Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Tenedos 8/14/2007


Bu yaz gönlüm egede kaldı...


Arkamızdan beyaz köpükler çıkara çıkara mavilikte yol alırken uğradığımız beyaz binalı mavi domlu kiliseli adalara aşık oldum.


Bir adacı olduğumu anladım...


Geldim memlekete duramadım adasız...


İki hafta önce yol aldım Tenedos'a...


Komşunun adalarından sonra bizim egemizin süsleri pek bi yalın pek bi mahsun pek bi unutulmuş.


Aslında bir bakıma unutulmaları iyi. Bina yapıyorum adı altında, turizmi geliştiriyoruz adı altında katledilmiyorlar.

Tenedos'a ulaşım komşunun adalarıyla kıyaslandığında konforsuz gemilerce yapılıyor.


Üç tarafı denizlerle çevrili denize küs bir millet olunca denizcilik işletmesi napsın ! Hoş artık gemilerimizin hepsi özelleştirilmiş durumda ama özelleştirenlerde aynı küslüğü devam ettirdiğinden elde değil komşunun tavuğunu, kazını kıskanmamak...


Bir mimar ve kentsel tasarımcı olarak adaya ayak basarbasmaz buldum gördüm eksikleri... Dedim ya denize küs, dışa kapalı, içte yaşamayı sever bir toplumuz. Adalıda olsak aynıyız...


Yeri geldiğinde Akdenizliyiz deriz ama o kıpırtı o canlılık yoktur bizde... Komşunun adalarından sonra arıyor insan ister istemez daha canlı renkler, daha bir dışa dönüklülük...


Beyaz binaları renklendiren mavilerde ortak bir uyum, taş yollarda hafif bir düzenleme ve reklamlardan arındırılmış şemsiyeler şart.


Tenedos'ta Rumların izi varla yok arası...


Geçmiş kültürü yaşatılmaya çalışılıyor adanın...


Geçmiş olmadan gelecekte olmaz... Birlikte kaynaşarak zenginliğine zenginlik katarak ada kendisine duyulan ilgiyi arttırıyor gün geçtikçe...

Ada yaşamı zordur.
Aynı anda hem varlığı hem yokluğu hissedersiniz...
El uzatsanız değecekmişsiniz uzaklıktaki ana karayı izlersiniz uzaktan...
Dört tarafınınız denizle çevrilidir, gitmekte hem özgürsünüzdür hem değil...
Sabrı öğretir ada yaşamı...
Beklemeyi...
Kavuşmayı...
Ama ana karadakilerden daha farklı bir şeyide öğrenirsiniz, tarifi kolay olmayan 'adalı olmayı'...

Işığın tanrısı Apollo, yıllar önce ada halkına, kılıç kullanmaktan vazgeçmelerini emreder.“görelim” diye düşünür Apollo,” barış içinde yaşayabilecekler mi”Ve oğlu Tenée’ye “sen bu ada’nın başına geçeceksin” der.Ve asla korkmayacaksın, kırmızı soylu kanın dökülmedikçe... Ekmeğini, zeytinini, bal ve peynirini al; Ve bırak koyu şarap kalbini yatıştırsın. Fakat ada’nın kılıcı, mızrağı, ok ve yayı öğrenmesine izin verme !Sonra güneşin doğuşuyla yüksek ağaçlar ile konuşan rüzgarın sesini dinle. Onları duymak seni mutlu edecek, çünkü benim sesimi duyacaksın.Bu melodiyi koru, keder peşine düşmesin “sıradan bir yerde ve sıradan bir zamanda” Böylece Tenée hafif esen rüzgarların öğütleri ile barışın altın anahtarına sahip oldu.Ve doğu ya da batı, hiçbir krallık onun kutsal yuvasına dokunmaya cesaret edemedi.

İşte Tenedos yani Bozcaadada, ışığın tanrısı Apollo'nun arzusuna göre yaşarsınız...
Hayat sonderece dingindir...


Rüzgarın sesini dinleye dinleye ister Ayazmada yüzün, ister limanda ahtopot- rakı keyfi yapın, ister yıllara meydan okuyan taş bir evin duvarlarının gölgeliğinde saf renkteki ketenlerin üzerinde uykuya dalın...

İster Homeros'un İlyada'sındaki gür saçlı, güzel dizlikli Akhalıların izlerini sürün, ister Truvaya bakarak Priamos'la Hekabe'nin oynak tongalı tanrı benzeri oğlu Hektor'un ruhuna gül parmaklı şafak görününce kadeh kaldırın.


Tenedos benim için yaşanılacak bir yer. Belki kısa belki bir ömür... Taş bir evin verandasında sallanan bir sandalyede, paşminan omuzlarımda öylece sallanarak maviliğe bakıp ömrüme ömür katabileceğim bir yer.

Yada gün batımında yüzyıllardır bereketini esirgemeyen kara toprağın üzerinde yalın ayak leziz şaraplara dönen bağların arasında durup, gülümseyerek gün batımını izlerken, o hiç eksik olmayan rüzgarının savurduğu saçlarımın arasından Apollo'nun fısıltısını dinleyerek tanrılara şarap sunmak her batımda... bıkmadan, her gün ayrı bir keyifle...

Bozcaada ömür geçirilecek bir yer...
Varlığıylada yokluğuylada...
Zeus'un oğlu Apollo tarafından korunup, kutsanmış bir yerde azda olsa yaşamı tatmamaklık olur mu?
Toprağı, havayı, rüzgarı kısaca hayatı, aldığımız nefesi, görmemizi sağlayan gözlerimizi kutsamadan...
Kadehim tanrılara kalkacak Tenedos'ta...

Hiç yorum yok: