Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

6 Nisan 2009 Pazartesi

Kadınlığın dayanılmaz rengi...

Kadın olmanın dayanılmaz hafifliği…
Nedir 12 yaşından beri çektiğimiz… Hatta 10-11.
O olmadan olmaz…
Eksik olursunuz, yarım olursunuz…
Tam olmanız için şarttır.
Kadın olmanın-kadınlığın en önemli ama aynı zamanda da en acı veren ve iğrenç olan kısmıdır.
Alt tarafı biyolojik bir gerçek, doğada ki diğer dişilerde olduğu gibi üreyip-üreyemediğinizin beyanı…
Alt tarafı 4 gün boyunca akan ama bir çay bardağını doldurmayacak kırmızı bir sıvı!

1 ayın tamamını aynı ruh halinde geçiremezsiniz.
Belirtileri 15 gün önce başlar.
Vücudunuz şişer, sebepsiz bir asabiyet, ağlama krizleri…
Her şeye herkese bir anda öfke duyarsınız…
Bedeniniz öyle bir su toplar, şişer ki yanlışlıkla göğsünüze değseniz sanki sert bir cisimle vurmuşsunuz gibi sizi kıvrandırır dokunmanın etkisi…
Ağlarsınız?
Sebep?
Yoktur bir sebep… Böööö…
Sadece sizinde anlayamadığınız tuhaf duygusal patlamalar yaşamaktasınızdır.
Geçen ay böyle olmamıştır oysaki. Bu ay 3. dünya savaşı çıkarmak istemektesinizdir…Neden?
Bilmem…
Kış günü terlersiniz, yaz günü donarsınız…
Otuzunuzdan sonra bile ergen sivilceleri dökersiniz…
Canınız deli gibi tatlı ister, turşu ister, tuzlu ister, acı ister…Semer olsa onu da ister!

Belirtilerle yaşarsınız…
Yarım beden ya da 1 beden büyük giyersiniz…
Yakınlarınız ya anlar ya da söylersiniz, anlamsız kavgalar-tartışmalar böylelikle çıkmaz… Ama genellikle çıkar çünkü canınız çook ama çook kavga etmek istemektedir!

Tam belirtilere alışmış, hayatınıza devam edecekken, olmadık bir anda çıkagelir. Genellikle sabaha karşı ya da en önemli iş toplantısının ortasında!
Hafifçe başlar ağrısı… Sonra nasıl şiddetlenir… Yaşamayan anlamaz… Ağrı kesici, bir pozisyon belirleyip o şekilde durmak falan filan hiç biri bir işe yaramaz…
Ağrıyacaktır… Tuhaf bir şekilde… Sanki bıçak saplanıyormuş gibi, sanki biri çekiçle vuruyormuş gibi… Bildik eklem ya da baş ağrıları gibi olmayan doğada sadece kadınlara özgü olan…

Üremenizin sembolü, kadınlığınızın ispatı.
Bir anda öfkeniz kaybolur…
Bir anda vücudunuzun şişliği gider…
Onca acıya rağmen yüzünüze huzur gelir.
Günlerdir yemeği alınmaya kalkmış aslan gibi kükreyen siz bir anda sevimli bir pisi pisi olursunuz…
Mutlu mesut!
Ah bir de şu ağrı olmasa…
Asıl algı sorununuz olmasa…
İlk gün ağrıdan veya ağrı olmasa da bilim insanlarının nasıl açıkladıklarını bilmediğim tuhaf sersemlikten dolayı işleriniz ters gider. Dalgınlaşırsınız, 1saniyede yapacak şeyi 5 dakika da yaparsınız… Bildiğiniz şeyi bilmez dalgın bakarsınız… Yatmak istersiniz, uzanmak, dünyada ki her şey size uzak gelir, yatağınız, yorganınız ise yakın…çok yakın…

Nedendir bilinmez yüzyıllarca kadınlığın-üremenin sembolü pislik olarak görülmüş. Kadın kısmısı lanetlenmiştir bu sebeple.
Beklide bu sebeple birçok işe kadın kısmısı katılmamıştır.
Kadındır yapamaz-edemez denmiştir.
Doğrudur, enerjimiz düşer, hassaslaşırız, yavaşlarız ama elimiz ayağımız hala vardır. Belki biraz geç düşünüyoruzdur, belki hiç yapmayacağımız hataları yapıyoruzdur. 1 değil 2 defa düşünerek yapmamız gerekiyo olabilir… Ama bu bu kadar aşağılanmamıza, lanetlenmemize sebep midir?

Aslında öylesine kutsal bir deneyimdir ki…
Ancak hiç birimiz bunu böyle düşünmez ve yaşayamayız.
Toplum kendimizi, kirli hissettirir.
Yasak-günah-cısısdır!

Oysa kadın olmanın asıl göstergesidir yaşadığımız.
Üreyebililirliğimizin…O bitti mi artık üreyen bir kadın olmazsınız…
Biyolojik saatimizin tıkırında çalıştığının göstergesidir.

Kimi zaman cadı olmuşuz, kimi zaman periyot bitene kadar zindanlara kapatılmışız…
Doğanın bize sunduğu güzellikten, yücelikten, kutsallıktan tiksinilmiş, tiksinmemiz istenmiş…

Kadın olmak zordur.
Ey bizi anlamayan erkekler, merak etmeyin bizde bizi anlayamıyoruz.
Hormonlarımız bizi de karıştırıyor.
Tüm hayatımız 27 veya 28 günlük periyotlar da yaşanır.
Modern kadının ajandası işaretlerle doludur.
Tatilimiz, aşkımız, ağdamız, toplantımız, alışverişimiz… Bir tek biyolojik saatimiz değil her şeyimiz 28 günlük takvimde döner.
Mutluluğumuz, gözyaşlarımız… Her şey her şey farkında olalım veya olmayalım 28 günlük bir çember içinde döner durur.

Kadın olmak güzeldir.
Ama bedeli çoktur.
Doğanın-tanrının bize sunduğu kutsallığın kıymetini bilmeliyiz aslında. Yaşanmadığında ki sıkıntıları düşünün, onsuz üreyemeyeceğiniz gerçekliğini hatırlayın…
Menopoza girmiş yakınlarınızı düşünün… Belki özgür olacağız o zaman ama 28 günde bir yaşadığımız rahatlamayı yaşayamamalarının vermiş olduğu sıkıntıları ve alışma evrelerini düşünün.
Sıkıntı verse de sonunda erdiğimiz huzuru, rahatlamayı düşünün.
O bizim özümüz, doğamız…
Bedenimize şükretmemiz gerekiyor…
Her ne kadar sıkıntı verse de kadınlığın simgesi, keyfi ve öyle gelmese de güzelliği o aslında…

Farklı bir açıdan bakmak istedim. Hep lanetlediğimiz, hep derdimiz olan şeyin aslında öyle olmadığını göstermek istedim. Ama öyle algılanmış öyle görülmüş ve öğretilmiş bize…
Ne kadar sıkıntı verse de o aslında bir şekilde mutluluğumuz bizim.
Yaşayanla yaşamayanın birbirini anlamayacağı, onlu ve onsuz olunamayan kadın olmanın acı veren-tatsız ve iğrenç gelen gerçekliği…

Bizi biz yapan-kadın yapan, erkekten ayıran…
Beden ve ruhun hem acısı hem mutluluğu…
Bereketinizin simgesi
Bence yumurtalıklarınızı kutsayın, şöyle bir giysilerinizin üzerinden bir el geçirin ve kadınlığın keyfini yaşattıkları için minnetinizi iletin onlara…
Kadınlığınızı sevin…
Doğanızı, özünüzü…

Hiç yorum yok: