Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Bavul

Bavul hazırlamak bazen hüzün, ayrılık bazen sevinç ve kavuşmadır…
Ben bildim bileli severim bavul hazırlamayı
Bavulum dolaptan çıktıysa ‘gitmem’ yakındır…Gideceğimdir…
Nereye ve nasıl gittiğimden çok ‘gitmeyi’ – ‘yolculukları’ sevdiğimden…

33.5 yıllık hayatımda hep keyif için, gezmek için bavul hazırlamadım…
Bazen ‘bir sevgiliyi’ yada ‘evi terk etmek’ için hazırladım…
Büyük veya küçük… bavul dolaptan çıktıysa gitmeye karar verdiysem, içini doldurduysam tamamdır…
Şöyle bir bavul dolabıma bakınca çeşit çeşit, boy boy bavul görüyorum…
Hepsinin amacı, yaşadıkları, gidip gördükleri yerler farklı…
Ama sabırla sıranın kendilerine gelecekleri günü bekledikleri yer aynı…
Hiç düşündünüz mü bavullar ne kadar sabırlı eşyalar.
Sıranın eninde sonunda kendilerine geleceğini bilip beklerler…
Sıranın kendisine gelmesini bekleyen bir sürü bavulum var…
Çoğu öğrenciliğimden kalma, geçmişimin sırdaşları… neler taşıdık birlikte…kimi sırf kitap-dergi-malzeme bavulu oldu, kimi giysi.


Hatta yemek bavulu olan bile var içlerinde…Havalimanlarında, çok nadir otobüs ve tren terminallerinde sabırla bekledik. Oradan oraya o şehirden bu ülkeye gittik…Gittiğimiz yerde sevinçlerime, hüzünlerime, kirli çamaşırlarıma tanık oldular…


Arada inat etseler de boyun eğdiler içlerine dünyayı (hüzünleri, aşkları, mutlulukları, denizin tuzunu-kumlarını, küçük uçak kleptomanlıklarımı ve alışveriş çılgınlıklarımı) sığdırmama… : )Evet sıranın kendisine gelmesini bekleyen onca renk renk, çeşit çeşit boy boy bavula rağmen, kendime var olanlardan daha fonksiyonel daha bi estetik yeni bir bavul aldım !


Bavul dolabımda yer kalmadı artık…
Niye aldım?
Bilmem…
Daha bi 5-10 sene daha benimle gezebilirler, beni taşıyabilirlerdi oysa ki… de… ah şu meslek… tasarımına, fonksiyonelliğine aşık oldurup duran meslek…


Yeni bavulum pek bi güzel… pek bi kullanışlı ama pek bi ‘yabancı’. İlk yolculuktan sonra yabancılığımız gidecek…


Öğrenecek, rötarlarda homurdanıp, somurtkan bir şekilde alanda onu bi sağa bi sola sürükleyip yürürken hırsımı ondan çıkarmaktan zevk aldığımı, başıma yastık olmayı, birlikte ıslanıp, birlikte güneşten kavrulmayı, bir yerlere yetişmeyi, dünyanın öbür ucundan kumlar-deniz kabukları, gözyaşları, mutluluklar ve umutlar taşımayı… öğrenecek sırlarımı, kirli çamaşırlarımı… saklayacak onları…


Ve gidilen yerden döndükten sonra sabırla neredeyse 1 hafta boşaltılmayı beklemeyi…İçini doldurmayı en sevdiğim ama boşaltmasını sevmediğim tek şey bavuldur…


Kim sever gidilen yerden dönmeyi… ha tabi gidilen yer mutsuzluk-üzüntü verdiyse o ayrı…‘Kendimizi tanımayı bir bavulun peşinde dolaşırken deneyebiliriz. O bavulu hazırlarken hissettiklerimize bakıp kalbimizi anlamaya çalışabiliriz’ diyor yazar…


Bilmem hiç böyle düşünmemiştim…


Evet yeni bavulum odamın ortasında duruyor…
Gitmem yakın…
Bayram sabahı giyeceği ayakkabıları baş ucunda uyuyan heyecanlı küçük çocuk gibiyim…
Gideceğim…
Birer ikişer bavuluma eşyalarımı atıyorum… hazırlanırken heyecan hissediyorum… Gitmeyi özlediğimi düşünüyorum…
Kalbim pek bi heyecanlı çocuk gibi… pek bi gitme meraklısı…Nereye… gidiyorum? şimdilik bilmiyorum…
Mesai bitiminde biletimi alacağım…
Yabancı bavulumla dost olup, yabancı bir yerde, yabancı bir otel odasında…yeniden gideceğimiz güne kadar duracağız… :))


(Gitme coşkuma coşku katan Kiremitçi’ye)

Hiç yorum yok: