Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

30 Eylül 2007 Pazar

pazar sevişgeni...

Neydi?
İki satırlık adamları hayatımıza müptela ettik oyüzdendir bu dibe vurmamız mı?

Hatırlamıyorum şarkının sözlerini... Oysa dün gece kaç defa dinlenmedi mi bu şarkı?
Dinlendi dinlenmesine hatta detone ötesi sesimle çığrıldı da amma velakin hatırlanmamakta...

Çoğu arkadaşımın yaptığını yapıp neredeyse bende gazete okumaktan vaz geçmeyi düşünüyorum bu pazar...

Nişantaşı çocuğu olup sanki yeni muhitindekilerin umrundaymış gibi eski mahallemde olmaktan keyif alıyorum diye laf geçirdiğini sanan abi,

Osmanlı'dan örneklerle ramazanda dükkan kapatmanın bizi şeriyarçı yapmayacağını söyleyen, kadın ruhundan çook iyi anlayan abi,

Malezya'da ki şeriat polisliğinin dinin polisle kontrolünün kuranlı dinle alakası olmadığını söyleyen prof...

Ve ve... kadınların 28 gününü anlatan kitap !

Pazar sevişgeni olmak istiyoruuuuum !!!

Malezya olmayıp, iç çatışmalarla Afganistana parmak ısırtacak hale gelmektense, sevgilisi için ilk başta tek gecelikti sonra aşık oldum diye röpörtaj veren starın af amaçlı sevgilisini amsterdama götürmesini hııı? diye okumaktansa... Bayramda sahne alacakların bunca sene dirsek çürütüp okuyup adam olmama rağmen benden çok para alacaklarını bilmektense...

Pazar sevişgeni olmak istiyoruuuuum !!!

Bir zamanlar işadamı olan amcama gelip sorarlardı; Abi memleketin durumunu nasıl görüyosun diye...

Memleketin durumunu değerlendirmek için süper bilgi ve tecrübeye gerek yok...
Memleket süpeeer !!!

Malezya olmamız güç... sokaklara sakız atamayıp haaah tüüüh diye tüküremeyen bir millet olmamız güç olduğundan, din uğruna Malezya olamayız... Afganistan için ise yeşil gözlü kızımız yok !
Cumhurbaşkanımız bıyıksız olsa metroseksüelliğiyle tam süper olacak... Saksafoncu başkanın eşi, seçildiğinde Amerika iftarın alasıyla tanışacakmış... Bu demektir ki Amerika ok verdikten sonra Avrupa ... yemek düşer AB girişi yakındır, piyasalar başbakan bi dönsün yenidünyadan süper olacak...
30'dan sonra kadınlığını keşfeden şarkıcı hepimizin içindeki kadının ortaya çıkması için geç olmadığı sinyalini verdiğinler 'kadın kadın' patlaması yaşanacak...
Hem Nişantaşında hem mutasıp semtlerde keyif almak mümkün mahalle baskısı denilen şey yook !!!
Süper lüks mağazalarımızda var... Yakında memleketin 4 bir yanında da açılırlar... açılmasalarda hava yollarımız 15 YTLden başlayan fiyatlarla milleti taşırlar buraya...

Daha ne olsun abi...
Memleket süpeeeeeeeeer !!!
Yalancıktan karıştırmayın ortalığı...

İki satırlık adamları hayatımıza müptela ettik bu yüzdendir dibe vurmamız abi !
Pazar sevişgeni olmak istiyorum...

Sperm savaşları adlı bir kitap gördüm...
Onca savaştan, çatışmadan, kargaşadan daha bi kanlıymış gibi geldi... Alıp onu okusam... Pazar sevişgeni olsam...

Yada gazete okumasam artık...
Yada bayramda ön inceleme mabında gidip görsem Malezyayı, Irak ve Afganistanı...

İki satırlık adamları...

28 Eylül 2007 Cuma

Affedilen ölüye...

Dün gece veda ettim sana...
Oysa çok önce vedalaşmamışmıydık...
İstemeye istemeye...
Kalbim söküle söküle, dünya başıma yıkıla yıkıla...

Ölümdün...
Mezarını bilmediğim, ölürken yanında olamadığım, öldü denilen ama ölüsünü göremediğimdin...
İnandım...
İnanmak zorundaydım...
Öldü dedim...
Öldü dediler...
Ağladım...
Mezarı olmayan bir ölüye ağlıyorsun dediler...
Ağladım...
Yıllarca ağladım...

Kırgınlıklarımın bedelini sormak için antlar içtim...
Ahlar ettim...
Sana bin defa veda ettim...
Kalbim, bedenim, ruhum başka aşklarla tanışsa da seni arayıp sordular...

Bin kere veda ettim...
Ama dün gece sana gerçekten veda ettim...
Siyah buklelerini öperek, geniş alınını okşayarak...
Seni koklayarak, göz çukuruna burnumu sokarak...
Hiç sarılmadığım kadar sıkı sarılarak...

Sana vede ettim... Gittin artık... Bitti...

Sende bende rahatladık farkındayım... Affetmenin huzuru ve hafifliği var ruhumda... Seninde bilmediğin bir yükten kurtulduğunu biliyorum...

İkimizde huzura erdik... Artık mezarın var... Başına gelmeyecek olsamda... mezarı olan bir ölüsün... Sen öldün, ben yaşıyorum... Sararmış anılarım arasında ruhuna fatiha okunacaklardansın...

Affettim seni... Rahat uyu...




27 Eylül 2007 Perşembe

Teşekkürler sayın ve sevgili okuyuculaaaaaaar !

Blogçu olmaya takıldığım mekanın sitesinde yazdıklarımı üstlerine alınan eş dost sayesinde karar verdim...
Okuyan okur... Okumayan okumaz...
Alınan, kırılan hiiiç olmaz diyerekten oldum blogçu...

Daha önceden böyle bir yazma merakım yoktu...
İlk okuldayken mektup yazmayı çok severdim... Aile büyükleri bayılırlardı yazdıklarıma...
Sonra, kompozisyon dersinin illettiği beni illet etti...
Üniversiteye kadar yazmadım bişey gerekmedikçe...
Ha arada sevgililerime hınzır munzır yazıyodum bişiler... eee koca yaz tatili boyunca adamların gözünden ırakken gönlünden de olmayım diye... ama genelde onlar benim gönlümden ırak olurlardı ve sonbahar başı karışık trafiği ayıklamak zorunda kalırdım...

Üniversitede, professional practice diye bir ders vardı. Hoca meslekte karşılaşacakalrımızı anlatır sonra o konu hakkında yazmamızı isterdi... Sınav filan yok... Konuyu araştırıyorsun, kendi fikirlerinide katıp harmanlıyorsun sayfa kısıtlamasıda yok... Oh kebap !

Ve ben yazmaya böyle başladım. Aramızda felsefeci bir mimar var diyerek A+ ları toplarken, neden mimarlık dergilerinede yazmıyorum oldum ve...

İlk başlarda sadece mesleki yazılar yazarken, bir gün mekanımın internet sayfasına üye olunca gördüm ki süper geyik yazılar yazabiliyorum... Hayatla, kendimle herşeyle dalga geçebiliyorum. Ne söyleyeceksem güldürerek söylemeyi seviyorum...

Sitede benden önce yazan, yazıları beğenilen erkek hegemonyasınına bir anda sızdım... Hayran kitlem oluştu...
Bazen güldürdüm, bazen anlattım...
Bazen en yazılmaması gereken şeyleri benden çıksınlar, ruhum ve kafam huzura ersin diyerek yazdım...
Samimi bulundum...
Hiç olmayacak derece doğal ve dürüst bulundum...

Aynı şekilde bloğumdada devam ediyorum...
her yazdığım benim fikrim değil... Hepsi gerçekte değil... Okuduklarımdan, dinlediklerimden, gezdiklerimden kısaca hemen hemen herşeyden ilham alıyor hafifçe öyküleştirip yazıyorum...
Yazmak iyi mi geliyor bilmiyorum...
Arada hayatımı kendi elelrimle röntletiyormuşum gibi geliyor ama burdaki birçok yazının hepsi ben değilim...

Edebi bir kaygımda yok. İmla sıfır ! Konuşulduğu gibi birde o anda ne hissediyorsam olduğu gibi yazıyorum...
Benim bir tazımın olduğu söyleniyor...
Bilmem vardır belki...
Tek bildiğim yazma arzum geldiğinde olduğu gibi klavyeden ekrana döküldüğü...

Bloğumun yavaş yavaş oluşan takipçileri var.
Kimi sabah okuyup neşesini buluyor, kimi bize tercüman oldun diyor, kimi yazmaya devam kitap yapacaksın günün birinde diyor...

Walla yazmayı seviyorum... Bu işten para kazanmayı isterim... Amma velakin kıstlandığımda, o öyle bu böyle olsun denildiğinde ben ben olmaktan çıkıyorum... Rahat bir ortam olursa olur abi bu iş !!!

Son zamanlarda, yorumcularım var... İyi kötü yazıyorlar fikirlerini...
Bu güzel birşey, bir şekilde okunuyorum demek bu !
Zamanla blogum dilden dile yayılıp süper takip edilen bir yer oluyor...

Bir şekilde zaman ayırıp, beni okuyan, takip eden, yorum yazan, tavsiye eden okuyucularıma teşekkür ederim...

Türk filmelerindeki artistlerin dediği gibi beni sizler var ettiniz, siz de çok varolun...
:p
:))

Birlikte yaşam takıntıları...

Saat sabahın 1.30’u… en sevdiğim dizilerden birinin tekrarı yayınlanıyor…
Yatağın içine gömülmüş, yakışıklımı yakışıklı çıtırımı izliyorum…
Sevgilisiyle aynı eve çıkmayı planlıyorlar…
Bu adamla aynı evi bırak, evlenilir ve her gün yemek yapılır, çamaşırı bulaşığı elde bile yıkanır…
Ahh… diye iç geçirirken;

İki erkek bir kadınla bir evi paylaşmanın nasıl bir şey olduğuna dair konuşmaya başlıyorlar:
Benimki; Sen üniversiteden sonra sevgilinle bir süre aynı evi paylaşmıştın söylermisin, parça bırakmak nasıl oluyor?
!!!
Tuvalet demek istiyorsun diyor çikolata renklisi… Çok basit giriyorsun diyor…
Nasıl yani diyor? Kız arkadaşın dışarıdayken sen tuvalete mi giriyorsun? Peki koku noluyor?
Oda spreyi, parfüm veya kibrit diyor… Sen onunla birlikteyken hiç tuvalete gitmedin mi diyor?
Tutuyorum ve o gittikten sonra giriyorum…
Dostum diyor, basur olursun !
!!!

Aaa tanrım ! Genellikle kadınların bu tarz takıntıları var sanırdım. Dizide olsa bir erkekten böyle korkular duymak süpeeer !

İkili ilişkilere başlandığında hepimizin tuhaf arızaları, takıntıları vardır.
O nasıl olur, bunu nasıl yaparım, derim, yerim vs…
Ama hiç birimiz arkadaşlarımız yanında hiç birşeyden çekinmeyiz... ama konu sevgilizseeee...

Genellikle hatun milletinin ‘çiş’ yapma derdi vardır.
Bir gün kocamaaan kadınlardan oluşan kızlar meclisimiz toplanmış, bir sevgili veya aday adayının evinde ve onun yanında yaşanan yapılan, yapılamayanlardan konuşuyoruz…

Herkesin yaptığı şey tuvalete girince musluğu açıp, çiş yapmakmış !
Ve herkesin mağdur olduğu durum, normalde sakin ve sessiz yapılan eylemin, aman sessiz olayım diye uğraştıkça niagara şelalesinden farksız hale gelmesi…
Hele en beter olanı, tuvaletin yatak odasının karşısında olması !!!
Yada tuvalette çöp bulunmaması !

Ah biz kadınlar ne kadar anlamsız işkenceler çekiyoruz… Hiçbir erkeğin yaklaşık 100 cm yükseklikten aşağı aynı eylemi gerçekleştirirken tüh ulan çok ses çıkardım, ahanda çevreye sıçrattım diye bir derdi olduğunu sanmıyorum !!!

Ama kadınlar, tanrııııım musluğun sesini bastıran ben, hakkında adam ne düşünecek diyerek kızarıp bozarmalar yaşıyoruz…

Herkescikler örneklerini anlatırken, bende bir anımı anlatıyorum…Ortalık yıkılıyor anımı duyduklarında…

Senelerdir hoşlandığım çocuğun evindeyiz arkadaşlarla…O buluşma sonrası aramızda bir şeyler başlayacak, tüm gün yedik, içtik eğlendik… Ama ben bir türlü tuvalete gidemiyorum… Tuvalet odasının tam karşısında, odasında kimse yok, millet salonda ama paronayaya bakarmısınız, banyonun küçük penceresi mutfak balkonuna açılıyor !!!
Şimdi ben tuvalete girdiğimde, adam odasına giderse… Yada mutfak balkonuna çıkarsa ve benim saatlerdir tuttuğum sıvıların bitmek bilmeyen şırıltısını duyarsa…
Ahhhh tutarım daha iyi !!! Böbreklerim patlamak üzere, öyle sıkışmışım ki yürüyemiyorum bile… Buna rağmen ı-ıh !

Sonuç; gecenin bir yarısı hep beraber Mağusa’dan Girne’ye doğru yola koyulduktan 5 dk sonra, arkadaşıma arabayı sola çekmesini söylemiştim… Çeek sola !
Karanlığın içinde kaybolup dakikalarca…
Tabi aday adayımdansa gecenin karanlığında, etrafta kim var kim yok bilmeden börtü böceğin sesimi duyması daha mantıklı !!!

Neden böyleyizdir?
Hiç birimiz birbirimizden farklı değiliz oysa ki…
Kimsenin kimseyi aaa çiş yaptı yaparken de çok şırladı diye tiye alacak hali yok ya !!!

Genç kızlığımın başlarında ilk ince külotlu çorabımı giymeye başladığım dönemlerde, o çorabı giymek bana estetik gelmezdi. İlerde kocamın yanında nasıl giyerim ben bu çirkin ama rahat şeyi diye düşünürdüm…
O zamanlardan belliymiş mimar olup, estetik kaygılar güdüp kentsel tasarımcı olacağım !!!
Çözümümü bulmuştum; jartiyer giyerim evlenince !!!
Nah giyerim !!! Adamın yanında külotlu çorap giymeye utanıyorum diye tüm gün jartiyeri çekiştiricem, kopçalarıyla uğraşıcam !!! Oldu gözlerim doldu… Adam napıcak buna rağmen? Kırmızı üzerine kardan adam figürlü boxerını çekiştire çekiştire, ayağında biri aşağıya düşmüş siyah çoraplarıyla dolanacak !!!

Evet abi ya… birlikte yaşam birçok açıdan kabus !!! Seni pijamalarınla görecek, hastayken sümüklerini silmeye üşenip yalamanı… Belki geceleri horluyosun, ağzın açık kalıp sıvılar akıtıyosun…

Yırtık pırtık giyinmek peki? Aradan 1 sene geçtikten sonra evet…

Yaş kaç olursa olsun, yeni bir şeye başlarken ergenden farksız olunuyor…
Eminim şuan bir ilişkim olsa, hadi leen diye gülüp geçtiğim şeyleri yaparım…

İşte benimde geçmişten gelen korkularım ve davranışlarım:
Bir defa kesin bıçakla et keserken tabağımdan fırlarlar sağa sola…
Ve oo yooo olurum adam ilk defa çatal bıçak kullandığımı sanacak !!!
Birlikte bir tatil veya onun gibi bişey yapılıyosa; kesin ishal olurum !!! Buna murphy kanunu diyoruz !
Ben bile hayatımda ilk defa duyduğum sesler çıkarırken bu ilişkinin burada bittiğine yemin ederim !!!
Vücudumu daha güzel göstermek adına abuk sabuk duruşlar yapar ve adamın bu kesin spastik demesine neden olurum !!!
Ve gözlerimi çıkardığımda bakar görmez hallerime neder derim !
Vee ve… ilk öpüşme bu yaşıma göre felaket olur ! Ana okuldaki aşkımın daha iyi öpüşürdü bu kız dediğini duyarım o sıra !!!

Kadın erkek fark etmiyor… her şeyin başlangıcı korkutuyor, heyecanlandırıyor ve normal şartlar altında yapmayacağınız şeyleri yapmanıza neden oluyor…

Ben biraz anormalim galiba…
7 senelik ilişkimin ilk senelerinde tuvalete gitmeme rekoru kırmıştım ! Hatta gecenin bir yarısı bir bahane uydurup arabama atlayıp az selamis bay’a gitmedim…

Dün gece yaptığım ve arkadaşlarımın da yapmış oldukları manyaklıkları hatırlayıp güldüm…
Tüm manyaklara itaf olunur bu yazı…

26 Eylül 2007 Çarşamba

Dostlara...

Gece yattığın gibi kalkamıyorsun bazı sabahlar...

Sabah uyanıyorum ve balkon kapısını açıyorum...
Bahçede yapraklar uçuşuyor, hava yağmurlu...
Hafif hafif ısırıyor...

Severim ben böyle havaları...
Ama... yüreğime birşey düşüyor...
Buruklaşıyorum...
Aklıma birden milyonlarca şey üşüşüyor...

Ve birden 2 ay sonraki 35'imin paniği içimde başlıyor...
Geldik mi yolun yarısına oluyorum...
Oysaki otuzlarımın başı öyle bir geçtiki... ben daha yeni başlamıştım 30'u yaşamaya...

Kendi kendimle alay etmeye başlıyorum... Sen değilmiydin birkaç gün önce 30 yaş bunalımına giren arkadaşını teselli eden?
Bendim nolcaaak?
Eee şimdi sabah sabah yaptığın ne?
İşte ! Bisürü şey geldi aklıma... yaptığım, yapmadığım... Yaşlanıyorum bak göz çevrene, bu kadar belirgin değillerdi? Ya selülitlerin, ya göbeğin... bi sevgilin bile yok bu gidişlede olmaz !!!
Oldu canım sabah sabah kahve içmeden meze sofrasını kuralım... Bir kedim bile yoktan başlayalım...

Canım işe gitmek istemesede üstüme kat kat cool'luk giyinip gidiyorum...
İçimde kopan fırtınaların çaresi yok !
Kime ne anlatabilirim ki !
Bu sabah 2 ay sonra 35 olacağımı mı fark ettim diyeceğim?
Yapmak isteyipte yapamadıklarımamı yandığımı...
Uzun zamandır yıllanmış ilşki yaşamadığıma mı? Hoş yıllanmış bir ilişkide istiyormuyum ondan da emin değilim ya... Ama şu an mız mız bir çocuk gibi istiyorum herşeyi...

35'ne girerken insan ne ister hayatında?
İyi bir iş, süper uçan kaçan bir araba, ev, varlıklı bir koca ve çocuklar? Taş gibi bir vücut?
Neeee?

Ben karışık ve belirsiz başlıyorum haftasonuma...
Ruhum havaya eş...
Cool kadın kalkanımdan dışarıya sızmıyor hiç birşey... Ama bilmeden arkadaşlarım, dostlarım bana öyle bir dokunuyor ve öyle bir iyi geliyorlar ki...

Cumadan pazara geceler dışarda sabaha dönüyor...

Güzel bir Hawaii kahvesiyle gün aydınlanıp eve dönerken ne kadar iyi insanlar çevremde diyorum...
Dinleyen, bilen ve beni anlayan... herşeyden önemlisi beni ben olduğum için seven, kabullenen ve hayatlarında isteyen...

Cumartesi pazara sahide dönüyor...
Geçen gemilere göz kırpan fenerin ışığında, geçmiş ve şimdiki aşklara şarkılar mırıldanarak...
Sonrasında yapılan İstanbul'un boş çevre yollarında ki süratli gezintide ise, yüzümde kacaman bir gülücük beliriyor...

İnsan 35'de ne ister, biliyorum...
Herşeyin iyisi, güzeli, sağlıklısı, yüklü bir banka hesabı, sana aşık ve tapan bir adamı geeeç...
Böylesine güzel, candan sevecen arkadaşlar dostlar ister...
Belki bir çok şeyi başaramadım, ama başardığım birşey varsa o da, bunca dost !

Günle evime girip vampir haftasonuma son verirken öyle mutluydum ki...
Ve hala da mutlu...

Sağolun yenileri ve eskileriyle dostlar...

25 Eylül 2007 Salı

Faceee...

Son günleri yeni modacı facebook !

Aaaa herkescikler oraçta...

Gazetelerde birer ikişer hakkında haberler çıkıyor... Yıkılıyor facebook !

Millet ay çok güzel bişey, ilk okul arkadaşımı buldum, bilmem kim Amerikalardan buldu beni diyip duruyor...

Nedir bu facebook diyorum? Dünyanın adres defteri diyor...
???
Eski usul adres defterlerinin nesi var kurban, modası mı geçti yani oluyorum...olmasına ve üye oluyorum, trendlerden eksik kalmamak adına...

Ben henüz ben kimseyi bulamadım. Zaten bulupta iletişimde olduklarımı mail listemden eklemiş durumdayım... Ha beni gelip bir beyaz atlı Yunanlı armatör prens bulursa bulur ve süper olur...

Neredeyse fii tarihinde Sandra Bullock'un bir filmi vardı, Netmiydi neydi... Hatun hayatını bilgisyarın başında geçiriyordu. Filmi izlerken bilgisayardan öylesine anlayan, süper kullanan bir kullanıcı olmayı değilde, kendine yemek sipariş ettiği sahnelerden etkilenip ben böyle bir hayat sürebilirim bunu diliyorum ben olmuştum.

Eee sonunda memlekette ki internet gelişimi sayesinde dileğim gerçek oluyor... Tüm gün internetteyim. Messenger her daim açık, müdavimi olduğum mekananların internet ve forum sayfalarında süper mesai yapıyorum, eMule bana yeni bir müzik arşivi oluşturmak için gece gündüz çalışıyor, mail boxum işti, geyikti, yemek siparişimin bilgisiydi dolup taşıyor... Hepsini takip et, cevaplandır oku... Ha bide millete kızıp kendime yaptığım blogumuda eklerseniz... anlayın günüm nasıl yoğun geçiyor... Kahve ve öğle molalarında çalışıyorum anlayacağınız...

Bunlar yetmezmiş gibi geçen kış itibariyle Myspace'ci olduk ! Walla ben olmadım. Olan arkadaşlarım benide ettiler... Benim derdim onlarla orda yazışmak takılmaktı... Amma velakin yurdun ve dünyanın çeşitli illerindeki adamlar ne kadar kendimi saklayan fotolarda koysam vahşi cazibemin etkisi altına girerek egomu göklere çıkaracaklarına deli ettiler beni ve sonuç olarak aylardır sayfaya girdiğim yok !

Sakin sakin takılırken, komşu iş arkadaşım sana bişey yollim, beğeneceksin dedi... Arkadaşlarınla takılıp eğlenmenin yeni yolu bu!

Hazır patronda tatildeyken neden olmasın dedim ve üye oldum Facebook'a...

Kendini tanıtmak, arkadaşlarına sevgini, hislerini daha doğrusu gakunu gukunu gösterip paylaşmak için bir sürü özelliği olan bu olayın kullanımı bana kolay gelmedi... Myspace daha kolay ve anlaşılabilir bir düzenlemeye sahip (!)

Amma velakin evet yıkılıyo ortalık...

Sabah sabah birbirine çay, kahve, alkol, kucaklama, çimdik artık aklına geldiyse yollamaya başlıyosun...
Bir sürü oyun, bir sürü bilmem ne...
Seni korsan veya vampir etmeye çalışanlar...
Alah alaaaah...

Duyduğuma göre en ciddi iş toplantılarında, masalar üzerinde açık duran laptoplarda exel tabloları yokmuş ! En ciddi görünümlü çalışkan workerlar çaktırmadan arkadaşlarına super poke yolluyorlarmış...

Durum vaziyet kötü anlayacağınız...

Kocaman şirketlerde yöneticiler bunu yapıyorsa devletlerin başındakileri düşünün?
Amerikan başkanı, Fransa Cumhurbaşkanını top friendi yapmadı diye olay çıktığını veya doğalgaz boru hattı işini birbirlerine poke ataraka veren devletleri... !!!

Bence internet aracılığıyla zuzaylılar dünyamızı ele geçiriyorlar... Bilgisayar dünyasında çalışanların içine giriryor ve bizi oyalayacak programlar yapmalarını sağlıyorlar ve biz al sana kahve al sana ahanda yastık savaşı diye oyalanırkeeeeeen...

Bir zamanalarda Tetris için böyle bir geyik vardı. Kominist Rusların çocuklarımızın beynini yıkamak için icaat ettikleri oyundan uzak tutun onları diye !

Walla Rus-mus kimsenin düşünemeyeceği bir şekilde beyinlerimiz yıkanıyor...
Durum wahimlik ötesine gidiyor...

Neyse, bi sürü poke'um, giftim filan var... azcık gidim milleti huglim...
:)

24 Eylül 2007 Pazartesi

Haftasonu işkencesi...

Ne güzel bombalanır diyorum !
Aklıma babaannem geliyor ; 'Evlatçım ortalık karışık, girme kalabalık yerlere...'
Babaannem şu an burayı görse nasıl paniklerdi...

Manyağımya, Psikopatımya, pazar pazar barımın barmeninin peşine takılmış gelmişim İKEA'ya !
Bizimkisi müdavimlik ötesi bir ilişki...
Mekan tadilattan çıktı eksik parçalar var, gidip alınması ve ruhunun ve bedeninin gezdirilip para çarçur edilmesiyle mutluluğa erecek müşterilerinin olması sebebiyetiyle İKEA'dayız...

Cehennemi bir yer !
Pazar pazar ne işimiz varsa !!!
Tutturdum sepet alıcam diye... Kodunu söyle alsınlar sana buraya gelip bu kargaşa çekilir mi?

Otoparkta başlıyor ilk işkence... Yer kalmamış yan tarafta ki alışveriş merkezinin otoparkına sızılmış...
Dön dolan... yer yok... Yolun kenarına iyice arabayı sıfırlayıp terk eyledik...
Bilinçli tüketiciyiz...
Alacaklarımızın yeri yurdu belli ama, kalabalıktan ilerlemek ne mümkün !
Alışveriş arabaları yetmiyormuş gibi çocuk arabalarında yeni doğmuşlar !!!
Bu kişilerin ellerinden çocukları alınmalı !!!
Tamam çocuk dediğin mikropla tanışıp bağışıklılık kazanmalı ama, alış veriş arabalarına zaten zor yer bulurken birde velet arabalarının endam eylemesi !!!
Bu kargaşada, bu sıcakta, bu havasız ortamda ne işi var veletlerin !!!
Yanından koşturup geçen, ailesini kaybettiği için ağlayan, arabada mışıl mışıl uyuyan !!!

Omzumda kocaman sarı torba, aldıklarım torbanın içine... Etrafta bi sürü enik !!! Torbanın içindeki kırılırları korumak elalemin çocuğuna dikkat eylemekten daha mühim benim için !
Ne?
Bana ne elalemin veletinin can sağlığından !!!
Anaları babaları düşünmeyip salmışlar ben mi düşünücem ayağımın altındakini, sert cisimlerle dolu poşetimin nereye savrulduğunu ?

Alışverişten çok, bu merkezleri panayır yerine koyup, gezmeye, havasız mekanlarda hava almaya gelen sülale boyu lüzumsuz kalabalıklara bir de veletlere çok sinir oluyorum !
Pazar pazar ne işim var gel hafta içi akşam üstü, tüm mağaza benim dolan...

Cık, millet olarak işkenceyi seviyoruz... Okumuşu da bir okumamışı da !
Çektim işgencemi, işkencemi çekerken, kaplumbağadan daha yavaş adımlar atmak zorunda olduğumdan, aldım bir sürü lüzumsuz şey !!!
4 tane rengarek kaktüs saksısı bana bakmakta...
Oysa ki kaktüsüm tayni tayni iki saksıya pay olabilkecek büyüklükte !!!

Hem bedenim hem cüzdanım işkencemizi yaşadık. Bir daha ki sefer ne zaman olur bilmem... Eve kırbaç alsamda, kendimi kırbaçlasam haftasonu alış veriş merkezlerinin verdiği işkence zevkinden daha bi süperini vermez mi bana?

Aldığım bi sürü mumu yakıp, kaktüsü nasıl saksılara pay edebilirim bi incelim bakim...
Kırbaççı adresi olan varsa bi zahmet...

21 Eylül 2007 Cuma

Bolşoy

Dün akşam Lütfi Kırdar'da dünya turnesinin ilk durağı olarak İstanbul'a gelen Bolşoy'u izlemeye gittim.
Bale severim...
Her küçük kız çocuğunun anaokulunda veya ilk okulda bir küçük eğitimi olmuştur... Benim olmadı... İstermiydim? Çocukken sabun paketlerini açıp iki tanesini ayağımın altına koyup halının üzerinde artistik buz pateni yapmak daha bir hoşuma giderdi... Tercihim buz pateniydi...
Evet Bale dünyası muhteşem bir yetenekten mahrum kaldı, benim erken yaşlarda buz patenine yönelmemden ötürü...

Peki buz pateni ilerleyen yaşlarda devam ettimi derseniz, ailemin kurbanı olup, Bulunduğu bölgeye göre gelişmiş, ama geldiğimiz yere göre taşra sayılacak bir memlekette gençliğim geçtiğinden malesef der iki damalda göz yaşı dökerim...

Nerden nereye geldim... nasıl bağlicam? Bağlayamayıp bodozlama dalıcam konuya...
(Ben en iyisi bilgi üniversitesinin yazarlık eğitiminde eğittireyim kendimi de böyle başı farklı sonu farklı yazılar çıkmasın :p )

Evet dün akşam, aslında gidipte yerinde görüp izlemek istediğim tam tarihinden emin değilim ama 1776'da kurulmuş olan Bolşoy'u izlemek için Lütfi Kırdar'a gittim. Orada bir şey izlemeyi hiç sevmem... Geniştir büyüktür, boşalım kolaydır amma velakin, müzik canlı olmaz orada...

Bolşoyda her halde öyle değildir derken, öyle olduğunu öğrendik...
Verdiğim paraya işte o zaman acıdım...

Bu yıl 232'nci sezonunu oynayacak olan Bolşoy Balesi yıldızları Alexander Volchkov, Anastasia Yatsenko, Yan Godovsky, Anastasia Goryacheva, Anastasia Stashkevich, Denis Medvedev, Joo Yun Bae, Andrey Bolotin, Anna Nikulina, Karim Abdullin dünyanın en önemli eserleri olan 'Spartakus', 'Kuğu Gölü', 'Tarantella', 'Don Kişot' ve 'Carmen'den en önemli sahnelerini sergilediler sergilemelerine de...

Biz Türk milleti olarak ne çok seviyoruz assolit gibi davranmayı... Gösteri 21'de başlayacak... 10 kala kapılar açıldı, 21'de kısa bir konuşma yapıldı 10 gece ışıklar söndü ve millet haldır huldur, dan dun geliyor... İllet oluyorum !!!

Başka bir illet olduğum konuyda, daha çok konserlerde yanımda tempo tutanlar ! Kaptırmışsın kendini müziğe, alemden aleme gidip keyiflenirken, yanında ki başlar eliyle tempo tutmaya yada mırıldanmaya...
Alooooo
Burası senin kendine özel konser salonun diiiiil alooooo !

Dün akşam, iki çiftin arsındaydım. Yanımda kadınları, adamlar güya kısık sesle konuşuyor ama ne kısık... höö höööö şeklindeler... İki beyde erkek dansçıların vücüduna hasta oldular ! Adamdaki vücuda bak diyip durdular !
???
Yanlarında ki hatunun keyifle iç geçirdiklerini mi sandılar yoksam, ilerlemiş yaşlarından mı komplekse girdiler anlayamadım... Durup durup vücuda bak dedi her ikiside...
Abiler sapıktı herhal...

Bolşoy, muhteşem demek... Evet muhteşem muhteşemi izlemek güzeldi ama, bir orkestra eşliğinde, dekorlu mekorlu olsaydı gösteri... Evet dansçılar görselsizde bize görselliği yaşattı ama, karşında ki Bolşoy, görmek istiyorsun sahne tasarımlarını, dekorlarını... Mesleki bir takıntıdır efem... Opera, bale ve tiyatro farketmez, bakar incelerim sahne tasarımlarını...

Çok büyük bir ukalalık sayılmazsa, Kuğu gölünü beğenmedim dün gece... Kuğu gibi gelmedi bana kuğu... dans ve kostüm tasarımını beğenmedim...
Çok mu bilgiliyim bu konuda? Kuğu gölü en sevdiğim baledir. Memlleketin balerinlerinden çok defa izlemişliğim bir defada Çeklerin yorumuyla izlemişliğim var... Etkilemedi... Dün gece salonun çoğuda aynı görüşteydi benimle... Don Kişot ve Carmen yıktı salonu...

İnşallah maşallah, yanımdaki çiftlerden birinin erkeğinin gidip görmüşlüğünü tüm salona duyurduğu üzre, gidip U biçimli sahnesi olan 6 katıda localı olan Bolşoy Tiyatrosunda izlemek nasip ve kısmet olur deeer, kurumumuzun yeni uygulaması olan parmak basma aletini parmaklamaya gidip varlığımı beyan etmeye giderim...

İyi seyirler ve dinletiler efendim... 2007- 2008 Kültür ve sanat sezonumuz hayırlı uğurlu olsun !

20 Eylül 2007 Perşembe

Var yemezlerin hep banacılarına...

Bazı insanlar vardır, başkalarının mutluluğunu, başarısını, iyiliğini istemeyen, hazmedemeyen... kendilerini herşeyi bilen, üstün ırktan gören sayan...
Mubarek sanki mavi kandan !!!

Evet insanın bilirim, ederim diyerek, kendine müthiş bir öz güvenle dolanması iyidir hoşturdaaa... Birde bunun abartılısını yapanları düşünün...

Ben tanrıyım...
Haşaa... Nasıl desem, güçcük dağları ben yarattım... Ben var ya ben...

Evet sen varya sen, dünyanın görüp görebileceği en kendini beğenmiş amma velakin aynı zamandada beş para etmezisin demek dilimin ucuna gelmekte ama...

Neden insanlar kendilerini övmek, karşısındaki her ne olursa olsun küçük görmek ihtiyacı duyarlar?
Alaycı laflar, küçümsemeler, yapamazsın, edemezsinler...
Böyle zamanlarda sen kimsin ki ulan demek gelir içimden...
Kim?

Ey kendini bulutların üzerinde, tanrıların tanrısı Zeus'un sarayına yakın mertebede gören insan, de hadi, de duysunlar, bilip öğrensinler bu zavallı, aciz, beceriksiz, başarısız, üstün ırk olmayan insancıklar... De de öğrensinler sen kimsin nesin? İnmisin cinmisin? yoksa bir kuyuya bile ucuna kova bağlanıp sallandırılamayacak bir ip misin?

Hıım nesin?

Sen ve sülalen ne ulu, ne kutsal ne özelsiniz öyle...
Yoktur dünya yüzeyinde sizin gibi eşsiz bir aile...
Hele sen... Hele sen...
Yoktur senin elini sürdüğün işi yapacak, düşünceni düşünecek insan evladı...
Vardır da geçmez bir elin parmaklarını di mi?

Neden insanlara haddinden daha fazla değer verip popolarını kaldırtırız?
Tamam kardeşim işini iyi yapan bir adamsın anladık...
Öven övmüş, övmeyen övmesin...
Bilen bilsin bilmeyen bilmesin...

Nedir bu ben varya benler... sen varya sen dünyada minicik, bir toplu iğne başı kadar bilem değilsin ahkamları...

Ne olursa ol... ama önce insan ol !
Güzel bir yürek ve o yüreğin yüzdeki yansıması bir tebessüm yoksa...
Ağzınla kuş tut, ayağının güccük parmağıyla balina avla... boooş boş...

Kültürümüzde cenazede saf tutmak vardır... Ne kadar çok gelen olur, ne kadar çok ağlayan olur, öyle ölçülüp biçilirsin fani alemde... Gelirse 3 kişi dostun diye, inanmam... Yada amma saf salaklarmış derim... anlamamışlar, görmemişler o nasır tutmuş yüreği...

Ketum, ruhsuz, duygusuz, güvenmeyen,hep bana hep bana, ben varya benlere selam olsun...
Sizleri hiç sevmiyorum...

Bence siz varya nesiniz... hadi o da bende kalsın... Günün geri kalanı güzel geçsin...

19 Eylül 2007 Çarşamba

Kınıyorum var mı diyeceğin ?

Millet gaza geldi, bu yazı küresel ısınma nidalarıyla geçirttiler bize...
Herkescikler kampanya başlattı...
Önce belediyeler... Tabi önce onların yapması doğal olanda, vergisini ödeyen vatandaşına cıss az suyla yıkan yıka derken acep kendi binalarında ki ziyankarlığın farkındalar mı? sorusunu sormak istemekteyim...

Evet ciddi bir dünya sorunu...
Her devlet millet kendi üstüne düşeni yapmalı etmeli de...
Bizim gibi ay trend buymuş, bunu tam olmasada doğru olmasada yapalım bir devletin, milletin yapması etmesi... komik ve ötesi hallere neden olmakta...

Aman ha çevreyi kirletmeyelim, küresel ısınmaya neden olacak üretimlerden uzak duralım diyerekten bir yerlerini yırta yırta kampanyalar düzenleyenlerin, petrol ürünlerinden yapılma sloganlı bardak altlıkları, mouse padleri vs.lerine ne demek gerekir bilemiyorum !!!

Ohaa filan olup, kal kalıyorum !!!

Amaç küresel ısınmaya dikkat çekmek... kampanya ürünleri geri dönüşümlüymüş değilmiş, amaaan canım, önemli olan duyarlıyız ahanda uyarımızı yapıp sosyal, kültürel, çevreci her ne halt sorumluluksa yerine getirdik bizi demekse amaç... başardınız...

Kafacıklarınıza tayni buz üzerinde mahsur kalmış kutup ayuusu düşşün inaşallah ve maşallah... Tü tüüüüü tüüüüüüü...

Tükürüklerimi elcanızla siliniz, kağıt silici kullanmayınız !

Marketlerden, bakkallardan küresel ısınma karşıtı ürünleri itinayla isteyiniiiiz... Kampanya yapmayan şirketlerin ürünlerini kesinlikle almayınız !!!
Halı dediğin yıkanmalıdır, yıkanmayan halı olmazdır mantığınızı toplu halı yıkayan yerlerde onaylatınız !

Gelecek gelecekte değil şimdidedir !
Ahanda benim kampanyamın sloganı budur !!!

18 Eylül 2007 Salı

Babaaaaaaaaaaaaaa...

Good Father çalıyor...
Ofiste dinlemek için güzel bir müzik...
O sırada derinden ve genizden; Babaaaaaaaaaaaaaaaa diye inliyor...

Ulan bi kerede şu odada bi muzurluk yapılmasın !!!
Yok aslında yapılsın yapılsın... iyi hoş da patron içerde... Salı sallanır diyip gelmeyen patron bu gün ramazan dolayısıyla ofiste !
Poff !!!
Kısık seslede muzurluk yapılmıyor ki...
Babaaaaaaaaaaaa...

Aklıma Beyazcencinin eferekleştiğinde yaptığı ve benimde katılıp, koro edasıyla söylediğimiz notre dame'ın kamburu quasimodo'nun ' amaaaaaaaa banaaaaaaaa su verdiiiiiii'si geliyor !
İş ne zaman çığırından çıksa hafifçe oynatmaya 5 kaldı moduna girsek bana su verdiiii derdik !

Görüldüğü üzre odada değişen birşey yok...
Su verdi gitti, babaaaaaaaaaa geldi !!!

Parçayı muzurluğumuzla katlettikten sonra, günlerdir bana tez konusu buuuul diye başımın etini yiğen çıtır, durumun laçkalığını fırsat bilerek mahallesindeki travestilerden anlatmaya başlıyor...
Bence o mahelledekilerin hepsi showman pardon girl !!!

Komik deelsen dönemezsin gardeş...
???
Yap iki-üç dane doğaçlama espirük döndürek !!!

Herhalde böyle oluyor... Böyle değilse şans o zaman o bölgedekilerin neredeyse tamamının hazır cevap ve espirili olması...

Sokağımızda diyor bir mısırcı var... Adam karayağız, bıyıklı, zayıııııf birşey... herhalde doğulu...
Kısık sesle mısır satıyor diyor...
Bir akşam önümde iki travesti yürüyor... tam mısırcının önüne geldiklerinde, birden adamın yanına doğru hamle yapıp 'mısır öyle satılmaz böyle satılır' diyerek adamın elinden maşasını aldılar ve;
25 cm'lik var, 30 cmlik var diyerek maşayı kazana vurmaya başladılar...
Kara yağız adam ve kaldırımdan geçenler neye uğradığını öyle bir şaşırdı ki...

Oooo nooo... çığırından iyice çıktık !!!

Bu hikaye sonucu çıtırın tez konusunu buldum da, öğretim üyeleri bunu kabul ederler mi onu bilmem...

AB uyum süreci içerisinde, Türk travestilerin mısırcılık vs. gibi mesleklerle topluma kazandırılabilmeleri AB fonundan alınacak manilerle mümkünmüdür...

Ne? AB parasıyla ne saçma işler yapılmıyor mu?
Biz yararlı bişiiin araştırmasını yapiciiiz, toplumun kanayan bir yarasına...

:ppppp

Kafeinsiz yazı...

Sabah sabah, yayınlamadığım ve yayınlamayacağım bir yorum okuyorum...
Yine gülüyorum !
İnsanoğlu ne değişken fikirli değil mi?
Aaaa olmas, katiyetle olmas dediğimiz bir sürü şeyi beğenmeye, yapmaya etmeye hatta yemeğe başlıyoruz !!!
İlkokul 5'te fenimistliğim başladı...
Orta son-lise 2 arası solcuydum... Ne solculuk... Tıp fakültesinde okuyan bir kaç genç doktorun eğitimine yardımcı olurken, onların kavgalarını, savunduklarını dinler, İnönü'nün geç, Baykalın erken güne başladığını bilirdim...
Sonra bir gün birşey oldu, ne oldu hatırlamıyorum o gün bu gündür, dünya vatandaşıyım ! Hoş bunu benden başka bilen yok ya...

Sonra adamlarımın tipleri vardı... Öyle olmalı böyle olmalı diye...
Benim gibi tırnaklarının kemiren adamı sevgili yaptığımda annem inanamamıştı !
Tırnak yiyen bir adam sevgilim olmaz diyen sen değilmiydin?
Hayat paylaşmaktır, bende kalmayınca onunkiler, onda bitince benimkiler diyerek iğreeeeenç bi espirik yapmıştım...

Hele bu yaz Romalı budistimle arkadaşlarımın hepsi şoke oldu !!!
Ben meditasyona, yogaya fırsat bulamıyorum adam hepsini hatiplemiş işte canıııım, kısa yoldan medite olmak, ermek olarak düşünün !!!
Adam tombiş ve kel ama dediler...
Hiç fark etmemiştim... öylemi? zaten yaz da bitti, Yunan adaları aşk adası... artık yogaya vakit ayırabilirim, eee bu durumda neeeeeeext !!!

Değişmeyen tek şey değişim değil mi?
Değişiyoruz...
Hayatımız başından beri çekilmiş olsa izlerken kim bilir ne kadar güleceğiz... En akıllı davranışımız, seçimimiz ne kadar salakça ve komik gelecek !

Hayat değişim...
Değişmek gerek evette...
Ben bir süre daha aynı diyarlardayım...
İzleyince güleceğim biliyorum...

Sabah sabah, henüz kahvemi içmemişken, okuyup güldüren ve bu yazıyı sıfır kafeinle yazmama neden olan arkadaşa, erkek adamın canı boğazlı kazaklıda narinde çeker diyorum...
İnsanoğlu bu kadını erkeği yok... can bu? patlıcan değil ki... çeker...
;)

Ve not: Bence yaz ve yazdıklarınıda paylaş... espirik anlayışın güzel, gülerken düşünmek budur abi !
Bu arada ablalar için geçerli olan abiler için değil :))))))
Mustiiiiiiiiiiiiiiiiiiii c-eee !!!

17 Eylül 2007 Pazartesi

Tasarlasaktamı saklasak tasarlamasaktamı saklasak?

İhtiyacım olan bir şeyi veya şeyleri bulamıyorum !!!
Veya varlar ama nerede?
Oturup ihtiyacıma göre fonksiyonel ve estetik bütünlükte ben bunları tasarlasam, hoş tasarlıyorumda... Baş ucumda, çantamda orda burda duran not defterlerimde hep karalamalar var...
Benim şöyle bir çantaya ihtiyacım var, dolanıyorum yok anasını satim !!! Var da ya renk uymuyor ya boyut yada fonksiyon eksikliği var...
Ben napıyorum hemen oturup karalıyorum !
İhtiyacım olan bu mudur?
Budur abi!
Eee iyi... O zaman bunu nerde hayata geçirebilirim?
???

En ciddi sorunsalım bu...
Kendime her çeşit şeyin imal edilebileceği bir atölye istiyorum...
Marangoz, derici, pvc'ci... terzi... elimin tersiiiiiiii...

Her türlü defteri kitabı alacak ama şık ve kullanışlı bir çanta nerde yaptırılır...
Eski jeanlerimden tasarladığım çantayı hangi terzi ya sabır diyerek kesip diker?
İhtiyacım olan büyük ama her yere sığan 2 hatta 3 gözlü makyaj çantasını nerde yaptırabilirim?
Seyahatlere giderken şampuanımı, kremimi, yüz bilmem nemi doldurabileceğim tayni tayni sevimli plastik tüpleri, kapları nerde bulurumu geçin nerde yaptırabilirim...
Yada su geçirmez, plastik banyo çantasını...
Dergilerim, kitaplarım, kahvem ve abajurum için tasarladığım tekerlekli çok amaçlı sehpa-kütüpaneyi nerde yaptırabilirim?

Defterlerim bu tarz zihni sinir tasarımlarla dolu...
Ama gel gör... yaptıracak yer?
Of...
Arzum... ne iş olsa yaparımı değiştirerek; ne tasarım olsa, neye ihtiyacınız varsa tasarlanır ve üretilir işini kurmaktır !
Bu dur abi... hem beni, hem milleti küçük ama büyük çözümler sunan şeylerle mutlu kılmak !!!

Varmı şirketime maddi manevi, atölyevi, malzevi sponsor olacak ?
;)

Arızalı pazar sevişgeni...

Arıza geçirilmiş bir hafyasonundan güzel bir pazartesiye merhabaaa...
Aramızda kalsın hala arızayım ama çaktırmamaya çalışıyorum kendime...

Bütün bir haftasonunu İlber Ortaylı'nın Osmanlısıyla geçirdim... Hızımı alamadım Balkanlardaki Osmanlı eserlerinide hatipledim...
Dert aynı, koruyup kollayamıyoruz...
Sebep?
Geçmişimizi silmek istiyoruz...
Dünya üzerindeki bilmem kaç milyon insan Osmanlı halbu ki... Hadi din ve dil kardeşi olmadıklarımız düşman bellesinde peki bizler?

Bu ruh hali içerisindeyken Tv molası vereyim oluyorum...
Kanallarda dolanırken bir mutfak sahnesi görüyorum ve takılıyorum...
Film 'aman ha sakın seyretme' diye bana eş-dost tarafından yasaklananmış babam ve oğlum...
Nolcek ki diyorum...
Sanıldığı gibi etkilemez...

Haftasonundan beri deli gibi eski kaşar kemirmekteyim...
Anlayamadım gitti sebebini...
Gidiyorum kalıpla bıçağı alıp bir yandan izliyorum bir yandan da peyniri dilimleyip dilimleyip indiriyorum mideye...
Aklımdanda Kars'ın o güzelim kaşarı geçiyor... Ne güzel bir kaşardır o... Kocaman tekerleği Oralardan buralara nasıl taşımıştım... Hıım olsada yesem... Yada gitsem, alsam...
Hala filmi izliyorum bu arada...

Derken, Oğlan babasına oğlunu yok bırakmak üzerine duygularını söylemeye başlıyor...
Yutamayacağı bir yumru bırakmak...
Gulp !
Kocaman bir kaşar parçası boğazımdan aşağıya iniyor...
İşte budur abi !!!
Yutkunup yutamadığın yumru...
Açıklamsı bu dur bunca senenin... de gözümden akan damlalar kaşarın boğazımdan aşağıya ani inişinden mi yoksa replikten mi...
Bilemedim... yada bilmek istemedim...
Reklam arası ve sigara molası...
Ulan...
Tamda marazi haldeyken bunu izlemek... Osmanlıma geri mi dönsem acep... Yok be nolucak ki izlemye devam et...

Bir süre daha kaşarımı kemirerek geçiyor...
Derken baba evladına, evlatlar babalarını hatırlamak istedikleri gibi hatırlarlar diyor...
Bu sefer genzimden bir hıçkırık çıkıyor, ardından göz yaşı...
Bu gerçekten ilginç önce göz yaşı sonra hıçkırma eylemi olmaz mı?
Küfürü basıyorum... Babamın onca hali varken hafızam onun hastaneden çıkmış, yataktaki halini getiriyor gözüme...

Yeniden sigara molası veriyorum...
Kaşar yeme artık, mideni bozacaksın diye söylenip mazoşist olduğuma karar verip yeniden filmin başına geçiyorum...

İyiki sinemada izlememişim ben bu filmi diyorum... Hem ağlayıp, hem de bence millete komik gelmeyecek ama benim için komik sayılabilecek detaylara kahkahalarla gülüyorum...

Dengesiz haftasonumu sonlamak için, güzel bir film...
3. ağlama sahnesi çocuğun okula gideceği ilk gün oluyor... Orta 1'e başladığım gün geliyor aklıma...

Sonra dede toruna kamera hediye ediyor...
Aynı kameradan bizde de vardı ve bir sürü film... O filmler koptu galiba... Onlar nerede tamir olunur, kurtarılıp izlenebilir mi oluyorum... Gayrettepede bir film stüdyosu vardı... Tatlı, huysuz bir yaşlı amca... bir iş için ilk baharda ona gitmiştik... Türk sinemasının tarihi ondan sorulur ve stüdyo müze kıvamında... hoş müze galiba... yapsa yapsa o onları tamir edebilir ve bende oturur izlerim derken...

Eeeeh ! oldum...
İ-podum nerde benim... Damardan bi arabesk almam lazım...
Benim arabeskim doğal olarak Bruce abi... Patrondan daha iyi arabeskçi varsa da ben bilmem, dinlemem...
İ-podu bulmak için odamı savaş alanına çevriyor ve geçiriyorum kulaklarıma...
The Rising albümünden You're Missing kulaklarımda çalmaya başlıyor...

Shirts in the closet, shoes in the hall
Mama's in the kitchen, baby and all
Everything is everything
Everything is everything
But you're missing

Acıların çocuğu küçük Emrah'tan bir film varmıdır acep kanalların birinde...
Yoktur...
Osmanlıma geri döneyim eniyiside ama kaşar bitti !

13 Eylül 2007 Perşembe

İdeal eş ve sevgili yaşı bulma hesabı

Sabah sabah bloguma göz atıyor ve yayımlanması için bekleyen bir yorum görüyorum...
Basıyorum kahkahayı...
En son beni okuduğunda ruhu kararan, üzülen ve sayemde blogçu olma fikrinden uzaklaşan adam yine dolanmış blogumda ve okumuş son yazımı...

Alem bir arkadaş kendisi... Kendisini tanımıyorum ama bulunduğumuz iki ortamdada bizi güldüren ve yazmayı seven birisi...

İki sabahtır güldürüyor beni...

En son bıyıklı, komik bir gazeteci bence amca ama hadi abi diyeyeim onun hesabına takmış...
Walla bu hesabı ilk duyduğumda hadi leeeen demiştim... Erkeklerin azgın teke sendromlarını (hoş azgın teke terimide yeni çıktı, şarkıcı amcadan sonra) legal hale getirmek için uydurdukları bir şey !!!
Oh yarı yaşının yarısı kadar hatunlarla ol, bunuda millete, elaleme açıklamak, kabul ettirmek için güzelim matematik bilimini kullan !!!
Kebap valla...
İşte müthiş formül aşağıda;

Erkekler için kadın yaşı hesabı; K=E/2+7....+%20 MANİTA... -%20 EŞ
Kadınlar için erkek yaşı E=2(K-7)

Süper bir formül değil mi? Üniversite giriş sınavlarında bence sorulmalı... trigonometriymiş, fizikmiş boş şeyler bunlar booooş... Onca statik problemi çözdüm işime yaramadı... Boş bilgilerle eğitildim... E=mc2'den daha faydalı, daha bilinmesi gereken işte bu formüldür !!!

Hadi leeeen der, sizin içinde, biz kadınların hesabının haksız bir hesap olduğu fikri oluşacakmı sorusunu sorar, okuyucu kitleme böyle bir ulvi bilgi vermekten mutlu böcük şekilde günüme dönerim...

12 Eylül 2007 Çarşamba

30 yaş sendromu üzerine...

Kadınlarla erkekler arasındaki en büyük fark bence 30 yaş sendromu konusu...
Hiç bir erkeğin oturup len 30 oldum nolacak ah vah dediğini sanmıyorum...
Diyen varsada dedikleri okulu bitiremedik, askerlik bide hala pederin eline bakıyoruz türünden şeylerdir...
Ama bir kadın için?
Aaaaaaaa 30 oldum !!!
Yaşlanıyorum
Yapmak istediğim bir sürü şey vardı yapamadım
Çocuk istiyorum
Saçlarımda beyazlar var...
Gözlerimin çevresindekiler de neee?
Ehe onlar şirin kazların seni ziyeretlerinde unuttukları ayakları...
Üzülmeeee, kozmetik gelişti, artık kadınların kaz ayağı diye bi problemi yok !!!

Dün akşam 30 yaşına giren bir arkadaşımın doğum günündeydik...
Doğum gününden çok sanki bir çekip giden arkasından ağıtlar yakma gecesi gibiydi...
Masadaki en yaşlı hanım olarak vaziyete el koydum ve arada teyze diyede adlandırılmama neden olan tecrübelerimi taze 30luklara anlatmaya başladım...

Şimdi nedim, evet o güzelim yirmi yaşları geride bırakıp 30lara geçmek kolay değil...
Hele bizim gibi kariyerde yaparım ama çocuk, eş ve sevgili ı-ıh türündenseniiiiiiz... Yanlızım ben, gökteki yıldızlardan da yanlızımsanız...
Hiç kolay değil...
Evet hiç kolay değil, yirmi derken ki ağızınızın aldığı halle otuz derken ki bile bir değil... Dolu dolu Otuuuuuuz !!! diyorsunuz...
Evet kabul ediyorum direk damardan giriş yaptığımı...
Ama şöyle bir gerçek var hayatınızın aşkıylada birlikte olsanızda, tek de olsanız giriyorsunuz bu 30 yaş sendromuna... Çıkmanız 32'yi buluyor...
Nedendir bilmiyorum kadınların birden aklına onu daha yapmadım bunu etmedim ona ne zaman vakit bulup yapacağımları geliyor...
Akıl aynı akıl
Benden aynı beden...
Ama ne oluyorsa oluyor birden iplemediğiniz bir sürü küçük şey kocaman mühim sorunlara dönüyor...

Yaşlanıyorum ben demeye başlıyorsunuz önce...
30 oldum hala düzenli bir ilişkim yok !
Sizden erken davranıp üremiş arkadaşlarınıza bakıp millet 2.yi peydahlarken ben daha 1. nin kıyısından bile geçemedim oluyorsunuz...
Daha tutkulu öpüşmedim, sevişmedim veya toplumumuzda çok normal olan ben hala bakireyim sendromları !!!
Ben 30 yaşıma girerken bir Fransızdan gerçek frenchkiss alamadıma takmıştım mesala
!!!
30'um ama French kissin orjinalini bilmiyorum...
Evet herkes biliyor ya... Bu büyük bir eksiklik... Bu yaşa gel ve... Çok ayıp çoook !!!
Bence de...

Hayat bir şekilde 30'dan sonra başlıyor...
Kendinizi daha iyi tanımaya bu yaşlarda başlıyorsunuz...
Kişiliğiniz oturuyor gibi dicem ama öylede değil...
Arzularınızı, beklentilerinizi, neyi yapıp yapmak istemediğizi bilmeye başlıyorsunuz...
Yirmili yaşlardaki deli gibi sabahlanan partilerden aslında hoşlanmadığınızı...
Nasıl adamlardan hoşlandığınızı, nasıl bir ilişki istediğinizi...
Ne giymekten hoşlandığınızı
Saçınıızn hangi boyda olması gerektiğini...
Anlıyorsunuz...
Hepsinden önemlisi sizi siz yapan şeyleri fark ediyor, kendinizi başkalarının gözüyle görebilmeye başlıyorsunuz...
Kadınlığınızı keşfediyorsunuz...
Arızalarınızın farkına varıyorsunuz...
Huylumusunuz, huysuz mu?
Bir şekilde kendi içinize dönüyor kendinizi tanıyor ve sizin için yaşamaya başlıyorsunuz...
Kendin için yapmak...

İşte bu nokta en korkutucu olanı oluyor... Kendini tanımak, bilmek, yaşadıklarından, gördüklerinden, okuduklarından bir tecrübe elde etmek yaşlanıyoruuuum ben'e neden oluyor... Aslında yaşlanmıyorsun daha bir güzelleşiyor ve yaşamaya, kaliteli yaşamaya yeni başlıyorsun...

Ama bedenimiz çamurdan oluştuğu için, çamur bu... güneşi yedikçe kuruyor, büzüşüyor, çekiyor, genişliyor... Zamanla sır bozulmaya başlıyor... Kiminin sırrı iyi olduğundan seninle aynı yaştada olsa daha iyi durumda olabiliyor... Yani fabrika farkı mukadderat diceksin... Bak beş parmağın beşi bir mi diyerek Nevizade ortamında yapılacak en geyik muhabbeti yapıyorum !!!

Garsoncuuum benim alkolüm bitti... Alkolle sen kalamarda getir bana... şimdi hazır vücut demişken diyorum, hazırlıklı olunması gereken bir gerçek var ki mühim bir gerçek, kilon aynı kalsada vücut yanlara doğru ilerleme eyilimine giriyor 30'dan sonra... bence korkunç olan tek şey bu !!!
27 bedenden 28'e ordan 29'a geçtiğim gün yaşadığım paniği ama metroda 15 yaşında zayıfçık sayılabilecek bir genç kızın poposunda kocaman 29 yazısını görünce nasıl eheee sen bu yaşta böyle ben 32'de böyle diye keyiflendiğimi anlatıyorum...

Bol su içip, spora başlanmalı diyorum... 30 yaş kendine bakmak için, zaten yeterince para harcamıyormuşsun gibi yüzüne bedenine harcama yapmaya başlama yaşıdır diyorum... Cilt bakımına başla, masaja git...

Ah tanrım herkezi susuturup sadece benim konuşmam ne güzel... Sanırsam bu da 35'ine yaklaştıkça ben büyüğüm benim sözüm dinlenmeli sendromu diyorum !

Ama ben hala onu bunu şunu yapamadım diyor bana...
Bunları yapmamış olmanın yaşınla alakası yok diyorum... Seçimlerinle alakası var...
Madem çocuk istiyorsun, üniversitenin ilk yıllarında evlenip çocuk yapan arkadaşların olmadımı hiç diyorum...
Kapa gözlerini göster cesaretini doktoranla yap çocuğunu...
Dünyayı mı gezmek istiyorsun? Bu yaşına kadar paraydı okuldu değilmiydi derdin... İkiside var eee o zaman...

Lanet 30 seni engelleyici değil seni açan bir yaş aslında...
Sadece hepimizin kaç yaşında olursak olalım yapması gereken isteklerini belirlemesi...
Ben ne olmak istiyorum, ne yapmak istiyorum...
Açıkça söyle kendine ve ol...

Simyacıyı hatırlatıyorum ona; kendi kişisel menkıbenin peşinden gitmek diyorum...
Gülüyor...

Hey diyorum kadınlar için söylenen en büyük geyik diyorum 30'dan sonra seksin müthiş olduğudur...
Ve artık çıtırların seninle olmak için ölüp bittikleri bir yaştasın...
Ama asıl üzücü olan bir gerçek varsa... Yaşıtın adamların hepsinin çıktığın yaştaki hatunlar tarafından kapıldığıdır !
Ha bide bir gazeteci abinin hesabına görede idael erkek yaşın 60 !!!

Şerefe... nice nice 30'lar diliyorum ama en seksi 30'lu yaş 33'tür diyorum... Dudaklarımı öne doğru uzatıp ootuuuuzüüüüç diyorum... Hayatında yaşını söylemekten keyif alacağın ve karşındaki adamı yıkıp geçeceğin başka bir yaş bilmiyorum ben diyorum...

Kaz ayaklarımda, beyazlarımda, genişeyen, uzlana, kısalan bedenimle, doğrularımla, yanlışlarımla, bu yaşta olmak istediğim ama olamadığım ve olduğum yerle, arkadşlarımla, dostlarımla, huylarım ve alışkanlıklarımla, yaşımla hiiç alakası olmayan hal ve tavırlarımla ben ne istediğini bilip bulmaya çalışan güzel bir 34'üm diyorum... Ne aşkla, ne işle ilgili ne de çocukla ilgili benden kaçtı gitti demiyorum...

Evet 20'lerdeki gibi sabahlara kadar içip azamıyorum, uykum geliyo, artık Metalica dinlemeye tahammül edemiyorum, 6 ayda bir birşey olsada olmasada kontrollerden geçmek gereksede yaşımın güzelliklerinin farkındayım... Ve 40 yaş sendromuna 30 yaşımda girdiğim gibi girmeyeceğimi biliyorum...
Güzel bir 40 olacağım... Uçuk kaçık... Belki beyazlarım artmış olacak belki mimik kırışıklıklarım daha belirgin, belki ellerimin üzerindeki çillere takıp tanrım bunlar yaşlılık belirtisi böööö diyeceğim... Belki yapmak istediğim ve yapamadığım bir sürü şey yine olacak ama bunlar benim tembelliğimden veya koşullarımın yetersizliğinden olacak...Her ne ise ne... Ama yine ayağımda converselerim olacak, saçlarım yine dağınık olacak ve ben 20'de neysem o olacağım... Toplumun evlenmiş, evlenmemiş, evde kalmış, çocuğu olmamış beklentileri ise hiç bir zaman umrumda olmadı ve olmayacakta...

Evet sevgili toplumum ben evde kalmış bir kız kurusuyum !!! Elinden ev işide gelmeyen üstelik... Aaaaa... çocukta sevmeyen... Aaaaaaa...

Paniğe gerek yoook !!! Ruhum hangi yaştaysa bedenimde onun yansıması olacak buna inanıyorum ben...

Dün gece kesin kararımı verdim 35 yaşım için Çırağanın kral dairesi kapatılacak ve birbirinden yakışıklı striptizci adamlar benim ve arkadaşlarım için dans edecek !!!
35 dedik, yaş kemale eriyor, akıl baştadır demedik !!!

11 Eylül 2007 Salı

Antenli maskotlu şebekem

Kullandığım hattımın manyak olduğunu düşünüyorum ! Ve bu manyak hata bi sürü insan olarak para ödüyoruz...

Bıktım durmadan gönderdiği sevgi ve aşk dolu mesajlarından !!!
Hattım bana aşık galiba diyorum... Kesin aşık... yoksa niye durduk yere pembe panterle kalpler yollasın, öpücükler atsın !!!
Hem gıcık oluyorum hem de arayan soran yokken ay canım benim, kadir kıymet bilen dostum bak nasıl hissetti yanlızlığımı, saatlerdir arayan soranımın olmadığını diyede arada seviniyorum...
Aramızdaki ilişki dengesiz farkındayım...

Ama son yaptığı olayla ohaaa oldum... Yok artık ! Çüş diyerek müşteri hizmetlerini arayıp dalgamı geçiyosunuz leeeeen, günlerdir beni memlekette saymayıp giydiriyomusunuz yani dememek için zor tutuyorum kendimi... Bence tutmayıp aramalıyım... Yoksa gelen faturanın acısıyla hastanelik filan olucam !!!

Geçtiğimiz ay yurtdışındaydım... Şebekem, uçaktan iner inmez telefonu açar açmaz hoşgeldiiiiiin canım, buralarda başına bişi gelirse hiç yardımcı olmayacaklarını bilsen de ahanda bu elçiliğimizin adresi yapıp beni oralarda, gurbet ellerde yanlız bırakıp anlaşmalı olduğu şebeke üzerinden normalinden kat kat kazıkladı...

Mukadderat böyleymiş dedik... Döndük... normal hayatı yaşıyoruz... arıyoruz, araşıyoruz, mesajlaşıyoruz... Ve birden bir sabah msj geldi şebekemden; Ay dedim yine aşkı kabardı herhalde...

Mesajı okudum ve:
Nasıl yani oldum?
Ne diyonuz leeeeen?

Yurda hoşgeldiiiiin diyor bana şebekem !!!
Manyakmısınız, hastamısınız? Adamı hasta etmeyin leeeen yurda döneli 1 hafta olmuş... bana yeni hoşgeldin diyorsunuz !!!

Bu doğum günlerinde bilmem kaç kişiyi ücretsiz arayabilirsiniz hediyesinden de saçma bir durum... Doğum günümde ben niye milleti arıyorum?
O gün aramak değil aranmak istemez mi insan?
O gün beni aramayı ücretsiz etki Çinden, Fizandan arasınlar, mutlu böcük olim !
Manyakmıyım ben ki milleti aricam, aradıklarım hem kaç yaşıma girdiğimi merak edecekler hem ısmarlama hediye mi istiyo bu derler...

Aloooo bugün benim doğum günüm, kutla beniiiiii...
!!!
Kuta diyorum leeeen !

Yurda hoş geldim ha... Bu salaklar bi gün beni uzaya gittim sanıp dünyaya hoş geldin mesajıda atarlar mı acep ?

Şebekeeem şebekeeeem, antenleri birbirine karışmış şebekem !!!

Korkak Kokarca...

Hayatımda ilk defa açık açık kendime korkaksın diyorum !
Daha önce rahatça kimsenin haberi olmadan kaçabiliyordun ama şimdi? Ruhunu okuyan, bilen kadına ne yalan uyduracaksın?

Aklım karışık...
Bir karar vermem gerekiyor...
Ama herşeye bulanan gönlüm ne istediğini bilmiyor ki...
Ben mantığımı değil ruhumu dinleyip yaşayanım...
Git derse giderim, kal derse kalırım... Ve namuzsuz ruhum çok çabuk sıkılır herşeyden... Bi kendinden sıkılmıyor... Ah bi sıkılsa düzelecek bir çok şey... Harekete geçeceğim... Yenileneceğim... Geçenlerde biri benim için 'ilerletir bu kadın' dedi... Ben mi? Ben mi ilerletirim... Kendimi ilerletemeyen ben, başkalarını nasıl ilerletebilirim... Olsa olsa geriletirim...

Sığındığım kozamı hem yırtmak istiyor hem, kimsenin kimseye ve kendine yapamayacağı şekilde kendimi yerden yere vuruyorum...
Korkuyorum...
Yapabileceklerimi hem biliyor hem bilmiyorum...

Yeniden mesleğe dönme şansı ellerimde... Hiç beklemeden anında dönmekten söz ediyorlar...
Keyifli olacak, öğretici olacak, kendimde belki sıfırdan birşeyleri yeniden inşa etmem gerekecek...
Yüzmeyi öğrenmiş ama uzun zamandır yüzmeyen birisinin denizde boğulana yardıma gitsem mi gitmesem mi diye bir düşüncesi olabilir mi?
Atlarsın suya... Belki sitilli yüzemessin, köpekcik köpekcik yüzersin ama yüzersin ! Sonunda da kurtarırsın dimi?
O derin suya atlamam lazım... Boy vermesede, o bazen dibi görünen bazen görünmeyen suya atlamam lazım...
İlk adımda hep soğuk gelmez mi zaten su? Sonra ayy ne ılık su demezmisin...

Benden başka herkezin bana inancı var...
Bi benim yok kendime...

Korkularım uzun zamandır çizmemem...
Malzeme ve şantiye bilgimin 10 sene öncede kalması
Uzun çalışma saatlerinin ruhumda ama biz şunu yapacaktık yapamayacakmıyız isyanı... Ulan bolca vakit varken keyfinin gelmesini beklemekten yapamadığımız onca şeyi bir anda yapacağın mı tuttu?
Peki kapının önüne konulursam?
Uzun işsizlik senelerimin kabusuna yeniden dayanabilirmiyim?
Sen zaten kısa bir süre sonra pılını pırtını toplayıp basıp gitmek istemiyormuydun Londraya... Orada napacaktın? Hiiiiiç...

Bi ne istediğine karar versen diyorum...
Hem tasarla hem çiz hem yaz hem gez hem arzu ettiğin saatlerce çalış ve karşındakine ne verebilirim ben sana bilmiyorum diyerek kork !!!

Korkaksın sen!
Cesaretsiz !
Patlak lastikle, bitik depoyla gecenin bir yarısı yol yaptım ben, tren istasyonlarında sabahladım maceracı ve korkusuzum ben diyen sen değilmiydin?
Bu korkaklıklamı piste çıkmak istiyorsun? İlk virajda jiletle kazınırsın...
Dünyayı sırt çantası sırtında dolanacak kadın, geceleri korkusuzca ıslaklıklarda yürüyen kadın sen misin?

Yapıcam diyorsun ama... güzel bir yalan uydurup kozandan çıkmayacaksın dimi?
Ben tanıyorum seni... Az ortada yarı yolda bırakmadın korkaklığınla beni...

İlerleten kadın ha...
Kendi bataklığımda bir adım bile atamayanım ben !!!

Bayandan satılık korkak mimarım !

10 Eylül 2007 Pazartesi

11 Eylül

11 Eylül 1983 pazar sabahı saat 6.00 suları...
Gözlerimi açıyorum, oda açıyor...
Niye uyandır diyor, uyandım diyorum... Hadi uyu...
Yazlığa gidecekmiyiz?
Gideceğiz, ama önce ben eve gitmeliyim...

Uyanıyorum...
Annem gitmiş...
Dedem pide yaptırmaya gitmiş...
Dayım uyuyor...
Annanem, salondaki yemek masasında sanat eseri yaratmakta...

Kapı çalıyor, dedem geldi diyorum...
Gelen dedem değil... beni görünce arkasını dönüyor...
Anneannem kim diye yanıma geliyor...
Anlamsızca kapıdan uzaklaştırılıyorum...
Noldu ya?

Aneannem kapıyı kapatıyor ve evin içinde dolanmaya başlıyor...
Karnım acıktı, annem nerde kaldı ve babamın şöförü neden benimle konuşmadı?
O sırada camda bir sinek görüyorum... Sinekle oynaya oynaya öldürüyorum onu... Ehee iğrencim ben !
İğrencim ama birden aklıma babam geliyor...
Tanrım sineği öldürdüğüm için babamı öldürme... biliyorum ölecek ama öldürme... Ve ağlamaya başlıyorum...
O sırada dedem geliyor, içini elelriyle, özel tarifiyle hazırladığı pideleri anneannem elinden alıyor ve dedemi içeri sokmadan yolluyor...

Pideler mutfak masasına konuluyor, anneannem dayımın odasına gidiyor...
Ben tepsi içinden pide aşırmaca yapıyorum... Tabi sinekten sonra ellerimi yıkadım canım... O kadar da iğrenç değilim...
Kapı sesi duyuyorum ve dayım evden gidiyor...
Noluyor ya...

Tek başıma kıymalı pideleri mideme indiriyorum... Anneannem bir tuhaf ama neyse ve annem nerede kaldı...
Telefon çalıyor... Annemin kuzeni seni bize götüreceğim diyor... Ama biz yazlığa gideceğiz diyorum, annen seni bizden alacak...
Bi şeyler dönüyo ama aklım ermiyor ne döndüğüne...

Kuzenlerle ortalığı dağıtıyoruz... evde 3 çocuk... Tüm yetişkinler kayıp... Offf sıkıldım akşam üstü olmak üzere ve yazlık keyfi suya düşmüş durumda...

Dayım geliyor...
Beni alıyor, eve gidiyoruz diyor... Suratsız...

Eve geliyoruz... Arkadaşlarımı görüyorum... dayım izin vermiyor yanlarına gitmeme...
Ya noluyo yaa... Oynicam diyorum...
Olmaz diyor eve...

Apartmana giriyoruz... tuhaf bir uğultu var apartmanda...
Asansör katta duruyor, kapımız açık ve sesler daha net duyuluyor...
Kapıda annem karşılıyor beni...

Ev niye kalabalık ve niye herkez ağlıyor...
Annem beni odama götürüyor...


11 Eylül 2007 salı...
Teyzemin ve Ocean'ındoğum günü...
İkiz kulelerin yıkılışı...
Akşam 17.30'da cilt bakımım var...

Rüyalarıma girmiyorsun, giriyorsun yada ben hatırlamıyorum... Ama benden çok başkalarının rüyasındasın !
Gittiğinden çok, benim değil başkalrının rüyalarına girdiğin için kızgınım...
Özlüyormuyum peki...
Şu an bu yazıyı yazarken özlem yok içimde...
Tuhaf bir hissiyatsızlık var sadece...

Ah neden erkenden gittin de bu karmaşık aileyle ben tek başıma kaldım !!!
Hepsini idare etmekten bıktım...
İdare edilmesi gereken benken, hep eden ben oldum !!!

Niye hissizim böyle?
Niye?
Artık kıcın değilmiyim?

Musti çık dışarıya oynayalım ;)

Eve giderken selam verdim diyor; İyi akşamlar abla
Abla deme dedi diyor, bir gün canın çeker belki...

Yıkılıyoruz gülmekten...
Hatta ben masanın üzerindeki ketçap ve mayonez şişelerini deviriyorum...
Ozy abla çok gülünce gözünden yaş geliyor diyor...
Oğlum diyorum buna işemem lazımdı... Ben sana bana abla deme diyorum sen mahallendeki travestinin sana dediğini cevap olarak veriyorsun !!!
Sakın bana abla deme bir gün canın çeker...
Yıkılıyoruz...

Bu çıtır velet benim iş arkadaşım... Geçen haftadan beri modumun düştüğünü nasıl hissediyor bilmiyorum ama hissediyor ve 4. kattan Rapunzel misali sallandırmasamda sallanan saçlarıma tırmanarak 10. kata geliyor ve başıma çıkıyor !!!

Ozy abla sana bi şey izleticem diyor...
Ya abla demesene oğlum...
Bir gün canım çeker belki dimi diyor?

Bu kurumda bi doğru akıllı yok mu yarabbiiiiiiiiiiim diyorum...
Yok anasını satayım !!! Eeee bilmem ne kadar sakat çalıştırmak gerekiyor ya hani bizler o hesaptan buradayız herhalde... sevap niyetine...

Ozyyy abla youtube diyor... Şahan diyor...
Başlıyoruz izlemeye...
Hiç güleceğim yokken gülüyorum...
Gülüyorum...
Komşular seslerimize geliyor napıyorsunuz diye...
Başlıyoruz birlikte izleyip gülmeye, konu konuyu açıyor, sigaralar geliyor çaylar, kahveler geliyor... Çalışmaktan yorulmayan sloganlı kurumumuz eğlenmekten yorulmaz hale geliyor...

Ozzyyy ablaa...
Ozy abla deme bana !!!
İzlettiği karakterlerden bir olup, Piskopatımyaaa, manyağımya diyerek onu odada kovalamaya başlıyorum...
Gidiyor...
Odada tekim...
Ama tuhaf bir izleniyormuş hissiyatındayım ama... Biri beni gözetliyorun sanki iş yeri versiyonunu çekiyorum... Psikolojide izleniyorum ben dohtuur bey sendromu var, varda ben henüz o boyutta bi psikolojik vakka değilim... Peki neden izleniyormuşum hissiyatındayım?

Kafamı kapıya doğru çeviriyorum ve iki tane afacan göz görüyorum...
Yarım saattir kapıdayım diyor fark etmiyorsun...
Başlıyor yaptıklarımı ettiklerimi saymaya...

Onu kovalarken odaya kelli felli adamlar giriyor, biz mimar ozy hanıma bakmıştık... Ehem kem küm şey o benim... buyrun...
Mimarmısınız?
Eee şu an sizin oradan çocuk bakıcısı modunda görünsem de mimarım...

Odadan çıkarken kaş göz yapıyor bana...
Saçlarımı düzeltip yerime geçerken muzur muzur gülüyorum...
Ehe ikinci raundu ben kazanıcam !
Evet beyler oturun, sırtınızı yaslayıp rahatlayın, binanız benim ellerimde... Ha ha haaaa...
!!!

Vietnam...

Gooodmorning Vietnaaaaaaaaaaaaaam !!!
Eskiden bu selemlamanın bir karşıtı olurdu...
Şimdi 4 duvar ana geldi yine modunda duvar duvar duruyorlar doğal olaraktan...
Yok ofiste tek olsamda eski günaydın deme alışkanlığıma devam etmek niyetindeyim...
Burası İstanbul'da bir vietnam...

Bu gün yapılacak iş çoook... Önce oda elden geçemeli, aylardır ortalıkta duran panolar vs yerlerine şutlanmalı sonra, sonra patronun 1 hafta önce bana üret dediği proje 2dk. içinde üretilip, kocaman aferin alınıp ben varya süperim oluuum denilmeli ! Öğretemedim kendime hala kız tebrikleri söylemeyi...

Gooodmorning Vietnaaaaaaaaaam...
Ne odayı toparlicam, nede herhangi bir konuda proje üretip aferin alıcam...
Ruhum erken gelen eylülün hüznünde... Hoş sebeplerimde var... iş arkadaşım yok... filan fıstık vs...
Oooo tam yataktan çıkmadan tüm gün bi gece önceden kalma soğuk pizza yiyip tv izlenecek mod ve havada...

Pazartesimiz, haftamız hayırlı uğurlu olsun... Bu hafta herkezin şeytanı bol olsuuuuuun...
İçime şeytan kaçtı sanırsamda...

I hate mondays diye bi şarkı vardı Brucemu yoksa Bonjovimi söylüyodu... Bulsam çözeceğim bu ruhu...

Gooodmorniing şeytanı booool Vietnaaaaaaaaaaaaaam !!!

6 Eylül 2007 Perşembe

Lucianooooom...

Sabah sabah annem öldü diyor... Kim öldü?
Pavarotti...

1991 yazı... Cambridge The Bell School'da yaz okulundayım...
Sabah derste Pavarotti'nin Hyde Parkta konser vereceğini öğreniyorum... İlk arada ilgileneceklerini düşündüğüm insanları fişekliyorum ve okulu kırıp trenle Londra'ya gidiyoruz... Konser akşam ama biz öğlen Hyde Parka konuşlanıyoruz... Ortalık boş... Sahnenin son kurulum işlemleri yapılıyor...Gök delinmiş gibi yağmur yağıyor... Ne şemsiye almışız ne çok para... Olsun, Pavarottiyi canlı dinleyeceğim... Açta kalırım ıslanırımda... Hava güzel olsa o güzelim çimlerde yuvarlanmak, küçük göle bakarak İngiliz hatunlara özenerek başladığım sigaramı tellendirmek zevkli olacaktı da ya... Neyse...

Serseri mayın gibi dolanarak akşamı ediyoruz...
Hyde Park mahşer yeri gibi... Nasıl kalabalık... Ellerde şemsiyeler, içkiler... Rengarenk ortalık...
Yağmur ara vermeden yağmaya devam ediyor, arkadaşlarım bir sosisçinin şemsiyesinin altına sığınıp izlemeyi seçiyorlar, ben manyaksınız diyorum ordan görülmez... Sahnenin önüne çöküyorum... Sıçandan farksızım... Üzerimdeki canım süet ceket ceketlikten çıkmış, suyu öyle bir yemişki sırtımda 2 ton ağırlık var sanki... Olsun...

Önde olmanın faydalarını görüyorum; Kraliyet ailesi, sevgili Di' ve bir kaç ünlü isim önümden geçiyor... Sadece Pavarotti değil bu akşam bir sürü bonusum var...
Çok mutluyum... Memlekette ne böyle bir park var ne böyle bir etkinlik... Yanımda İtalyan sevgilim, elimizde biralarımız... Yirmilerindeki birisi daha ne ister...

Orkestra sahnedeki yerini alıyor... Yağmur şiddetini arttırıyor, uvertürden sonra o koca adam sahneye çıkıyor... Ortalık alkış kıyametten yıkılıyor... Ağzım kulaklarımda... Ve o nefis sesiyle bizi alıp götürüyor... Ortalık romantizmden geçilmiyor... Sarılanlar, öpüşenler... Hiç aşık olacakları olmayanlar bile aşık oluyor... Ben Luca'ya daha bi aşık oluyorum... Yamuk aksanlı ingilizcesini değilde İtalyancasını duydukça... Pavarotti'ye eşlik ettikçe...

Konserden sonra Mc Donalds'a gidip tuvaletinde el kurutma makinesinin altında kurumaya çalışıyoruz... Paramız bitmiş, iki hamburgeri 5 kişi paylaşıyoruz... King's Cross'a trenimize giderken kahkahalarımızla metroyu inletiyoruz... Islak, sarhoş ve aşığız... Hepimizin dilinde kendi aksanlarımızla o sole mioooo...

O yaz akşamı hayatımın en unutulmaz gecelerinden oldu.
Ertesi gün ateşlenip doktorluk olmuş olsamda, o adamı kar fırtınasında bile dinlerdim... Evliyken manken aşkıyla sadakat duygularımı incitsede hep en sevdiğim ve dinlediğim oldu...
Çok istememe rağmen hiç opera sahnesinde izleyemedim onu... Ben yanarım ona yanarım...

Şu an kulağımda Carmen... ve sesiyle beni coşturuyor...
Ben ıslak yaz akşamını yeniden yaşıyorum...
İyiki asmışım okulu, iyiki ıslanmışım ve dinlemişim onu canlı canlı...
İyiki...

4 Eylül 2007 Salı

Kadınların ve erkekelrin derdine derman diyet !!!

Dergiyi önüme koyuyor...
Aylık çıkan kadın dergilerinden birinin tatil boyutu...
Bakıyorum:
Eylül sayısı...
500 yeni model
Yeni nesil yakışıklılar yürek hoplatıyor...
Eeee diyorum ne var?
Baksana diyor, görmüyormusun?
Ne yi be canım? neyi?
Bak diyor...
Parmağıyla gösteriyor ve
Anaaaaa diyorum...
Anaaa diyor...
İyi artık göbek eriten, selülit yok eden derken bide bu mu çıktı artık diyorum...
Evet diyor...
Töbeee töbe...
Başımıza daş yağacak diyorum...

Yok kremdi, yok egzersizdi, yok titreşimli prezervatiflerdi yok kendi kendine çalışmak için vibratörlerdi !!!
Bide bu çıkmış şimdi...
Alt tarafı seks yapıyoruz... Görende olimpiyatlara hazırlanıyoruz sanacak !!!

Amerikada birisi üşenmemiş kadınların orgazm sorunlarına çare bulmak için sosyolog ve seks terapistleri ile çalışmış ve 'Daha fazla zevk için orgazm diyetini' çıkarmış...
Ve bunu kitaplaştırmış 'The Orgasmic Diet' adında yayınlamış...
Benim garibim blogumdaki yazılarımı beğenip kitap yap bunlardan diyen arkadaşlarımın gelde gazına gelme...
Elalem ne diyetler hakkında kitap yazıyo benim yaşam ve hissiyat yazılarımın ne günahı var leeen diyip yazıyı okumaya başlıyorum...

Kadınların %75'i taklit ya da klitoral orgazm yaşıyolarmış... % 12si o ne gurban modundaymış... Bu araştırmayı yorumlamak için alim olmaya gerek yok... Erkeklerin suçu bu durum yani... Erkekten kaynaklanan bi durum için göbeğimin, selülitimin rejmi yanında bide bunçin mi rejim yapıcam yaniiiiiiiii ???

Aman ya herşeyin kahrını kadınlar çekiyo diyerekten okumaya devam ediyorum...
Cinyıs uzmanlar demişler ki yediğimiz yemekler ya da tükettiğimiz içecekler sağlığımız kadar seks hayatımızı da etkiliyor...
Böyle bi geyikte erkekler için vardı... yediğin tadını etkiler !!!
Aşkım hep çaklıt yeeee, ben çaklıt ve çilek tadını çok seviyoruuuuum...
Oldu gözlerim doldu !!!
Yok abi ben acı yemim, benim ki tadını sevmiyo...
Tabi hepimiz sapıkız ve adamlarımızın sıvılarını yalayıp yutuyoruz ya... bilim insanlarıda bu yüzden böyle bi ulvi araştırma ve keşif yapıyorlar...

Töbe töbeeee... başımıza daş yağacak !!!
Okumaya devam ediyorum... Niyese... niyesi iyi bir geyik yazı çıkaracağımı hissetmemden...
Yazar şu çekim yasası yazarları gibi okuyucuyu alıcı noktasından vurup demiş ki:
Hiç orgazm olmadıysanız, bu kitap hayatınızı değiştirecek !!!
Allam yarabbim... neden neden hayat değiştirecek yazılar yazamaıyorum ve köşe olamıyorum yarabbim !!! Çekim yasasına göre olumlama yapıyor ve insanların hayatını değiştiren yazılar yazıyorum ben diyorum...
Bu kötü kadın kahkahası benden mi geldi? eveeeeeeeeet !!! Haaa haaaa haaaaaaaaaaaa...

Kitabın yazarı çok bilimsel çalışmış... 50'den fazla farklı ülkelerden kadınlar üzerinde mönüler denenmiş !!!
Ve çoğu kadında başarıya ulaşılmış !!!
Türkiye'de denenmişmidir acep?
Hangi Türk erkeği kendi vahşi cazibesinden değilde diyetten hatununun onlarca defa orgazma ulaştığını kabüllenir?
Bence etmez sizce?

Karbonhidrat tüketerek şeker ve kafein gibi orgazm öldürücü etkenleri yok edebilirmişiz...
Bana karbonhidrat veriiiiiiiiiin bu gece seks yapıcaaaaaaaaam !!!
Garson bakacak tabi bön bön...
Ne diyo len bu azgın kadın?
Aaaa bilmiyomusunuz? Hemde Nişantaş'ın ortasında ki bi cafe... böyle trend bi diyeti... aaayyy ne banaaaaaaaal !

Karbonhidratlar neydi len? her neyse öğreniriz bi yerden de, yazar balık yağı metobolizmayı hızlandırır yutun demiş şeker misali yağ haplarını...
Yazarcım bişi sorabilirmiyim bu noktada? Ben zayıf bi çocukmuşum diye çocukluğumda şişe şişe bana içirilmiş balık yağlarından dolayı kendimi kazana düşmüş kabul edebilirmiyim? İçmem gerekir mi? Ve madem metobolizma hızlanıyo ben neden tombidik geldim tombidik gidicem modundayım? Leeen bana ne tür balık yağı içirdinizde metobolizmam hızlanmadı diye saldırsam aileme... Hııım?

Ay okudukça sorunsalım kabardı...
Ohaa falan oldum yaniiiiiii...
Neyse Kegel egzersizleride olmazsa olmazlarmış...
Ayyy illa her diyet yanında egzersizde vermeseler olmaz yani...
Kegel egzersizlerini yapsak erkeğe ne gerek var dicem de... Şu Kegel amcada yani...
Çişin varken egzersiz yapıcam diye yap tut yap tut... Oldu canım... Egzersiz yapim derken idrar yollarını coflat başka arzun var mı?

Töbe töbeeeeeeee....
Bu egzersizler libidomuzu canlandıran serotin ve dopamin seviyelerini artırıyomuş... Yok mu bu seviyelerin taak taaak hadi çık tuvaletten saatlerdir ordasın diye şikayet ettirmeden arttırma yöntemi???
Yok galiba...
Kadınsan seks bile bi egzersiz bi çalışma bi öğrenme durumu...

Okumaya devam...
Her gün %30 protein, %40 karbonhidrat ( neydi len bunlar :p) %30 yağ içeren besinler ve artııııııı bir kaç günde bir vücudun ihtiyacını karşılamak için demir içeren vitaminler içmek lazımmış... Amma velakin orgazmı destekleyen balık yağı olmazsa olmazmış !!!

Şimdi balıkçımı arayıp okyanus somonu siparişi veriyorum 1 ton kadar !!!

Eee... diyor?
Ne dim... yapmayı düşünüyormusun diyor?
Tabi diyorum... hatta şimdi diyetisyeni mi arayıp diyetime bide daha zevkli bir seks hayatı için orgazm diyetini eklemelisin diyeceğim... O ne dersede ne biçim diyetisyensin, onca sene boşa okumussun yapacağım diyorum...
Gülüyor...
Gülme diyorum... Salak markette avro geçseydi hepiniizn vibratörlü prezervatifi olacaktı diyorum.
Şimdi kim uğraşacak sabah yoğurt veya musli öğlen, tavuklu slata akşam herhangibir et yemeği ve mangoyla...

Alırım bomfilemi tavaya koyar iki çevirir kestiğimdede kanı aka aka yerim ben onu... al sana protein !!!

Denicem ben diyor...
Dene de, önce bi erkeğimizin olması gerekiyor... Bence böyle bilimsel araştırmalr yapıp kitap haline getirecklerine erkek nasıl bulunur ve elde tutulur diyeti üzerine çalışmalılar diyorum...

Orgazm diyeti haaa !!!
Hani nasıl derler bi yaşıma daha kahkahalar eşliğinde girdim !!! Hala 34üüüüüüüüüm !!! öylede kalıcam !!!


Nasıldı canım?
Ne nasıldı? haaa seksimiz di mi? Bu hafta diyetimi aksattım biraz aksatmamış olsaydım süper olacaktı !
!!!????
Bencede canım, bi diyetli orgazm sigarası versene ordan

!!!

Lazanya

Kocamaaan iki tane lazanya geliyor...
Keşke bir tane söyleseymişiz oluyoruz...
Bu Makedonlarında porsiyon anlayışları Amerikaları geçer...
Eee artık yediğimiz kadarını yicez diyorum...
Memleket havasımıdır, o güzelim buz gibi sularından mıdır nedir ben utanmasam tabağı yalayacağım günlerdir...
Başlıyoruz kocaman güveçteki lazanyaları üfleye üflemeye yemeğe...
Yerken aklıma ilk lazanya deneyimim geliyor...
Evlere şenlik, sonu hastanede biten, aile kavgasına sebebiyet veren...

Sene bilmem kaç…Lefkoşa’da Gönyeli’de şehir merkezinden uzak bahçe içinde bir evde köpeğimle yaşıyorum. İki ev ötemde büyük aşkımdan önceki erkek arkadaşım köpeğiyle…İkimizin de arabası yok o yıllarda. ZZ’likten yani zengin züppelikten uzak olduğumuz ilk öğrenci yıllarımız...
Kıbrısta türüne göre plaka verirler... ZZ demek Zorunlu Ziyaretçi... Öğrenciyiz, eğitim bilmem nerede olsada alınmalı fikri dolayısıyla gelmişiz... O yüzden arabalı öğrencilerin plakaları zorunlu ziyaretçi... Amma velakin Kıprıslılar sanki kendi evlatları çok usluymuş gibi bize zararlı ziyaretçi adını takmışlar...
Şayet ticaret yapılıyosa da Zorunlu Ticaretten ZT oluyor plakalar...
Ay yeter bu kadar genel kültür bilgisi, konum neydi... hım

Neyse Yılbaşı gelmiş…Kıprıs gibi bi yerde yapılacak en iyi kutlama bi yerde yemek yemek sonra istenirse kumarhane ardından sabaha kadar içip dans etmece…
Plan belli eximin Mağusa’da okuyan arabalı kuzeni bizi alacak, hep birlikte Girne’de yemek yiyip dağıtacağız…Giyindik kuşandık bekliyoruz…saat 8 oldu gelen giden yok…O yılarda daha cep telefonu yok…(Benim evimde telefonda yok. İnşaat yeni bitmiş taşınmışım hat çekilmemiş daha. Eximde var telefon…
Ama o yıllar 00 90’la Türkiye aranıyor… önce 00’ı çevirip hat versin diye bekliyosuuuuun sonra 90… aradıkların evde yoksa boştan yere 1 saat tel başında geçirdin demek… Hele askeriye kendi iç görüşmelerini yapmak için hattı kestiyse sen unuuuut dünyayı yılları yani...

Bekle bekle acıktık…Evde yemek yok.Köşedeki markete gittim, ne yesek ne yesek derken, rafta lazanya gördüm…‘aaa lazanya yapması da ne kolaymış’ diyip aldım. Büyük bir keyifle paket üzerinde yazılanları tatbik ederek hıııım bi lazanya yaptım…Yanına da şarap…İlk deneme için nefis…Yedik, doyduk, içtik, köpecikleri çişe çıkardık gezdirdik sonra ikisini de exe bırakıp bana geldik…Hala gelen giden yok. Şömineyi yaktık, elimizde şaraplar hıım bak çok romantik baş başa yeni yılı kutluyoruz çok güzel diye birbirimize sırıtırken içimizden alçak kuzen sattı bizi diye düşünerek yeni yılımıza girdiiiik…

Ben koltukta, ex yerde minderlerde uyumuşuz…Sabah gözlerimi açtım…kalkıcam kalkamıyorum…bir ağırlık bir acı…Biri eline çekici almış kemiklerime vuruyor da vuruyor…Iııııııhh….!
Yerde uyuyan exe sesleniyorum…Iıııııııhhhhh…!
O cevap veriyor:Iıııııııııhhhhhhhh…!
Ihlaşıp duruyoruz…
Noldu len bize?….
Aha…Bulduuuuuum !!! Lazanyaaaaa ! Bizi zehirledim !!!Iıııııııııhhhhh…!
Yemeği sen yapsaydın bu başımıza gelmezdi ! diyerek acılar içerisinde başlıyorum exle kavga etmeye...
Oda bana aynı şekilde acıdan kıvranarak cevap veriyor : Sen yapmak istedin… ııııııııııhhhhhh…! Güzel de olmuştu…Iıııııııııhhhh…
Güzel olmasada sıkıyosa bi kötü de bakim bak gör o zaman zehirlenmeyi sen diye düşünürken, kemiklerimdeki acı dayanılmazlaştı ve doğal olarak ağlamaya başladım...
Ühhhhüüüü hüüü…
Kolumuzu bacağımızı hareket ettiremiyoruz… hareket etmek hem iyi geliyor hem can acıtıyor… Kıvranıyoruz… Kıvranırkende bir yandan kavga ediyorum ben:
Iıııııııııh…Iııııhhhhhh… ühüüüüüü… Yemeği sen yapsaydın zehirlenmicektik ! ühüüüü…

Biz evde kıvranırken eximin komşusu, köpeklerin sesini duyup meraklanıyor…Önce eximin evinin kapısını yıkıyor tık yok…Bana geliyor…
Kapı çalıyor ama ikimizinde kalıp kapıya gidecek hali yok. Sadece yattığımız yerden acı içinde kıvranıp ıhlıyor ve ağlıyoruz...
Tak taaaak tak…
Iıııııııhhhhh…
Tak taaaak...
Iııııııııııhhhhhhhhh ühüüüüüüü…
Taaak taaaak…
Komşuuuuuuuuuuu… açın kapıyı !
Iııhhhhhhh…
Abartmıyorum... gerçekten kımıldayamıyoruz yerimizden... Ve başlıyoruz o kapı arkasında biz yattığımız yerden konuşmaya...
Ben bizi zehirledim diyorum, kıpırdayamıyoruz gir pencereden içeri ve bize yardım et !

Şincik efendim kıprıs’ta evlerin pencereleri sürmedir ve hepsinde ahşap panjur vardır. Çok kolay dışardan tık diye çıkarılıp açılabilirler… Bilmeyen için zordur da… öğrenciler için bilmemek ayıptır…
Sevgili komşumuz yani kurtarıcımız önce panjuru çıkardı, sonra itinayla sürme pencerenin kilidini tıklattı veee hooop camdan içeri…
Bizim halimiz komedi ötesi; biryandan ıhlayıp biryandan gülüyoruz bu arada ben salya sümük ağlıyorum...
Komşum soruyor noldu size?
Lazanya yaptım zehirlendik…Iıııııhhhhhh… ühüüüüüü...
İkimiiznde alnını kontrol ediyor ve ateşiniz var sizin, hemen hastaneye…diyor... Şimdi hastaneye’de adamın kıpkırmızı arka koltuğu var mı yok mu belli olmayan bi camarosu ve iki baygın halde inleyen hasta arkadaşları var… Nasıl gideceğiz hastaneye... Taksi çağrılsa merkezden gelmesi yarım saati bulur... Gönyeli o zamanlarda öyle ucra bir yer... Ucra olduğundan kiralar sterlinde olsa ucuz...
Yapıcak bir şey yok, komşu Herkül oldu ve beni kucakladı, eximi sürükleyerek sığmak diye bişi
imkanlı olmayan arabaya bizi sığıştırdı…
Gittik hastaneye…Doktor hem muayene ediyor hem soruyor…
Lazanya yaptım Dr. Bey… ıııhhhh zehirledim bizi…
Adamda tepki yok, tansiyona bakılıyor, ateş ölçülüyor, sırt dinleniyor...
Yaw doktor bey zehirlendik diyorum… Midemizi yıkamanız gerekmiyo muuuu??? Her zman yemekleri yapan sevgilim dün gece yemek işini bana bıraktı ve bu hale geldik !
Ben doktoru hemşireleri umursamadan eximle kavgaya devam ediyorum:
Yemeği sen yapsaydın…

Dr. Güldü… Popolarımızdan kocaman 2 iğne yedik ve teşhisini açıkladı:‘Tavuk karası’’dedi...
Ne karası ne ne karası?
Tavuk…Kıbrıs’ın kendine has bir hastalığı…Üşütmenin Kıbrıs türü…
Hıııı…
Bize reçetemizi yazdı iki güne kadar bişeyimizin kalmayacağını söyleyip dışardan şahane içerden konserve kutusuna benzeyen camaroya postaladı...
Biizm kavgamız sürmeye devam etti ama... Sonunda her zaman olduğu gibi yemek işi exin oldu ! Aaa ben erkeğe erkek, sevgiliye sevgili demem yemeği o yapmayınca...

Bu arada bizi satan alçak kuzende efendim; yeni yılı hasta yatağından geçirmiş…O yılbaşı bi çok ZZ tavuk karası oldu… Daha sonra birkaç defada tavuk karası oldum ama ilki gibi hastanelik olmadım hiç…

Vardar kıyısında kocaman lazanyayı silip süpürürken bu anım geldi aklıma... Hey gidi hey oldum...
Yaşadığımız şeyler iyide olsalar kötü de olsalar, zamanında yüzümüzü düşürselerde sonradan hatırladığımızda gülümsediğimizde bizi biz yapanlar oluyorlar...
İnsanların bizi sevmesini, arkadaşımız, dostlarımız olmasını sağlayan geçmişimizdeki izlerimiz bence...

Lazanyamı tatmak istermisiniz?
Bencede...
:)))