Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Bir ressamla tanışma: Orhan Taylan

Samsun, Küçük-Asya olarak bilinen, Anadolu Yarımadasının kuzeyinde Orta Karadeniz Bölgesinde, Kızılırmak (Eski Halys Alis) ile Yeşilırmak (Eski İris)in denize döküldüğü yerler arasındaki yörede Mert Irmağı ağzına kurulmuştur.

Kadın savaşçılar Amazonların yeri yurdu olmasından çok tarihimizde Atatürk'ün Kurtuluş savaşını başlatmak için adım atmasıyla ünlenmiştir.

Ne hikmettir bilinmez, savaş döneminde çok 'muhacir' almıştır... Liman kenti olmasından dolayı mı yoksa o dönemde yaşayan Rumlar yüzünden Karadeniz'in en gelişmiş şehirlerinden olmasından mı bilinmez...

Orhan Taylan'ın ailesi Selanik'ten göç ettikten sonra önce Konya'ya gidiyor, sonra bakıyor orada 'onlardan' yok. Çoğunluk Samsun'da ve Samsun'a gidiyorlar...

Benim ailemin Samsun göçü hikayesi ise;

Anne tarafım halis muhlis İstanbul'lu. Fatih'te yaşayan varlıklı bir aile... Büyük dedeye Samsun'a demir yolu yapılacak diyorlar... Gidermisin... Dede mallarını bırakıp ailesini alıp gidiyor Samsun'a. İstanbul'daki mal varlıklarına Samsun'da da bir sürü şey ekliyor... Ancak dedenin bir kusuru var içkici... Önce İstanbul'daki mallar birer birer satılıyor sonra Samsun'dakiler... Çocukken dedemle dolaşırken gösterirdi buralar bizimdi diye... Mukadderaaaat !!!

Baba tarafımın hikayesi iş değil savaş korkusu...
Dedem eskiden Yunanistan'ın şimdilerde Bulgaristan'ın kasbası olan Petriç'li... Annesi ve babası öldükten sonra 2 erkek kardeş hayatlarını idame ettirirken Bulgarlar geliyor ve kasabalarını işkal ediyorlar... Dedem ve erkek kardeşi Bulgarların işkencelerine maruz kalıyorlar ve bir gün dayanamayıp herşeylerini bırakıp İstanbul'a göçüyorlar...  Mübadele yıllarından önce gelmelerine rağmen mübadele sırasında devlet onlarıda mübadil olarak görüp Tekirdağ'ın Saray kasabasında toprak veriyor onlara... İstanbul'u bırakıp oraya yerleşiyorlar ve amcamın hatırlayıp anlattığı kadarıyla kovboy filmlerindeki herşeyin satıldığı dükkanalra benzer bir dükkanı oluyor dedemin. Son derece başarılı bir tüccar oluyor...

Babaannemin babası ise Kadıköy güzeli mal müdürü Emin efendi. Öyle yakışıklıymış ki, Kadıköy'de dillere destanmış yakışıklılığı... Mal müdürü olarak görev yaparken Tekirdağ'a tayin ediyorlar... Babanem evlilik yaşına geldiğinde de, kasabanın en varlıklı, eğitimli adamı olan dedem layık görülüyor mal müdürünün kızına... Evleniyorlar... Bu arada Kadıköy güzeli Emin efendi, bir paşa kızı için ailesini terk ediyor ve İstanbul'a geri dönüyor... Paşa kızı bu yakışıklı adamın 2. eşi olmakta bi mahzur görmüyor...

Herneyse, zaman geçiyor babanem durmadan ürüyor en ufakları olan babamı doğurduktan kısa bir süre sonra 2. Dünya Savaşı patlak veriyor.

Almanlar Trakya'yı ve İstanbul'u alacaklar söylentileri dolanıyor... Dedem gençliğinde Bulgarlardan çok çektiği için varını yokunu bırakıp çocuklarını kaptığı gibi haritadan seçtiği bilmediği bir şehre yola çıkıyor...

Baba tarafımın Samsun göçü böyle başlıyor... Dedem bakıyor deniz memleketi... Okuyan okur, okumayan bir şekilde limanda iş bulur... Çocuklarının hepsi okuyor hatta 2 üniversite bile bitiren var. Bir tanesi sonradan onlara yuva olmuş bu şehrin ilk üniversitesini kuruyor. Samsun 19 Mayıs Üniversitesinin 7 kurucusundan en büyük yatırımı yapan ve üniversite kurulsun diye ön ayak olup yılmadan uğraşan kişi benim amcamdır.

Biz sonradan Karadenizliyiz işte... :)Ailem  Samsun'a vefa borcunu bir sürü yatırımla ödemiştir...

Babam mimar, çok sevdiğim amcam inşaat mühendisi olunca bir süre sonra mütehaitliğe başlıyorlar... Samsun ve çevresi bizim kepçelerimiz, bizim ustalarımız, babamın planları, amcamın mühendislik dehası ile dolmaya başlıyor...

Orhan Taylan ortaokul eğitimi için Samsun'dan çıkıp gitmiş... Liseden sonra Roma Akademisi vs. derken Samsun'la bağı kalmamış Samsun ve çevresinden çıkan bir çok başarılı sanatçıdan bir tanesi...

Ailesi Samsun'un kalantorlarından... Samsun Şehir Kulübünün yanındaki eski rum evlerini satmaya karar veriyorlar... Ve amcam satın alıyor babam çiziyor, ben ilk okuldayken inşaediliyor ve babam ölmeden 2 ay önce kullanıma açılıyor...

Orahan Taylan'ı tanımam bir zamanlar onun oyun oynadığı evinin bahçesine yapılmış apartmanımız değildi. Sanat sever amcam tarafından evimiizn duvarlarını süsleyen ressamlardan en çok beğendiğim olmasıydı... Fikret Otyamlar, Taylanlar...

Otyamın koca gözlü kadınlarının aksine Taylan'ın eskiz görünümündeki kadınları beni daha çok etkiliyordu...

Bir türlü kendisiyle tanışamıyor, çok istesemde sergisine gidemiyordum...

Geçenlerde benim halkla ilişkiler uzmanı annem bir sergisine denk gelmiş ve kızım sizin hayranınız çok tanışmak istiyor demiş...

Orhan bey beni aradı randevulaştık ve bir arkadaşımla beraber Asmalımescit'teki atölyesine gittik...


Of of... Eski bir Beyoğlu evi... Yüksek tavanlar, geniş salonlar...
Bir mimar olarak mest ötesi olduğum bir mekanda hem yaşıyor hem çalışıyor...


Orhan beyle son derece keyifli bir sohbet yaptık... Ailemden, ailesinden, benim bilmediğim Samsun'dan ve sanattan söz ettik...


Sohbetimiizn en ilginç konusu ise, Mısır sanatına başka bambaşka bir gözle bakmamı sağlayan İskender'le Mısır'a giden Makedon sanatçılarının Mısır'da verdiği eserler üzerine oldu...


Ben ve arkadaşım sanat tarihi bilgimizi baştan yaratan dökümanlara hayranlıkla baktık...  Picasso'nun resimlerinin sırlarını öğrendik...


Bir ressamın çalışma ortamını gördük ve anlattığı anılardan memlekette sanata ve sanatçıya verilen değeri bir 'devlet sanatçısının' ağzından öğrendik...


Yurt dışında sergi açmanın zorlukları, onca eseri taşımanın derdi, gümrük memurlarımızın sergi için çıkan eserlere tavırlarını...


Çok keyifliydi...


İkimizde Samsun doğumlu olsakta bir nevi 'sonradan olmayız' ancak son derece hoş ve keyifli bir memleket sohbetide başkasıyla yapamazdım...


Eserlerine bayılıyorum hatta tapıyorum... Ancak en ucuz tablosu 4000 TL... Sanat için bu para verilir mahallemin kadınları kaç binleri ne markalara harcıyorlar... :)))


Verilir verilmesinede henüz sanat için ayırabileceğim bir birikimim yok... İnşallah günün birinde kendi kazandığım ve biirktirdiğim parayla duvarlarım büyüdüğüm evin duvarları gibi sanatla dolar...


Çok keyifliydi...
Tavsiyem beğendiğiniz bir sanatçıyla onun mekanında gidip tanışmanız...
Sanat aşkımı, sanat tarihi okuyup-araştırma-öğrenme arzumu ve yeniden kara kalem çalışmalar yapma arzumu kırbaçladı 2 saatlik görüşme...


Sanatla geçen bir cumartesi... İtinayla tavsiyem olunur... ;)



Hiç yorum yok: