayacak olsam dahiiiiii, taş üstünde yaşayan deli Bekir'in dişisi modunda kıçımda mini şort-üstümde atlet dolandığım şu yazlık yerde ellerimin ayaklarımın kırmızı olması bana hoşluk değil iğrençlik verecek evladıııııııım !!!

Türk kadını kırmızı oje delisi olsada Türk erkeği kırmızı ojeli elleri-ayakları pek sevmez !!!
Ama hatunlarımız inatla kırmızıya boyarlar!
Acep hepsi benim gibi manikürcü baskısı sonucu mu kırmızılar?

Kocacım wallahiii billahi kız çok ısrar etti, bida size manikür yapmam dedi... Onun gibi iyi manikürcü senden iyi koca bulamam amma iyi manikürcü iyi kocadan da önemli geldi o an... ühü ühüüü affet gurbanım olaaam...

:pppppp

Allam yaaaa !!!
Kızın elinden zor kaçtım wallah billah !!!

Ayaklarımın fetişist hastaları olsada benim ayak parmaklarımda kırmızı güzel durmuyor... Doğrusu french harici hiç birşeyi ayaklarıma yakıştıramıyorum ben... Haa gün gelir bi gece patisi için görünen parmakları kırmızı ederim o ayrı ama  sebepsiz yere sırf reeenk kullanmıyorum diye işim olmaaaz !!!

Ellerimde fena durmuyor ancak, benim erkekimde tipik Türk erkeği olduğundan sırf moral olsun diye sürdürdüğümde bile eeeeğğğ yapıyo!!!

Benim eller sadece kışları kırmızı olur... O da, kışın kasvetinin iyice içe işleyip baydığı günlerde...

Bendeniz adamların hep ölüp bittikleri hep isteyip durdukları ama sahip oluncada çok sadesin beaaa yaptıkları hatun grubundanım. Belkide bu grubun tek üyesiyim !!! :ppp

Adamlar niye böyledir? Hep sade isterler sonrada sadeliğine laf ederler!!!
Bu ilişkimde sorunum yok çok şükürde, geçmişe bakınca laf edenler için bıyık bıraksaymışım keşke diyorum... Sadeliğimi bozdum sençiiin hormonlarımla oynadım ve veee senden gıllı, senden afilli sakal yaptım yavruuuum... :pppp

Neyse efem, bi benmiyim acep kırmızı saldırısına uğrayan yoksam ara ara tüm hatunlar uğruyor mu merak ediyorum !

Bu sene gri ocelere taktım kafayı... Bayıldığım tonda bi tane buldum kız yine söylendi hep gri hep gri diye... Töbeeem allam, sonunda modaya uyduk yine yaranamadık laaaan oldum !!!

;)

Türk erkeği kırmızılı kadını ırıspıya benzetir istemeeez, beyaz sürmekten ak-pak olmuş manikürcü adamın gözünde ırıspımı olcan olmican umursamaz sürmek ister alııııı...

Al sana nalııııı... :ppp ;))

8 Eylül 2011 Perşembe

Alaçatı

Alaçatı'yı bir türlü sevemiyorum...
Çok çoook seneler evvel, Alaçatı tezekli bi köyken bi sevgilim vardı. Şahin Tepesi denilen yerde evleri vardı. Anlatırda anlatırdı... Fotoğraflarından ne menen bi yer leeeyn burası derdik. Sizin evin manzarası nefis amma yanni...

Gel zaman git zaman emekli olup güneye yerleşen grup herhalde oralarda yer bırakmadı ki bi anda büyük şehirde doğa özlemi çeken insanlar Alaçatı'yı 'keşfettiler' !!!

Alaçatı eski bir Rum köyüdür. Taş evler Rumlardan kalmadır. Mübadele yüzünden yerlerinden yurtlarından edilen çoğunlukla Boşnaklara devlet bu bölgeyi uygun görmüş...

Osmanlı tebasındaki nefis Balkan yaşamından sonra bu içerlek, taş binalı köye pek ısınamasalarda yaşamış gitmişler... Her yeni nesil kaçıp gitmek istemiş... Memleketimizin her köşesindeki eski eser binaların çırık-pırık olarak algılanması burada da olmuş ve anıtlar ayılmadan bir çoğu yıkılıp modern olan betonerme olmuşlar.

Millet fark ettikten sonra da anaa taş evimize altın değerinde değer biçiyo bu şehirliler, salaklara verip biz moderene gidelim, şehire yerleşelim demiş çoğu...

Alaçatı'yı Alaçatı yapan İstanbullular ve Ankaralılardır. Alaçatı halkı içerlek taş köyümüze turist getirelim, geçim kapılarımızı zenginleştirelim dememiştir. Hatta halis muhlis İzmirliler bile ulan hava azcık ısındımı bizim millet Çeşmeye akın ediyo, 2 aycıkta olsa keseyi oraçta dolduralımı çoook çoook sonra akıl etmişlerdir!

Alaçatı eski Rum mimarisiyle kendi halinde hoş bir yerleşim... Ancak bi mimar olarak ölüp bittiğim ev sayısı bir elin parmaklarını geçmeeeez !!!

Ayvalık mesela mesleki anlamda beni daha fazla cezbeder... Birge, Ödemiş...

Ancak benim taş ve doğa sevdalı kenttaşlarım buraya öyle bi akın ettiler ki, bırak kendilerini yerli halk bile hala ne olduğunu anlayamıyor !!!

İşe girdiğim ilk sene, tatilimi geçirmeye Ilca Otele gelmiştim. Seneler önce eximden dinlediğim Alaçatı'yı görim bi bari dedim... Sakin tenha bi yerdi... Ancak beni cezbedecek unsuru yoktu: Deniz!!! Denize bakarak bi su bile yudumlayamadıktan sonra napim taşı-Rumu-mimariyi...

Ancak İstanbullular öyle düşünmüyorlar sanırsam. Tüm sene boyunca gördüğümüz Boğaz manzarası bize yetiyor diyorlar herhalde !!!

Halk ve sonradan gelenler tam olarak kaynaşamadığından yapay bir havası var.

Gelip onlarca-milyonlarca para kazandırdığınız insanlar yerliler değil!

Elbet herkes para kazanacak ama bulunduğu yere yüzdesi az fayda dokunan şey bence doğru değil!

Hep İstanbullu mekanların şubeleri var. Evet İstanbul'dan herşey memlekete yayılıyor ancak çok ama çok isterdim ki halis muhlis bir İzmir ya da egeli bir mekanın müdavimi olayım! İstanbul'da olmasın sadece bu yörede olsun ve özleyeyim, koşa koşa onun için geleyim!  İzmirli mekanlarda var elbet ama sayıları az. İsterdim ki Alaçatılı bi aile işletsin restaurantı. Evleri 2 adım ötede olsun. Kazandıklarıyla hem kendileri hem kasabaları kalkınsın... Öyle olursa 2 aylık buranın sezonu zırlamalarıda kesilir. Adam yaz sonu çekip gitmez, İzmir'li veya egeli bilir haftasonu gittiğinde bilmemkim açık...

Alaçatı ve Alaçatı Marina İzmirlilerce daha yeni yeni sahipleniliyor. Hala İzmirliler balık yemeğe Dalyan'a gidiyorlar. Alaçatı Marina'nın müşterileri çoğunlukla İstanbullular...

Üzümüne, şarabına, zeytinine dışardan gelen değilde içerden birisi el atsın isterdim...

Çoğunluk dışardan oluncada Alaçatı bana yapay geliyor, ısınamıyorum.

Mesela, eximin ailesinide yadırgadım. Exim mimar. Ablası tekstil tasarımcısı, eniştesi ressam... Harika bir yer açabilirlerdi oysa ki... Ablasının desenleri harikaydı... Yazlık entariler satan, sanat galerisi birleşimi bir yer mesela... Bunca senedir Alaçatılar... Ve mevcutlarından daha hoş-entel bir yer olabilirdi...

Dicem odur ki, Alaçatıyı Alçatı yapan yerlisi olmadığı sürece ı-ıh !

Malesef benim gibi düşünen yok o ayrı...

Veryeriler inşaat geçenlerde beni kopran bi açıklama yaptı; Efenim bizim evlerimiz çok özeldir, hem mimarisiyle hem marka olmuş komşuları açısından...

Ulan İzmir-Çeşme otobanına bakan, deniz görmeyen bi evde George Clooney'le komşu olmuşum olmamışım ne yazar !!!

Bide son trend Alaçatı Marina'nın ordaki evler... Öyle böyle değil oralar değişiyor... Sörf yarışlarının yapıldığı kurak tepe bir kaç sene içerisinde lüküüüs hayaaat oh ne rahaat'ı kıskandıracak şekilde değişecek. Şimdiden yolu değiştirmişler, yol çizmeyi bilmeyen planlama müdürümüzden bile beter bi viraj yapmışlar !!!

Bir kaç sene sonra ah aah buralar dutluktu Alaçatı içinde gerçek olacak... Şimdi Luvi ile dolananlar o zaman ne ile endam edecekler acep?

Gerçek Alaçatı severler yapılması planlanan projelerin ne kadarını biliyor ya da takip ediyorlar?

Yer gök bina mı olmalı?
İlla herkesin her yerde evi mi olmalı?
Fotoğraf makinemin bozulması kötü oldu. Gitmeden cep telefonuyla fotoğraflayacağım Alaçatı Marina ve civarını. Seneye geldiğimde dutluğun 'd'si kalmış olabilir çünkü...
Bu arada gitmeden belediyeye uğrayıp bir kentsel tasarımcı mimar olarak yapılması gerekenleri önereceğim... Dinlerlerse... Türkiye'nin önde gelen kentsel tasarımcısıyla 10 sene dirsek çürütmüş Şişli ve yardım isteyen bir çok şehir için proje hazırlamış biri olarak el etmeden, laf etmeden duramayacağım artık... Efenim ayaklarına kadar gelmiş cevheri kabul etmezlerse kendileri bilirler mukadderaaat ! ;)

Gözlemler...

Memleketlilerimi yermek istemem ama bu sene Çeşme İstanbullulardan her konuda illallah getirti !!!

Fiyatlar nasıl fahiş!
Alaçatı'nın arnavut kaldırımı kaplı sokaklarında, milletin üstünüze çıkarak yemek zorunda kaldığınız yemeğin fiyatı Boğazda daha maküldür!

Deniz görmez, dip dipe mekanlarda altın taneli yemek yiyorsunuz sanki!!!

Walla ben makul bi İstanbulluyum. Cebimdeki belli. Belli olmasada eneyi değilim. Hele aayyy oraya gitmeli-burada şey etmelizkiii milletten eksik kalmayalım, levelımız yükselsin mannada olmadığımdan hiç 'in' mekanlarda endam etmedim.

Etsem nolcek? İncilerime incimi eklenecek? Ünlü değilim zaten orda otururken beni gören olsa nolceeek, arkadaşlarım hasetinden çantlasın diye mi gitcem. Hiç kimseyi çatlatamam. Çatlayacak olan hiç bişey yapmasanızda kendi çatlar zaten !

Bu sene bi görmemişlik, bi kokoşluk vardı ki o nooo ! Senelerdir Bodrum'a gitmiyorum. Türkbükü'nü senelerdir görmeyen birisi olarak bu sene Çeşme'de yaşadığım 'ooo nooo inkıridiiipleler' durumu bu cehaletimden ileri geliyor sanırsam!

Yani tatile tatile çıkılır gibi gidilir. Şort-t-shirt, terlik, yazlık bi veya 2 entari illa yüksek bi patiyse benim tercihim dolgu topuk hasırlardır...

Normallede makyaj yapmayan bençin yanıma aldığım makyaj malzemesi bi ruj, rimel ve allıktır. Ve çoğunlukla hiç kullanılmadan geri dönerler.

Bu yaşıma kadar yaz aşkı avlama tavlama tatiline hiç gitmedim. Kaderde kısmette varsa olur, olmazsa olmaz...

Bütün sene çalışmışım didinmişim malak gibi sereserpe güneşin altında yatmayı hayal etmişim ne uğraşcam el için!

Tatilde asortik mekanda ne işim var zati!!! Mahalle baskısının allahını yaşıyoruz, mahalleye dışardan gelen kokoşlar yüzünden! Pazar günü eşofmanla Teşvikiye Cafe'de pinekleyemez olduk zatiii !!! Sırf bu sebeple kahverengi rimel aldım yaaa... Varla-yok arası bişi olsun ama gözler güzel olsun pazarları diye ! :ppp :)))

Burayada relax relax geldim. Benim yazlık cicilerim GAP'in şort ve caprileridir. Üzerlerine gömlek-tshirt altlarına babet veya tomy hasırlarla ala şık olurum... Yaz günü düğün dernek-açılış-seminer gak-guk yoksa kimse beni iki dirhem bi çekirdek göremez! Hele tatilde...  (Bu arada niye GAP ondan başka benim sevdiğim tarzım olan sade ürünleri bulamıyorum. İlla senenin modası neyse onu giydirmeye çalışan zihniyet bana uymuyooo !!!)

Ben kendi halimde şort-t-shirt takılırken bu sene memleketlilerim yıktı geçti ortalığı !!!

Arnavut kaldırımı yollarda iğne topukla yürümeye çalışmak delilik değilde nedir allaaşkına? Bide yürüyebilseler... Öyle komik, öyle paytak bi yürüyüşleri var ki... Biz niye düz tabanız? ayakkabımız yok mu üleeeyn? Ahanda sizin gibi şık-mık maymun olmayalım diye!!!

Ne haller gördüm ki, moda eleştirmeni olsam mesleği bırakır gider intaaar ederdim !!! :)

Platin veya lame ayakkabı giyme modası var sanırsam. Eyvallah, şık uçuşan veya mini ipekimsi bi kumaşın altına ala amma sarı askılı buluz, yeşil jean etek altına lame ayakkabı ve çanta???

Yavrum nişanından mı kaçtın? Elbiseyi değiştirecek fırsatın olmuşta, ayakkabı için olamadı mı?

Koskocaman luvi çantalar, rugan patiler !!! Çeşme Marina'ya rugan patiyle gitmeeem !!! Ordaki galerilerden birine açılışa davetli olsam dahi giymem !!!

Boğazda şık bir gecede alaaa ama ege'de, tatil yöresinde abes be ablam, wallah billah !!!

İnsanlarıda anlıyorum, şık olmak istiyorlar. Yatlı-katlı bi sürü zeeengin insanın yanında bizimde var demek istiyorlar da yeri burası değil !!!

Kıbrıs'ta yaşadığım yıllarda Kıbrıslılarla dalga geçerdik. Marinaya tuvaletle bile gelen vardı !!! Giyinmeyi bilmezlerdi. Onlar için marinaya gitmek özeldi anlıyorduk ama kıçı kırık marinaydı leeyn !!! Neredeyse beş senede bir yeni bi tekne yanaşırdı !!!

Nice'te bile öyle dolansan dalga geçerler walla. Montecarlo'da olur. Ama Nice sahilinde-marinasında da olmaz!!! Gittim gördüm o bakımdan :ppp ;)

Ful makyajlar, yapılı saçlar, topuklunun allahı patiler, kocaman marka çantalar !

Bütün yaz The National Gallery'den 10 sterline alınma Monet'nin The Thames below tablosunun bezeli olduğu bez bi çantayla dolandım. Geçen yaz da Rodos'tan alınma üzerinde zeytin dallı nakışların olduğu bez bi çantayla... Yaz hatta tatil çantası budur abi !!! Koskocaman deri çantayla ne işim var???

İzmir'e indiğimde sevgiliyle şehirde şık bişiler yapacaksak o zaman nine west'in  yazlık ama deri olmayan başka bir çantasıyla gidiyorum.

Hiç ne sınıf derdim var ne ayyy uydum mu buraya...
Böyle şeylere takanlardan-bakanlardan cacık olmaz zati ! Malsef Türk milleti olarak ye kürküm yeciyiz... Ki bu çok ama çoook üzücü!

Ve başka bir gözlem; Yerli halkla kesinlikle iletişim kurmuyor kimse. Kuruyorsada fotoğraf çekmek için.

Bir akşam, Alaçatı'da yürüyoruz, kız arasokaktaki kadına lütfeeeen bi tane daha diye ısrar ediyor. Başımı çevirip baktığımda yaşlı teyzelerin taş evlerinin önüne sandalye atıp oturmuş olduklarını gördüm. Harika bi kare ancak, teyzeler istemiyoruz evladım çekme diyor... Kız inatla çekiyor ve kıpırdamamalarını söylüyor. Kıza dalacaktım. Yanımdakiler anladılar kolumdan çekiştirdiler, çekiştirilirken istemiyolar işte çekmesene dedim kız benide takmadı!

Ayıp. Azcık özel hayata saygı. Kendi halinde insanlar senin için maymun olmak zorunda mı?

Bir akşamda annecikle yürüyüş yaparken ilginç bir deneyim yaşadık. Benim annem eski bankacı olduğundan insan ilişkilerini çok sever. Herkese merhaba der, konuşur. Kapı önünde oturmuş bir gurup hanıma iyi akşamlar diyip geçerken kadınlar 'bak bu da yabancı ama insan' dediler!

Bu lafı söyleten insan olmayan duyarsızlar utanmaz ama ben utandım onların yerine...

Bir merhaba demekle inciler dökülmez. Kim olursa olsun onu görmek, bir kelam etmek önemlidir. Bir merhabayla ruhuna ışık saçabilirsin. Mutluluk verirsin, belki yeni bir dostluk kazanırsın, belkide o sırada çok ihtiyacın olan bi adres, bi adam herneyse ona ulaşabilirsin...

İnsanları hor görmeyin. Gelip geçerken bi merhabayı-iyi günleri-iyi akşamlar demeyi ihmal etmeyin.

Tatilede adam gibi gelin leeeyn !!!
Seneye Dilek Hanif'e Çeşme geceleri için kreasyon hazırlattırmayın banaaaaa !!!

:ppp

7 Eylül 2011 Çarşamba

Urla...

İzmir'den Çeşme'ye giderken otobandan görünen denize ve iki katlı evlerin çatısına bakıp merak ederdim, nasıl bir yer diye...

Bayramın 1. günü annemle yola çıktık. Otobanlar ücretsiz araba dizel olunca yol yaptık tüm bayram boyunca...

Urla bildiğim, duyduğum kadarıyla İstanbul'umuzun kente yakın doğa içindeki yaşam siteleri gibiydi İzmirli'ler için. Bir zamanlar sayfiye yeriyken artık yaz-kış oturanlar çoğunluktaydı.

Bir arkadaşımın görümcesi oturuyor Urla'da. Birbirine benzer siteler yüzünden kocası her gidişlerinde kız kardeşinin evinin yolunu karıştırıyormuş...

Hadi beaa diye gülüp geçtiğim muhabbet, otobandan Urla'ya girdikten sonra sonra karşımıza çıkan ben diim 2 siz diiin 4 metrelik mavi renkte siteler tabelasıyla, wallah billah memedin karşıtırdığı kadar varmış dedirtti !!!

Karayollarının bildik mavi tabelası... Yön gösteren tabela... Anaam koskocaman oku oku bitmeyen upuzuuun site adlarının yazıldığı devasa bir liste olarak karşınıza çıkıyor. Tam fotoğraflıktı ancak duracak yer yoktu! Eminim, memleketin başka yerinde öyle bi tabela yoktur. Öyle büyük bi tabelayı ancak karayolu sınır kapılarında görürsünüz: WELCOME TO TURKEY' vs. diye... :)

İlk önce şehir merkezi tabelasını takip edip ilçenin içine girdik. Klasik kasaba görüntüsü... Belediyenin karşısına yapılmış çok amaçlı alışveriş ve kültür merkezi binasının mimarisi pek hoştu. Ancak, dokuya uymamış. Herşeyin 19-20.yy kasaba mimarisi şeklinde olduğu bir yerde sanki uzaylılar tarafından 25.yy'dan getirilmiş ve bırakılmış gibi olmuş... Tek başına ele alındığında dışardan gördüğüm kadarıyla meslektaşımı kıskandıran tatta olmuş... ;)

Merkezde bişey yok, napılır ne edilir bilmeden çıkıp gelmişiz, yoldan geçen bir beye ne yapılır buraçta dedik, bende yabancıyım bende bilmem ama 'iskele'ye, çeşmealtı'na gidin dedi... 

Peki dedik, bayramını kutladık ve alışık olduğumuz boyutlardaki mavi tabelaları takip ede ede sahile gittik...

Efendim Urla Necati Cumalı'nın, Tanju Okan'ın ve Gönül Yazar'ın memleketidir... Annemlerin döneminin ilahı Tanju Okanmış. Anacım sahil görünür görünmez başladı şarkılarını söylemeye... ;)

Arabayı park ettik şöyle bi dolanalım derken sahildeki Denizaltı pek bi ilgimizi çekti...

Ahşap sandalye-masa hastası ben, bide masmavi güzel egenin  yanında olunca bu ikili anneme hadiiii oturalım yaptım... Cafenin garsonu Levent ramazan boyunca hiç içmemiş, son ezandan sonra Alaçatı'ya gitmiş ve arkadaşlarıyla 1 aylık arayı kapatmak için uğraşmışlar... Kusura bakmayın hala damarlarımda alkol var diyerekten siparişlerimizi-arzularımızı yerine getirdi :)

Keyifli bir salata-kalamar ve tek bira 2 bardak keyfi yaptık anne-kız.

Tanju Okan'ın evini tarif etti Levent ama bulamadık. Yeni sahibi değiştirmiş evi...

Kalamar keyfinden sonra Çeşmealtına yola koyulduk. Adı niye öyledir bilmiyorum...

Sevgili Mary'nin kulaklarını çınlattık annemle. Mary Antalya'da İsraillilere rehberlik yapıyordu bir dönem. Konyaaltı adının nereden geldiğini soran bir turiste, haritayı göstermiş, Konya'nın altında olduğu için Konyaaltı demiş !!!

Çeşmealtıda her halde Çeşme'nin altında o yüzden adı öyle ehei ehiii :ppp :))))

Su nasıl berrak... Temiz, sakin, huzurlu...
Evlerin çoğu eskiden yapılmış... Çeşme-Foça öncesi İzmir ve çevresi, İstanbul, Ankara sayfiyediye buralara gelmiş...

Zaman aşımına uğramış evlerin yenilenmesi gerekiyor da kim uğraşır...

Bu bölgede son derece ilginç bir dekorasyon habiti var. Evlerin bahçelerine heykel koymaca !!! Ama ne heykeller... Silahşörlerden, tanrıçalara... Sebebi nedir çözemedik. Bu yörede çanak-çömlekçilik varda biz mi bilmiyoruz? Ya da bu yörenin varlıklıyım, zevkliyim, kültürlüyüm göstergesi heykeller mi? Bizde luvi :ppp ;)  (allah rızası için bana orcinal bi luvi alında sataşıp durmim hııı? sevaptır... :pp)

Sahil boyunca annemle yol yaptık, durduk, dolandık...
Zeytin ağaçlarının güzelliğini seyrettik...
İskele'ye geri dönüp yaya olarak dolanmaya devam ederken, Yorgo Seferis oteline rastladık. Efenim modern Yunan edebiyatının üstadlarından olan Yorgo bey şimdi otel olan bu evde dünyaya gelmiş ve bir süre yaşamış... Bu evi restore edenler fotoğraf sanatçısı Muzaffer Sümermiş...

Bize odaları gezdirdiler... Her oda ayrı eskilikte... Eski-döneme uygun eşyalarla döşemişler oteli. 1 gececik kalınır efem...

Elin üstadının evi korunup kollanıyorda, çocukluğumda ağlama krizlerine sokan Zeliş'in yazarının evi neden korunup kollanmıyor? Belki korunmuştur bilemiyoruz... Ne bir tabela ne bir yazı gördük... Taşı attım... Anlayana...

Urla ve çevresinde çok sayıda sera var. Dönerken bir tanesine uğradık... Sahibi ziraat mühendisi bey pek bi somurtgan, egolu bişiydi... Leeeyn atom mühendisi diiil, bitki mühendisisin leeeyn yapacaydık amma annem bayram bayram boş verelim dedi... ;)

Ah ev bizim olsa bahçeye alınacak-yapılacak çok güzel şeyler varda... Baktık-elledik sadece...

Sitelerin olduğu bölüme hiç gitmedik... O bölgede sahil-yerleşim nasıl bilemiyorum.

Urla'nın İskele ve Çeşmealtı yerleşkeleri keyifli... Görmeden ölseniz olur ancak, evlerle dolu olsada hala bi bozulmamışlık bi salaşlık ve egenin güzelliğini hissettiren halini görmek isterseniz görün derim.

Eee yani altınızda araba, cebinizde para, canınızda sağlık bir de gününüz varşa eşşeklik etmeyin gezin tanıyın memleketimiziiii !!! ;)

Dönüştede Ilıca'da yer alan kumruyu icat eden Kumrucu Hüseyin'e uğrayıp bayram lokması aldık... Hüseyin amca ayrı bi yazı konusu olacak efem...

Geçmiş bayramınız kutlu osssun ;)