Ozborn'dan Merhaba...

Ortaya karışık, akla, yüreğe ne düşerse buraçta...

Etiketler

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Havana’da sokak deneyimi


Bir yeri en iyi keşfetmenin yolu yürümek yürürken de kaybolmaktır!


Havana'da ki 3. günümüzde kahvaltıdan sonra grubumu (annem, teyzem ve annemin arkadaşı)alıyorum ve hadi şehri keşfetmeye diyorum...


Kuba'ya gelipte sembol olmuş Che beresi alınmaz mı... Adım attığım gün aldığım yeşil Che beresini başımdan hiç çıkarmadığım için otelden adım attığımızın 10.dakikasında çilolata renkli çıtır bir oğlan başparmağını kaldırıp ok işareti yapıp Che diyor bana...


Siii diyorum... Ve yolumuza devam ediyoruz... Oğlanda bizimle aynı yöne doğru yürüyor... Yürüyebilir normaleee... Trafik ışıklarında durduğumuzda muhabbet başlıyor... Ama ne muhabbet! Annem ve annemin arkadaşı çocuğu serseme çeviriyorlar... :))))))


Çocuk samba severmisiniz der demez benim grup başlıyor şarkı söylemeye... Tanrım bu kadınları zapdetmem çok zor benim diyorum... Allahtan Kuba'da saldırı olayları yok! Yoksa Kuba müzüğle oynamaya başlayan bu orta yaş fıstıklarını nasıl korurdum !!! ... :ppp


Samba festivali olduğunu söylüyor oğlan... Nerde diye soruyoruz... Yakında diyor, sizi götürürüm isterseniz...


Biz eski Havana'ya gidicez ama diyoruz... Oooo yakın yakın diyo...


E peki oluyoruz... Takılıyoruz oğlanın peşineee...


Oğlan bizi ara sokaklara sokuyo... Otelimizin taksi ofisinde çalışıyomuş... Hııım oluyoruz... Serseri dil yani...


Öyle sokaklara sokuyo ki bizi, neyin fotoğrafını çekeceğimi şaşırıyorum.


Gerçek yaşamın içine giriyoruz...


Camsız pencereler, bakımsız, fakirlik akan evler...


Balkonlardan, pencerelerden sarkan çamaşırlar... Donlar, sütyenler ulu orta asılmış...


Tanrım ne kadar büyük bi don o öyleeeee !!!


Çek çek fotoğrafını... Çektim çektim... A aaaa !!!


Devrimden sonra evler halka verilmiş. Yeterli ev olmadığından evler bölünmüş... Yüksek tavanlı evlerin bir çoğunda sonradan yapılmış asma katlar... Mimari ve mühendislik şaheserleri !!!


İnsanlar kapıların önünde, sokaklarda top oynayan çocuklar...


Kimsenin bizi tınladığı yok...

Bir sokağa geliyoruz ve birden yanımıza çikolata renkli bi fıstık geliyor... Nişanlım diyor oğlan... Kız sülün gibi... Poposu nefiiiiis... Tövbe yarabbim Kuba'da popo manyağı oldum !!! Ellerinde mor renkli protez tırnaklar...


Tüm Kuba kadınları illa en uzunundan en renklisinden takıyor... Ne zevktir, ne kültürdür çözemedim...


Nişanlıyıda gruba dahil edip dolanmaya devam ediyoruz... Oğlan bizi pazara sokuyor...


Tanrım papayalar...


Hım hııım yediğim en lezzetli tropik meyve ! Yıllarca Body Shop'tan vücut ürünlerini alıp kullandığım meyveyi yemek çok farklı bir deneyimdi. Artık Body Shop üretmiyor papaya serisini... Alsam ve yollasam, benim için yapın desem?


Kuba'da pazar dolanırken düşündüğüm şeye bak !!! Inkıridiiiiiple bi hatunum wallahi billahi !!! :)))))


Sevdiğim fasülyeler !!! Ah memlekette yok bu fasülyelerden. Kıbrısta vardı. Kılçıksız yeşil fasülye... Nasıl lezizdir. Bırak zeytinyağlıyı, 2dk haşla ye, doyamazsın tadına... Bozulmayacağını bilsem alacağım ve getireceğim memlekete. Hatta saksıya-maksıya ekip yetiştireceğim fasülyemi...


Bildik alışılmış kasaplar yok... Üstü kapalı pazar alanında sebzeler-meyveler-etler beraberce satılıyor...


Herşey eski usul devam ediyor...


Şöyle bir pazarın arka kapısından kafamı uzatıyorum o neee?


Adam arkada tavuk kesiyor !!!


Tazelik diye ben buna derim !!!


Ordan çıkıyoruz bizi başka bir dükkana sokuyor...


İçerdeki kadına bir şey söylüyor, kadın çantasından bir defter çıakrıyor;


Karne!


Sanki İspanyolca bilirmişiz gibi karneyi inceliyoruz !!!


Ürünlerin yanında tarihler yazıyor...


Defter olmadan alışveriş yok demek ki...


Pirinci, şekeri ordan alıyorlarmış... Nasıl köhne bir yer...


Fidel çok güzel bir sistem kurmuş, kurmasınada... şartlar çok kötü.


Her çocuğun sütü devlet tarafından veriliyormuş... Belirli dönemlerde tavuğun-etin, pirincin, buğdayın, nohutun neyse ne devlet tarafından sağlanıyor...


Çok güzelde keşke şatlar modern bir marketten bunları sağlayabilmeyi sağlasa !


Ambargo koşullarında bu kadar hijyen, bu kadar konfor !


İnsanın yüreği cızlıyor koşullara... Ancak ne kadar kötü koşullar olursa olsun açlık yok. Büyük başarı. Napalım konforsuz olsun, karnımız doyuyor ya diyorlar herhalde...


Yeniden başka sokaklara yöneliyoruz...


Sonradan öğreniyorum ki Malecon'un arkasında eski puro işçilerinin yaşadığı Cayo Hueso semtine gelmişiz...


Bir sokağa giriyoruz ve sanat fışkırıyor her yerinden !!!


Duvarlarda resimler, heykeller... Küvetler koltuk olmuş, insan olmuş...


Hayatımda gördüğüm en güzel sokak sanatı örnekleri...


Burası başka bir dünya...


Alis Harikalar diyarında gibiyiz...


Neyi çekeyim, neyi elleyim?


Calle jon Hamel diyorlar buraya... Salvador Gonzalez Afro-küba kültürünü korumaya adamış bir sanatçıymış...


Sanat cenneti yaratmış adam !!!


Küba'da sanata bakış bambaşka... Bu küçücük adada sanata verilen değere ve üretilenlere şaşıp kalıyorsunuz !


İyiki çocuğun peşine takılmışız diyorum, iyiki...


Market-pazar, sanat derken oğlan cigar diyor...


Yok diyoruz aldık biz... Amma velakin bir şekilde anlaşamıyoruz ve bizi bir sokağa sokuyor... Sokağa girer girmez sarı t-shirtlü tombik esmer bir Kuba'lı bizi karşılıyor...


Kızlada, bu adamlada nasıl buluşmayı ayarladı hayret ediyoruz... Cep telefonu yok, birisylede haber saldığını görmedik nasıl oluyoda böyle sözleşmiş gibi...


Adam bize evini gösteriyor...


Biz ne olduğunu çakozlayamadan giriyoruz eve...


Maceracı ruhlu 4 kadınız !!!


Eve girip merdivenlerden çıkarken kapı kapanıyor;


Hıh diyorum anneme, sonunda aşırı sempatikliğin yüzünden böbrek mafyasının eline düştük diyorum!


Hep birlikte gülüyoruz ama kapı nasıl açılırıda merak ediyoruz !


Kız dediklerimi anlamış gibi bana İspanyolca birşeyler söylüyor, anlamadığımı analayınca duvarın kenarındaki ipi gösteriyor... İpi çekince kapı açılır diye işaret ediyor...


Kubalı böbrek mafyasının elinden nasıl kurtulacağımızı öğrendim diyorum anneme...


Yukarı çıkınca adamın evine adım atıyoruz. Nefis bir deneyim. İlk defa bir Kuba'lının gerçek ev yaşamını gözlemleyeceğiz...

Ev nasıl sade... Basit 2 koltuk ve divan var oturma odasında... Televizyon baş köşede. Beyzbol'u çok severlermiş... Duvarlarda Che ve Fidel'in fotoğrafları...

Orta sehpada gelme nedenimiz olan purolar...


Hepimiz bir yere çöküyor evi inceliyoruz. Adam 4 müşteri buldum sevincinde başlıyor anlatmaya...




Ben pek bi keyifliyim, süper bi kaçak püro satış deneyimi yaşıyoruz çünkü ! Teyzemin kamerasını alıyorum ve belgesel çekmeye başlıyorum !!!

Kuba'da puro fabrikası müdürlerinin kaçak puro satmasına hükümet göz yumuyor. Sayıyı yanlış hatırlayabilirim günde 80 tane fabrika için puro üretmesi gerekiyor bir işçinin. Üretmesi gereken sayının üzerindeki purolar onlara kalıyormuş...


Tombik satıcı ben müdürüm diyor... Elimdeki purolar dışarda şu akdar bende bu kadar...


25'lik kutluları 150 cuc'a alıyorsunuz fabrikada... Adam bize 70 kağıda bırakıcağını söylüyor... Söylemeklede kalmıyor, ayak üstü uzmanından iyi puro nasıl anlaşılır eğitimi alıyoruz...


Puro kutularından birini açıyor, eline 1 tane alıyor ve hepimizin kulağına dayayıp puroyu eziyor...


Hııım oluyoruz... Katır-kutur ses yok tamam... Önce sese bakıcaz...


Sonra elimize koyuyor tartıyoruz... Hıııım... Neye hııım? Hıııım işte... :))))


Sonra, bu deney en komik ve bence en müstehceni;


Puroyu avcumuza koyuyor, ve sıktırıyor, ucunu ağzına alıyor ve üflemeye başlıyor...


Adam üflerken puronun dışındaki yaprak hareket etmeye başlıyor, bu hareketle avcunuz gıdıklanıyor...


Ben yerlerdeyim... Bir yandan çekiyorum bir yandan da işememek için direniyorum... :))))))


Fidel Cohiba içermiş, Che Montecristo... Bunuda öğreniyoruz...
Ancak almaya niyetimiz yok !


Adam 60'a iniyor... İniyor inmesinede, 1 gün önce tütün cenneti Vinales'e gitmişiz... Alacağımızı almışız...


Adama Mukadderaaaat diyoruz...


Adam üzülüyor...


Biz daha fazla...


Ancak elden ne gelir? Alsam napıcam o kadar puroyu? Kime vericem? Caminin köşesinde tezgah açacaksam o la laaaa... :)


Hiç akılda yokken süper bi deneyim yaşattığı için adama teşekkür edip çıkıyoruz...


Bizim rehber sevgililer puro alsaydık yüzde alacakları belli olan halleriyle biz sizden ayrılalım artık diyorlar...


İyi diyoruz ayrılın...


Ama ayrılmıyorlar...


3-5 birşey istiyorlar...


Veriyoruz ve yaşadığımız deneyimlerin keyfiyle sahile çıkıyoruz...


Korkmadan takılın ve deneyimleyinderim ben... Evet çok hoş bir genelleme olmayacak ama, esmer tenliler daha çok para dileniyorlar...


Fotoğrafını çektin para, çocuğunu ellemeden uzaktan sevdinse bile para...Para, para, para...

Bu kadar para dilenmelerini/istemelerini yakıştıramadım. Herşeyden önce Fidel'e ayıp... Fidel'den utanıp yapmamaları gerekir ama yapıyorlar...


Bi akşam sosyolog olmasakta bu durumu masaya yatırdık ve; yüzyıllardır kölelik boyundurluğu altında yaşamış olmalarının bir sonucu olduğuna kanaat getirdik. Köle değiller, Kuba'da hiç bir yerde olmadıkları kadar beyazlarla eşitler... Okuyolar, çalışıyolar...Eee? Niye bu para dilenmeleri...


Beyaz Kubalılarda aynı koşullarda yaşıyo ama onlar dilenmiyo... Ya da sokakta yanınıza gelip cigar demiyorlar...

Renk ayrımı yapmak hiç mi hiç hoşuma gitmesede Kuba'da malesef çikolata renklilerin tavırları üzüyor sizi...


Yüzyılların kölelik duygusu genetik kodlarında mı var acaba?


Hadicanım diyorsunuz eminim... Ama gidip görmeden, deneyimlemeden anlamanıza imkan yok !

Hiç yorum yok: