Canım gitmek istiyor...
Bilinmeyene, bilmez ellere...
Tanımayayım, tanımasınlar...
Keşfetmeye can atmayayım, atmasınlar...
Bir köşeye koyuvereyim valizimi...
Dursun, beklesin...
Ben çökeyim bir yere...
Desinler ki nefes alıyor ama yaşıyor mu bilinmez...
Ne yemek için ne su için... hiç birşey için kıpırdamayayım yerimden...
Öylece durayım...
Uykusuzluk nedir, açlık nedir bilmeden...
Durdukça doyduğum, iyileştiğim, gençleştiğim, unuttuğum bir zaman...
Zamanı akan, olan bir zamansızlıkta durmak...
Gözlerimde bir gökyüzü canlanıyor şu an...
Terasta oturmuş gökle denizin harmanlandığı hangisinin nerde başlayıp bittiği belli olmayan maviliğe daha doğrusu alacalığa bakan...
Gece olmuş, gündüz olmuş farkında olmadan sadece o alacalığı gören ben durayım öylece...
Ekmeksiz, susuz, uykusuz, oturmaktan uyuşmamış öylece duran ben...
Kimsenin beni merak etmediği
Tanımadığı
Merak etmediğim
Ve tanımadığım topraklarda...
Durmak istiyorum...
Öyle kırgın, öyle kızgınım ki...
Kime niye?
Hesabımı sorsam ödeyecek yok !
Takmadan, umursamadan yaşamak desem... artık olmuyor...
Arkadakilerin ne halleri varsa görsünler denilerek terk edildiği, hafızalarda varlıkların silindiği bir gidiş arzum...
Sessizliğin, rüzgarın sesini dinlediğim
Durduğum...
Gerçekten durduğum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder