Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

25 Ocak 2012 Çarşamba

Ayşe+Aşıkların cüreti+Boyoz

Ayşe Arman bu gün Aşıkların cüretinden korkulur diye bir yazı yaşmış....

Evli ve kocasını aldatan bir kadının aşkı için yaptıklarını anlatan bir yazı...

Evli ya da bekar aldatma aldatmadır benim için... Ancak hatun aşkı öyle güzel tarif etmiş ki...

''Bir gece, ona özlemimden ölüyorum...
Bir yerim acıyor gibi...
Görmezsem o geceyi çıkartamayacakmışım gibi...
Aşk denen de bu zaten...
Aşık olmayanlara anlamsız gelen bir delilik yapışıyor insanın üzerine.
İnalılmaz şeyler yapıyorlar. Ben de öyleyim.
Nasıl çocuklaşıyor, nasıl keyfini çıkarıyorum...
Ama biraz tehlikeli oluyorum, çünkü her şeyi oldurabilme gücünü ve hakkını kendimde buluyorum...''

Kadının yaptığı şey bence çok tehlikeli... Evet bence de aşk her şeyi oldurabilme gücünü ve hakkını kendinizde bulmanız demek... de... Kadının hikayesi helal olsun dedirtti bana ! :)


Ben sıradan aşkların insanı hiç olmadım...
Aşkınız sizi, sakin sakin otururkende içinizi karıştırmıyor, ordan oraya savurmuyorsa bence aşk değildir...

Ben hep tutkulu aşkların insanı oldum...
Ve karşıma tutkumu körükleyecek adamlar çıktı hep...
Doğru insanlar olsalardı hayatımda kalırlardı ama kalamadılar... Kendimi tanımama, aşktan ne beklediğime yol gösterdiler...

Onu görmezseniz eğer o geceyi çıkartamayacağınızı size hissettirmeyen bir kadın veya adamla yaşanan şey bence sıradandır...

Hep aşk için cüretkar olmuşumdur... Dolu dolu yaşarım... 
Yüreğim nasıl mutlu olacaksa-ne istiyorsa vermişimdir ona... Ve karşımdaki nede...

Bir sürü arkadaşım hayatımdaki es dönemlerine kafayı takmışlardı... Güzelsin, istediğini elde edersin, gez-toz, takıl... 

Malesef sıradan olan birşey bana keyif vermez... Sıradan, tutkusuz bir şey yaşamaktansa tek başımalığımın keyfi huzuru daha güzeldir...

Aşk olmayacağı oldurabilme kudretidir...
İmkansız geleni imkanlı kılma...
Yüreğin nefis bir arap atından daha hızlı dört nala devinmesidir...

Aşık aldatıcı hatunun hikayesinde tüm gece konuşamıyorlar ancak yan yana bir masada oturup küçük dokunuşlarla görünmez ateşle içi kül eden yangını dizginliyorlar...

Bazen bedenler birbirine değemese de gözlerin değmesi yeterdir o özlemi dizginleyebilmek için...

Aşık olmayan için aşıkların hareketleri anlamsız gelir...
Deli diye yaftalanırsınız...
Aşk akılla yaşanmaz ki!
Mantıklı aşk diye bir şey duydunuz mu?
Mantık evliliği vardır ama mantık aşkı yoktur!!!

Aşkta mantık arayan gelişen teknolojilerle mümkün kılınacak robot beyinleri beklemeli !

Evet, aşıkların cüretinen korkulmalı...
Koca dağı kazdıran, çölü geçtiren bu cüret!
Onca dikenli tel-silah arasından kavuşan ellerde de bu cüret var...

Tutkulu, olmayanı olduracak kıldıran fikirler beyinde gidip gelmiyorsa o aşk bence aşk değil...

Sabah gazeteyi okurken, televizyonda da bir yemek programı vardı.
Bu hafta İzmir'e gitmişler... Gittiklerin evin sahibesi önce onları alıp boyoz fırınına götürdü...

Bir gözüm gazetede diğer gözüm televizyonda düşüncelere daldım...
Yüreğim gündüzü-geceyi çıkartamayacakmışım hissiyle doldu...
Boyozla yarin özlemi aşk yazısını okurken içime düştü...

Kahvemi alıp sigara içme yerim olan balkona çıktığımda, boyozun tadını yarin dudaklarında sevdiğimi fark ettim...

Fırından sıcak sıcak alınmış boyozların nefis kokusuyla uyandırılıp kahvaltı masasına geçtiğimde boyozdan aldığım ilk kocaman ısırıkla tüm yüzüm gözüm boyozla kaplanırdı... (ben boyozu kibarca yiyemiyorum... tüm yüzüm ve masa boyoz kırıntısı oluyor :) )

Yüzüm gözüm kırıntı dolu yarin kucağına hamle yapıp ona da koca bir parça ısıttırıp onu teşekkür öpücüklerine boğardım...

Boyozla haşlanmış yumurta iyi gidiyor derler, ı-ıh bence yarin dudakları... :))

Özlem denizim kabardı kabardı tam taşmak için hamle yapacakken, çok güzel iki kuş geldi ağaca kondu...

Kuşların türünden de anlamam ki! Fıstık yeşili tüylerinde ara ara kırmızılıklar olan uzun kuyruklu, papağanı çağrıştıran bir çift...

Başka zaman olsa bunu başka türlü bir işaret olarak algılayıp yarin dudaklarından boyoz yemeğe İzmir'e uçardım... Kimsenin ruhu duymadanda dönüverirdim İstanbul'a... :)))

Ama koşullarımız özlemlerimizi bastırmayı gerektiriyor...

Kuşlar kabaran özlem denizimi indirdiler ve içimi huzurla kapladılar...

Başka bir evrende sevdamız özgürce yaşıyordu...
Onlara bakıp gülümsedim...
Boyoz ve yarin aşkı her daim baki kalacaktı...

Aşk, olmayanı oldurtabilme arzusuydu...
İçinizde tüm dünyaya savaşa açak deli bir güç...

Aşk ve tutkularınız size yaşam veren şeylerdir...
Her ikisi olmadan yaşam kuru bir ekmek gibidir bence...
Aşkların ve tutkuların peşinden gitmeli insan ama kimseye de zarar vermemeli-yıkıp-dökmemelidir...

Bedenler kavuşamasa da gözlerin kavuşması yetse de bazen uzaktan kuşların kavuşması da yetiyor... ;)

Aşk hem içinizde zapt edilemez bir siz yaratıyor hemde bazen sizi dizginleyen güç oluyor...

Bu aşık şu an obezliğine yenik düştü... Yarin dudaklarından yemeği geçti, şöyle şurda sıcaak sıcak boyozlar olasa da afiyetle yiyip içsem dedi...

Boyoz İzmir'li yahudilerin İzmir mutfağına bir hediyesidir... Şimdi bu obez aşık, juwish arkadaşlarını arayıp ne biçim İstanbul'lu yahudilersiniz beaaa bi boyozunuz yok diyecek kadar gözü boyoz aşkıyla dönmüş bir aşık! ;) 

Bu yürek maaaalesef aynı anda 2 aşkı dizginleyemiyoooo... ;))))

Hiç yorum yok: