Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

27 Ekim 2011 Perşembe

Lozan Mübadilleri Vakfı Gezisinden Sonra...

Lozan Mübadilleri ile yaptığım gezi beni çok etkiledi...
Hayatta gitmeyeceğim, aklıma gelmeyecek köyler ve kasabaları gezdim-gördüm onlarla...

Bir sürü hikaye...
Bir sürü farklı insan ama ortak bir geçmiş...
Hepimizin aile hikayesinde bir terk ediş, bir veda, bir yok kalma var...

Bu geziye kadar hep bizim taraftan bakmıştım 'mübadeleye'.
Gördüm ki mübadilliğin Türkü-Yunan'ı yok...
Her iki tarafın insanları aynı acıları, üzüntüleri, kaybedişleri, terk edişleri yaşamışlar...

Doğup büyüdüğün yeri kendi rızanla terk etmemek ve devletin sana gösterdiği yerde sevsende-sevmesende yaşamak zorunda olmak...

Ne hikayeler var... Hepsi toplansa nefis bir hayat kitabı olur...
Devletin onlara uygun gördüğü yeri 3 defa değiştirenler mi, kırmızı elmanın peşinden gideceğiz diye tutturanlar mı, suyu takip edenler mi...

Kolaymı karmaya-ekmeye alıştığın toprağı huyunu suyunu bilmediğin bir toprakla değiştirmek...

Kolaymı yemyeşil ormanların içinden bozkıra gelmek...

Kolaymı denizi bilmeden denizle yaşamak...

Hergün denizle yaşarken kendini dağın başında bulmak...

Ne kadar doğru bir gözlemdir ya da genellemedir bilemiyorum ama Türkiye Cumhuriyeti daha doğru bir yerleşim yapmış... Yunan hükümeti sanki daha bi rastgele yerleştirmiş mübadilleri...

Tarbzon'un yeşiline-denizine alışık insan ne arar ovada???
Ya da her gün gözlerini İstanbul'a açıp-kapayan insan ne yapar memleketin ortasında, deresi bile olmayan bir yerde?

Hangi filmdi hatırlamıyorum, Türkiye'den Yunanistan'a göçmüş Rum bir ailenin hikayesiydi... Yaşadıkları kültür çatışmasını anlatıyordu film. Doğudan gelenlerle Batılıların anlaşamamasını...

Yüzyıllarca bu topraklarda birlikte yaşayınca etnik fark gözetmeden alışkanlıklar  birbirinin içine geçiyor...

Annesi önemli veya kötü bir olay olduğunda 'AAAAA' yapıp ağzını kağadığı için Yunanlılar onu yadırgıyorlarmış... Filmin bu sahnesine çok gülmüştüm. Küçük bir ayrıntı nasıl Rum kadını hem bizden, hem onlardan  ayrı yapıyordu...

Gezide birisi bir hikaye anlattı; Bir kaç sene önce Kavala'ya geldiklerinde, yan masadan bir bey konuşmaları duyup laf atmış onlara: 'Bizden ne istediniz be demiş. Bizde gavuruzda bunlar bizden de gavur!'

Var olan aynı dinden ve dildende olsa sonradan geleni kolay kolay kabul etmiyor, bilerek veya bilmeyerek acı çektiriyor...
Her iki tarafın insanlarıda çok acı çekmiş... Yaşananlar anlatıla anlatıla çocuklar, torunlar yaşatıyor o duyguları...

Kaç nesil daha karşılıklı olarak gidip geleceğiz bilmiyorum... 3.ve4. kuşaklardan sonra ataların izini sürme sevdası-arzusu biter mi bilmem...

Ben ailemin hikayesinin tamamını bilmiyorum. Dedem Bulgar zulmünden kaçıp gelirken, sadece malı-mülkü orda bırakmamış anılarınıda bırakıp gelmiş zannedersem... Hiç anlatmamış-paylaşmamış... Elimde bir çok parçası kayıp koca bir puzel var...

Gezide evlerini bulanlar gibi bir şansım olmayacak hiç bir zaman... Olsun en azından kasabayı gittim gördüm. Nasıl bir yermiş, nerede büyümüş biliyoruz... Buda yeter...

2003 senesinde Metin Balay'ın yayınevimizden çıkan 'İnadına Yaşamak-İnadına İnsan' adlı oyun kitabında ailemin hikayesinden esinlenilen bir oyun var... Sevgili Altan abim, (Altan Erkekli) nefis bir şekilde oynamıştı...

Kayıp puzelımın az çok ete-kemiğe bürünmesini sağlamıştı Altan abi...
Her ne kadar çoğunluğu kurguda olsa bana çok keyif verir... Ben doğmadan olan olayları izlemek, öğrenmek, görmek...

Çevrem tiyatrocularla çevrili olunca ben böyle bir şansa nail oldum... Nail olmayanlar da üzülmesinler, anılara sahip çıksınlar, dinlesinler, araştırsınlar, öğrensinler... Ve sonra koşullar uygunsa yollara düşsünler gidip görsünler... DNA'larımız nerenin havasında, suyunda oluşmuş...

Televizyonlarda burun büküp izlemediğimiz reality showlar gibiydi gezimiz... Senelerdir kayıp-ayrı yakınları kavuşturan bir programdaydık sanki...

Çok duygusal bir gezi oldu...
Geçmişine kavuşmanın verdiği mutluluğu yudumlayamadan  turla gelindiği için en fazla yarım saat hatta bazen 20 dakikacık kalıp ayrılmak...

Belkide azı daha makbuldür... Ayrılması zor olur sonra...

Anneme bu deneyimi bana yaşattığı için teşekkür ediyorum. Onun amacı Edessa şelalelerini görmem, benim amacım Kavala'da ahtapot ziyafeti çekmekti... :)

Ama öyle olmadı... Benimle aynı aile geçmişine sahip bir sürü harika insanla tanıştım ve şunu gördüm ki biz kocaman bir aileyiz... Ortak geçmiş, ortak kültür, ortak yaşanmışlıklarımızla...

Türk veya Yunanlı fark etmiyor, mübadilliğin bu yakası karşı yakası yok. Bu Dünya Savaşlarının hediyesi ortak geçmişimiz...

Önemli olan bundan sonra böyle parçalanmaların-ayrılıkların olmamasını sağlayabilmek. Dost ve kardeş olabilmek... Savaş görmüş ailelerin çocukları-torunları olarak 4.,5. ve daha sonraki nesillere iyiliği ve güzelliği aktarmak bence sorumluluğumuz... O kıyının kide, bu kıyının kide, öteki kıyının kide...

Lozan Mübadilleri Derneğine'de teşekkür etmek istiyorum. Bizleri geçmişimizle buluşturtukları için. Ufacık bir köyde olsa, terk edilmiş bir yerde olsa herkesin topraklarını görmelerini sağlayan hassasiyetlerine teşekkür ediyorum...

Bi sonraki gezi Bulgaristan üzerinden Yunanistan olursa çok çoook mutlu olurum diyorum... ;)

Hiç yorum yok: