2 gecedir uyuyamıyorum...
Sebebi yavru dolunaymıdır nedir yoksa oficeboyun getirmeyi azalttığı çaymıdır?
Baykuş oldum...
Sabah sabhın 3'ü benim gözler cin...
Bir gece öncede aynıydı...
Eski ben bir gece önceden kalma uykusuzlukla bu saatte çoktan hor hor uyurdu...
Artık horluyorum galiba...
Sigara sebebi...
Artık uykumda beni izleyen bir adam romantik değil kabus !!!
Hıım...
Bu gecede mi baykuş olacağım acaba?
Bilmiyorum ama bildiğim akşamüstü okuduğum gazeteler sonucu böğüre böğüre ağlamak istediğim...
En son elime aldığım Vatan ve Dilek Önderin yazısı...
Ordaki Sezen'in şarkı sözleri...
Birden çökertti yüreğime bir şeyler...
Dolunay zaten huzursuz eder...
2 gündür nedensiz baykuşluğum ve Sezen'in sözleri...
Hani herkes arkadaş
Hani oyunlar sürerken
Kimse bize ihanet etmemiş
Biz kimseyi aldatmamışken
Hani biz kimseye küsmemiş
Hani hiç kimse ölmemişken
Eskidendi, eskidendi...
Bilmem çook eskilere gittim...
Babama...
Piyale Madra'nın bir karikatürüne...
Geldim geçen yaza...
Gittim eski aşklara
Döndüm bu seneye...
Fazla naz aşık usandırıyor...
Her neyse ne...
İçmeden oldum...
Yazıdaki arada insan 'sevilmeyi' özlüyora takıldım...
En safından
En güvenilirinden...
En eski anlardan... çocukluktan...
Bilmem belkide o kadar eskisinden, yitip gitmişinden değil 'şimdiden'
30 Mayıs 2007 Çarşamba
Yaşam gustosu kadına...
Etrafınızda özel insanlar varsa çok şanslısınız…
Gusto sahibi…
Giyimleriyle, arkadaşlıklarıyla, zevkleriyle, bakış açılarıyla… tam ve bütün olarak…
Ben çok şanslıyım…
Gusto sahibi bir arkadaşım var…
Hayatımıza öyle bir dokunuyor, öyle bir renk veriyor ki…
Sıradan, sade belki de tekdüze olan hayatlarımız onun ışığıyla farklı bir renk alıyor…
Herkes zevk sahibi olabilir…
Herkes güzel yemek yapabilir…
Herkes iyi kötü dekorasyon yapabilir…
Herkes hediye paketi paketleyebilir…
Herkes düşünebilir ama ince?
Öyle bir kadın ki…
Tarz sahibi…
Öyle bir kadın ki, kadınlığın ayrıntıda gizli olduğunun belgesi…
Öyle bir arkadaş ki; eğlenceli, paylaşan, dinleyen, ummadık mutlulukları, keyifleri, tatları, göz zevkini yaşatan…
Seven, sevilen…
Beğenilen, gıpta edilen…
Başarılı…
Yaratıcı…
Ama son derece alçak gönüllü…
Öyle bir kadın ki…
Topağacın’da ki küçük bir bahçe katının bahçesinde günün stresini, mutsuzluğunu kurmuş olduğu doğal ambiyansla bize unutturan, masallardan bir masal yada bir saray gecesi yaşattıran…
En basit bir şeyi bile basit bir dokunuşla keyfe dönüştüren
Bizi bulunduğumuz evrenden alıp başka bir evrene taşıyan…
Yaşamlarımıza ışığıyla renk veren, aydınlatan, görmemizi, keyiflenmemizi sağlayan…
Ben, bazı insanların hayatımıza bir amaç için girdiklerine inanırım…
Hayatlarınıza girdiği, yolunuz kesiştiği için şanslı olduğunuz…
Ben çok şanslıyım…
Her şeyiyle çok özel yaşam gustosu kadına
Bize yaşattığı keyif ve tatlar için teşekkürler…
Bizi hep ışığıyla aydınlatması ama arada o ışığa gölge etmek isteyenlerden uzak durması dileğimle…
Gusto sahibi…
Giyimleriyle, arkadaşlıklarıyla, zevkleriyle, bakış açılarıyla… tam ve bütün olarak…
Ben çok şanslıyım…
Gusto sahibi bir arkadaşım var…
Hayatımıza öyle bir dokunuyor, öyle bir renk veriyor ki…
Sıradan, sade belki de tekdüze olan hayatlarımız onun ışığıyla farklı bir renk alıyor…
Herkes zevk sahibi olabilir…
Herkes güzel yemek yapabilir…
Herkes iyi kötü dekorasyon yapabilir…
Herkes hediye paketi paketleyebilir…
Herkes düşünebilir ama ince?
Öyle bir kadın ki…
Tarz sahibi…
Öyle bir kadın ki, kadınlığın ayrıntıda gizli olduğunun belgesi…
Öyle bir arkadaş ki; eğlenceli, paylaşan, dinleyen, ummadık mutlulukları, keyifleri, tatları, göz zevkini yaşatan…
Seven, sevilen…
Beğenilen, gıpta edilen…
Başarılı…
Yaratıcı…
Ama son derece alçak gönüllü…
Öyle bir kadın ki…
Topağacın’da ki küçük bir bahçe katının bahçesinde günün stresini, mutsuzluğunu kurmuş olduğu doğal ambiyansla bize unutturan, masallardan bir masal yada bir saray gecesi yaşattıran…
En basit bir şeyi bile basit bir dokunuşla keyfe dönüştüren
Bizi bulunduğumuz evrenden alıp başka bir evrene taşıyan…
Yaşamlarımıza ışığıyla renk veren, aydınlatan, görmemizi, keyiflenmemizi sağlayan…
Ben, bazı insanların hayatımıza bir amaç için girdiklerine inanırım…
Hayatlarınıza girdiği, yolunuz kesiştiği için şanslı olduğunuz…
Ben çok şanslıyım…
Her şeyiyle çok özel yaşam gustosu kadına
Bize yaşattığı keyif ve tatlar için teşekkürler…
Bizi hep ışığıyla aydınlatması ama arada o ışığa gölge etmek isteyenlerden uzak durması dileğimle…
29 Mayıs 2007 Salı
Padock ve Pit Walk İSTİYORUM !!!
Durum vahim…
Şumim gitti, Ferrari toparlanamadı…
Ezeli rakip McLaren- Mercedes, geçen senenin şampiyonu Fernandao Alonso’ yla yoluna tam gaz devam ederken biz; 56 puandayız… Onlar 76 !
Bu Pazar Massa 3’lükten 2’liğe terfi edecek mi diye beklemek boşunaydı… Tek yükseliş Kimi’den geldi… 11.’ likten 8. liğe yükseldi…
Yarış heyecanı gitti Monaco kıyılarında bi teknede olup keyif yapmak vardı olduk…
İstanbul Park’ta heyecanı yaşamaya az kaldı…
26 Ağustos 2007!!!
Biuuw biiuuuw…
Kulaklarımın pası silinecek…
Bayram edecekler !
Edecekler ama sardı beni Padock derdi…
İlk sene Padock ve Pit walk keyfini yaşamış beni kesmiyor Ana tribün…
Napsam ne etsem bilemiyorum…
Herkesler sakın bilet alma bilet var diyor…
Anlatamıyorum kimselere… İstediğiniz bilet olsun… 5 tane Gold alırım sarsmaz…
Sarsan, sosyetik veya çevresi öh geniş biri olmadığımdan Padokta olması gerekenlerden olamamam !
Reina'da yapılan partiye katılan cemiyet hayatımızın ünlü hatunları pilotları ‘şoförler neredeee?’ diye sormuş ve 2 gün boyunca anlamadan bilmeden sadece memleket ve dünya için önemli bir etkinlikte olmanın keyfiyle boy boy dergilere ve gazetelere poz verip kendilerinden söz ettirmişlerdi…
Ah ah…
O güzelim arabalara dokunmak, garajlarda dolanmak, cumartesi öğleden sonra antrenman yapan Pit ekibini izlemek, o güzelim motor sesiyle orgazm olmak veee pilotları ellemek, konuşmak fırsatını bilmeyen şahısların orada, benim ise tribünde olmam nasıl bir kaderdir!!!
Vakit azalıyor…
bir şeyler yapmalıyım…
BMW, Renault, Toyota,Mercedes ve Ferrarinin Türkiye’deki üst düzey yöneticilerine ulaşmayı denesem ve…
Padooock ve Pit walk istiyorum desem…
Şampanyalarınız, havyarlarınız sizin olsun ben bire bir o heyecanı yaşamak istiyorum desem…
Ya da sponsorlara musallat olsam…
Ya da bir gazeteye tam sayfa ilan mı versem…
Ben motor sporları hastasıyım…
Bir F1 manyağıyım…
Pilotlarla, ekiplerle birlikte 3 gün boyunca yarış heyecanını yaşamak istiyorum…
Bana Padock davetiyesi veriiiiiiin !!!
Davetiye şart çünkü, Padock alacak para yok ! varda… Tüm birikim ona verilmez…
Piyango biletimi alsam?
Şans oyunlarımı oynasam?
Atlayıp uçağa Kıbrıs’a gidip rulette mi denesem şansımı…
Ya da zengin sevgiliiii...
Evette Ağustos’a kadar nerden zengin sevgili yapabilirim?
Temmuzda yapacağım Yunan adaları turunda belkim zengin mi zengin bir Yunanlı armatör bulurum hım…
Olmas mı?
Padock…
Pit walk…
Hatta İstanbul Park'a helikopterle gitmek…
Hatta ve hatta tüm yarışların padock’u…
Ama en çok Monaco…
Yok önce İstanbul Park Padocku bi alim de…
Şumim gitti, Ferrari toparlanamadı…
Ezeli rakip McLaren- Mercedes, geçen senenin şampiyonu Fernandao Alonso’ yla yoluna tam gaz devam ederken biz; 56 puandayız… Onlar 76 !
Bu Pazar Massa 3’lükten 2’liğe terfi edecek mi diye beklemek boşunaydı… Tek yükseliş Kimi’den geldi… 11.’ likten 8. liğe yükseldi…
Yarış heyecanı gitti Monaco kıyılarında bi teknede olup keyif yapmak vardı olduk…
İstanbul Park’ta heyecanı yaşamaya az kaldı…
26 Ağustos 2007!!!
Biuuw biiuuuw…
Kulaklarımın pası silinecek…
Bayram edecekler !
Edecekler ama sardı beni Padock derdi…
İlk sene Padock ve Pit walk keyfini yaşamış beni kesmiyor Ana tribün…
Napsam ne etsem bilemiyorum…
Herkesler sakın bilet alma bilet var diyor…
Anlatamıyorum kimselere… İstediğiniz bilet olsun… 5 tane Gold alırım sarsmaz…
Sarsan, sosyetik veya çevresi öh geniş biri olmadığımdan Padokta olması gerekenlerden olamamam !
Reina'da yapılan partiye katılan cemiyet hayatımızın ünlü hatunları pilotları ‘şoförler neredeee?’ diye sormuş ve 2 gün boyunca anlamadan bilmeden sadece memleket ve dünya için önemli bir etkinlikte olmanın keyfiyle boy boy dergilere ve gazetelere poz verip kendilerinden söz ettirmişlerdi…
Ah ah…
O güzelim arabalara dokunmak, garajlarda dolanmak, cumartesi öğleden sonra antrenman yapan Pit ekibini izlemek, o güzelim motor sesiyle orgazm olmak veee pilotları ellemek, konuşmak fırsatını bilmeyen şahısların orada, benim ise tribünde olmam nasıl bir kaderdir!!!
Vakit azalıyor…
bir şeyler yapmalıyım…
BMW, Renault, Toyota,Mercedes ve Ferrarinin Türkiye’deki üst düzey yöneticilerine ulaşmayı denesem ve…
Padooock ve Pit walk istiyorum desem…
Şampanyalarınız, havyarlarınız sizin olsun ben bire bir o heyecanı yaşamak istiyorum desem…
Ya da sponsorlara musallat olsam…
Ya da bir gazeteye tam sayfa ilan mı versem…
Ben motor sporları hastasıyım…
Bir F1 manyağıyım…
Pilotlarla, ekiplerle birlikte 3 gün boyunca yarış heyecanını yaşamak istiyorum…
Bana Padock davetiyesi veriiiiiiin !!!
Davetiye şart çünkü, Padock alacak para yok ! varda… Tüm birikim ona verilmez…
Piyango biletimi alsam?
Şans oyunlarımı oynasam?
Atlayıp uçağa Kıbrıs’a gidip rulette mi denesem şansımı…
Ya da zengin sevgiliiii...
Evette Ağustos’a kadar nerden zengin sevgili yapabilirim?
Temmuzda yapacağım Yunan adaları turunda belkim zengin mi zengin bir Yunanlı armatör bulurum hım…
Olmas mı?
Padock…
Pit walk…
Hatta İstanbul Park'a helikopterle gitmek…
Hatta ve hatta tüm yarışların padock’u…
Ama en çok Monaco…
Yok önce İstanbul Park Padocku bi alim de…
28 Mayıs 2007 Pazartesi
Porsche Club
İstanbul Porsche Club'ın porsche sahipleri ve tutkunları için İstanbul Parkta düzenlediği etkinlikteydim...
Beni etkinliğe götüren arkadaşım kendisi arabasıyla biiiuu biiiuuuw piste tur atarken benim pist kenarından ağzım ayran delisi gibi açık salyalarımı arabaların ve pistin üzerine akıtmama gönlü razı gelmemesi üzerine, allem edip kallem etmesi sonucu, gerekli izni alıp ( Arkadaşımla piste çıkmama izin vermemelerin nedeni, onun uzman bir pilot olmaması… ) on yüzbin milyon baloncuk değerindeki kızını İnstructor abiye verip kafama ben diim 2 siz diiin 5 beden büyük motorcu kaskını geçirip, ‘sapsarı suratla geri getir’ diye teslim etmesi üzerine piste çıktııııııım !!!
Biiiuuuw biiiuuuw....
Arkadaşlar, direksiyonda bir pilotla pitten piste çıkmak nasıl bir duygudur anlatamam… Anlatamam görmen lazım durumu tek kelimeyle…
Pitten piste çıkar çıkmaz bir elim koltuğa diğer elim kapı koluna bir yapışmam vardı ki… Aaaaaaaa… viraj viraj… hooop sola hooop sağa yatarak…. Kerblerin üstünden titreye titreye geçip…aaaaaa şimdi çakıcaaaaz diyip gözlerimi sımsıkı yummam…
İlk Turu atarken dehşet midem bulandı. Eee tabi pist kenarında salyalarım akar şekilde milleti izlerken elimden çayım ve kahvem hiç eksik olmadığından çok normaldi, her an midemdeki sıvıları canııım deri koltuklara boşaltacakmış gibi hissetmem… 7. ve 8. virajlarda gözlerimi kapayıp geçicek birazdan geçiceek diyip içimden Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa diye çığlıklar attım…
Bir yandan da söylenip durdum tabi… Ne biçim sürat seversin sen len? Kapamasana gözlerini… Alooo sanki her dakika pistte bir pilotla turlama şansın var diye…
İlk turdan sonra bulantım ve korkum geçti… Kendimi bu güzel pistin ve arabanın tadını çıkarmaya verdim… Harikaydı… harika ötesiydi….
Start-finiş düzlüğünde 220… 240…. ( İnstructor abi korkmayayım diye fazla basmadı… aslında basabilirdi… ee bide tabi başkasının arabası olduğundan da zorlayamadı) derken son dakikada basılan frenle ilk viraj ki bu arada ilk viraj harbi kazalık… o güzelim düzlükten basarak gelip bir anda önce sağa sonra sola kıvrılıyorsunuz…
7. ve 8. virajlara kadar çıtır çerez bi durum var… 8. viraja F1 arabaları 260’la girerken biz 160’la girdik… Ve nasıl güzel nasıl güzel anlatamam… En çok 9. viraj benim hoşuma gitti… 8’den çıkıp rampa aşağıya giderken sert bir fren yapıp virajı alıyor, rampayı tırmanıyor ve star-finişe ulaşıyorsunuz…
9. viraj sanki lunaparkta baş aşağı olmanızı sağlayan kayık gibi… süratle geliyorsunuz birden frene basıyorsunuz ve arabanın burnunun ucunda yükseliyormuşsunuz gibi hissedip rampadan düzlüğe çıkıyorsunuz…
Bir ara önümüzde trafik olunca yavaşlamak zorunda kaldık…
İnstructor abi bana motor sporlarını sevip sevmediğimi sordu…
Bende manyakmısın ölüyorum dedim…
Seat ve polo cupı biliyomusun demez mi?
Dalgamı geçiyosun, Ben dedim polo’da yarışmak istiyorum ama doğru adamı bulamadım bi türlü dedim…
Güldü…
Nasıl dedim sen yoksa doğru adamısın?
Evet dedi…
Ben Seatın şampiyonuyum dedi. Ve bu etkinlikleri ben ve ekibim ayarlıyoruz… Senide katalım mı diye sorarken Start finişe son sürat giriyorduk…
Birden ellerimi bıraktım ve arabanın içinde avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım…
Harikaaaaaaaaaaa harikaaaaaaaaaaaaaaa….
Sen tanışmam gereken doğru adamsın harikaaaaaaaaaaaaaaaaaa…
Yupppiiiiiiiiiiiiiiiiiii
Piste, son sürat giderken birden yanındaki hatunun çıldırarak bağırması…
İnstructor abi için çok üzüldüm…
İçinden aha manyak ötesi, tımarhanelik bi çatlakla aynı araçtayım, bu şimdi sevinçten boynuma sarılıp, direksiyon hakimiyetimi yok etmez dimi tanrım diye geçirdiğine eminim…
Muhteşem, doyumsuz 4 turun sonunda bayraklar sallandı ve pite girdik…
Arabadan sevinçle fırlayıp Fred Çakmaktaşın Dinosu modunda arkadaşımın yanına gidip zıp zıp zıplayarak papağan gibi harikaydı, harikaydı, teşekkür ederim diyip durdum…
Arkadaşım harbiden çook teşekkürü hak ediyor, çünkü ben kendi kızımı bile kimselere vermezken o bi sürü baloncuk değerindeki abrasını ben piste çıkabileyim diye bir başkasına sürat yapması için verdi…
Arkadaşımın yanındaki beyler, Benim kadar manyak bir hatunu ilk defa gördüklerini söyleyip İnstructor abiye bu hatunu alın abi dediler…
Hatun sapsarı suratla değil mutlu kırmızı bi suratla dönmüş zıp zıp zıplıyor… Bizce piste olması gereken o dediler…
Eheeee….
Kısaca piste çıktım, geçen senenin şampiyonuyla tur attım ve seneye yapılacak etkinliklere katılmak için söz aldım…
Dünyanın en bi ennnnnnnnnnn mutlu böcüküsü benim…
Ha bu arada canım porschelerin balataları yandı bitti kül oldu… : )))) Günün sorunda herkes frensiz kalmıştı… Ama balataların kokusu çok güzeldi yaa…
Bence Doğuş bu etkinliği para kazanmak için yapıyor… Biliyor basacaklar… basınca frenede basılacak… eee sert fren isteyen yerler var… Onca sertlik sonunda nolur balatalar yok oluuuur…
:)))))))))))
Kontrolsüz güç güç değildir…
Sürat pistlerde yapılır, yollarda değil efem diyor, rüzgarın kızı ozyniz ağzı kulaklarında bambaşka artık diyorum ! ;)
Beni etkinliğe götüren arkadaşım kendisi arabasıyla biiiuu biiiuuuw piste tur atarken benim pist kenarından ağzım ayran delisi gibi açık salyalarımı arabaların ve pistin üzerine akıtmama gönlü razı gelmemesi üzerine, allem edip kallem etmesi sonucu, gerekli izni alıp ( Arkadaşımla piste çıkmama izin vermemelerin nedeni, onun uzman bir pilot olmaması… ) on yüzbin milyon baloncuk değerindeki kızını İnstructor abiye verip kafama ben diim 2 siz diiin 5 beden büyük motorcu kaskını geçirip, ‘sapsarı suratla geri getir’ diye teslim etmesi üzerine piste çıktııııııım !!!
Biiiuuuw biiiuuuw....
Arkadaşlar, direksiyonda bir pilotla pitten piste çıkmak nasıl bir duygudur anlatamam… Anlatamam görmen lazım durumu tek kelimeyle…
Pitten piste çıkar çıkmaz bir elim koltuğa diğer elim kapı koluna bir yapışmam vardı ki… Aaaaaaaa… viraj viraj… hooop sola hooop sağa yatarak…. Kerblerin üstünden titreye titreye geçip…aaaaaa şimdi çakıcaaaaz diyip gözlerimi sımsıkı yummam…
İlk Turu atarken dehşet midem bulandı. Eee tabi pist kenarında salyalarım akar şekilde milleti izlerken elimden çayım ve kahvem hiç eksik olmadığından çok normaldi, her an midemdeki sıvıları canııım deri koltuklara boşaltacakmış gibi hissetmem… 7. ve 8. virajlarda gözlerimi kapayıp geçicek birazdan geçiceek diyip içimden Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa diye çığlıklar attım…
Bir yandan da söylenip durdum tabi… Ne biçim sürat seversin sen len? Kapamasana gözlerini… Alooo sanki her dakika pistte bir pilotla turlama şansın var diye…
İlk turdan sonra bulantım ve korkum geçti… Kendimi bu güzel pistin ve arabanın tadını çıkarmaya verdim… Harikaydı… harika ötesiydi….
Start-finiş düzlüğünde 220… 240…. ( İnstructor abi korkmayayım diye fazla basmadı… aslında basabilirdi… ee bide tabi başkasının arabası olduğundan da zorlayamadı) derken son dakikada basılan frenle ilk viraj ki bu arada ilk viraj harbi kazalık… o güzelim düzlükten basarak gelip bir anda önce sağa sonra sola kıvrılıyorsunuz…
7. ve 8. virajlara kadar çıtır çerez bi durum var… 8. viraja F1 arabaları 260’la girerken biz 160’la girdik… Ve nasıl güzel nasıl güzel anlatamam… En çok 9. viraj benim hoşuma gitti… 8’den çıkıp rampa aşağıya giderken sert bir fren yapıp virajı alıyor, rampayı tırmanıyor ve star-finişe ulaşıyorsunuz…
9. viraj sanki lunaparkta baş aşağı olmanızı sağlayan kayık gibi… süratle geliyorsunuz birden frene basıyorsunuz ve arabanın burnunun ucunda yükseliyormuşsunuz gibi hissedip rampadan düzlüğe çıkıyorsunuz…
Bir ara önümüzde trafik olunca yavaşlamak zorunda kaldık…
İnstructor abi bana motor sporlarını sevip sevmediğimi sordu…
Bende manyakmısın ölüyorum dedim…
Seat ve polo cupı biliyomusun demez mi?
Dalgamı geçiyosun, Ben dedim polo’da yarışmak istiyorum ama doğru adamı bulamadım bi türlü dedim…
Güldü…
Nasıl dedim sen yoksa doğru adamısın?
Evet dedi…
Ben Seatın şampiyonuyum dedi. Ve bu etkinlikleri ben ve ekibim ayarlıyoruz… Senide katalım mı diye sorarken Start finişe son sürat giriyorduk…
Birden ellerimi bıraktım ve arabanın içinde avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım…
Harikaaaaaaaaaaa harikaaaaaaaaaaaaaaa….
Sen tanışmam gereken doğru adamsın harikaaaaaaaaaaaaaaaaaa…
Yupppiiiiiiiiiiiiiiiiiii
Piste, son sürat giderken birden yanındaki hatunun çıldırarak bağırması…
İnstructor abi için çok üzüldüm…
İçinden aha manyak ötesi, tımarhanelik bi çatlakla aynı araçtayım, bu şimdi sevinçten boynuma sarılıp, direksiyon hakimiyetimi yok etmez dimi tanrım diye geçirdiğine eminim…
Muhteşem, doyumsuz 4 turun sonunda bayraklar sallandı ve pite girdik…
Arabadan sevinçle fırlayıp Fred Çakmaktaşın Dinosu modunda arkadaşımın yanına gidip zıp zıp zıplayarak papağan gibi harikaydı, harikaydı, teşekkür ederim diyip durdum…
Arkadaşım harbiden çook teşekkürü hak ediyor, çünkü ben kendi kızımı bile kimselere vermezken o bi sürü baloncuk değerindeki abrasını ben piste çıkabileyim diye bir başkasına sürat yapması için verdi…
Arkadaşımın yanındaki beyler, Benim kadar manyak bir hatunu ilk defa gördüklerini söyleyip İnstructor abiye bu hatunu alın abi dediler…
Hatun sapsarı suratla değil mutlu kırmızı bi suratla dönmüş zıp zıp zıplıyor… Bizce piste olması gereken o dediler…
Eheeee….
Kısaca piste çıktım, geçen senenin şampiyonuyla tur attım ve seneye yapılacak etkinliklere katılmak için söz aldım…
Dünyanın en bi ennnnnnnnnnn mutlu böcüküsü benim…
Ha bu arada canım porschelerin balataları yandı bitti kül oldu… : )))) Günün sorunda herkes frensiz kalmıştı… Ama balataların kokusu çok güzeldi yaa…
Bence Doğuş bu etkinliği para kazanmak için yapıyor… Biliyor basacaklar… basınca frenede basılacak… eee sert fren isteyen yerler var… Onca sertlik sonunda nolur balatalar yok oluuuur…
:)))))))))))
Kontrolsüz güç güç değildir…
Sürat pistlerde yapılır, yollarda değil efem diyor, rüzgarın kızı ozyniz ağzı kulaklarında bambaşka artık diyorum ! ;)
Şık giyinen kadınlar daha doğurgan (mış) !!!
Kadınların şıklıkları, doğurgan oldukları döneme göre değişiyormuş. Hormonlar ve Davranış isimli medikal dergi tarafından yapılan araştırmada 30 kadının fotoğrafları doğurgan oldukları ve olmadıkları dönemlerde olmak üzere ikişer kez çekilmiş.
Fotoğraflar daha sonra düzenlenen bir panelde farklı cinsiyet grubundan 42 kişiye gösterilerek, Katılımcılara 'Hangi kadınlar daha şık, hangileri daha rüküş' sorusu sorulmuş... Katılımcıların yüzde 60'nın çekici ve şık bulduğu fotoğraflar, kadınların doğurgan olduğu döneme ait çıkmış !!!
Ehee sabahları uyanmak, yataktan çıkmak kabus olan benim gibi kadınlar genellikle ellerine ilk geçirdiklerini giyerler... Hatta geçen gün bir ayağımda laci öbür ayağımda siyah çorap vardı !!! Akşam fark ettim ve ooooo noooo oldum!!! sorumsuz bekar erkekler gibi bişiyim ben dedim :))) Ehee yukarda ki tespite göre işe çekici ve şık gelmediğimden benim doğurgan olduğum zaman hiiiç anlaşılamaz ! :p :))
Abim yaa nelerle uğraşıyolar yaaa... :pp
MOOD FOOTS
Geçen akşam zapingcilik oynarken NG'te beyin kimyamızı, düşüncelerimizi ve hissiyatımızı yediğimiz yemeklerin etkilediğine dair yapılan çalışmayı anlatan bir proğram izledim... İzlerkende üşenmedim notlar aldım...
Eee muhabir ozy olarak illa herzaman bi yerlere gitmeme gerek yok sizlere haber ulaştırıcam diye... :p
Efendim yediklerimiz, depresyonumuzu, suç işleme isteğimizi ve aşk hayatımızı etkiliyormuş !!!
İngiltere'de 1.30-3.30 saatleri arasında bar çıkışlarında ki kavgaları önlemek için çikolata dağıtıyormuş mekan sahipleri !!! mutluluk hormonu salgısıyla ve %60'lık düşüş olmuş olaylarda... Şiddete karşı çikolayatla çözüm bulmuşlar...
Kek, makarna, pilav gibi karbonhidratlar rahatlık ve mutluluk veriyorlarmış... ama aynı zamanda verdikleri rahatlık uyku getirdiğinden, zihinsel faliyetlerden önce yenmemesi gerektiği söyleniyor...
Balık, et gibin proteinler ise tetikte ve odaklanmış hissettirdiğinden zihinsel beceri gerektiren eylemlerden önce tüketilmeli deniliyor ve iki satranç şampiyonuna yemek testi uygulanarak protein ve karbonhidratların zihinsel becerileri nasıl etkilediği bizlere gösterildiiii... ve woooow oldum !!!
Kızının doğumundan beri depresyonda olan ben diiim 50 siz diyin 60 yaşındaki ingiliz teyze, yiyecekelrin beyin üzerindeki etkilerini araştıran bi diyetisyene gidiyor ve yeme alışkanlığını değiştirir değişmez 2 hafa sonra eski haline dönüyor !!!
Ekmek kesinlikle yasaklanıyor hatuna... tam olarak açıklanamasada buğday depresyon sebebi olabiliyormuş...
Bol balık ve organik sebzeler yemek, yanında vücudumuzun üretemediği balık yağları hapları kullanmak reçete... bol yağlı somon ve uskumru yemek lazımmış... balık yağları mutluluk kimyasalı üretiyormuş...
Gelelim aşk meşkeee... Doğru bir yemek sıkı bir tutkulu geceye hazırlarmış bizleri...
Ateşli bir sevişme için açılış yemeğiniz bol çinko içerdiğinden istiridye olmalıymış...
Çinko spermlere, kalbe ve lipidoya iyi gelirmiş...
Ana yemek olarak kızarmış ton balığı yemek lazımmış... Orgazm sonrası boşalmanın kalitesinden sorumluymuş arkadaş...
Ve muhakkak brokoli... magnezyum ve kalsiyum içerdiğinden, cinsel organlara kan pompalıyomuş... aman kansız kalırlarsa nolur animallah... :p
Veee veeee tatlı olarak kızarmış incir ve çilek üstüne bal... Bunları elle yemek ve parmakları yalamak gerekiyomuş!!! veeeeee tüm bunların üstüne çaklıt! en baştan çıkarıcı son nokta!!! Siyah olanını yiyin diyorlar endorfini yükseltirmiş... siyahınıda sevmem... bi seks yapcaz diye ağız tadımı bozamam...
Gösterilen filmde adam çaklıtı yukarda yemeğe devem edelim mi diyordu...
Şimdi böyleee bi yemeğin üstüne, tok karna hayatta sevişemem... Adamı deli ederim.
Karnıma bastırma...
Karnımdan gelen gıııır guuuur hazım seslerini duyuyomu vs...
Ben bi soda içim...
I-ıh tutkulu bi sevişme olmas ! :pppp
Alkol ve yağ oranlarına dikkat etmezsek hooor hooor elimizde çaklıt uyurmuşuz... kim ister çarşafları çaklıt lekesi olsun :pppp
Efenim, gelecekteeeee sabah uyanmamızı, ofiste verimli çalışmamızı, akşam romantik olmamızı sağlayacak yiyecekler yicekmişiiiiz...
Yani sananın reklamındaki gibin hapla beslenmiceeez... sadece yarın şunu yapıcam diyip bir gün önceden onu yaptıracak şeyi yiyip içiceeez...
:)))
Taksi radyosundan...
Avusturyamı, avusturalyamı... amaan A'la başlayan bi memlekette bilim insanları bi araştırma yapmışlar... (Biraz sonra yaptıkları araştırmayı duyunca bu adamalara boştan yere ödenek ayrıldığını, para ödendiğini düşünüp bilim insanlarını lüzümsuz ilan edebilirsiniz ben ettim gariii )
Kadınlarla yatıp, sabah onlarla uyanan erkekler abidik uyanıyorlarmış !!!
Körle yatan şaşı kalkar durumları yaniiiii...
Hatunları tavlayıp evlerine götürüp, malum götürme nedenleri bitince sabahın bilmem kaçında hatunu evine yollayan veya ben başkasıyla uyuyamam diip hatunu salonda yatırıp kendisi miiis gibi ekiiiiz yatağında hoor hoor uyuyan, ' ne kadaaaar iğrençsiiiiiiin, nasıl senle arkadaşım ben yaaaaa' diye çığırıp, arada kafalarına sert cisimle vurduğum arkadaşlarım aslında sabahları aptal olarak uyanmamak için bunu yapıyorlarmış yaneeeee... !!!!
Way anam waaay...
Bi adam sizinle uyumak istemezse; Merak etme aptallaşmana imkan yok, zaten en bi en aptallık seviyesindesin diyin bari...
Bilim insanlarııııı aloooo kadınlarla uğraşmayın daha doğrusu boş işlerle... ozonu kapatın, tayni buzun üstündeki kutup ayısını kurtarın filan yani...
Ohaaaa filan oldum yaniiii
Hatta kal geldiiiiiii...:)
25 Mayıs 2007 Cuma
Cuma akşamı pasajdan...
34'üm hadi 35'de...
Orhan Veliciğimin dediği gibi yolun yarısı de de...
Daha 35'imi kutlamadım o yüzden 34 de...
Pasajımdayım...
Bu yaşta bunu mu hayal etmiştim?
Evlilik ve çocuk hayal etmemiştim hiç...
Eee o zaman...
Doğru ama yanlız şey yaşanmakta...
Sevinç hocamın kafamıza kaka kaka hatiplettiği binasındayız...
Seneler önce aklıma gelmezi bu binanın pasajının müdavimi olacağım...
Olduk işte...
Mukadderat !!!
Der geçer, biramdan bi yudum cigaramdan da bi nefes alırım...
Pasajın vaziyeti evlere şenlik !!!
Bodrum barlar sokağı halt etmiş !!!!
Karman çorman bi musiki...
Hoş bu karışan seslere müzik bilem denmezya...
19'dan 45 hatta 60'ına kadar... (oh haaa çüş dediğinizi duyar gibiyim ayıp ayıp) insan çeşidi...
Hatunlar giyinmiş mi soyunmuş mu...
Çıtır kısmına kıs kıs gülüp olmuş mu derken masamdaki yaş ortalamsına bakıp kemale ermiş kadınlar gurubuyuz len... bi zamanlar bizde öyleydik bu hale nelerden sonra geldik demek geliyor içimden ama... son 1.5 senedir içine anca ve eh sığdığım 29 beden jeanime alışamamış benede ne desem bilemiyorum !!! Hala kendimi genç, aynada eski ebdenimi arar bulan bene...
Neyse konu neydi?
Dağıldı...
Çalan müzik ruhumla bedenimi aynı anda hoplattı...
Kızlar çıtır...
Adamlar hatun arayışında...
Beden abazalığından çok ruh abazılığı var aslındada... kimse dile gelmiyor...
Gözlemim o!
Eeee mimarın işi gözlemdir...
En yakın erkek arkadaşlardan biri bu yaştan sonra bar köşelerinde hatun avı yapamicam diyip evlendi...
Şiişşş tecrübe konuşuyoda... üstüne bolca bira dökülmüş bar lap toğu ne kadar tercüme olabiliyo bana tartışılır...
Yarın ayık ayık okinca görcez...
Bu arada imlamda süper...
Bencede...
Bi yayın evini miras alacak muhteşem bi kadınım !!!
Konu neydi?
Ha...
Hatunlar gösterip vericek moddalar ama...
Türk bacısı bunlar...
Göstertip vermezler...
Adamlar tele dizili kuş misali... almasakta görsek olur...
Olur...
Bence herşey olur...
Ben gözlemler not eder yazarım yada yazmam...
Barlar sokağı halt etmiş...
Zamane değişmiş...
Kızlar ayrı adamlar ayrı alem...
Hesap kesmeye giden arkadaşlardan kaçı hesabı kesmiş dönücek acep...
Amaaan bana ne... Rocky'im çalıyo...
Biram bitmek üzre... yolluk alıp tüymeli...
Pasaj haftasonları tam izlemelik...
Kesen kesilen, hesap kesen hesabı veren...
Hesap dedimde mekana hesabım ne oldu acep?
Amaaan ay başına ne kaldı şuraçta...
Tam ortaya karışık çakır yazısı oldu...
Pasaj yıkılıyoooo
Arayan aramayan, hesabı olan olmayan, duyan duymayan gelsiiiiiiiiiiin... !!!
Bi Yolluk çeeeeeeeeeeek yarım olsun....
:)
Orhan Veliciğimin dediği gibi yolun yarısı de de...
Daha 35'imi kutlamadım o yüzden 34 de...
Pasajımdayım...
Bu yaşta bunu mu hayal etmiştim?
Evlilik ve çocuk hayal etmemiştim hiç...
Eee o zaman...
Doğru ama yanlız şey yaşanmakta...
Sevinç hocamın kafamıza kaka kaka hatiplettiği binasındayız...
Seneler önce aklıma gelmezi bu binanın pasajının müdavimi olacağım...
Olduk işte...
Mukadderat !!!
Der geçer, biramdan bi yudum cigaramdan da bi nefes alırım...
Pasajın vaziyeti evlere şenlik !!!
Bodrum barlar sokağı halt etmiş !!!!
Karman çorman bi musiki...
Hoş bu karışan seslere müzik bilem denmezya...
19'dan 45 hatta 60'ına kadar... (oh haaa çüş dediğinizi duyar gibiyim ayıp ayıp) insan çeşidi...
Hatunlar giyinmiş mi soyunmuş mu...
Çıtır kısmına kıs kıs gülüp olmuş mu derken masamdaki yaş ortalamsına bakıp kemale ermiş kadınlar gurubuyuz len... bi zamanlar bizde öyleydik bu hale nelerden sonra geldik demek geliyor içimden ama... son 1.5 senedir içine anca ve eh sığdığım 29 beden jeanime alışamamış benede ne desem bilemiyorum !!! Hala kendimi genç, aynada eski ebdenimi arar bulan bene...
Neyse konu neydi?
Dağıldı...
Çalan müzik ruhumla bedenimi aynı anda hoplattı...
Kızlar çıtır...
Adamlar hatun arayışında...
Beden abazalığından çok ruh abazılığı var aslındada... kimse dile gelmiyor...
Gözlemim o!
Eeee mimarın işi gözlemdir...
En yakın erkek arkadaşlardan biri bu yaştan sonra bar köşelerinde hatun avı yapamicam diyip evlendi...
Şiişşş tecrübe konuşuyoda... üstüne bolca bira dökülmüş bar lap toğu ne kadar tercüme olabiliyo bana tartışılır...
Yarın ayık ayık okinca görcez...
Bu arada imlamda süper...
Bencede...
Bi yayın evini miras alacak muhteşem bi kadınım !!!
Konu neydi?
Ha...
Hatunlar gösterip vericek moddalar ama...
Türk bacısı bunlar...
Göstertip vermezler...
Adamlar tele dizili kuş misali... almasakta görsek olur...
Olur...
Bence herşey olur...
Ben gözlemler not eder yazarım yada yazmam...
Barlar sokağı halt etmiş...
Zamane değişmiş...
Kızlar ayrı adamlar ayrı alem...
Hesap kesmeye giden arkadaşlardan kaçı hesabı kesmiş dönücek acep...
Amaaan bana ne... Rocky'im çalıyo...
Biram bitmek üzre... yolluk alıp tüymeli...
Pasaj haftasonları tam izlemelik...
Kesen kesilen, hesap kesen hesabı veren...
Hesap dedimde mekana hesabım ne oldu acep?
Amaaan ay başına ne kaldı şuraçta...
Tam ortaya karışık çakır yazısı oldu...
Pasaj yıkılıyoooo
Arayan aramayan, hesabı olan olmayan, duyan duymayan gelsiiiiiiiiiiin... !!!
Bi Yolluk çeeeeeeeeeeek yarım olsun....
:)
21 Mayıs 2007 Pazartesi
Aya İrini
Konstantin’in şehri yeniden kurarken yaptırmış olduğu adı ‘kutsal barış’ anlamına gelen Topkapı Sarayı avlusunun içinde yer alan Aya İrini’yi bilmeyen, görmeyen var mıdır?
Elbette vardır…
Şayet İstanbul’da yaşıyorsanız ve hiç gidip görmediyseniz ve hele orda konser izlemediyseniz… Yazık size… Ne kaçırdığınızı bilmiyorsunuz…
Aya İriniyle 11 yaşımda tanıştım…
İlk klasik müzik konserim değildi ama orada izlediğim konser benim için dönüm noktası oldu…
Üzerinde 20 küsur sene geçmesine rağmen hala o akşam üstünü unutamam…
Aya İrini’de yapılan hiçbir etkinliği kaçırmamaya çalışırım…
Dün akşam İtalyan Kültür Merkezinin bir etkinliği vardı…
Yüzyıllık taş binanın duvarlarında aryalar yankılandı…
Tarifi imkansız bir keyifle geceyi sonlayıp, orijinaliyle hiç alakası olmayan bir şekilde yenilenmiş sarayın sarı taş yollarında, yağmurun ıslaklığında yürürken, neredeyse 90 yaşına merdiven dayamış, dünyanın öbür ucundan gelmiş Avustralyalı ziraat mühendisi profesör misafirim yaşadığı keyfi anlatabilmek için milyon defa ‘ben çok şanslıyım, çok teşekkürler beni davet ettiğin için’ diyip durdu…
Elbet bende onun kadar mutlu oldum… Gündüz ziyaret etmenin imkansız olduğu bir mekanda güzel bir konser izledi ve arzu ettiği gibi gezebildi…
Aya İrini sanat festivallerine, bianellere ev sahipliği yapan bir mekan…
İstanbul’un kültür-sanat ve tarih hayatında önemli bir yere sahip…
Her önemli sanat etkinliğinin bir parçası orada gerçekleşiyor… Ama buna rağmen bakımsız…
Ufakta olsa bir onarım, bakım yapılmıyor senelerdir…
Kırık camları ondülinle kapatılmış, üst katta ki korkuluklar su borusundan bozma borulardan! zemindeki çöken taşların altına ahşap kütükler yerleştirilmiş…
Geçmişimize sahip çıkamadan geleceğimize nasıl sahip çıkacağız?
Yeri geldiğinde ahkam kesmeyi biliyoruz, kültürümüz, tarihimiz çok zengin diye…
Ama iş korumaya gelince…
Bir mimar olarak çok üzgünüm…
Bir İstanbullu olarak çok üzgünüm…
Bir insan olarak çok üzgünüm…
Keşke doğru bir şekilde elden geçse… güzel ve bakımlı bir şekilde tarihimize ve kültür-sanat hayatımıza hizmet etmeye devam etse…
Restorasyon eğitimi almadım. Ama şayet bir koruma çalışması yapılsa hiçbir ücret almadan her ne iş olsa yaparım, çalışırım…
İstanbul’daki bir çok önemli eski eser yapının rölöve projesi yok biliyor musunuz…
Her hangi bir şey olduğunda yeniden inşa etmek mevcut fotoğraflar sayesinde olacak… Hoş fotoğraflarda ne kadar detay içerirse…
Ya…
Aya İrini bakım istiyor…
Bize yaşattığı güzellikler için, Konstantinin, Fatih’in hatırına…
Elbette vardır…
Şayet İstanbul’da yaşıyorsanız ve hiç gidip görmediyseniz ve hele orda konser izlemediyseniz… Yazık size… Ne kaçırdığınızı bilmiyorsunuz…
Aya İriniyle 11 yaşımda tanıştım…
İlk klasik müzik konserim değildi ama orada izlediğim konser benim için dönüm noktası oldu…
Üzerinde 20 küsur sene geçmesine rağmen hala o akşam üstünü unutamam…
Aya İrini’de yapılan hiçbir etkinliği kaçırmamaya çalışırım…
Dün akşam İtalyan Kültür Merkezinin bir etkinliği vardı…
Yüzyıllık taş binanın duvarlarında aryalar yankılandı…
Tarifi imkansız bir keyifle geceyi sonlayıp, orijinaliyle hiç alakası olmayan bir şekilde yenilenmiş sarayın sarı taş yollarında, yağmurun ıslaklığında yürürken, neredeyse 90 yaşına merdiven dayamış, dünyanın öbür ucundan gelmiş Avustralyalı ziraat mühendisi profesör misafirim yaşadığı keyfi anlatabilmek için milyon defa ‘ben çok şanslıyım, çok teşekkürler beni davet ettiğin için’ diyip durdu…
Elbet bende onun kadar mutlu oldum… Gündüz ziyaret etmenin imkansız olduğu bir mekanda güzel bir konser izledi ve arzu ettiği gibi gezebildi…
Aya İrini sanat festivallerine, bianellere ev sahipliği yapan bir mekan…
İstanbul’un kültür-sanat ve tarih hayatında önemli bir yere sahip…
Her önemli sanat etkinliğinin bir parçası orada gerçekleşiyor… Ama buna rağmen bakımsız…
Ufakta olsa bir onarım, bakım yapılmıyor senelerdir…
Kırık camları ondülinle kapatılmış, üst katta ki korkuluklar su borusundan bozma borulardan! zemindeki çöken taşların altına ahşap kütükler yerleştirilmiş…
Geçmişimize sahip çıkamadan geleceğimize nasıl sahip çıkacağız?
Yeri geldiğinde ahkam kesmeyi biliyoruz, kültürümüz, tarihimiz çok zengin diye…
Ama iş korumaya gelince…
Bir mimar olarak çok üzgünüm…
Bir İstanbullu olarak çok üzgünüm…
Bir insan olarak çok üzgünüm…
Keşke doğru bir şekilde elden geçse… güzel ve bakımlı bir şekilde tarihimize ve kültür-sanat hayatımıza hizmet etmeye devam etse…
Restorasyon eğitimi almadım. Ama şayet bir koruma çalışması yapılsa hiçbir ücret almadan her ne iş olsa yaparım, çalışırım…
İstanbul’daki bir çok önemli eski eser yapının rölöve projesi yok biliyor musunuz…
Her hangi bir şey olduğunda yeniden inşa etmek mevcut fotoğraflar sayesinde olacak… Hoş fotoğraflarda ne kadar detay içerirse…
Ya…
Aya İrini bakım istiyor…
Bize yaşattığı güzellikler için, Konstantinin, Fatih’in hatırına…
19 Mayıs 2007 Cumartesi
Yağmurun ardından...
Yağmur kızıyım ben
Yağmurun 4 mevsim yağdığı topraklarda büyüdüm ben...
Yağmurun kokusunu alırım...
Göğe baktığımda bilirim ne zaman düşecek...
Ne denizi görmeden ne yağmursuz yaşayabilirim...
Sonunda bu akşam üstü, şehre düştü bahar yağmuru...
Gündüzün yakan bunaltan sıcağı, ısıran üşüten soğuğa döndü...
Pasajımdayım...
Müdavim mekanımdayım...
Eş-dost...
Rüzgarla göz kırpan mumların gölgesinde haftasonunun keyfindeyiz...
Hava serin...
Üşütüyor...
Kapılar açık...
Terastan içeriye taşınsakta rüzgar içerde bizlere değip değip kaçıyor...
Mumlar göz kırpıyor, rüzgar içi titretiyor, pasaj maçı izleyenlerden boş...
Havada keyif var...
En sevdiğim hava...
Üstlerde ince yağmurluklar, omuzlarda polarlar...
Rüzgar bedenlere değip kaçarken, göz kırpan mumların ışığında dostlarla olmanın keyfi tavan yapıyor...
Hava çok güzel...
Üşüyorum...
Rüzgar ürpertiyor...
Soğuk bira boğazımdan aşağıya inerken ben göz kırpan mumların ışığında daha bi güzel, daha bi keyifli gülümsüyorum yuvarlak masa etrafındakilere...
Eve giderken yağsa yağmur...
Kapşonumu açsamda saçlarıma değse baharın suyu...
Ne denizsiz ne yağmursuz yapamam ben...
Yağmurdan sonraki toprak kokusunu, serinliği sevmeyen varmıdır?
Aklıma yağmurdan sonra filmi geldi... Yağmurdan öncemiydi yoksa... Balkanların acısını yüreğinizde hissettiğiniz...
Yağmurun 4 mevsim yağdığı topraklarda büyüdüm ben...
Yağmurun kokusunu alırım...
Göğe baktığımda bilirim ne zaman düşecek...
Ne denizi görmeden ne yağmursuz yaşayabilirim...
Sonunda bu akşam üstü, şehre düştü bahar yağmuru...
Gündüzün yakan bunaltan sıcağı, ısıran üşüten soğuğa döndü...
Pasajımdayım...
Müdavim mekanımdayım...
Eş-dost...
Rüzgarla göz kırpan mumların gölgesinde haftasonunun keyfindeyiz...
Hava serin...
Üşütüyor...
Kapılar açık...
Terastan içeriye taşınsakta rüzgar içerde bizlere değip değip kaçıyor...
Mumlar göz kırpıyor, rüzgar içi titretiyor, pasaj maçı izleyenlerden boş...
Havada keyif var...
En sevdiğim hava...
Üstlerde ince yağmurluklar, omuzlarda polarlar...
Rüzgar bedenlere değip kaçarken, göz kırpan mumların ışığında dostlarla olmanın keyfi tavan yapıyor...
Hava çok güzel...
Üşüyorum...
Rüzgar ürpertiyor...
Soğuk bira boğazımdan aşağıya inerken ben göz kırpan mumların ışığında daha bi güzel, daha bi keyifli gülümsüyorum yuvarlak masa etrafındakilere...
Eve giderken yağsa yağmur...
Kapşonumu açsamda saçlarıma değse baharın suyu...
Ne denizsiz ne yağmursuz yapamam ben...
Yağmurdan sonraki toprak kokusunu, serinliği sevmeyen varmıdır?
Aklıma yağmurdan sonra filmi geldi... Yağmurdan öncemiydi yoksa... Balkanların acısını yüreğinizde hissettiğiniz...
Geçmişten gelenler...
Sabah telefonumu açıyorum ve bir mesaj
Geçmişten...
Aradadan zaman geçiyor... telefonumu açıyorum bir mesaj:
Geçmişten...
2 mesajta sabaha karşı atılmış...
Kafa iyiyken yanlışlıklamı gönderilmiş acaba?
Yoksa...
Evet içten içe itiraf ederek, burnunda mı tüttüm acaba?
Cevapları bilmiyorum...
Umursamıyorum ama içimdeki merak rahat durmuyor...
Gecenin bir yarısı alınan alkolle
Çalan bir müzikle
Bir adamın bir hareketiyle
Bir kadının saçını arkaya savuruşuyla...
Usta anılar beliriyor...
Ve eller telefonlara gidiyor...
Ertesi gün yapılanın farkında veya farkında ama farkında olmamaya karar verilerek hayata devam ediliyor...
Geceki duyguların samimiyeti saflığı gün ışığında kayboluyor...
Oysa gece karanlığıyla örter herşeyin üsütünü, gündüz ışığıyla açar...
Ama duygularda, hissedilenlerde böyle olmuyor herhalde...
3. bir mesaj gelecek mi?
Ben içimdeki meraka yenik düşecekmiyim?
Bu gün cumartesi...
Bu akşam içilecek, eğlenilecek, dinlenen şarkılarla belki anı denizinde yüzdürecek...
Eller telefonlara gidecek...
Bipleyen telefonun sahibi uyumuyorsa açacak...
Konuşulacak...
Hıım itiraf ediyorum geceleri isim karışıklığı değil ben olduğum için aranmış olmayı...
Ama ben cool kadınım...
Cool kadınlar umursamaz...
Ben umursamaz bir umursarım...
Geçmiştende olsa hala akılda olmak, iz bıraktığını bilmek egonun tatmininden öte bişi...
Sonunu toparlayamadım ama... Bişekilde mutlu edici bişi işte...
Aranmak... hala hatırda olmak...
Aslında akıl karıştırıcıda... ustan çıkarmışken...
Karışmasın o güzel aklın... Gece yarısı isim karışıklığıdır canııım... 1'de olur 2'de... Sen bildiğin gibi yoluna devam eyle...
Eylim dimi?
Eyle eyle...
Hem cool kadınlara yakışmaz böyle ikilemler...
Yakışmaz dimi? yakışmaz yakışmaz... Gece arayan gündüzde arar hem...
Arar arar... cesareti olan gündüzde arar...
Evet arar...
:))
Hey bu gece telefonlara sarılmadan önce iyi düşünün...
Geçmişten...
Aradadan zaman geçiyor... telefonumu açıyorum bir mesaj:
Geçmişten...
2 mesajta sabaha karşı atılmış...
Kafa iyiyken yanlışlıklamı gönderilmiş acaba?
Yoksa...
Evet içten içe itiraf ederek, burnunda mı tüttüm acaba?
Cevapları bilmiyorum...
Umursamıyorum ama içimdeki merak rahat durmuyor...
Gecenin bir yarısı alınan alkolle
Çalan bir müzikle
Bir adamın bir hareketiyle
Bir kadının saçını arkaya savuruşuyla...
Usta anılar beliriyor...
Ve eller telefonlara gidiyor...
Ertesi gün yapılanın farkında veya farkında ama farkında olmamaya karar verilerek hayata devam ediliyor...
Geceki duyguların samimiyeti saflığı gün ışığında kayboluyor...
Oysa gece karanlığıyla örter herşeyin üsütünü, gündüz ışığıyla açar...
Ama duygularda, hissedilenlerde böyle olmuyor herhalde...
3. bir mesaj gelecek mi?
Ben içimdeki meraka yenik düşecekmiyim?
Bu gün cumartesi...
Bu akşam içilecek, eğlenilecek, dinlenen şarkılarla belki anı denizinde yüzdürecek...
Eller telefonlara gidecek...
Bipleyen telefonun sahibi uyumuyorsa açacak...
Konuşulacak...
Hıım itiraf ediyorum geceleri isim karışıklığı değil ben olduğum için aranmış olmayı...
Ama ben cool kadınım...
Cool kadınlar umursamaz...
Ben umursamaz bir umursarım...
Geçmiştende olsa hala akılda olmak, iz bıraktığını bilmek egonun tatmininden öte bişi...
Sonunu toparlayamadım ama... Bişekilde mutlu edici bişi işte...
Aranmak... hala hatırda olmak...
Aslında akıl karıştırıcıda... ustan çıkarmışken...
Karışmasın o güzel aklın... Gece yarısı isim karışıklığıdır canııım... 1'de olur 2'de... Sen bildiğin gibi yoluna devam eyle...
Eylim dimi?
Eyle eyle...
Hem cool kadınlara yakışmaz böyle ikilemler...
Yakışmaz dimi? yakışmaz yakışmaz... Gece arayan gündüzde arar hem...
Arar arar... cesareti olan gündüzde arar...
Evet arar...
:))
Hey bu gece telefonlara sarılmadan önce iyi düşünün...
servisten canlı yayın...
Cumartesi sabahı akü'yü şarj edip sonra arabamı bıcı bıcı yaptırıp sahile akma niyetinde olan ben, sanayi mahallesinde ki general'deyim...
Bilmem kaç lira verip şarj ettirdiğim aküm, yıkanma aşamasından sonra yine ölmeyi tercih edince bu böyle olmayacak iyi bir sahip olup arabayı servise götürmeliyim dedim,
Hoş bir akü için servise gidilirmi dediğinizi duyar gibiyim...
Cumartesi sabahı alemlerden kalma olan hiç bir arkadaşıma ulaşamadığımdan 'kızım ne varsa sen de var' dip tek bildiğim kazık ama güvenilir yere geldim...
Acil kapısından içeri dalıp aküüüüüüü diye çığırdıktan 5 dk sonra görevli arabamın karnesiyle çıka geldi... 2004'ten beri bakım yaptırmamışsınız... arabanız 2000 model...
Eeee?
Eeesi, 40 bin kilometre bakımı artı, lastikler, debriyaj artı... artı...
O artı dedikçe beni ateş bastı... sonuç?
2-2.5 bin YTL...
Oh ! en yakın banka nerde?
Kredi kartıda kabul ediyoruz...
Onun için değil banka soyucamda...
!!!
Leeen cumartesim mahvolmuş... bide üstüne 2.5 bin YTL... oldu gözlerim doldu !!! Ya zengin bi koca bulucam yada tamirhanesi olan bi sevgili yapıcam tez zamanda...
Siz şimdilik akümü yenileyin ben bekleme odasında kahve içim, kuki yiyim dedim...
Ama o ne? kuki yok !!!
Açım, biraz sonra cüzdanım boşalacak ve kukiler yok !!! Cumartesi olduğundan kukiler yokmuş... ama onun yerine internet varmış !!!
Arabayı burda bırakıp yeni bitaneyle mi çıkıp gitmek daha doğru olur acep?
Bi akü takımı, sileceklerin lastiklerinin değişmesi ve çakmağın yenilenmesi ne kadar sürebilir?
Daha ne kadar beklicem burdaaaaaa !!!
Bu yaz tatildi, gezip tozmaydı, dışarda yemekti hepsinden vaz geçmeliyim...
Tüm kazandığım kızıma demeliyim...
Ben ne biçim sahibim... arabasız ben olmam diyen ben kendime hiç bir bakımdan masraftan kaçınmazken onu ayakkabısız, yağsız susuz bırakmam ne kadar yanlış....
Bu psikoloji sölim ben 1 hafta gitmez... 3 gün sonra üzerindeki 7 senelik lastiklerle yol yapmaya devam ederiz biz... her bilmem kaç kilometrede bakım mı olur canım?
Olur olur bal gibi olur... da... işte...
Neyse, baayandan satılık araba hiç alınmaz... bende ise aslaaaaaaaaaa alınmaz !
Bilmem kaç lira verip şarj ettirdiğim aküm, yıkanma aşamasından sonra yine ölmeyi tercih edince bu böyle olmayacak iyi bir sahip olup arabayı servise götürmeliyim dedim,
Hoş bir akü için servise gidilirmi dediğinizi duyar gibiyim...
Cumartesi sabahı alemlerden kalma olan hiç bir arkadaşıma ulaşamadığımdan 'kızım ne varsa sen de var' dip tek bildiğim kazık ama güvenilir yere geldim...
Acil kapısından içeri dalıp aküüüüüüü diye çığırdıktan 5 dk sonra görevli arabamın karnesiyle çıka geldi... 2004'ten beri bakım yaptırmamışsınız... arabanız 2000 model...
Eeee?
Eeesi, 40 bin kilometre bakımı artı, lastikler, debriyaj artı... artı...
O artı dedikçe beni ateş bastı... sonuç?
2-2.5 bin YTL...
Oh ! en yakın banka nerde?
Kredi kartıda kabul ediyoruz...
Onun için değil banka soyucamda...
!!!
Leeen cumartesim mahvolmuş... bide üstüne 2.5 bin YTL... oldu gözlerim doldu !!! Ya zengin bi koca bulucam yada tamirhanesi olan bi sevgili yapıcam tez zamanda...
Siz şimdilik akümü yenileyin ben bekleme odasında kahve içim, kuki yiyim dedim...
Ama o ne? kuki yok !!!
Açım, biraz sonra cüzdanım boşalacak ve kukiler yok !!! Cumartesi olduğundan kukiler yokmuş... ama onun yerine internet varmış !!!
Arabayı burda bırakıp yeni bitaneyle mi çıkıp gitmek daha doğru olur acep?
Bi akü takımı, sileceklerin lastiklerinin değişmesi ve çakmağın yenilenmesi ne kadar sürebilir?
Daha ne kadar beklicem burdaaaaaa !!!
Bu yaz tatildi, gezip tozmaydı, dışarda yemekti hepsinden vaz geçmeliyim...
Tüm kazandığım kızıma demeliyim...
Ben ne biçim sahibim... arabasız ben olmam diyen ben kendime hiç bir bakımdan masraftan kaçınmazken onu ayakkabısız, yağsız susuz bırakmam ne kadar yanlış....
Bu psikoloji sölim ben 1 hafta gitmez... 3 gün sonra üzerindeki 7 senelik lastiklerle yol yapmaya devam ederiz biz... her bilmem kaç kilometrede bakım mı olur canım?
Olur olur bal gibi olur... da... işte...
Neyse, baayandan satılık araba hiç alınmaz... bende ise aslaaaaaaaaaa alınmaz !
18 Mayıs 2007 Cuma
Kendini mutlu etmek
Kendini mutlu kılmak…
Başkalarının değil senin kendin için yaptığın bir şey…
Kendi imkanlarınla
Kendi gözlerine verdiğin parlama
Kendi yüzüne kondurduğun gülümseme
Kendi yüreğine koyduğun mutluluk, huzur, sevinç…
Bir insanın kendisine kendisini mutlu edecek bir şey yapması kadar güzel bir şey var mı…
Başkaları değil sen kendinin ne istediğini bilirsin…
Ne seni mutlu eder, sevindirir…
Arada içine dönüp bakmak ve dinlemek…
Bu yürek bu beden ne ister?
Bana ne der…
Dün kendimi mutlu edecek bir şey yaptım…
Her yerde yeniden müzik dinleme fırsatı hediye ettim kendime…
Kulağımda kulaklığım
Kulaklarımda Paganini… Caprice No.17…
Yüzümde gülümseme…
Çocukken filmlerdeki gibi mutluyken, üzgünken müzik çalsa derdim… İlk walkmanimle bunu gerçek kılmıştım…
Ama şimdi siyah inci ipod nanomla daha fazlasını gerçek kılıyorum…
İnsanın kendi kendini sevmesi ve arada bu sevgisini göstermesi gerek.
Kendi kendini mutlu etmekten güzel bir şey yok bence…
Bon Jovimin dediği gibi have a nice day !
; )
Başkalarının değil senin kendin için yaptığın bir şey…
Kendi imkanlarınla
Kendi gözlerine verdiğin parlama
Kendi yüzüne kondurduğun gülümseme
Kendi yüreğine koyduğun mutluluk, huzur, sevinç…
Bir insanın kendisine kendisini mutlu edecek bir şey yapması kadar güzel bir şey var mı…
Başkaları değil sen kendinin ne istediğini bilirsin…
Ne seni mutlu eder, sevindirir…
Arada içine dönüp bakmak ve dinlemek…
Bu yürek bu beden ne ister?
Bana ne der…
Dün kendimi mutlu edecek bir şey yaptım…
Her yerde yeniden müzik dinleme fırsatı hediye ettim kendime…
Kulağımda kulaklığım
Kulaklarımda Paganini… Caprice No.17…
Yüzümde gülümseme…
Çocukken filmlerdeki gibi mutluyken, üzgünken müzik çalsa derdim… İlk walkmanimle bunu gerçek kılmıştım…
Ama şimdi siyah inci ipod nanomla daha fazlasını gerçek kılıyorum…
İnsanın kendi kendini sevmesi ve arada bu sevgisini göstermesi gerek.
Kendi kendini mutlu etmekten güzel bir şey yok bence…
Bon Jovimin dediği gibi have a nice day !
; )
17 Mayıs 2007 Perşembe
Umumi duş mekanı
Herkesin dilinde küresel ısınma…
Yazın İstanbul’da su sıkıntısı olacak !
Susuz bir yaz geçireceğiz…
Kimin umurunda?
Millet bildiğini okumaya devam ediyor…
Her gün işe gelirken yolumun geçtiği Ayazmaderesi caddesi yani ‘otim’ yolu üzerindeki oto galerilerin hiç mi hiç umurunda değil bu söylemler…
İstanbul’un en çok su tüketimini yapanlar bu cadde üzerinde…
Her sabah yokuştan aşağıya akan küçük şelalelerden geçerken, kasıtlı olarak kirini göstermesin diyerekten o renkte alınmış, yaşlı fare rengi arabam kıskançlık krizlerine giriyor…
Bak bak elalem nasıl temizliyor, nasıl parıldatıyor arabaları? Al ayna yerine kullan ! Bide bana bak ! Griydim ben şimdi neyim? En son ne zaman yıkandım ben? Alooo sahip !!!
Sahipte durumun farkında ama… zırt-pırtta her günde araba yıkanmaz ki… Çürür alimallah !
Her gün yıkanıp, parlatılan bu arabaların kaçı satılıyor acaba?
Arabanın parlamasından çok 2. el bir araba alırken dikkat edilmesi gerekenlere dikkat edilmemesine mi çalışıyorlardır nedir?
Nedir ?
Bilemedim…
Bir gün arabayı önlerine çekip sorsam, kadına bak ne meraklı derler mi? Derler bekli ama benim gibi onların şelalelerine takıklar rahatlamış olurlar…
Bu yaz evimde duş yapmak için su olmadığında, gözümü açmak için bir damla su bulamadığımda onlara gideceğim…
Onlarda kesin devasa depo vardır…
İşe giderken yol üzerinde, akan suda var, yıkayanda !
Şiişş kardeş, gelim de kol altıma iki fırça at !
!!!
Oh oh… sırtıma da… aşşa… aşşa… biraz sağa oh…
Ilık su yok mu ya? Bu çok soğuk…
!!!
Başka türlü duş yapma şansımızın olabileceğini düşünüyor musunuz?
Yazın İstanbul’da su sıkıntısı olacak !
Susuz bir yaz geçireceğiz…
Kimin umurunda?
Millet bildiğini okumaya devam ediyor…
Her gün işe gelirken yolumun geçtiği Ayazmaderesi caddesi yani ‘otim’ yolu üzerindeki oto galerilerin hiç mi hiç umurunda değil bu söylemler…
İstanbul’un en çok su tüketimini yapanlar bu cadde üzerinde…
Her sabah yokuştan aşağıya akan küçük şelalelerden geçerken, kasıtlı olarak kirini göstermesin diyerekten o renkte alınmış, yaşlı fare rengi arabam kıskançlık krizlerine giriyor…
Bak bak elalem nasıl temizliyor, nasıl parıldatıyor arabaları? Al ayna yerine kullan ! Bide bana bak ! Griydim ben şimdi neyim? En son ne zaman yıkandım ben? Alooo sahip !!!
Sahipte durumun farkında ama… zırt-pırtta her günde araba yıkanmaz ki… Çürür alimallah !
Her gün yıkanıp, parlatılan bu arabaların kaçı satılıyor acaba?
Arabanın parlamasından çok 2. el bir araba alırken dikkat edilmesi gerekenlere dikkat edilmemesine mi çalışıyorlardır nedir?
Nedir ?
Bilemedim…
Bir gün arabayı önlerine çekip sorsam, kadına bak ne meraklı derler mi? Derler bekli ama benim gibi onların şelalelerine takıklar rahatlamış olurlar…
Bu yaz evimde duş yapmak için su olmadığında, gözümü açmak için bir damla su bulamadığımda onlara gideceğim…
Onlarda kesin devasa depo vardır…
İşe giderken yol üzerinde, akan suda var, yıkayanda !
Şiişş kardeş, gelim de kol altıma iki fırça at !
!!!
Oh oh… sırtıma da… aşşa… aşşa… biraz sağa oh…
Ilık su yok mu ya? Bu çok soğuk…
!!!
Başka türlü duş yapma şansımızın olabileceğini düşünüyor musunuz?
8 Mayıs 2007 Salı
İnleyen değil titreyen nameler...
Altı ay aradan sonra yine spora başladım.
Ben böyleyimdir...
Bi yapar tam forma girerken bırakır, formdan düşer yine başlarım...
Ama bu sefer form morm- sağlık amaçlarının yanında rejimde şart !
Vücudumun yağ oranı dünya sağlık örgütünün onayladığından fazla!!!
Sırf benim yağ oranım yüzünden herşeye gık-cık yapan AB'ye bile alınmamamız mümkün...
Memleketimin geleceği benim yüzümden...
Aaaaaa...
Bu durumda spor yanında rejim şart!
Şarttaaa...
Bu mide bayağı büyümüş...
Ele avuca sığmaz bişi olmuş... Nasıl küçülecek yeniden...
İradeyle!
Nefsi terbiye ederek!!!
Hı?
O nasıl olcak?
Kedinizi köpeğinizi götürüp eğittirdiğiniz yerler gibi Nefis terbiyesi yaptırılır bir yer varmıdır acaba?
Yoktur dimi?
İş başa düştü...
Sabahları kepek ekmek artııı light dil peyniri
Kuşlukta elma
Öğlen bol yeşillik üzerine tavuk artı light yoğurt
Akşam?
Eeee anneyle yaşayınca allah ne verdiyse...
Izgara balık yanında nefis zeytinyağlılar... Hııım gelde kızarmış ekmeği banma sularına !!!
Nefsi müdafa pardon terbiye çalışmaları sürerken bir Türk olarak hemen kısa yoldan köşeyi dönme yöntemleri araştırılıp, yaza 3 ay kala taşın allahı olmak için Tae-bo ve plates seçildi...
Uzun zamandır spor yapmayan beden ve fosur fosur içilen sigaralardan sınıfın hızına ayak uydurulamadı doğal olaraktan... Ama haaayt huuuyt nidaları arasında dersin sonunda en az 800 kalori yakıldığı ümit edilerek hayal alamlerine dalınıldı...
Bu da yetmedi...
Arada masajda lazımdır diyerek karar verildi ve masaj araştırması yapılırken;
Madonna'nın mucizevi aleti hakkında yazılanlar keşfedildiiiii...
Benim Madonnadan neyim eksik hıh fazlam var denilerek bir Power Plate aletli stüdyoya kayıt yaptırıldı...
10 dk. içinde 1 saatlik spor yapmış gibi kasları fitleştirildiği söylenen aletle ilk ders sonucu çıkarılan sonuç şu:
Asfalt delen aletten farkı olmayan, parayla tıııır tııııııııır diye titrediğiniz ama ilk ders sonucunda yaw benim baldırlar amma taşmış diye hissettiğiniz bi alet !
Sırf bu aletle olmuyor tabiki... yemeye içmeye dikkat etip sıkı kardio çalışmaları yanında birde bu aletle titrerseniz sonuç taaaş taaaş !!!
Taş derken? diye bi soru sorarsanız...
Taş işte... Nişantaşı taşı...
:ppppp
:))))))))
Ben böyleyimdir...
Bi yapar tam forma girerken bırakır, formdan düşer yine başlarım...
Ama bu sefer form morm- sağlık amaçlarının yanında rejimde şart !
Vücudumun yağ oranı dünya sağlık örgütünün onayladığından fazla!!!
Sırf benim yağ oranım yüzünden herşeye gık-cık yapan AB'ye bile alınmamamız mümkün...
Memleketimin geleceği benim yüzümden...
Aaaaaa...
Bu durumda spor yanında rejim şart!
Şarttaaa...
Bu mide bayağı büyümüş...
Ele avuca sığmaz bişi olmuş... Nasıl küçülecek yeniden...
İradeyle!
Nefsi terbiye ederek!!!
Hı?
O nasıl olcak?
Kedinizi köpeğinizi götürüp eğittirdiğiniz yerler gibi Nefis terbiyesi yaptırılır bir yer varmıdır acaba?
Yoktur dimi?
İş başa düştü...
Sabahları kepek ekmek artııı light dil peyniri
Kuşlukta elma
Öğlen bol yeşillik üzerine tavuk artı light yoğurt
Akşam?
Eeee anneyle yaşayınca allah ne verdiyse...
Izgara balık yanında nefis zeytinyağlılar... Hııım gelde kızarmış ekmeği banma sularına !!!
Nefsi müdafa pardon terbiye çalışmaları sürerken bir Türk olarak hemen kısa yoldan köşeyi dönme yöntemleri araştırılıp, yaza 3 ay kala taşın allahı olmak için Tae-bo ve plates seçildi...
Uzun zamandır spor yapmayan beden ve fosur fosur içilen sigaralardan sınıfın hızına ayak uydurulamadı doğal olaraktan... Ama haaayt huuuyt nidaları arasında dersin sonunda en az 800 kalori yakıldığı ümit edilerek hayal alamlerine dalınıldı...
Bu da yetmedi...
Arada masajda lazımdır diyerek karar verildi ve masaj araştırması yapılırken;
Madonna'nın mucizevi aleti hakkında yazılanlar keşfedildiiiii...
Benim Madonnadan neyim eksik hıh fazlam var denilerek bir Power Plate aletli stüdyoya kayıt yaptırıldı...
10 dk. içinde 1 saatlik spor yapmış gibi kasları fitleştirildiği söylenen aletle ilk ders sonucu çıkarılan sonuç şu:
Asfalt delen aletten farkı olmayan, parayla tıııır tııııııııır diye titrediğiniz ama ilk ders sonucunda yaw benim baldırlar amma taşmış diye hissettiğiniz bi alet !
Sırf bu aletle olmuyor tabiki... yemeye içmeye dikkat etip sıkı kardio çalışmaları yanında birde bu aletle titrerseniz sonuç taaaş taaaş !!!
Taş derken? diye bi soru sorarsanız...
Taş işte... Nişantaşı taşı...
:ppppp
:))))))))
7 Mayıs 2007 Pazartesi
Erkeklerin bize ettiği... :)
Cumartesi öğlen öncesi
Hava güzel, kafemin masalarından birine kurulmuş, önümde gazetelerim, kıvamında soğumuş kahvemi içip daha ne isterim derken…
Yan kafeye 3 tane yakışıklı geldi…
Tam göz hizama oturdular…
Kahvemin yanında görsel meze oldular…
Boylu postlu, yakışıklı hıım hııım 3 adam…
Bir gözüm gazetemde diğeri karşı masada…
Yüzümde güzele bakmak sevaptır gülümsemesi…
Cumartesi sabahı sabah keyfime diyecek yok derken…
Birden yakışıklılardan biri diğerinin koluna dokunmaya başladı…
Yakışıklının bir derdi var anlaşılan, arkadaşı onu teselli etmeye çalışıyor herhalde derken…
Dokunma okşamaya döndü…
Okşuyor da okşuyor…
Bu teselli etmece değil ön sevişmenin öncesi sevişme !!!
Aaaaa!!!
Yakışıklılıklarıyla, erkeklikleriyle sabah sabah pasajdaki kadınların gözlerine yüreklerine Fa’nın reklamlarındaki gibi Freshlik veren bu 3 ilah adam meğersem gaylermiş !!!…
Tanrım !
Şöyle iç geçirten, dönüp bir daha bakma arzusu duyuran, sahipsiz, entel dantel erkek nüfusunun zaten az olduğu memlekette… Kendi hemcinslerimizden kurtulup kıyıda köşede kalmışı, fark edilmemişi yada onlardan darbe yiyip yamulmamışı bulmaya çalışırken birde onları kendi hemcinslerine kaptırma sorunu yaşanmakta !!!
Oooo nooo !!!
Olur mu şimdi bu derken,
Yanımdaki son otuzlarında, ilk kırklarında ki yarım saattir iç geçirmelerimi dinleyen arkadaş keyifle:
İyi iyi bunların sayısı arttıkça kadınlar bize kalacak demezmiiiii !!!
???
Şaşkın, muzur ve sinirli bir şekilde ona bakıp:
Farkında mısın bilmiyorum ama bu gidişle bizde size kalacağız dedim.
Ooo o zaman yok olmaz dedi… Bu durumu kınıyorum, derhal düzelmeleri gerek… Hatta Gay nüfusuna bir sınırlama getirilmeli…
Hıh !
Ya… Hemcinslerimizden sonra karşı cinsle de savaşmak zorundayız…
Hey o benim erkeğim
Hayır benim !
Çık dışarı o zaman…
Eee çıkalım da senin pazularla benim kiler bir diil…Bu durumda ben böğürüme taş basarım al senin olsun…
Bööööö…
Şiiiişt ! kendi cinsinizden uzak durun leeen !
Ya da herşeye pratik çözüm getiren şu 1 lira olacak, bunun yokluğu çekilmeyecek diyen parti sahibi abi bu konuyada bir çözüm getirebilir...
Bekar kadınlarımızın sorunlarına çözüm getireceğiz diyerekten ekranlarda... hım? :ppp
: )
Hava güzel, kafemin masalarından birine kurulmuş, önümde gazetelerim, kıvamında soğumuş kahvemi içip daha ne isterim derken…
Yan kafeye 3 tane yakışıklı geldi…
Tam göz hizama oturdular…
Kahvemin yanında görsel meze oldular…
Boylu postlu, yakışıklı hıım hııım 3 adam…
Bir gözüm gazetemde diğeri karşı masada…
Yüzümde güzele bakmak sevaptır gülümsemesi…
Cumartesi sabahı sabah keyfime diyecek yok derken…
Birden yakışıklılardan biri diğerinin koluna dokunmaya başladı…
Yakışıklının bir derdi var anlaşılan, arkadaşı onu teselli etmeye çalışıyor herhalde derken…
Dokunma okşamaya döndü…
Okşuyor da okşuyor…
Bu teselli etmece değil ön sevişmenin öncesi sevişme !!!
Aaaaa!!!
Yakışıklılıklarıyla, erkeklikleriyle sabah sabah pasajdaki kadınların gözlerine yüreklerine Fa’nın reklamlarındaki gibi Freshlik veren bu 3 ilah adam meğersem gaylermiş !!!…
Tanrım !
Şöyle iç geçirten, dönüp bir daha bakma arzusu duyuran, sahipsiz, entel dantel erkek nüfusunun zaten az olduğu memlekette… Kendi hemcinslerimizden kurtulup kıyıda köşede kalmışı, fark edilmemişi yada onlardan darbe yiyip yamulmamışı bulmaya çalışırken birde onları kendi hemcinslerine kaptırma sorunu yaşanmakta !!!
Oooo nooo !!!
Olur mu şimdi bu derken,
Yanımdaki son otuzlarında, ilk kırklarında ki yarım saattir iç geçirmelerimi dinleyen arkadaş keyifle:
İyi iyi bunların sayısı arttıkça kadınlar bize kalacak demezmiiiii !!!
???
Şaşkın, muzur ve sinirli bir şekilde ona bakıp:
Farkında mısın bilmiyorum ama bu gidişle bizde size kalacağız dedim.
Ooo o zaman yok olmaz dedi… Bu durumu kınıyorum, derhal düzelmeleri gerek… Hatta Gay nüfusuna bir sınırlama getirilmeli…
Hıh !
Ya… Hemcinslerimizden sonra karşı cinsle de savaşmak zorundayız…
Hey o benim erkeğim
Hayır benim !
Çık dışarı o zaman…
Eee çıkalım da senin pazularla benim kiler bir diil…Bu durumda ben böğürüme taş basarım al senin olsun…
Bööööö…
Şiiiişt ! kendi cinsinizden uzak durun leeen !
Ya da herşeye pratik çözüm getiren şu 1 lira olacak, bunun yokluğu çekilmeyecek diyen parti sahibi abi bu konuyada bir çözüm getirebilir...
Bekar kadınlarımızın sorunlarına çözüm getireceğiz diyerekten ekranlarda... hım? :ppp
: )
Baharın gelişi
Çorapsız bacaklar
Burnu açık ayakkabılar
Uçuşan etekler
Sağa sola savrulan saçlardan etrafa yayılan parfüm kokuları…
Bahar pardon yaz Nişantaşı’na çoktan gelmiş durumda…
Keyifli bir cumartesi kahvaltısından sonra günün gazetelerine yumularak, kahve içerken afyonu patlatmak için pasajdaki cafemdeyim…
Güneş gel diyor…
Dışarıda ayaklarımı uzatarak daldığım keyifte dünya umrum da değil…
Ohh gel keyfim gel…
Eş dost birer ikişer damlıyor…
Bir önceki akşamın haberleri, yeni günün getirecekleri…
Ben masada duruyorum… Oturanlar değişiyor…
Tekli ve çoklu keyif…
Bu güzel, masamda benimle anı paylaşmak istemeleri…
Seviliyor muyum ne? : )))
Gün öğleyi devirdi…
Çayın kahvenin yerini daha buz daha keyifli bir şey almalı…
Bu gün Hıdrellez…
Baharın bayramı…
Eş dost aranıyor, arıyorlar…
Aman bu gece…
Bu gece…
Ahırkapı’daki Hıdrellez kutlamalarına gideceğim ben diyorum…
Nişantaşı’ndan taksiye atlayıp sahil yoluna geldiğimizde…
İstanbul çok güzel diyorum…
Gök mavi, boğaz mavi…
Açık camlardan içeri giren rüzgarda İstanbul’un kokusu… başka bambaşka güzel…
Ahırkapı dileklerle süslenmiş…
Işıl ışıl…
Her köşede bir grup
Onlar çalıyor
Bizler oynuyoruz…
Eski İstanbul’da turistlerle birlikte baharın gelişini, bolluğu kutluyoruz…
Usumda eski hıdrellezler…
Gül ağacı altına yazılan dilekler
Gömülen uğur paraları…
Edilen dualar
Kumsaldaki ayak izleri…
Zaman değişiyor…
Çocukluğumun keyifli hatıraları şimdilerde beni gülümsetiyor…
Yeni umutlarla… Bahar geldi…
Makedonyalı orkestra çalarken memleket havaları, yeni dileklerle dilek ağacına atıldı düğümler…
Her şey daha güzel ve iyi oluyor…
Bahar geldi…
Burnu açık ayakkabılar
Uçuşan etekler
Sağa sola savrulan saçlardan etrafa yayılan parfüm kokuları…
Bahar pardon yaz Nişantaşı’na çoktan gelmiş durumda…
Keyifli bir cumartesi kahvaltısından sonra günün gazetelerine yumularak, kahve içerken afyonu patlatmak için pasajdaki cafemdeyim…
Güneş gel diyor…
Dışarıda ayaklarımı uzatarak daldığım keyifte dünya umrum da değil…
Ohh gel keyfim gel…
Eş dost birer ikişer damlıyor…
Bir önceki akşamın haberleri, yeni günün getirecekleri…
Ben masada duruyorum… Oturanlar değişiyor…
Tekli ve çoklu keyif…
Bu güzel, masamda benimle anı paylaşmak istemeleri…
Seviliyor muyum ne? : )))
Gün öğleyi devirdi…
Çayın kahvenin yerini daha buz daha keyifli bir şey almalı…
Bu gün Hıdrellez…
Baharın bayramı…
Eş dost aranıyor, arıyorlar…
Aman bu gece…
Bu gece…
Ahırkapı’daki Hıdrellez kutlamalarına gideceğim ben diyorum…
Nişantaşı’ndan taksiye atlayıp sahil yoluna geldiğimizde…
İstanbul çok güzel diyorum…
Gök mavi, boğaz mavi…
Açık camlardan içeri giren rüzgarda İstanbul’un kokusu… başka bambaşka güzel…
Ahırkapı dileklerle süslenmiş…
Işıl ışıl…
Her köşede bir grup
Onlar çalıyor
Bizler oynuyoruz…
Eski İstanbul’da turistlerle birlikte baharın gelişini, bolluğu kutluyoruz…
Usumda eski hıdrellezler…
Gül ağacı altına yazılan dilekler
Gömülen uğur paraları…
Edilen dualar
Kumsaldaki ayak izleri…
Zaman değişiyor…
Çocukluğumun keyifli hatıraları şimdilerde beni gülümsetiyor…
Yeni umutlarla… Bahar geldi…
Makedonyalı orkestra çalarken memleket havaları, yeni dileklerle dilek ağacına atıldı düğümler…
Her şey daha güzel ve iyi oluyor…
Bahar geldi…
4 Mayıs 2007 Cuma
Canım yol yapmak istiyor...
Eskiden çok eskiden
Cuma akşam üstleri yol yapardım...
Hava bahar ve yaz karışımıiken...
Güneşin batmasına az kala...
Günün geceye devrolmasına az kala, serin, ılık, aydınlıkken...
Arabama atlar
Tüm camları açar
Denizi soluma
Dağları sağıma alır ve yol yapardım...
Arabamın güzelim motorunun sesi kamçılardı beni...
İçeriye giren rüzgarla saçlarım yüzüme sobecilik oynardı...
Rüzgar içeriye;
Özgürlük
Mutluluk
Aşk
Ve geleceğe yeni umutlar girerdi.
Yine canım yol yapmak istiyor...
Camdan kafamı uzatıp
ÇOK MUTLUYUM BEEEEN diye haykırmayı istedim...
Arabama atlasam
Denizi sağıma
Binaları soluma alsam
Camlarımı açsam
Boğazın kokusu içeriye girse...
Boğazın rüzgarı yüzümü ve bedenimi sobelerken
Ben haykırsam yine...
ÇOK MUTLUYUUUUUM BEN diye...
İçeriye yine
Özgürlük
Mutluluk
Aşk
Ve yeni umutlar girse...
Canım yol yapmak istiyor
Direksiyonu kavrayıp
Vitesi değiştirip
Gazı köklemek istiyorum...
Rüzgardan yüzümü sobeleyen saçlarımla...
Pencereden haykırmak...
Cuma akşam üstleri yol yapardım...
Hava bahar ve yaz karışımıiken...
Güneşin batmasına az kala...
Günün geceye devrolmasına az kala, serin, ılık, aydınlıkken...
Arabama atlar
Tüm camları açar
Denizi soluma
Dağları sağıma alır ve yol yapardım...
Arabamın güzelim motorunun sesi kamçılardı beni...
İçeriye giren rüzgarla saçlarım yüzüme sobecilik oynardı...
Rüzgar içeriye;
Özgürlük
Mutluluk
Aşk
Ve geleceğe yeni umutlar girerdi.
Yine canım yol yapmak istiyor...
Camdan kafamı uzatıp
ÇOK MUTLUYUM BEEEEN diye haykırmayı istedim...
Arabama atlasam
Denizi sağıma
Binaları soluma alsam
Camlarımı açsam
Boğazın kokusu içeriye girse...
Boğazın rüzgarı yüzümü ve bedenimi sobelerken
Ben haykırsam yine...
ÇOK MUTLUYUUUUUM BEN diye...
İçeriye yine
Özgürlük
Mutluluk
Aşk
Ve yeni umutlar girse...
Canım yol yapmak istiyor
Direksiyonu kavrayıp
Vitesi değiştirip
Gazı köklemek istiyorum...
Rüzgardan yüzümü sobeleyen saçlarımla...
Pencereden haykırmak...
Gece vakti gündüz düşleri
Neden?
Neden her kez gibi normal saatlerde kalsiyum ihtiyacımı gidermiyorum da gecenin bilmem kaçında vücudum kalsiyuuuuum diyor?
Neden?
Bi anlasam…
Saat gece yarısını çoktan geçmiş durumda… 01.15.
Ben kafam hatta bedenimin yarısı buzdolabının içinde bonus reklamının sloganının farklı bir versiyonunu söylüyorum:
Yesem yesem ne yesem !
Hııım ne varmış bakalım;
Turşu
I-ıh…
Havuç
I-ıh…
Yoğurt
Yees…
Peynirleeer
Yeeeees…
Zeytin ?
Yeşil zeytin yok muuuu?
Yoğurt, beyaz peynir ve zeytin ezmesi dolaptan çıkarılıp, başka bir kaba konulmadan bıçak ve kaşık yardımıyla artık edilir…Annem öldürecek beni…
Hihohoooyt!
En sevdiğim şey kabından yoğurt yemek…
Kutusundan taze beyaz peynir yemek… Hııım suyundan da tuzlu tuzlu… (ıyyk gece yerken böle gelmemişti ! )
Ve zeytin ezmesi…
Hııııım…
Bekarlık sultanlık bea!
Şimdi evli olsaydım, adam mutfaktaki tıkırtıları duyup gelseydi ve;
-Canım napıyosun?
Göürmüyomusun atıştırıyorum ! hıh bu yaşa kadar evlenmeyip evlenirsen en meraklısı kalmış olur ve sende onu alırsın… Napıyosam yapıyorum ayol ! (bana karışılmasından hoşlanmam derken nefret ederim diyorum aslında, anladınız mı?)
-Atıştırıyorum hayatım…
-Neden bir tabağa koymadan paketlerin içinden yiyorsun?
Böyle zevk alıyorum desem? Hatta üniversite yıllarımda Heinz’in küçük fasulye konservesini ocakta kutusunda ısıtıp sonrada kutu içinden bi güzel afiyetle cowboy ruhuna yakışır bir şekilde zevkle yemeği severdim desem… boşar mı beni? Daha diş macununu ortasından sıkmama alışamamışken boşar beni walla Ooo geç buldum erken boşanamam !
-Ee hayatım uçlarından acık tadıyodum…
-Günlük kullanıcam diye aldırdığın Villeroy Boch lara koyup yesen de verdiğimiz o kadar paraya deyse hayatım !
Haa bide onlar var dimi… Yiyecekleri paketlerinde tüketmeyi seven ben git kocaya milyarlar harcat oha bi porselen set aldırt sonrada her şeyi pakette ye ve yedirt ! Bu beni boşayacak galiba !!!
Gece vakti açık gözle gündüz düşleri…
Hıh ! O beni boşamadan ben boşarım öyle kocayı…
Yesem yesem ne yesem !
Ton balığı?
Hıh… akşam ki nefis Levrekten sonra, üstüne yarım paket yoğurt + beyaz peynir indirdikten sonra mideye… bide ton balığı yesem mi diyorsun !!!
Gıda zehirlenmesi olacaksın kızım…
Git ağzına bi çikolata at!
Hıım dondurma olsaydı keşke… Kocaman bademli bir magnum !
OOO noooo ! Hamileyim !
Hamilemiyim?
Ne zaman naptım ki?
Benden olsa olsa Meryem Ana hamileliği olur…
Gidim bi sigara içim bari…
Hıım dolunay zamanı demek ki bloody Mary değilsem bile aşeriyorum…
Kendimle ilgili müthiş bir keşif yaptım bu akşam !
Dolunayda bloody Mary’sem saldırıyorum… değilsem aşeriyorum…
Hihohoyt !
Oh sigara iyi geldi…
Neden her kez gibi normal saatlerde kalsiyum ihtiyacımı gidermiyorum da gecenin bilmem kaçında vücudum kalsiyuuuuum diyor?
Neden?
Bi anlasam…
Saat gece yarısını çoktan geçmiş durumda… 01.15.
Ben kafam hatta bedenimin yarısı buzdolabının içinde bonus reklamının sloganının farklı bir versiyonunu söylüyorum:
Yesem yesem ne yesem !
Hııım ne varmış bakalım;
Turşu
I-ıh…
Havuç
I-ıh…
Yoğurt
Yees…
Peynirleeer
Yeeeees…
Zeytin ?
Yeşil zeytin yok muuuu?
Yoğurt, beyaz peynir ve zeytin ezmesi dolaptan çıkarılıp, başka bir kaba konulmadan bıçak ve kaşık yardımıyla artık edilir…Annem öldürecek beni…
Hihohoooyt!
En sevdiğim şey kabından yoğurt yemek…
Kutusundan taze beyaz peynir yemek… Hııım suyundan da tuzlu tuzlu… (ıyyk gece yerken böle gelmemişti ! )
Ve zeytin ezmesi…
Hııııım…
Bekarlık sultanlık bea!
Şimdi evli olsaydım, adam mutfaktaki tıkırtıları duyup gelseydi ve;
-Canım napıyosun?
Göürmüyomusun atıştırıyorum ! hıh bu yaşa kadar evlenmeyip evlenirsen en meraklısı kalmış olur ve sende onu alırsın… Napıyosam yapıyorum ayol ! (bana karışılmasından hoşlanmam derken nefret ederim diyorum aslında, anladınız mı?)
-Atıştırıyorum hayatım…
-Neden bir tabağa koymadan paketlerin içinden yiyorsun?
Böyle zevk alıyorum desem? Hatta üniversite yıllarımda Heinz’in küçük fasulye konservesini ocakta kutusunda ısıtıp sonrada kutu içinden bi güzel afiyetle cowboy ruhuna yakışır bir şekilde zevkle yemeği severdim desem… boşar mı beni? Daha diş macununu ortasından sıkmama alışamamışken boşar beni walla Ooo geç buldum erken boşanamam !
-Ee hayatım uçlarından acık tadıyodum…
-Günlük kullanıcam diye aldırdığın Villeroy Boch lara koyup yesen de verdiğimiz o kadar paraya deyse hayatım !
Haa bide onlar var dimi… Yiyecekleri paketlerinde tüketmeyi seven ben git kocaya milyarlar harcat oha bi porselen set aldırt sonrada her şeyi pakette ye ve yedirt ! Bu beni boşayacak galiba !!!
Gece vakti açık gözle gündüz düşleri…
Hıh ! O beni boşamadan ben boşarım öyle kocayı…
Yesem yesem ne yesem !
Ton balığı?
Hıh… akşam ki nefis Levrekten sonra, üstüne yarım paket yoğurt + beyaz peynir indirdikten sonra mideye… bide ton balığı yesem mi diyorsun !!!
Gıda zehirlenmesi olacaksın kızım…
Git ağzına bi çikolata at!
Hıım dondurma olsaydı keşke… Kocaman bademli bir magnum !
OOO noooo ! Hamileyim !
Hamilemiyim?
Ne zaman naptım ki?
Benden olsa olsa Meryem Ana hamileliği olur…
Gidim bi sigara içim bari…
Hıım dolunay zamanı demek ki bloody Mary değilsem bile aşeriyorum…
Kendimle ilgili müthiş bir keşif yaptım bu akşam !
Dolunayda bloody Mary’sem saldırıyorum… değilsem aşeriyorum…
Hihohoyt !
Oh sigara iyi geldi…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)