Hayırlara olsun... olsunda...
Hala içimde gözlerimi açtığımdaki his var...
İyi mi kötü mü derseniz... nötr !
En son onunla msjlaştım...
Yatağıma girdim, tv'mi açtım... miss...
Zzzzzzz... Hoooooor...
Derken onu gördüm, mavili-grili... Yüzünde güller açıyor... Nasıl mutlu... bende karşılaştık diye...
Ama yanında onun sakinliğinde, onun dudak inceliğinde tanıdık, bildik bir hatun...
İkisi nasıl uyumlular...
İkiside koltuğa uzanıyorlar...
Boyları nasıl uzun... Way diyorum hatuna, sen bu kadar ince uzunmuydun?
İkisininde gözlerinde güller... ikiside ince dudaklı...
Dudaklarına bakıp, birbirlerine çok uygunlar diyorum...
Benimle olmazdı.
İçim burkuluyor...
Neeeeext... diyorum içimden... ikisininde dudakları ince, ikiside mutlu, benimle olmazdı... ben deli fişeğim ! Be adam git yanımdan ilgilenme benimle !!!
Napmalı derken, bir yerde üstümü değiştiriyorum. Siyah bir mont ve şort giyorum.
Rüya bu, silahım olarak ince uzun bacaklarımı göstermeyi uygun görüyorum herhalde...
Bir motor çıkıyor ortaya bi yerden... Ona biniyormuyum, binmiyormuyum hatırlamıyorum... Hatırladığım filmlerde olan, karanlık, ıslak, teneke dolu ama ıssız olmayan bir sokak...
Gece karanlığında şortlu ben !
Sonra yine o...
Bacaklarımı göstermeye gittim herhalde... Nasıl şen kahkahalar atıyorum yanında... İplemedim dercesine... Kahkahalarım nasıl yalan geliyor...
Sonra, bal rengi barakalar görüyorum... Alt katı otel !
Ve seneler öncesinden bir çift.
Kapıyı kitleyemedikleri için sevişemiyorlarmış... odayı bana bırakıp gitmek istiyorlar...
Dışardan baraka görünümlü binanın içi nasıl nefis...
Odayla oynarken, senelerdir görmediğim, Amerika'da yaşadığını bildiğim bir arkadaşımı görüyorum.
Candan bir şekilde kucaklaşıyoruz...
Ve bana ondan bahsediyor:
Çok çirkin bir kadınla evlendi ve Amerikaya yerleştiler diyor.
Amerikaya'mı? diyorum...
Karısı Amerikada okumuş... oyüzden... Evlendiler ama sonra onu bir kadınla aldatıp İngiltereye kaçtı...
Karısı bir kadınlamı aldatmış onu?
Sen çok güzelsin diyor bana...
Sarılıyoruz...
Mutsuz ama ayrılmadılar diyor...
Sarılıyoruz... görüşelim diyoruz... görüşelim...
Giderken sevgiyle bakıyorum arkasından... ben bu çocuğu bu kadar severmiymişim ya...
Şortlu ben kalıyorum...
Güzelmişim...
Ama yine yalnız...
Eskisi mutsuz muş... ötekisi kendine uygun olanı bulmuş, mutluymuş...
...
Gözlerimi açıyorum, içim buruk...
31 Ocak 2008 Perşembe
30 Ocak 2008 Çarşamba
Kadınlar ve saçları...
Hiç bir erkeğin tarihte saçları için oturup ağladığı yoktur herhalde...
Yooo var, bir tane...
Genel kültür hafızam el verse güzelce analtacağım ama...
Filistinliler ve İsraellilerle ilgili bir hikayede, gücünü saçlarından aldığına inanan hero kimdi? İşte o kesilen saçları ve dolayısıyla gittiğine inandığı gücü için ağlamış ve yıkılmıştı...
Bir tek o vardır tarihte ühüüüü saçlarımda saçlarım diye ağalayan!
Kadın milleti güzelliği ve çekiçiliğiyle doğru orantılı olduğuna inalınan saçlarına hep takıktır...
Dazlak bir kadında güzeldir ama bu kafa yapınızla alakalı tabi...
Kendimizi güzel hissetmek- hissettirmek için oynarız saçlarımızla...
Uzatırız, kısaltırız...
Boyarız...
Kadın ne yapıyorsa aslında kendine yapıyordura pek inanmam nedeni;
Esmerliğine inat Türk erkeği veya erkeği sarışın seviyor diyerekten sarının her çeşidi kafayla dolalan kadınlar...
Kadın mutsuzsa veya erkek kökenli nedenlerle saçlarının boylarıyla, rengiyle oynar...
Her zaman mutsuzluktan değil arada saçın sağlığı açısından da oynar; kırptırır, düzelttirir...
İşte bu saç sağlığı ve estetiği için yapılan kırpma ve düzeltmeler kabusumuz olan şeylerdir.
Kuaförler nedense kesmeyi ama illaki çok kesmeyi çok ama çoook severler...
Amacınız saçlarınızı teeee bele kadar uzatmak...
Güzel ve düzgün uzasın diyerekte uçlarından aldırmak, katlarını düzeltmek istiyorsunuz...
Geçip eli makas tutan adamın önüne oturduğunuzda, adam dünyanın en zeki, en anlayan adamıda olsa... saçlar kuş gibi kalır!!!
Sebep?
Adam kesmeyi seviyooo !!!
Mesleği makasla...
Sen desende 2 parmak o kesmeden edemiyor 4 parmak !!!
Geçenlerde dolunayın etkisiyle saçlarımı kırptırsam mı moduna girdim...
Bele kadar saçlarla bekla allah bekle onlara tutunup kaleye tırmanıp kalbi çalacak prensi... Aaa azcık kestirim, adam iple tırmansın oldum !
Olmaz olaydım !!!
Adam boya dokunmadan bi kat atmış... sanki saçlarımın üstüne kısa bir peruk takmışım gibiyim !!!
Aaaa fönlü hali süpeeeer, süperde her gün bıcı bıcı yapan bendeniz için her allahın günü 12 kaaat fön parası bütçeciğime yıkım !!!
Bide neden Armatör sevgili istediğimi anlamıyorlar !!!
Neden miş çaktınız mı köfteyi... :p
Ben saçlarımın üstüne peruk takmış halimle dolanırken aylardır görmediğim, bir şirkette genel müdürlük yapan bir arkadaşımla karşılaştım:
Aaa saçlar kısalmış, hoş olmuşsun dedim...
Ne hoşu dedi... ne hoşu... 1.5 ay sonra ilk defa saçlarım açılacak duruma geldi...
???
Dirseğini göstererek;
20 senedir buramda olan saçlarımın ucundan kestirmeye gittim, adam omuzuma kadar kesti birde bana kahkül kesti !!! Benim gibi şişman (bence harbi balık etli ama o öyle adlediyor kendini) bir kadına kahkül gider mi? hemde şu kadarcık ( 1cmlik bişi işaret etti) Oturup ağladım, ertesi gün çekimim vardı, peruk takıp katıldım programa !!! Adam demez mi çok şirin oldun...
!!!
Ya...
Hiç bir erkek, ulen kısa kesti herif, peruk mu taksam, uzayana kadar atkuyruğumu yapsam, kafada sağdan soldan çıkmasınlar diye takılı 20 tokaylamı dolansam derdi yaşamaaaaz !!!
Ama biz hatun milleti yaşarız...
Kendimizi öz güvensiz, çirkin, kurbağa akla ne gelirse öyle hissederiz !!!
Hiç saçımı boyatmamış biri olarak umduğu renge boyanmamış bir kadının hislerini ancak tahmin edebilirim;
Kızıl dedim, havuç oldum yaaa... Allahtan günümüzde bu renk moda da...
Ya... Biz siz erkelerin 40 yılda bir okşadığı, dokunduğu, kokladığı saçlarımıza ne kadar hassasça yaklaşıyoruz...
Güzel koksunlar, parlasınlar, yürürken savrulsun, dalgaları çıksın, elektriklenmesinler vs diye uğraşıyor, en basit işlem olan bi uçlarından kırptıtmayla bile kuş gibi kaldık böööö insan içine çıkamayız biz olabiliyoruz...
Geçmişte kendimi çoook kuş etmişimdir..
Şayet ergenliğimle ilgili fotoğraf göremiyorsanız albümde anlayın ki kuşmuşum kuuuş...
1 ay kadar sonra saçlarım atkuyruğu olmaktan çıkacak...
Üstlerle dengeli bir hale getirmek için altlarda kırpılmak zorunda...
Ah ah ben nedim sana dolunay !
Senin yüzünden 40 yıllık kuaförüme gitmedim...
Ah ah... Erdoğan'ım benim... ben 1 parmak derim o yarım parmak keser... kadınları anlayan, kırpıp bırakmayan tek erkek kuaför oyken sen git !
Bu konuda aslında süper güzel geyik hikayeler vardır ve süper bir yazı yazılar...
Bu yazı bu konun eskizi olsun...
Ben daha sonra şahene bir hikaye yazdırıveririm animalalh...
İzninizle saçlarımı toplamam gerekiyor...
Evet başına takma tokadan başka şey... lafı uygundur... :p
Yooo var, bir tane...
Genel kültür hafızam el verse güzelce analtacağım ama...
Filistinliler ve İsraellilerle ilgili bir hikayede, gücünü saçlarından aldığına inanan hero kimdi? İşte o kesilen saçları ve dolayısıyla gittiğine inandığı gücü için ağlamış ve yıkılmıştı...
Bir tek o vardır tarihte ühüüüü saçlarımda saçlarım diye ağalayan!
Kadın milleti güzelliği ve çekiçiliğiyle doğru orantılı olduğuna inalınan saçlarına hep takıktır...
Dazlak bir kadında güzeldir ama bu kafa yapınızla alakalı tabi...
Kendimizi güzel hissetmek- hissettirmek için oynarız saçlarımızla...
Uzatırız, kısaltırız...
Boyarız...
Kadın ne yapıyorsa aslında kendine yapıyordura pek inanmam nedeni;
Esmerliğine inat Türk erkeği veya erkeği sarışın seviyor diyerekten sarının her çeşidi kafayla dolalan kadınlar...
Kadın mutsuzsa veya erkek kökenli nedenlerle saçlarının boylarıyla, rengiyle oynar...
Her zaman mutsuzluktan değil arada saçın sağlığı açısından da oynar; kırptırır, düzelttirir...
İşte bu saç sağlığı ve estetiği için yapılan kırpma ve düzeltmeler kabusumuz olan şeylerdir.
Kuaförler nedense kesmeyi ama illaki çok kesmeyi çok ama çoook severler...
Amacınız saçlarınızı teeee bele kadar uzatmak...
Güzel ve düzgün uzasın diyerekte uçlarından aldırmak, katlarını düzeltmek istiyorsunuz...
Geçip eli makas tutan adamın önüne oturduğunuzda, adam dünyanın en zeki, en anlayan adamıda olsa... saçlar kuş gibi kalır!!!
Sebep?
Adam kesmeyi seviyooo !!!
Mesleği makasla...
Sen desende 2 parmak o kesmeden edemiyor 4 parmak !!!
Geçenlerde dolunayın etkisiyle saçlarımı kırptırsam mı moduna girdim...
Bele kadar saçlarla bekla allah bekle onlara tutunup kaleye tırmanıp kalbi çalacak prensi... Aaa azcık kestirim, adam iple tırmansın oldum !
Olmaz olaydım !!!
Adam boya dokunmadan bi kat atmış... sanki saçlarımın üstüne kısa bir peruk takmışım gibiyim !!!
Aaaa fönlü hali süpeeeer, süperde her gün bıcı bıcı yapan bendeniz için her allahın günü 12 kaaat fön parası bütçeciğime yıkım !!!
Bide neden Armatör sevgili istediğimi anlamıyorlar !!!
Neden miş çaktınız mı köfteyi... :p
Ben saçlarımın üstüne peruk takmış halimle dolanırken aylardır görmediğim, bir şirkette genel müdürlük yapan bir arkadaşımla karşılaştım:
Aaa saçlar kısalmış, hoş olmuşsun dedim...
Ne hoşu dedi... ne hoşu... 1.5 ay sonra ilk defa saçlarım açılacak duruma geldi...
???
Dirseğini göstererek;
20 senedir buramda olan saçlarımın ucundan kestirmeye gittim, adam omuzuma kadar kesti birde bana kahkül kesti !!! Benim gibi şişman (bence harbi balık etli ama o öyle adlediyor kendini) bir kadına kahkül gider mi? hemde şu kadarcık ( 1cmlik bişi işaret etti) Oturup ağladım, ertesi gün çekimim vardı, peruk takıp katıldım programa !!! Adam demez mi çok şirin oldun...
!!!
Ya...
Hiç bir erkek, ulen kısa kesti herif, peruk mu taksam, uzayana kadar atkuyruğumu yapsam, kafada sağdan soldan çıkmasınlar diye takılı 20 tokaylamı dolansam derdi yaşamaaaaz !!!
Ama biz hatun milleti yaşarız...
Kendimizi öz güvensiz, çirkin, kurbağa akla ne gelirse öyle hissederiz !!!
Hiç saçımı boyatmamış biri olarak umduğu renge boyanmamış bir kadının hislerini ancak tahmin edebilirim;
Kızıl dedim, havuç oldum yaaa... Allahtan günümüzde bu renk moda da...
Ya... Biz siz erkelerin 40 yılda bir okşadığı, dokunduğu, kokladığı saçlarımıza ne kadar hassasça yaklaşıyoruz...
Güzel koksunlar, parlasınlar, yürürken savrulsun, dalgaları çıksın, elektriklenmesinler vs diye uğraşıyor, en basit işlem olan bi uçlarından kırptıtmayla bile kuş gibi kaldık böööö insan içine çıkamayız biz olabiliyoruz...
Geçmişte kendimi çoook kuş etmişimdir..
Şayet ergenliğimle ilgili fotoğraf göremiyorsanız albümde anlayın ki kuşmuşum kuuuş...
1 ay kadar sonra saçlarım atkuyruğu olmaktan çıkacak...
Üstlerle dengeli bir hale getirmek için altlarda kırpılmak zorunda...
Ah ah ben nedim sana dolunay !
Senin yüzünden 40 yıllık kuaförüme gitmedim...
Ah ah... Erdoğan'ım benim... ben 1 parmak derim o yarım parmak keser... kadınları anlayan, kırpıp bırakmayan tek erkek kuaför oyken sen git !
Bu konuda aslında süper güzel geyik hikayeler vardır ve süper bir yazı yazılar...
Bu yazı bu konun eskizi olsun...
Ben daha sonra şahene bir hikaye yazdırıveririm animalalh...
İzninizle saçlarımı toplamam gerekiyor...
Evet başına takma tokadan başka şey... lafı uygundur... :p
29 Ocak 2008 Salı
İnsan adı altında insan olmayanlara geçirmece...
Kadın ne zaman 2. sınıf oldu?
İnsanlığın başlangıcından beri bu böylemiydi, yoksa zamanla mı oldu?
Başlangıcından beridir öyle sanırsam...
Neydi Havva'dan önceki Havva?
Çok güzel bir soru sordum tebrik ediyorum kendimi...
Hani tanrı Adem'le eşit yaratmış, sonra hatun hep üstemi sevişmek istiyomuş neymiş (tanrım nasıl bir hikaye hatırlıyorum ben?, bu kesin böyle değildir ama usumda bu var...) Adem gitmiş tanrıya bana ne yaa bende üste olmak istiyorum al bunu demiş... Tanrıda Adem'İn kemiğinden Havva'yı yaratmış, altta olsun, Adem mutlu olsun diye...
Hıh !
İşte Atalarımızın atasının atası Adem sorumlu !
Nolcekti yani hep altta olsan, hatun üstünde olsa?
Adem'in zevki uğruna insanlık yaratıldığından beri, ilk önce mağra adamları sürümüşler saçlarımızdan şimdilerde de metroseksüeller...
Kadın neden kutsal değil artık?
Kadına tapan, onlaru kutsal sayan o eski toplumlara, uygarlıklara nasıl tapıyorum bir bilseniz...
Kadınerkil Türk toplumu islamdan sonra nasıl erkekergil oldu...
Ah ah...
Keşke yine çula çaputa tapan bir toplum olsak kadın erl üstünde tutulsa...
AB'ye uyum paketleri havada uçuşurken, erkektir yaapr zihniyetindeki halkımızla nah gireceğiz AB'ye !!!
Ne AB'si geri kalmış, cahil ve bağnaz topluluklar birliği olsada ona girsek milletçe !
Aslında erkeklerimize AB girse !!!
İki adam kavga eder birbirlerinin anasının, bacısının 'amına' koyarlar !
Ulan zaten yumruklaşıyosunuz, indirin pantolonunuzu koyun g...lerinize !!!
Niye analar, kız kardeşler, karılar küfür yiyo !
Edin babanıza, erkek kardeşinize, amcanıza, dayınıza...
Dişil olana gelen geçen koyuyoooo !
Hiç unutmam, hayatımdaki en salak tepkiyi elektirikçimize vermiştim...
Prizler yenileniyor adam çırağına dişiyi ver dediğinde... Neden dişi? neden girilen herşey dişi? diye tepki göstermiştim...
Adam bakmıştı yüzüme bön bön...
Yüzyıllardır girilene dişi denir...
Girenede er ha...
Delikli ve içine girilebilen herşey dişi !!!
Koyun amına... !!!
Ben erkekleri pipilemek istiyorum !
Erkek üstündür, erkek ne derse o olur, erkek yaptıysa, dediyse doğrudur !
Siktirin !
Erkeği içinde büyüten, doğuran, bakan, yetiştiren kadının yok hiç bir şekilde hakkı hukuku !
Cahilde olsa, okumuşta olsa erkeğe boyun eğecek !!!
Aslında erkeklere kızmak hata...
Onları yetiştiren kadınların zihniyetine söylenmeli...
70 milyonluk millet doğumdan mezara eğitilmediği sürece bi bok olmaz bu memleketten !
İnsan olmayı öğretmek gerek A B C'den önce...
Değer vermeyi öğretmek gerek...
Kadınında erkeğinde insan olduğunu öğretmek gerek...
Tanrının hayat verdiği tüm canlıların değerli olduğu öğretilmeli...
Önce insan olmayı öğretmek gerek !
Kadınmış-erkekmiş... iki kollu, iki bacaklı, kafası saçlı, kafasının içinde beyincik olan ama beyinleri basmayan mahluklar !!!
İnsana değer vermeyen tüm kadın ve erkekleri zevkle pipiliyorum efem !!!
İnsanlığın başlangıcından beri bu böylemiydi, yoksa zamanla mı oldu?
Başlangıcından beridir öyle sanırsam...
Neydi Havva'dan önceki Havva?
Çok güzel bir soru sordum tebrik ediyorum kendimi...
Hani tanrı Adem'le eşit yaratmış, sonra hatun hep üstemi sevişmek istiyomuş neymiş (tanrım nasıl bir hikaye hatırlıyorum ben?, bu kesin böyle değildir ama usumda bu var...) Adem gitmiş tanrıya bana ne yaa bende üste olmak istiyorum al bunu demiş... Tanrıda Adem'İn kemiğinden Havva'yı yaratmış, altta olsun, Adem mutlu olsun diye...
Hıh !
İşte Atalarımızın atasının atası Adem sorumlu !
Nolcekti yani hep altta olsan, hatun üstünde olsa?
Adem'in zevki uğruna insanlık yaratıldığından beri, ilk önce mağra adamları sürümüşler saçlarımızdan şimdilerde de metroseksüeller...
Kadın neden kutsal değil artık?
Kadına tapan, onlaru kutsal sayan o eski toplumlara, uygarlıklara nasıl tapıyorum bir bilseniz...
Kadınerkil Türk toplumu islamdan sonra nasıl erkekergil oldu...
Ah ah...
Keşke yine çula çaputa tapan bir toplum olsak kadın erl üstünde tutulsa...
AB'ye uyum paketleri havada uçuşurken, erkektir yaapr zihniyetindeki halkımızla nah gireceğiz AB'ye !!!
Ne AB'si geri kalmış, cahil ve bağnaz topluluklar birliği olsada ona girsek milletçe !
Aslında erkeklerimize AB girse !!!
İki adam kavga eder birbirlerinin anasının, bacısının 'amına' koyarlar !
Ulan zaten yumruklaşıyosunuz, indirin pantolonunuzu koyun g...lerinize !!!
Niye analar, kız kardeşler, karılar küfür yiyo !
Edin babanıza, erkek kardeşinize, amcanıza, dayınıza...
Dişil olana gelen geçen koyuyoooo !
Hiç unutmam, hayatımdaki en salak tepkiyi elektirikçimize vermiştim...
Prizler yenileniyor adam çırağına dişiyi ver dediğinde... Neden dişi? neden girilen herşey dişi? diye tepki göstermiştim...
Adam bakmıştı yüzüme bön bön...
Yüzyıllardır girilene dişi denir...
Girenede er ha...
Delikli ve içine girilebilen herşey dişi !!!
Koyun amına... !!!
Ben erkekleri pipilemek istiyorum !
Erkek üstündür, erkek ne derse o olur, erkek yaptıysa, dediyse doğrudur !
Siktirin !
Erkeği içinde büyüten, doğuran, bakan, yetiştiren kadının yok hiç bir şekilde hakkı hukuku !
Cahilde olsa, okumuşta olsa erkeğe boyun eğecek !!!
Aslında erkeklere kızmak hata...
Onları yetiştiren kadınların zihniyetine söylenmeli...
70 milyonluk millet doğumdan mezara eğitilmediği sürece bi bok olmaz bu memleketten !
İnsan olmayı öğretmek gerek A B C'den önce...
Değer vermeyi öğretmek gerek...
Kadınında erkeğinde insan olduğunu öğretmek gerek...
Tanrının hayat verdiği tüm canlıların değerli olduğu öğretilmeli...
Önce insan olmayı öğretmek gerek !
Kadınmış-erkekmiş... iki kollu, iki bacaklı, kafası saçlı, kafasının içinde beyincik olan ama beyinleri basmayan mahluklar !!!
İnsana değer vermeyen tüm kadın ve erkekleri zevkle pipiliyorum efem !!!
23 Ocak 2008 Çarşamba
Hazine sandığı ;)
Tasarım yaparken, bunaldığımda ara verir kafamı dağıtacak şeylerle uğraşır sonra dahihane fikirlerle kaldığım yerden devam ederim.
Dünden beri beni ve beni tanıyanları şaşırtacak bir konuda sörf yapmaktayım;
Değerli taşlar !
Maksat beğendiğim Bulgari ve Tiffani yüzükleri inceleyip kısa süreliğine güzellikler hayal alemine dalıp işime dönmekti.
Ama olmadı olamadı !
Kaç yaşımdayım leeen, adam gibi bir yüzüğü hak etmiyormu bence güzel olan parmaklarım ellerim, moduna girdim veeee almaya karar verdim.
Marka çekişmesinide Bulgari kazandı !
Dün öğleden sonram, Türkiye'deki temsilcisi, bu konuda güvenilecek eş-dost filan aranıp, kaç para, ay başına kadar rezerve edermisinizle geçti... !
Tek taşımı kendim alırım kıvamında bir yüzüğe gönlümü kaptırıp maddi ve manevi olanaklarımı ona doğru yönlendirmişken, sabah sabah google'da elmas, yakut, safir ve zümrüt sörfü yaparken buldum kendimi !!!
Burcumun hiiiç hissetmediğim özelliği olan, pisişiklik özelliği yakında bir piyango çıkacak sinyallerini aldı galiba.
Tayni tayni bir inci küpem bilem yokken, yakut, safir neyime !!!
Seneler evvel bir arkadaşım, kadınlığımı kullanmama nedenim olarak yaşımı sorumlu tutmuştu.
Hele bir 35 ol, o zaman dekolte giyinmeye başlarsın, kadınlığından zevk alırsın vs. demişti. Bende gülüp geçmiştim... Ben 50'de de tımbırlent botlu olucam !
Hödöööööö !!!
50'ne gelmeden mücevherlere yatırdığın parayla çulsuz kalıcan ve zaten bolluğu olmayan adam denizindeki adamlarda göç edecek masrafsız denizlere !
Kızım internette yakut araştırması yapıyosun !
Elinde paran olsa Mikimato'dan inci set alacaksın hatta adama tasarlatacaksın !!!
Adam 93 yaşındaymış o tasarlayamaz ama yanındakiler yapar, ederler diyorsun...
Hı-hı...
İçime ne kaçtı bilmiyorum.
Taktıkça takasım geliyor sendromundayım.
Hele önce parmağına seninle bağdaşacak bi normaleee günlük bir yüzük al, gerisi sonra...
Ama cık !
Araştırma yaparken, geçen sene bir erkek arkadaşımın sevgilisi için aldığını söylediği safir yüzük geldi aklıma.
Safir mi? olmuştum, sebep?
Safir sadakati simgeler demişti.
Ve kalbimden aşşağıya bi sıcaklık inmişti.
Waaay be olmuştum, benim ne ince düşünceli arkadaşlarım varmış !
Sadakatinin simgesi olarak hatuna safir takıyor ! Ebadı neydi bilmiyorum... ama adam aşmış tekliyi, üçlüyü... (acaba neden sormamışım, bildiğim ben sorardı ama...)
Hiç bir erkek arkadaşım özel anlamlar ifade eden değerli taşcıklar hediye etmedi bana !
Hoş etselerdi de anlamazdım ki;
Adam mavi bi taş almış işte ! derdim.
Mavi bir taş dediğim şey safir olacaktı !
Şincik hangi taş hangi renk olur, anlamı varmıdır araştırmaktayım.
Olur olur bir gün adamın biri duygularını değerli renkli bir taşla ifade etmek ister, bende ayyy ne bu böyle mavi, yeşil, kırmızı (artık hangi renkse) ben siyah severim canım yaaaa şeklinde bir öküzlük yapmayayım diye...
Yok yapmazsın demeyin bende vardır patavatsızlık, en romantik anın içine 40 yıl düşünseniz aklınıza gelmezliklerle etme yetim vardır benim...
Safir burcumun taşıymış ama ben aşk taşı olan Yakutu tercih ettiğime karar verdim efem. Hem Elmastan sonra gelen 2. en değerli taş !
Hıh !
Yakut istiyorum...
Oldu canım... ortalıklarda Newyork Tiffany'den alınma tek taş istiyorum dolanmalarına birde yakutu ekle...
Ben internette bide bekar bi şeh varmıymış araştırayım bence...
Çok masraflı bi hatun olmaya başladım. Adamın petrol kuyuları yoksa zor iş walla memnuniyetimi sağlamak...
:p
Şiiişşşş, her kimsen yakut canım... eee bide Bulgariciğimin yanına yakışacak bi Tiffany tek taşı da... dicem ama ben henüz evlenmeye karar vermedim yuw !
Sen önce bi yakut al canım...
Her neyse ben taşlar alemine geri dönüp fiyatları gördükçe taş olmaya gidiyorum.
Şu yüzüğü bi alim sıra incide...
Tanrım, hormonlarıma naptııııııın yaaa?
Tanrım, hormonlarımdan oluşan istek katsayıma bişi edemiyosak bari adamı ince düşünceli, romantik, değerli taş sever ve alır yollarmısın hııım?
Pazarlık yok mu? Peki...
Peki, tanrım korsan olsam, kocamaaaan bi hazine sandığı bulsam?
:p
Dünden beri beni ve beni tanıyanları şaşırtacak bir konuda sörf yapmaktayım;
Değerli taşlar !
Maksat beğendiğim Bulgari ve Tiffani yüzükleri inceleyip kısa süreliğine güzellikler hayal alemine dalıp işime dönmekti.
Ama olmadı olamadı !
Kaç yaşımdayım leeen, adam gibi bir yüzüğü hak etmiyormu bence güzel olan parmaklarım ellerim, moduna girdim veeee almaya karar verdim.
Marka çekişmesinide Bulgari kazandı !
Dün öğleden sonram, Türkiye'deki temsilcisi, bu konuda güvenilecek eş-dost filan aranıp, kaç para, ay başına kadar rezerve edermisinizle geçti... !
Tek taşımı kendim alırım kıvamında bir yüzüğe gönlümü kaptırıp maddi ve manevi olanaklarımı ona doğru yönlendirmişken, sabah sabah google'da elmas, yakut, safir ve zümrüt sörfü yaparken buldum kendimi !!!
Burcumun hiiiç hissetmediğim özelliği olan, pisişiklik özelliği yakında bir piyango çıkacak sinyallerini aldı galiba.
Tayni tayni bir inci küpem bilem yokken, yakut, safir neyime !!!
Seneler evvel bir arkadaşım, kadınlığımı kullanmama nedenim olarak yaşımı sorumlu tutmuştu.
Hele bir 35 ol, o zaman dekolte giyinmeye başlarsın, kadınlığından zevk alırsın vs. demişti. Bende gülüp geçmiştim... Ben 50'de de tımbırlent botlu olucam !
Hödöööööö !!!
50'ne gelmeden mücevherlere yatırdığın parayla çulsuz kalıcan ve zaten bolluğu olmayan adam denizindeki adamlarda göç edecek masrafsız denizlere !
Kızım internette yakut araştırması yapıyosun !
Elinde paran olsa Mikimato'dan inci set alacaksın hatta adama tasarlatacaksın !!!
Adam 93 yaşındaymış o tasarlayamaz ama yanındakiler yapar, ederler diyorsun...
Hı-hı...
İçime ne kaçtı bilmiyorum.
Taktıkça takasım geliyor sendromundayım.
Hele önce parmağına seninle bağdaşacak bi normaleee günlük bir yüzük al, gerisi sonra...
Ama cık !
Araştırma yaparken, geçen sene bir erkek arkadaşımın sevgilisi için aldığını söylediği safir yüzük geldi aklıma.
Safir mi? olmuştum, sebep?
Safir sadakati simgeler demişti.
Ve kalbimden aşşağıya bi sıcaklık inmişti.
Waaay be olmuştum, benim ne ince düşünceli arkadaşlarım varmış !
Sadakatinin simgesi olarak hatuna safir takıyor ! Ebadı neydi bilmiyorum... ama adam aşmış tekliyi, üçlüyü... (acaba neden sormamışım, bildiğim ben sorardı ama...)
Hiç bir erkek arkadaşım özel anlamlar ifade eden değerli taşcıklar hediye etmedi bana !
Hoş etselerdi de anlamazdım ki;
Adam mavi bi taş almış işte ! derdim.
Mavi bir taş dediğim şey safir olacaktı !
Şincik hangi taş hangi renk olur, anlamı varmıdır araştırmaktayım.
Olur olur bir gün adamın biri duygularını değerli renkli bir taşla ifade etmek ister, bende ayyy ne bu böyle mavi, yeşil, kırmızı (artık hangi renkse) ben siyah severim canım yaaaa şeklinde bir öküzlük yapmayayım diye...
Yok yapmazsın demeyin bende vardır patavatsızlık, en romantik anın içine 40 yıl düşünseniz aklınıza gelmezliklerle etme yetim vardır benim...
Safir burcumun taşıymış ama ben aşk taşı olan Yakutu tercih ettiğime karar verdim efem. Hem Elmastan sonra gelen 2. en değerli taş !
Hıh !
Yakut istiyorum...
Oldu canım... ortalıklarda Newyork Tiffany'den alınma tek taş istiyorum dolanmalarına birde yakutu ekle...
Ben internette bide bekar bi şeh varmıymış araştırayım bence...
Çok masraflı bi hatun olmaya başladım. Adamın petrol kuyuları yoksa zor iş walla memnuniyetimi sağlamak...
:p
Şiiişşşş, her kimsen yakut canım... eee bide Bulgariciğimin yanına yakışacak bi Tiffany tek taşı da... dicem ama ben henüz evlenmeye karar vermedim yuw !
Sen önce bi yakut al canım...
Her neyse ben taşlar alemine geri dönüp fiyatları gördükçe taş olmaya gidiyorum.
Şu yüzüğü bi alim sıra incide...
Tanrım, hormonlarıma naptııııııın yaaa?
Tanrım, hormonlarımdan oluşan istek katsayıma bişi edemiyosak bari adamı ince düşünceli, romantik, değerli taş sever ve alır yollarmısın hııım?
Pazarlık yok mu? Peki...
Peki, tanrım korsan olsam, kocamaaaan bi hazine sandığı bulsam?
:p
Turgut Cansever'in dileği...
Yakınlarda Mimarlar Odasında seçim var.
Odayla hiç alakam yok.
Yurt dışında okuyan bizler, önce YÖK'e sonra Mimarlar odasına diplomamızı kanıtlamak zorundayız.
Önce diplomanın arkasına 'denkliği alınmıştır' damgası sonra mimarlar odasından 'evet bu mimardır' anlamına gelen mimarlar odası üyeliği...
Mimarlar odası bu güne kadar bana bişi yapmadı.
Hersene çatır çutur ödediğim aidatın karşılığı artık okumadığım mesleki yayınlar, tasarımını bozdukları ajanda...
Yılbaşından yılbaşına Yıldız Karakol binasında balık istifi gibi yığılınan, genellikle yaşıtım mimarların katılmadığı yeni yıl resepsiyonu...
Budur hayatımda ki yeri...
2000 depreminden sonra meslek içi eğitim seminerlerini şart koştular. İmza yetkisi olan bütün meslektaşlarım bilmem kaç krediyi doldurmak için eğitimlere koşmakta.
Bence memlekette mezara girene kadar her konuda eğitim şart.
Odanın seçimleri yakın diye durmadan mail yağmuruna tutuyorlar beni...
Bu sabah Turgut Cansever'in mektubunu yollamışlar:
'Uzun vadeli, tarihe ve doğaya saygıyla bakarak gelecek nesilleri kollayan; sürdürülebilir, katılımcı, tutarlı, bilimsel objektif verilere dayanan bütüncül ülke, bölge ve şehir ölçeğinde kademeli bir fiziki planlama yaklaşımına ihtiyaç bulunmaktadır.
Çağın vebası 'marka merakıyla' başvurulan Batılı tasarımcıların elinde oyuncak olmadan veya onların önerme ve ürünlerine gözü kapalı öykünme kolaycılığına kaçmadan, asli değerlerimizi yorumlayan şahsiyetli ve çağdaş yeni bir mimari dil oluşturmalıyız.
Spekülatif hırsların aleti durumuna düşürülmemesi, bir beceri sergileme platformuna indirgenmemesi gereken yüce mimarlık mesleği böylesi meşakkatli ve kapsayıcı bir çabayı fazlasıyla hak etmektedir.
Mimarlık camiasının hizipleşmeden, asgari doğrular etrafında birleşerek ülkemizin, afetlere dayanıklı 'yaşanılır' şehirlere, kamusal yapılara ve içlerinde ümit dolu yeni nesillerin yetiştiği güzel, ferah evlere duyduğu gereksinimi karşılayacak bilinci oluşturmak üzere gücünü fark ederek pekiştirmesini temenni ediyorum' demiş.
Ben memleketten pek bi umutsuzum. Millet para derdinde. Tarihmiş, doğaymış, mimari değerlermiş, şehircilikmiş... mişde miş...
Canım İstanbul'un içine ettik ve hala etmekteyiz. Modern şehircilik anlayışı adı altında. Memleketteki bir sürü şehirde yavaş yavaş aynı kaderi paylaşmakta...
Geçmişteki yöneticilerimizin geleceği görememe, paralarına para katma, eş-dost hatırı kıramama vs. durumları yüzünden memleketin mimarlığı, şehirciliği gitmiş durumda.
Sadece baştaki yöneticilerin tutum ve davranışları olsa iyi, kamu dairesinde çalışan adları mimar olan mimarlığı unutmuş bir sürü çalışanında payı var.
İşimi yaparım maaşımı alırım zihniyetiyle Turgut beyin dikleri zor gerçek olacak.
İstanbul'un en önemli ana arterleri olan caddeleri üzerinde 5 senedir kentsel tasarım çalışması yapmaktayım. Her binada emeğim var.
Sıcakta, soğukta yürüdüm, çizdim, yöneticilere dert anlattım... Hep olmasını istediğim ve olması gereken gibi yaptım.
Başımı kaldırıp baktığımda gurur duyardım...
Şimdi mi...
Gençlik varmış, yorulmadan safça inanarak emek sarf edilmiş...
Bir iki kişinin etik anlayışıyla, inancıyla, emeğiyle olmuyor olamıyor...
Dileğim bir sihirli değneyin en üst kademeden en alt kademeye kadar herkese değmesi ve dileklerin gerçek olması...
Oy vermeye gidip gitmemeye henüz karar vermedim.
Mimarlar odası daha aktif, daha anarşist ruhlu olmalı bence.
Heeeyt oraya öyle bina yapılmaz, o nasıl cephe öyle sana verdim iki sene mimarlıktan men cezası filan gibi tepkiler, tutumlar bekliyorum ben...
Şu an için geç ama bir dahaki sefere bende mi yönetim kadamelerine aday olsam? :p
Odayla hiç alakam yok.
Yurt dışında okuyan bizler, önce YÖK'e sonra Mimarlar odasına diplomamızı kanıtlamak zorundayız.
Önce diplomanın arkasına 'denkliği alınmıştır' damgası sonra mimarlar odasından 'evet bu mimardır' anlamına gelen mimarlar odası üyeliği...
Mimarlar odası bu güne kadar bana bişi yapmadı.
Hersene çatır çutur ödediğim aidatın karşılığı artık okumadığım mesleki yayınlar, tasarımını bozdukları ajanda...
Yılbaşından yılbaşına Yıldız Karakol binasında balık istifi gibi yığılınan, genellikle yaşıtım mimarların katılmadığı yeni yıl resepsiyonu...
Budur hayatımda ki yeri...
2000 depreminden sonra meslek içi eğitim seminerlerini şart koştular. İmza yetkisi olan bütün meslektaşlarım bilmem kaç krediyi doldurmak için eğitimlere koşmakta.
Bence memlekette mezara girene kadar her konuda eğitim şart.
Odanın seçimleri yakın diye durmadan mail yağmuruna tutuyorlar beni...
Bu sabah Turgut Cansever'in mektubunu yollamışlar:
'Uzun vadeli, tarihe ve doğaya saygıyla bakarak gelecek nesilleri kollayan; sürdürülebilir, katılımcı, tutarlı, bilimsel objektif verilere dayanan bütüncül ülke, bölge ve şehir ölçeğinde kademeli bir fiziki planlama yaklaşımına ihtiyaç bulunmaktadır.
Çağın vebası 'marka merakıyla' başvurulan Batılı tasarımcıların elinde oyuncak olmadan veya onların önerme ve ürünlerine gözü kapalı öykünme kolaycılığına kaçmadan, asli değerlerimizi yorumlayan şahsiyetli ve çağdaş yeni bir mimari dil oluşturmalıyız.
Spekülatif hırsların aleti durumuna düşürülmemesi, bir beceri sergileme platformuna indirgenmemesi gereken yüce mimarlık mesleği böylesi meşakkatli ve kapsayıcı bir çabayı fazlasıyla hak etmektedir.
Mimarlık camiasının hizipleşmeden, asgari doğrular etrafında birleşerek ülkemizin, afetlere dayanıklı 'yaşanılır' şehirlere, kamusal yapılara ve içlerinde ümit dolu yeni nesillerin yetiştiği güzel, ferah evlere duyduğu gereksinimi karşılayacak bilinci oluşturmak üzere gücünü fark ederek pekiştirmesini temenni ediyorum' demiş.
Ben memleketten pek bi umutsuzum. Millet para derdinde. Tarihmiş, doğaymış, mimari değerlermiş, şehircilikmiş... mişde miş...
Canım İstanbul'un içine ettik ve hala etmekteyiz. Modern şehircilik anlayışı adı altında. Memleketteki bir sürü şehirde yavaş yavaş aynı kaderi paylaşmakta...
Geçmişteki yöneticilerimizin geleceği görememe, paralarına para katma, eş-dost hatırı kıramama vs. durumları yüzünden memleketin mimarlığı, şehirciliği gitmiş durumda.
Sadece baştaki yöneticilerin tutum ve davranışları olsa iyi, kamu dairesinde çalışan adları mimar olan mimarlığı unutmuş bir sürü çalışanında payı var.
İşimi yaparım maaşımı alırım zihniyetiyle Turgut beyin dikleri zor gerçek olacak.
İstanbul'un en önemli ana arterleri olan caddeleri üzerinde 5 senedir kentsel tasarım çalışması yapmaktayım. Her binada emeğim var.
Sıcakta, soğukta yürüdüm, çizdim, yöneticilere dert anlattım... Hep olmasını istediğim ve olması gereken gibi yaptım.
Başımı kaldırıp baktığımda gurur duyardım...
Şimdi mi...
Gençlik varmış, yorulmadan safça inanarak emek sarf edilmiş...
Bir iki kişinin etik anlayışıyla, inancıyla, emeğiyle olmuyor olamıyor...
Dileğim bir sihirli değneyin en üst kademeden en alt kademeye kadar herkese değmesi ve dileklerin gerçek olması...
Oy vermeye gidip gitmemeye henüz karar vermedim.
Mimarlar odası daha aktif, daha anarşist ruhlu olmalı bence.
Heeeyt oraya öyle bina yapılmaz, o nasıl cephe öyle sana verdim iki sene mimarlıktan men cezası filan gibi tepkiler, tutumlar bekliyorum ben...
Şu an için geç ama bir dahaki sefere bende mi yönetim kadamelerine aday olsam? :p
22 Ocak 2008 Salı
Kelin merhemi yorumuna cevap :))
Kelin başına sürecek merhemi var, var...
Kel saçlarını kırptırdı, rahatladı, ynilendi... Yine uzun ama kırpık kırpık !
Kel tecrübelerine dayanarak konuşmakta...
Amerika'yı yeniden keşfetmenin alemi yok. Ama illaki keşfedicem diyorsan...
Öğrendim ki, beklemek iyi değil...
Karşı taraf %100 desede, bir şüphe olmalı içte...
Büyük laf etmemekte fayda var ama, beklemek artık yaptığım birşey değil. Beklemeden, olduğum gibi kabulleniliyorsam, iteklerim gerçek kılınıyorsa amenna yoksa, bekarlık güzel beeeee ! :)))
Gerçekten,.
Köşeyi yanlız dönmeyen ama ne mutsuzluklar yaşayanlar var.
En azından kendi mutluluk ve mutsuzluklarımla köşeyi dönüyorum, başkasınan dolayı yaşadıklarmla değil.
Bu kel aştı artık, erdi erdi...
Yakında Budist babanın turuncu eteğini öpüp, ondan elde alacak ! :)
Duygularımıza kaşılık vermeselerde, aynı değerde sevilmesekte hissettiğimiz güzellikler bize artı katıyor.
Koca bir yüreğim var, sevebilen... Bu büyük bir artı, beni ben yapanlardan diyip, aynı kocamanlıkta, değerde sevilebileceğim insanları bulma dileğimle NEEEEEEEEEEXXXXT !
Aaa illa keşifse arzu, Amerika orada.
İnsanlar deneyerek öğrenmeyi seviyor...
Başkalrının tecrübesiyle değil.
Ardaşım oğluna ateşle oynamamayı, çakmakla elini yakmasına izin vererek öğretti. Oğlan cııssdan, yasaktan anlamıyordu. Artık anlıyor...
:)))
Hayat herkezin kendi hayatı...
Dostlar, sadece söylemekle yükümlü...
Kelin saçları güzel oldu ama eve gidip yıkanmak istiyor. Gitti fön parası ! :p
Yaşadığınıziyi-güzel-kötü-çirkin-acı-tatlı tecrübeler güldürsün sizi, başınıza kötü anılar bir daha gelmesin ve daha önce sevdiğiniz kadar sevin ve sevilin.
Nokta abi...
Kel artık aşk acısı duymak istememekte !
Neeeeeeeeeeeeeeeeeext !
Mutluluklar sarsın efem çevremizi, inşallah ve maşallah !
(Gönül acır çok acır bilirim. Ama bir sabah uyandığında aaa geçmiş diyeceğinde... Zaman, herşeyin ilacı zaman... sevmem bu lafı ama gerçektir beyaw ! ) :(
Kel saçlarını kırptırdı, rahatladı, ynilendi... Yine uzun ama kırpık kırpık !
Kel tecrübelerine dayanarak konuşmakta...
Amerika'yı yeniden keşfetmenin alemi yok. Ama illaki keşfedicem diyorsan...
Öğrendim ki, beklemek iyi değil...
Karşı taraf %100 desede, bir şüphe olmalı içte...
Büyük laf etmemekte fayda var ama, beklemek artık yaptığım birşey değil. Beklemeden, olduğum gibi kabulleniliyorsam, iteklerim gerçek kılınıyorsa amenna yoksa, bekarlık güzel beeeee ! :)))
Gerçekten,.
Köşeyi yanlız dönmeyen ama ne mutsuzluklar yaşayanlar var.
En azından kendi mutluluk ve mutsuzluklarımla köşeyi dönüyorum, başkasınan dolayı yaşadıklarmla değil.
Bu kel aştı artık, erdi erdi...
Yakında Budist babanın turuncu eteğini öpüp, ondan elde alacak ! :)
Duygularımıza kaşılık vermeselerde, aynı değerde sevilmesekte hissettiğimiz güzellikler bize artı katıyor.
Koca bir yüreğim var, sevebilen... Bu büyük bir artı, beni ben yapanlardan diyip, aynı kocamanlıkta, değerde sevilebileceğim insanları bulma dileğimle NEEEEEEEEEEXXXXT !
Aaa illa keşifse arzu, Amerika orada.
İnsanlar deneyerek öğrenmeyi seviyor...
Başkalrının tecrübesiyle değil.
Ardaşım oğluna ateşle oynamamayı, çakmakla elini yakmasına izin vererek öğretti. Oğlan cııssdan, yasaktan anlamıyordu. Artık anlıyor...
:)))
Hayat herkezin kendi hayatı...
Dostlar, sadece söylemekle yükümlü...
Kelin saçları güzel oldu ama eve gidip yıkanmak istiyor. Gitti fön parası ! :p
Yaşadığınıziyi-güzel-kötü-çirkin-acı-tatlı tecrübeler güldürsün sizi, başınıza kötü anılar bir daha gelmesin ve daha önce sevdiğiniz kadar sevin ve sevilin.
Nokta abi...
Kel artık aşk acısı duymak istememekte !
Neeeeeeeeeeeeeeeeeext !
Mutluluklar sarsın efem çevremizi, inşallah ve maşallah !
(Gönül acır çok acır bilirim. Ama bir sabah uyandığında aaa geçmiş diyeceğinde... Zaman, herşeyin ilacı zaman... sevmem bu lafı ama gerçektir beyaw ! ) :(
Takıntılı ve birdaha aynı şekilde sevemeyecek aşıklara
Kadınlar aşık olmaya aşıktır!
İş dile döküldü mü büyü müyü kalmaaaaaz !
Uzaktan bakışmalar, ufak dokunuşmalar, gülüşmeler, bilir bilmez ilgi alakalar...
Ne zaman beden dilinin yerini sözler alır, aradaki görünmez çekim ilişki adı altında resmileştirilir işte o zaman biter abi herşey !
Sevmek, ilgi duymak, hoşlanmak elbet güzeldir... Amma velakin bunu uzuuuun ince bir yol sürecine getirmek, bünyeyi yorar.
Akıl sağlığını daha beter eder.
Geeeenç barmenim diyor ki; Bir daha onun gibi kimseyi sevemedim.
Hatunun yaşına bakıyorum, çıtırın allahı !
Senelerdir platonik aşk yaşayan hatuna bakıyorum; Sevgililerim oldu ama onu unutamadım.
Allahım yarabbim, hepimize akıl fikir ihsan eyleeee...
Amin !
Hatta Teşvikiye Camisinin hocasına gidip bizi oku üfle hocam, mahallede aşk yüzünden tatlı kaçık kıvamında geeeenç insanlar var demek lazım. :))
Hayat hepimize süprizler yapıyor.
Aslında o süprizleri seçimlerimizle, istek ve beklentilerimizle, bağımlılık ve takıntılarımızla bizler yapıyoruz.
Gözünde büyüttüğün adam veya kadınla öpüşmek hayallerindeki gibi olmuyor; ııyk oluyorsun bumuymuş abi !
Evet buymuş !
Oda burnunu siliyor, sabah uyanınca gözünde çapak oluyor ve terlediğinde kokuyor !
Duymayı planladığın sözleri duyamıyorsun !
Duyup birşeye başladığında da aslında kurduğun kadar zevk vermiyor yaşanılan...
Hele bitmiş birşey aylar veya yıllar sonra yeniden başlatıldığında ise ilk seferi gibi tat vermiyor...
Öyle olsaydı böyle olurdu, böyle olsaydı öyle olurlarla hayatlarımızı dondurmak çok yanlış.
Demesi kolay ama uygulaması zor olsada NEEEEEEEEEEXT demek lazım.
Her ilişkide, her adam veya kadında sevgi- aşk katsayısı farklı oluyor.
Bir düşünün bunca zamandır hayatınıza giren şahıslar hep aynı yönlerinize mi aşık oldu, sevdi?
Hepsinin az çok benzer bir noktası olsada hepsi farklı yönlerinize aşık olmadı mı?
Hepsinin sevgi kaysayısı farklı değilmiydi?
Hiç bir zaman onu sevdiğim kadar başkasını sevemeyeceğim diyenler (buna bende dahilim), giden geri geldiğinde aynı şekilde sevemiyorsunuz...
Diceğim odur ki; hadi bi cesaret, yüzmek gibi bisiklete binmek gibi cesaretle, düşe kalka yeni yepiz yeni, sıfır km yeni aşklara, sevgilere, yeni takıntılara...
Hey herkes senin gibi, benim gibi...
Kormadan; NEEEEEEEEEEEEXXXXTTT !
Hayat ertelenemeyecek, korkuların arkasına saklanılamayacak kadar kısa.
Cesur olduk söyledik, olmadı yolumuza devam... ;)
Denizde balik çooook !
*Ay bu arada ben ilişki uzmanı filan mı olsam. Kendimi pek bi felsefik, filozof, bilgili, ahkam keser gördüm deeee... :))) :p
İş dile döküldü mü büyü müyü kalmaaaaaz !
Uzaktan bakışmalar, ufak dokunuşmalar, gülüşmeler, bilir bilmez ilgi alakalar...
Ne zaman beden dilinin yerini sözler alır, aradaki görünmez çekim ilişki adı altında resmileştirilir işte o zaman biter abi herşey !
Sevmek, ilgi duymak, hoşlanmak elbet güzeldir... Amma velakin bunu uzuuuun ince bir yol sürecine getirmek, bünyeyi yorar.
Akıl sağlığını daha beter eder.
Geeeenç barmenim diyor ki; Bir daha onun gibi kimseyi sevemedim.
Hatunun yaşına bakıyorum, çıtırın allahı !
Senelerdir platonik aşk yaşayan hatuna bakıyorum; Sevgililerim oldu ama onu unutamadım.
Allahım yarabbim, hepimize akıl fikir ihsan eyleeee...
Amin !
Hatta Teşvikiye Camisinin hocasına gidip bizi oku üfle hocam, mahallede aşk yüzünden tatlı kaçık kıvamında geeeenç insanlar var demek lazım. :))
Hayat hepimize süprizler yapıyor.
Aslında o süprizleri seçimlerimizle, istek ve beklentilerimizle, bağımlılık ve takıntılarımızla bizler yapıyoruz.
Gözünde büyüttüğün adam veya kadınla öpüşmek hayallerindeki gibi olmuyor; ııyk oluyorsun bumuymuş abi !
Evet buymuş !
Oda burnunu siliyor, sabah uyanınca gözünde çapak oluyor ve terlediğinde kokuyor !
Duymayı planladığın sözleri duyamıyorsun !
Duyup birşeye başladığında da aslında kurduğun kadar zevk vermiyor yaşanılan...
Hele bitmiş birşey aylar veya yıllar sonra yeniden başlatıldığında ise ilk seferi gibi tat vermiyor...
Öyle olsaydı böyle olurdu, böyle olsaydı öyle olurlarla hayatlarımızı dondurmak çok yanlış.
Demesi kolay ama uygulaması zor olsada NEEEEEEEEEEXT demek lazım.
Her ilişkide, her adam veya kadında sevgi- aşk katsayısı farklı oluyor.
Bir düşünün bunca zamandır hayatınıza giren şahıslar hep aynı yönlerinize mi aşık oldu, sevdi?
Hepsinin az çok benzer bir noktası olsada hepsi farklı yönlerinize aşık olmadı mı?
Hepsinin sevgi kaysayısı farklı değilmiydi?
Hiç bir zaman onu sevdiğim kadar başkasını sevemeyeceğim diyenler (buna bende dahilim), giden geri geldiğinde aynı şekilde sevemiyorsunuz...
Diceğim odur ki; hadi bi cesaret, yüzmek gibi bisiklete binmek gibi cesaretle, düşe kalka yeni yepiz yeni, sıfır km yeni aşklara, sevgilere, yeni takıntılara...
Hey herkes senin gibi, benim gibi...
Kormadan; NEEEEEEEEEEEEXXXXTTT !
Hayat ertelenemeyecek, korkuların arkasına saklanılamayacak kadar kısa.
Cesur olduk söyledik, olmadı yolumuza devam... ;)
Denizde balik çooook !
*Ay bu arada ben ilişki uzmanı filan mı olsam. Kendimi pek bi felsefik, filozof, bilgili, ahkam keser gördüm deeee... :))) :p
18 Ocak 2008 Cuma
Kuzenler inşaat ve düşündürdükeri...
Sabah işe giderken taksimin yanına bir araba yanaşıyor, kapısında 'Kuzenler inşaat' yazıyor.
Kuzenler diyorum... birlikte çalışıyorlar ne güzel...
Ne aileler var kardeş çocukları aynı canlığı devam ettiremeyen...
İki kardeş iş kurmuş, ama çocukları anlaşamayan...
Ne amcalar var yiğenlerine samimi olayan...
Ne teyzeler var anne yarısı olmayan...
Sonra benim amcam ve teyzem geliyor aklıma...
Ben 6 aylıkken geçirdiği hastalık nedeniyle ölüm döşeğine gelen annem yüzünden bana annelik yapan 18'lik tizem.
Hala kendi çocuğundan özelim...
Hiç evlenmediği halde bana babalık yapan, çocukluğumdan beri taptığım ve bana tapan amcam...
Benim ailemde farklı bir şeyler...
Evet kuzenerim yok, kuzen ilişkilerim nasıl olurdu bilmiyorum ama yiğenlerini çok seven bir ailem var...
Köprü altında ışıklar yanıyor ve 35 yaşmda Mecidiyeköy'de ben 'seviliyorum' diyorum.
Amcam beni çok seviyor !
Salakmıyım bunu bunca sene sonra ışıklarda, bilmem ne inşaatın arabasına bakarak düşündklerimden sonra %100 inanarak hissettiğim için !!!
Akşam AKM'deyim, pan fülüt konserinde...
Babamın plakları sahnede canlı performans sergiliyor...
Bozuk pikabımız geliyor aklıma... Nasıl tamir ettirilir veya yeni bir tane artık alınırmı?
Babam...
Plaklarla eve gelişi, müzük ziyafeti yapışımız, dans etmemiz...
Gözlerim doluyor...
Annemle el tutuşuyoruz...
Onunda kedi yeşili gözleri yaşlı...
İkimizde geçmişi, o güzel günleri, aile oduğumuz günleri anıyor ve özlüyoruz...
Ağlamamak için zor tutuyorum kendimi...
Babamı özlemişim...
Çok...
Yeri dolmaz...
Derman olunamaz...
Güzelim melodiler kulağıma yürüyorum...
Amcamıda özledim diyorum. Yarın gip kocaman sıkıca sarılıp öpeyim onu...
Ben seviliyorum ;)
Dady'm amcamı ise çoook seviyorum.
(Hey kuzenler inşaat bu kadar reklama mimar olarak iyi ve ötesi maaşa alırsınız beni herhal)
:))
Kuzenler diyorum... birlikte çalışıyorlar ne güzel...
Ne aileler var kardeş çocukları aynı canlığı devam ettiremeyen...
İki kardeş iş kurmuş, ama çocukları anlaşamayan...
Ne amcalar var yiğenlerine samimi olayan...
Ne teyzeler var anne yarısı olmayan...
Sonra benim amcam ve teyzem geliyor aklıma...
Ben 6 aylıkken geçirdiği hastalık nedeniyle ölüm döşeğine gelen annem yüzünden bana annelik yapan 18'lik tizem.
Hala kendi çocuğundan özelim...
Hiç evlenmediği halde bana babalık yapan, çocukluğumdan beri taptığım ve bana tapan amcam...
Benim ailemde farklı bir şeyler...
Evet kuzenerim yok, kuzen ilişkilerim nasıl olurdu bilmiyorum ama yiğenlerini çok seven bir ailem var...
Köprü altında ışıklar yanıyor ve 35 yaşmda Mecidiyeköy'de ben 'seviliyorum' diyorum.
Amcam beni çok seviyor !
Salakmıyım bunu bunca sene sonra ışıklarda, bilmem ne inşaatın arabasına bakarak düşündklerimden sonra %100 inanarak hissettiğim için !!!
Akşam AKM'deyim, pan fülüt konserinde...
Babamın plakları sahnede canlı performans sergiliyor...
Bozuk pikabımız geliyor aklıma... Nasıl tamir ettirilir veya yeni bir tane artık alınırmı?
Babam...
Plaklarla eve gelişi, müzük ziyafeti yapışımız, dans etmemiz...
Gözlerim doluyor...
Annemle el tutuşuyoruz...
Onunda kedi yeşili gözleri yaşlı...
İkimizde geçmişi, o güzel günleri, aile oduğumuz günleri anıyor ve özlüyoruz...
Ağlamamak için zor tutuyorum kendimi...
Babamı özlemişim...
Çok...
Yeri dolmaz...
Derman olunamaz...
Güzelim melodiler kulağıma yürüyorum...
Amcamıda özledim diyorum. Yarın gip kocaman sıkıca sarılıp öpeyim onu...
Ben seviliyorum ;)
Dady'm amcamı ise çoook seviyorum.
(Hey kuzenler inşaat bu kadar reklama mimar olarak iyi ve ötesi maaşa alırsınız beni herhal)
:))
Citys yorumuna cevap
Memlekette ithal ürünlerin olmasına karşı değilim elbet... Diğer memleketlerin sahip olduklarına erişmek dileğim ama, bugünkü trafiği görmediyseniz gösterdiğim tepkiyi anlamanızda zor.
Akşam üstü iş çıkışı uğradım süper lüks AVM'ye. İçi güzel, şık, Niantaşına yakışn bir şekilde amma velakin nasıl boğucu. Hayatta gidelim gezelim, gönlümüzü eğleyelim erkezi olamaz.
Alacağın eyse dükkana girip çıkmalık kadar dayanabilinecek bir boğuklukta.
Mahallede şık bir yemek yiyelim, tuzlu hesabıyla kızı veya eşi dostu tav edelim diyebieceğiniz restaranlar için şahsım senede iki defa giderim. Ha bide mahalleden giden dondurmacı açığını orada gidermek için...
Herşey güzel şık. Temizlik elemanları şık üniformalala... Alıştığımız önlülü başı şapkalı veya örtülü tüpler değiller. Tuvaletlede kullanılan el havluları tam çalmalık. Süper kalite. Amerikada bile rastlamadım hatta Londra Ritz'in bile tuvaletleri bu kadar şık değil... Ola laaa süper ancak, lüks sunan mekanda çalşan elemanlar büyük ihimalle asgari ücretle çalışan, bir çok şeyi ilk defa gören gençler. Bunca iddia ile lüksü sunarken koridorlarda esneyerk, dilini ağzı içinde gezdirerek yürüyen servis elemanlarıyla lüks arzuedildiği derecede sunulamaz...
Hani İngiliz uşaklarının- hizmetçilerinin hayatlarından kesitler sunan filmler vardır, onlar ev sahibinden bile görgülüdür, bilgilidir hani... işte kullanıcılardan önce satıcılar sahip olmalı ki azu edilen verilebilsin...
Evet içinde market ve bureri olmayan semtimizin coolluğuna yakışır bir merkez olmuş. Ama senede 3 zor adım atarım.
Bence bu bölgedeki eski pasaj kültürünün modernize edilmiş hali olmuş.
Acı bir yorum oldu ama pasajın milenyuma uyarlanması bence...
Heeeeeeeeyt, semtimize gelir getiren merkez olmuş kim kültür merkezi istiyo oyarım leeeen !
:ppp
Akşam üstü iş çıkışı uğradım süper lüks AVM'ye. İçi güzel, şık, Niantaşına yakışn bir şekilde amma velakin nasıl boğucu. Hayatta gidelim gezelim, gönlümüzü eğleyelim erkezi olamaz.
Alacağın eyse dükkana girip çıkmalık kadar dayanabilinecek bir boğuklukta.
Mahallede şık bir yemek yiyelim, tuzlu hesabıyla kızı veya eşi dostu tav edelim diyebieceğiniz restaranlar için şahsım senede iki defa giderim. Ha bide mahalleden giden dondurmacı açığını orada gidermek için...
Herşey güzel şık. Temizlik elemanları şık üniformalala... Alıştığımız önlülü başı şapkalı veya örtülü tüpler değiller. Tuvaletlede kullanılan el havluları tam çalmalık. Süper kalite. Amerikada bile rastlamadım hatta Londra Ritz'in bile tuvaletleri bu kadar şık değil... Ola laaa süper ancak, lüks sunan mekanda çalşan elemanlar büyük ihimalle asgari ücretle çalışan, bir çok şeyi ilk defa gören gençler. Bunca iddia ile lüksü sunarken koridorlarda esneyerk, dilini ağzı içinde gezdirerek yürüyen servis elemanlarıyla lüks arzuedildiği derecede sunulamaz...
Hani İngiliz uşaklarının- hizmetçilerinin hayatlarından kesitler sunan filmler vardır, onlar ev sahibinden bile görgülüdür, bilgilidir hani... işte kullanıcılardan önce satıcılar sahip olmalı ki azu edilen verilebilsin...
Evet içinde market ve bureri olmayan semtimizin coolluğuna yakışır bir merkez olmuş. Ama senede 3 zor adım atarım.
Bence bu bölgedeki eski pasaj kültürünün modernize edilmiş hali olmuş.
Acı bir yorum oldu ama pasajın milenyuma uyarlanması bence...
Heeeeeeeeyt, semtimize gelir getiren merkez olmuş kim kültür merkezi istiyo oyarım leeeen !
:ppp
City's Nişantaşı
Tüm mahalleli, hatta İstanbul'lu ne İstanbulu tüm Türkiye çok mesut ve bahtiyarız !
Bu gün şehrimizin bilmem kaçıncı mahallemizinse ilk alışveriş merkezi açılıyor !!!
Tabir tam yerinde alış ve veriş !
Bu kadar sık alışveriş merkezi olayını anlamıyorum. Metro hattında birer durak arayla 4 alışveriş merkezi var...
Milletimiz alışveriş yapma zorluğu çektiğinden her adım başına bir tane dikilmekte...
Kendimi bildim bileli İstanbulun alışveriş mahallesi olan bir semtte yaşıyorum.
Rumeli, Valikonağı ve Abdi İpekçi Caddeleri birer açık hava alışveriş merkeziyken, zaman içerisindeki gelişmelerle Rumeli Caddesi azalan alt kullanımlarla, Valilonağı ve Abdi İpekçi ise artan alt kullanımlar yüzünden ruhlarını teslim etme aşamasına geldiler.
Toplum olarak atalarımızın geçer-göçerliğini yerleşik düzende olsakta yaşatmaktayız. Yurtdışında 20 sene önce gittiğiniz mağaza veya cafe hala aynı yerinde durur. Ama bizde durmadan bir devingenlik söz konusudur.
Canım Rumeli caddesi saat 20'den sonra inler ve cinlerin caddesi oluyor. Tüm önemli markalar diğer iki caddeye taşındığından cadde değer kaybetti.
Belediyeye bu konuda ciddi görev düşmekte. İlçedeki değer kaybını önlemek, var olan değerleri korumak ve artırmak amacıyla ruhsat izinlerine bir sınırlama getirmek zorunda. Hem ilçe hem büyükşehir belediyesi ortak bir çalışma yürütmeli ancak... ancak...
Biz devingen bir toplumuz. Bizde değer çok, biri gelir biri gider diyerek mahallemdeki alışveriş merkezi için eleştirilerime geçiyorum.
Sayesinde kaldırımlarımızın yenilendiği ; artık sokak sokak dolaşmadan alışveriş imkanı sunan ve dünyanın seçkin mağazalarının bulunduğu mahallemizin biricik alışveriş merkezi herşeyiyle çok ama çok iddalı.
Artık uçağa binmeden, kilometrelerce yol yapmadan uzakta değil yakında alışveriş yapma keyfini tadacaksınız diyorlar...
Ünlü şeflerin yarattığı lezzetleri yiceksiniz...
Huzur içinde, grültü kirliliği olmaksızın ünlü müzisyenlerin yaptığı müzik eşliğinde gezineceksiniz...
Otopark sorunu yaşamayacaksınız... Bunda şüpheliyim. Akşam üstleri dört yol ağızı öyle bir tıkanır ki... Normal tıkanıklığa birde otoparktan çıkanlar eklenince... Oooo Teşvikiye Ihlamur mahvolmuş durumda...
“Yabancı turist için de İstanbul’u bir çekim merkezi haline getireceğiz, İstanbul’un tanıtımında etkili olcağız. Paris’e yılda 45 milyon turist geliyor. İstanbul’da bir Paris, Roma olabilir. Alışveriş merkezleri, otelleri, eğlence yaşamı ile birlikte İstanbul, dünyanın geç farkına vardığı nadide bir elmas, Nişantaşı da modanın merkezi olacak” şeklinde konuşmuş sahipleri.
Bence İstanbul'un moda merkezi olması ünlü moda markalarının şubelerinin açılmasıyla değil, kendi modacılarımızın başarılarıyla olabilir. Yakın komşularımız Avrupa'ya gitmek yerine alışveriş için İstanbul'u tercih edebilirler ama hangi avrupalı veya amerikalı du bi İstanbul'a gidimde Dior'dan alış veriş yapayım der?
Arap gelir, Bulgar gelir, Yunanlı gelir, İranlı gelir ama Paris'in göbeğindeki alışveriş yapmak için gelmeeeeez ! Gelirken yanına almayı unuttuğu birşey varsa yapar.
Metrekaresi 200 euroya ulaşan fiyatlarıyla Türkiye’nin en pahalı alışveriş merkezi unvanını kazanan City’s Nişantaşı için sadece dünyanın seçkin markaları yarışmıyor, semtteki mal sahipleride kiralarını arttırmak için yarışıyor.
Kiralar dehşet arttı. Yakın zamanda ev almış bir şahsiyet olarak şunu söyleyebilirim, merkezde oturma arzusu nedeniyle kazığın allahını yemiş durumdayız !
City’s 400 bin elit insanın yürüme mesafesinde. İstanbul’da bu lokasyonun bir benzeri daha yok deniliyor... Bu durumda bende bir elit oluyorum. Ve elit bir insan olarak Ferrari'nin dericisi tarafından kaplanmış koltukları ve boğaz manzarasıyla semtin hatta İstanbul'un en lüks sinemasında film izliciiiim !
Tanrım, burnumun dibine böyle bir imkan getiren şahısları koru, şükürlerimi kabul et !
Kanyon'un açılmasıyla %20-30 arası kan kaybettiği söylenen Nişantaşı, City'sle yeniden eski haline dönecek deniliyor.
Hayır dönmicek. Nasıl Rumeli Caddesi karanlığa gömüldüyse, yakında Abdi İpekçi ve Valikonağı Caddesi üzerindekilerde pes etmeye başlayacak. Kazancımız olmasada bu caddeler üzerinde yer almamız reklamdır denilsede, taşıma suyla değirmen dönmeyeceğinden...
Semt sakini, mimar ve kentsel tasarımcı olarak derim ki; alışveriş merkezi yapılacağına kültür ve sanat merkezi yapılsaydı.
Semtin gündüz ortopark ihtiyacını karşılayan, İstanbul'a ve çevreye sanat ve kültür sunan, özel bir tasarımcının elinden çıkma, yapı olarak da başlı başına sanat olarak kabul edilebilecek bir bina...
İstanbul'un merkezinde, Taksime, Levent'e her yere yakın bir mesafede, sanat ve kültür üreten bir mekan... Kapıcısından, elitine sanatla buluştuğu, eğitimler aldığı...
Dünyaca ünlü modacılardan giyinmek isteyenler azcık daha ödeyerek İstinye'ye yada başka bir yerde yapılacak alışveriş merkezine gidebilirler değil mi?
Bizler, zengin olmasakta zengin sıfatına sokuluyoruz...
Bizler artan gündüz talebi yüzünden 2 liraya alacağımız şeyi 4 liraya alıyoruz...
Patronumun dediği şey gerçek olacak galiba; Kaç nesildir bu semtte yaşadığının önemi yok, paran yoksa terk edeceksin bu semti !
Üzülüyorum, semtimin caddeleri birar birer ölüyor...
Son derece rahat yürünen, dolaşılan, doğal bir açık alışveriş merkezi iken semtimiz lüks adı altında kapalı alanlar üretilerek yok ediliyor...
Zamanında ev aldık mutluyum.
Lüks mağazalar burnumun dibinde... evde çıkıcam köşeyi dönücem, düz gidicem ve City's !
Tanrım semtimdeki alışveriş merkezinin en pahallı kıyafetlerini alabilecek para ihsan eyleeeee...
Bu gün şehrimizin bilmem kaçıncı mahallemizinse ilk alışveriş merkezi açılıyor !!!
Tabir tam yerinde alış ve veriş !
Bu kadar sık alışveriş merkezi olayını anlamıyorum. Metro hattında birer durak arayla 4 alışveriş merkezi var...
Milletimiz alışveriş yapma zorluğu çektiğinden her adım başına bir tane dikilmekte...
Kendimi bildim bileli İstanbulun alışveriş mahallesi olan bir semtte yaşıyorum.
Rumeli, Valikonağı ve Abdi İpekçi Caddeleri birer açık hava alışveriş merkeziyken, zaman içerisindeki gelişmelerle Rumeli Caddesi azalan alt kullanımlarla, Valilonağı ve Abdi İpekçi ise artan alt kullanımlar yüzünden ruhlarını teslim etme aşamasına geldiler.
Toplum olarak atalarımızın geçer-göçerliğini yerleşik düzende olsakta yaşatmaktayız. Yurtdışında 20 sene önce gittiğiniz mağaza veya cafe hala aynı yerinde durur. Ama bizde durmadan bir devingenlik söz konusudur.
Canım Rumeli caddesi saat 20'den sonra inler ve cinlerin caddesi oluyor. Tüm önemli markalar diğer iki caddeye taşındığından cadde değer kaybetti.
Belediyeye bu konuda ciddi görev düşmekte. İlçedeki değer kaybını önlemek, var olan değerleri korumak ve artırmak amacıyla ruhsat izinlerine bir sınırlama getirmek zorunda. Hem ilçe hem büyükşehir belediyesi ortak bir çalışma yürütmeli ancak... ancak...
Biz devingen bir toplumuz. Bizde değer çok, biri gelir biri gider diyerek mahallemdeki alışveriş merkezi için eleştirilerime geçiyorum.
Sayesinde kaldırımlarımızın yenilendiği ; artık sokak sokak dolaşmadan alışveriş imkanı sunan ve dünyanın seçkin mağazalarının bulunduğu mahallemizin biricik alışveriş merkezi herşeyiyle çok ama çok iddalı.
Artık uçağa binmeden, kilometrelerce yol yapmadan uzakta değil yakında alışveriş yapma keyfini tadacaksınız diyorlar...
Ünlü şeflerin yarattığı lezzetleri yiceksiniz...
Huzur içinde, grültü kirliliği olmaksızın ünlü müzisyenlerin yaptığı müzik eşliğinde gezineceksiniz...
Otopark sorunu yaşamayacaksınız... Bunda şüpheliyim. Akşam üstleri dört yol ağızı öyle bir tıkanır ki... Normal tıkanıklığa birde otoparktan çıkanlar eklenince... Oooo Teşvikiye Ihlamur mahvolmuş durumda...
“Yabancı turist için de İstanbul’u bir çekim merkezi haline getireceğiz, İstanbul’un tanıtımında etkili olcağız. Paris’e yılda 45 milyon turist geliyor. İstanbul’da bir Paris, Roma olabilir. Alışveriş merkezleri, otelleri, eğlence yaşamı ile birlikte İstanbul, dünyanın geç farkına vardığı nadide bir elmas, Nişantaşı da modanın merkezi olacak” şeklinde konuşmuş sahipleri.
Bence İstanbul'un moda merkezi olması ünlü moda markalarının şubelerinin açılmasıyla değil, kendi modacılarımızın başarılarıyla olabilir. Yakın komşularımız Avrupa'ya gitmek yerine alışveriş için İstanbul'u tercih edebilirler ama hangi avrupalı veya amerikalı du bi İstanbul'a gidimde Dior'dan alış veriş yapayım der?
Arap gelir, Bulgar gelir, Yunanlı gelir, İranlı gelir ama Paris'in göbeğindeki alışveriş yapmak için gelmeeeeez ! Gelirken yanına almayı unuttuğu birşey varsa yapar.
Metrekaresi 200 euroya ulaşan fiyatlarıyla Türkiye’nin en pahalı alışveriş merkezi unvanını kazanan City’s Nişantaşı için sadece dünyanın seçkin markaları yarışmıyor, semtteki mal sahipleride kiralarını arttırmak için yarışıyor.
Kiralar dehşet arttı. Yakın zamanda ev almış bir şahsiyet olarak şunu söyleyebilirim, merkezde oturma arzusu nedeniyle kazığın allahını yemiş durumdayız !
City’s 400 bin elit insanın yürüme mesafesinde. İstanbul’da bu lokasyonun bir benzeri daha yok deniliyor... Bu durumda bende bir elit oluyorum. Ve elit bir insan olarak Ferrari'nin dericisi tarafından kaplanmış koltukları ve boğaz manzarasıyla semtin hatta İstanbul'un en lüks sinemasında film izliciiiim !
Tanrım, burnumun dibine böyle bir imkan getiren şahısları koru, şükürlerimi kabul et !
Kanyon'un açılmasıyla %20-30 arası kan kaybettiği söylenen Nişantaşı, City'sle yeniden eski haline dönecek deniliyor.
Hayır dönmicek. Nasıl Rumeli Caddesi karanlığa gömüldüyse, yakında Abdi İpekçi ve Valikonağı Caddesi üzerindekilerde pes etmeye başlayacak. Kazancımız olmasada bu caddeler üzerinde yer almamız reklamdır denilsede, taşıma suyla değirmen dönmeyeceğinden...
Semt sakini, mimar ve kentsel tasarımcı olarak derim ki; alışveriş merkezi yapılacağına kültür ve sanat merkezi yapılsaydı.
Semtin gündüz ortopark ihtiyacını karşılayan, İstanbul'a ve çevreye sanat ve kültür sunan, özel bir tasarımcının elinden çıkma, yapı olarak da başlı başına sanat olarak kabul edilebilecek bir bina...
İstanbul'un merkezinde, Taksime, Levent'e her yere yakın bir mesafede, sanat ve kültür üreten bir mekan... Kapıcısından, elitine sanatla buluştuğu, eğitimler aldığı...
Dünyaca ünlü modacılardan giyinmek isteyenler azcık daha ödeyerek İstinye'ye yada başka bir yerde yapılacak alışveriş merkezine gidebilirler değil mi?
Bizler, zengin olmasakta zengin sıfatına sokuluyoruz...
Bizler artan gündüz talebi yüzünden 2 liraya alacağımız şeyi 4 liraya alıyoruz...
Patronumun dediği şey gerçek olacak galiba; Kaç nesildir bu semtte yaşadığının önemi yok, paran yoksa terk edeceksin bu semti !
Üzülüyorum, semtimin caddeleri birar birer ölüyor...
Son derece rahat yürünen, dolaşılan, doğal bir açık alışveriş merkezi iken semtimiz lüks adı altında kapalı alanlar üretilerek yok ediliyor...
Zamanında ev aldık mutluyum.
Lüks mağazalar burnumun dibinde... evde çıkıcam köşeyi dönücem, düz gidicem ve City's !
Tanrım semtimdeki alışveriş merkezinin en pahallı kıyafetlerini alabilecek para ihsan eyleeeee...
15 Ocak 2008 Salı
Mimar evi ve mimar
Terzi kendi söküğünü dikemez gibi mimarda kendi evini tasarlayamaz mı acaba?
Belkim tasarlar amma velakin benim gibi adı mimar yaptığı iş mimarlıkla alkalı olmayan bi şahsiyet zooor yapar !
Uzun zamandır yapı fuarına gitmeyi ve ürün araştırması yapmayı bıraktım.
Hele eşya tasarlamayı...
Gel gör şimdi tüm ev elime bakmakta.
Yatak oadası, salon, mutfak, banyo, yerler, duvarlar !!!
Aaaaaaaa !
Aslında aaaaa'lik bir durum yok. Sakin sakin ihtiyaçlar belirlenip kişiye özel tasarlanacak hepsi de...
Anneciğimle yaşadığımdan iş işin içinden çıkılmaz bir hale geliyor.
Anneciğimin bir sürü güzel arzusu var. Onları yerine getirmeye çalışmaktayım elimden geldiğince ancak, mekanın, paranın, ihtiyaçalrın el verdiği ölçüde tasarlayayıp çözüm üretilebiliyor.
Her hangi birşey karalayıp ona gösteriyorum; Ben bilmem yapıyor. Nasıl yani? ben bilmem, anlamam, ben dolapçı mı, mobilyacımı geziyorum !
Anacım, dolabının nasıl olması gerektiğini en iyi sen bilirsin. İstediğini bilirsin ona göre arar bulursun yada yaptırırsın. Sen önce ihtiyacın ne isteğin ne bide... Onlara göre karaladıklarıma bak, düzeltelim ve marangoza yollayalım.
Yok... şiddetlisinden bir aile kavgası çıkararak nasıl bir dolap istediğini ağzından alabildim.
Ciddi ciddi benimle kavga etti küstü, söylendi...
Yapması gereken tek şey eskizime bakması ve istediğini söylemesiydi.
Neredeyse tam gün süren kavganın sonunda eskizimin onun istediği şey olduğu ortaya çıktı !
Ama ben bir gün boyunca eve ne dolap ne başka bişey yapmama kararıyla dolandım. İyiki iş yapan bir mimar değilim. Annem gibi bir müşterim olsa, başlarım leeeen parana yapmıyorum tasarlamıyorum diyerek ofisten kovalardım walla !
Bizim iş zor iş. Ne istediklerini bileceksin ki tasarlayabilesin. Sen onları iyice anlayacaksın sonra onlar seni...
Ben şahsen böyle zor vakalarla uğraşamam dicemde, günün birinde kişiye özel tasarım işi gibi birşey yapsam annemle yaşadığım tecrübe ile terayağından kıl çeker hesabı halledermişim gibi geliyor.
Neyse dolapların tasarımı ciddi ailevi bir krizlede olsa çözüldü.
Sıra banyoya geldi. Önce küvet dursun dedi, şimdi kuvet durmasın diyor... Eski usul ahşaptan genişçe bir kova koymayı planlıyorum şu dakikalarda !
Anacım, küvete girip köpük banyosu yapma alışkanlığımız varmı?
Yok.
Peki böyle bir şey yapma isteğin?
Bilmem yok.
O zaman küveti çıkarsak 100 cmlik geniş bir duş teknesi koysam, banyoda yer açılsa, kirli sepeti, havlular vs. banyo içinde şık dolaplarda olsa... ???
Evet, ama ben bilmem ! Ben hiç birşey bilmiyorum !
Hıııııııırrrr !!!
Benim anam bilen bilmezlerden !
Armatür seçmemiz gerekiyor...
Tasarımları güzel diyerek intemaya gidiyoruz.
Annecim bu nasıl?
Bunun musluğu yok !
Annem aç kapa bu! Şu anki mutfak musluğumuz gibi...
Hıımm...
Nasıl?
Bilmem ben !
Peki bilme, fiyatı uygun mu?
Gözlüğüm, gözlüğüm yok evde kalmış ! Sen beğen !
Şeytan diyor 500 gaymeliğini beğen !
Neyse bir tanesini beğeniyoruz, pardon ben beğeniyorum annem benim beğendiğimi satın almaya karar veriyor durumundayız. Duş başlığı seçmeliyiz ama...
Kız sayıyor 4- 7- 14... fonksiyonlu...
Pardon?
Su tasarrufu yapar, masaj yapar, köpüklü masaj yapar...
Yaw alt tarafı bi şampuan, bi vücuda sabun köpüğünü akıtacak şık bişi arzum. Ben duş başlığından akan masajlı suyla masaj yaptırmış keyfine eremem !
Kız bana bakıyor...
Ben ona... bir şey seçmeliyim... 4 fonksiyonlusu olsun bari diyorum...
Annem indirimlerin derdinde o sıra...
Alınacak, takılacak sonra bu nebiçim şey diyecek... Sen miamrsın sen bilirsin laflarını hatırlatacağım o zaman !
Ev boyanacak, illa saten olacak ve illa ÇBS ! İnşaatlarımızın emektar ustasını İstanbul'a getirtmeye kalkıyor...
Anacım yapma etme...
Olmaz ben Yaşar ustayı isterim...
Gel hesaplayalım... boya masrafı artıııııı otel !
Renk belirleyelim...
Ben bilmem sen...
Sonuç: Uzun zaman sonra, uçan bilgisayarım sebebiyle elde yapmak zorunda kaldığım tasarımlarım ve piyasa mimarı olmayışımın nedeniyle eşi dostu deli etmelerimle ev ite kaka tasarlanıyor, inşa ediliyor.
İstiyorum ki onun gönlü olsun.
Anahtarı çevirip içeri girdiğinde bu güne kadar duyduğu özlemlerini, isteklerini minimumda da olsun cevaplayan, içini huzur ve mutluluk dolduran bir evi olsun !
Ama ne istediğini biliyor ve bilmiyor !
Kızı 5 senedir mimarlık yapmıyor !
Kızının tarzıyla onun tarzı aynı değil. Kızı ortak paydalarda son derece şık, sade, fonksiyonel bir ev çözme derdinde...
Mimar evi gibi olsun diyor annem.
Mimar evi?
Evet !
Bir mimar olarak mimar evi tasarlamam gerekiyor...
Çoook çalışmalıyım çoooook !
Belkim tasarlar amma velakin benim gibi adı mimar yaptığı iş mimarlıkla alkalı olmayan bi şahsiyet zooor yapar !
Uzun zamandır yapı fuarına gitmeyi ve ürün araştırması yapmayı bıraktım.
Hele eşya tasarlamayı...
Gel gör şimdi tüm ev elime bakmakta.
Yatak oadası, salon, mutfak, banyo, yerler, duvarlar !!!
Aaaaaaaa !
Aslında aaaaa'lik bir durum yok. Sakin sakin ihtiyaçlar belirlenip kişiye özel tasarlanacak hepsi de...
Anneciğimle yaşadığımdan iş işin içinden çıkılmaz bir hale geliyor.
Anneciğimin bir sürü güzel arzusu var. Onları yerine getirmeye çalışmaktayım elimden geldiğince ancak, mekanın, paranın, ihtiyaçalrın el verdiği ölçüde tasarlayayıp çözüm üretilebiliyor.
Her hangi birşey karalayıp ona gösteriyorum; Ben bilmem yapıyor. Nasıl yani? ben bilmem, anlamam, ben dolapçı mı, mobilyacımı geziyorum !
Anacım, dolabının nasıl olması gerektiğini en iyi sen bilirsin. İstediğini bilirsin ona göre arar bulursun yada yaptırırsın. Sen önce ihtiyacın ne isteğin ne bide... Onlara göre karaladıklarıma bak, düzeltelim ve marangoza yollayalım.
Yok... şiddetlisinden bir aile kavgası çıkararak nasıl bir dolap istediğini ağzından alabildim.
Ciddi ciddi benimle kavga etti küstü, söylendi...
Yapması gereken tek şey eskizime bakması ve istediğini söylemesiydi.
Neredeyse tam gün süren kavganın sonunda eskizimin onun istediği şey olduğu ortaya çıktı !
Ama ben bir gün boyunca eve ne dolap ne başka bişey yapmama kararıyla dolandım. İyiki iş yapan bir mimar değilim. Annem gibi bir müşterim olsa, başlarım leeeen parana yapmıyorum tasarlamıyorum diyerek ofisten kovalardım walla !
Bizim iş zor iş. Ne istediklerini bileceksin ki tasarlayabilesin. Sen onları iyice anlayacaksın sonra onlar seni...
Ben şahsen böyle zor vakalarla uğraşamam dicemde, günün birinde kişiye özel tasarım işi gibi birşey yapsam annemle yaşadığım tecrübe ile terayağından kıl çeker hesabı halledermişim gibi geliyor.
Neyse dolapların tasarımı ciddi ailevi bir krizlede olsa çözüldü.
Sıra banyoya geldi. Önce küvet dursun dedi, şimdi kuvet durmasın diyor... Eski usul ahşaptan genişçe bir kova koymayı planlıyorum şu dakikalarda !
Anacım, küvete girip köpük banyosu yapma alışkanlığımız varmı?
Yok.
Peki böyle bir şey yapma isteğin?
Bilmem yok.
O zaman küveti çıkarsak 100 cmlik geniş bir duş teknesi koysam, banyoda yer açılsa, kirli sepeti, havlular vs. banyo içinde şık dolaplarda olsa... ???
Evet, ama ben bilmem ! Ben hiç birşey bilmiyorum !
Hıııııııırrrr !!!
Benim anam bilen bilmezlerden !
Armatür seçmemiz gerekiyor...
Tasarımları güzel diyerek intemaya gidiyoruz.
Annecim bu nasıl?
Bunun musluğu yok !
Annem aç kapa bu! Şu anki mutfak musluğumuz gibi...
Hıımm...
Nasıl?
Bilmem ben !
Peki bilme, fiyatı uygun mu?
Gözlüğüm, gözlüğüm yok evde kalmış ! Sen beğen !
Şeytan diyor 500 gaymeliğini beğen !
Neyse bir tanesini beğeniyoruz, pardon ben beğeniyorum annem benim beğendiğimi satın almaya karar veriyor durumundayız. Duş başlığı seçmeliyiz ama...
Kız sayıyor 4- 7- 14... fonksiyonlu...
Pardon?
Su tasarrufu yapar, masaj yapar, köpüklü masaj yapar...
Yaw alt tarafı bi şampuan, bi vücuda sabun köpüğünü akıtacak şık bişi arzum. Ben duş başlığından akan masajlı suyla masaj yaptırmış keyfine eremem !
Kız bana bakıyor...
Ben ona... bir şey seçmeliyim... 4 fonksiyonlusu olsun bari diyorum...
Annem indirimlerin derdinde o sıra...
Alınacak, takılacak sonra bu nebiçim şey diyecek... Sen miamrsın sen bilirsin laflarını hatırlatacağım o zaman !
Ev boyanacak, illa saten olacak ve illa ÇBS ! İnşaatlarımızın emektar ustasını İstanbul'a getirtmeye kalkıyor...
Anacım yapma etme...
Olmaz ben Yaşar ustayı isterim...
Gel hesaplayalım... boya masrafı artıııııı otel !
Renk belirleyelim...
Ben bilmem sen...
Sonuç: Uzun zaman sonra, uçan bilgisayarım sebebiyle elde yapmak zorunda kaldığım tasarımlarım ve piyasa mimarı olmayışımın nedeniyle eşi dostu deli etmelerimle ev ite kaka tasarlanıyor, inşa ediliyor.
İstiyorum ki onun gönlü olsun.
Anahtarı çevirip içeri girdiğinde bu güne kadar duyduğu özlemlerini, isteklerini minimumda da olsun cevaplayan, içini huzur ve mutluluk dolduran bir evi olsun !
Ama ne istediğini biliyor ve bilmiyor !
Kızı 5 senedir mimarlık yapmıyor !
Kızının tarzıyla onun tarzı aynı değil. Kızı ortak paydalarda son derece şık, sade, fonksiyonel bir ev çözme derdinde...
Mimar evi gibi olsun diyor annem.
Mimar evi?
Evet !
Bir mimar olarak mimar evi tasarlamam gerekiyor...
Çoook çalışmalıyım çoooook !
14 Ocak 2008 Pazartesi
Yüz kızartıcı suçlar ve yedek subaylık
Ah bu devlet ve kurumları !
Sabah taksinin radyosunda ki adam, gazetedeki dünyanın dört bir yanından tuhaf yasakları okuyordu...
Dinlerken güldüm... En medeni dediğimiz, arada gıpta ile baktığımız ülkeler aslında ne kadar abuk...
Amerikada bir eyalette karını ayda bir dövmene izin veriyorlarmış ! Acep orada yaşayan yabancı çoğunluk Türklermidir?
Adamlar evlerine keyifle gidiyorlar ayda bir gün, yuppiii karımın ağzını burnunu dağıtıcam, saçından duvara çakıcam, üstüne bira içip bide bi güzel sevişicem !
Kurallar, yasaklar ne abidik olabiliyor bazen derken gazetede bizden bir haber gözüme ilişiyor:
Öğrenciyken kaçak elektrik kullananlar askerliklerini er olarak yapacaklarmış !!!
Anaaa iyiki erkek değilim !
Bilmem kaç senesinde ısıtma sistemi olmayan Kıprıs'ın evlerini ısıtmak için kullanılan elektrik sobası maduru olarak bir zamanlar bende cinyıslık yaparak sayacımla oynamıştım !
Fatura okunma tarihine yakın, yapmış olduğum sistemi devre dışı bırakırdım... Sabahtan akşama kadar soba yanar, evim ısınırdı... oh mis gibi az faturalı yaşamım ta ki sistemi devre dışı bırakmayı unutana kadar sürdü...
Dırınıııım... bir sabah kapımda görevliler belirmiş bana o zamanın parasıyla 11 milyon TL'lik ceza kesmişlerdi. Öde elektriğini açalım demişlerdi... Paldur küldür evden fırlayıp müdürün odasına dalıp gerçek gözyaşlarımın eşliğinde adama oscarlık öyle bir seneryo yazıp oynamıştım ki, adam cezamı takside bağlamış, ekektriğimide açmıştı.
Yaa taksitle ödemiştim...
Kıbrıs ilginçtir, çekle öderdi Kıbrıslılar... Üzerinde ne kadar para varsa yatırırdın...
Evdekilerede bir şey diyemediğimden o ceza bana nekadar koymuştu...
Nasıl derim leen, ailemde böyle cinyıslıklar yapanlar hoş karşılanmazken biricik iyi eğitimli, terbiyeli kızları ne serserilikler yapıyor...
Yök 'yüz kızartıcı suç' işleyen üniversite mezunlarının yedek subay yapılmadığını anımsatmış... Saolsun YÖK banada serseri gençliğimi anımsattı...
Öğrenci adam gerçekte gidip fatura işi ile uğraşmaz ki... Eski ev sahibin, kiracının adından devam eder...
Kıbrıstaki telefonum mesela bir gün bu duvarda bi potluk var acep nedir diye tırnağımın ucuyla kazımam suretiyle olmuştur mesela...
Aaa bi kablo bu...
Acep nedir?
Telefon olmasın, du bi bağlim...
Eveeet telefonmuş... yaaa 5 sene boyunca kim olduğunu bilmediğim şahsın adıyla kullanmıştım telefonu... Adadan dönerkende borcu ödemim desemde annem esefle beni kınayarak bir söylev çekmişti...
O faturayı ödemeseydimde para bana kalsaydı da Freeshoptan biraz daha fazla alışveriş etseydim nolcek ti yani ?
Evet efem bendeniz geçmişte yüz kızartıcı suçlar işlemiş biriyim.
Allahtan erkek dilim...
Günün birinde kadınlarda alınırsa askere ve geçmişim ortaya çıkarsa er koğuşlarında itinayla arayınız beni efem...
;)
Sabah taksinin radyosunda ki adam, gazetedeki dünyanın dört bir yanından tuhaf yasakları okuyordu...
Dinlerken güldüm... En medeni dediğimiz, arada gıpta ile baktığımız ülkeler aslında ne kadar abuk...
Amerikada bir eyalette karını ayda bir dövmene izin veriyorlarmış ! Acep orada yaşayan yabancı çoğunluk Türklermidir?
Adamlar evlerine keyifle gidiyorlar ayda bir gün, yuppiii karımın ağzını burnunu dağıtıcam, saçından duvara çakıcam, üstüne bira içip bide bi güzel sevişicem !
Kurallar, yasaklar ne abidik olabiliyor bazen derken gazetede bizden bir haber gözüme ilişiyor:
Öğrenciyken kaçak elektrik kullananlar askerliklerini er olarak yapacaklarmış !!!
Anaaa iyiki erkek değilim !
Bilmem kaç senesinde ısıtma sistemi olmayan Kıprıs'ın evlerini ısıtmak için kullanılan elektrik sobası maduru olarak bir zamanlar bende cinyıslık yaparak sayacımla oynamıştım !
Fatura okunma tarihine yakın, yapmış olduğum sistemi devre dışı bırakırdım... Sabahtan akşama kadar soba yanar, evim ısınırdı... oh mis gibi az faturalı yaşamım ta ki sistemi devre dışı bırakmayı unutana kadar sürdü...
Dırınıııım... bir sabah kapımda görevliler belirmiş bana o zamanın parasıyla 11 milyon TL'lik ceza kesmişlerdi. Öde elektriğini açalım demişlerdi... Paldur küldür evden fırlayıp müdürün odasına dalıp gerçek gözyaşlarımın eşliğinde adama oscarlık öyle bir seneryo yazıp oynamıştım ki, adam cezamı takside bağlamış, ekektriğimide açmıştı.
Yaa taksitle ödemiştim...
Kıbrıs ilginçtir, çekle öderdi Kıbrıslılar... Üzerinde ne kadar para varsa yatırırdın...
Evdekilerede bir şey diyemediğimden o ceza bana nekadar koymuştu...
Nasıl derim leen, ailemde böyle cinyıslıklar yapanlar hoş karşılanmazken biricik iyi eğitimli, terbiyeli kızları ne serserilikler yapıyor...
Yök 'yüz kızartıcı suç' işleyen üniversite mezunlarının yedek subay yapılmadığını anımsatmış... Saolsun YÖK banada serseri gençliğimi anımsattı...
Öğrenci adam gerçekte gidip fatura işi ile uğraşmaz ki... Eski ev sahibin, kiracının adından devam eder...
Kıbrıstaki telefonum mesela bir gün bu duvarda bi potluk var acep nedir diye tırnağımın ucuyla kazımam suretiyle olmuştur mesela...
Aaa bi kablo bu...
Acep nedir?
Telefon olmasın, du bi bağlim...
Eveeet telefonmuş... yaaa 5 sene boyunca kim olduğunu bilmediğim şahsın adıyla kullanmıştım telefonu... Adadan dönerkende borcu ödemim desemde annem esefle beni kınayarak bir söylev çekmişti...
O faturayı ödemeseydimde para bana kalsaydı da Freeshoptan biraz daha fazla alışveriş etseydim nolcek ti yani ?
Evet efem bendeniz geçmişte yüz kızartıcı suçlar işlemiş biriyim.
Allahtan erkek dilim...
Günün birinde kadınlarda alınırsa askere ve geçmişim ortaya çıkarsa er koğuşlarında itinayla arayınız beni efem...
;)
12 Ocak 2008 Cumartesi
Ekranda evlenen ünlülerin düşündürdüğü...
Yatağıma tam uzanmış, televizyonu açmış, yatak keyfimde ne seyretsem derken onları görüyorum...
Beyazın programında diyorum...
Bunlarda ne alem, her yere birlikte gidiyorlar herhalde... sevgilisi nerde o orda durumu...
Tam kanal değiştirmek üzereyken, adamın hali bir tuhaf, heyecanlı geliyor...
Televizyonun sesini açıyorum, iyice yastğıma sırtımı yerleştiriyorum ve izlemeye başlıyorum....
Aaaa...
Adam düpedüz evlilik teklif etmek üzere !
Hemde canlı yayında !
Düzmeceninde bu kadarı....
Hem düzmece gibi hem değil...
Kadına helal olsun, adamı sonunda yola getirip evlenme teklifini canlı yayında yaptıracak hale getirmiş !!!
Bana ne...
Kim kimi yola getirir getirmez beni hiç alakadar etmez... Hele artiz takımının hayatı hiç te...
Takıldığım nokta, kadının şahdinin sözleri oluyor...
'Kadın pogramı yapıyosunuz, kadınlara, enç kızlara akıl verirken, yol gösterrken, yardımcı olrken sizin evli değilde birlikte yaşıyor olmanız doğru oluyormu...'
Hödööööö???
Lanet olası bir kağıt parçasına atılan ve yıllar sonra sararan hatta uçan imzalar ne kadar mühim !!!
Ne evliler var evliliğe yakışmayan davranışlar sergileyen !!!
Bir imzamı insanları ahlaklı yapan, güvenli yapan, seven-sevilen yapan?
Ben imzaya inanmayanlardanım...
Gönlümden bağlı, imzalı oldıktan sonra kağıt parçasına atmışım, atmamışım... Hiç bir anlamı yok !
Artist hatunun Şahidi ve onun gibi düşünener yüzünden bu topraklarda imzasız birlikte yaşamayı, hayatı paylaşmayı, sonlamayı seçmiş insanlar nasıl zan altında bırakılıyorlar...
Evli değilseniz ahlaksızsınız...
İlişkiniz saygı göremez...
Adam kadını oyalayan, kullanan bir yaratıktır....
Önemli olan gönül imzasıdır... Ben bir imzayla seveceksem, güven vereceksem, iyi ve kötü günde, varlıkta ve yoklukta yanında olacaksam oooooo... benden hayat arkadaşı olmaz !
Evlenenler ersin muradına biz çıkalım kerevetinemi denir ne denir.... ona işte... (Aklıma yeşil çekici kurbağa Kermit geldi, ne hikmetse...)
İmzasızda evi olabilenlerdenim.... (İmza atıp nasıl evli olunuyosa ondan olandanım) evlenmek gibi bir arzum, isteyim, hayalim yok... amma velakin adam Newyork Tiffany'den alınma kaşıkçının bi boy ufağını takarsa Girne Bella Pais Manastırında evlenebilirim !
Kendi içimde kaos durumundayım galiba....
Kadınım ayol ben, istemem der yan cebime koy yaparım :p
:)
Beyazın programında diyorum...
Bunlarda ne alem, her yere birlikte gidiyorlar herhalde... sevgilisi nerde o orda durumu...
Tam kanal değiştirmek üzereyken, adamın hali bir tuhaf, heyecanlı geliyor...
Televizyonun sesini açıyorum, iyice yastğıma sırtımı yerleştiriyorum ve izlemeye başlıyorum....
Aaaa...
Adam düpedüz evlilik teklif etmek üzere !
Hemde canlı yayında !
Düzmeceninde bu kadarı....
Hem düzmece gibi hem değil...
Kadına helal olsun, adamı sonunda yola getirip evlenme teklifini canlı yayında yaptıracak hale getirmiş !!!
Bana ne...
Kim kimi yola getirir getirmez beni hiç alakadar etmez... Hele artiz takımının hayatı hiç te...
Takıldığım nokta, kadının şahdinin sözleri oluyor...
'Kadın pogramı yapıyosunuz, kadınlara, enç kızlara akıl verirken, yol gösterrken, yardımcı olrken sizin evli değilde birlikte yaşıyor olmanız doğru oluyormu...'
Hödööööö???
Lanet olası bir kağıt parçasına atılan ve yıllar sonra sararan hatta uçan imzalar ne kadar mühim !!!
Ne evliler var evliliğe yakışmayan davranışlar sergileyen !!!
Bir imzamı insanları ahlaklı yapan, güvenli yapan, seven-sevilen yapan?
Ben imzaya inanmayanlardanım...
Gönlümden bağlı, imzalı oldıktan sonra kağıt parçasına atmışım, atmamışım... Hiç bir anlamı yok !
Artist hatunun Şahidi ve onun gibi düşünener yüzünden bu topraklarda imzasız birlikte yaşamayı, hayatı paylaşmayı, sonlamayı seçmiş insanlar nasıl zan altında bırakılıyorlar...
Evli değilseniz ahlaksızsınız...
İlişkiniz saygı göremez...
Adam kadını oyalayan, kullanan bir yaratıktır....
Önemli olan gönül imzasıdır... Ben bir imzayla seveceksem, güven vereceksem, iyi ve kötü günde, varlıkta ve yoklukta yanında olacaksam oooooo... benden hayat arkadaşı olmaz !
Evlenenler ersin muradına biz çıkalım kerevetinemi denir ne denir.... ona işte... (Aklıma yeşil çekici kurbağa Kermit geldi, ne hikmetse...)
İmzasızda evi olabilenlerdenim.... (İmza atıp nasıl evli olunuyosa ondan olandanım) evlenmek gibi bir arzum, isteyim, hayalim yok... amma velakin adam Newyork Tiffany'den alınma kaşıkçının bi boy ufağını takarsa Girne Bella Pais Manastırında evlenebilirim !
Kendi içimde kaos durumundayım galiba....
Kadınım ayol ben, istemem der yan cebime koy yaparım :p
:)
11 Ocak 2008 Cuma
Elveda evim...
Neredeyse boşalmış, onlarca koliye sığmış dört duvara bakıp düşünmeye başlıyorum:
Neler neler yaşadım bu dört duvar arasında...
En büyük sırdaşım bu dört duvar oldu...
Umutlarıma, umutsuzluklarıma, gö yaşlarıma, hayallerime, mutluluklarıma, gecenin bir yarısı Ipodum kulağımda deli deli dans edişlerime şahit oldu...
7 sene önce başka bir ülkeden gelinip, başka bir ben olarak ne beklentilerle taşınıldı...
Amaçlarım vardı, umudum vardı, aşıktım... Mimarlık yapacaktım...
Çok sevmesem de bu evi, kısa süreliğine bir bekleyiş evi olacaktı...
Önce iş bulacaktım, sonra sevgilimin önce mezun sonra askere gitmesi derken hayat normal bir şekilde kendi düzenine, rayına geçecekti...
Bu evde çok oturmayacaktık...
Ama hayat sürprizlerle dolu...
İş görüşmeleri sancılarıma, işsiz dönemimdeki bunalımlı, gece uyanık gündüz uyur vaziyetime, sevgilimle yapılan konuşmalara, tartışmalara tanık oldu bu dört duvar...
Hele balkon... Az efkâr sigarası içip göğü seyretmedim...
Dünyaya göstermediğim yüzümü orda sergiledim...
Dolunaya bakıp herkesken sakladığım gözyaşlarımı orda akıttım ılık ılık...
Duvarlarım gece ki kurulan umut düşleriyle uyuyup, umutsuz uyanmalarıma şahit oldu...
7 sene boyunca bu 4 duvar herkesten daha çok benim tanığım oldu...
Sonunda gidiyoruz...
Tatsızlık, mutsuzluk, huzursuzluk veren ama yinede 7 sene boyunca bize yuva olan bu eve veda etmek üzereyiz...
Bu evden çıkınca usumdaki birçok şeyde silinecek...
Aaaa öyle mi olmuştu, nasıl yani, hatırlamıyorum vs. diyeceğim...
7 sene önceki ben değilim...Gittiğim için mutluyum...
Bu apartman ve komşuluk ilişkilerinden kurtulduğum için öylesine mutluyum ki... bir daha geri dönüp bakmak istememekteyim...
Ancak yaşamımızda önemli yer tutan bu 7 senenin kışın bizi sıcak, yazın serin tutan barınağına şükranlarımı sunmadan da edemiyorum...
Bizden sonraki huzurlu bir şekilde otursun dileğim... Ama bu komşularla zor... çok zor... Gelene sabırda diliyorum... Ya da manyaklık...
Elveda evim...
Ne yapacağına kararsız küçük bir kadın olarak geldim, hala ne yapacağını bilmeyen ama ne istediğini bilen ama yinede havayi bir kadın olarak gidiyorum...
Hayatımın en güzel yıllarında yaşadığım hatta yaşadığımız tüm sıkıntılar, acılar, üzüntüler, rahatsızlıklar geride kalarak yeni yaşamımıza başladığımızı biliyorum...
Güzel günlere, yeni ve iyi başlangıçlara adım atmadan önce, ellerim boş dört duvarında gezinerek veda ediyorum...
Herşeye rağmen bir yuva oldun, gülmelerimizden çok gözyaşlarımıza şahit olsan da...
Elveda...
Neler neler yaşadım bu dört duvar arasında...
En büyük sırdaşım bu dört duvar oldu...
Umutlarıma, umutsuzluklarıma, gö yaşlarıma, hayallerime, mutluluklarıma, gecenin bir yarısı Ipodum kulağımda deli deli dans edişlerime şahit oldu...
7 sene önce başka bir ülkeden gelinip, başka bir ben olarak ne beklentilerle taşınıldı...
Amaçlarım vardı, umudum vardı, aşıktım... Mimarlık yapacaktım...
Çok sevmesem de bu evi, kısa süreliğine bir bekleyiş evi olacaktı...
Önce iş bulacaktım, sonra sevgilimin önce mezun sonra askere gitmesi derken hayat normal bir şekilde kendi düzenine, rayına geçecekti...
Bu evde çok oturmayacaktık...
Ama hayat sürprizlerle dolu...
İş görüşmeleri sancılarıma, işsiz dönemimdeki bunalımlı, gece uyanık gündüz uyur vaziyetime, sevgilimle yapılan konuşmalara, tartışmalara tanık oldu bu dört duvar...
Hele balkon... Az efkâr sigarası içip göğü seyretmedim...
Dünyaya göstermediğim yüzümü orda sergiledim...
Dolunaya bakıp herkesken sakladığım gözyaşlarımı orda akıttım ılık ılık...
Duvarlarım gece ki kurulan umut düşleriyle uyuyup, umutsuz uyanmalarıma şahit oldu...
7 sene boyunca bu 4 duvar herkesten daha çok benim tanığım oldu...
Sonunda gidiyoruz...
Tatsızlık, mutsuzluk, huzursuzluk veren ama yinede 7 sene boyunca bize yuva olan bu eve veda etmek üzereyiz...
Bu evden çıkınca usumdaki birçok şeyde silinecek...
Aaaa öyle mi olmuştu, nasıl yani, hatırlamıyorum vs. diyeceğim...
7 sene önceki ben değilim...Gittiğim için mutluyum...
Bu apartman ve komşuluk ilişkilerinden kurtulduğum için öylesine mutluyum ki... bir daha geri dönüp bakmak istememekteyim...
Ancak yaşamımızda önemli yer tutan bu 7 senenin kışın bizi sıcak, yazın serin tutan barınağına şükranlarımı sunmadan da edemiyorum...
Bizden sonraki huzurlu bir şekilde otursun dileğim... Ama bu komşularla zor... çok zor... Gelene sabırda diliyorum... Ya da manyaklık...
Elveda evim...
Ne yapacağına kararsız küçük bir kadın olarak geldim, hala ne yapacağını bilmeyen ama ne istediğini bilen ama yinede havayi bir kadın olarak gidiyorum...
Hayatımın en güzel yıllarında yaşadığım hatta yaşadığımız tüm sıkıntılar, acılar, üzüntüler, rahatsızlıklar geride kalarak yeni yaşamımıza başladığımızı biliyorum...
Güzel günlere, yeni ve iyi başlangıçlara adım atmadan önce, ellerim boş dört duvarında gezinerek veda ediyorum...
Herşeye rağmen bir yuva oldun, gülmelerimizden çok gözyaşlarımıza şahit olsan da...
Elveda...
10 Ocak 2008 Perşembe
Koşullarım, davranışlarım yani BEN !
Hiç sevmiyorum yasakları...
Durmadan yasak çiğneyen biri değilimdir ama yasak olan şey beni mutsuz ediyorsa, koşullarımın sağlanmasına engel teşkil ediyorsa çok ama çok sinirleniyorum ve deliyorum.
Özel modemim hakkın rahmetine kavuşunca kurumum yeni modem almayız seni genel hatta bağlarız dedi...
Bağlayın nereye bağlıyorsanız internetim olsun da amaaaa bana o yasak bu yasak demeyin dedim...
Tamam dediler...
Nah tamam !!!
Bir sürü siteye giremiyorum, gelen maillerdeki ekleri açamıyorum, indiremiyorum, çıkamıyorum !
O yasak bu yasak !!!
Budy cıs yapıyor... Aşağıya inip budy denen şahsiyeti budy budy dövmek istiyoruuuuuuum !!!
Hatta bir vürüsçü arkadaşım olsa bütün hattı çöktürtsem yine tatmin olamayacağım !
Öyle böyle değil kızgınlığım yani...
Bilgisayarımda tek bir oyun bile yok !!!
Ya kafa dağıtmak için, sıkıntı gidermek için, iş yokken oyalanmak için, telefonun bağlanmasını beklerken daralmamak için sebepleriyle yüklü olan topu topu iki oyuncuğumda fortmatlanma çalışmalarında yok edildiğinden ve son yasaklardan dolayı hiç bişey indiremediğimden oynumda yooooooooooooooooook !!!
Msn'de yok...
Kaça kaçak kullandığım e-buddy'ye bile izin yok !!!
Sinirliyiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiim !!!
İki dakikacık snood oynasam gerginlik filan kalmayacak ama...
Yok anasını satayım yoooooooook !!!
Online oynananlarıda pek bi dandik !!! Hııııııııır !!!
Koşullarım sağlanmadığında asabi olurum.
Negatifliğimi, hırsımız günahsızlardan istemeden çıkarmayayım diyede milletten uzak dururum... Ama gel gör beni bilen bilmeyen onlardan çıkarmamı istiyor...
Yanımıza gelmiyorsun?
Uzak otururyorsun...
Bizi öpmüyorsun...
Uzak durmayıp öyle bi öpücek moddayım ki, neye uğradıklarını şaşırıp bi daha hayatlarında öpülmek istemeyecekler oysa ki...
Hiç sevmem anlamsız, manasız sohpetleri...
Merak etmem, bulaşmam...
Bulaşandan hazetmem !
Gelmişim akşam üstü kafa dinlemesine...
Biraz kendimle kalmak istiyorum... Gazetelere bakmak, kahvemi yudumlamak, kafamı dağıtmak, boşaltmak...
Belki keyifsizim, belki sinirliyim, belki kendimden başkasına hatta kendime bile tahammülüm olmadığı bir gün geçirmişim... Canım eve gitmek istemiyor... Gelmişim işte... İnsan gibi merabamı diyip geçmişim bir yere... Bırak bi kendimle beni yaaaa !!!
Hemen gelsene, otursana, atlasana, sohpet etsene...
Tabi canım kurulu maymunum ben !
Ruhuma göre davrandığımdan beni arıza olarak adlandırıyorlar.
Kendileride ruhlarına göre davransalar sorun kalmayacak aslında...
Canları konuşmak istemesede konuştuklarından, dinlediklerinden, güldüklerinden anlamıyorlar...
Zaman zaman kendime yeni mekanalr bulmak istiyorum...
Müdavimi olduğum, ne yediğimi ne içtiğimi bildikleri ama dokunmadıkları...
Gelir gazetesini, kitabını okur yer içer gider...
Budur abi !!!
Ama bizler gibi neredeyse her gün görüşülen, her müşteriyle can ciğer olduğumuz mekanlarda (yanlış anlaşılmasın bu çok güzel birşey) yaşanılan şey bir ilişkiye dönüşüyor.
Kadın-erkek, aile-çocuk ilişkisi gibi oluyor...
Onu yaptın yapmadın, bunu ettin etmedin !
Ulan rahatlamaya geliyorum !
Güzelim evim dururken neden geliyorum acaba?
İşle ev arası zamanda geçiş yapmak için freshlenip sonraki zaman dilimine adım atmak için...
Ama yok, kendi ruhumun arzu ve isteklkerini bırakıp milleti mutlu etmeliyim...
Seviyorum ilgi alakayı, müdavimliği ama boğulmakta istemiyorum.
Her davranışımı ona buna göre ayarlamak istemiyorum.
Ben yanlızlığı seven biriyim.
Çokluklardaki teklikten keyif alıyorum.
Biliyorum başımı çevirip iki laf etsem kaynaşacağımızı... işte bu güzel...
Ben ve biz olacağımızı bilerek ben olmak istiyorum !
Oyun indirmek istiyoruuuuuum !
İnsanalrın beni kendi kalıplarına göre değerlendirmesini, beni bir kalıba sokmalarını istemiyoruuum !
Her gün öpüşmek istemiyorum !
Her gün polyanna olmak istemiyorum !
Tanıdık mekanlarda tanıdık yabancı olmak istiyorum !
Snood oynamak istiyorum !
Çok ama çok sinirliyim budy ! anlıyomusun?
Yarın bloguma girişimide engelleyinde bak noluyo o zaman !
Durmadan yasak çiğneyen biri değilimdir ama yasak olan şey beni mutsuz ediyorsa, koşullarımın sağlanmasına engel teşkil ediyorsa çok ama çok sinirleniyorum ve deliyorum.
Özel modemim hakkın rahmetine kavuşunca kurumum yeni modem almayız seni genel hatta bağlarız dedi...
Bağlayın nereye bağlıyorsanız internetim olsun da amaaaa bana o yasak bu yasak demeyin dedim...
Tamam dediler...
Nah tamam !!!
Bir sürü siteye giremiyorum, gelen maillerdeki ekleri açamıyorum, indiremiyorum, çıkamıyorum !
O yasak bu yasak !!!
Budy cıs yapıyor... Aşağıya inip budy denen şahsiyeti budy budy dövmek istiyoruuuuuuum !!!
Hatta bir vürüsçü arkadaşım olsa bütün hattı çöktürtsem yine tatmin olamayacağım !
Öyle böyle değil kızgınlığım yani...
Bilgisayarımda tek bir oyun bile yok !!!
Ya kafa dağıtmak için, sıkıntı gidermek için, iş yokken oyalanmak için, telefonun bağlanmasını beklerken daralmamak için sebepleriyle yüklü olan topu topu iki oyuncuğumda fortmatlanma çalışmalarında yok edildiğinden ve son yasaklardan dolayı hiç bişey indiremediğimden oynumda yooooooooooooooooook !!!
Msn'de yok...
Kaça kaçak kullandığım e-buddy'ye bile izin yok !!!
Sinirliyiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiim !!!
İki dakikacık snood oynasam gerginlik filan kalmayacak ama...
Yok anasını satayım yoooooooook !!!
Online oynananlarıda pek bi dandik !!! Hııııııııır !!!
Koşullarım sağlanmadığında asabi olurum.
Negatifliğimi, hırsımız günahsızlardan istemeden çıkarmayayım diyede milletten uzak dururum... Ama gel gör beni bilen bilmeyen onlardan çıkarmamı istiyor...
Yanımıza gelmiyorsun?
Uzak otururyorsun...
Bizi öpmüyorsun...
Uzak durmayıp öyle bi öpücek moddayım ki, neye uğradıklarını şaşırıp bi daha hayatlarında öpülmek istemeyecekler oysa ki...
Hiç sevmem anlamsız, manasız sohpetleri...
Merak etmem, bulaşmam...
Bulaşandan hazetmem !
Gelmişim akşam üstü kafa dinlemesine...
Biraz kendimle kalmak istiyorum... Gazetelere bakmak, kahvemi yudumlamak, kafamı dağıtmak, boşaltmak...
Belki keyifsizim, belki sinirliyim, belki kendimden başkasına hatta kendime bile tahammülüm olmadığı bir gün geçirmişim... Canım eve gitmek istemiyor... Gelmişim işte... İnsan gibi merabamı diyip geçmişim bir yere... Bırak bi kendimle beni yaaaa !!!
Hemen gelsene, otursana, atlasana, sohpet etsene...
Tabi canım kurulu maymunum ben !
Ruhuma göre davrandığımdan beni arıza olarak adlandırıyorlar.
Kendileride ruhlarına göre davransalar sorun kalmayacak aslında...
Canları konuşmak istemesede konuştuklarından, dinlediklerinden, güldüklerinden anlamıyorlar...
Zaman zaman kendime yeni mekanalr bulmak istiyorum...
Müdavimi olduğum, ne yediğimi ne içtiğimi bildikleri ama dokunmadıkları...
Gelir gazetesini, kitabını okur yer içer gider...
Budur abi !!!
Ama bizler gibi neredeyse her gün görüşülen, her müşteriyle can ciğer olduğumuz mekanlarda (yanlış anlaşılmasın bu çok güzel birşey) yaşanılan şey bir ilişkiye dönüşüyor.
Kadın-erkek, aile-çocuk ilişkisi gibi oluyor...
Onu yaptın yapmadın, bunu ettin etmedin !
Ulan rahatlamaya geliyorum !
Güzelim evim dururken neden geliyorum acaba?
İşle ev arası zamanda geçiş yapmak için freshlenip sonraki zaman dilimine adım atmak için...
Ama yok, kendi ruhumun arzu ve isteklkerini bırakıp milleti mutlu etmeliyim...
Seviyorum ilgi alakayı, müdavimliği ama boğulmakta istemiyorum.
Her davranışımı ona buna göre ayarlamak istemiyorum.
Ben yanlızlığı seven biriyim.
Çokluklardaki teklikten keyif alıyorum.
Biliyorum başımı çevirip iki laf etsem kaynaşacağımızı... işte bu güzel...
Ben ve biz olacağımızı bilerek ben olmak istiyorum !
Oyun indirmek istiyoruuuuuum !
İnsanalrın beni kendi kalıplarına göre değerlendirmesini, beni bir kalıba sokmalarını istemiyoruuum !
Her gün öpüşmek istemiyorum !
Her gün polyanna olmak istemiyorum !
Tanıdık mekanlarda tanıdık yabancı olmak istiyorum !
Snood oynamak istiyorum !
Çok ama çok sinirliyim budy ! anlıyomusun?
Yarın bloguma girişimide engelleyinde bak noluyo o zaman !
9 Ocak 2008 Çarşamba
Bir adam istiyoruma nokta !
Bir adam istiyorum yazıma okuyan herkes takmış durumda...
Yok böyle bir adam/ kadın diyorlar...
Yoksa tasarlarız abi, imal ederiz...
Bu güne bugün mimar değilmiyim...
Tasarlayıp inşa etmek benim işim değil mi?
İşiiiim...
Eeeee o zaman...
Napim len sıradan, göbeni, poposunu kaşıyan, haaa seviyom seni, hadü canım çektü sevişek, tivide vurdulu kırdulu fülm var izleyek diyen ayucuk yafrusunu !!!
Gider heyvanat bahçesine severim !
Evde ancaaak penguen, hipopotam, yunus ve köpecik besleyebilirim... Ayyy bide panda yafrusu!
O kadar !!!
Neden böyle kadın veya adam olmasın?
Kendine nasıl davranılmasını istiyosan başkasınada öyle davran felsefesi değil mi çoğumuzun felsefesi...
Tabi Cem Yılmazın espirikinde olduğu gibi ya ben mazoşistsem diyor? Milleti vurup geçirirsem nolcek? Olmicek diyor...
O hesap, o geyik ayrıııııı...
Kendine değer vereceksin ki millette versin... Kendini seveceksin ki millette sevsin...
Yazıma yazılmış yorumda diyor ki, bir kadının sevgisi bir adamı öyle yapar...
Hayır...
İçimizde ki sevme potansiyeli, sevebilme yetisi öyle yapar bizi...
Hiç bir adam veya kadın birisi kendisini öyle seviyor diyerekten sevmeeeeeeeez... ( 'e'ler mümkün olduğunca uzun canım...)
Hayatımda biri olsunda beni sevsin bende onu sevim, ihtiyaçlarım karşılansın mantığıyla, klavuzu karga olanın burnu şitten çıkmaz hesabı olur !!!
Bir arkadaşımın facebook profilinde ( böööö ofis yönetimi kapadı giremiyorum artık böööööö) onun canı acıdığında seninkide acıyorsa o aşktır yazıyor...
Bu kadar basit!
Aradığım adam böyle bir adamdır...
Biraz tutkulu, biraz merkezci, mıç mıç olmayan ama yinede yan yana...
Hoşlanmaktan, sevmekten, aşık olmaktan kolay ne var bu dünyada...
Amma velakin iki ayrı bedenin tek beden olabilitelisi olanından bir sevgi, aşk, ilişki her neyse ondan?
Böyle bir adam var yada yok...
İsteğim öyle bir adam,
Yaşamak istediğim öyle bir ilişkidir...
Öyle böyle değilseniz, yamacıma gelip sigaramı bile yakmayınız...
Zaten hiiiç hoşlanmam sigaramın yakılmasından, hesabımın ödenmeye çalışılmasından !!!
Tutkulu bir sevgi ve aşk yaşayamayacaksanız bırakınız rüzgarın kızı Ozy rüzgarda uçmaya devam etsin !
Sizde kendi istek ve arzularınıza bakınız...
Benim hayal, istek ve beklenti dünyam yanlızca ve yanlızca beni alakadar eder !
Bumudur abi budur...
Noktamıdır noktadır abi !!!
Yok böyle bir adam/ kadın diyorlar...
Yoksa tasarlarız abi, imal ederiz...
Bu güne bugün mimar değilmiyim...
Tasarlayıp inşa etmek benim işim değil mi?
İşiiiim...
Eeeee o zaman...
Napim len sıradan, göbeni, poposunu kaşıyan, haaa seviyom seni, hadü canım çektü sevişek, tivide vurdulu kırdulu fülm var izleyek diyen ayucuk yafrusunu !!!
Gider heyvanat bahçesine severim !
Evde ancaaak penguen, hipopotam, yunus ve köpecik besleyebilirim... Ayyy bide panda yafrusu!
O kadar !!!
Neden böyle kadın veya adam olmasın?
Kendine nasıl davranılmasını istiyosan başkasınada öyle davran felsefesi değil mi çoğumuzun felsefesi...
Tabi Cem Yılmazın espirikinde olduğu gibi ya ben mazoşistsem diyor? Milleti vurup geçirirsem nolcek? Olmicek diyor...
O hesap, o geyik ayrıııııı...
Kendine değer vereceksin ki millette versin... Kendini seveceksin ki millette sevsin...
Yazıma yazılmış yorumda diyor ki, bir kadının sevgisi bir adamı öyle yapar...
Hayır...
İçimizde ki sevme potansiyeli, sevebilme yetisi öyle yapar bizi...
Hiç bir adam veya kadın birisi kendisini öyle seviyor diyerekten sevmeeeeeeeez... ( 'e'ler mümkün olduğunca uzun canım...)
Hayatımda biri olsunda beni sevsin bende onu sevim, ihtiyaçlarım karşılansın mantığıyla, klavuzu karga olanın burnu şitten çıkmaz hesabı olur !!!
Bir arkadaşımın facebook profilinde ( böööö ofis yönetimi kapadı giremiyorum artık böööööö) onun canı acıdığında seninkide acıyorsa o aşktır yazıyor...
Bu kadar basit!
Aradığım adam böyle bir adamdır...
Biraz tutkulu, biraz merkezci, mıç mıç olmayan ama yinede yan yana...
Hoşlanmaktan, sevmekten, aşık olmaktan kolay ne var bu dünyada...
Amma velakin iki ayrı bedenin tek beden olabilitelisi olanından bir sevgi, aşk, ilişki her neyse ondan?
Böyle bir adam var yada yok...
İsteğim öyle bir adam,
Yaşamak istediğim öyle bir ilişkidir...
Öyle böyle değilseniz, yamacıma gelip sigaramı bile yakmayınız...
Zaten hiiiç hoşlanmam sigaramın yakılmasından, hesabımın ödenmeye çalışılmasından !!!
Tutkulu bir sevgi ve aşk yaşayamayacaksanız bırakınız rüzgarın kızı Ozy rüzgarda uçmaya devam etsin !
Sizde kendi istek ve arzularınıza bakınız...
Benim hayal, istek ve beklenti dünyam yanlızca ve yanlızca beni alakadar eder !
Bumudur abi budur...
Noktamıdır noktadır abi !!!
Yaşamın bizdeki izleri...
Şunu öğrendim şu kısacık yaşamımda...
Herkesin her olaya göstereceği tepki, kırılma, kırılmama noktası farklıdır !
Benim için doğru olan senin için yanlıştır !
Budur abi, bu kadardır...
O yüzden milleti eleştirmek aaaa demek vah vah etmek olmamalıdır...
Elimden geldiğince insanları oldukları gibi kabullenmeye, geçmişten ve şimdide yaşadıklarının etkilerine göre değerlendirmeye çalışmaktayım...
Mantıklı, akıllı, kültürlü birer insan olabilirsiniz...
Amma velakin bi gün bişey olur ve çocukluktan kalma bi tramvanız bilmem kaç yaşında su yüzüne çıkar...
Bunu bilmeyenlerde ahkam keser... Yaşına bak, mesleğine bak koca adam-kadın napıyoooo...
Napıcak insan olarak duygularını yaşıyor...
Patlamasını yapıyor...
Kırılma noktasına gelmiş kırılıyor...
Bir süre öyle yaşayacak sonra eski haline dönecek !
Farkında olmadan yaşamlarımızdaki olaylar bizi öyle etkiliyor ki...
Bir kızgınlık anında söylenenler...
Veya çocukken olmamanız yerde olup duyduklarınız...
Kayıplarımız...
Hepimiz içlerimizde unutamadığımız kırkınlıklar, kızgınlıklar ve affedilemezliklerimizle yaşıyoruz...
Bir an geliyor bir şey oluyor ve o olaya gösterdiğimiz tepki taaa bilmem ne zamanından kalma bilme nedenden dolayı oluyor...
Ex aşkım beni terki endam eyledikten kısa bir süre sonra rüyalarımda erkek arkadaşımdan ayrılma haberini babamın ölüm haberini bana vermeleri gibi görmeye başladım... Gecenin bir yarısı kabusumdan uykuyla uyanıklı arası kalkıyor benim babam ölmüş hüüüüüü diye ağlarken buluyordum kendimi... Beynim uyanınca 'ne ağlıyon leeeyn baban öleli 20 sene oldu şişşşşş...' diyordu...
Aylar sonra bir akşam ne evde ne açık havada nefes alamama duygusuda yaşayınca ertesi gün çocukluğumu bilen, tanıdığım tek psikiyatristin kapısına dayanıp 'ben deliriyorum bana diyazem miyazem ver' demiştim...
Oda du bakalım ne kadar delirdin bi anlat önce diyip beni dinlemiş ve teşhisini açıklamıştı:
Babandan sonra değer verdiğin ikinci bir adamı kaybetmenin acısını yaşıyosun, ancak acını yaşamayı acizlik olarak algıladığından bastırmaya çalıştıkça acın babanın acısı olarak kendini dışa vurup bedenini rahatlatmaya çalışıyor...
Hödööö?
Turp gibisin tuuurp ! Sadece otur ağla !
Saol abi, allahtan tanıdıksın, bide tanımadığıma gidip bu reçete üzerine seans ücretini bayılsaydım sen gör o zaman ağlamayı !
Noldu; oturup ağladık... yaşayamayacağım sanırken yaşadım... sevmem sevemem sanırken çok sarsıcıda olmasada aşkık oldum yeniden...
Hayat devam ediyor...
Yıkılıyoruz, yılıyoruz... en korunmasız en kırılgan olduğumuz anlarda eski acılar, kırgınlıklar su yüzüne çıkıyor... Bazılarında çıkmıyor olabilir...
Ama bu bizleri daha zayıf, daha acınası yapmıyor...
Bizi biz yapan yaşadıklarımız, tecrübelerimiz değil mi?
Her birimizin hayatında ne acılar var... Hepimizin katlanma sayısı farklı...
Hepimizin mantığı, duygusallık yüzdesi, acı eşiği farklı...
Bizler insanız... Duyguları olan varlıklarız...
Yaşadığımız olaylara gösterdiğimiz duygusal tepkilerden dolayı yargılanmamalıyız...
Bu gün bir sevgili, bir baba için göz yaşı dökmeyen bir şahsiyet tüp bitti diyerek ağlayabilir...
Yaşadıklarımız bizi, geriyor, yumuş yumuş yapıyor, vicdanlı yapıyor, vicdansız yapıyor, dayanıklı yapıyor, dayanıksız yapıyor, zaten full olan bir depo bir damlayla taşabiliyor...
Yargılamadan, küçümsemeden önce birbirimizin yaşamlarına, ıcebergin altına bakmalıyız...
Giyinikken hepimiz güzeliz dimi?
Peki o zaman karanlıkta sevişme isteme nedenimiz ne?
Duygularımız insani yanımız...
Saplantı haline getirmeden yaşamaya varım !
Ölenle ölünmüyor, ama ölmek isteniyor... Hayat bir zaman sonra yaşam arzusuyla dolduruyor yüreği...
Ve diyorsun ki ulan her şeye rağmen hayat güzel be !!!
Kafesteki kuş misali çırpınan bu yüek, içinde güller açan bu gözler benim mi?
Evet senin...
Tadılmamış şeylerin tadı nasıl bilinmezse ve tadılan nasıl bilinip unutulmazsa...
Sizlere her türlü tat diliyorum...
Tatmayalım derdim ama hayat bu...
Tatları bilenler anlarlar birbirlerini... bilmeyenlerde empati yapsın canıııım !!!
Ekmek yoksa pasta yiyin gibi bişi oldu ama... Birbirimizi anlayıp, sevebilmemiz ve yargılamamamız için bu gerekli...
Herkesin her olaya göstereceği tepki, kırılma, kırılmama noktası farklıdır !
Benim için doğru olan senin için yanlıştır !
Budur abi, bu kadardır...
O yüzden milleti eleştirmek aaaa demek vah vah etmek olmamalıdır...
Elimden geldiğince insanları oldukları gibi kabullenmeye, geçmişten ve şimdide yaşadıklarının etkilerine göre değerlendirmeye çalışmaktayım...
Mantıklı, akıllı, kültürlü birer insan olabilirsiniz...
Amma velakin bi gün bişey olur ve çocukluktan kalma bi tramvanız bilmem kaç yaşında su yüzüne çıkar...
Bunu bilmeyenlerde ahkam keser... Yaşına bak, mesleğine bak koca adam-kadın napıyoooo...
Napıcak insan olarak duygularını yaşıyor...
Patlamasını yapıyor...
Kırılma noktasına gelmiş kırılıyor...
Bir süre öyle yaşayacak sonra eski haline dönecek !
Farkında olmadan yaşamlarımızdaki olaylar bizi öyle etkiliyor ki...
Bir kızgınlık anında söylenenler...
Veya çocukken olmamanız yerde olup duyduklarınız...
Kayıplarımız...
Hepimiz içlerimizde unutamadığımız kırkınlıklar, kızgınlıklar ve affedilemezliklerimizle yaşıyoruz...
Bir an geliyor bir şey oluyor ve o olaya gösterdiğimiz tepki taaa bilmem ne zamanından kalma bilme nedenden dolayı oluyor...
Ex aşkım beni terki endam eyledikten kısa bir süre sonra rüyalarımda erkek arkadaşımdan ayrılma haberini babamın ölüm haberini bana vermeleri gibi görmeye başladım... Gecenin bir yarısı kabusumdan uykuyla uyanıklı arası kalkıyor benim babam ölmüş hüüüüüü diye ağlarken buluyordum kendimi... Beynim uyanınca 'ne ağlıyon leeeyn baban öleli 20 sene oldu şişşşşş...' diyordu...
Aylar sonra bir akşam ne evde ne açık havada nefes alamama duygusuda yaşayınca ertesi gün çocukluğumu bilen, tanıdığım tek psikiyatristin kapısına dayanıp 'ben deliriyorum bana diyazem miyazem ver' demiştim...
Oda du bakalım ne kadar delirdin bi anlat önce diyip beni dinlemiş ve teşhisini açıklamıştı:
Babandan sonra değer verdiğin ikinci bir adamı kaybetmenin acısını yaşıyosun, ancak acını yaşamayı acizlik olarak algıladığından bastırmaya çalıştıkça acın babanın acısı olarak kendini dışa vurup bedenini rahatlatmaya çalışıyor...
Hödööö?
Turp gibisin tuuurp ! Sadece otur ağla !
Saol abi, allahtan tanıdıksın, bide tanımadığıma gidip bu reçete üzerine seans ücretini bayılsaydım sen gör o zaman ağlamayı !
Noldu; oturup ağladık... yaşayamayacağım sanırken yaşadım... sevmem sevemem sanırken çok sarsıcıda olmasada aşkık oldum yeniden...
Hayat devam ediyor...
Yıkılıyoruz, yılıyoruz... en korunmasız en kırılgan olduğumuz anlarda eski acılar, kırgınlıklar su yüzüne çıkıyor... Bazılarında çıkmıyor olabilir...
Ama bu bizleri daha zayıf, daha acınası yapmıyor...
Bizi biz yapan yaşadıklarımız, tecrübelerimiz değil mi?
Her birimizin hayatında ne acılar var... Hepimizin katlanma sayısı farklı...
Hepimizin mantığı, duygusallık yüzdesi, acı eşiği farklı...
Bizler insanız... Duyguları olan varlıklarız...
Yaşadığımız olaylara gösterdiğimiz duygusal tepkilerden dolayı yargılanmamalıyız...
Bu gün bir sevgili, bir baba için göz yaşı dökmeyen bir şahsiyet tüp bitti diyerek ağlayabilir...
Yaşadıklarımız bizi, geriyor, yumuş yumuş yapıyor, vicdanlı yapıyor, vicdansız yapıyor, dayanıklı yapıyor, dayanıksız yapıyor, zaten full olan bir depo bir damlayla taşabiliyor...
Yargılamadan, küçümsemeden önce birbirimizin yaşamlarına, ıcebergin altına bakmalıyız...
Giyinikken hepimiz güzeliz dimi?
Peki o zaman karanlıkta sevişme isteme nedenimiz ne?
Duygularımız insani yanımız...
Saplantı haline getirmeden yaşamaya varım !
Ölenle ölünmüyor, ama ölmek isteniyor... Hayat bir zaman sonra yaşam arzusuyla dolduruyor yüreği...
Ve diyorsun ki ulan her şeye rağmen hayat güzel be !!!
Kafesteki kuş misali çırpınan bu yüek, içinde güller açan bu gözler benim mi?
Evet senin...
Tadılmamış şeylerin tadı nasıl bilinmezse ve tadılan nasıl bilinip unutulmazsa...
Sizlere her türlü tat diliyorum...
Tatmayalım derdim ama hayat bu...
Tatları bilenler anlarlar birbirlerini... bilmeyenlerde empati yapsın canıııım !!!
Ekmek yoksa pasta yiyin gibi bişi oldu ama... Birbirimizi anlayıp, sevebilmemiz ve yargılamamamız için bu gerekli...
7 Ocak 2008 Pazartesi
Sigara yasağı...
19 yaşıma kadar sigara savaşçısıydım!
Hayatta içemem diyordum...
Sigaralı ortamlarda 1 saatten fazla takıldığımda nefes alamazdım...
Sigara mı hayııııır ! ta ki Londra'ya gidene kadar sürdü...
Yaş 19 sene 1991 !
İngiliz hatunlar yollarda püfür püfür tellendirmekteler...
Du bi deneyim oluyorum... İlk içime çekişim nasıl kafa yapıyor ve öksürtüyor...
Wooowwww... öhööö öhöööö...
Nefis Alelelerin yanında 10'luk paketlerle takılmak pek bir hoş oluyor... Arada tek tük !
Nah tek tük... 3 ayın sonunda vatan topraklarına girerken freeshoptan alınma paketlerimle 16 senedir birlikteyiz...
Evet zararlı...
Eskisi gibi al al yanaklarım yok !
Ellerim, ağzım, üstüm,saçım, başım leş gibi kokuyor...
Ama... ama vaz geçemiyorum...
Mantıklı bir açıklamam yok...
İçime duman çekmekten nasıl bir zevk alıyorum...
Alıyorum işte !!!
16 sene boyunca içmeyen insanları rahatsız etmemek için çabaladım...
Sigara içenler için ayrılmış bölümlerde takıldım...
Onlara anlayış gösterdim...
Amma velakin gel gör ki içmeyenler bize anlayış göstermiyorlar...
Sağlık için yassak hemşerim dediler !
Kanser yapıyor dediler...
Dünyada kanser yapan tek şey sigara olsa tamam diyeceğim ama...
Diiiiil !
Sabah kahveyle, yemekten sonra, seviştikten sonra, alkolle, dertliyken, keyifliyken, erkek milleti için tuvalette rahatlarken... içiyoruz işte !!!
Sigara içmeyenlerin hakkı gibi bizimden hakkımız var !
Evet bağımlıyız !
Bağımlılığımızı kimseyi rahatsız etmeyecek alanlarda sürdürebiliriz...
Ama...
Yasaklanıyor !
Peki cep telefonlarıda yasaklansın o zaman... hem sağlığa zararlı hem gürültü kirliliği...
Hormonlu sebzeler, gübrelerde yasaklansın o zaman !
Alkolde !
Hatta bazı durumlarda rahim kanserine peniste sebebiyet verdiğinden sevişmekte yasaklansın !!!
Ben bu lanet olasıca şeyi içmek istiyorum !!!
Ve sadece ve sadece kendim istediğimde bırakacağım !!!
İçenler içmeyenlerin, içmeyenler içenlerin ortamına burnunu sokmasın ve rahatsızlık duymasın kimse !!!
Yasağa karşıyım !
Önce üretimi durdur, yasakla ondan sonra sigara içmek yasak de !!!
İçmeyenler kadar biz içenlerinde hakkı var ama kimse gıgını çıkarmıyor...
İşine gelince türyakiyim diyor...
Ya hep ya hiç !
Ahanda tüttürüyorum... Tüm yasaklara rağmen içmeye devam edeceğim...
İşim, aşkım, dostlarım ben diil siz beni kabul edececeksiniz böyle !!!
Hayatta içemem diyordum...
Sigaralı ortamlarda 1 saatten fazla takıldığımda nefes alamazdım...
Sigara mı hayııııır ! ta ki Londra'ya gidene kadar sürdü...
Yaş 19 sene 1991 !
İngiliz hatunlar yollarda püfür püfür tellendirmekteler...
Du bi deneyim oluyorum... İlk içime çekişim nasıl kafa yapıyor ve öksürtüyor...
Wooowwww... öhööö öhöööö...
Nefis Alelelerin yanında 10'luk paketlerle takılmak pek bir hoş oluyor... Arada tek tük !
Nah tek tük... 3 ayın sonunda vatan topraklarına girerken freeshoptan alınma paketlerimle 16 senedir birlikteyiz...
Evet zararlı...
Eskisi gibi al al yanaklarım yok !
Ellerim, ağzım, üstüm,saçım, başım leş gibi kokuyor...
Ama... ama vaz geçemiyorum...
Mantıklı bir açıklamam yok...
İçime duman çekmekten nasıl bir zevk alıyorum...
Alıyorum işte !!!
16 sene boyunca içmeyen insanları rahatsız etmemek için çabaladım...
Sigara içenler için ayrılmış bölümlerde takıldım...
Onlara anlayış gösterdim...
Amma velakin gel gör ki içmeyenler bize anlayış göstermiyorlar...
Sağlık için yassak hemşerim dediler !
Kanser yapıyor dediler...
Dünyada kanser yapan tek şey sigara olsa tamam diyeceğim ama...
Diiiiil !
Sabah kahveyle, yemekten sonra, seviştikten sonra, alkolle, dertliyken, keyifliyken, erkek milleti için tuvalette rahatlarken... içiyoruz işte !!!
Sigara içmeyenlerin hakkı gibi bizimden hakkımız var !
Evet bağımlıyız !
Bağımlılığımızı kimseyi rahatsız etmeyecek alanlarda sürdürebiliriz...
Ama...
Yasaklanıyor !
Peki cep telefonlarıda yasaklansın o zaman... hem sağlığa zararlı hem gürültü kirliliği...
Hormonlu sebzeler, gübrelerde yasaklansın o zaman !
Alkolde !
Hatta bazı durumlarda rahim kanserine peniste sebebiyet verdiğinden sevişmekte yasaklansın !!!
Ben bu lanet olasıca şeyi içmek istiyorum !!!
Ve sadece ve sadece kendim istediğimde bırakacağım !!!
İçenler içmeyenlerin, içmeyenler içenlerin ortamına burnunu sokmasın ve rahatsızlık duymasın kimse !!!
Yasağa karşıyım !
Önce üretimi durdur, yasakla ondan sonra sigara içmek yasak de !!!
İçmeyenler kadar biz içenlerinde hakkı var ama kimse gıgını çıkarmıyor...
İşine gelince türyakiyim diyor...
Ya hep ya hiç !
Ahanda tüttürüyorum... Tüm yasaklara rağmen içmeye devam edeceğim...
İşim, aşkım, dostlarım ben diil siz beni kabul edececeksiniz böyle !!!
Köşebaşı
Çevremdeki insanların hepsi iyi eğitimli...
İyi kötü sevdikleri işlerde çalışmakta ve iyi kötü yaşamlarını idame ettirmekteler...
Ama gelin görün gönül işlerinde bir umutsuzluk durumu hakim...
Nedir bunun sebebi?
İstanbul'un en umutsuz vakaları olarak hepimiz reasürans'a mı toplanmışız yani...
Bilemiyorum, anlayamıyorum...
Eğitim desen eğitimli, akıllılık desen akıllı, çekicilik-güzellik, kibarlık desen...
Hepsi var...
Ama?
Akşam üstleri kahve fincanlarının, kadehlerin şıkırtısında aaah aaah nolacağız fısıltıları dolanmakta...
Yanlış yerdeyiz denmekte, burdan çıkmalıyız denmekte...
Çıkalım çıkmasına anasını satimda nereye gideceğiz?
Erkeklerin işi biraz daha kolay...
Biz 30 üzeri hatunlar öyle ossun, böyleee osssun demekteyiz...
Bir eğitimli olacak, kültürlü olacak, sanat sevecek, kitap okuyacak, bir kadının kadehine en azından altından vurmasını bilse yetecek !!!
Ama nerde bu beyler?
Nerde aranan kadınlar?
Hepsi kapılmış mı? Yoksa bilmediğimiz bir yerlerde onlarda bizim gibi bizim onları, onların bizi beklemesi gibi bekliiyorlar mı?
Yeni evimin sokağında oturan ay yüzlü, gülünce yüzünden güneş doğan ve doğduran benden taze 'her akşam bu köşde yine eve yanlız gidiyorum diyorum' diyor...
Henüz sokağa taşınmadan hüzün noktam oluyor sayesinde...
Nolacak bu hal?
Kalabalıklarda tek kişilik yanlızlıklar ve özlemlerle, müdavimi olduğumuz mekanların bize benzeyen müdavimleriyle hayatı her yönüyle yaşayıp paylaşırken özel ve tüzel bir şahsiyet sokamamaktayız hayatlarımıza, koynumuza, yatağımıza, sırlarımıza...
Bizim gibi hisseden kaç mekan ve kişi vardır acaba...
Kadehler, fincanlar aşka diye kalkan?
2008'de dönme kararı alan kadınlar...
Özlemlerini, isteklerini içine gömüp polyanlacılık oynayarak yaşayan...
Okuduk adam olduk, meslek sahibi olduk, kariyerli olduk, evli-arabalı olduk, dostlu olduk, o olduk bu olduk ama beyaz atlı prens veya prenses olamadık...
Nolacak bu halimiz...
Küçük kızın hüzün noktasını her döndüğümde yüzümde bir acı gülümseme oluyor... Usumdada o...
Bi cigara yakim bari...
Şöyleeee efkarlı efkarlı dünyanın dört bir yanındaki bizlere...
İyi kötü sevdikleri işlerde çalışmakta ve iyi kötü yaşamlarını idame ettirmekteler...
Ama gelin görün gönül işlerinde bir umutsuzluk durumu hakim...
Nedir bunun sebebi?
İstanbul'un en umutsuz vakaları olarak hepimiz reasürans'a mı toplanmışız yani...
Bilemiyorum, anlayamıyorum...
Eğitim desen eğitimli, akıllılık desen akıllı, çekicilik-güzellik, kibarlık desen...
Hepsi var...
Ama?
Akşam üstleri kahve fincanlarının, kadehlerin şıkırtısında aaah aaah nolacağız fısıltıları dolanmakta...
Yanlış yerdeyiz denmekte, burdan çıkmalıyız denmekte...
Çıkalım çıkmasına anasını satimda nereye gideceğiz?
Erkeklerin işi biraz daha kolay...
Biz 30 üzeri hatunlar öyle ossun, böyleee osssun demekteyiz...
Bir eğitimli olacak, kültürlü olacak, sanat sevecek, kitap okuyacak, bir kadının kadehine en azından altından vurmasını bilse yetecek !!!
Ama nerde bu beyler?
Nerde aranan kadınlar?
Hepsi kapılmış mı? Yoksa bilmediğimiz bir yerlerde onlarda bizim gibi bizim onları, onların bizi beklemesi gibi bekliiyorlar mı?
Yeni evimin sokağında oturan ay yüzlü, gülünce yüzünden güneş doğan ve doğduran benden taze 'her akşam bu köşde yine eve yanlız gidiyorum diyorum' diyor...
Henüz sokağa taşınmadan hüzün noktam oluyor sayesinde...
Nolacak bu hal?
Kalabalıklarda tek kişilik yanlızlıklar ve özlemlerle, müdavimi olduğumuz mekanların bize benzeyen müdavimleriyle hayatı her yönüyle yaşayıp paylaşırken özel ve tüzel bir şahsiyet sokamamaktayız hayatlarımıza, koynumuza, yatağımıza, sırlarımıza...
Bizim gibi hisseden kaç mekan ve kişi vardır acaba...
Kadehler, fincanlar aşka diye kalkan?
2008'de dönme kararı alan kadınlar...
Özlemlerini, isteklerini içine gömüp polyanlacılık oynayarak yaşayan...
Okuduk adam olduk, meslek sahibi olduk, kariyerli olduk, evli-arabalı olduk, dostlu olduk, o olduk bu olduk ama beyaz atlı prens veya prenses olamadık...
Nolacak bu halimiz...
Küçük kızın hüzün noktasını her döndüğümde yüzümde bir acı gülümseme oluyor... Usumdada o...
Bi cigara yakim bari...
Şöyleeee efkarlı efkarlı dünyanın dört bir yanındaki bizlere...
5 Ocak 2008 Cumartesi
Yeni yıl sonrası...
Hıım hıııım kahvemi içerken, aynadan tek tük düşen kartanelerini izliyorum...
Yeni yıl nedense karla özdeştir beni için...
Her yer beyaz örtüyle kaplı olmasada görüntü çok güzel...
Yeni yıl yeni umutlar, yeni kararlar....
Hepsinden çok yeni evin telaşı beni sarmış durumda...
Uzun zamandır mimarlık yapmayan ben evimi tasarlamakla meşgulüm...
Boya rengine karar verilecek, dolaplar tasarlanacak marongoza mail atılacak, mutfak ve banyo için kafa patlatılacak ve masraflar hesaplanacak....
Hıım hııım cafemdeyim... Kimse yok !
Ben ve sevgili çıtır servis elemanım, çekiç kafalı köpek balıklarını izliyoruz...
Nefis kahvemi yudumlarken alkolik laptopla sörf yapıyorum...
Hayat güzel...
Hele İstanbul hafif kar örtüsüyle daha bir güzel...
Hııım hııım...
Yeni yıl nedense karla özdeştir beni için...
Her yer beyaz örtüyle kaplı olmasada görüntü çok güzel...
Yeni yıl yeni umutlar, yeni kararlar....
Hepsinden çok yeni evin telaşı beni sarmış durumda...
Uzun zamandır mimarlık yapmayan ben evimi tasarlamakla meşgulüm...
Boya rengine karar verilecek, dolaplar tasarlanacak marongoza mail atılacak, mutfak ve banyo için kafa patlatılacak ve masraflar hesaplanacak....
Hıım hııım cafemdeyim... Kimse yok !
Ben ve sevgili çıtır servis elemanım, çekiç kafalı köpek balıklarını izliyoruz...
Nefis kahvemi yudumlarken alkolik laptopla sörf yapıyorum...
Hayat güzel...
Hele İstanbul hafif kar örtüsüyle daha bir güzel...
Hııım hııım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)