Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

6 Ağustos 2007 Pazartesi

Köprü altından memleket manzaraları

Cuma akşamı...
Haftasonu gelmiş...
Hava nefis...
Gün batmak üzereyken köprü altına varıyoruz...
Topkapı sarayı gözlerimde, önümde didiklenmiş tabağım, yanımda sevdiklerim...
Oh mis gibi hava...
Hafifçe üşütsede rüzgar keyif veriyor...
Gelen geçen gemilere, yavaş yavaş ışıldamaya başlayan İstanbul'a bakıp, giden gemilerin ardından kadehimi kaldırıp gönlümün kaldığı egeye selam gönderiyorum.
Selam olsun sana ege. Selam. Uzun zaman sonra yaptığım en keyifli, en dingin, en huzurlu, en mavi ve tutku tatilimin geçtiği egeye...
Selaaaam...

Eğlenmek için oturduk masaya...
Ama şişede durduğu gibi durmuyor namuzsuz...
Şişeden çok kabahat Nazımın ya neyse...
Gecenin karanlığında, ışıldayan marmaraya bakarken Nazım okunur mu?
Okunursa gözler dolar...
Kimse birbirine bakamıyor... Usul usul gözyaşları inerken yüzlerde çaktırmamak adına hüzünlü gülümsemeler...
Herzaman ki oluyor ve kalkıyorum masadan... Kendimi dışarıya atıyorum...
Rüzgar sadece saçlarımı değil içimdeki hüzünüde savuruyor...
Üşüyorum ama ne üstüme birşey almak istiyorum ne içeriye girmek...
Topkapının altında dalgalanıyor bayrak...
Ey güzel yurdum... ah be yurdum... Şu güzelliklerde adam gibi yaşayamıyoruz be...
Cigarada tam zamanında bitti derken, geliyor yanıma...
Yakıyoruz birlikte...
Umutluydum diyorum. Bu seçimlerde umutluydum...
Ben değildim diyor.
Anlamıyorum diyorum.
Anlamıyorum diyor.
Köprü altı güzel, elimizde biralarımız, üstümüzde uçuşan elbiseler...
Memleketi konuşuyoruz...
Kurtarılmış bölgedeyiz diyor.
Öyle diyorum. Doğduğum toprakalarda büyürken giydiğim mini eteği giyinemiyorum diyorum. Benim büyüdüğüm memleket, aydındır denen memleket yobaz memleket artık diyorum.
Onca yürüyüş, bayrak altında toplanmaca yetmedi, yalanmış diyoruz...
Ulan şu güzelim memlekette neden bir olup yaşayamıyoruz...
Bayrağa bakıp kadeh kaldırıyoruz...
İnsanın milliyetçi olası geliyor dimi diyor...
He valla diyorum. Sağımız solumuz değişti. Yüzyıllardır milliyetçi partidir denilen parti için Türkiye'nin solu oldu denilmeye başlandığına göre, bizde neden milliyetçi olmayalım diyorum.
Gülüyor, içeriye giriyor.
Başımı çevirip yazıyı görüyorum 'Gençler !Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve yaşatacak olan sizsiniz...'
Karmakarışık duygularla gülümsüyorum.
Umutsuzum...
Aklımda geçen haftasonu gittiğim Çanakkaleden manzaralar.
Ben Makedonum. Ama Türkiyeliyim. Rum asıllı lazlarımla, can cana diyerek kadeh kaldıran alevilerimle, Mardinli Süryanilerimle...
Hepsinin rengi, mozaiki benim mozaikim. Etnik zenginliğimiz benim zenginliğim. Benim kültürüm...
Ben Türkiyeliyim derken hepsi benim.
Karışığım çok karışık...
Üzgünüm...
Daha farklı bir gelecek, şimdi istiyorum ama...
Geri ve yerinde sayanız...
Bir cuma akşamı, geçen gemilerin ardından egeye selam söylerken, memleketten gitmeli mi kalıp ne yapmalı diyorum.
İçerdekiler gitmeli diyor...
Kaçmak mı?
E bee Nazım... Nur içinde yatasında, sabah 2'de memleket kurtarılamıyor...

Bardaktaki son yudumu alıp, evet gitmeli diyorum...
Tez zamanda yeniden bir geminin pruvasından maviliğe bakarak, gönlümün kaldığı egeye gitmeli.
Memleket daha burada... Ama bu gönül durmaz... Kıpır kıpır...

Hiç yorum yok: